Deniz Biyolojisi Ders 5: Deniz Suyunun Fiziksel Özellikleri PDF
Document Details
Uploaded by Deleted User
Tags
Summary
Bu döküm, deniz suyunun fiziksel özelliklerini, özellikle de ışık, sıcaklık ve basınç faktörlerini ele alıyor. Denizlerin farklı derinliklerindeki ışık şiddeti değişimleri ve sıcaklık farklılıklarını nasıl etkiledikleri inceleniyor. Denizlerin optik özellikleri ve mevsimsel değişimler vurgulanıyor.
Full Transcript
Deniz Suyunun Fiziksel Özellikleri –ABİOTİK FAKTÖRLER Işık Denizlerin en önemli ekolojik faktörlerinden biri olan ışık, birbirinden farklı periyotlar (gece-gündüz) gösterir. Ayrıca ışık gündüz süresince de değişebilir. Zira gökyüzü her zaman tam olarak...
Deniz Suyunun Fiziksel Özellikleri –ABİOTİK FAKTÖRLER Işık Denizlerin en önemli ekolojik faktörlerinden biri olan ışık, birbirinden farklı periyotlar (gece-gündüz) gösterir. Ayrıca ışık gündüz süresince de değişebilir. Zira gökyüzü her zaman tam olarak açık değildir; güneşle yeryüzü arasına büyük bir örtü oluşturan bulutlar girer. Buna göre, güneşten gelen ışınların ancak 1/10'unun okyanus ve denizlere ulaşabildiği saptanmıştır. Denizlerin yüzeyine erişen ve suya giren ışınlar başlıca iki faktöre bağlı olarak yayılış gösterirler. Bunlardan birincisi deniz suyunun optik özelliği, diğeri ise ışığın suya girişi ve bu ortamdaki yayılma özelliğidir. Deniz Suyunun Fiziksel Özellikleri –ABİOTİK FAKTÖRLER Işık Deniz suyunun optik özelliği, yani Denizin rengi, güneş spektrumlarının kırmızı, turuncu, sarı ve mor bölümlerinin su tarafından absorbsiyonuyla oluşur. Uzun dalga boylu ışınlar (sarı, kırmızı, infraruj) yayılma sırasında absorblandıkları halde, kısa dalga boyundaki ışınlar (mavi, yeşil) kolaylıkla su içinde yayılabilirler. Bu nedenle Denizlerin mavi rengi gökyüzünden olmayıp, kendilerine Özgü yapılarındandır ve temiz deniz suları genellikle mavi renktedirler. Denizlerin mavi rengi, gökyüzünden olmayıp, güneş spektrumlarının kısa dalga boyundaki mavi, yeşil ışınlarının Deniz suları içinde kolaylıkla yayılabilmelerinden, yani Deniz suyunun kendine Özgü optik özelliğinden kaynaklanır ve temiz deniz suları genellikle mavi renktedirler. Işık Suda çözünmüş veya asılı halde bulunan parçacıklar suyun optik özelliğinde önemli değişimlere neden olurlar. Sularda çözünmüş halde bulunan tuzlar güneş ışınlarının absorbsiyon ve diffizyonunda önemli bir etkiye sahip olmadıkları halde, çözünmüş halde bulunan organik maddelerin suyun optik özelliğinde önemli bir etkiye sahip oldukları anlaşılmıştır. Suda asılı halde bulunan parçacıklar bulanıklığa (turbidite) sebep olurlar. Suyun diffüzyon özelliğini azaltan bu parçacıklar renkli veya renksiz de olsa ışığın su içindeki dağılışını daima etkilerler. Bu nedenle ortamda asılı parçacıkların rengi suyun rengine hakim olur. Işık Suda asılı halde bulunan planktonik organizmalar da su içinde çok fazla bulunduklarında, ışığın dağılışında etki gösterebilirler ve ortamın renkli görünmesine sebep olurlar. Bu organizmalar nedeniyle su yeşilimsi kahverengi, turuncu veya kırmızı renkte olabilir. Örneğin, bazı Fitoplankton türlerinin ani ve hızlı çoğalmaları sonucu sudaki yoğunluklarının artmasıyla Red-tide olayı oluşur. Işık Deniz suyunun optik özelliği çözünmüş organik madde miktarı ile asılı madde miktarına önemli ölçüde bağlıdır. Açık sularda sadece primer prodüktivitenin etkisi olduğu halde, sahil sularında bunlara ilaveten doğal veya doğal olmayan çeşitli aktiviteler sonucu sahilden gelen, materyal de ilave olur. Bu nedenle de sahil suları açık deniz sularına göre daha bulanık bir renkte olup, ışığı daha az geçirirler. Deniz yüzeyine gelen ışınların , bir bölümünün yüzey tarafından geriye yansıtıldığı bilinmektedir. Bu yansıtma miktarı, deniz yüzeyinin düz, çalkantılı veya dalgalı oluşuna, suyun bulanıklık veya berraklığına, güneşin gökyüzündeki durumuna ve hatta mevsimsel durumuna bağlıdır. Işık Deniz yüzeyine gelen ışık miktarıyla yansıyan ışık miktarı arasındaki orana Albedo denir. Suyun albedosu ise güneşin gökyüzündeki durumuna bağlı olarak değişmektedir. Güneşin en yüksekte bulunduğu anlarda Albedo küçüktür, yani ışınların hemen hemen tümü suya girer. Güneşin ufka yaklaşmasına bağlı olarak albedo büyür, yani yansıma miktarı artar. Işık Işığın su içine girişiminde ışık şiddeti ve dalga boyu da etkilidir. Işık şiddeti düşük ışınlar belli derinliklerde kaldıkları halde, Işık şiddeti yüksek olan ışınlar oldukça derinlere erişebilirler. Işığın girişiminde etkili olan diğer bir faktör de ışığın sahip olduğu dalga boyudur. Işık şiddetinin aksine olarak, uzun dalga boyundaki ışınlar hemen yüzeyde absorblanmakta, buna karşın kısa dalga boyundaki ışınlar derinlere yayılmaktadırlar. Denizler ışık mevcudiyetine göre dikey yönde öfotik, oligofotik ve afotik olmak üzere üç zona ayrılırlar. Öfotik Zon; Yüzeyden itibaren 100 m derinliğe kadar olan su tabakasını içerir. Fotosentez için yeterli ışığa sahip zondur. Öfotik zonun altında yer alan yarı karanlık Oligofotik (Disfotik) Zon ise 1000 m derinliğe kadar uzanır. Bu zonun altında ise karanlık olan ve dibe kadar devam eden Afotik Zon bulunur. Sıcaklık Okyanus ve denizlerin sıcaklığı bir yandan suların soğumasını, diğer taraftan suların ısınmasını etkileyen iki zıt faktörün etkisindedir. Suların sıcaklığını arttıran etmenlerin başında güneşten gelen ışınların absorbsiyonu, su altındaki oseanik kabuk sıcaklığının sulara iletilmesi, denizaltı volkanik faaliyetlerin etkisi, med-cezir enerjisi ile yüzeyde esen rüzgarların oluşturduğu kinetik enerjinin ısıya dönüşü gösterilebilir. Suların soğumasına neden olan etmenler ise atmosferin daha soğuk zamanlarında denizlerin bir sıcaklık kaynağı gibi davranışı ile yüzey sularında oluşan buharlaşma olayıdır. Sıcaklık Onlarca yıldır en soğuk havaların hüküm sürdüğü, suyun ısısı, donma noktasının altında olan Antarktika’da, Denizin dalgaları buzlar arasında kırılırken su anında buzlaşır. Sıcaklık Antarktika’daki buzdağları üzerinde bazen şeritler -çizgiler- görünür. Bu şeritler kar tabakalarının değişik koşullarda değişik şekillenmeleridir. Mavi şeritler, genellikle buz çatlaklarının erimiş suyla dolması ve hava kabarcığı şekli meydana getiremeden donması sonucu oluşurlar. Sıcaklık Bir buzdağı kırılıp denize düşerse, düştüğü yüzeye (alt tarafına) temas eden deniz suyu donarak bir şerit oluşturur. Bu su, yosun ve alg’ler yönünden zenginse şeridin rengi yeşil olur. Kahverengi, siyah ve sarı şeritler, buzdağı denize doğru yuvarlanırken, dış tabakalarının zemine sürtünmesi ve onu kazıması sonucu ortaya çıkar. Sıcaklık Okyanus ve denizlerin yüzey sularında görülen değişim farkları, coğrafik bölgelere bağlı kalarak gelişir. Aslında ortalaması -2°C olan kutuplarla, ortalaması 27°C olan ekvator bölgesi uç noktaları, yani en soğuk bölge ile en sıcak bölgeyi oluştururlar. Sıcaklık Bununla beraber ekvator dışında olup da sıcak sulara Kızıl Deniz (34°C), Meksika Körfezi (32°C), İran Körfezi (35°C) ile diğer bazı kıyısal ve iç denizlerde de rastlanabilir. Sıcaklık Teorik olarak en sıcak sulara ekvatorda rastlanılacağı düşünülürse de, aslında bu suların da tam ekvatorda değil, bu bölgenin biraz güneyinde veya kuzeyinde bulunduğu saptanmıştır. Buna göre, mevsimsel olarak yer değiştiren ve okyanusların çoğu zaman kuzey bölgesinde kalan bir Termik Ekvator mevcuttur. Yapılan araştırmalarda aynı enlemdeki güney yarım küre sularının, kuzey yarım küresi sularından daha soğuk olduğu saptanmıştır. Genellikle tüm okyanus ve deniz sularında yüzeyden dibe doğru bir sıcaklık azalışı mevcuttur. Derinliğe bağlı sıcaklık değişimleri kutup bölgelerinde ,çok düşük veya sıfır olmasına karşın sıcak bölgelere yaklaştıkça yükseliş gösterir. Sıcaklık Ekvator ve çevresindeki alçak enlemlerde derinliğe bağlı olarak, atmosferde olduğu gibi bir tabakalaşma saptanmış olup, bunlar yüzeyden zemine doğru sırasıyla Yüzeysel Tabaka (Troposfer), Geçiş Tabakası (İntermedier= Termoklin) ve Derin Su Tabakası (Stratosfer) dir. Yüzeysel Tabaka: Troposfer olarak da isimlendirilen bu tabakanın kalınlığı hiçbir zaman 100 m‘ yi geçmez. yaz mevsiminde Mevsimsel Termokline rastlanır. Geçiş Tabakası: Bu tabakaya İntermedier veya Termoklin Tabakası da denir. Bu tabakada su sıcaklığı yüzey tabakasına göre 20°C‘ den fazla düşebilir; yani su sıcaklığının 5°C‘ ye indiği tabakadır. Derin Su Tabakası: Bu tabakaya Stratosfer adı da verilir. Sıcaklığı 5°C'den 2°C'nin altına kadar düşen soğuk su tabakasıdır. Kutup bölgelerinden gelen bu suların ortalama sıcaklığı 3.8°C kadardır. Basınç Sulardaki basınç miktarı, deniz suyunun fiziksel ve bazı kimyasal özelliklerini etkiler. Bütün sıvıların içerisinde sıvı moleküllerinin ağırlığı nedeniyle bir kuvvet oluşur; birim yüzeyi dik olarak etkileyen bu kuvvete Hidrostatik Basınç denir. Basınç bari (din/cm2), bar (10 bari) veya milibar ile ifade edilirse de oseanografide tor (1 atmosfer= 760 tor) ve desibar denilen birimlerle ifade edilmektedir. Bununla beraber en pratik birim desibar’dır. desibar: 1 m derinlikteki deniz suyunun cm2'ye yaptığı basınç demektir. Okyanus ve denizlerde derinliğe paralel olarak basıncın arttığı bilinmektedir. Bu artış her metrede yaklaşık olarak 1 desibar veya 10 metrede 1 atmosfer olmaktadır. Buna göre okyanuslardaki hidrostatik basınç 0 ile 11.000 desibar veya 0 ile 1100 atmosfer arasında değişmektedir. Özkütle - Yoğunluk Bir cismin birim hacminin kütlesine oranına Yoğunluk veya Özkütle denir. Deniz suyunun yoğunluğu sıcaklık, tuzluluk ve basıncın etkisinde değişen bir fiziksel özelliğidir. Yoğunluk tuzluluk ve basınç artışına paralel olarak arttığı halde, sıcaklık artışına paralel olarak azalır. Bu üç faktörün etkisinde kalarak, okyanus ve deniz sularının yoğunluğu yöresel ve derinliğe bağlı olarak değişmektedir. Okyanus ve deniz sularının yoğunluğunun, hangi bölgede olursa olsun derinliğe paralel olarak arttığı görülmüştür. Bu artış düzenli olmayıp tıpkı sıcaklığın derinliğe paralel azalışında olduğu gibi önce yavaş ve belli bir derinlikten sonra da ani olarak fazlalaşır. Termokline analog olan bu tabakaya Piknoklin Tabakası adı verilir. Viskozite Gerçek sıvılar ve gazlar akışları sırasında içte ve dışta olmak üzere iki sürtünme kuvvetiyle karşılaşmaktadırlar. Dış sürtünme sıvı ile akışını sınırlayan yüzey arasında oluştuğu halde, iç sürtünme sıvının kendi molekülleri arasında oluşmaktadır. İşte bir sıvının kendi molekülleri arasında oluşan sürtünmeye Viskozite veya Moleküler Viskozite denir. Denizlerde moleküler viskoziteden başka bir de Girdaplı (Turbilloner) Viskozite vardır. Her iki olay da denizlerdeki fiziksel, kimyasal ve biyolojik olayları etkileyebilen sonuçlar yaratır. Viskozite katsayısı, sıcaklık ve basınç artışına paralel olarak net bir şekilde azaldığı halde, tuzluluk artışına paralel olarak az da olsa artmaktadır. Su Hareketleri Denizlerde oluşan su hareketleri başlıca üç bölümde incelenebilir. 1- Akıntılar. 2- Çalkantı ve Dalgalar. 3- Med-cezir hareketleridir. Akıntılar Okyanus ve denizlerde gözlenen akıntıları oluşturan kuvvetler Primer ve Sekonder Kuvvetler olmak üzere iki bölümde incelenebilirler. Primer kuvvetler akıntıları yaratan ve besleyen kuvvetler olup, bunlara Hareket Yaratan Kuvvetler adı da verilir. Bu kuvvetlerin başında rüzgarların etkisi, yoğunluk değişimleri ve seviye değişimleri gibi faktörler söylenebilir. Sekonder kuvvetler ise dünyanın dönmesi sonucu veya bölgesel bazı etkiler sonucu ortaya çıkarlar ve mevcut akıntının yönünü değiştirebilirler. Primer ve sekonder kuvvetler sonucu oluşan akıntılar başlıca iki grupta incelenebilirler. Bunlardan ilkini yüzeysel akıntılar, ikincisini de dip akıntıları oluşturur. Akıntılar Yüzeysel akıntılar genellikle rüzgarların etkisi sonucu denizlerin yüzeysel tabakalarında oluşan, akıntılardır. Su hareketleri okyanus ve denizlerin sadece yüzey tabakalarında kalmaz, sıcaklık ve tuzluluk değişimlerine bağlı olarak değişen yoğunluk farkları da Dip Akıntıları adı verilen hareketlere neden olmaktadırlar. Yüzeye yakını sıcak su akıntıları kırmızı ile, derin soğuk su akıntıları mavi Akıntılar Okyanus ve denizlerde gözlenen akıntılar kendilerini yaratan nedenlere göre beş grupta toplanabilirler. Bunlar; 1- Rüzgar Akıntıları 2- Termohalin Akıntıları (Dip Akıntıları) 3- Boğaz (Yoğunluk) Akıntıları 4- Med-cezir Akıntıları 5- Dalga Akıntıları Akıntılar Rüzgar Akıntıları Rüzgar orijinli akıntılar üzerinde sekonder kuvvetlerden olan Koriolis Kuvvetinin, sürtünmenin ve deniz dibi şeklinin önemli etkisi olabilir. Okyanus ve deniz akıntıları, yüzeyde esen dominant rüzgarlarla sıkı ilişkidedir. Termohalin Akıntıları (Dip Akıntıları) Okyanuslarda oluşan temperatür ve salinite değişimleri,yoğunluğu direkt etkiliyerek değişime neden olur.Çeşitli bölge suları arasında oluşabilen bu yoğunluk farkları da Termohalin Akıntılar (Dip Akıntılar)’a neden olur. Med-cezir Akıntıları Med-cezir Akıntıları açık denizlerde önemsiz olmakla beraber,kendilerine özgü şekil ve topografik yapılarına bağlı olarak her Okyanusta farklı gelişir. Bu akıntılar sığ sularda ve nehir ağızlarında jeolojik yönden etkilidir. Akıntılar Boğaz (Yoğunluk) Akıntıları Boğazlar, okyanuslarla denizler veya denizlerle denizlerle arasındaki ilişkiyi sağlayan geçitlerdir. Bu geçitlerde oluşan akıntılar iki faktörün kontrolünde gelişir. 1- Boğaz ile ilişkide olan denizlerin hidrolojik durumu 2- İlişkiyi sağlayan boğazın şekli Boğaz (Yoğunluk) Akıntıları birbirine ters yönde olan daima iki akıntı sisteminden oluşmuştur. Bu iki akıntı bir ara yüzey tarafından ayrılmıştır. Bu yüzeyin eğimi daima suları az yoğun olan denizin tarafına doğrudur. Akıntılar Dalga Akıntıları Rüzgarın neden olduğu yüzeysel akıntılarla yoğunluk farklarının neden olduğu akıntılar geniş ölçekli su hareketleridirler. Çalkantı ve Dalgalar Önemli bir su hareketini oluşturan dalga ve çalkantılar özellikle sığ sularda önemli etkilere sahiptirler. Her dalga genelde tepe ve çukur bölümlerinden oluşmuş Çukur bölüm ile tepe bölüm arasındaki mesafeye Dalga Yüksekliği, iki tepe arasındaki mesafeye Dalga Boyu, İki dalga tepesinin art arda belli bir noktadan geçiş süresine de Dalga Periyodu adı verilir. Çalkantı ve Dalgalar Çalkantı ve dalgaları oluşturan başlıca dört faktör mevcuttur. Bunlar; rüzgarın etkileri, yoğunluk etkileri, atmosferdeki ani basınç değişimleri ve katastrofik etkilerdir. Okyanus ve denizlerde oluşan dalgalar Özellikleri yönünden dört şekilde sınıflandırılır. Bunlar: -Deniz yüzeyinin görünümüne göre, -Periyotlarına göre, -Dalgaların dip sularıyla olan ilişkilerine göre -Dalgaları oluşturan kuvvetlere (Orijinlerine) göre yapılan sınıflandırmalardır. Dalgaların sınıflandırılmasında en geçerli yöntem Dalgaları oluşturan kuvvetlere (Orijinlerine) dayanılarak yapılan sınıflandırmadır. Bu özellikleri yönünden dalgalar 1-Rüzgar Orijinli Dalgalar, 2-İç Dalgalar, 3-Duran Dalgalar 4-Katastrofik Dalgalar olarak dört bölümde incelenirler. Çalkantı ve Dalgalar 1-Rüzgar Orijinli Dalgalar : Rüzgar orijinli dalgalar sadece rüzgarın etkisi sonucu oluşan dalgalardır. Bu dalgalar kendilerini oluşturan rüzgarın hızına , şiddetine ve deniz üzerindeki esme mesafesine bağlı olarak gelişirler. 2-İç Dalgalar : İç dalgalar da rüzgar orijinli dalgalara benzerler ve farklı yoğunlukta olan iki su tabakası arasında oluşur. 3-Duran Dalgalar : Duran dalgalar ise okyanus ve denizlerin bazı özel bölgelerinde, özel etkiler sonucu (örneğin, atmosferdeki ani basınç değişimleri v.b.) oluşurlar. Bu tip dalgalarda dalga tepesi ve çukuru ritmik olarak hareket eder, fakat yatay olarak yer değiştirmez. 4-Katastrofik Dalgalar : Katastrofik dalgalar ise periyotları çok kısa olan uzun dalgalardır. Bunlar da kendi içlerinde orijinlerine göre Tsunami, Fırtına ve Heyelan Dalgaları olarak üç alt bölüme ayrılırlar. Katastrofik Dalgalar Tsunamiler denizaltı volkanik aktivitelerden, deniz altı depremleri ve deniz altı faylarının aktiviteleri nedeni ile oluşurlar. Tsunami Harriotta raleignana (Uzun Burunlu Deniz Kedileri) Okyanus ve denizlerin Derinliklerinden Tsunami ile gelen canlılar Chauliodus sloani Katastrofik Dalgalar Fırtına dalgaları kasırga ve tayfun gibi şiddetli rüzgarlardan; Heyelan dalgaları ise buzul hareketleri yada depremler sonucu oluşan büyük blokların denize düşmesinden oluşurlar. Fırtına Med-cezir hareketleri Med-cezir, ayın fazlarıyla ilgili olarak gelişen bir su hareketidir. Düzenli bir şekilde oluşan bu hareketlerden seviye yükselmesine Med, seviye alçalmasına da Cezir denir. Bu olay sırasındaki med miktarı çekim kuvvetleri tarafından oluşturulan su hareketlerinin hacmine bağlıdır. Med-cezir hareketleri Dünya kendi ekseni arasındaki bir dönüşünü 24 saatte tamamlamasına karşın, ayın bir meridyen önünden iki defa geçişi arasındaki süre 24 saat 50 dakikadır, yani bir günden fazladır ki buna ay günü adı verilir, Ay günü devresinde iki med ve iki cezir görülür. Ay dünya etrafında 29.53 gün süren bir dönme hareketi yapmaktadır. Med-cezir hareketleri Ay meridyenlere geldikten birkaç saat sonra kabarma, doğma ve batmadan birkaç saat sonra da alçalma olmaktadır. Bundan başka, kabarma miktarı ayın evrelerine bağlı olup bu miktarın yeni ay ve dolunay evrelerinde büyük, ilk dördün ve son dördün evrelerinde ise küçük olduğu gözlenmiştir. Med-cezir hareketleri Bir bölgede oluşan med-cezir başlıca üç özelliği ile tanınır. Bunlar; med-cezir zamanı, med-cezir miktarı ve med-cezir periyodu' dur Med-cezir Zamanı: Herhangi bir bölgedeki deniz suyunun kabarma zamanına denir. Med-cezir Miktarı: Bir bölgede oluşan med ve cezir arasındaki yüksekliği göstermek için söylenir. Bu miktar bölgesel olarak çok değişir Med-cezir Periyodu: Bu özelliklerine göre de dünya okyanus ve denizlerinde dört türlü med-cezire rastlanır. Bunlar -Yarım günlük Med-cezir Periyodu -Tam günlük Med-cezir Periyodu -Yarım günlük dominant karışık Med-cezir Periyodu ve -Tam günlük dominant karışık Med-cezir Periyodu olaylarıdır. Med-cezir hareketleri Güney Kore'de bulunan Jindo adasında Denizde yaşanan Med-Cezir deniz iki taraftan çekiliyor ve kara ortaya çıkıyor. Yaşam Sahası Olarak Denizler Canlılar dünyasının yaklaşık 1.5-2 milyon civarındaki türünün büyük bir bölümünü içeren karasal ortamın, sadece yüzeyi ve 1 m derinliğe kadar olan bölümü canlıların yerleşmesi için uygun olduğundan bu ortamdaki canlılar ancak 20 m kalınlığa sahip bir tabakada yaşantılarını sürdürebilirler. Halbuki deniz ortamı canlılar için üç yönlü bir yaşam sahası oluşturur. Denizel canlıların bir bölümü suda asılı veya yüzer halde, diğer bir bölümü ise dipte sabit veya gezer durumda yaşantılarını sürdürürler. Bu nedenle, yeryuvarı yüzeyinin %71'ini oluşturan ve ortalama 4000 m derinliğe sahip okyanus ve denizler karasal ortama göre çok daha geniş bir yaşam sahasına sahiptirler. Ancak, denizel ortamdaki yaşam tüm derinliklerde homojen olarak dağılmamış olup, genellikle yüzey tabakaları ve sahiller mevcut biyotanın önemli bir bölümünü içerdikleri halde, derin bölgeler oldukça fakir bir özellik gösterirler. Fauna ve Flora Bugünkü bilgilere göre denizlerdeki yaşam sahilden okyanusların en derin, bölgesine kadar devam etmektedir. Dolayısıyla, yaklaşık 20 km'lik kalınlığa sahip biyosferin 12 km'lik bölümü denizel ortama yerleşmiş durumdadır. Biyosferi oluşturan bitkisel (Flora) ve hayvansal (Fauna) formlara Biyota adı verilir. Bunlardan bitkisel formlar güneş enerjisinden yararlanarak ortamdaki inorganik maddelerden organik maddeyi yaparlar. Bunlara Autotrof Organizma'lar denir. Hayvanlar ise ortamdaki mevcut organik maddeden yararlanarak yaşantılarını sürdürürler. Bunlara da Hetetrof Organizmalar adı verilir. Fauna ve Flora Tür (Species) : Türler, kendi aralarında gerçekten (bilfiil) veya potansiyel olarak çiftleşebilen doğal populasyonlardır ve bu populasyonlar, benzeri diğer gruplardan üreme bakımından izoledirler. (biyolojik tür kavramı). Eşeysiz ve partenogenetik üreyen türleri kapsamadığından tenkide açıktır. populasyon: belli bir sahayı işgal eden, çiftleşme ve verimli döl verebilme yeteneğine sahip bir türün bütün fertleridir. Ekoloji veya zoocoğrafyada, populasyonlar veya türler aynı sahayı işgal ediyorlarsa bunlara sympatrik (aynı vatanlı), ayrı yerlerde bulunuyorlarsa allopatrik (ayrı vatanlı) türler denir Alttür ( Subspecies) : Zoolojide en yaygın şekli coğrafi alttür’dür (ırk). Coğrafi olarak tarif edilebilen lokal populasyon topluluklarıdır. Bu topluluklar, türün benzeri diğer topluluklarından taksonomik olarak ayrılırlar. -------------------------------------------------------