Farmakolojide Temel Kavramlar 2024 PDF

Document Details

ResilientAltoFlute

Uploaded by ResilientAltoFlute

Bozok Üniversitesi

Prof. Dr. Hamdi Temel

Tags

farmakoloji tıbbi farmakoloji ilaç tıp

Summary

Bu belge, ilaçlar hakkında temel kavramları ve tarihsel gelişimi özetleyen, 2024 tarihli bir akademik doküman. Farmakoloji alanına giriş, ilaç geliştirme süreci, dünya ilaç firmaları hakkında bilgileri içerir.

Full Transcript

Prof. Dr. Hamdi Temel Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Tıp Fakültesi Bozok Üniversitesi Farmakoloji, Sözcük olarak ilaç (farmakon) bilimi demektir. Farmakolojinin uğraşı alanını ilaçlar, ilaç ürünleri (preparasyonlar), ilaç olabilecek kimyasal maddeler, doğal ürünler, rekombinasyon ürünler...

Prof. Dr. Hamdi Temel Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Tıp Fakültesi Bozok Üniversitesi Farmakoloji, Sözcük olarak ilaç (farmakon) bilimi demektir. Farmakolojinin uğraşı alanını ilaçlar, ilaç ürünleri (preparasyonlar), ilaç olabilecek kimyasal maddeler, doğal ürünler, rekombinasyon ürünleri (genetik çeşitleme), ayrıca geniş ve çok cepheli bir çalışma alanı olan ilaç ile biyolojik veya fizyolojik sistemlerin etkileşmesinin incelenmesi yani farmakodinami ve ilacın vücuttaki Dünyanın en büyük beş ilaç firması genellikle piyasa değeri, gelir, Ar-Ge harcamaları ve global etkilerine göre sıralanır. 2024 itibarıyla bu sıralama şöyle olabilir: Pfizer (ABD): COVID-19 aşısıyla büyük bir gelir artışı elde etti ve geniş bir ilaç portföyüne sahip. Johnson & Johnson (ABD): İlaç, medikal cihazlar ve tüketici sağlığı ürünleri üreten dev bir şirket. Roche (İsviçre): Özellikle onkoloji (kanser tedavisi) alanında güçlü bir portföye sahip. Merck & Co. (ABD): Onkoloji ve aşılar konusunda önemli bir lider. Novartis (İsviçre): Hem jenerik ilaçlar hem de özel ilaçlar alanında global bir lider. Bu sıralama zamanla değişebilir, çünkü yeni ilaçlar, satın almalar ve diğer stratejik hamleler firmaların büyüklüğünü etkileyebilir. Yeni ilaç geliştirme süresince; Klinik-öncesi incelemeler ve geliştirme çalışmalarının büyük bir kısmı deney hayvanları, onların vücut dışında fizyolojik sıvılar içinde yaşatılan izole organları, hücreleri, hücre kültürleri ve hücre homojenatları ile bu homojenatların fraksiyonları üzerinde yapılır. Klinik deneme dönemine erişmiş ilaçların gönüllü hastalar ve sağlıklı insanlar üzerinde incelenmesi, klinik farmakolojinin konusuna girer. Tıp uygulamasına girmiş ve yerleşmiş ilaçların etkililik (efficacy) ve güvenlilik (safety) bakımından izlenmesi ve karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi de Tarihçe İlaçlar hakkında ilk yazılı bilgilere Ebers papirüslerinde M.Ö. 1550 rastlanmaktadır. (800 reçetelik ve tanımlanan 700 ilaç) Sümer ve Mısırlılar’a ait kalıntılarda, ilaç olarak kullanılan bitkilerle ilgili kayıtlara rastlanmaktadır. Paracelsus (1493‐1541) modern tıbbın yanında, modern farmakolojinin (İlaçbilimi) de kurucusu olarak nitelendirilebilir. «Bütün maddeler zehirdir. Zehirli olmayan madde yoktur. Zehir ile tedavi edici olanı ayıran şey doğru dozdur» FARMAKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ M.Ö. 2000 Al, bu kökü ye. M.S. 1000 O kök kötü. Gel, bu duayı oku. M.S. 1850 O dua batıl inanç. Al, bu iksiri iç. M.S. 1940 O iksir yılan yağı. Al, bu hapı yut. M.S. 1985 O hap etkisiz. Gel, bu antidepresanı al. M.S. 2013 O antidepresan işe yaramaz. Al, bu kökü ye. İlaç etkin maddeleri tek başlarına;  uygulanmaları (dozlanmaları) güç olması,  hasta tarafından alınmaları zor ve bazen olanaksız olması,  Bazı durumlarda etkililiğinin az olması, gibi nedenlerle biyoaktif madde yani o anlamdaki ilaç, yanına etkin olmayan belirli yardımcı maddeler (eksipiyan’lar) katılarak özel bir formülasyon yapılır ve bu formülasyona göre ilaç insana kolayca uygulanabilen özel sunum şekilleri olan farmasötik şekillere ya da diğer adıyla dozlam şekillerine (örneğin tablet, süspansiyon, injeksiyonluk solüsyon gibi) sokulur. Dünya Sağlık Örgütü ilacı, “fizyolojik sistemleri veya patolojik durumları, alanın yararı için değiştirmek veya incelemek amacıyla kullanılan veya kullanılması öngörülen bir madde ya da ürün olarak tanımlar’’ İLAÇLAR VÜCUTTA OLUŞTURDUKLARI YARARLI ETKİLERİ BAŞLICA ÜÇ ŞEKİLDE MEYDANA GETİRİRLER: (i) somatik veya psişik işlevlerle ve bozukluklarla ilgili altta yatan olayları etkilerler, (ii) insan vücudunda üretilen veya dışardan alınması gereken ve eksikliği sonucu hastalık oluşturan aktif maddeleri, tuzları ve sıvıları yerine koyarlar, (iii) vücuda girip hastalık yapan patojenik mikrop ve parazitlerin veya vücutta oluşan tümörlerin yok edilmelerini veya zararlı maddelerin dışarı atılmalarını sağlarlar. İlaçlarla Hastalıkların Tedavisinde;  Radikal tedavi (kökten, rasyonel) İlaçlarla hastalığın nedeninin tamamen ortadan kaldırılmasına radikal tedavi denir. Örnek: Tonsillitin, antibiyotik ile tedavi edilmesi.  Semptomatik tedavi (palyatif tedavi) İlaçlarla hastalığın nedenini ortadan kaldırmadan bulgu ve belirtilerini gidermek için yapılan tedavidir. Örnek: Diş çürüğünde ağrıyı geçirmek için analjezik (ağrı kesici)  Ampirik tedavi (ilkel tedavi) Hastalığın sebebini, oluşum mekanizmasını, ilacın hastalığa etkisini ve etki şeklini bilmeden yapılan tedavidir. Halk arasında deneme yanılma yolu ile elde edilen bilgilerle yapılır.  Profilaktik tedavi Hastalıklardan korunmak için yapılan ilaç uygulamasıdır. Örnek: Aşı uygulamaları profilaktik tedavi dir.  İkame tedavi (yerine koyma) Vücutta eksikliği görülen maddelerin eksikliğini gidermek için yapılan ilaç uygulamasıdır. Örnek: İnsülin uygulaması İlaç etkisinin temel özellikleri İlacın etki bakımından en önemli özelliği  seçicilik (selektivite); ilacın vücutta sadece kullanılış amacı ile ilgili hücre veya yapılara ve oralardaki belirli biyolojik olaylara etki yapması, fakat bu yerlerdeki diğer olaylara ve vücuttaki diğer yapılara ve işlevlere hiç dokunmamasıdır.  etkinin geçici olması; ilaç verilmesi kesilince ilaç etkisinin kısa bir süre sonra ortadan kalkmasıdır. Vücuttaki çeşitli yapılarda devamlı etki yapma ve biyolojik olayları kalıcı biçimde etkileme, genellikle zehirlerin bir özelliğidir.  doza-bağımlı olması; Doz, hastada bir kezde verilen ilaç miktarıdır; bir gün boyunca verilmesi tavsiye edilen miktar günlük doz diye adlandırılır. Doz aşırı düzeyde olursa, ilaç verirken daima amaçlanması gereken yarar öğesi, Farmakolojinin dalları: Farmakodinami (“pharmacodynamics”); ilacın vücuda ne yaptığını incelediği söylenebilir. Deney hayvanları ve insanlarda ilaçların fizyolojik, biyokimyasal ve patolojik olaylar üzerindeki etkilerinin incelenmesi ile uğraşan farmakoloji dalıdır. İlaçların etki kalıbının (diğer bir deyişle etki profilinin), etki yelpazesi ile etki yerlerinin ve etki mekanizmalarının saptanması ve ilacın kimyasal yapısındaki değişiklikler sonucu etki kalıbında meydana gelen değişmelerin (yapı-etki ilişkisinin) belirlenmesi farmakodinaminin çalışma alanına giren ana konuları oluşturur. Farmakokinetik (“pharmacokinetics”); vücudun ilaca ne yaptığını incelediği söylenebilir. İlaçların vücutta başlarına gelen absorpsiyon (emilim), dağılım, biyotransformasyon (metabolize olma) ve itrah (atılım) olaylarını kantitatif olarak ve özellikle zaman boyutları içinde inceler. Bu olayların kompleks bir fonksiyonu olan ve ilaç kan (veya plazma) düzeyinin zamana göre seyrini gösteren kan veya plazma konsantrasyonu-zaman eğrisi, ilacın farmakokinetik profilini ortaya koyar. Kemoterapi; insan vücudunu istila eden bakteri ve diğer mikroorganizmalarla çeşitli parazitlerin yaptığı hastalıkların tedavisi ile uğraşır. Başka bir deyişle, kemoterapi esas olarak ilacın vücuda (konağa) ne yaptığını değil, ona yerleşen konuğa ne yaptığını inceler. Farmasötik teknoloji veya Endüstriyel Eczacılık; ilacın, uygun farmasötik şekillere sokulması ile uğraşan eczacılık bilim dalıdır. Farmakoterapi: İlaçların, hastalıkların tedavisinde kullanılmasını inceleyen bilim dalıdır. Klinik farmakoloji; yeni ilaçların bulunmasını ve geliştirilmesini amaçlar; deney hayvanlarında yeterli derecede incelenmiş kimyasal maddelerin normal ve hasta insanlarda denenmesi, izlenmesi, değerlendirilmesi ve karşılaştırılması ile uğraşır. Öngörüsel Farmakoloji; Deney Farmasötik kimya: Farmasötik kimya, hayvanlarında yapılan tarama ve ilaçların kimyasal özellikleri, sentezi, analiz yöntemleri, kimyasal bileşimleri ve incelemelerin sonuçlarına dayanarak, biyolojik etkileri üzerine odaklanan bir kimyasal maddelerin insanlardaki etki bilim dalıdır. Bu alan, yeni ilaç kalıbının ve farmakokinetik moleküllerinin tasarlanması ve geliştirilmesi, mevcut ilaçların özelliklerinin öngörülmesi ile uğraşır. iyileştirilmesi, ilaçların etkilerini artırmak ve yan etkilerini azaltmak için kimyasal değişiklikler yapılmasını içerir. Biyofarmasötik: İlaçların farmasötik şekillerine göre emilimini inceler. Moleküler farmakoloji: Canlıda biyolojik sistemlerle, ilaçlar arasındaki fizik ve kimyasal etkileşmeleri moleküler düzeyde inceleyen bilim dalıdır. Nörofarmakoloji: Sinir sitemini İmmünofarmakoloji: İlaçların etkileyen ilaçların özelliklerini ve etki immün sisteme etkilerini mekanizmalarını inceleyen bilim inceleyen bilim dalıdır. Farmakovijilans; günlük klinik uygulamada ilaçların güvenliği ile ilgili klinik verilerin toplanması, ilaç uygulamasında karşılaşılan sorunların takibi, sorumlu nedenlerin saptanması, tanınması, araştırılması, kaydedilmesi, duyurulması ve gerekli önlemlerin alınması (http://www.farmakovijilansdernegi.org/) Farmakogenomik; ilaca verilen terapötik ve toksikolojik yanıtın genetik bağlamda moleküler temelinin aydınlatılması, bireylerin genetiğindeki değişkenliğin ilaçlara yanıttaki bireylerarası değişkenliğe yansıması ve genler ve gen ürünleri üzerinde yeni ilaçlar için hedef noktalar bulunması ile uğraşır. DOZ: BİR DEFADA VERİLEN İLAÇ MİKTARIDIR GÜNLÜK DOZ: GÜN BOYUNCA VERİLMESİ TAVSİYE EDİLEN İLAÇ MİKTARIDIR. DROG: TEDAVİ AMACI İLE KULLANILAN TEK BİR MADDEDİR. YAN ETKİ: İLAÇLARIN OLAĞAN DOZLARINDA BİLE İSTENİLEN TESİRLERİNE İLAVETEN YAPTIKLARI İSTENMEYEN ETKİLERİDİR. TOKSİK ETKİ: GENELLİKLE İLAÇLARIN FARMAKODİNAMİK ETKİLERİNİN ŞİDDETLENMESİNE BAĞLI HASTA İÇİN RAHATSIZLIK VEREN VE BAZI DURUMLARDA ÖLÜME NEDEN OLABİLEN ETKİDİR. Temel kavramlar Emniyet aralığı: İlacın tedavi dozu ile toksik etki gösteren dozu arasındaki mesafeye denir. Endikasyon: İlacın, kullanım amacına yönelik etkilerine denir(Aspirin, miyokard enfarktüsünün (kalp krizi) tedavisinde antiplatelet (kan sulandırıcı) olarak kullanılır. Bu durumda, aspirin kullanımının endikasyonu kalp krizinin önlenmesi ve tedavisidir.). Kontrendikasyon: İlacın, kullanılmaması gereken durumlara denir. (Warfarin gibi bir kan sulandırıcı ilacın kullanımı, aktif bir mide ülseri olan bir hastada kontrendikedir. Çünkü bu ilaç, kanın pıhtılaşmasını engelleyerek ülserden kaynaklanan kanamayı artırabilir.) Rezistans: Mikroorganizmaların özelliklerine bağlı olarak ilaçlara direnç gelişmesi ve ilaçların etkisiz kalması(Antibiyotik Rezistansı: Bir bakteriyel enfeksiyonun tedavisinde kullanılan bir antibiyotiğe karşı bakterinin direnç geliştirmesi durumu. Örneğin, Methicillin-resistant Staphylococcus aureus (MRSA), metisilin gibi birçok Tolerans: İlaçlar, devamlı kullanıldığında normalde alınan cevabın gittikçe azalması veya bir organizmanın belirli bir ilaç veya maddeye karşı zamanla duyarlılığını kaybetmesi durumudur. Bu, aynı etkinin elde edilmesi için daha yüksek dozlarda ilaca ihtiyaç duyulmasına yol açar (Opiat Toleransı: Bir hasta, ağrı kesici olarak kullanılan morfin gibi bir opioidi uzun süre kullandığında, vücudu bu ilaca karşı tolerans geliştirebilir. Başlangıçta düşük bir doz ağrıyı kontrol altına alabilirken, zamanla aynı düzeyde ağrı kontrolü sağlamak için daha yüksek dozlara ihtiyaç duyulabilir. Bu durum, ilacın etkinliğinin azalması ve potansiyel yan etkilerin artması gibi sorunlara yol açabilir). İlacın yarılanma ömrü: vücuttaki ilacın konsantrasyonunun yarıya inmesi için geçen süreyi ifade eder. Yarılanma ömrü, bir ilacın ne kadar süre boyunca etkili olacağını, ne sıklıkta alınması gerektiğini ve vücuttan ne kadar hızlı elimine edileceğini belirlemede önemlidir. (Örnek: Paracetamol (Asetaminofen): Paracetamol'ün yarılanma ömrü genellikle 2 ila 3 saat arasındadır. Bu, vücudun ilacın dozunun yarısını 2-3 saat içinde metabolize edeceği anlamına gelir. Eğer bir kişi 1000 mg paracetamol alırsa, 2-3 saat sonra vücudunda yaklaşık 500 mg paracetamol kalır. Bu bilgi, ilacın dozaj aralıklarını belirlemede kullanılır; örneğin, paracetamol genellikle 4-6 saat aralıklarla alınır). Biyoyararlanım: farmasötik şekil içinden aktif maddenin absorbe edilime vücuttaki etki yerine erişebilme hızı ve derecesi olarak tanımlanabilir. (İntravenöz (IV) Uygulama: Bir ilacın intravenöz (damar içi) olarak verilmesi durumunda, biyoyararlanımı %100'dür. Çünkü ilaç doğrudan kan dolaşımına verilir ve tamamı sistemik dolaşıma geçer. (Oral Paracetamol: Paracetamol tablet olarak alındığında, mide ve bağırsaklardan emilir ve karaciğerden geçerek metabolize olur. Bu süreçte ilacın bir kısmı metabolize edilir ve bu nedenle biyoyararlanımı %100'den daha düşüktür. Oral yolla alınan paracetamolün biyoyararlanımı genellikle %70-90 civarındadır.) Majistral ilaçlar, bireysel hasta ihtiyaçlarına göre özel olarak hazırlanan ilaçlardır. Eczanelerde veya hastane eczanelerinde hazırlanır ve genellikle reçeteyle verilir. İşte birkaç örnek majistral ilaç: Kişisel Krem veya Merhem: Cildin özel ihtiyaçlarına göre formüle edilen, örneğin özel bir antibiyotik veya kortikosteroid içeren krem. Özel Şuruplar: Çocuklar için tatlandırılmış ve belirli dozajlarda hazırlanmış şuruplar, örneğin öksürük veya soğuk algınlığı için. Deri İçin Özel Solüsyonlar: Özellikle egzamaya veya dermatite yönelik, özel bileşenler içeren solüsyonlar. Kapsül veya Tabletler: Belirli bir dozaj veya kombinasyon içeren, özel olarak hazırlanmış kapsül veya tabletler. Göz Damlası: Özellikle göz kuruluğu veya enfeksiyonlar için bireysel ihtiyaçlara göre hazırlanmış damlalar. Bu ilaçlar, standart ticari ilaçların yetersiz olduğu durumlarda veya Ofisinal ilaçlar, resmi sağlık otoriteleri tarafından onaylanmış, standartlara uygun olarak üretilen ve genellikle eczanelerde veya hastanelerde bulunan ilaçlardır. Bu ilaçlar, belirli bir formülasyona, kaliteye ve dozaj standardına sahiptir ve genellikle geniş bir hasta kitlesine hitap eder. Özellikleri şunlardır: Standart Formülasyonlar: Ofisinal ilaçlar, belirli bir formülasyona sahip olup, bu formülasyonlar sağlık otoriteleri tarafından onaylanmıştır. Kapsamlı Testler: Üretim sürecinde çeşitli testlerden geçirilir ve güvenlik, etkililik ve kalite açısından standartlara uygunluk sağlanır. Reçeteyle Satış: Genellikle reçete ile satılır, ancak bazıları reçetesiz de bulunabilir. Ticari Üretim: Bu ilaçlar, genellikle büyük ölçekli üreticiler tarafından üretilir ve geniş çapta dağıtılır. Resmi Onay: Ofisinal ilaçlar, devlet sağlık MÜSTAHZAR VEYA SPESİYALİTE İLAÇ, belirli bir hastalık veya sağlık sorununun tedavisi için özel olarak formüle edilmiş ve genellikle patentli olan ilaçları ifade eder. bu ilaçlar, genellikle geniş bir hasta kitlesine hitap eden standart ilaçlardan farklı olarak, belirli bir hastalığın veya durumu hedeflemek için özel olarak geliştirilmiştir. Örnek olarak: Humira (Adalimumab): Kullanım Alanı: Romatoid artrit, Crohn hastalığı, psoriasis ve diğer autoimmun hastalıkların tedavisinde kullanılır. Özellikler: Özel bir biyolojik ilaçtır ve belirli bir protein hedefini (TNF-alfa) inhibe ederek etki gösterir. Formülasyon: Enjekte edilebilir bir çözeltidir. Patent: Genellikle patentli olup, bu nedenle genellikle belirli bir üretici tarafından sunulur ve yüksek maliyetli olabilir. Farmakope: İlaç yapmak için gerekli formül ve tariflerin yazılı olduğu kitap. Prospektüs (Prospectus): İlaca ait tanıtıcı bilgilerin bulunduğu broşür. Orijinal ilaç, Uzun araştırmalar ve klinik çalışmalar sonucu belli bir hastalık üzerinde olumlu etki yaptığı kanıtlanmış temeli patentli bir moleküle dayanan ve daha önceden benzeri olmayan yeni ilaçlar için kullanılan bir uluslararası terimdir. Jenerik İlaç: Aktif madde veya maddeler bakımından orijinal ilaç ürünü ile aynı nitel ve nicel bileşime sahip olan, aynı veya benzer (tablet ve kapsül gibi) farmasötik şekilde bulunan ve gereken durumlarda uygun karşılaştırmalı (“comparative”) biyoyararlanım çalışmaları ile biyoeşdeğer olduğu gösterilmiş bir ilaç ürünüdür İlaç Kaynakları İlaçlar doğal kaynaklar, sentez yolu yada DNA Rekombinant teknolojisiyle (gen klonlanması) üretilir. 1) Doğal kaynaklar Bitkiler, hayvanlar ve insanlar, mikroorganizmalar, inorganik maddeler ve mineraller olmak üzere gruplandırılır. Bitkiler: Eskiden ilaçların neredeyse tamamına yakın kısmı bitkilerden hazırlanıyordu. Bitkisel ilaçlar halen tedavide daha çok ‘saf bileşikler’ şeklinde kullanılmaktadır. Bazen bitkiden etkili maddenin saf halde izole edilmesi pratik ve ekonomik bakımdan uygun olmaz; bu takdirde etkili maddeyi standart miktarda içerecek şekilde hazırlanmış bitki kısmı olduğu gibi kullanılır veya çoğu zaman yapıldığı Bitkilerin içerdiği en önemli maddeler şunlardır:  Alkaloidler: Amin azotu taşıyan alkali karakterli maddelerdir. Genellikle baz şekli suda çözünmeyip organik çözücülerle çözünürler. Mineral asitlerle oluşturdukları tuzları ise genellikle suda çözünen maddelerdir. Morfin, atropin ve fizostigmin alkaloidlere örnek olarak gösterilebilir.  Glikozitler: Moleküllerinde şeker ile şeker olmayan bölümler vardır. Şeker olmayan kısma aglikon veya genin denir. Glikozitlerin farmakodinamik etkisi aglikondan kaynaklanır. Şeker kısmı ise maddenin farmakokinetik özelliklerini etkiler. Dijitoksin ve digoksin glikozit sınıfından bileşiktir.  Uçucu yağlar: Bunlara ‘esans’ adı da verilir. Suda çözünmeyen, organik çözücülerde çözünen, kendine mahsus kokuları olan maddelerdir. Nane esansı, kekik esansı ve gül yağı bunlara örnek olarak gösterilebilir.  Sabit yağlar: Gliserin ile yağ asitlerinin birleşmesinden meydana gelen maddelerdir. Suda çözünmez, organik çözücülerde çözünür. Daha çok tohum ve meyvelerde bulunur.  Tanenler: Astrenjan (canlı dokuda sıkıştırıcı) etki yapar. Bitkilerde yaygın olarak bulunur. Meşe Hayvanlar ve insanlar: Hayvanlardan genellikle hormon ve enzim tipindeki ilaçlarla, antitoksinler elde edilir. Bunlara örnek olarak tirod hormonu, sığır ya da domuz insülini, sindirim enzimleri, safra asitleri, akrep, yılan ve tetanoz antitoksinleri gösterilebilir. İnsanlardan elde edilen en önemli ilaçlar kan ve kan ürünleridir. (insan plazması, insan albümini, immünglobulinler ). İnsanlardan hormon ve enzim tipinde ilaçlar da elde edilir. Mikroorganizmalar: Çeşitli antibiyotikler ve B12 vitamini mikroorganizmalardan elde edilir. İnorganik maddeler ve mineraller (NaCl, KCl, Mg, Fe): İyod, sodyum klorür, potasyum klorür, magnezyum oksid, magnezyum sulfat vb 2) Sentetikmaddeler: Kimyasal yöntemlerle elde edilen ilaçtır. Bir bölümü tamamen sentez yolu ile elde edilir. Bir bölümü ise doğal kaynaklardan elde edilen molekül üzerinde bir takım kimyasal değişiklikler yapılarak hazırlanır. Bu maddelere yarı sentetik maddeler denir. Kloramfenikol günümüzde sentetik olarak üretilmektedir. T AXOL, taksan olarak adlandırılan antikanser ilaç grubuna dahildir. Bu ilaçlar kanserli hücrelerin büyümesini engeller. Taxol’ün yarı sentetik sentezi Pasifik porsukağacının kabuğundan çok az miktarda Taxol için elde edilebilir (paclitaxel, şekil 1): örneğin, 1 kg Taxol elde etmek için 2000 -2500 ağacın kesilmesi gerekir. Taxol, Avrupa porsukağacının yaprağında bulunan 10-deacetylbaccatin III’den (şekil 2) yarı-sentetik yolla üç basit kimyasal reaksiyonla elde edilir (şekil 3). 1 kg 10-deacetylbaccatin III elde edilmesi için Avrupa porsukağacının yapraklarından 3000 kg gerekmesine rağmen, yaprakların toplanması ağaçlara bir zarar 3) DNA-Rekombinant teknolojisiyle (gen klonlanması) üretilenler Bu yaklaşımın esası: (i) insan veya deney hayvanında protein veya peptid yapılı belirli bir etkin maddeyi ribozomlarında sentez eden hücrelerden, bu sentezi mRNA'lar aracılığı ile kontrol eden geni çıkarmak, (ii) bunu virüs, plazmid ve benzeri vektörlerin (taşıyıcıların) DNA zinciri üzerine “monte” etmek ve sonra (iii) vektörü E. coli gibi çabuk üreyen bir bakterinin veya başka tür bir mikroorganizmanın içine sokmaktan ibarettir; buna gen klonlama denilir. Bu şekilde mikroorganizma etkin maddeyi görece ucuz bir şekilde endüstriyel çapta sentez etmeye başlar. Bu tekniğe DNA rekombinant teknolojisi denir Bu şekilde elde edilen rekombinant biyoteknoloji ürünü ilaçlardan (kısa adıyla “biyofarmasötikler”den) halen tıbbi kullanıma girmiş olanlar arasında, insan interferonları, interlökinleri, insülini, büyüme hormonu, gonadotropinleri, somatostatini, epidermal büyüme faktörü, eritropoietini ve koloni stimüle edici faktörleri, doku plazminojen aktivatörü, özgül immün globülinleri ve bazı aşılar (immünojenler) bulunur. İlaçların sınıflandırılması: Farmakolojinin toplu ve özlü bir şekilde anlatımının sağlayacağı pratik yarar ve kolaylıklar göz önüne alınarak, farmakolojide ilaçlar çeşitli kriterlere göre sınıflandırılırlar. i) İlaçların kimyasal yapısına göre sınıflandırılması; Genellikle kimyasal yapı ile farmakolojik etki arasında yakın bir ilişki vardır. Bu bakımdan belirli bir yapıdan türeyen ilaçlar genellikle belirli bir ortak etki profilini gösterirler; kolin esterleri, organik nitratlar, organik fosfatlar, fenotiazin türevleri ve sübstitüe benzamid türevleri, tetrasiklinler, beta-laktam antibiyotikler gibi). ii) İlaçların etki yerlerine göre sınıflandırılması; Örneğin otonom sinir sistemini ve onun innerve ettiği efektör hücreleri etkileyen ilaçlara otonom sinir sistemi ilaçları veya kısaca otonomik ilaçlar adı verilir. iii) İlaçların ilaçların kullanıldığı klinik durumlar ve kullanılma amaçlarına göre sınıflandırılması; Hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlara antihipertansif ilaçlar adı verilir. Vücut sıcaklığını düşürmek için kullanılan ilaçlar antipiretik ilaçlar, bulantı ve kusmaya (emezis’e) karşı kullanılan ilaçlar antiemetik ilaçlar, öksürüğe karşı kullanılan ilaçlar antitusif ilaçlar ve diyareye karşı kullanılanlar antidiyareik ilaçlar vb. İlaçların adları: Belirli bir ilacın en az üç türlü adı bulunur: (i) Genel ad (jenerik ad): Tıp, eczacılık ve sağlıkla ilgili diğer alanlarda ilaçlarla ilgili etkinliklerde, ilaçlarla ilgili öğretimde ve bilimsel yayınlarda, ülke düzeyinde ve uluslararası düzeyde iletişimin kolaylaştırılması ve standartlaştırılması ve böylece yanlışlık ya da yanılmaların önlenmesi amacıyla ilaçların esas olarak genel adı kullanılır. Buna sahipsiz (nonproprietary) ad da denilir. Örnek: Acetylcystein (mukolitik=mukusu sıvılaştıran, sulandıran) (ii) Sahipli ad (marka, ticari ad veya ürün ya da müstahzar adı): İlacı ilk kez bulan (innovatör/yenilikçi) firmanın veya o ilacı içeren müstahzarları üreten diğer fîrmaların kendi ürünlerine verdikleri özel addır. Tek bir ilacın genellikle çok sayıda müstahzarları bulunduğundan çok ticari adları bulunabilir. Örnek: Dikloron, Difenak, Voltaren, Miyadren v.b. ilaçların hepsi analjezik, antienflamatuar, antiromatizmal olarak kullanılan ilaçlardır iii) Kimyasal ad: Uluslararası Kimya Birliğinin (IUPAC, International Union of Pure and Applied Chemistry) saptadığı Yeni ilaç geliştirme Sentez edilen veya doğal kaynaklardan çıkarılan maddeler ya da rekombinant ürünler önce tarama testlerinden geçirilir. Bu dönemde, geliştirilen ilacın öngörülen terapötik etkisine uyan temel etkilerini veya toksisitesini ortaya koyan basit in vitro deney sistemleri veya tarama modelleri kullanılır. Uygun görülen maddeler sonra in vivo deney hayvanı modellerinde, başka bir deyişle, varsa hayvanlardaki “hastalık modellerinde” öngörülen etki bakımından etraflı şekilde incelenir. Aynı zamanda maddenin toksisitesi, terapötik indeksi ve farmakokinetik özellikleri deney hayvanlarında etraflı olarak değerlendirilir. Klinik-öncesi incelemelerde etkili ve geliştirme amacına uygun bulunan ve toksisitesinin düşük oluşu nedeniyle güvenli gözüken maddelerin insanda klinik denemelerinin (“clinical trial”) yapılması için protokol hazırlanır; protokol insanda denemeye başlayabilmek için kurumsal veya bölgesel “araştırma etik kurulları”nın ve genellikle resmi ilaç düzenleme makamının (“regulatory authority”) değerlendirme ve onayına sunulur; Araştırma onayı alındıktan sonra klinik denemeler başlar; Faz I incelemeleri; İlacın türüne göre değişmek üzere 20-80 kadar, genellikle sağlıklı gönüllü öznelerde (“subject”, denek) yapılır. Bu fazda ilaç artan dozlarda verilerek insanın deneme konusu araştırma ilacına dayancı/toleransı, başka bir deyimle dayanabilirliği (veya ilacın dayanılabilirliği/tolerabilitesi), ilacın güvenliliği, güvenli doz aralığı, insandaki farmakokinetiği ve plazma düzeyi ile farmakodinamik etki arasındaki ilişki (farmakokinetik/farmakodinamik ilişki, FK/FD ilişkisi) saptanır. Faz II denemeler; Kısıtlı sayıda (genellikle 150-300 kadar) ilacın geliştirilme hedefi olan hastalığı bulunan hastalarda yapılır. İlacın optimal dozu ve terapötik doz aralığı, terapötik etkisinin derecesi ve yan tesir profili saptanır. Faz III denemeleri; Çok sayıda hastada, yeni araştırma ilacının terapötik etkililiğini çoğu zaman, aynı hastalıkta eskiden beri kullanılan yerleşmiş ilaç karşısında ve bazen de ilaç içermeyen fakat ilacın farmasötik şeklinin görünüşünü aynen taklit eden bir ürün olan plasebo karşısında değerlendirmek, yarar/zarar oranını saptamak ve onu yerleşmiş ilaçlarla bu İki kriter açısından karşılaştırmak amacıyla yapılır. Bu fazdaki çalışmalar için gereken ve protokoldaki seçme ölçütlerine uyan çok sayıda (genellikle binlerce) hasta, öngörülen süre boyunca ilaç verilerek genellikle 2-3 yıl içinde bir hastanede veya birçok tıp merkezinde “çok-merkezli”, genellikle birçok ülkeyi kapsayan “çok-uluslu”, eşgüdümlü denemeler yapılır. Faz III denemelerinde uygun bulunan yeni araştırma ilacının ülkenin ilaç ve tıbbi cihaz düzenleme makamı (“regulatory authority”) tarafından ruhsatlandırılması (lisans verilmesi, “licensing/registration”) ve/veya pazarlama yetkisi (marketing authorisation) verilmesi için başvuru dosyası hazırlanarak bu makamdan istemde Ruhsat başvurusu yapıldıktan sonra faz III denemeler devam edebilir. Bu nedenle faz III iki alt-döneme ayrılır; bu fazın ruhsat başvurusu yapılana kadar geçen kısmına faz IIla ve ruhsat başvurusu yapılması ile ruhsat alma arasında kalan kısmına faz IIIb denilir. Başvurusu onaylanıp ruhsat alan ilaç, ilaç-ürünü (“drug product”), diğer adıyla müstahzar şeklinde, eczaneler aracılığı ile tıbbi kullanıma sunulur (pazarlanır). Faz IV çalışmaları; Ruhsatlandırılıp pazarlanmış ve hekimler tarafından reçetelenmeye başlanmış ilaçların, daha önceki fazlarda olduğu gibi seçilerek ayıklanmış ve görece kısıtlı sayıda hastalarda değil de rutin tıbbi kullanım ("gerçek yaşam”) koşulları altında klinik etkililik (“efficacy”, efikasite) ve yan tesirleri (ters ilaç reaksiyonları) yani güvenlilik (“safety”) bakımından izlenmesi (pazarlama-sonrası gözetim/sürveyans çalışması) gerekir. Ayrıca ilacın klinik etkililik, yan tesir profili ve farmakoekonomi İlaç tıbbi kullanıma sunulduktan sonra, onun daha başka indikasyonlarda veya yüksek dozda veya daha önce incelenmemiş bir yaş grubunda (çocuklar ve yaşlılarda) ya da yeni bir veriliş yolundan (Örneğin parenteral veriş) bu yola uyan farmasötik şekilde ya da eliminasyon organları bozuk olanlarda denenmesi çoğu ilaç için gerekir. Böyle durumlarda, bu amaçlara kısıtlı faz III denemeleri yapılır; hatta bu faz III denemelerin yapılabilmesi için gerekiyorsa, ilaç yeniden faz II düzeyindeki kısıtlı çalışmalara tabi tutulur. Yeni geliştirilen “yenilikçi” veya “innovatif’ bir ilacın faz III ile sona eren denemeleri, genellikle 6-10 yıl alır ve yaklaşık 250-500 milyon dolarlık, bazı ilaçlarla daha da fazla bir masraf gerektirir. Aynı ilacı veya ilaç kombinasyonunu içeren müstahzarlar reçetelenirken, onların eşdeğer olup olmadıkları dikkate alınmalıdır. Üç türlü eşdeğerlik ayırt edilir: (i) Farmasötik eşdeğerlik: İki farklı müstahzar, aynı etkin maddenin veya maddelerin (ilaçların) aynı molar miktarını, aynı veya karşılaştırılabilir standartlara uyan (örneğin tablet ve kapsül ya da ampul ve flakon/viyal gibi) farmasötik şekiller içinde içermesi halinde farmasötik eşdeğerdir, (ii) Biyoeşdeğerlik, Farmasötik eşdeğer olan iki müstahzarın, aynı molar dozda verilişinden sonra biyoyararlanımlarının (absorpsiyon hızı ve derecesi boyutlarıyla) ve böylece terapötik etkilerinin, hem etkililik (“efficacy”) hem de güvenlilik (“safety”) bakımından aynı olmasını sağlayacak derecede benzer olmasıdır. Biyoeşdeğerlik çalışmalarının hedefi jenerik ilaç ürününün, orijinal ilaçla (iii) Terapötik eşdeğerlik: Bir müstahzarın, etkililiği ve güvenliliği daha önce saptanmış olan başka bir müstahzar (orijinal/referans müstahzar) ile önşart olarak aynı etkin maddeyi (ilacı veya terapötik molekül kısmını/”moiety”) içermesi, farmasötik eşdeğer ve biyoeşdeğer olması ve böylece aynı etkililik ile güvenliliği klinik olarak göstermesi halidir. Toksikoloji; sözcük olarak zehir (toksikon) bilimi demektir. Toksikoloji ilaçların ve günlük yaşamımızda veya tarım, endüstri ve diğer uğraşı alanlarında kullanılan kimyasal maddelerin zehirli (toksik) etkilerini inceler. İlaç ile zehir arasindaki fark sanaldır, izafidir. Bütün ilaçların olağan olarak kullanılan miktardan (dozlardan) daha yukarı miktarda kullanılmaları ile zehirlenmeye neden olabilecekleri söylenebilir. Ayrıca, ilaçlar olağan (alışıldık) dozlarda kullanıldıkları zaman bile, istenilen tesirlerine ilave olarak istenmiyen tesirler de yapabilirler. Bu sonuncu tesirlere yan tesirler veya ters (“adverse”) etki ya da ters reaksiyon denilir ki onlar da geniş anlamda toksik tesir olarak kabul edilebilirler. İlaçlar olağan (mutad) dozlarda kullanılmaları halinde bile toksik tesirler oluşturabildiklerine göre ilaçla tedavide daima göz önünde tutulması gereken bir nokta ilaç kullanılması ile sağlanacak yararın aynı zamanda meydana gelebilecek zarara (riske) göre üstünlüğünün (yarar/risk oranı nın veya yarar/risk dengesinin) saptanmasıdır. Dar anlamında zehir deyimi, ilaç olarak kullanılamayacak derecede seçiciliği düşük (nonselektif) ve/veya kalıcı etkiye sahip bir kimyasal maddeyi ifade eder. Amfibiler, sürüngenler, böcekler ve diğer bazı hayvanlar tarafından salgılanan toksik maddelere venom adı verilir. “Bütün maddeler zehirdir. Zehir ile ilacı birbirinden ayıran dozudur” PARACELSUS İLAÇLARIN FARMASÖTİK ŞEKİLLERİ A-KATI Toz: İlacın toz haline getirilmiş biçimidir. Tablet: Toz halindeki ilaçların bağlayıcı maddelerle karıştırıp makinelerde sıkıştırılmasıyla elde edilir. Tabletler yarım silindir, yuvarlak vb. Şekillerde olabilir. Suda parçalanır. Çiğneme tableti, köpüren (efervans) tablet ve dilaltı tableti gibi farklı şekilleri vardır Draje: Tabletlerin alınmasını kolaylaştırmak amacıyla üzerleri şeker gibi tatlandırıcı maddelerle kaplanmış ilaç biçimidir. Pilül: Toz halindeki ilacın bal gibi yapıştırıcı maddelerle yoğrulduktan sonra yassı ya da yuvarlak şekle getirilmiş biçimine denir. Kaşe: Oval ya da silindirik biçimde nişastadan yapılmış iç içe geçen iki kapak içinde toz ilaç bulunduracak şekilde hazırlanmış farmasötik biçimdir. Pastil: Ağız içinde bekletilerek eritilen, genellikle ağız boşluğundaki hastalıkların tedavisinde kullanılan bir ilaç şeklidir. Kapsül: Tadı ve kokusu hoş olmayan etken maddelerin oral yoldan daha kolay alınmasını sağlamak için özel olarak hazırlanmış olan ilaç kaplarıdır. Genellikle midede kolay eriyebilen jelatinden yapılır. Mide asidine dayanıklı olmayan maddelerin uygulanabilmesi için midede açılmayan kapsüller de kullanılabilir. Suppozituar (fitil) Rektal yoldan kullanılan, oda sıcaklığında katı, vücut sıcaklığında ise sıvılaşabilen yardımcı maddelerle hazırlanmış ilaç şekilleridir (Örnek: Piroksan). Ovül İntravajinal yoldan uygulanan oda sıcaklığında katı, vücut sıcaklığında ise sıvılaşabilen yardımcı maddelerle hazırlanmış ilaç şekilleridir (Örnek: Vajinal mantar infeksiyonlarında kullanılan ilaçlar) B- SIVI Solüsyon İki veya daha fazla madde karışımından oluşan (sıvı içinde sıvı veya sıvı içinde katı), homojen sıvı ilaç şekilleridir (örnek: enjeksiyonluk solüsyonlar- sodyum pentobarbital). Süspansiyon Birbiri içinde çözünmeyen katı ve sıvı fazlardan oluşan ilaç şekilleridir. Genellikle oral yoldan kullanılır (örnek: mide ülseri tedavisinde kullanılan antasidler). Kolir Göze uygulanmak üzere hazırlanan sıvı veya yarı katı ilaç şekilleridir. Tentür: Etken ilaç maddesinin özel eritici (alkol gibi) içinde karıştırılarak hazırlanan farmasötik ilaç şeklidir. Dışardan sürülerek (haricen) ya da oral yolla kullanılır. (Tentürdiyot buna örnektir) Eliksir: Etken ilaç maddesinin su, alkol, şeker ve tatlandırıcılarla hazırlanmış solüsyon şeklidir. Oral yoldan kullanılır. Şurup: Etken ilaç maddesinin su ve %60 oranında şeker veya tatlandırıcı maddelerle karıştırılarak elde edilen preparatlardır. Oral yolla kullanılır. Makroenema Rektal yoldan uygulanmak üzere hazırlanmış solüsyon veya süspansiyon şeklindeki, hacmi 100 cc’nin üzerinde olan ilaçlardır. Mikroenema Rektal yoldan uygulanmak üzere hazırlanmış solüsyon veya süspansiyon şeklindeki, hacmi 1-20 cc arasında olan ilaçlardır. Losyon https://www.sabah.com.tr/saglik/2014/12/24/surup-icerken-bunlara-dikkat-edin https://www.ilactr.com/ilac/btenema-135-ml.html Cilde sürmek yoluyla kullanılan ilaçlardır (örnek: akne tedavisinde Ampul, flakon, viyal: İçerisinde, toz ya da sıvı etken madde bulunan steril şartlarda hazırlanmış cam muhafazalı farmasötik ilaç biçimidir. Parenteral yolla uygulanır. Ampul ve flakonda sıvı ya da toz ilaç bulunur. Toz ilaç varsa ayrı ampulde bulunan sıvı ilaçla karıştırılarak kullanılmak üzere ambalajlanır. Viyal; içinde birden fazla doz bulunan biçimidir. Parenteral yolla kullanılır. Parenteral Ne Demek? Parenteral, etken sıvının ağız yolu ile değil damar yolu ile direkt olarak verilmesidir. Genellikle hızlı ve acil tedavi gerektiren durumlarda kullanılır. C- YARI KATI İLAÇLAR Pomat (merhem) Vazelin, lanolin veya yarı katı sentetik maddeler içine etken maddelerin eklenmesiyle hazırlanan ve haricen kullanılan ilaç şekilleridir. Daha koyu kıvamlı merheme pat denir. Merheme göre içindeki su oranı fazla ve daha yumuşak ilaç şekline krem denir. D- DİĞER İLAÇ ŞEKİLLERİ Transdermal falster: Cilt üzerine uygulanan ve etken maddesi vücuda belirli bir hızda girecek şekilde tasarlanmış ilaç şekilleridir (Örnek: nitrogliserin). Yavaş salınımlı tabletler İlacın etki süresini uzatmak amacıyla hazırlanan, etken maddenin barsaklarda belirli bir hızda serbestleşmesine olanak veren ilaç şekilleridir. İlaçların daha seyrek uygulanabilmesi, hasta uyumunun daha iyi olması, yan etkilerin daha az olması en önemli avantajlarıdır (örnek: diltiazem SR). DİLTİZEM-L beyazımsı krem renkte kuru toz içeren, enjeksiyonluk su ile çözülmesi sonrasında damar içine uygulanan; her kutuda bir ampul toz ve bir ampul Aeresoller Gaz basıncı ile sıkıştırılarak hazırlanan sıvı veya katı halde etken madde içeren ve inhalasyonla uygulanan ilaç şekilleridir (örnek: astma tedavisinde kullanılan ilaçlar). Barsakta açılan kaplamalı tablet Amaç, ilacın mide asidinde parçalanmasını önlemek ve bu yolla ince barsaktan emilimini kolaylaştırmaktır. (Örnek: proton pompası inhibitörleri) İLAÇ UYGULAMA YOLLARI İlaçların uygulanma yolları (yerleri) ilaç vermekle hedef alınan amaca ve ilacın etkilemesi istenilen yerin durumuna göre esas itibariyle iki grupta toplanırlar: (i) Lokal uygulama yolları: Eğer ilacın etkilemesi istenilen yer, vücudun yüzeyinde ise ya da injektör iğnesi ile, erişilmesi mümkün bir derinlikte ise ilaç lokal olarak uygulanır. Lokal Uygulama Yolları Cilt üzeri/içi Göz içi Burun içi Ağız içi Rektum (kolon yani kalın bağırsağı anüse bağlayan son kısımdır.) (ii) Sistemik etki için kullanılan uygulama yolları: Vücutta yaygın bir etki elde edilmek isteniyorsa veya çoğu kez olduğu gibi lokal bir etki arzu edilmekle beraber etki yerine ilacın lokal uygulanması mümkün değilse, ilaç mukozal boşluklara (çoğu zaman ağızdan yutulmak suretiyle mide-barsak kanalı içine) uygulanır ya da uygun bir yerde doku içine (örneğin kas içine veya ciltaltına) injekte edilir ve buralardan absorpsiyona bırakılır. Bu yoldan ilaç uygulamanın istenmiyen, fakat önüne geçilemeyen bir sonucu, ilacın öngörülen etki yerine ilave olarak vücudun her tarafına ulaşabilmesi, bu nedenle asıl etki yeri dışındaki doku ve organları da etkilemesi ve bazı istenmeyen etkilere yol açmasıdır. Sistemik Uygulama Yolları Paranteral (damar yolu ile) Enteral (bağırsak) İnhaler (akciğerlere ve akciğerler aracılığıyla vücuda ilaç salımı için kullanılan tıbbi bir cihazdır. En yaygın kullanımı astım ve KOAH hastalığı tedavisinde olsa da, grip tedavisinde kullanılan zanamivir gibi farklı ilaçlar da inhaler aracılığıyla verilebilmektedir.) Transdermal I. LOKAL İLAÇ UYGULAMA YOLLARI Bazen intranazal(burun içi), bukkal(dişlerin yanak yuzeyine bakan taraflaridir), rektal (Kalın barsağın son bölümü olan rektumun, makattan (anüsten) dışarı sarkmasına “rektal prolapsus” denir ) uygulamada ilaca bağlı olmak üzere sistemik etki elde edilmesine de olanak sağlar. Öte yandan, en sık kullanılan sistemik ilaç uygulama yolu olan oral (ağızdan) uygulama bazı durumlarda (örneğin antasid ilaçlarla, laksatif ve purgatif ilaçlarla ya da ince barsakta fosfat bağlayan bazı kalsiyum tuzlarıyla yapıldığı gibi) lokal etki elde etmek için kullanılabilir https://daginiktopuz.com/deriye-ilac-uygulama-endikasyonlari-ve-uygulama- basamaklari/ 1. Epidermal (cilt üzerine veya perkütan) uygulama:  Çeşitli cilt hastalıklarının tedavisinde, ilaçlar merhem (pomad), krem, solüsyon, süspansiyon, losyon, pudra (toz), mikstür ve pat (macun) şeklinde, doğrudan lezyon veya hastalık bölgesinde cilt üzerine sürülür.  Cilt, lipidde çözünür olmayan maddelere karşı geçirgen değildir. Lipidde çözünür maddeler ciltten absorbe edilebilirler; fakat ciltten bunların absorpsiyonu mukozalara göre daha yavaş ve genellikle daha düşük orandadır.  Ciltteki patolojik olay epidermisin derin tabakalarında veya ciltaltında ise ilacı sistemik olarak ağızdan veya injeksiyonla vermek gerekir.  Sıyrık, yanık ve yara sonucu bu tabaka veya onunla birlikte epidermis kalkmışsa ciltten absorpsiyon ileri derecede artar.  Bölgelere göre cilt geçirgenliği; Skrotum (testis torbası) > kulak arkası (mastoid bölge) > koltuk altı > saçlı deri > göğüs > ön kol > bacak. 2. Cilt içine (intrakütan) injeksiyon:  Steril injeksiyonluk solüsyonlar veya test serumları cilt içine injekte edilerek çeşitli alerji veya bakteriyoloji testleri yapılabilir.  Lokal anestezikler de cilt içine verilebilirler. Bu yolla injekte edilecek solüsyonların hacmi 0.1 ml’den fazla olmamalıdır. 3. Konjonktiva üzerine uygulama:  Göz ve göz kapaklarının konjonktival kısmındaki iltihaplarda veya çeşitli amaçlarla miyozis ya da midriyazis yapmak için bu yoldan ilaç uygulaması yapılır.  Göze uygulamaya özgü preparatlara oftalmik http://www.magkadin.com/saglik/goz-iltihabi-konjonktivit-nedir-ve-belirtileri preparatlar veya “kolir” adı verilir.  Bunlar genellikle solüsyon veya süspansiyon (göz damlası) ya 4. da pomad (göz merhemi) şeklinde hazırlanırlar. https://www.anatomica.com.tr/nazal-polip İntranazal uygulama:  Bazı burun mukozası ve paranazal sinüs hastalıklarında antibakteriyel, vazokonstriktör, antiinflamatuvar veya lokal anestezik ilaç solüsyonları burun mukozasına uygulanırlar.  Bunun dışında, oksitosin, vazopresin ve türevleri ile GnRH (gonadotropin salıverici hormon) analoglarının solüsyonları, sistemik tesir elde etmek için, burun mukozası üzerine püskürtülerek (sprey şeklinde) uygulanabilir ve buradan absorpsiyonlan sağlanabilir.  Pomadlar ve yağlı solüsyonların intranazal uygulanmamalıdır (alt solunum yollarına aspire edilerek lipid pnömonisine neden olabilirler) Lipit pnömonisi; Veteriner alanında kullanılan bir terimdir. Veterinerlikte sözlük anlamı: Bitkisel veya hayvansal yağların akciğere alınması sonucu, bol miktarda dev hücreleriyle birlikte makrofajlardan oluşan granülomlu yangıyla belirgin aspirasyon pnömonisinin özel bir biçimi, lipoit pnömoni, ilaçla tedavi pnömonisi, yabancı cisim pnömonisi. 5. Dış kulak yoluna:  Dış kulak yolunun veya kulak zarının bazı hastalıklarında (örneğin ekstemal otit, otitis media vb) bu yoldan ilaç uygulaması yapılır.  Bunlar genellikle solüsyon veya süspansiyon (kulak damlası) şeklinde hazırlanırlar. 6. Bukkal (ağız-içi) uygulama:  Ağız mukozasının ve dişetinin (gingiva) bazı yüzeyel iltihaplarında ve diğer lezyonlarında ilaçlar bukkal tablet, pastil, ağız solüsyonu (gargara, ağız yıkama suyu ya da oral sprey) ve atuşman şeklinde lokal uygulanabilirler.  Tonsilit, diş absesi ve retrofarengeal abse gibi derin yapıların infeksiyonunda bu tür uygulamanın yararı yoktur. 7. İntratekal uygulama:  Meninksler (beyin zarları) veya spinal sinir kökleri üzerinde lokal etki oluşturmak için steril antibiyotik veya lokal anestezik solüsyonları subaraknoid aralığa injekte edilebilirler.  Bunun için orta hat üzerinde genellikle 3.-4. lomber vertebralar arasındaki aralıktan, kalınca ve uzun bir iğne ile subaraknoid aralığa girilir (bu işleme lomber ponksiyon, “spinal puncture” denilir).  İnjekte edilecek solüsyonun hacmine eşit hacimde serebrospinal sıvı dışarı çekilir ve sonra injeksiyon yapılır.  Omurilik ve meninkslerin tümörlerinde veya tümör metaztazlarında bazı antineoplastik ilaçlar da intratekal uygulanabilirler. 8. İntravajinal uygulama: 9. İntraplevral ve intraperitoneal uygulama:  Plevra ve periton iltihabı veya tümörlerinin tedavisinde lokal etki elde etmek amacıyla, antibakteriyel ve antineoplastik ilaçlar bu boşluklar içine uygulanabilirler.  Karın boşluğuna injeksiyon, genellikle linea alba üzerinde ve göbek-pubis mesafesinin 1/3 ’ü kadar altındaki bir noktadan yapılır (abdominal parasentez).  Plevra boşluğuna injeksiyon (torasentez) genellikle 7. interkostal aralıkta ve arka aksiler çizgi üzerinde skapula köşesi hizasında bir noktadan yapılır. 10. İntrakardiak injeksiyon:  Acil durumlarda ve kalp cerrahisi esnasında kardiyak resusitasyon amacıyla, adrenalin gibi bazı stimülan ilaçlar miyokard içine injekte edilerek ilacın kalbi doğrudan uyarması veya kalp boşluklarından birine verilerek dolaşıma hızla girmesi sağlanabilir. 11. İntrauterin injeksiyon:  Sezaryen ameliyatından sonra uterusun büzülmesini çabuklaştırmak ve büzülmenin yaptığı mekanik tesirle kanamayı azaltmak için oksitosik hormon miyometrium içine injekte edilebilir.  İntrauterin uygulamanın değişik bir örneği uterus boşluğuna projesteron veya benzeri steroid ilaç salıveren veya bakır tel sarılmış spiral (intrauterin yani rahim içi alet, RİA) yerleştirilmesidir. 12. İntraartiküler injeksiyon:  Bazı eklem iltihaplarında kortikosteroid veya antibakteriyel ilaçların solüsyon ve süspansiyonları eklem içine injekte edilebilir. 13. Rektum içine (rektal) ve kolon içine uygulama:  Anus ve rektum hastalıklarında (örneğin hemoroid, anal fisur, polip vb.) ilaçlar süpozituvar, enema, lavman veya merhem şeklinde rektuma uygulanırlar. 14. Lezyon içine uygulama:  Bazı tümöral veya iltihabi yüzeyel lezyonların tedavisi için uygun ilaçlar lezyon içine injekte edilebilirler.  Aynı şekilde kistik hidatid ameliyatlarında kiste dokunmadan önce içindeki parazitleri öldürmek için hipertonik tuz solüsyonu veya düşük yitilikli formaldehid solüsyonu kist içine injekte edilebilir. II. SİSTEMİK İLAÇ UYGULAMA YOLLARI Sistemik etki elde edebilmek için verilen ilacın uygulama yerinden emilerek kan dolaşımına karışması ve bu yolla etki yerine ulaşması gerekir. Başlıca sistemik ilaç uygulama yolları enteral, parenteral, transdermal ve inhalasyonla uygulamadır. http://mervezehra.blogspot.com/2016/01/oral-ilac-uygulama_24.html A. ENTERAL İLAÇ UYGULAMA YOLLARI İlacın sindirim kanalı içine verilmesi ve böylece bu kanalın mukozasından absorpsiyona bırakılması demektir. Bu yoldan ilaç uygulanması üç şekilde yapılır: (i) oral (ağızdan, per os), (ii) sublingual (dilaltı) ve bukkal ve (iii) rektal. 1. Oral yoldan ilaç uygulama, ilaçların gastrointestinal sistemden absorpsiyonu ve oral biyoyararlanım  İlacın ağıza konulup yutturulmak suretiyle verilmesine oral ilaç verilişi denir.  En doğal olan ve tıpta en sık kullanılan ilaç veriş yöntemidir. Bu yoldan ilaç verilişinin pratik ve ekonomik oluşu, özellikle sık olarak (örneğin günde birkaç kez) ve uzun süre (bazen hayat boyu) verilmesi gereken ilaçlar için önem kazanır.  Ayrıca kendi başına ilaç kullanmaya (self-medikasyona) en uygun olan sistemik ilaç veriliş yoludur.  Oral uygulamanın parenteral verilişe göre bazı sorunları ve sakıncaları vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:  Oral verilen ilaçların, absorpsiyondan sonra, sistemik dolaşıma girmeden önce mutlaka karaciğer gibi yıkıcı enzimatik etkinliği yüksek olan bir organın içinden geçmeleri gerektiğinden, bu yoldan verilme bazı ilaçların önemli ölçüde ve kişiden kişiye değişebilen derecede inaktivasyonuna (ilk geçişte eliminasyon, presistemik eliminasyon) yol açar.  İlaçların çoğu mide-barsak kanalından tamamiyle absorbe edilmez. Bazı ilaçların fizikokimyasal özellikleri ya da sindirim enzimleri veya mide asiditesi tarafından yıkılmaları nedeniyle bu yoldan verildiklerinde absorbe edilebilme olanakları düşüktür.  Besinler ve/veya birlikte kullanılan ilaçlar, bazı ilaçların absorpsiyonunu bozabilir.  Mide-barsak mukozasını tahriş ederek bulantı-kusma veya ishal yapan ilaçların oral yoldan verilmesi mümkün olmaz.  İlaçların ağıza alınarak yutulması hastanın işbirliğini (kooperasyonunu) gerektirdiğinden,  Ağızdan verilecek ilaçlar, katı veya sıvı farmasötik şekiller halinde hazırlanırlar. Katı farmasötik şekillerin en sık kullanılanlan tablet, film kaplı tablet, draje ve kapsüldür.  Mide-barsak kanalında salıverme hızını yavaşlatacak özel bir işleme tabi tutulmayan tabletlere, hemen-salan* (“immediate- release”) tablet adı verilir.  Mide-barsak kanalında salıverme hızını yavaşlatmak suretiyle, absorpsiyon süresini uzatmak oluşturulan tabletlere, modifiye-salan (“modified release”) tablet adı verilir.  Katı farmasötik şekillerin daha az kullanılan türleri barsakta açılan (enterik) kaplamalı tablet (“enteric coted tablet”), çiğneme tableti, jelül, pilül, granül, yığın toz (çok dozlu), tek dozlu toz (poşet, diğer adıyla saşe, veya paket içinde), efervesan (köpüren) tablet veya efervesan granüldür. 2. Sublingual ve bukkal ilaç uygulama  Ağız boşluğu mukozası, kan kapilerlerinden ve lenf damarlarından zengin bir yapıdır. İlaçlar buradan belirli koşullarda oldukça hızlı bir şekilde absorbe edilebilirler.  Ancak absorpsiyon yönünden bazı sakıncalar da vardır: (i) Ağız boşluğu mukozasının yüzeyi küçüktür (200 cm2) ve (ii) Salya akışı ve salyanın devamlı yutulması nedeniyle ilacın ağız boşluğunda yeterli miktarda emilimine izin verecek süre tutulması olanaksızdır.  Bu yoldan verilen ilaçlar, genellikle ufak miktarları ile (bir mg’dan az veya bir ya da birkaç mg gibi) etki oluşturan yani gravimetrik etki gücü (“potency”) yüksek, ayrıca fazla lipofılik ilaçlardır.  Sublingual (dil altına) veya bukkal (ağız içine) verilişte ilacm sistemik dolaşıma girebilmesi için karaciğerden (presistemik eliminasyon) geçmesi gerekmediğinden, etkisi çabuk başlar ve absorpsiyon kısa sürede tamamlandığından etki güçlü olur.  Nitrogliserinin, izosorbid dinitrat, izoprenalin, buprenorfin, nifedipin, bazı ergot alkaloidleri, steroid yapılı seks hormonları (metiltestosteron gibi) ve piroksikam bu yoldan verilebilirler. 3. Rektal ilaç uygulama  İlaçlar rektuma, ya lokal etki elde etmek için (hemoroid gibi anus hastalıklarında ve rektum hastalıklarında olduğu gibi) veya ağız yolundan ilaç vermenin güç ya da olanaksız olduğu durumlarda rektum mukozasından absorbe edilmeye bırakılarak sistemik etki elde etmek için uygulanırlar.  Sistemik etki elde etmek amacıyla rektal ilaç uygulanmasına genellikle bebeklerde (ağızdan ilaç vermek zordur) veya bulantı ve kusma hallerinde ya da mideyi tahriş eden (aminofılin, steroid olmayan antiinflamatuvarlar ve benzerleri gibi) ilaçların verilmesi için başvurulabilir.  İlaçlar rektuma genellikle süpozituvar (“fitil”) şeklinde, bazen de merhem veya solüsyon halinde uygulanırlar.  Rektal yoldan uygulanan ilaç solüsyonu veya süspansiyonuna enema adı verilir; bu sıvı şekil, tahriş yapacak kadar hipertonik olmamalı ve ufak hacimli (1-75 ml) olmalıdır. Aksi takdirde solüsyon, defekasyon refleksini uyararak çabuk atılır.  Hacmi 1-20 ml arasında olan enemalara mikroenema, 100 ml’nin üstünde olan enemalara makroenema (lavman) denilir.  Rektal uygulamada ilaçların büyük çoğunluğu karaciğere uğramadan sistemik dolaşıma gireceği için karaciğerin ilk geçiş (yıkıcı) etkisinden kurtulur, etkisi çabuk başlar ve güçlü olur  Rektal yoldan uygulandığında önemli oranda absorbe edildiği gösterilen ilaçların bazıları şunlardır: genel anestezikler (tiopental ve metoheksital gibi), benzodiazepinler (diazepam, nitrazepam ve flunitrazepam gibi), analjezikler (aspirin, parasetamol, sodyum salisilat, indometasin, naproksen, ketoprofen, pentazosin gibi), teofılin ve propranolol. B. PARENTERAL İLAÇ UYGULAMA YOLLARI Sistemik etki elde etmek üzere oral yoldan uygulandığında gastrointestinal kanaldan yeterince absorbe olmayan veya orada parçalanan ya da çok yoğun ilk geçiş etkisine maruz kalan ilaçlan steril solüsyon (injeksiyonluk solüsyon) şeklinde damar veya doku içine, sterilize edilmiş bir injektör ve iğne ile vermek gerekir. İlaçlar parenteral verildikleri zaman biyoyararlanımları genellikle (fakat her zaman değil) tam (yani %100) veya tama yakındır. Bu nedenle parenteral dozlar genellikle oral dozlarından daha düşüktür. Paranteral Uygulamanın Tercih edildiği durumlar  İlaç etkisinin çabuk başlaması isteniyorsa,  İlaç mide asidinde hidrolize uğruyorsa, https://www.buharevi.net/alisveris/tr/enjektoerler/133-2495- enjektoer.html  Hastanın bilinçsiz durumda olması, ilaç yutamaması, diğer nedenlerle kooperatif olmaması  Hastada bulantı, kusma, diare varsa. Uygulama yerine iğne batırmayı ve asepsiyi gerektirmesi, ağrılı bir yöntem olması, psikolojik strese neden olabilmesi, hastanın çoğu zaman kendi kendine injeksiyon yapamaması nedeniyle injeksiyonu yapacak birinin yardımına gerek göstermesi, kullanılan farmasötik şekillerin görece pahalı olması ve bazen damar ya da doku zedelenmesine neden olması veya doku içine verilmek istenirken yanlışlıkla damar içine ilaç verilmesine yol açabilmesi gibi sakıncaları vardır. Anafilaktik reaksiyonlar bu yoldan ilaç uygulandığında, diğer yollardan olana oranla çok daha sık oluşur. Parenteral Yoldan Uygulanacak Preparatlarda Aranan Özellikler  kan pH’sine eşit (7.4) veya buna yakın pH’de, tercihan izotonik olmalı  pirojen (bakteri artıkları gibi ateş reaksiyonuna yol açan yabancı maddeler) içermemelidir.  izotonik (ozmotik basıncı alyuvar ile eşdeğerde (7.4)) olmalıdır.  steril olmalıdır.  injeksiyonluk solüsyonda mikropartikül veya makropartikül bulunmamalıdır. 1. Damar içine injeksiyon a) İntravenöz injeksiyon ve intravenöz infüzyon:  En çok başvurulan damar içine ilaç uygulama yöntemi ven içine (intravenöz) injeksiyondur. Bu şekilde verilen ilacın etkisi hemen başlar.  Biyoyararlanım genellikle %100 olur.  İntravenöz yolun diğer parenteral yollara göre önemli bir avantajı, büyük hacimdeki solüsyonların bu yolla verilebilmesidir.  Ayrıca doku içine injeksiyonu ağrı yapan veya nekroza neden olabilen bazı irritan ilaçları, intravenöz olarak ağrı oluşturmaksızın vermek mümkündür (örneğin kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar ve noradrenalin gibi); çünkü damar çeperi ağrılı uyaranlara duyarsızdır ve ayrıca ilaç iğne ucundan çıkar çıkmaz kan ile dilüe olur. http://t.ogren-sen.com/sanat/2485/index.html?page=3  Ayrıca tahriş edici veya vazokonstriktör ilaçlar, ufak venler (el sırtı veya ayak sırtındakiler gibi) içine verilirlerse bunlarda kan akışı az olduğu için verilen sıvı, kanla yeterince dilüe olamaz; damar büzülmesinden dolayı akışın durması ve ayrıca tromboflebit oluşması olasılığı artar.  Bu yolla ilaç verilmesi iki şekilde yapılır: (i) intravenöz bolus injeksiyon veya intravenöz injeksiyon; Ufak hacimdeki (genellikle 10 ml’ye kadar) ilaç solüsyonunun kısa zamanda (bir veya birkaç dakika içinde) injeksiyonu, (ii) intravenöz infüzyon veya venokliz; büyük hacimdeki izoosmotik sıvılara (genellikle fizyolojik tuzlu su veya % 5’lik glukoz solüsyonuna) karıştırılmış ilaç solüsyonunun yavaş olarak (dakikada bir veya birkaç ml sıvı damar içine gidecek şekilde) uzun sürede genellikle sabit hızda verilmesi. b) İntraarteriyel injeksiyon:  Sistemik ilaç uygulama yolu değildir, ilacın belirli bir organı etkilemesi veya görüntülemesi istenilen hallerde kullanılır. Örneğin anjiyografi şeklindeki incelemeler için radyoopak maddeler bu yolla injekte edilir.  Aynı şekilde belirli bir ekstremiteye veya organa lokalize olmuş neoplazmaların tedavisinde ilaç o ekstremitenin veya organın arterine verilebilir.  Trombusla tıkanmış arteri açmak için pıhtıyı eriten ilaç (trombolitik ilaç) koroner arter içine verilebilir. c) Kemik iliği içine (intraosseous) injeksiyon:  Bebeklerde venler küçük olduğundan ve yetişkinlerde de venlerin büzülmesi ya da kalın bir yağ dokusu içine gömülmüş olması gibi hallerde intravenöz injeksiyon güç olduğundan, ilaçlar kemik iliği içine injekte edilebilir.  İntravenöz İnjeksiyonda olduğu gibi ilaç hızla kana https://www.acilcalisanlari.com/intraosseoz-io-kemik-ici-yol- acilmasi.html 2. Ciltatına injeksiyon  Ciltaltına (subkütan) injekte edilen solüsyonlar buradaki gevşek yağ dokusu içine yayılıp absorbe edilirler.  Ciltaltına injeksiyon için sıklıkla ekstremiteler (humerus bölgesinin dış yüzü ve kendi kendine injeksiyonda femur bölgesinin dış yüzü) tercih edilir.  Ciltte gerilme ve ağrı oluşturmaması için ciltaltına verilecek ilaç solüsyonunun hacmi 2 ml’yi geçmemelidir.  İnjekte edilecek solüsyonun hacmi fazla ise (örneğin 5-10 ml gibi) injeksiyon göbek altındaki bölgede karın derisi altına yapılabilir ve fazla bir gerilme olmaz.  İrritan ilaçların solüsyonların ciltaltına uygulandıklarında ağrıya neden olur; bu durumda intramüsküler veya intravenöz uygulamaya başvurulabilir.  Ciltaltına injeksiyon, genelde kas içine olandan fazla ağrılıdır.  Bazı ilaçlar sıkıştırılmış tablet ya da benzeri şekillerde (implant veya pelet) cilde https://www.hemsire.com/uygulamalar/subkutan-sc-deri-alti-yolla-ilac-uygulama-teknigi- 3. İntramüsküler injeksiyon  Genellikle gluteal kasın veya gerektiğinde deltoid kasın ya da vastus lateralis (uyluk dış yüzü) kasının içine injeksiyon yapılır.  Doku (ciltaltı veya kas) içine verilen ilaç molekülleri lokal olarak oradaki interstisyel sıvıya dağılırlar.  Kas içine injekte edilecek ilaç solüsyonunun hacminin 5 ml’yi geçmemesi tavsiye edilir; ancak 10 ml’lik bir solüsyon ikiye bölünerek sağ ve sol taraftaki kaslar içine injekte edilebilir. https://www.acilcalisanlari.com/kas-ici-intramuskuler-im- enjeksiyon.html  Şişman kimselerde (özellikle kadınlarda) gluteal gölgede ciltaltı yağ dokusu çok kalın olduğundan yeterince uzun iğne kullanılmazsa injeksiyon kas yerine ciltaltına yapılmış olabilir.  İrritan etkisi nedeniyle fazlaca ağrı yapan ilaçlar kas içine lokal anestezik ilaç ile birlikte verilebilirler.  Tahriş edici ilaçlar kas içinde steril abse, doku nekrozu ve fibrozis yapabilirler.  İlaç süspansiyonları (örneğin prokainli penisilin), sıvı yağlar içinde çözülmüş ilaçlar (örneğin A, D, E ve K vitaminleri ve bazı steroid hormon esterleri) kas içine verilince burada bir depo oluştururlar ve oradan yavaş olarak absorbe edilirler. http://www.meslegimokullari.com/wp- content/uploads/attachments/sml/10/meslekesaslari/hafta14.pdf C. TRANSDERMAL İLAÇ UYGULAMA İlacın özel bir farmasötik şekil içinde ve ciltten absorbe edilerek dolaşıma girmesini sağlamak amacıyla cilt üzerine uygulanmasına, transdermal uygulama denilir. Fazla lipofilik ve bir veya birkaç miligram dolayındaki miktarı ile etkili olabilen (bu anlamda güçlü etkili) az sayıda ilaç halen bu şekilde uygulanabilmektedir. Transdermal uygulama, oral uygulamanın sakıncalarını ve kısıtlılıklarını göstermemesi bakımından, genelde parenteral uygulamaya benzemekle birlikte ağrısız uygulanması ve hastanın kolayca kendi kendine uygulayabilmesi gibi, parenteral uygulamada bulunmayan üstünlüklere sahiptir. İstenildiği zaman, örneğin toksik reaksiyon meydana geldiğinde, ciltten farmasötik şekli kaldırmak suretiyle uygulamanın hemen kesilebilmesi bakımından intravenöz infüzyona benzer. Kısa etki süreli ilaçlan uzun aralıklarla (bu arada hastayı gece uyandırmadan) uygulamaya olanak vermesi, avantajlarının diğer biridir. Transdermal terapötik sistem (TTS):  Transdermal uygulamaya özgü ve önceden saptanmış sabit hızda ve sabit süre boyunca ilaç salan (salıveren) farmasötik şekillere, transdermal terapötik sistem (veya yama ya da flaster) adı verilir.  Plasterin 4 tabakası vardır; (i) Geçirgen olmayan dış örtü, (ii) ilaç rezervuarı, (iii) Hızı kontrol eden mikroporöz geçirgen membran (iv) Zamk tabakası  Halen nitrogliserin, skopolamin, klonidin, fentanil, testosteron ve estradiol ve türevleri ve projestinler gibi görece ufak miktarlarda kullanılan fazla lipolifık ilaçlar bu şekilde uygulanmaktadır. Transdermal uygulama ilaç içeren jel veya merhemi cilde sürmek suretiyle de yapılabilir. Ancak, TTS, merhemin estetik ve pratik (sıklıkla dozlam hatası yapılması, giysilerin altına uygulanamama gibi) sakıncalarını göstermez. D. İNHALASYONLA İLAÇ UYGULAMA İndikasyona ve kullanılan ilaca bağlı olarak, inhalasyon yoluyla uygulanan ilaçlar lokal veya sistemik etki oluştururlar. İnhalasyon suretiyle sistemik etki oluşturmak için uygulanan ilaçların lipid/su partisyon katsayıları büyüttür ve molekülleri görece ufaktır. Astma ve kronik obstrüktif akciğer hastalıklarının tedavisinde bronkodilatör ilaçlar ve antiinflamatuvar amaçla kullanılan kortikosteroidler aerosol (solüsyon) veya ince toz şeklinde inhalasyonla lokal etki elde etmek üzere uygulanırlar. İnhalasyondan farklı, ancak onun gibi solunum yoluna ilaç uygulamaya yarayan diğer iki uygulama şekli intranazal ve endotrakeal uygulamadır. Bazı ilaçların solüsyonu (nazal sprey), burun boşluğuna püskürtülerek oradan absorpsiyona bırakılabilir. Endotrakeal boru (tüp) takılmış hastalarda (kardiyopülmoner resusitasyon veya ameliyat sırasında olduğu gibi), ilaç solüsyonu bu boru https://daginiktopuz.com/inhalasyon-yolu-ile-ilac-uygulama/ https://www.irfanucgun.com/makaleler/3/astim-oldum-omur-boyu-ilac-mi-kullanac KAYNAK

Use Quizgecko on...
Browser
Browser