Toplumsal Değişme Kuramları PDF
Document Details
Uploaded by SelfSatisfactionBlankVerse
Anadolu University
2018
Doç.Dr. Mustafa ALTUNOĞLU
Tags
Summary
This book provides a detailed overview of social change theories. It covers various perspectives, including positivism, evolutionism, materialism, and idealism. The author is of Turkish origin and the work was published in 2018 by Anadolu University.
Full Transcript
AÖF Kitapları Öğrenci Kullanım Kılavuzu Öğrenme çıktıları Bölüm içinde hangi bilgi,beceri ve yeterlikleri kazanacağınızı ifade eder. Bölüm Özeti Bölümün kısa özetini gösterir. Sözlük Bölüm içinde geçen önemli kavramlardan oluşan sözlük ünite sonunda paylaşılır. Karekod Bölüm içinde verilen kare...
AÖF Kitapları Öğrenci Kullanım Kılavuzu Öğrenme çıktıları Bölüm içinde hangi bilgi,beceri ve yeterlikleri kazanacağınızı ifade eder. Bölüm Özeti Bölümün kısa özetini gösterir. Sözlük Bölüm içinde geçen önemli kavramlardan oluşan sözlük ünite sonunda paylaşılır. Karekod Bölüm içinde verilen karekodlar, mobil cihazlarınız aracılığıyla sizi ek kaynaklara, videolara veya web adreslerine ulaştırır. Tanım Bölüm içinde geçen önemlikavramların tanımları verilir. Dikkat Konuya ilişkin önemli uyarıları gösterir. Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet çoktan seçmeli soru ve cevapları paylaşılır. Öğrenme Çıktısı Tablosu Araştır/İlişkilendir/Anlat-Paylaş İlgili konuların altında cevaplayacağınız soruları, okuyabileceğiniz ek kaynakları ve konuyla ilgili yapabileceğiniz ekstra etkinlikleri gösterir. Yaşamla İlişkilendir Bölümün içeriğine uygun paylaşılan yaşama dair gerçek kesitler veya örnekleri gösterir. Araştırmalarla İlişkilendir Bölüm içeriği ile ilişkili araştırmaların ve bilimsel çalışmaları gösterir. Toplumsal Değişme Kuramları Editör Doç.Dr. Mustafa ALTUNOĞLU Yazarlar 1, 4, 5, 8 BÖLÜM 2, 3 BÖLÜM 6 BÖLÜM 7 BÖLÜM Doç.Dr. Lütfi SUNAR Prof.Dr. Ümit TATLICAN Prof.Dr. İsmail COŞKUN Doç.Dr. Mustafa ALTUNOĞLU T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3563 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2397 Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir. “Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Copyright © 2017 by Anadolu University All rights reserved No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without permission in writing from the University. Öğretim Tasarımcısı Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan Grafik Tasarım ve Kapak Düzeni Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan Grafiker Ayşegül Dibek Dizgi ve Yayıma Hazırlama Mehmet Emin Yüksel Handan Bağ Arzu Ercanlar Seçil Kenan Orgül Kıraç Burcu Vurucu TOPLUMSAL DEĞİŞME KURAMLARI E-ISBN 978-975-06-2613-5 Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir. ESKİŞEHİR, Ağustos 2018 2972-0-0-0-2109-V01 İçindekiler BÖLÜM 1 Pozitivist, Organizmacı ve BÖLÜM 2 Evrimci Toplumsal Değişme Anlayışı Toplumsal Değişme: Kuramsal ve Kavramsal Bir Çerçeve Giriş . ............................................................... 3 Giriş . ............................................................... 33 Toplumsal Değişim Nedir? ........................... 3 Fikrî Temel ..................................................... 33 Değişimin Boyutu ................................. 3 Saint-Simon . .................................................. 35 Değişimin Vadesi ve İçeriği .................. 4 Saint-Simon ve Yeni Toplum . .............. 36 Değişimin Hızı ve Kaynağı ................... 5 Auguste Comte .............................................. 38 Değişimin Yönü: İlerleme, Durağanlık, Bir Organizma Olarak Toplum . ........... 38 Gerileme ve Gelişme ............................. 6 Sosyal Statik ve Sosyal Dinamik .......... 39 Aktör Problemi: Yapı-Eylem İkilemi . .. 7 Toplumsal Düzenin Temeli .................. 39 Toplumsal Değişmenin Temel Unsurları ..... 8 Üç Hâl Yasası ve İnsanlık Dini .............. 40 Doğal Koşullar: Fiziki, Biyolojik ve Coğrafi Etkenler .................................... Herbert Spencer . ........................................... 41 8 Evrensel Düzenleyici İlkeler ................. 42 Göç ......................................................... 10 Evrensel “Homojenlik ve Heterojenlik” İlkesi ............................... 43 Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler . ...... 13 İktisadi Değişim . ................................... 14 Din ve Dünya Görüşü ........................... 16 Sosyal Hareketler ................................. 17 Demografik Etkenler: Nüfus Artışı ve Modern Toplumun Doğuşu ve Toplumsal Organizmaların ve Toplumların Evriminin Ortak Örüntüleri ................. 44 Adaptasyon ve Seleksiyon . .................. 45 Doğal Evrim . ......................................... 45 Emile Durkheim . ........................................... 46 Bir Evrim Süreci Olarak Toplumsal Değişme ................................................. 46 Değişim . ......................................................... 18 Toplumsal Yasaların Keşfi . ................... 19 Bir Değişim Olarak İlerlemecilik .......... 19 Geçiş Dönemleri ve Toplumsal Değişme.................................................. 48 Ahlak, Sözleşme ve Düzen ................... 20 İşbölümü ve Kollektif Bilincin Zayıflaması ............................................ 48 Toplumsal Değişimin İktisadi Modeli: İlerlemecilikten Sosyolojiye: Düzenin Tesisi ve Değişimin Kontrolü ............... 22 Değişmenin Üç Temel Normal Dışı Nedeni ............................................ 49 Sonuç . .................................................... 22 Koordinasyon Eksikliği ......................... 50 Dayanışma Tipi ve Düzen/Çatışma . .... 50 iii BÖLÜM 3 Materyalist ve İdealist Toplumsal Değişme Anlayışları: Karl Marx ve Max Weber Çağdaş Sosyolojide BÖLÜM 4 Toplumsal Değişim-I Giriş . ............................................................... 59 Giriş . ............................................................... 99 Materyalist Toplumsal Değişme Anlayışı: Döngüselci Değişim Yaklaşımları ................. 100 Karl Marx . ...................................................... 59 Hegel’in İdealizmi ................................. 59 Toplumların Biyolojik Ömrü ................ 100 Marx ve Hegelci İdealizm . ................... 59 Toynbee ve Meydan Okumaları Hegel ve Diyalektik . ............................. 60 Göğüsleme ............................................. 101 Hegel’in Diyalektik Yöntemi ve Marx . 60 Sorokin: Toplumsal Çevrim Kuramı .... 103 Diyalektik Materyalizm . ..................... 61 Toplumsal Değişimi Açıklamada Diyalektik Materyalist Yöntem ........... 63 Yeni-Evrimcilik . ............................................. 106 Tarih ....................................................... 63 Yeni Evrimciliğin Ortaya Çıkışı ............ 107 Toplum ................................................... 64 Gerhard Lenski’nin Çok Hatlı Evrim Kapitalist Toplumsal Yapılar ................ 67 Kuramı ................................................... 108 Kapitalist Genişlemenin Mantığı ......... 68 Sanayi Sonrası Topluma Evrim ............ 108 Sosyal Sınıflar ........................................ 68 Daniel Bell ve Sanayi Sonrası Toplum. 108 Tarihin Yasaları . .................................... 71 Alvin Toffler’in Bilgiye Dayalı Evrim Dört Tarihsel Evre ................................. 73 Kuramı ................................................... 111 Geleceğin Toplumu ............................... 73 Sosyolojide Yeni Evrimciliğin İdealist Toplumsal Değişme Anlayışı: Yükselişi................................................. Max Weber .................................................... 75 Toplum ................................................... 75 Tarihsel Birey . ....................................... 76 Tarih Anlayışı . ....................................... 77 Toplumsal Değişmenin İç Dinamikleri ............................................ 81 Toplumsal Değişme Kaynağı Olarak Çatışma .................................................. 89 Toplumsal Değişmenin Dış Dinamikleri ............................................ 90 iv Tarih Felsefesi Olarak Döngüsellik ve 112 Sonuç . .................................................... 112 Çağdaş Sosyolojide BÖLÜM 5 Toplumsal DeğişimII BÖLÜM 6 Giriş . ............................................................... 121 Giriş . ............................................................... 141 İşlevselci Denge Teorileri .............................. 121 Tarihler, Toplumlar, Toplumsal Değişme .... 141 Modernleşme Kuramları Parsons’ın Genel Denge Yaklaşımı . ..... 121 Modern Toplum, Batı Avrupa Deneyimi Robert Merton’un Sapma ve Toplumsal Değişme .................................. 143 Kavramsallaştırması . ............................ 125 Değişime İnanç ve Özgüven . ............... 146 Diğer İşlevselci Açıklamalar ................. 127 19. yüzyıl Avrupa’sında Sorun Eleştiriler ve Kuramın Düşüşü ............. 127 ve Gerilim Alanları ................................ 147 Toplumsal Değişimi Açıklamada Çatışmacı İki Savaş Arası dönem: Kriz ve Teoriler ........................................................... 128 Toplumsal Değişme Anlayışının Modern Çatışmacı Yaklaşımın Temeli: Simmel’in Çatışma Teorisi .................... 128 Ralf Dahrendorf’un Diyalektik Değişmesi . ............................................. 149 Eski Sorunlar Yeni Çözümler ................ 150 Modernleşme Kuramları ............................... 153 Yaklaşımı ............................................... 129 Lewis A. Coser’ın Çatışmanın İşlevi Yaklaşımı ............................................... 130 Randall Collins’in Alışverişçi Çatışma Yaklaşımı ............................................... 132 Sonuç . .................................................... 134 v Osmanlı’dan BÖLÜM 7 Cumhuriyete Toplumsal Değişme Türkiye’de BÖLÜM 8 Sosyal Bilimlerde Toplumsal Değişim Giriş . ............................................................... 167 Giriş . ............................................................... 201 Klasik Dönem Osmanlı Toplumsal Yapısı .... 167 Kuramsal Temeller ........................................ 201 Osmanlı Klasik Düzeninin Bozulması . 169 Islahatlar ve En Uzun Yüzyıl ........................ 171 Genç Osmanlılar .................................... 171 Jön Türkler ..................................................... 176 Daimi Bir Durağanlık Teorisi Olarak ATÜT .......................................... 201 Patrimonyalizm ve Sivil Toplum Problemi . ............................................... 202 Jön Türk Düşüncesi ............................... 178 Modernleşme Kuramları: Toplumsal Mizancı Murat Bey (1854-1917) ........... 183 Değişmenin Yapısal-İşlevselci Osmanlı’dan Cumhuriyete Devreden Miras.. 190 Açıklaması . ............................................ 203 Kuramsal Temellerin Yeterliliği? ........ 204 Mümtaz Turhan’ın Kültür Değişmeleri ....... 205 Kültür Kavramı ve Değişim .................. 206 Serbest ve Cebri Kültür Değişimleri: Türk Modernleşmesinin Analizi ........... 207 Sonuç: İşlevsel Faydalar ve Değişim ... 207 Mübbeccel B. Kıray: Toplumsal Değişmenin İşlevselci Açıklaması ...................................... 208 Değişme ve Sosyal Sorunlar ................. 208 Toplumsal Değişimde Geçiş Kuramı ve Tampon Mekanizmalar ........................ 209 Ereğli Araştırması . ................................ 210 Türkiye’de Toplumsal Değişimi Açıklamada İşlevselciliğin İmkanı? . ... 211 Şerif Mardin: Merkez-Çevre İlişkilerinin Dönüştürücülüğü .......................................... 211 Merkez-Çevre Kavramsallaştırması . ... 212 Modernleşme ve Toplumsal Kopukluğun Aşılamaması . ................... 212 Yokluklar Sosyolojisi: Merkez ve Çevrenin Kopuk Modeli ........................ 214 Kemal Karpat: Toplumsal Değişimde Nüfus ve Göç Dinamikleri ........................................ 215 Değişimle İlgili Temel Varsayımlar ...... 215 Osmanlı Sosyo-Ekonomik Yapısının Değişimi ................................................. 216 Demografik Değişim ve Göç ................ 217 Değişimin Dinamik Çerçevesi .............. 218 Sonuç ve Değerlendirme ...................... 218 vi Önsöz Sevgili öğrenciler, Sosyolojinin bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkışı, 19. yüzyılın çalkantılı dünyasının bir ürünü olarak görülebilir. İktisadî, siyasî ve sosyal alanlarda yaşanan radikal değişimleri anlama ve söz konusu değişimlere yön verme çabası bir anlamda sosyolojik bilgi üretim sürecinin de başlangıcına karşılık gelir. Denilebilirse, sosyoloji ağırlıklı olarak varlığını toplumsal değişim sürecine borçludur. Tersinden baktığımızda da şöyle söylenebilir: Toplumsal değişme sürecinin zengin bir tartışma ortamında ele alınması sosyolojinin ortaya çıkışı ile mümkün hâle gelmiştir. Ancak buradan yola çıkarak, sosyolojinin sadece toplumsal değişmeye odaklanan bir bilim olduğunu söylemek doğru olmaz. O, aynı zamanda uzun süre varlığını sürdüren ve düzen tesis eden yapıları da analiz etmek, çözümlemek ister. Yani, sosyoloji, aynı anda hem değişimin hem de sürekliliklerin bilimidir. Sosyolojinin, süreklilikleri veya zaman içinde ancak tedrici değişime uğrayan kalıcı yapıları anlamaya çalışması, esasen bir düzene duyulan ihtiyacın bir tür dışa vurumu olarak da kabul edilebilir. Sosyolojinin Comte, Durkheim ve Marx gibi kurucu babalarının 19. yüzyılın çalkantılarının yol açtığı toplumsal sorunları ortadan kaldıracak bir ‘ideal toplum’ tahayyülü ortaya koymaya çalışmaları tam da bununla ilgilidir. Elinizdeki kitap öncelikli olarak açık ve uzaktan eğitim alan öğrencilerimize ulaşmayı hedefliyor. Ancak, “Toplumsal Değişme Kuramları”nın, aynı zamanda, sosyolojik meselelere özellikle de toplumsal değişme meselesine ilgi duyan herkesin istifadesine sunulduğunu da belirtmek isterim. “Toplumsal Değişme Kuramları” kitabımız sekiz üniteden oluşmakta. Bu sekiz ünitenin ilk altısında “toplumsal değişme” meselesi ile ilgili genel tartışmalara yer vermeye çalıştık. Bu kapsamda ilk ünitede Doç. Dr. Lütfi Sunar tarafından toplumsal değişme ile ilgili bir kavramsal çerçeve ortaya konuldu. İkinci ünitede, Prof. Dr. Ümit Tatlıcan, pozitivist, organizmacı ve evrimci toplumsal değişme anlayışlarını ele aldı. Üçüncü ünite ise, yine Prof. Dr. Ümit Tatlıcan tarafından Karl Marx ve Max Weber’in toplumsal değişme anlayışlarını karşılaştırmalı olarak analiz etmek üzere kaleme alındı. Dördüncü ve beşinci ünitelerimiz ise çağdaş sosyolojideki toplumsal değişme tartışmalarına ayrılmıştır. Bu iki bölüm Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın kıymetli emeklerinin bir ürünüdür. Modernleşme kuramlarına karşılaştırmalı olarak yer verilen altıncı bölüm ise Prof. Dr. İsmail Coşkun tarafından yazıldı. Kitabın son iki ünitesi, toplumsal değişme meselesini Türkiye ile ilişkilendirme çabalarının bir ürünüdür. Yedinci ünitede, Doç. Dr. Mustafa Altunoğlu, Genç Osmanlıların ve Jön Türklerin Osmanlı Devleti’nin yaşadığı zorunlu dönüşüme dair düşüncelerini merkeze aldı. Son bölümde ise Doç. Dr. Lütfi Sunar Türkiye’de toplumsal değişme tartışmalarının kuramsal temellerini ortaya koymaya çalıştı. Sizleri “Toplumsal Değişme Kuramları” ile baş başa bırakmadan önce, bu çalışmanın ortaya çıkmasında ciddi katkıları olan isimlere teşekkür etmem gerekiyor. İlk önce kıymetli bölüm yazarlarına, ardından Anadolu Üniversitesi’nin çalışanlarına teşekkürlerimi iletmek isterim. Onların bu kitabın ortaya çıkabilmesi için karşıma çıkan engelleri aşmamda ciddi manada destekleri oldu. Dilerim ortak bir çabanın ürünü olan bu kitap okurlarına mümkün mertebe yararlı olabilsin. Editör Doç.Dr. Mustafa ALTUNOĞLU vii Bölüm 1 öğrenme çıktıları Toplumsal Değişme: Kuramsal ve Kavramsal Bir Çerçeve 1 3 Toplumsal Değişim Nedir? 1 Toplumsal değişim ile ilgili temel kavramları öğrenme Modern Toplumun Doğuşu ve Toplumsal Değişim 2 Toplumsal Değişmenin Temel Unsurları 2 Toplumsal değişmeyi etkileyen temel unsurları kavrama 3 Modern toplumun doğuşu ile sosyolojide toplumsal değişme konusunun ele alınışı arasında ilişki kurma Anahtar Sözcükler: • Değişim • Devrim • Evrim • Modernite • Aydınlanma • Sanayi Toplumu 2 Toplumsal Değişme Kuramları GİRİŞ Toplumsal değişme sosyolojinin ana meselelerinden birisidir. Hemen hemen tüm sosyoloji ekollerinin toplumsal değişimle ilgili bir görüşü ve açıklaması mevcuttur. Hatta toplumsal değişme hakkında bir teori sahibi olmak sosyolojide ekolleşmenin önemli unsurlarından birisidir. Zira sosyolojinin incelemesinin iki ana unsurundan birisi yapı ise diğeri de değişimdir. Bu iki boyut birbirini beslemektedir. Sosyoloji toplumsal değişimi hemen hemen her bakımdan ve boyutta incelemiştir. Bir toplum biçiminin ortaya çıkışından gündelik mikro düzeye kadar toplumsal değişimle ilgili devasa bir literatür bulunmaktadır. Dolayısıyla değişimi incelemek için gittikçe daha nitelikli ve incelmiş araçlar ortaya çıkmaktadır. Değişim konusunun ele alınışını bilmek ve bu hususta bir değerlendirme yapabilmek belki de bir sosyoloji öğrencisinin en temel niteliklerinden birisi olmalıdır. Bu bölümde önce değişim ile ilgili temel kavramlar tartışıldıktan sonra ardından toplumsal değişimi biçimlendiren temel etkenler ele alınacaktır. En nihayetinde ise toplumsal değişimin bir konu olarak sosyolojinin gündemine girme biçimi tartışılacaktır. TOPLUMSAL DEĞİŞİM NEDİR? Toplumsal değişim sosyolojinin en eski ve en çetrefilli konularından biridir. Değişimin daimiliğinin ötesinde bir toplumsal yapının oluşumu ve kendisini sürdürmesi için değişim gereklidir. Bu bakımdan genel olarak değişimin olmadığı bir toplum yoktur. Özel olarak ise toplumsal değişim bir sosyal yapı dâhilinde meydana gelir. Dolayısıyla belirli bir sosyal yapının zaman içinde yaşadığı farklılaşmalar toplumsal değişim olarak adlandırılır. Bu sebeple sosyal yapı ve toplumsal değişim kavramları düzen ve değişim gibi sürekli birlikte kullanılan bir kavram çiftidir. Değişim her daim bir düzen ile neticelenir ve bir sosyal yapı meydana çıkar. Felsefecilerin aksine sosyologları değişimin kendisinden dikkat Belirli bir sosyal yapının ziyade mekanizması zamanla çeşitli bakımlardaha fazla ilgilendirir. dan farklılaşmasına topToplumsal olgular bir lumsal değişim diyoruz. biçimden başka bir biçime geçerken takip edilen yol ve değişim sürecini anlamak toplumsal yapıyı çözümlemek için çok önemli unsurları bünyesinde barındırmaktadır. Hangi farklılaşmaların toplumsal değişim olarak adlandırılacağı önemli bir tartışma konusudur (Strasser ve Randall, 1981, s. 11). Değişik sosyoloji okulları bu sebeple değişimle ilgili farklı kuramsal bakışlara sahiptirler. Zira değişim bir boşlukta meydana gelmediği gibi kendiliğinden de gerçekleşmez. Toplumsal değişme toplumsal aktör, kurum ve yapıları aynı anda ilgilendiren geniş çerçeveli bir kavramdır (Sullivan, 2009, s. 477). Bu açıdan bakıldığında toplumsal değişim kavramını ve konusunu net bir çerçeveye kavuşturmak üzere onunla ilgili bazı bileşenleri açığa çıkarmak gerekmektedir. Bu bileşenleri analiz etmek toplumsal değişimin incelenme sınırlarını da belirleyecektir. Bu bakımdan şu beş bileşenin kavramsal sınırları çizmek bakımından mühim olduğu görülmektedir: (i) değişimin boyutu (büyük, orta ve küçük), (ii) değişimin vadesi (kısa, orta ve uzun) ve içeriği (bireysel, olgusal, kurumsal, yapısal ve sistemik), (i) değişimin hızı (yavaş, aşamalı, evrimsel ve barışçıl ile hızlı, ani, devrimsel ve şiddetli), (iv) değişmin yönü (ileri, durağan, geri), (v) faili (yapı ve aktör) olarak sıralanabilir. Aşağıda detaylı bir biçimde ele alınan bu boyutlar toplumsal değişimin kavranmasında önemli bir yer tutmaktadır. Değişimin Boyutu Toplumsal değişimle ilgili önemli meselelerden birisi hangi boyuttaki değişmelerin toplumsal değişim olarak adlandırılacağıdır. Zira pek çok sosyoloğun dikkat çektiği gibi toplum her boyutuyla daima devinim ve değişim hâlindedir. Bu sebeple bazıları ondaki değişimi incelemenin zorluğuna vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla hangi düzeydeki değişimlerin inceleneceği meselesi burada önem kazanmaktadır. Bu çerçevede toplumsal değişimi değişimin boyutuna göre incelemek mümkündür. Appelbaum’un (1988, s. 12–13) dikkat çektiği gibi bu tür bir sınıflandırmadan karşımıza büyük, orta ve küçük değişimler çıkar. Büyük ölçekli değişimler genellikle bir toplumu bütünüyle değiştiren değişimlerdir. Toplumun bütüncül olarak bir halden başka bir hale geçişi ile tanımlanan bu büyük değişimleri nitelemek için bazen toplumsal dönüşüm veya devrim kavramları da tercih edilmektedir. Tarihsel süreçte bu tür de- 3 Toplumsal Değişme: Kuramsal ve Kavramsal Bir Çerçeve ğişimlerin sayıca az ve kritik olduğu düşünülmektedir. Örneğin tarım toplumu, ticaret toplumu, sanayi toplumu ve bilgi toplumu gibi değişik toplum tiplerinin ortaya çıkmasına sebep olan kapsamlı değişimler büyük değişimlere birer örnektir. Sosyolojik inceleme geleneği içinde toplum tiplerinin değişimi meselesi daha çok erken sosyolojik düşünürler tarafından modernitenin doğuşu meselesi etrafında ele alınmıştır. Ancak bu tür büyük değişimleri izlemek ve incelemek her zaman çok ciddi sorunlar oluşturmaktadır. Orta ölçekli değişimler ise bir toplumun biçimini bütüncül olarak değiştirmeyen ancak toplumsal yapıda farklılaşmalara yol açan değişimlerdir. Orta düzeyli değişimler daha ziyade sosyal kurumlarla ilişkilidir. Özellikle nüfus, siyasal yapı, iktisadi sistem ve mekânsal unsurlardaki kapsamlı değişimler toplumsal yapıya etki ederler. Örneğin bir toplumda belirgin bir biçimde yaşanan iktisadi kalkınma neticesinde ortaya çıkan refah artışı ile sınıflar arası ilişkilerde gerçekleşen değişimler buna bir örnektir. Bu tür değişimler toplumun işleyişini ciddi bir biçimde değiştirir. Küçük ölçekli değişimler ise bir toplumsal yapıda kapsamlı farklılaşmalar oluşturmadan gündelik yaşamın ve ilişkilerin farklılaşmasına yol açan değişimlerdir. Bu bakımdan küçük ölçekli değişimler daha sık yaşanır ve etkileri daha az kapsamlıdır. Örneğin bir mahalleye bir park yapımının o mahallenin sosyal yaşamında oluşturduğu etki bu düzeyli değişime bir örnektir. Küçük ölçekli değişimler toplumsal değişim açısından incelenmesi ve kavranması en güç olanını teşkil ederler. Bir toplumda gerçekleşen değişimin ölçeğini belirlemek gerçekten de göründüğünden daha zor bir iştir. Bazılarına göre küçük ölçekli değişimleri incelemenin çok fazla bir anlamı yoktur. Zira bu tür değişimlerde mevcut toplumsal sistem yerli yerinde durmakta sadece onun bazı küçük bileşenleri değişmektedir. Yine benzer bir biçimde büyük ölçekli değişimlerin izlenebilecek bileşenlere sahip olmadığını ancak uzun dönemler neticesinde ortaya çıktığında gözlemlenebileceğini belirterek büyük ölçekli değişimleri incelemenin çok mümkün olmadığını söyleyenler de bulunmaktadır. Değişimi ele almanın ve tartışmanın en kolay yolu orta ölçekli toplumsal değişimleri incelemektir. Zira bu değişimler sosyal kurumlardaki farklılaşmalarla işlediği için çerçevesini çizmek ve incelemek daha 4 kolaydır. Ancak buna rağmen bugüne kadar sosyologların bunu yaptığını söylemek güç görünüyor. Sahip olunan perspektifle genellikle ya çok makro düzeyli değişimler ya da mikro düzeyli değişimler incelenmiştir. Bu da değişim konusunun sosyolojide zor bir konu olmasına yol açan önemli tercihlerden birisini teşkil etmektedir. Değişimin Vadesi ve İçeriği Toplumsal değişim bir toplumsal yapıda belirli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşen farklılaşmaları ifade etmektedir. Zaman boyutu değişimi kavramsallaştırmak için gerekli olan önemli bileşenlerden birisidir. Aynı zamanda değişimin vadesi değişimin ölçeği ile de ilgilidir. Bu bakımdan uzun, orta ve kısa vadeli toplumsal değişimler bulunmaktadır. Öncelikle bir vadenin uzun veya kısalığını tayin etmek hayli güçtür. Zira vade hakkında her zaman göreceli bir kavrayış söz konusudur. Aynı şekilde belirli bir süreklilik ve akış içerisinde bulunan bir toplumda değişimin gerçekleştiği zaman dilimini belirlemek de gerçekten zor bir uğraştır. Ancak buna rağmen özellikle etkilerini dikkate alarak toplumsal değişimin vadesini konuşmak mümkündür. Uzun vadeli değişimler etkileri uzun dönemler boyunca devam eden farklılaşmaları ifade eder. Daha çok büyük ölçekli değişimlerle ilişkili olabilecek şekilde etkileri uzun süren farklılaşmalar uzun vadelidir. Örneğin bir toplumun uzun mesafeler kat ederek belirli bir bölgeden bir başkasına göç etmesi o toplum üzerinde daha uzun vadeli etkiler bırakır. Buna en iyi örnek Türklerin Orta Asya’dan farklı coğrafyalara göç etmeleri neticesinde ortaya çıkan uzun vadeli değişimlerdir. Orta vadeli değişimleri eski tarihçiler nesil kavramıyla ifade etmişlerdir. Buna göre nesiller arasındaki geçişi ifade eden kırk yıl bir toplumsal yapıda kapsamlı değişimlerin meydana gelmesi için yeterli (bazen de gerekli) bir süredir. Ancak günümüzde bütün toplumsal süreçlerin çok ciddi bir biçimde hızlandığı göz önüne alınırsa bu sürelerin de kısaldığı görülecektir. Dolayısıyla orta vadeli değişimleri toplumsal yapıda bir araştırmacının tüm boyutlarıyla izleyebileceği uzunluk ve kapsamdaki değişimler olarak nitelemek uygun olacaktır. Örneğin tarımda makineleşmenin ortaya çıkması ile birlikte köy toplumsal ilişkilerinde gerçekleşen farklılaşmalar orta vadeli değişime güzel bir örnektir. Toplumsal Değişme Kuramları Resim 1.1 Tarımda makineleşme ile birlikte köydeki toplumsal ilişkilerin farklılaşması bir orta vadeli değişim örneğidir. Kısa vadeli değişimler bir toplumsal yapıyı etkilemeyen ancak onun herhangi bir unsuru veya bileşeninde bir değişim meydana getiren farklılaşmalardır. Örneğin belirli bir giyinme tarzının belirli bir dönem toplumu etkilemiş olması ve akabinde yerini yine kısa bir süre sonra farklı bir giyinme tarzına bırakması kısa vadeli değişimlere örnektir. Aslında büyük, orta ve küçük ölçekli değişimler gibi uzun, orta ve kısa vadeli değişimler de birbirinden kopuk değildirler. Aksine bunlardan her biri diğerini besleyecek ve şekillendirecek bir biçimde birbirleriyle ilişkilidirler. Büyük ölçekli değişimler birleşmiş küçük ve orta ölçekli değişimlerdir; uzun vade kısa vadelerin bir bileşimidir. Değişimin Hızı ve Kaynağı Toplumsal değişimin hızı sorunu değişimle ilgili çalışmalarda önemli bir yer tutmaktadır. Değişimin hızı aslında tek başına ele alınabilecek bir mesele değildir. Zira değişimin hızlı veya yavaş olması toplumsal yapının değişime açıklığı, değişime verdiği tepki, değişimin biçimi ve ortaya çıkan neticelerle ilintilidir. Sıklıkla dile getirildiği üzere günümüz dünyasında değişimin hızı ve ivmesi gittikçe artmaktadır. Geçmişte daha uzun vadelerde gerçekleşen farklılaşmalar bugün daha kısa vadede gerçekleşmektedir. Değişimin hızı sorunu aslında örtük bir biçimde değişimin kaynağı ile de ilintili bir meseledir. Bir toplumsal sistem kendi ihtiyaçları çerçevesinde doğal bir değişim geçiriyorsa bu değişim genellikle hızlı olarak nitelenmez. Daha açık bir ifade ile değişimin kaynağı toplumsal yapının kendi dâhilinde ise değişim zaman bakımından kısa sürede de ger- çekleşse hızlı bir değişim olarak algılanmaz. Ancak değişimin kaynağı toplumsal yapının kendi iç süreçlerinden ziyade dışsal etkenlerden kaynaklanıyor veya değişim herhangi bir biçimde zorlamaya dayanıyorsa bu durumda toplumsal değişim hızlı bir değişim olarak görülür. Zira bu tür zorlama ve dışarıdan kaynaklanan değişimler genellikle toplumsal sistemdeki unsurlar arası dâhili ilişki örüntülerine uymadığı ve değişimin kaynağı toplumun kendi iç işleyişi olmadığı için toplumsal yapı değişime henüz hazır ve açık değildir. Bu sebeple de hızlı değişimler neticesinde genellikle büyük ölçekli toplumsal kırılmalar yaşanmaktadır. Değişimin hızı ve kaynağı ile ilgili diğer bir mevzu ise değişimin barışçıl veya şiddetli olmasıdır. Bir değişimin barışçıl olması aynı zamanda yavaş ve aşamalı bir biçimde doğal etkenler dâhilinde kendiliğinden gerçekleşmesi ve şiddetli olması da hızlı, ani ve yapay etkenlere dayalı olması anlamına gelmektedir. Barışçıl değişimler rızaya dayalı iken, şiddetli değişimler genellikle zora dayalıdır. Şiddetli değişimler toplumun yapısını derinden sarsarak değiştirmesinin yanı sıra değerleri, duyguları, düşünceleri ve kurumları da hızlı bir biçimde değiştirir. Böylece şiddetli değişimler toplumsal ilişkileri kökünden sarsarak yeniden tanımlamaktadır. Barışçıl değişimlerde ise tüm bu değişimler daha uzun bir zaman diliminde daha az hissedilerek gerçekleşmektedir. Devrim kavramı sosyolojik olarak iki şekilde kullanılmaktadır. Evvela harekete geçirilmiş grupların zora dayalı olarak bir toplumu şiddetli ve hızlı bir biçimde dönüştürmelerine devrim denmektedir. Bu bakımdan modern zamanlarda çok sayıda devrim (Fransız, Rus, Çin, İran vb.) gerçekleşmiştir. Zaman zaman kapsamlı halk hareketlerinin meydana çıkardığı değişimler devrim olarak adlandırılmaya devam etmektedir. Öte yandan bazı kapsamlı toplumsal değişimler de bu tür bir halk hareketlenmesini içermese de, zora dayanmasa da etkileri bakımından geniş ve büyük ölçekli farklılaşmalar oluşturdukları için devrim olarak adlandırılabilmektedirler. Örneğin hızlı nüfus artışı demografik devrim; üretim sistemindeki hızlı bir makineleşme sanayi devrimi; veya endüstriyel üretimin parçalı bir mahiyet arz etmeye başlaması bilgi devrimi olarak adlandırılabilmektedir. Bu tür ikinci devrim nitelemeleri daha çok bahsedilen hadisenin neticelerinin kapsamlı oluşu ile yakından ilişkilidir. 5 Toplumsal Değişme: Kuramsal ve Kavramsal Bir Çerçeve Değişimin Yönü: İlerleme, Durağanlık, Gerileme ve Gelişme Sosyolojik düşüncede toplumsal değişim ile ilgili en karmaşık ve netameli konu değişimin yönü ve mahiyeti ile ilgili olanıdır. Toplumsal değişim bağlamında ilerlemecilik mevzuu sosyolojide başlangıcından beri tartışılagelen bir meseledir. Aslında bir değişimin ilerleme veya gerileme olduğuna yönelik bir yargı incelemeyi yapanın bakışına bağlı olsa da neredeyse sosyolojik incelemenin ana çizgisi bu izlek üzerinden meydana çıkmıştır (Strasser & Randall, 1981, s. 18). Modern toplumun oluştuğu dönemde tarihin ilerlemeci bir biçimde kavranışı çok yaygındır. Modern toplumu incelemek üzere ortaya çıkan sosyoloji de ilerlemeci bir temele sahip olarak doğmuştur (Bock, 1990, s. 55). Aslında ilerlemecilik fikri, modern toplumun doğuşundaki belirli özel koşulların bir yansımasıdır ve ileriye doğru bir bakıştan ziyade bir tarih görüşü olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle modern toplumun kurucusu burjuvazinin aristokrasi ve kilise ile girdiği mücadelede kendi bulunduğu konuma dair tarihsel bir perspektif elde etmek üzere ilerlemeciliğe sıklıkla başvurduğu görülmektedir. Buna göre özellikle tekniğin ve üretim koşullarının değişimine bağlı olarak toplumlar daha az karmaşık ve basit bir biçimden daha karmaşık ve gelişmiş bir biçime doğru değişmektedirler. Böylece dünya tarihinde en baştaki ilkel toplumsal koşullardan gittikçe gelişerek en sondaki modern topluma doğru bir gelişim seyri söz konusudur. Modern toplum bu bakışa göre tarihsel gelişmenin zirvesini ve toplumsal biçimlerin en mükemmelini temsil etmektedir. İlerlemecilik 19. yüzyılda sosyolojik literatüre egemendir. Aynı zamanda modernitenin ideolojik çerçevesini de teşkil ederek emperyalist yayılmanın da zeminini oluşturmaktadır. Bir taraftan ütopyacı bir vizyon sunarak toplumsal sorunların gelecekte çözüleceğine dair bir umudu topluma yayarken bir taraftan da geçmişin yeniden formülasyonunu oluşturmaktadır. İlerlemeci bir bakışa göre toplumsal değişme modernleşme ile eş anlamlıdır. Bu resmediş ilk defa devrim sonrası Fransa’sında karşımıza çıkar. Devrim kilise ve aristokrasiye karşı yapıldığı için, kilise ve aristokrasi ile ilişkili bütün düşünce ve kurumlar gerici olarak nitelendirilmeye başlarlar. Böylece siyasal bir jargon olarak gericilik 6 imal edilmiş olur. Modernleşme ile toplumsal değişme eş anlamlı hale geldiğinde modernleşme karşısındaki bütün muhalefet ve direnç de gericilik ya da değişim karşıtlığı olarak görülmeye başlanır. Ülkemizde de ilericilik ve gericilik şeklindeki bu ikili kullanım uzunca bir süre hem ilmi hem de siyasi gündemin baş konusu olmuştur. İlerlemecilik, tarihi mukadder bir siyasi, sosyal ve iktisadi geleceğe doğru akan, yani teleolojik bir süreç olarak görür. Sivil hakların kapsayıcı bir biçimde gelişmesi, siyasal düzenlerin anayasal bir düzene doğru evrilmesi ve son olarak pozitivist/ rasyonel bir bilim anlayışının yaygınlaşması ilerlemeci anlatıların en sık üzerinde durdukları değişim unsurlarıdır. Siyasi içerimlerinden bağımsız olarak düşünüldüğünde aslında modernleşme ile eş anlamlı hale getirilmiş biçiminin dışında toplumsal değişime normatif bir değer yüklemek zordur. Toplumsal değişime normatif anlamlar yüklendiğinde mesele artık bilimsel bir tartışmanın dışına çıkarak siyasal ve ideolojik bir konuya dönüşmektedir. Bunun dışında bakıldığında aslında gericilik veya değişim karşıtlığı mutlak bir konumlanış değil, değişimin fayda ve zararlarına göre değişik toplum kesimlerinin konum ve söylem muhafazakarlığı ile şekillenen bir statükoculuk olarak görülebilir. Bu açıdan bakıldığında mesela “ilericilerin” de kendi toplumsal düzenlerini korumak için zamanla bir tür “muhafazakarlık” ürettikleri görülecektir. Bu bakımdan ilericilik/değişimcilik ile gericilik/muhafazakarlık mutlak konumları değil göreceli pozisyonları ifade etmektedir. 19. yüzyılda ilerlemecilik sosyolojinin resmi biçimidir. Comte’un, Marx’ın, Spencer’ın ve Durkheim’in sosyolojileri ilerlemeci bir temele oturur. Bu düşünürler toplumsal değişmeyi de evrimci bir perspektiften ele almışlardır. 19. yüzyılın son çeyreğinde dil ve tarih bilimlerinde tartışılmaya başlanan ilerlemecilik 20. yüzyılın başında özellikle iki savaş arası dönemde tarih felsefesinden başlayarak ciddi eleştirilere uğramıştır. Spengler, Toynbee ve Sorokin’in döngüselci tarih fikrinin eleşti- Toplumsal Değişme Kuramları rileri ile geriletilen ilerlemecilik ikinci dünya savaşı sonradikkat sında işlevselcilik ve Döngüselci bakış açısı aymodernleşme kurıntılı bir biçimde Çağdaş ramları ile yeniden Sosyolojide Toplumsal Değisosyolojik bakışa şim I adlı dördüncü ünitede egemen olmuştur. ele alınmıştır. Sonrasında postmodernite tartışmaları ile tekrar gerileyen ilerlemeci bakışın günümüzde yeni-evrimcilik aracılığıyla toplumsal incelemeye yeniden egemen olmaya başladığını görmekteyiz. İlerlemeciliğin bütün bu gidiş gelişleri sosyolojik dil ve literatüre toplumsal değişim tartışmaları üzerinden aktarılmaktadır. Aktör Problemi: Yapı-Eylem İkilemi Toplumsal değişimde aktörün rolü öteden beri tartışılagelmektedir. Sosyolojik düşünce bu bakımdan iki zıt gruba ayrışmış vaziyettedir. İlk grupta Hegel’den başlayarak Marksizmi ve işlevselciliği kapsayan yapısalcılık yer alır. Bu düşünce ekolleri benzer şekillerde olmasa da toplumsal değişimde yapının belirleyici olduğunu düşünmektedirler. Buna göre aktör (birey, grup, kurum ya da sınıf ) belirlenen koşullar içerisinde hareket etmekte ve koşullar müsaade ettiği ölçüde değişimde rol sahibi olmaktadır. Sosyolojinin ana damarı yapısalcılıkla yoğrulmuştur. Bunun karşısında ise Arthur Schopenhauer ile başlayan iradecilik bulunmaktadır. Bir bakıma tarihi ve toplumu kahraman merkezli okumaya da dönüşen bu bakışın sosyolojide bu yalın haliyle karşılık bulduğunu söylemek güçtür. Weber, Schultz ve Garfinkel gibi yorumcu düşünürler sosyal dünyanın ne yaptığının farkında olan aktörlerden kurulu olduğunu dile getirmektedirler. Bu ikinci gruba göre eylem yapıdan önce gelir. Toplumsal değişimi anlamada yapı ile aktör arasındaki ikiliği kavramak önemlidir. Sosyoloji ilk dönemlerinde bu ikilemde daha çok yapı tarafında yer almıştır. Marx’ın aktörlerin ancak belirlenmiş koşullar altında etkin olacağına dair fikirleri ve Durkheim’in toplumsal bir olgunun ancak başka bir toplumsal olgu tarafından ortaya çıkarılacağına dair temel yöntemsel belirlemesi yapının belirleyiciliğine yapılmış vurguları ihtiva eder. Dolayısıyla sosyolojide uzunca bir süre sosyal me- seleler aktörler ekseninde değil yapılar ekseninde ele alınmıştır. Buna göre toplumsal değişim bir yapı dâhilinde gerçekleşmekte ve yapının özellikleri değişimin şeklini ve gerçekleşme biçimini de belirlemektedir. Dolayısıyla tarihî kahramanların yaptığı bir yanılsamadan ibarettir. Kahramanlar koşullar uygun olduğu ve gerektirdiği için ortaya çıkabilmektedirler. Buna mukabil bir toplumun değişimi, onun yapısının çözümlenmesi, içsel hareket kanunlarının anlaşılması ve dolayısıyla harekete geçirici unsurların belirlenmesi ile hızlandırılabilir. Toplumsal hadiselerde aktörler rol alabilir ancak bu rol yine yapı tarafından belirlenmiş sınırlar dâhilinde oynanmaktadır. Ancak anlamacı epistemolojinin sosyal eyleme odaklanan sosyolojisi, sosyal dünyada aktöre daha itibarlı ve önemli bir yer tayin etmiştir. Bu yaklaşımda sosyoloji sosyal eylemin bilimi olarak görülür ve sosyal eylem de aktörün ona atfettiği anlamdan bağımsız bir biçimde ele alınamayacağı için aktöre önemli bir konum verilir. Aktörün bir mana atfederek gerçekleştirdiği eylemleri onu toplumun temel unsuruna dönüştürmektedir. Bu bakış özellikle Weberyen karizma kavramında kendisini göstermektedir. Weber karizmayı şahsi etkileyicilik için kullanmaktadır. Weber inanmış ve adanmış kişilerin toplumdaki değişik grupları etkisi altına alarak bir değişimi meydana çıkarabileceğini düşünmektedir. Karizma kurallara ve yapıya bağımlılığı aşan ve yeni değer ve norm oluşturan bir etken olarak toplumu değiştirebilen bir unsurdur. Dolayısıyla Weberyen anlamacı sosyoloji yapıyı inkâr etmemekle birlikte aktörün önemine daha fazla vurgu yapmaktadır. dikkat Weber’in anlamacı sosyolojisi yapıya değil eyleme odaklanır. Sosyal dünyada aktöre daha itibarlı ve önemli bir yer tayin eder. Bu şekilde meydana çıkan yapı-aktör ikiciliğini aşmak üzere 1970 sonrasında önemli teorik açılımlar gerçekleştirilmiştir. Bunlar arasında Giddens, Bourdieu ve Bhaskar önemli bir yer tutmaktadır. Giddens 1970’lerde geliştirdiği yapılaşma kuramı ile bu 7 Toplumsal Değişme: Kuramsal ve Kavramsal Bir Çerçeve noktada kendisinden önceki sosyal teorik gelenekleri birleştirerek önemli ve haklı bir yer edinmiştir. Temelde yapı-aktör karşıtlığını ortadan kaldıran bu kurama göre yapı bir kez kurulan ve sonra da işleyen bir mekanizma değildir. Aktör yapı içinde hareket etmekte fakat bir taraftan da onu dönüştürmektedir. Dolayısıyla yapıdan değil her daim kuruluş hâlinde olan bir mekanizma olarak yapılaşmadan bahsetmek daha yerinde olacaktır (Giddens, 1999). Toplumsal değişimde yapı ile aktörün birlikte hareket ettikleri ve karşılıklı olarak birbirini etkileme gücüne sahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda ilişkinin karmaşık ama anlaşılabilir olduğu görülebilir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde dünya tarihinde kahramanların önemli dönüşümler gerçekleştirebildikleri ancak en nihayetinde bu dönüşümlerin mevcut yapının imkânları ile mümkün ve kısıtlı olduğu görülmektedir. Öğrenme Çıktısı 1 Toplumsal değişim ile ilgili temel kavramları öğrenme Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş Orta vadeli bir değişim örneği olan tarımda makineleşme, Türkiye’nin toplumsal yapısı üzerinde ne türden temel dönüşümlere yol açmıştır? Araştırınız. Yapı-Eylem ikiliği etrafındaki tartışmaları çok daha ayrıntılı bir biçimde takip etmek için Giddens, A. (2005). Sosyal Teorinin Temel Problemleri Sosyal Analizde Eylem, Yapı ve Çelişki. çev. Ümit Tatlıcan, İstanbul: Paradigma Yayınları adlı eseri okuyabilirsiniz. Yaşadığınız mahallede piknik yapılabilecek alanlara ve çocukların zaman geçirebilecekleri mekanlara sahip bir park inşa edilmesi ile söz konusu mahalle insanının hayatında hangi ölçekte bir değişim meydana gelebileceğini anlatınız. TOPLUMSAL DEĞİŞMENİN TEMEL UNSURLARI Toplumsal değişme bir dizi unsur tarafından oluşturulmaktadır. Değişmenin belirli koşullar altında ve belirli bir sistem dâhilinde gerçekleştiği göz önüne alındığında değişimi etkileyen unsurların esasen bu koşullarda veya yapıda meydana gelen farklılaşmalar olduğu söylenebilir. Toplumsal değişimi etkileyen çok sayıda unsur sayılabilse de bunları gruplayarak açıklamak daha kolaydır. Bu çerçevede toplumsal değişimi etkileyen pek çok tekil unsur olmakla birlikte bunları altı ana başlık altında gruplamak mümkündür: (i) fiziki-coğrafi etkenler, (ii) demografik değişimler, (ii) bilimsel ve teknik gelişmeler, (iv) iktisadi etkenler, (v) din ve dünya görüşü ve (vi) sosyal hareketler. Elbette toplumsal yapı ile ilişkili her unsur aynı zamanda onun değişimini de az ya da çok etkiler. Doğal Koşullar: Fiziki, Biyolojik ve Coğrafi Etkenler İnsanoğlu yeryüzü yaşamı başladığından itibaren fiziki coğrafi çevre ile bir etkileşim içerisinde bulunmaktadır. Tarih boyunca toplumsal yaşamı coğrafyaya, iklime dayalı bir biçimde açıklayan pek çok teori ortaya atılmıştır. Bu teorilerden önemli bir kısmı toplulukların içinde yer aldıkları fiziki-coğrafi koşulların toplumun yapısını ve toplumsal değişmeyi ciddi bir biçimde etkilediğini ileri sürmektedirler. Toplumlar yerleştikleri coğrafyadaki koşullar tarafından etkilenmektedirler. Bir yerleşim yerinin dağlık bir bölgede ya da ovada olması, denize kıyısının olması ya da kara içinde bulunması, ulaşım imkânlarının elverişliliği, çöl veya bozkırda bulunması o yerleşim yerindeki toplumsal yapıyı etkilemektedir. Genel olarak 8 Toplumsal Değişme Kuramları bakıldığında başka toplumlar ile iletişim ve ilişkiyi kolaylaştıran coğrafi koşullar aynı zamanda değişimi de kolaylaştırmaktadırlar. Aynı zamanda başka toplumlar ile ilişki ve iletişimi zorlaştıran fiziki koşullar da daha az etkileşime sahip ve daha fazla içe kapanık toplumlar oluşturmaktadır. Genel olarak mesela bir liman şehri bir karasal kale şehrine göre her zaman daha değişimci ve daha çeşitli bir toplumsal yapıya sahiptir. Benzer şekilde bir dağ yerleşmesinin bir ova yerleşmesine göre daha içe kapanık ve daha muhafazakâr olması söz konusudur. Toplumsal değişimi etkileyen diğer bir doğal unsur da iklimdir. İklimin toplumsal yapı üzerindeki etkisine dair teoriler çok eskiden beri bulunmaktadır. Örneğin İbn Haldun (1991) Mukaddime isimli eserinde iklimin toplumların biçimini belirlemede etkin bir rol oynadığına güçlü bir vurgu yapmaktadır. Ona göre yeryüzünde güneyden kuzeye doğru uzanan yedi iklim kuşağı vardır ve bu kuşakların her birindeki koşullar insan karakterine etki ederek toplumun yapısını etkilemektedir. Benzer bir teoriye modern sosyolojinin fikir babalarından Montesquieu (1998) da sahiptir. Ona göre de dünyada üç iklim bölgesi (sıcak, ılıman ve soğuk) vardır ve bu iklimlerin etkisine dayalı olarak şekillenen değişik insan karakterleri farklı siyasal modellerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Montesquieu bu analizi toplumsal deği- şime de uygular ve Asya ve Afrika’da mevcut olan sıcak iklimin despotizme ve toplumsal durağanlığa yol açtığını dile getirir. Tüm bu kadim teoriler iklimin bir toplumsal yapı içinde önemli etkilere sahip olduğunu vurgulaması açısından önemlidir. Belki Montesquieu’nun bahsettiği gibi determinist olmasa da İbn Haldun’un bahsettiği gibi iklim ile insan toplulukları arasında bir etkileşim mevcuttur. Bugün de aşırı sıcak, aşırı soğuk, aşırı yağışlı iklimlerin daha kapalı toplumlar oluşturduğunu gözlemlemek mümkündür. Buna mukabil daha ılıman iklimler daha dışa dönük toplumlar oluşturmaktadır. Bu kapalılık veya dışa dönüklük toplumlardaki değişimin sıklığı, sürekliliği, hızı ve boyutunu ciddi bir biçimde etkilemektedir. Toplumsal yapıyı etkileyen bir diğer doğal etken ise afetler ve salgınlardır. Deprem, sel, tsunami, kasırga gibi afetler bir toplumun yerleşim ve yaşam koşullarını ciddi bir biçimde tahrif ederek toplumların mevcut yapısını derinden sarsar ve böylelikle büyük değişimlerin önünü açarlar. Afetler ve salgınlar bir toplumsal yapıdaki fiziksel, demografik ve teknik koşulları ve kapasiteyi ani bir şekilde değiştirdiği için toplumun mevcut yapısını sürdüremeyip hızlı bir biçimde değişmesine sebep olurlar. Afetler mevcut yapıyı ortadan kaldırıp yeni yapıların kurulmasını zorunlu hale getirerek toplumsal değişimi hızlandırırlar. Resim 1.2 2011’deki Van depreminden sonra kamp bölgesinde hayatlarını sürdürmek zorunda kalan kadınların gündelik hayatları büyük oranda değişmiştir. 9 Toplumsal Değişme: Kuramsal ve Kavramsal Bir Çerçeve Tarih boyunca fiziki-doğal çevrede ve coğrafi iklimsel koşullarda meydana gelen değişimlerin insan toplumlarını etkilemesine onlarca örnek gösterilebilir. Modern dönemde doğa üzerindeki insani denetimin artması ile birlikte coğrafya ve iklimin belirleyiciliği de gittikçe azalmıştır. Çölün ortasında, dağlık bir alanda, soğuk bir bölgede teknolojinin yardımı ile uygun koşulların oluşturulması ile birbirine benzer yerleşim yerleri kurulabilmekteydi. Ancak günümüzde özellikle küresel ısınma ve iklim değişimlerinin meydana çıkardığı ani farklılaşmalar, zaman zaman afet boyutuna varan doğa olayları ve meydana çıkan öngörülemezlik fiziki unsurların toplumsal yapı üzerindeki etkisini bir kez daha sosyolojinin gündemine girmiştir (Buhaug, Gleditsch ve Theisen, 2008). Bu bağlamda küresel ısınmanın toplumsal değişim açısından yerinin önümüzdeki dönemde daha fazla tartışılacağı görülmektedir. Demografik Etkenler: Nüfus Artışı ve Göç Nüfus toplumsal değişimin en temel bileşenlerinden birisini teşkil etmektedir. İbn Haldun’dan Thomas R. Malthus’a ve oradan da günümüze kadar demografik değişimlerle toplumsal yapı arasındaki ilişki yaygın bir biçimde ilgi çekmiştir. Nüfusun artışı ve hareketliliği değişik unsurları etkileyerek toplumsal değişimde önemli bir bileşeni meydana getirir (Hardy, 1997). Bu bağlamda tarih boyunca yaşanan pek çok siyasi ve iktisadi gelişmenin arka planında nüfusta yaşanan değişimlerin olduğu söylenebilir (Danış, 2009). Nüfus tarihçileri dünya tarihinde dört demografik devrimin yaşandığını belirtmektedirler: • Doğal çevrede meydana gelen ve teknik gelişmelere bağlı olarak yaşanan bu değişimlerin ilki 400 bin veya 500 bin sene önce, insanların ateşi kullanmasıyla başlamıştır. • İkinci demografik devrim milattan önce 40 bin ila 35 bin yılları arasında büyük buzul çağının bitişi ve iklim koşullarının kısmi iyileşmesi ve besin kaynaklarının çoğalması ile gerçekleşmiştir. • Üçüncü demografik devrim ise tarıma geçiş ile birlikte genişleyen gıda kaynaklarına ve doğal koşullara karşı oluşan güvenlik ortamına bağlı olarak yaşanmıştır. • Dördüncü demografik devrim 17.-18. yüzyıllarda modern dönemin kapılarını açan sanayi dönüşümü ile gerçekleşmiştir. 10 Bu dönüşümün her bir aşamasında yoğun bir nüfus artışına paralel olarak insan toplumlarının yaşayış koşulları ve ilişkileri de ciddi bir biçimde değişmiştir. Durkheim bu nüfus artışını işbölümünün artışını sağlayan ahlaki yoğunlaşmanın temeli olarak görmektedir. Nüfus artışı toplumun mevcut durumunda yeni bileşenlere ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. Zira bir toplumda nüfusun artması genellikle yeni ihtiyaçların ortaya çıkmasına ve toplumun mevcut imkânlarının bu ihtiyaçlar karşısında yetersiz kalmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla nüfusun artışı mevcut kaynakların geliştirilmesi, farklı bir biçimde kullanımı ve yeniden dağıtımı ihtiyacını doğurur. Bu ihtiyaç, yeni teknolojilerin, üretim sistemlerinin, kaynakların ve yapıların ortaya çıkarılmasına katkı sağlayan önemli bir etkendir. Ne var ki bu her zaman sorunsuz işleyen bir yenilik süreci değildir. Nüfus artışı neticesinde bozulan düzen ve karşılanamayan ihtiyaçlar dolayısıyla karmaşa, çatışma, yeni kaynak arayışından ötürü coğrafi genişleme çabalarına bağlı askerî çatışmalar ortaya çıkabilir (Form, 2013). Benzer şekilde nüfusun çeşitli etkenlere dayalı olarak azalması da mevcut toplumsal yapının sürdürülmesini sorunlu hâle getirmekte ve yenilenmesi için bir etken teşkil etmektedir. Nüfus ile ilgili değişimlerin toplumsal yapı üzerindeki etkileri aynı zamanda siyasal yapıyı da etkilemektedir. Bunu tarih içerisinde ilk kez kuramsallaştıran İbn Haldun olmuştur. İbn Haldun göçebeler ile yerleşikler arasındaki dinamizmi temelde nüfusa dayalı bir biçimde açıklamaktadır. Ona göre temelde iki toplum biçimi mevcuttur: Göçebe (bedevi) ve yerleşik (hadari). Bedevilikten hadariliğe geçiş yaşamın şartlarından ötürü ne kadar zorunluysa bu geçiş neticesinde göçebeleri bir arada tutan bağın (asabiye) gevşemesi de o kadar mukadderdir. Bu temelde aynı zamanda demografik bir değişimdir. Şehir yaşamının koşulları demografik dinamizmi ortadan kaldırmaktadır. İbn Haldun’un düşüncesinde, “asabiye”, dayanışma duygusu, sosyal bağ, grup duygusu, grup dayanışması gibi anlamlara sahip oldukça merkezi bir kavramdır. Toplumsal Değişme Kuramları Nüfusu aynı olsa da farklı yaş bileşenlerine sahip toplumlar farklı özellikler gösterirler. Yapılan çeşitli araştırmalar toplumların yaşlandıkça değişim kabiliyetlerinde azalma olduğu yönünde bilgiler sunmaktadır. Bir toplumsal yapı içinde gençler daha fazla değişim talebine sahiptirler ve bunun için harekete geçebilmektedirler. Zira olgun ve yaşlı nüfus toplumun yaşam biçimi ve kaynaklara erişim bakımından daha yerleşik kesimini teşkil ederken, genç nüfus henüz kaynaklara erişmek üzere rekabet içerisinde olduğu için mevcut yerleşik düzende daha fazla değişim talep edebilmektedir. Diğer bir deyişle gençlerin elde edeceği mevkiler ve kaynaklar onları değişimci kılarken, yaşlıların ellerindeki mevki ve kaynaklar onları muhafazakâr kılmaktadır. Bu aynı zamanda değişime adapte olabilme kabiliyeti ile de yakından alakalıdır. Gençler henüz yerleşik bir yaşam biçimine ve sabit imkânlara sahip olmamanın verdiği dinamizmle değişime daha kolay adapte olabilmekte ve dolayısıyla ondan kazançlı çıkabilme imkânını ellerinde tutmaktadırlar (Glenn, 1974, s. 176). Bunun aksine yaşlılar mevcut toplumsal düzene daha fazla uyum sağlamaları sebebiyle değişime daha güç ve geç adapte olabilmektedirler. Dolayısıyla nüfusun yapısındaki bu bileşenleri dikkate aldığımızda yaşlanan bir nüfusa sahip ülkelerde, toplumlarda değişime açıklık azalmakta; gençleşen bir nüfusa sahip olan toplumlarda da değişime açıklık artmaktadır (Sauvy, 1948). Resim 1.3 Savaş Sebebi ile Ülkelerini Kitlesel Olarak Terk Etmek Zorunda Kalan Suriyeli Göçmenler Nüfusun artışı ve yaş niteliği kadar yatay hareketliliği de toplumsal değişimde önemli bir bileşendir. Göçler tarih boyunca toplumsal değişimde önemli bir bileşen olan farklı topluluklar ve toplumlarla sosyal temasın gerçekleşmesinde önemli bir etken olagelmiştir. Değişik toplumsal yapıların, tecrübelerin ve uygulamaların birbiri ile karşılaşmasını sağlayan göçler kültürler arası etkileşim için önemli bir kaynaktır. Göç aynı zamanda bir toplumsal değişme sürecidir. Göçün oluşturduğu hareketlilik toplumsal yapıdaki değişimler için önemli bir temel etken oluşturmaktadır. Portes (2010, s. 1545), göçün toplumsal değişimdeki etkisinin temelde üç faktöre göre şekillendiğini belirtmektedir: (i) Göç eden kitlenin büyüklüğü, (ii) göç hareketinin süresi ve (iii) göç eden kitlenin sosyal bünyesinin özellikleri. Nüfusun artışı, hareketliliği ve niteliğinin değişimi hem kısa hem de uzun vadede toplumsal değişimde önemli bir etkendir. Günümüzde artan küresel göçler, yaşlanan nüfus ve değişen üretim yapıları nüfusu hem bir değişim imkânına hem de kontrol edilemez bir tehdide dönüştürmektedir. 11 Toplumsal Değişme: Kuramsal ve Kavramsal Bir Çerçeve yaşamla ilişkilendir Necdet Subaşı Toplumsal Değişme, Aile ve Yeni Risk Alanları Günümüz dünyasında ailenin konumu hızla değişmekte, roller, fonksiyonlar ve yapısal faktörler yeniden inşa edilmektedir. Kurumsal olarak ailenin çöküşünün dillendirildiği bir ortamda, yıkımdan çok bir dönüşümün söz konusu olduğu daha doğrudur. Çeşitlilik arz eden modelleriyle günümüzün yeni aile yapıları, türlü koşulların etkisiyle hızla dönüşmektedir. Bu bildiri, söz konusu değişim stratejilerini, evren telakkilerimiz içinde ele almayı ve bu dönüşümün sosyal zeminini tartışmayı amaçlamaktadır. Aile, insanla birlikte başlar ve onunla sürer. Gelenek/modernlik, din/dindışı ya da dini/dünyevi kategorileri içinde saflaşan yapılar, aileyi de kurumsal açıdan her düzeyden etkilere açık bir değişmeye muhatap kılmıştır. Nitekim bugün aileyi kurumsal düzeyde ele alan yaklaşımlarda, onun ilerlemeci bir perspektif içinde evrilen yanlarına özellikle dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda ailenin arkaik zemininden, dinsel şekillenişlerinden, dünyevi organizasyonundan bahsedildiği her seferinde, kuşkusuz farklı bakış açılarının hassasiyetleri gündeme gelmektedir. Ailenin dönüşümünü bir farklılaşma süreci içinde ele almak bugün yaygın bir şekilde kabul görmektedir. Ancak ailenin değişen özellikleri farklı kalıp ve yargıların ele alış tarzlarına bağlı olacak şekilde, her seferinde birbirinden bağımsız yorumlara konu olmaktadır. Örneğin ailenin dinsel organizasyonuna ağırlık veren yaklaşımlarda, modernleşme sürecinde ortaya çıkan ve giderek seküler bir kurgunun tamamlayıcı bir parçası haline gelen çekirdek aile, bir çözülme ve hatta bir yozlaşma alanı olarak tasvir edilmektedir. Öte yandan gelenekle modernlik arasındaki uçurumu, bir evrimleşme çabası olarak algılayan yaklaşımlarla da, ailenin yeni vizyonu çağa uyumlu bir roller ve statüler bileşeni şeklinde yansıtılmaktadır. […] Bilindiği gibi aile, insanın en dar anlamda gerçekleştirmeyi başardığı sosyal bir örgütlenme modelidir. Gerçekten de bu bağlamda aile, en küçük bir sosyal birlik olarak değerlendirilmek- 12 tedir. Antropolojik veriler, ailenin kökenini insanla ilişkilendirmede açık bir entelektüel sorun yaşamamaktadırlar. Üretici öğe olarak anne ve baba etrafında şekillenen ailenin söz konusu başat aktörlerini dışlayan hiçbir tanımlamaya sahip değiliz. Ancak ailenin rolü ve toplumsal hayattaki işlevlerinin zamana dayanan ve üyelerini her tür dışsal gerilim karşısında dirençle destekleyen konumu günümüzde kapsamlı tartışma ve müdahalelerle yüz yüze gelmiştir. Öyle ki ailenin fonksiyonlarında ortaya çıkan değişiklikler, çok kere aile kurumunun ortadan kalktığı ya da kalkabileceği şeklindeki değerlendirmelerin doğmasına imkân vermiştir. Halbuki gerçekte rol ve işlevler el değiştirmiş, aile yeni bir strüktürle “insani” ve “toplumsal” konumunu özgül şart ve eylemlerin ağırlığı karşısında bir kere daha esastan inşa etmeye yönelmiştir. Burada ailenin kendini yeniden üreten dinamizminden ve onu her türlü dışsal etkiyle karşı karşıya getiren mevcut etkilerin ağırlığından söz etmek gerekmektedir. Aile, oldukça yoğun bir birimdir ve genellikle sorumlulukları ortak olan üyelerin bir organizasyonu olarak görülmektedir. Kan, cinsel ilişki ya da yasal bağlarla birbirine bağlı olan insanlardan oluşmuş ve mahrem ilişkilerle örülü bir grup olarak aile zaman içinde ayakta kalmayı başarmış, çok esnek bir toplumsal birim olarak tanımlanabilir. […] Tanımından da anlaşılacağı gibi ailenin konumuyla işlevleri birbirleriyle bütünleşmiş gibidir. Oysa ailenin fonksiyonlarında ortaya çıkan değişmeler, onun niteliğine ilişkin ortaya atılan iddia ve yorumlamalardan çok kere bağımsız bir şekilde seyretmektedir. Hatta günümüzün atomize toplumlarında aileye atfedilen statüyle, ailenin sürdürebilme inadı gösterdiği özellikleri sık sık karşı karşıya gelmekte ve bu yüzleşmelerin ürettiği yeni gerilimler de aileyi derinlikli bir biçimde sarsmaktadır. Bütün bu farklılaşmaların asıl nirengi noktasını modernleşmeyle ilişkilendirmek gerekir. Gerçekten de gelenekten modernliğe geçişin yarattığı çelişkiler, çalkantı ve huzursuzluklar aileyi ve onun ürettiği bağları bir dizi sorunlu ilişkiyle karşı karşıya get