Sinema ve Hukuk Ders Notları 2024-2025 Güz PDF
Document Details
Erciyes Üniversitesi
Harun Bodur
Tags
Summary
Bu notlar, son yıllarda artan ilginçlik kazanan hukuk-ve-film yaklaşımını sunmayı hedefliyor. Yaklaşımın teorik çerçevesi, sinema evrenindeki kısa bir gezintinin ardından tartışılıyor. Hukuk öğrenimi açısından yaklaşımın potansiyel ve çeşitli görünüm biçimleri inceleniyor ve örnek filmlerle destekleniyor.
Full Transcript
HUKUK-VE-SİNEMA DERS NOTLARI Dr. Öğr. Üyesi Harun BODUR Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı [email protected] Notumuzun belli kısımlarına kaynaklık eden makale: https://drive.google.com/file/d/15dSFUOPRCeFoJeqYuMd 3vd3ctLPUpWBn/view?...
HUKUK-VE-SİNEMA DERS NOTLARI Dr. Öğr. Üyesi Harun BODUR Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı [email protected] Notumuzun belli kısımlarına kaynaklık eden makale: https://drive.google.com/file/d/15dSFUOPRCeFoJeqYuMd 3vd3ctLPUpWBn/view?usp=sharing 1 Yola Çıkış Plan: Bu notların temel ereği, son yıllarda artan bir ilgiyle karşılanan “hukuk-ve-film” ya da “hukuk-ve-sinema” gibi isimler alan interdisipliner yaklaşımı sizlere tanıtmak ve bu yaklaşımın hukuk öğrenimi açısından neler sunduğunu ele alabilmektir. Öncelikle belirtmem gerekiyor ki, benim için buradaki içeriği sihirli kapısından içerisine girdiğim yeni ve süregiden bir serüvenden yansıyan daha ilk pırıltılardır. Kişisel olarak serüvenimin daha bitmediğini ve bu serüvenin sonraları nelere gebe olacağının uzun soluklu sürecin sonunda gelişip şekilleneceğine ayrıca işaret edeyim. Dolayısıyla kendimin bir sinema uzmanı olduğunu söyleyemem, o yüzden ben Haydarpaşa ve Kopenhag semalarından kanatlanarak zihnime konuveren ilham periciklerinin beni yola koyduğu serüvenden bazı kesitleri sizlerle paylaşmak isteyen birisiyim sadece. Peki bohçamda neler var, sunumun planı yani yol haritası nedir bundan bahsedeyim: Önce hukuk ve film yaklaşımının ne olduğu ve nasıl konumlandığını açıklığa kavuşturup bazı sisleri aralamaya çalışacağım; sonrasındaysa bu yaklaşımın teorik çerçevesi ve bakış açıları üzerinde duracağım. Diğer adım olarak, ikinci kısımda ise hukuk ve film yaklaşımının adlandırmasında yer alan “ve” bağlacını ete kemiğe büründürmek için sizleri film evreninin çeşitli duraklarında ufak bir gezintiye çıkmaya davet edeceğim. Üçüncü bölümde, hukuk öğrenimi çerçevesinde hukuk ve film yaklaşımının nasıl bir görünüm, potansiyel ve alan yarattığını beraberce keşfetmeye ve görmeye çalışacağız. Sunumun sonundaysa konumuzla ilgili örnek olması babında bazı ‘film’ örneklerine yer vermek istiyorum. Hukuk ve Film Yaklaşımının Ne Olduğu, Nitelikleri, Teorik Çerçevesi Filmleri Ciddiye Almak: Sinema Evreninde Kısa Bir Gezinti Hukuk Öğreniminde “Hukuk-ve-Film” Yaklaşımının Görünüm Biçimleri Film Örnekleri 2 “Hukuk-ve-Film” Nedir? Hukuk ve film (ya da film ve hukuk) yaklaşımı, iki sosyo-kültürel oluşumun bütünleştirilmiş biçimde araştırılmasını ifade eden ve oluşma ve gelişme aşamasında bulunan disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Bu alan, özellikle “hukuk- ve-toplum” ile “hukuk-ve-edebiyat” gibi daha çok bilinen ve yerleşmiş interdisipliner türlerin yeni/yakın zamanda filizlenmiş bir uzantısı olarak görülebilir. 1980’lerin sonlarından 1990’lara değin, hukuksal temaların film- sinema-sinema filmi , sinematik öyküleme ve popüler görsel imgelem ile kaynaştırılarak incelenmesine girişen ve hukuk ve sinema yaklaşımına öncülük eden birtakım akademik yayınlar karşımıza çıkar. Bu araştırma sahası; hukuk ile film arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanarak geniş kapsamlı bir görünüm arz eder ve şaşılacak sayıda fazla konuya ve filmsel temsile değinme fırsatını da yaratacak potansiyele sahiptir. Yeni yüzyılın başlangıcından bu yana, hukuk incelemelerinin sinema ile birleştirilmesi nosyonu gerek Anglo-Amerikan gerekse Avrupalı bazı akademik çevrelerde geniş biçimde yayılma olanağı bulmuştur. Böylece “hukuk ve film”in kaynaştırılması, birleştirilmesi, hukuk fakültelerindeki derslerin/kursların isimlerinde ve pop kültürü internet sitelerinde artan biçimde görünür olmaya başlamıştır. Hukuk ve edebiyat ile hukuk ve toplum yaklaşımları kadar yerleşik olmasa da, hukuk-ve-film gitgide bazı akademik konferanslar eliyle kabul görmeye ve irdelenmeye başlamış ve monografilerde , kitaplarda, edite edilmiş derlemelerde, profesyonel dergilerde yayımlanmış makalelerde araştırılıp açımlanmıştır. Bu yaklaşım günümüzde artık geniş biçimde yaygınlık kazanmıştır ve kazanmaya devam etmektedir. Haydi LİTERATÜRE BİR GÖZ ATALIM: 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 TÜRKİYE’DEN ÖRNEK ÇALIŞMALAR: 13 14 15 16 17 18 19 20 21 “Hukuk ve Film” Yaklaşımı: Sorular Hukukun film ile bağlantılı olarak tasarlanabileceği ve ele alınacağı konusunda artan bir aşinalık/bilinirlik bulunmasına karşın, böylesine bir çabanın özü, hedefi, doğası ve değeri büyük ölçüde muğlâk olmaya devam eder. Böyle olunca yeni gelişen bu alanı –hukuk ve film alanını- belirtmek için kullanılan bulanık ifadelerin belirli açılardan aydınlatılmasına ihtiyaç vardır. Pek çok kimse bu yeni gelişen alanı şaşkınlıkla karşılayabilir ve/veya bu alandaki yaklaşımlara şüpheci ve/veya hatta karşıt bir tutum sergileyebilir Bunun sonucunda hukukçular, akademisyenler ve öğrenciler için temel pek çok sorunun zihinlerde belirmesi kaçınılmazdır. Sözgelimi, “hukuk ve film” nedir? Hukuk ve film yaklaşımının ulaşmaya çalıştığı hedefler nelerdir ve bu hedeflere nasıl ulaşılır? Hukuk ve film arasında her iki disipline bütünleşmiş bir disiplinler arası bakış sergilemenin gerekçesini ne türden bağlantılar ya da benzerlikler oluşturabilir? Filmler ve sinema hukukla ilgili önem arz eden anlayışları, meseleleri bize sunabilecek midir, sunabilecekse bunu nasıl başaracaktır? Filmleri hukukla ilgili metinler olarak okuma zahmetine neden girmeliyiz? Bu yeni ve bilinmeyen perspektif aracılığıyla hangi türden kavrayış biçimleri potansiyel olarak kullanışlı olabilir? Bu alanın özgünlüğü nereden gelir ve bu perspektifi takip etmeyi değerli kılan nelerdir? İşte bu sunum kurucu nitelikteki bu ve benzeri soruları da ele alma çabası içerisindedir. 22 Hukuk vs Film (Sinema)-Karşılaştırma ve İlişki Biçimleri İlk bakışta, hukuk ile film arasındaki farklar da bir hayli çarpıcı görünebilir. Farklılık bakımından belirtilebilir ki; hukuk, örgütlü bir iktidar sistemini oluştururken, ticari filmler bir haz ekonomisi tarafından meydana getirilmişlerdir. Hukuk; otoriter, normatif, merkeziyetçi, cebri bir sistemi vücuda getirirken, sinema; eğlenceli, sürükleyici/hayalperest, popüler-kültürel eserler dünyasına kapı aralar. Farklılıklar: Burada teşhis edilen farklılıklar mutlak bir ayrımı ifade etmez yalnızca iki sahanın genel olarak masaya yatırılması ve farklı renklerinin görülebilmesi için bir perspektif geliştirebilmek ana amaçtır. Demem o ki, iki alan arasında bir hiyerarşi, o onu döver, o ondan üstündür biri iyi biri kötüdür gibi bir değer yargısı ortaya koymak gibi bir hedef yoktur. 1- Üslup (Söylem) Farkları Hukuk kuralları genel, soyut, objektif, kişisel olmayan, formel kurallar bütünüdür. 1-a) Genel-özel: Hukukta elimizde genel kurallar vardır. Biz bunu özel olaylara uygularız. (Altlama) Yani genelden özele gidiş söz konusudur. Filmler ise özelden yola çıkar. (kişisel hikaye-kahramanın özel öyküsü vardır) 1-b) Soyut-somut: Hukuk kuralları soyuttur. Sonradan Hakim tarafından somut olaya uygulanır. Kazuistik bir yöntem kullanılmaz. Somut olaylar tek tek sayılmaz. Sözgelimi haksız fiil kavramı tanımlanır buna göre somut olaylar değerlendirilir. Filmde ise somut bir hikaye anlatılır. 1-c) Kişilik ötesi/dışı-kişisel: Hukuk kuralları belli bir kişiyi hedeflemez. Kişilik ötesi olarak konumlanır. Sinema ise kişisel bir nitelik arz eder. Sinema yapıtından belli kahramanlar anlatılıtr onun anlam dünyası, dışsal motifler, yoksulluk gibi kişisel durumlar resmedilir. 1-d) Formel-maddi: Hukuk formeldir ve şekle, kalıba dökülebilir. Belli bir usul izlenir. Sinemada ise maddi olay anlatılır. 1-e) Resmi-gayriresmi: Hukukun kullandığı dil resmi ve dolayısıyla metafor, ima, muğlaklık barındırmayan “kuru” bir dildir diğer bir ifadeyle teknik bir dil egemendir (o yüzden hukuk anlaşılmaz gelir hukukçu olmayanlara). Sinemada ise gayrıresmi ve günlük dil diğer bir ifadeyle sanatsal bir dil kullanılır. 1-f)Donuk-değişken: Hukukta esas olan meri düzenin ve sistemin korumaktır. Sözgelimi bir haksız fiille karşılaştığımızda bunun hukuka aykırı olduğunu söyleriz. Sinemada ise mesela suç işleyen biri sonrasında melek gibi tasvir edilebilir, kalıp dışı bir anlatım biçimi vardır filmlerde. 2- Odak Farkları 2-a) eylem-saik (güdü-motif) Hukukta kişilerin düşüncelerinden çok fiilleri ön plandadır. Kişinin deruni dünyası ile genellikle ilgilenilmez (kast taksir şüphesiz içsel durumlardır ama bu haller fiille bağlantılı belli bir kalıp içinde değerlendirilir). Kişinin fiiline bakılır fakat kişiye suça iten tüm saikler dikkate alınmaz. Filmlerde ise kişiyi suça iten Saikler ön plana çıkar genellikle. 2-b) statü-insan Hukuk bakımından kişiye belli kategorizaysonlar ile onların hukuksal statüleri ekseninde yaklaşılır. Sözgelimi, sanık, mükellf, işçi, vatandaş, yabancı vs. Filmlerde ise kişiye daha çok insan olma nitelikleri iyilikleri kötülükleri zaafları doğruları yanlışları duyguları anlamları vb. ile bakılır. Sonuçta bir insan hikayesi vardır elimizde. 3-Araç Farklılığı 3-a) Cebir- ikna/empati 4-Tavır Farklılığı 4-a Muhafazakar (dogmatik)- Eleştirel/Farklı bakış açıları 4-b) kural-olay = hüküm şeklinde bir uslamlama vardır hukukta, sinemada ise bu tür akıl yürütmeler yerine yaşamın akışındaki çok boyutlu değerlendirmeler iç içe geçmiştir. Özet olarak: Formalizm-realizm Kuralcılık-çok boyutluluk Emredicilik- uzlaşmacılık Amaçsallık- araçsallık Kapalılık- açıklık İnsan üstülük- insancılık 23 Hukuk vs Film (Sinema)-Karşılaştırma ve İlişki Biçimleri Benzerlik Noktaları: 1-İkisinde de yazılı bir metin söz konusu. 2- İkisi de belli bir kurgulamayı ve kurgulayıcıyı barındırır.-senaryo yazarı-yönetmen-kanun koyucu. Hukuk da tıpkı filmler gibi gerçekliği olduğu gibi yansıtmaz. Belli bir kurgulama vardır ve hukukta bu kurgu ideal bir düzeni ifade eder. 3- İkisinde de anlam ve ifade çok önemlidir ve ikisi de yoruma muhtaçtır. Karşılaştırma: Hukuk ve sinema arasında çok yakın bir ilişki vardır. Öncelikle her ikisinin de hemen hemen herkesle, her olgu ile bağlantılı olduğu söylenmelidir. Sinema kurgusal bir dünyanın, farklı bakış açılarının yansımasını bize anlatır. Hukuk da çatışmaların kurgulanabilir bakış açılarını içinde barındırır. Her bir hukuk olayının farklı yorumlanma olasılığı her zaman için mevcuttur. Her ikisi de hayatın tam içinden geçen hikayeleri içinde barındırır. Sinemanın hukuka göre avantajı dış bakışla olayları bize bütüncül boyutta gösterebilmesi; tabloyu bir bütün olarak sunabilmesidir. Film sadece saf hukuki bir sorunu aktarmaz, aynı zamanda o sorun nedeniyle bireysel, toplumsal sonuçları da gösterir. Maddi olayların psikolojik etkilerini de görürüz. Anlatma ya da sınırlı alıntılama bütün tabloyu genellikle veremez. Kitap okumanın gençler arasında gittikçe azalmasının sinemanın önemini, eğitim aracı olarak kullanılmasını daha da öne çıkardığı söylenebilir. Sinemanın başka sanat dallarında olmayan büyük gücü, bütün sanat dallarını içermesinin yanında, onun kitlesel niteliğidir. Bununla birlikte, daha incelikli bir sosyo-kültürel perspektifle, hukuk ile film çağcıl toplumun baskın kültürel oluşumlarından ikisini temsil eder. Bu iki oluşum, toplumun kendisini anlattığı/öykülediği ve yarattığı araçlardan önde gelenleri arasındadır. Bu durum, iki müstakil çerçevenin birleştirilerek incelenmesinin temelinde yatan ortak paydayı oluşturabilir. İki alanın farklılıklarına rağmen hukuk ve film araştırma alanı, hukuk ile filmin her ikisinin de toplumda merkezi bir konumda bulunmasına ilişkin müşterek temel varsayımlara yansıyacaktır. Sosyo-kültürel oluşumlar olarak, hem hukuk hem de sinema, öykücülük, performans ve ritualistik örüntüleme vasıtasıyla anlam yaratır ve insan öznelerini ve sosyal grupları, bireyleri ve dünyaları tahayyül ve inşa etmemizi sağlar. Hukuk ile filmin her ikisinin de, Benedict Anderson’un terimini ödünç alarak, “hayali cemaatler” meydana getirdiğini söyleyebiliriz. Hukuk ve film arasındaki diyalog, müşterek açıklama biçimi ve karşılıklı etkiler farklı düzeyler üzerinden açımlanabilir. Bu iki alanın birbiriyle ilgili tanımlamaları ve analizleri ile beraber, hukuki ve sinematik yapılar, teknikler, imajlar/görüntüler, semboller, ideolojiler, toplumsal işlevler ve etkiler yeni bir ışıkla görülebilir. Böyle bir çoklu-bakış açısıyla yapılan analizler yeni bir teorik çerçeveyi davet eder ve böylelikle çok yönlü disiplinler-arası analizlerin daha derin bir kavrayışı yarattığını söylemek mümkündür. Yeni gelişen hukuk-ve-film disiplini, bu iki kültürel oluşum arasındaki karmaşık ilişkilerin açımlanabileceği ve kavramsallaştırılabileği yeni bir kültürel alanı ifade eder. Gelişme aşaması bakımından halen oluş halinde bulunduğundan dolayı hukuk-ve-film yaklaşımı kesin bir “bilimsel” tanımlamadan kaçınmakta ve henüz net/müstakil bir metodoloji veya dünya görüşü ile karakterize edilememektedir. Bu yeni alanda araştırmada bulunan yazarlar tanımlanmış ortak zemin açısından faklı bakış açılarına ve yorumlara vurgu yaparlar. 24 Hukuk-ve-Film: Araştırma Kanalları ve Olanaklar Hukuk ve film yaklaşımı ile ilgili bir derlemede beliren birtakım araştırma kanalları karşımıza çıkmaktadır. Bunlar içerisinde ise üç ana/temel alan tespit edebiliriz. İlk olarak filmlerin doğasına, hukuk ve hukukçuları resmetmesi üzere üretilmiş olup olması ekseninde bakabiliriz. İkinci olarak; yapılacak bir çalışma, hukukun kamusal algılanışı ve hukuki süreçler ve hukuk uygulamasının kendisine yarattığı etkiler üzerine bu filmlerin yarattığı etkinlik ve anlama bakabilir. Son olarak ise neden ve nasıl muhtelif temaların hukuk ve film konuları dâhilinde daha fazla ön plana çıktığına dair bir değerlendirmede bulunulabilir. Hukuk-ve-film yaklaşımına ilişkin diğer bir çalışmada şunlar belirtilmekte: “Holywood filmleri ve televizyon programlarındaki hukukun imajlarına/görüntülerine bakmak, yirminci yüzyılın son yarısındaki en önemli hukuksal gelişmelerden bir tanesini daha iyi anlamak için devreye sokulabilir: liberal düşünceler tarafından şekillenen ceza adaleti politikalarından esasen muhafazakâr düşünceler tarafından biçimlenen ceza adaleti politikalarına dek yaşanan değişimler. (…) Ayrıca, hukuki kurmaca içerisinde anlatılan suç hikâyeleri, hukukun (bir ölçüde de hukukçuların), adaletin, bireysel hakların ve adalet yönetiminin (özellikle polislerin, savcıların, yargıçların, infaz koruma memurlarının tasvirleri) değişen popüler imajlarını anlamak için harika bir kaynak temin eder.” 25 Hukuk-ve-Film: Bakış Açıları Hukuk-ve-film çalışmalarını genel olarak üç husus ön plana çıkar: 1- Hukukçuların kendilerinin, etik rollerinin ve ödevlerinin ve hukukçu- müvekkil (diğer kimselerle) ilişkisinin filmsel temsilleri. 2- Hukuki doktrinlerin, kavramların filmsel tasvir içerisinde nasıl geliştiği ve yansıdığı ya da bu tasvir biçimi tarafından nasıl etkilendiği. 3- Hukuk öğrencilerine hukuk doktrinini/kuramını/felsefesini öğretirken filmlerin pedagojik rolleri ve konumu. 26 Hukuk ve Film Çalışmalarında Teorik Çerçeve ve Yaklaşım Biçimleri Hukuk ve film alanında çalışan akademisyenler, öncelikli olarak, sinema filmlerinde hukuk ve hukuki süreçlerin nasıl tasvir edildiklerini incelerler. Bu incelemeye, filmlerde hukuk (law in film/cinema) incelemeleri benzetmesi yapılabilir. Bu yaklaşım, yine edebiyat ve hukuk hareketine benzer bir biçimde, hukuk filmlerinde, hukuk kültürünün nasıl anlatıldığını araştırmaktadır. Başka bir ifadeyle, bu alanda çalışan akademisyenler, yaşadığımız toplumda ya da daha genel olarak dünyamızda, hukuk ve adaletten beklentilerimizi filmlerin kendilerine has yollarla bize nasıl aktardıklarını inceleme konusu yapmışlardır. Bu bakış açısına göre, filmler toplumdaki hukuk söylemini hareket imgesini kullanarak görsel olarak somutlaştırır. Diğer bir yaklaşım ise, filmi hüküm vermenin ve iletişim formunun bir aracı olarak görmektedir. Filmler hukukun ne olduğuna ilişkin hakikatler üretmekte, hukuki öznelerin davranış kodlarını yönlendirmektedir. Böylece sosyal ilişki şekillerine filmler aracılığıyla yön verilmek istenmektedir. Bu yaklaşımın adına da sinema/film olarak hukuk (law as film/cinema) denilmektedir. Hukuk ve Film çalışmalarını incelediğimizde görülüyor ki; anlatısallık ve metinsellik, edebiyat ile “film ve hukuk”u da içeren muhtelif araştırmalarda ve disiplinlerde ortak bir nitelik arz ediyor. Ancak sinema kendine özgü bazı niteliklere sahip olarak (sinematik kurgu/montaj, oyuncu seçimi/rol dağıtımı/oyuncu kadrosu, kamera teknikleri, ses ve müzik vb. gibi) bizlere daha fazlasını da sunmaktadır. Keza bu noktada bazı hukuk-ve-film çalışmalarındaki bir eksiklik de kendini göstermektedir. Filmin özgül bileşen ve niteliklerini kucaklayacak bir derinlikten yoksun olarak diğer bir deyişle film kuramı, film tekniği, film çalışmaları konusunda yeterince donanımlı olmadan filmi sadece bir metin, olay örgüsü, karakterler olarak analiz edersek, film dünyasının/düşüncesinin potansiyelini yeterince değerlendirememiş oluruz. 27 Hukuk ve Film Çalışmalarında Teorik Çerçeve ve Yaklaşım Biçimleri Demek ki hukuk ve film çalışmaları; bir çehresi olan anlatı/öyküleme yönüyle, hukuk ve edebiyat akımının doğal bir uzantısı olarak görülebilirken, diğer çehresi olan filmin özgül nitelikleri devreye sokulduğunda ise film kuramına ve film çalışmalarına göz kırpar şekilde görülebilir. Nasıl ki edebi eserleri edebiyat kuramlarını kucaklayacak biçimde incelemek gereklilik arz ediyorsa, filmleri de hukuk ve film yaklaşımının bu iki çehresini hesaba katarak irdelemeliyiz. Ayrıca “hukuk ve film temel değerlere, imgelere/imajlara, kimlik, hayat tarzı ve bunların toplumla ve kültürle yaşayabileceği çatışkı nosyonlarına yansıyan ve bunlardan yansıtılan iki önemli kültürel oluşumdur ve ikisi arasında koşutluk içindeki işlevleri ekseninde önemli bir karşılıklı ilişki mevcuttur. Hem hukuk hem de film/sinema özne/birey, toplum, politika, kimlik, hafıza, cinsiyet rolleri, adalet ve doğruluk gibi kavramların inşasında başat aktörlerdir; her iki alan da kolektif beklentilerin, rüyaların, inançların, kaygıların ve gerilimlerin aleni olarak resmedildiği, değerlendirildiği ve harekete geçirildiği ana nitelikteki sosyo-kültürel sahalardır. Hukuk ve Film bu işlevlerini, genellikle birbirine aksedecek ve birbirini destekleyecek şekilde ince ve özenli bir interdisipliner araştırmaya davet ederek yerine getirir.” 28 Hukuk ve Film Çalışmalarında Teorik Çerçeve ve Yaklaşım Hukuk ve film yaklaşımının teorik çerçevesini çizme girişimine başlarken hatırlanması gereken ilk ayırım; hukukun Biçimleri bilgisi ile hukuka ilişkin/hakkında bilgi arasında yapılabilir. Bu ayırım mucibince, diğer “hukuk ve…” başlıklı disiplinler arası yaklaşım biçimleri gibi hukuk ve film yaklaşımı da büyük oranda hukukun kendi bilgisini değil de, hukuk “hakkında” bilgi üretme adayı olarak hukuka dışarıdan da bir bakış sunar. Yukarıda da işaret edildiği üzere; hukuk-ve-film yaklaşımı “hukuk ve edebiyat” akımının uzantısı olarak da görülmektedir. Ancak hukuk ve film yaklaşımı, hukuk ve edebiyat akımıyla bazı paralel yönler barındırsa da, bu yaklaşımın müstakil olarak kendini vücuda getiren özgül niteliklere sahip olduğu da göz ardı edilmemelidir. Diğer taraftan ise hukuk ve film çalışmaları, üst başlık olarak “hukuk ve popüler kültür” alanı çerçevesinde ele alınmaktadır. Hukuk kültürü “Bir toplumdaki insanların hukuk konusunda sahip olduğu fikirler, değerler, davranışlar” olarak tanımlanabilir. Hukuk kültürü, toplumun hukukla ilgili tüm algısını içerir ve çeşitli yollarla toplumun bilincinde oluşmaya başlar. İşte, bu bilincin oluşumuna, bireylerin doğrudan hukuk kurumları ve uygulamalarıyla muhatap olmaları, muhatap olanlardan öğrenmeleri ya da iletişim araçları (romanlar, sinema filmleri, gazeteler, internet, TV programları ve dizileri v.b.) aracılık eder. Öğrenilenlerin sonucunda hukuka dair oluşan ortak bilince ise “popüler hukuk kültürü” denir. Toplumdaki bireylerin bizzat muhatap olarak veya muhatap olanlardan dinleyerek, roman, sinema filmleri, gazete, TV programı, internet gibi kitle iletişim araçları aracılığıyla hukuk kurumları ve uygulamalarına ilişkin kendilerine aktarılan her tür ileti sonucunda edindikleri hukuk bilgisidir Bu bağlamda, “hukuk ve popüler kültür” alanı geniş olması itibarıyla “hukuk ve film” çalışmaları için bir üst başlık olarak değerlendirilebilir. Kültür endüstrisi ile bağlantılı bir kavram olan popüler kültür; sinemanın yanında televizyon ve televizyon ürünlerini (dizi, reality showlar, programlar), internet dünyasını, medya dünyasını ve popüler kültüre ait diğer ürünleri bünyesinde barındıran geniş kapsamlı bir kavramdır. Hukuk-ve-film yaklaşımına ilişkin bir formülasyon üç temel öncülden oluşmaktadır: 1- Bazı filmler-in/deki toplumsal işleyiş biçimleri hukuk ve hukuk sistemine koşuttur diğer bir deyişle aynı doğrultuda bulunup benzerlik taşır; 2- Bazı filmler ise izleyici-devreye girdiği yargıları çıkartır/canlandırır; 3- Nihayet bazı filmler popüler hukuk bilimini-hukuk felsefesini (jurisprudence’ı) ortaya çıkarır. İşte, filmlerin bu üç fonksiyonu yerine getirmesi/ya da getirmemesi hukuk- ve-film çalışmalarının zeminini oluşturur. Bu öncüllere göre, hukuk-ve-film çalışmaları birincil nitelikteki odak noktalarına ve perspektiflere göre ayırt edilebilir ve bu doğrultuda “filmin hukuka paralel olması/koşut olması ya da hukuka koşut biçimde film” , “yargı olarak film” ve/veya “hukuk bilimi/hukuk felsefesi olarak film” şeklindeki inceleme konuları kategorize edilebilir. 29 Örnekler: “Hukukçuların Temsili” ve “Cinsiyet Rolleri” “Hukukçuların Temsili” bağlamındaki filmlere şu üç cepheden yaklaşabiliriz. İlkin, bir hukuk-filmi, bir film türü, ya da genel olarak filmler, hukukun mesleki imajı/resmedilişi yaratılırken hukuk sistemi ile paralellik taşıyabilir. İkinci olarak, film incelemeleri izleyicileri belirli türdeki hukukçular, hukuk firmaları veya hukuk mesleğinin etik ilkeleri gibi konularla meşgul eden bir biçim üzerine odaklanabilir. Üçüncü olarak ise, bazı filmler örneğin hukukçuların, yargıcın veya jürinin adalete erişimde/adalet yönetiminde rolü gibi hukukla ilgili anlayışların nasıl sergilendiğini görmek amacıyla irdelenebilir. İşte burada “hukukçuların sinematik tasviri” teması altına yerleştirilebilecek bu farklı örnekler bahsedilen üç perspektife de işaret eder. Aynı şekilde diğer bir örnek olarak, hukuk-ve-film çalışmaları, hukuk-filmlerindeki cinsiyet rollerinin inşasını inceleyip böyle bir inşa ediş biçiminin hukuk sistemindekiyle karşılaştırarak ortaya paralellik mi, yoksa çatışma mı çıktığı irdelenebilir (Hukuka Koşut Olarak Film). Hukuk-ve-film, bir film tarafından gerçekleştirilen izleyiciyi devreye sokan ve izleyicinin alımladığı yargıları açığa çıkarabilir. Bu tür yargılar sözgelimi kadınların evde ve işyerindeki uygun rollerine ilişkin önemli içerimler taşıyabilir (Yargı Olarak Film). Hukuk ve film ayrıca anne olarak ve kariyer arayan kimseler olarak kadınların rolleri gibi sorunlar bir filmdeki feminist popüler hukuki anlayışlar ekseninde tartışılabilir (Hukuk Felsefesi/Kuramı/Bilimi Olarak Film). Burada bir kez daha “hukuk ve hukuk sistemi aracılığıyla cinsiyet rollerinin inşası” kavramını ele alırken, bu farklı tipteki hukuk- ve-film çalışmaları hukuk-ve-film projesindeki farklı perspektiflerin altını çizmiş olur 30 Kategoriler Hukuk ve Sinema çalışmalarındaki üçlü kategorizasyon, “edebiyat olarak hukuk”, “edebiyatta hukuk” ve “hukuki ve edebi yorum biçimlerinin kıyaslanması” üzerine odaklanan hukuk ve edebiyat çalışmalarındaki bu ayrım noktaları ile benzerlik taşımaktadır. Elbette birisi çıkıp hukuk ve film ile ilgili buradaki kategorizasyonları kısıtlı, suni ve bir parça da yüzeysel olarak görebilir. Ancak vurgulanmalıdır ki, yeni gelişen bir disiplinin ilk aşamalarında, belirginleşen bu alanı teşhis etmek, biçimlendirmek ve tanımlamak için ve profesyonel-akademik bir irdeleme zemini için ortak bir terminoloji yaratmak için bu gibi kategoriler pedagojik olarak kullanışlıdır. Bu üçlü kategorizasyon çizgisini; benzer ve daha belirgin bir teorik çerçeve açısından film örneğiyle birlikte şu şekilde de ifade edebiliriz : “Sinemada Hukuk” (Judgement at Nuremberg-1961), “Hukuk Olarak Sinema” (Rashamon-1950), “Hukuk Felsefesi/Kuramı Olarak Sinema” (Tacones Lejanos [Yüksek Topuklar]-1991). 31 Hukuk-ve-Film Çalışma Perspektifleri-Metodoloji Metodolojik bir bakış açısıyla (muntazaman düzenlenmiş bir alet çantası ile), hukuk-ve-film çalışma sahalarının her biri metinsel analizi (örneğin, filmde imlenen okuma modelinin ve okuyucu tepkilerinin tartışılması) kullanabilir; konunun/olay örgüsünün ya da karakterlerin filmdeki kompozisyonuna odaklanabilir; sinema, toplum veya hukuk içerisindeki gelişmeler tarihsel bir incelemeye tabi tutarak film okunabilir; sinematik teknikler (çekim ve kamera teknikleri) irdelenebilir ve aydınlatılabilir; ya da sinematik tercihlerin (kasting/oyuncu seçimi, müzik gibi) üzerinde durulabilir. Herhangi bir hukuk-ve-film çalışması bundan dolayı, bir veya birkaç konuya odaklanması bakımından (hukukçukların tasviri veya hukuken olanak tanınan cinsiyet rolleri gibi); bir veya birkaç metodolojiyi kullanması bakımından (sözgelimi filmin sinematik teknikleri veya filmin tarihsel olarak bağlamına oturtulması); ve hukuk ve film arasındaki bir veya daha fazla etkileşim noktasını beraberce incelemesi bakımından değerlendirilebilir. 32 «Ve» bağlacını ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜRMEK, İki alanı (- tire) ile bağlamak: FİLMİ/FİLM-DÜŞÜNCEYİ/FİL M-ZİHNİ/FİLMOZOFİYİ CİDDİYE ALMAK 33 Filmleri Ciddiye Almak (dworkin’e atıf var burada): Filmsel Yapı ve Bileşenler- Neden “Büyülü” bu Fener? Hukuka ‘ve’ bağlacıyla bağladığımız “hukuk ve film” yaklaşımının hukukla beraber asli öğesi olan, film-sinema kavramına eğilerek, yarattığı dünyaya genel bir bakış ortaya konulacaktır. Sinemayı bir anlatım aracı olarak tam anlamıyla kavramak için sinema bilgisini edinmek gerekir, bu anlamda gerçeğin ve imgelemin birlikteliği ile birlikte tüm sanatların mirasçısı olarak onlarla iç içe bir saha niteliği taşıyan sinema sanatı, diğer sanatları da bağrında taşıyan bir niteliğe sahiptir. Sinema; resim, fotoğraf, tiyatro sanatlarıyla ve diğer birçok sanat ve yaratı alanıyla (özellikle de muazzam surette beslendiği edebiyat ile) yakın ve karşılıklı bir ilişki içerisindedir. Tanımlamaya gidersek sinema, en basit söyleyişle: “anlatımı, hareket halindeki görüntüler aracılığıyla sağlama sanatıdır.” Ayrıca 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 5'te ise ilginç bir tanım yer almaktadır: “Sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.” Demek ki sinema, “tek bir karede, tek bir imajda en fazla gerçekliği taşıma, yansıtma potansiyelini taşıyan sanat dalı olarak” betimlenebilir ve sinemada gerçeğin temsili, görünenle, ya da gösterilenle, gerçekte yaşanmakta olan ve dahası yaşanmakta olan ile yaşanması arzu edilen arasındaki ayırım açısından önemli bir teorik ve pratik tartışma alanı oluşturulur. Sinemada Temel Kavramlar (birazdan bakacağız): İzleyici Beklentisi (Audience Exceptation), İnançsızlığın Askıya Alınması (Suspension of Disblief), Sinemasal Gerçeklik (Reality in Film), Üslup (Film Style), Metinlerarasılık (intertextuality) AMA ÖNCE SİNEMA HAKKINDA TEMEL «NOTLAR» 34 Takip eden birkaç sayfadaki sarı zeminli notlar M. Köprü’nün «Sinemaya Giriş Notları»ndan alınmıştır. 35 36 37 38 39 40 41 42 Toparlarsak: Filmin Yapısı ve Bileşenleri Genel tanımın ve temel notların ardından, filmi vücuda getiren bileşenlere kuşbakışı göz atabiliriz : Filmin Dramatik Yapısı: 1- Senaryo safhası 2- Çekim Safhası 3- Montaj-kurgu safhası Filmsel Evren -Film Biçimi: filmde öğeler arasında algıladığımız bütün ilişkiler sistemi -Film Biçiminin İlkeleri: -İşlev -Benzerlik ve Yineleme- motifler -Farklılık ve Çeşitleme –Gelişme -Uyum ve Uyumsuzluk -Filmsel Mekân -Sinemada Perspektif Filmsel Zaman -Filmsel Devinim -Filmsel Görüntü- Filmin Temel Öğeleri - Çekim- sinematografi, çerçeveleme, fotoğrafik imge, çekim teknikleri - Çekim Ölçeği ve Mizansen - Derinlemesine Görüntü - Alıcı Açısı, Görüş Noktası - Dekor - Işık - Renk - Kostüm ve Makyaj - Ses-Müzik - Oyun -Filmsel Bünye-Yapı- Bağlamlar - Filmin Anlatısal Bünyesi (olay örgüsü ve öykü- serim düğüm çözüm- neden ve sonuç-anlatım ve anlatıcı) - Kurgu/Montaj: Çekimi Çekime Bağlamak - Sanat olarak Film: Yaratıcılık, Teknoloji ve Ticaret Sarmalı - Filmi İzleyiciye Ulaştırmak: Dağıtım ve Gösterim - Film Eleştirisi, Okuması - Film-Seyirci Etkileşimi - Sinemanın ideolojik, politik ve popüler içerimleri; ideolojik aygıt olarak Hollywood sineması, Amerikan hegemonyası ve sinema 43 Filmleri Ciddiye Almak: Filmsel Yapı ve Bileşenler- Neden “Büyülü” bu Fener? Sinemada Temel Kavramlar: İzleyici Beklentisi (Audience Exceptation), İnançsızlığın Askıya Alınması (Suspension of Disblief), Sinemasal Gerçeklik (Reality in Film), Üslup (Film Style), Metinlerarasılık (intertextuality) Gülengül Altuntaş hocanın Film Dili ve Senaryo isimli dersinden izliyoruz: https://drive.google.com/file/d/118TRMigmgXUOSIRYHu72domRDB20BdMV/view?us p=sharing 44 Sinema Evreni- Film Kavramı Tüm temel bileşenleriyle beraber bakıldığında sinemayı özel bir ilgi konusu yapan şey, onun modern dünyanın düşüncesini ortaya koymada, özgül ve belirleyici bir rol üstlenmesi ve kavram yaratma etkinliğine yepyeni boyutlar kazandırmasıdır. Sinemanın gelişimini iki olgu bağlamında değerlendirmek mümkündür: Tekniğin yarattığı yeni sanatsal yaratım ve bu yaratıma ulaşıncaya kadar insanın bilinçsel dönüşümüyle ortaya çıkan algısal değişim.. Ayrıca sinemanın asla gerçekliğin basit ve dolaysız bir yeniden üretimi olmadığı ve onun gerçekliğin yakın akrabası kendine has bir dünya yarattığı söylenebilir. Karşımızda yeni bir dünyanın kapıları açılmaktadır. Sözgelimi Maksim Gorki, 1896 yazında Rusya’nın Nijniy Novgaard Şehrinde, Lumiere Sinematografı’nın bir gösterimine gider ve birkaç gün sonra yerel bir gazetede bu siyah-beyaz filme dair meşhur ilk izlenimlerini aktarır: “Geçen gece Gölgeler Krallığı’ndaydım. Ah bir bilseniz orada bulunmak ne garipti. Sessiz ve renksiz bir dünya! Oradaki her şey –yeryüzü, ağaçlar, insanlar, su, hava- iç sıkıcı bir griye boyanmış. Güneşin gri ışıkları gri bir gökyüzünde parıldıyor, insanların gri yüzlerindeki gözleri gri, ağaçların yaprakları kül rengi. Hayat değil bu, onun gölgesi ancak; devinim değil, sessiz hayaleti.”. Lev Tolstoy da 1908 yılında bu yeni oluşan sinema evreni hakkında şöyle yazacaktır: “Göreceksiniz, bu çalışırken tıkırdayan, döner kollu küçük mekanizma hayatımızda –yazarların hayatında- bir devrim yaratacak. Edebiyat sanatının eski yöntemlerine doğrudan bir meydan okuma bu. Kendimizi loş perdeye ve soğuk makineye adapte etmeliyiz. Yeni bir yazma biçimi zorunlu olacak.”. 45 Film Kavramı Emile Vuillermoz, sinema evrenini “Hareket eden bir film şeridindeki binlerce küçük film karesi, insan beyninin hücreleri gibi davranır: Aynı muazzam algılama sürati; en uzak ufukları kolayca bitiştirebilen, mesafeleri alt edebilen, zamana ve mekâna mahkûmiyete son verebilen, tüm ana yönleri aynı anda barındırabilen ve bizi saniyenin binde biri kadar bir sürede evrenin bir ucundan öbürüne götürebilen aynı çok-yüzlü aynalar!” olarak betimlemiştir. İşte film, benzersiz bir dünya, neredeyse geleceğin dünyasını (evet, “geleceğin dünyasını”, çünkü filmin insanlarına ve nesnelerine ilişkin “deneyimi” izleyenlere “yeni” gelir.) sunar. O halde kör ve karşı konulamaz bir temel gücün merhametine kalır gibi, çağımızın belki de en muazzam entelektüel ve manevi etkisinin merhametine kalmak istemiyorsak, filmleri daha iyi anlamamız gerekir. Ayrıca Cavell’in belirttiği gibi filmleri hayatımıza katarız: “Yaşadıklarıma eklenen fragmanlara, belleğimin destesine eklenen ve geleceğe dair bir şey söylemeyen iskambil kâğıtlarına dönüşürler. Tıpkı değerini ancak benim bileceğim, içerikleri benim için taşıdıkları tarif edilemez önemle karşılaştırılamayacak çocukluk anıları gibi.” Böylece sinema, insanın kendisinden ayrılıp bir başkası olmasını mümkün kılar; olduğu yerde göçebeye dönüşmesine olanak sağlar. Bu paralelde Goudol film ile izleyen arasındaki etkileşime dikkat çeker: “Delikli selüloidin karanlıkta pır pır ettiği bir sinemaya gidelim haydi. Salona adım atar atmaz, parlak bir ışın bakışımızı yakalayıp iki saat boyunca bir perdeye kilitleyecektir. Dışarıda sokakta akan hayat artık son bulmuştur. Bedenimiz bir süreliğine uykuya dalar, varlığından sıyrılır. Artık on metrekarelik bir perdeye sabitlenmiş iki gözden başka bir şey değilizdir.” Sinema salonuna girip koltuğumuza kurulduğumuzda beklentiler beliriverir: zevk alma, bilgilenme, estetik yenilenme, seyretme, unutma vs… Üstelik sinemanın karanlığı film ile seyircinin bütünleşmesi bakımından elzem: Bedenlerimiz adeta uçup gidiyor, sadece zihinlerimiz kalıyor işin başında ve film-dünyaya kilitleniyor. İlginçtir ki sinemadan çıktığımızda çok kısa süre de olsa, tükenmiş, kafası karışmış, dünyadan kopmuş hissederiz: gerçekliğe dönüşün şokunu… Eisenstein’a göre de “yeni bir dünya düzenlemesine katılması için, izleyicinin şoke edilmesi ve dürtülmesi gerekir. İzleyici, filmi anlamak için kendini zorlamalıdır. İzleyici görünüşlerin içinde olan ama onları aşan ezoterik (içrek) anlamı kavramalıdır.” 46 Film Kavramı Sinemaya çok boyutlu bir şekilde yaklaşmak gerekir. Sinemanın ilk olarak altyapısına, ekonomik ve teknolojik temellerine bakmak, daha sonra sinema yapısının başlıca tarihsel, düşünsel, politik, toplumsal ve psikolojik yönlerini tartışmak ve nihayet sinema estetiğinin (sinema üstyapısının) gelişimini incelemek sinemaya ait üç boyutun ele alınmasını ifade eder. Bu çerçevede yaşadığımız toplum göstergeler, imgeler ve gösterge sistemleriyle daha da ilgilenir hale gelen, gitgide “sinemasalaştırılan” bir toplumdur. Dolayısıyla gerçeklik gitgide daha çok sahneleniyor, toplumsal üretim ve gündelik deneyimler de sahnelenen sinemasal emsallerine göre değerlendiriliyor. Böyle olunca insan bir “homo sinematografikus” haline geliyor. Walter Benjamin ise, “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” eserinde filmin (ya da mekanik olarak yeniden üretilen sanatların) toplumdaki işlevini anlamaya temel bazı görüşler sunuyor. Sinema ile daha eski sanatlar arasındaki en önemli fark, diyor Benjamin, yeni sanatın kitlesel üretilebilirliği, çok daha fazla insana ulaşabilmesidir. (sosyopolitik yan). Bunun devrimci bir etkisi vardır: Yalnızca geniş insan yığınları için düzenli bir temel üzerinde var olan bir sanat olması nedeniyle değil ama aynı zamanda izleyicilere kendi ülkelerinde hitap etmesi, bu nedenle sanat yapıtı ile sanatsever arasındaki geleneksel ilişkiyi tersine çevirmesi nedeniyle de. Sinema üzerine bu iki olgu -(1) tekilden çok çoğul olması; (2) sonsuz sayıda üretilebilirliği- doğrudan romantik sanat geleneğine ve dolayısıyla arındırılmasına ve dinçleşmesine karşıtlık oluşturur. (psikopolitik etki) 47 Film Kavramı Gilles Deleuze’ün sinema hakkındaki felsefi değerlendirmeleri ise film kavramını derinlikli anlamamız için kulak vermemiz gereken bazı tespitler barındırıyor. Bunlara kısaca göz atarsak, Delueze’ün, teknoloji ve iletişimin belirleyiciliği altındaki bir dünyada, bireyin kendine ilişkin bilincinin dönüşümünü ve algı tarzının farklılaşmasını, çağın temel ifade biçimi olan sinemada yakalama girişimine tanık olmaktayız. Delueze’e göre hareket eden imge sinemayı ortaya koyan bir öğedir ve sinematografik imgenin kendisi hareketi yaptığı için, diğer sanatların talep etmekte (ya da söylemekte) sınırlandığı şeyi yaptığı için, sinematografik imge, diğer sanatlarda özsel olan şeyi bir araya getirir; onu miras olarak alır, o sanki çeşitli imgelerin kullanımı için yönler sağlar, yalnızca imkân olan şeyi potansiyel hale dönüştürür. Dolayısıyla kendine özgü kavram yaratıcı bir düşünme etkinliği olarak “yeni sanat” sinemanın temelini, sinema tarihinde yaratılmış olan kavramlar, özel adıyla, sinematografik imgeler oluşturur. Sinematografik imge, bir kartograf (zihinsel harita) ortaya koyar ve bu düşüncenin bilinen biçimlerinden (örneğin, tümevarım ya da tümdengelim) ziyade, düşüncenin bilinmeyen ve ele geçirilemeyen yönünden çıkarsar. Sinematografik imge, iki temel imge tipiyle karakterize olur: hareket imgesi ve zaman imgesi. 48 Film ve Felsefe Tüm bu değerlendirmelerden sonra işaret etmek gerekir ki; hukuk ve film yaklaşımı gibi sinema ve felsefe yaklaşımı da yeni doğmuş bir disiplinler arası alanı temsil eder. Bu anlamda aralarında paralellikler kurmak mümkündür. O halde ilkin, yeni doğmuş, disiplinler-arası bir konunun hayatta kalma mücadelesinin, esasen yeni bir inceleme tipini (çıkacağı yolculuklarda devrimi ancak göçebeliği sayesinde sürdürebilecek bir inceleme tipini) yaratma konusunda ne denli başarılı olacağımıza bağlı olduğunu vurgulayabiliriz. Bu eksende de film ve felsefe çalışmaları için üzerinde durulan bazı hususlara yer vererek, hukuk ve film çalışmaları için de geçerli olacak ve dikkate şayan noktalara vurgu yapmış oluruz. Bu konuda Frampton’un “filmozofi” yaklaşımı bize rehberlik edecektir. “Filmozofi, filmi bir tür düşünme olarak ele alır, film-varlığa ve film biçimine dair bir kuram geliştirir. Filmozofinin film-varlıkla ilgili temel kavramı, deneyimlediğimiz imaj ve seslerin kuramsal yaratıcısı olan “film-zihin”dir. Filmozofinin önerdiği film biçimi kuramı da “film- düşünme”dir ve bir biçimin eyleminin film-zihnin dramatik düşünmesi olarak görülmesini mümkün kılar. Dolayısıyla filmozofi, bir anlamda, hem anlatının berisinde kalanlarla ilgili “gösterim” kuramlarının hem de sahneleme estetiği kuramlarının bir uzantısı ve tamamlayıcısı olarak görülebilir. Filmozofi, film biçimini düşünülmüş bir şey olarak, filmin dramatik kararı olarak görmemizin, filmin anlatabilme ve etkileyebilme yollarını anlamamıza yardımcı olacağını ileri sürer. Filmozofi düşünmenin film ile ilişkilendirilmesini önermiyor (veya bir mukayese derdinde de değil), bilakis filmin kendine has bir düşünce olarak analiz edilmesini öneriyor. Film-zihin, film-anlatı,film-düşünme” Belki de film incelemesinin ve felsefenin yeniden doğmak için önce ölmesi gerekiyor. (Belki de hukuk ve film yaklaşımın doğması için de, hem hukuka hem de filme ait bildiklerimizi öldürüp onların yeniden doğurtulması gerekiyor.) İki disiplini birbirinden ayıran ve aralarındaki dengeyi bozan da, bir “ve” bağlacı sadece… Filozoflar, 1970’lerdeki edebiyat kuramcıları gibi, Sokrates’i bırakıp bu sefer de bir video oynatıcıyı kurcalıyorlar (muhtemelen de bir görüntü elde edemiyorlar). Üstelik çoğunun aslında yapmak istediği şey, birkaç klasik sinema filminden sahneler göstererek bir derse renk katmaktan ibaret. Bu felsefecileri ilgilendiren sadece bazı filmlerin nasıl bir öykü ve karakterizasyon içerdiği… - o kadar. Bunların bildik felsefi fikirlerin aydınlatılmasına yardımcı olacağına inanıyorlar. Ne var ki, sinema kullanışlı bir felsefi problemler katalogundan çok daha fazlasıdır ve filmin sadece öykü ve diyalog kapsamında fikirler sunabileceğini söylemek ise filmin muhtemel gücüne ve etkisine dair dar bir edebi görüştür. Şayet bu felsefecilerin çıkış noktası “Film felsefe için ne yapabilir?” sorusu ise, filmin felsefeye ne sağladığını fark etmeleri acaba ne kadar zaman alacak? ( Buradaki tespitler hukuk ve film için de dikkate alınmalıdır. Bu paralelde, filmin hukuk için ne yapacağı sorusu yerine filmin hukuka ve hukuk düşüncesine ne sağlayacağı irdelenmelidir. ) 49 Film ve Felsefe “Film ve felsefe” alanındaki pek çok çalışma sinemayı göz ardı edip, öykülere ve karakter motivasyonlarına odaklanıyor. Birisinin çıkıp diyelim ki bir filmin felsefi olduğunu ilan etmesi için karakterlerden birinin “İnsan bir ada değildir,” demesi yeterli. (Peki birisi dans edip zıplarken bir yandan da fabl anlatıyor olsaydı, o zaman bunun da “dans kılığında felsefe” olduğunu mu iddia edecektik?!) Bunlar, iki disiplini yağ ve su misali –”felsefe ‘artı’ film” diye- birbirlerine ekleyerek, akademik felsefenin hazır konularına gereğinden fazla bel bağlayan çalışmalardır. Bu çalışmaların çoğu, hizmetlerini filmin emrine amade eden, yani vesayetçi, himayeci, tepeden bakan bir duruş benimseyen bir felsefe biçimine bürünür: Film kendi içerisinde gizli değerini (yine felsefeye yardımcı olmak için) gösterecektir. Film çalışmalarının bıraktığı pisliği temizlemek için sanki akademik SAS komandolarıymışçasına gelir, işlerini yaparlar. Bu felsefenin filme hastalık bulaştırmasından başka bir şey değildir. Söz konusu yazarlar, felsefe dersi vermek için filmi çok basit ama çarpıcı bir şekilde kullanırlar – felsefenin klasik problemlerini ve sorularını aydınlatmak amacıyla filmden faydalanırlar. Öncelikli ilgileri filmin öyküsüdür (diyalog, olay örgüsü ve karakterlerin motivasyonları); dolayısıyla “asıl” meseleyi ele alırken filmi bir kenara bırakırlar. Böylece içi geçmiş felsefe bölümlerinin klasik problemleri film öykülerine sıkıştırılır – bazı okurlar gerçekten de filme dair bir şey söylediklerine inandırmaya çalışmaktansa, uzaktan tanıdıkları birine dair bir öykü uydursalardı keşke. Neticede bu yaptıkları, bir grup yeni film incelemesini hareketli ses-imajı göz ardı edip karakterlere ve öyküye yoğunlaşmaya cesaretlendirir. İşte, filmler sadece “öykü”den, “eklenti”den, “araç”tan, tek boyuttan ibaret değildir ve filmi ciddiye almak gerekir. Felsefeyi filme uygulamaktansa filmi büsbütün felsefi bir şekilde ele almak, filmin çok daha “felsefi” olduğunu gösterecektir. Deleuze’ün yazdığı gibi, “Sinema hakkında yazabildim, ama üzerinde uzun uzadıya düşündüm diye değil, felsefi problemler beni yanıtları sinemada aramaya yönelttiği için bunu yapabildim ve daha sonra sinemanın kendisi de başka problemler ortaya koydu.” 50 Sinemada Türler Sinema alanındaki başat konulardan biri olan ve filmlerin anlamlandırılmasında önemli bir yer edinen ve bir anlamda kendi ikonogrifisini yaratan “sinemada türler” ile “sinemada akımlar ve ekoller” üzerine yine genel bir bakış atalım : Sinemada Türler: -Sanat Sineması -Sessiz Sinema -Komedi -Tarihsel Film -Savaş Filmleri -Western Filmleri -Gangster Filmleri -Korku Filmleri -Bilim-Kurgu Filmleri -Trajedi, Dram, Melodram -Müzikaller -Belgesel Filmler -Animasyon filmler -Ülkelere göre Ayrımlar -Hukuk ve filme yakın film türleri: mahkeme dramı, suç filmleri, gangster filmleri, film noir, politik filmler… 51 SİNEMA TARİHİ- genel bir bakış 52 53 Sinemada Akımlar/Ekoller Sinemada Akımlar, Ekoller: - Dışavurumculuk - Biçimcilik - Gerçekçilik - Yeni Gerçekçilik - İzlenimcilik - Gerçeküstücülük - Yeni Dalga - Özgür Sinema - Yeni Sinema - Underground (Deneysel) Filmler - Ülke Sinemaları 54 Film Kuramı-Felsefesi- Düşünsel Altyapı Son olarak hukuk ve film çalışmalarına derinlik kazandırması bakımından film evreninin geniş zeminli düşünsel görünümünü bir şema olarak ortaya koyabiliriz: Film Kuramı-Felsefesi- Düşünsel Altyapı Henri Bergson Hugo Münsterberg Formalist Yaklaşımlar: -Rus Formalist Gelenek: -Sergei Eisenstein, Vsevolod Pudovkin, Lev Kuleshov, Yuri Lotman -Béla Balász: Dil Olarak Film -Mikhail Bakhtin: diyalogluluk ve alımlama -Rasyonalizm: Galvano Della Volpe -Semotik/Semioloji: -Gilbert Cohen-Séat, Roland Barthes, Christian Metz, Pier Paolo Pasolini Sinematografik Ontoloji ve Fenomonoloji -Fenomonoloji: -Maurice Merleau-Ponty, Amédée Ayfre -Realizm: -Andre Bazin, Siegfried Kracauer, Dziga Vertov -Varoluşçuluk: Alexandre Astruc’un “Camera-Stlylo”su -Düşünce (veya Felsefe) olarak Film: -Jean Epstein (Yapay Zeka olarak Film), Jean Mitry, Gilles Deleuze (imge hareketi-hareket imgesi-zaman imgesi), Filmozofi (Daniel Frampton) - Poetik Sanat olarak Film: Susanne Langer Psikoloji/Psikoanaliz -Rudolf Arnheim -Psikoanaliz vs. Bilişsel Bilimler -Zihin-Ekran Kuramı -Slavoj Žižek Walter Benjamin ve Frankfurt Okulu Hermeneutik Film Analizleri 55 Filmin Öğretimsel Görünümleri Durum olarak Film-Coca Cola Kid Deneysel Uygulama olarak Film-Apollo 13 Metafor olarak Film-Scent of a Woman Taşlama olarak Film-Modern Times Sembolizm olarak Film-Ikuri(to Live) Anlam olarak Film- 12 Kızgın Adam Deneyim olarak Film- Ciao, Professore! Zaman olarak Film- Tucker: The Man and His Dreamü Felsefe/Tarih/Toplum/Kültür/Hukuk/Psikoloji vb. olarak Film Öğretimde aşamalar: öncesi-sırasında-tekrar-sonrasında Elbette bazı avantaj ve dezavantajları vardır. 56 Öğretim Konusunda Diğer Bazı Alanlarda Film Kullanımı Birkaç Örnek Çalışma: Hilmi Malik “Türkiye’de Sinema ve Tesirleri” (1933)-kitap Osman Şevki Uludağ “Çocuklar Gençler Filmler” (1943)-kitap Reşit Pasin “Modern Eğitimde Film” (1951)-kitap Sezai Öztaş “Tarih Öğretimi ve Filmler: Tarih Öğretiminde Film Kullanımının Öğrenci Başarısı Üzerine Etkileri” (2007)-doktora tezi İsmail Hakkı Demircioğlu “Tarih Öğretiminde Filmlerin Yeri ve Önemi” (2007)-Bilig. Yaz., Sayı: 42., 2007, ss. 77-93 Halide Gamze İnce Yakar, “Sinema Filmlerinin Eğitim Amaçlı Kullanımı: Tarihsel Bir Değerlendirme”, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 19, 2013-1, ss. 21-36 Bülent Diken/Carsten B. Lausten “Filmlerle Sosyoloji”-çeviri kitap. 57 Sinema-ve-Hukuk Dersi- Neden? Sinemayla bağlantılı bir dersin Hukuk fakültesi müfredatında bir ders olarak eklenebileceği düşüncesi, münferit uygulamalardaki olumlu geri dönüşler; bazı dersler kapsamında yapılan film gösterimlerinde öğrencilerin ana derse ilgilerinin arttığının fark edilmesi; başka okullardan mezun öğrencilerin okullarındaki benzer deneyimleri gözleri parlayarak paylaştığının ve filmde ele alınan konuları net bir şekilde hatırladığının fark edilmesi gibi düşüncelerle filizlenmiştir. Eski köye yeni adet getirmektir esasen. Sinemanın hukuk eğitimindeki yeri birkaç açıdan son derece önemli. 1-Bunlardan birincisi, Anayasa Hukuk, Ceza Hukuku, İdare Hukuku, Medeni Hukuk, Roma Hukuku gibi temel derslerle yabancılaşma, çalışma ve anlama yükü altına giren öğrenciler Hukuk ve Sinema gibi derslerle özdeşleşme, rahatlama, idealist bakış açısı kazanma ya da özetle nefes alma fırsatı bulmaktadır. 2-İkincisi, sinema aracılığıyla, aslında, anlatılan konuların bir çeşit görsel pratiği yapılmaktadır. Hukukta pratik ya da uygulamalı çalışma temel öğretim yöntemlerinden birisidir. Gerçek ya da kurgusal olaylarla, mahkeme kararları ile teorik bilgilerin anlaşılması ve yerleşmesi için, anlatılan her konunun ardından özellikle öğrencilerin tartışması amaçlanan pratik çalışmalar yapılır. Sinemanın da böyle bir amaca hizmet etmesi bakımından hukuk eğitiminde güçlü bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Görsel pratik olarak adlandıracağımız bu ders yönteminin ya da yardımcı ders aracının, konunun öğrenilmesi bakımından oldukça olumlu sonuçlar verdiği deneyim ve gözlemle sabittir. Bu görsel pratiğin en önemli yanı, öğrencilerin hukuksal sorunları kendilerinin saptayabilmesidir. Sorunun ne olduğunu saptayabiliyorsanız, çözümü daha kolay bulabilirsiniz. Hukuk eğitiminde ise sorunu ders hocası verir, çözümü öğrencilerin bulması istenir. Oysa filmdeki hukuksal sorunları öğrencilerin kendilerinin görüp, çözümü kendilerinin bulabilmesi bir çeşit aktif öğrenme yöntemidir. Üstelik sinema hukuksal konuları çoğunlukla doğru olmayan biçimde aktardığından, yanlışların saptanması da aktif öğrenmeye olumlu katkı sağlamaktadır. 3- Kuru anlatım yerine, duyguların, sosyal, ekonomik, psikolojik faktörlerin işin içine girmesi ile tartışma konusu olay tüm boyutları ile ele alınabilmektedir. Olayların arka planını sinema kadar hiçbir sanat ya da yöntemin veremeyeceğini söylemek herhalde yanlış olmayacaktır. 4-Dördüncüsü, filmlerin tanıklığıyla tarihsel ve toplumsal değişimi, gelişimi anlarız. 5-Beşincisi, hukuk eğitiminde, film güçlü bir empati yaratabilmektedir. Hukuk Fakültesinden mezun olan bir kişi, hangi alanda çalışırsa çalışsın, yoğunlukla insan ilişkilerinin içinde olacaktır. İnsan ilişkilerinde genellikle gözden kaçan insani boyut, hukuk mesleğinin uygulanmasında olmazsa olmazdır. Öğrenci, adalet duygusunun başkaları açısından anlamını, kendisini adalet ihtiyacı olan birisinin yerine koyarak birebir hissedebilmektedir. 58 Sinema-ve-Hukuk Dersi- Neden ve Nasıl? Hukukla bütünleşen teorik ve pratik bir tartışma alanı yaratmayı amaçlayan hukuk ve sinema dersi, sinemaya hukukun muhakeme özelliğini katarak öğrencilerle popüler kültürün topluma ektiği öğeleri hukukla bağdaştırmayı bu anlamda da popüler kültür ve hukukun ilişkisi anlamında farkındalık yaratmayı hedeflemektedir. Hukuk ve Sinema dersinin hedeflerinden birinin de, hukuk eğitimine egemen olan monolog tarzı ders anlatımını bir nebze dahi olsa kırmak olduğu dile getirilebilir. Böylelikle "sinema aracılığıyla" sinemayı araç haline getirmeden, öğrencilerin dogmatik hukuk eğitimi dışında, farklı kapıları aralamalarına fırsat tanıyan eleştirel bir ortam sunulabilir. Ayrıca Hukuk ve Sinema dersinin, sinemayı günlük sıkıntılardan ve düşüncelerden uzaklaşmanın eğlenceli bir yolu olarak görmek yerine, bir sanat olarak benimseyen ve bu anlamda öğrencilere yeni bir şeyler düşündüren, sinema üzerinden hukuk ilintili sorular sorduran, onları etkileyen ve bu çerçevede ciddi entelektüel doyum sağlamakta olduğu söylenebilir. Hukuk ve Sinema dersinin öğrencilere kazandırdığı en belirgin özelliklerinin olayları daha net görebilmelerini sağladıklarını, düşünce yapısını şekillendirdiklerini ve öğrencilerin bu gerçekleri bir harikalar diyarı mı, yoksa sadece bize "gerçek" veya "doğru" olarak sunulan anlam ve değerlerin kuşatmış olduğu bir sahne midir? şeklinde bir sorunsalı gündeme getirerek, işte bu ve benzeri ufuk açıcı sorulara nihai cevaplar bulmak yerine, bu soruları sormanın ve bu sorular üzerine bir tartışma ortamının kurulmasının amaçlandığı bir ders olduğuna dikkat çekilebilir. (DAÜ Hukuk Fakültesi, Hukuk ve Sinema Dersi, 2003-…, her sene farklı bir tema işleniyor, Yrd. Doç. Dr. Seda Orbay Yücel ile Ar. Gör. Mazlum Doğan) 59 Hukuk Öğreniminde “Hukuk-ve- Film” Ders Örnekleri Bu genel çerçevenin ardından, hukuk ve film yaklaşımının hukuk öğreniminde nasıl bir görünüm arz ettiğini ele alabiliriz. Türkiye’de de gördüğümüz gibi hukuk ve sinema başlığında çalışmaların ve derslerin yavaş yavaş da olsa kendine yer bulmaya başladığını gözlemlemekle beraber (Doğu Akdeniz Üni. Hukuk Fakültesi-İstanbul Üni- Anadolu Üni- Mef Hukuk) bunların yetersizliği aşikârdır. Daha geniş bir gözle, uluslararası literatürde ve ders müfredatlarında ise son derece zengin bir tablo karşımıza çıkıyor. Bu çeşitliliği sergilemek için hukuk ve film yaklaşımının yansıması olan örnek derslerden birkaçına göz atabiliriz: Film, Mit ve Hukuk - 2012- Austin Sarat; Hukuk ve Popüler Kültür - Peter H. Huang- Penn Law School; Hukuk, Politika ve Film -2010- Artemus Ward- Northern Illınois University; Film ve Adli Süreç, Yargılama- 2012; Belgeseller ve Hukuk - 2007; Hukuk Edebiyat ve Film - Robert Aronson-2009; Hukuk ve Toplum: Hukuk, Hukuki Kurumlar ve Hukukun Popüler Kültürleri-2003; Hukuk ve Popüler Kültür Dersleri-Seminerleri (aynı isimle pek çok); Film: Edebiyat ve Hukuk- John J. Michalczyk- Boston College-Film Studies Faculty Film ve Hukuk Mesleği - Mary Kilpatrick- 2013- Massachusetts School of Law 60 Ders Örneği: “Film ve Hukuk Mesleği” Film ve Hukuk Mesleği (Mary Kilpatrick- 2013- Massachusetts School of Law) isimli dersin içeriğindeki tema başlıkları şu şekilde: Film ve Hukukbilimi (Jurisprudence): Adalet ve Hukuk -Hukuk ve Popüler Kültür -Filmleri Metinler olarak Okumak -Hukuk Devleti -Popüler Adalet -Muhalif Sistem ve Mahkeme (Draması) Türü -Kavga (Çatışma) Teorisi vs Hakikat Teorisi -Hukuk ve Ahlakilik -Yargıçların Rolü Amerikan Toplumunda Hukukçular: -Kahraman Hukukçu -Genç İdealist -Şüpheci -Azınlık Avukatı -Kadın Hukukçu -Hukuk Eğitimi -Haklara ilişkin Filmler Ceza Adaleti Sistemi ve Filmler: -Müdafaanın etik boyutu -Jüri -Ölüm Cezası -Ceza Davalarda Anayasal Haklar -Geleceğin Davaları -Terörizm ve Hukuk 61 Ders Örneği: “Film ve Hukuk Mesleği” Ders kapsamında (yapılması gereken okumalar ile birlikte) ele alınan filmler ise konulara göre şöyle belirlenmiştir. - Hukuk ve Popüler Kültüre Giriş; Filmleri Metinler Olarak Okumak; Hukuk Devleti : Konuyla ilgili birincil nitelikteki film: Unforgiven (1992); diğer filmler: The Ox-Bow Incident, Shane, Dirty Harry, Django Unchained. - Delillerin Taraflarca Getirilmesi ve Mahkeme Türü; Çarpışma/Çatışma Teorisi’ne karşı Hakikat Teorisi: Konuyla ilgili birincil nitelikteki film: Anatomy of a Murder (1959); diğer filmler: Breaker Morant, Witness for the Prosecution, My Cousin Vinny, And Justice for All. - Hukuk ve Ahlak; Filmde Yargıçların Rolü: İlgili birincil nitelikteki film: Judgement at Nuremberg (1961); diğer filmler: The Star Chamber; The Pelican Brief. - Kahraman Hukukçu/Avukat: İlgili birincil nitelikteki film: To Kill a Mockingbird (1962); diğer filmler: A Man for All Seasons, A Time to Kill. - Lekelenmiş Hukukçu/Avukat: Birincil: The Verdict (1982); diğerleri: Devil’s Advocate, Liar Liar. -Genç İdealist Hukukçu ve Mahkeme: Birincil: The Rainmaker; diğerleri: A Civil Action, Young Mr. Lincoln, Legally Blonde 2. 62 Ders Örneği: “Film ve Hukuk Mesleği” Azınlık(taki) Hukukçular(ı), Temel haklara ilişkin sinema: Birincil: Philedelphia; diğerleri: North Country - Kadın Hukukçu/Avukat: Birincil: Adam’s Rib (1949); diğerleri: Class Action, The Accused. - Parayı Bulan Yeni Hukukçular- Hukuk Eğitimi: Birincil: The Paper Chase (1973); diğerleri: Legally Blonde, Legally Blonde 2. - Müdafiliğin/Savunmanın Etik Boyutu: Birincil: İndictment (1995); diğerleri: Capturing the Friedmans, The Thin Blue Line - Filmde Jüri: Birincil: 12 Angry Men (1957); diğer: Runaway Jury - Ölüm Cezası: Birincil: Dead Man Walking (1996); diğerleri: Last Dance, The Green Mile, Monster’s Ball, The Life of David Gale. - Ceza Davalarında Anayasal Haklar; Geleceğin Yargılaması: Birincil: Minority Report (2002); diğer: Gattaca - Terörizm ve Hukuk: Birincil: The Siege (1998); diğerleri: The Battle of Algiers, Three Kings, Zero Dark Thirty 63 Hukuk Filmlerini Çözümlemek için Bir Şema/Taslak Ders içeriği örneğinin ardından ise hukuk ve film çalışmalarının birincil edimi olan çözümleme faaliyeti için kavramsal bir çerçeve oluşturabilecek bir taslak çizmek son derece ufuk açıcıdır. Machura’nın eşliğinde “hukuk filmleri” olarak isimlendirilebilecek filmleri analiz etmemiz için kavramsal bir şema/taslak şöyle çizilebilir Kısım I: Genel Özellikler 1- Filmografi: filmin ismi, yapımcı/film distribütörü, yönetmen, ülke ve yıl, film süresi, Tv filmi/sinema filmi (ya da her ikisi), yazar tarafından kullanılan (sınıflandırıcı) film materyalleri 2- Film kategorisi -kurmaca diziler (TV) -hukuka ilişkin filmler -mahkeme filmleri -mahkeme serileri (sözgelimi, Judge Judy) (TV) -hukuki danışmanlık programları (TV) -belgeseller 3- Auteur film: evet/hayır 4- Filmin Ticari veya Politik veya Sanatsal Yönelimi (esasen, ya da kaynaştırma olarak) 5- Hikâyenin/olay örgüsünün zaman(lar)ı ve mekan(lar)ı 6- Cezai, kamu, özel dava (ya da diğerleri, iş hukuku, idare hukuku gibi) 7- Hukuk ihtilafın, suçun (ana) kümesi 8- Gösterilen muhakeme usulleri (uzlaştırma, tahkim/hakem, hukuksal dava, cezada pazarlık…) 9- Ana hasımlar/çatışmalar (örneğin, avukat-avukat, müdafi-savcı, yargıç-avukat…) 10- Mahkemenin Türü -saha uzmanlığı: yok/cezai/medeni/… -mahkemenin düzeyi: ilk derece/temyiz/en üst -yargıç-yargıç kurulu/juri üyesi-jüri kurulu- sayılar, yargıç ve jüri -mahkemenin mimarisi (modern, klasik, dekoratif, sembolizm…) -mahkemenin görünümü ve atmosferi: düzenli, pislik içinde, gürültülü, kalabalık, dingin, karanlık… 64 Hukuk Filmlerini Çözümlemek için Bir Şema/Taslak Kısım II: Karakterler 11- Avukatların görünümü - sınıfı ve hayat biçimi - cinsiyet - yaş - gösterilen sahne arkası ve/veya sahne önü çekimler - kariyer evresi (“çaylak”, “kurt”, “deneyimli”) - eğitim geçmişi (“üst düzey”, “ünlü”, “küçük” vs. üniversite) - profesyoneli tutum sergileyip sergilemediği (sözgelimi iyi sağduyu) - hukukçu olarak ekonomik bakımdan başarılı/başarısız - tek hukukçu, meslektaşlarıyla işbirliği, hukuk firmasının bir parçası - karizma (hukuk, politika, vb. bakımından) - cömertlik/yardımseverlik - çarpışma/keskinlik - statü - davaya, kişilere ilgisi - suistimal, rüşvet, yozlaşma (para, seks ve güç ile ilgili müvekkiller, diğer kişiler) - hukuka bağlılık ya da boyun eğme - dedektif/polis gibi davayı tetkik etmesi, özel dedektiflerle işbirliği - politik yönelimi (sosyalist, liberal, muhafazakar, Nazi…) - adil ya da adaletsiz olarak tasvir edilme 65 Hukuk Filmlerini Çözümlemek için Bir Şema/Taslak 12. Savcı - sınıfı ve hayat biçimi - cinsiyet - yaş - gösterilen sahne arkası ve/veya sahne önü çekimler - kariyer evresi (“çaylak”, “kurt”, deneyimli) - eğitim geçmişi (üst düzey, ünlü, küçük üniversite) - profesyoneli tutum sergileyip sergilemediği (sözgelimi iyi sağduyu) - mesleğinde başarılı/başarısız - yanlız kurt, seçilmiş meslektaşlarla işbirliği, devlet aygıtının dahili parçası - karizma (hukuk, politika, vb. bakımından) - cömertlik/yardımseverlik - çarpışma/keskinlik - davaya, kişilere ilgisi - statü - tarafsızlık (mevcut ise, örneğin Alman savcısı tarafsız olmalıdır, ABD’de olmamalı) - suiistimal, rüşvet, yozlaşma (para, seks ve güç ile ilgili müvekkiller, diğer kişiler) - hukuka bağlılık ya da boyun eğme - ofis çalışması ya da dedektifi oynamak - politik yönelimi (sosyalist, liberal, muhafazakar, Nazi…) - adil ya da adaletsiz olarak tasvir edilme 66 Hukuk Filmlerini Çözümlemek için Bir Şema/Taslak 13- Yargıç - sınıfı ve hayat biçimi - cinsiyet - yaş - gösterilen sahne arkası ve/veya sahne önü çekimler - kariyer evresi (“çaylak”, “kurt”, “deneyimli”) - eğitim geçmişi (üst düzey, ünlü, küçük üniversite) - profesyoneli tutum sergileyip sergilemediği (sözgelimi iyi sağduyu) - mesleğinde başarılı/başarısız - diğer mahkeme personeli ile işbirlik derecesi - karizma (hukuk, politika, vb. bakımından) - cömertlik/yardımseverlik - çarpışma, keskinlik çarpışma - davaya, kişilere ilgisi - statü - tarafsızlık - suiistimal, rüşvet, yozlaşma (para, seks ve güç ile ilgili müvekkiller, diğer kişiler) - hukuka bağlılık ya da boyun eğme - düzenli çalışma veya dedektifi oynamak - politik yönelimi (sosyalist, liberal, muhafazakâr, Nazi…) - Adil ya da adaletsiz olarak tasvir edilme 67 Hukuk Filmlerini Çözümlemek için Bir Şema/Taslak 14- Jüri - tarafsızlık - demografi - sınıf ve eğitim - cömertlik/yardımseverlik - çarpışma, keskinlik - davaya, kişilere ilgisi - hukuka bağlılık ya da boyun eğme - politik yönelimi (sosyalist, liberal, muhafazakar, Nazi…) - faaliyet seviyesi ( pasif, müdahaleci, sorular sorma ve tartışmalar…) - adil ya da adaletsiz olarak tasvir edilme 15- Stajyerler (yardımcılar, sekreterler…) 16- Polis - adil veya adaletsiz - önyargı, yozlaşma - profesyonellik - “başı belada olmak?” - “halk” için çalışmak vs. güçlünün aracı 17- Tanıklar (ayrıca uzman tanıklar, psikologlar, bilim insanları vb.) 18- Davalı/Sanık, Taraflar - çaresiz vs. eylemde bulunabilme - aktif vs. pasif - sempatik vs. sempatik olmayan - hukuk ve mahkeme ile karşı duruşu veya işbirliği - taraflar: davalı ve davacı karşı duruş veya işbirliği - sosyal nitelikler: sınıf, ırk, cinsiyet 68 Hukuk Filmlerini Çözümlemek için Bir Şema/Taslak Kısım III: Anlatı 19- Hikâyenin kısa özeti 20- Genel yaklaşımı (filmin muradı): taşlamalı, otantiklik, komedi, politik partizanlık, ana figür(ler) ile özdeşleşme, sosyal problem filmi, gerilim, dram… 21- Amerikanlaş(tır)ma derecesi (betimleme/tanımlama, bakış açıları) - hukuk sistemi ve kültürü, “Amerikan tarzı” - ulusal hukuk sistemi ve kültürü (seyircinin ülkesi içinde olarak) - hikâyenin mekânı için otantik/asıl ulusal hukuk sistemi ve kültürü 22- Hikâyede Medyanın Rolü - tarafsızlık - sansasyonalizm - filmdeki iyi figürlerin avantajı veya “ başı belada olmak” 23- Sıradan Ahali/ “Halk”/Komşular/kamu - tarafsızlık - sansasyonalizm - filmdeki iyi figürlerin avantajı veya “ başı belada olmak” - hukukun kurallarını, hâkimiyetini desteklemek? Yasa dışı eylemler? 24- Hukukun Tasviri - Mevzu/konu: kitaplardaki/fiiliyattaki hukuk/doğal hukuk/kutsal hukuk - Bir baskı aracı olarak veya “doğruluk-iyi” için bir araç olarak hukuk - İyi ortak akıla uygun olarak hukuk veya yapay hukukçuların hukuku - hikâyedeki “iyi” figürler neyin doğru/haklı olduğuna düşünmelerine yaklaşmak - nihayetinde karşılaşan durumlar, hukukçuların, mahkemelerin, yargıçların, politikacıların, zengin ve güçlü olanların veya halkın, jürinin ne kadar kudretinde? -mesaj: bir ihtilafta hukuku kullanmak/hukuka başvurmak iyi bir fikir mi/ne kadar iyi fikir? 25- Hikâyenin/öykünün sonu: “iyi son”, “bir adalet anlayışı/duygusunu destek olmak?”, hayal kırıklığı, çaresizlik, ümitsizlik 69 Diğer Bir Ders Örneği: “Hukukçular ve Film” Hukuk öğretimi çerçevesinde film konusunda bize yardımcı olacak diğer bir kaynağa da başvurabiliriz: “hukukçular ve film” dersi… Hukukçu filmlerini “hukukçular ve film” başlığı altındaki dersinde ve yaptığı çalışmalarda çok yönlü ve doyurucu biçimde çözümleyen Elkins’in dillendirdiği bazı hususlar dikkate değer niteliktedir. Bu konuda yola koyulurken Elkins, hukukçu filmlerini çalışmak/araştırmak/öğretmek için sekiz neden/gerekçe ortaya koyar. Buna göre: 8- Bir öğrencinin düz ve dar yoldan arada sırada sapmaya ve güzergâh değiştirmeye ihtiyacı vardır. 7- Hukuk fakülteleri müfredatı “en önemli ve biricik etken”, “bulunmaz hint kumaşı” değildir ama öyle olduğu iddiasındadır. 6- İnsanlar değişik şekillerde öğrenirler ve bilmenin farklı yöntemleri vardır. Belki de işin ilginç yanı, genel olarak filmlerden özelde ise hukukçu filmlerinden öğrenilecek bir şeyler vardır. 5- Hukuk ve popüler kültür alanına ve hukuk mesleği ve hukukçuların davaya nasıl baktıkları üzerine popüler kültürel temsillerin etkisi konusuna giderek artan bir ilgi vardır. 4- Hukukçular öykücülerdir/hikâye anlatıcısıdırlar. Şimdiye kadar, bu öncülü hukuk öğretiminin asli bir parçası haline getirmedik. Eğer ki hukukçular hikâye anlatıcısı ve hukukçu filmleri bize güçlü hikâyeler sunarsa, bir film hikâyesinin –bir öykü olarak- hukukçu öykücüye öğretecek bir şeylere sahip olması olanaklıdır. 3- Hukuk filmlerinde hukuk ve düzen, hukuk ve adalet ikililerinin de dâhil olduğu bir dizi ikili karşıtlık zemini bulabiliriz ve çatışmaları ifşa edebiliriz. 2- Filmler, hukukçular olarak “biz kimiz?” sorusunu yanıtlamamıza yardımcı eder. 1- Hukukçu filmleri bir hukukçu olmanın anlamının ne olduğu üzerine eşsiz/özgün bir odak ve perspektif öngörür. Elkins’e göre hukukçu filmlerini çözümlemek için alet çantamıza altı adet stratejiyi koyabiliriz : 1- öncelikle filmin kendisine bakmak; 2- filmin kendisinin eğitim/öğretim (amaçlı) olduğunu hatırdan çıkarmamak; 3- öyküye odaklanmak; 4-çatışkıları kavramak; 5- karakterleri tespit etmek ve çözümlemek 6- kahraman/anti kahraman üzerine düşünmek. Ayrıca filmin hukuku ve hukukçuları ne kadar gerçekçi temsil ettiği ele alınıp; gerçeklikteki/fiiliyattaki/pozitif/ideal hukuktaki durum ile filmsel temsil karşılaştırılabilir. 70 Diğer Bir Ders Örneği: Filmlerle Hukuk Felsefesi Brezilyalı Luis Antonio Cunha Riberio, RJ. Candido Mendes Üniversitesi’nde ihtisas eğitimi alan hukuk öğrencilerine, dersler boyunca film izleme oturumlarının kullanımını içerecek biçimde, alternatif yöntemler desteğiyle hukuk felsefesi öğretmişlerdir. Proje Foucault’un “Hapishanenin Doğuşu” kitabının okunması ve tartışılması üzerine odaklanan haftalık okuma grubu ile başlar. Ancak okuma grubundan profesörler istedikleri verimi alamazlar. Öğrencilerin ilgilerinin ve motivasyonlarının geliştirilmeye muhtaç olduğu tespitine giderler. Böylece bu yolda görsel sanatların kullanımını gündeme getirerek projeyi “Sinemada Hukuk ve Sosyal Kontrol” ismi altındaki bir seçimlik derse dönüştürürler. Haftalık üç buçuk saatlik derslerde (1 saate kadar uzatılıyordu) ilk bir buçuk saat profesör filmle ilgili felsefi, tarihsel ve teknik kavramları anlatacak ve tartışacaktı. Diğer iki-iki buçuk saatte de film izlenecekti. Dönem sonunda ise her öğrenciden ders boyunca kullanılmış olan bir ya da daha çok felsefi metni, gösterilmiş olan bir ya da daha çok film ile ilişkilendiren bir ödev sunması bekleniyordu. Bunun yapılması için öncelikle teorik altyapı verilen okumalar ve kaynaklarla oluşturuldu. Odak noktası Foucault olduğundan onun felsefi düşüncesinin öğretilmesi için, özellikle egemenlik, disiplim, politik anatomi, denetim toplumu, biyo-iktidar kavramları ile devlet yönetiminin ve diğer organizasyon yönetimlerinin (fabrikalar, okullar vs. gibi) son yüzyıllardaki –özellikle 20. yy.daki- Foucault’un denetim toplumu dediğine ulaşana kadar yaşadığı değişim tarzıyla ilgili diğer kavramların sunulmasına uygun olacak belirli film isimlerinin ve ilgili birincil ve yan kaynakların saptanması gerekiyordu. Filmler büyük seri grupları biçiminde organize edildi. İlk grup Devlet Egemenliği ile ilgili filmlerden oluşuyordu: bunlar Eisentein: Ivan, The Terrible, part I ve part II, Roman Polanski’den Macbeth ve Jean-Jacques Annaud’dan Gülün Adı. İkinci grup, cezaevi binaları, okullar fabrikalar gibi kapalı kurumlardaki disiplini gösteren filmler: Rene Clair, Liberty for Us, C. Chaplin, Modern Zamanlar, ve Stanley Kubrick, Otomatik Portakal. Disiplin temelli toplumdan denetim toplumuna geçişte, Nazizm ve onun kapalı kurumlarını gösteren filmler, ayrıca İtalyan Yeni- Gerçekçiliği tarafından temsil edilen savaş sonrası filmler üçüncü gruptadır: Leni Riefenstahl, İradenin Zaferi (1935), Alain Resnais’den Gece ve Sis (1955), Lars von Trier’den Avrupa(1991), ve M. Scorsese’den “My voyage to Italy Dördüncü ve son film grubu kapitalizme, tüketime ve kitle iletişimine odaklanarak denetim toplumunu vurgular, James Goley, Glengarry Glen Ross (Amerikalılar) 1992, Costa Gavras, The Ax (Ölümcül Çözüm), David Crononberg’den Crash (Çarpışma-1996), ve Darren Aronofsky den Requem for A Dream (Bir Rüya için Ağıt) 2000. Bu ders sonucunda öğrencilerin sadece konuya yönelik ilgileri değil, genel olarak felsefeye yönelik ilgilerinde büyük bir artış gözlemlenmiştir. Ayrıca dersi veren profesörler öğrencilerin hazırladığı ödevlerin son derece başarılı ve keyifli olduğunu da vurgulamışlardır. 71 Türk Filmleri: Bu Da Mı Gol Değil Hakim Bey? Türk Filmleri : Türk filmleri bağlamında hukuk ve film yaklaşımının ele aldığımız tüm bakış açılarını değerlendirmek, çok önemli sonuçlar doğuracaktır. Türk filmlerinde genelde bazı sorunların bizatihi ele alındığı, ifşa edildiği bir platform gibidir mahkemeler. Türk filmlerindeki hukukçu profilleri de çok farklılıklar arz eder: babacan hâkim, sert hakim (mahkeme duvarı gibi surat!), acımasız savcı, üçkağıtçı avukat, duyarsız mahkeme, hepsinden öte hep “değer yargıları”yla yüklü yargılama, değerlendirme ve hükümler… Buna karşı tabiri caizse “peki bu da mı gol değil hâkim bey?” diye sormak ve Türk filmlerini konusu açısından hukuk öğreniminde kullanmak çok önemlidir. Bu yolda da ülkemizde hukuk-ve-film alanındaki çalışmaların, derslerin, analizlerin artması gereklilik arz ediyor. Böylece ülkemize özgü hukuksal, etik, politik konuların, kavramların, sorunsalların çeşitli sosyolojik, hukuk bilimsel, tarihsel, kültürel, sanatsal, felsefi, politik bağlamlarla beraber filmler eliyle analiz yolu da açılmış olur. Birkaç film örneği: Davacı, Bodrum Hâkimi, Reis Bey, Barda, Uçurtmayı Vurmasınlar, Karılar Koğuşu, 9, Madde 438, Pardon… 72 Yeşilçam Melodramları Melodram bildiğimiz üzere, ağlatı ve dramın bozulmuş, karikatürleştirilmiş biçiminden ortaya çıkan sinema türü. Ağlatı gibi insanı öteden beri ilgilendiren sorunları, insanlığı altüst eden duyguları ele alır, ancak bunu yaparken son derece yalın, belirgin bir yol izler. Melodram her şeyi kalıplar içinde ele alır. Dünya, iyiler ve kötüler olarak kesinlikle ikiye ayrılmıştır. İyiler çok iyi, kötüler çok kötüdür. Her adımda beklenmedik bir rastlantı, kahramanın işini kolaylaştırır. Melodramlarda genel olarak anlatısal basitlik ön plana çıkar ve incelmiş bir hüzünden çok şiddetli bir acı duygusunun filmin bütününe hâkim olur. Emine Balcı “Yeşilçam Melodramlarında Popüler Hukuk Kültürü Üzerine Bir İnceleme” adlı yüksek lisans tezinde 1960-1975 döneminde çekilen on dört adet Yeşilçam filminin mahkeme sahneleri içerik analizine tabi tutularak popüler hukuk kültürüne verdiği mesajlar, bu filmlerde yer alan mahkeme sahnelerinde; hâkim, savcı, avukat, sanık ve izleyicilerden oluşan yargılamanın süjesi karakterlerin sunumu, suç ve adalet kavramı, bu kavramlara ilişkin mesajlar tespit edilmiş ve ele alınmıştır. BU FİLMELR HANGİLERİ? Bakalım bakalım… 73 Yeşilçam Melodramları Bu çalışmadaki dikkat çekici bazı saptamalar: Yargılamada ceza hukuku anlamında suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı tartışılmaz. Sanığın iyi insan olup olmadığı, suça iten nedenler, toplumun bunda sorumluluğu v.s. tartışma edilerek adeta mahkeme salonu tarafların rahatlıkla iletişim kurabildikleri, kamuoyu hakemliğinde buluşabildikleri, iyilerin kendilerini anlatabildiği, kötülerin kötülüklerini itiraf ettiği bir yerdir. Ayrıca incelenen filmlerdeki, popüler hukuk kültürü ceza yargılamasına ilişkindir. Yeşilçam melodramlarında suçu doğuran asıl neden toplumsal adaletsizliklerdir. Parçalanmış aileler, gelir dağılımı dengesizlikleri, toplumsal sorumluluk bilincinde olmayan zenginler, özüne yabancılaşmış kötü insanlar, kötü insanların katkılarıyla oluşan yanlış anlamalar. Toplum bu flmlerde soyut bir kavram değildir. Her bir bireye tek tek sorumluluk yüklenir. Asıl suç bozuk toplumsal yapıdadır veya üzerine düşen görevleri yerine getirmeyen sevgililerde, babalarda, analardadır. Bu toplumsal sorumsuzluktan hâkimler de sorumludur ve sanığın işlediği suçun altında yatan nedeni açıklarken anlattığı trajik hayat hikâyesi, hâkimin vicdanı ile hukuk arasında kalmasına neden olur. Hâkim:“Vicdanımdan gelen sesi dinlersem seni yanıma çağırıp yanaklarından öperdim. Suçsuzsun yavrum. Ama iki yıl ceza vermek zorundayım.” (Bana Derler Fosforlu-1969) Ortam: Pavyon-Batakhane-Yasadışı İşler Yeşilçam Melodramları Yargılama Sujeleri: Avukat: Filmlerde iyilerin avukatı ve kötülerin avukatı ayrımı vardır. İyilerin avukatı genelde fakirdir ama kötülerin avukatı zengin kötülerin servetinden faydalanıp para kazanmak isteyen ve bu amaçla her türlü hukuki boşluğu ya da hukuksuzluğu müvekkilinin lehine kullanmaya çalışan kişidir. Avukat mesleğine karşı bir güvensizlik gün yüzüne çıkar. Selma: Avukat Bey’i güzel konuşmasından ötürü tebrik etmek lazımdır. Kanunları, belki masum belki de suçlu bir kızı ölüme sürükleyecek bir silah olarak kullanıyor… (Söz Müdafaanın-1970) Savcı: Yeşilçam melodramlarında ise savcı, adaletin halden anlamayan aktörüdür. Duruşmanın acımasız karakteridir. Hep erkektirler. Kadınlara bu görev yakıştırılmaz. Görevini her şeyden üstün tutar. Kimseye acımaz.En ağır cezaları ister. Mahkemenin merhamet göstermesinden memnun olmaz.Yeşilçam’ın geleneksel, otoriter babaları gibi anlayışsız, merhametsiz, iyi bildiği yolda kimseyi dinlemeyen, şefkat göstermeyendir. Hakim: Az konuşur, gerçekleri anlamaya çalışır, gerçek suçluya ya da suçlu zannettiğine serttir, suç işlemekte meşru nedenleri olduğunu anladığında şefkatli ve bazen yasalar karşısında çaresizdir. Hâkim suçlu bildiğine karşı serttir. “Suçsuzluğu ispatlanmadıkça herkes suçsuzdur” ilkesi Yeşilçam melodramları için geçerli değildir. Hâkimler de hisleriyle hareket edebilirler.Hâkim çoğu kez açıklayıcıdır, elindeki cezalandırma yetkisini kullanmadan önce olayı anlamaya çalışır. Hukuku bilmeyen sanıklara açıklar. Haklarını anlatır. Savcı ve avukat gibi sanığa hakaret etmez, ağır sözlerle küçük düşürmez, yüksek kürsünün arkasından alçakta oturan sanığı ezmez. Davanın kontrolü de hâkimdedir. Yargılamaya müdahale edilmesinden hoşlanmaz. Olayın düğümünü çözecek tek şey, hâkimin önündeki dava dosyası değil de taraflar arasındaki diyaloglardır. Bu durumda da hâkime susma görevi düşer 81 Yeşilçam Melodramları SANIK: Yeşilçam melodramlarında sanığın atılı suçu işlediğini seyirci bilir. Buna rağmen seyircinin beklentisi sanığın ceza almaması veya az ceza alması yönündedir. Neden? Çünkü sanığın atılı suçu işlemekte haklı nedenleri vardır. Kim olsa o şartlarda o suçu işler. Böyle sunulur. Sanık da aynı düşüncede olduğundan mağrurdur, kendini savunmaya dahi gerek görmez, ceza verilecekse de verilsin, o üzerine düşeni yapmıştır. Ayıca Cemiyet yararı için sanığın cezalandırılması gerekir iddiasına karşılık gerçek suçlu sanık değil, toplumdur savunması yapılır ve adeta mahkemenin varlık amacı sorgulanır. Çünkü sanık pişman olacak bir şey yapmamıştır. İnsan öldürmüştür, o kadar. “O öldürülmeyi hak etmişti” mesajı film boyunca verilir. Fakat kötü insanlar ölürler, ölmemişlerse de pişman olurlar. Bazen hâkim repliğinde adı geçer: “yaz kızım”. Bu “yaz kızım” replikleri nedeniyle erkeklerin hemşire olamayacakları gibi kâtip de olamayacakları inancı oldukça yaygındır. Mahkemede önemli görevi olan kâtip, mahkeme sahnelerinde yüzüne kamera değmeyen tek süjedir. Tanıklar ve İzleyiciler: Bu filmlerde tanıkların asıl görevi yargılamanın sonunda ortaya çıkıp gerçekleri anlatmaktır. Hemen tüm filmlerde son dakika tanıklarına rastlanır. Gerçeğin son dakika tanığının ifadesiyle ortaya çıkması, gerilimin zirvede olduğu anda çözülme yaratır. Bu son dakika tanıkları “durunnn…” sözüyle konuşmaya başlarlar ve bu sözü duyan ve o ana kadar nefesini tutmuş film seyircisi hep birlikte nefesini bırakır. Diğer taraftan yalancı tanıklar da gerçeğin karşısında güçlü olanın yanında olarak mağduriyeti ve gerilimi perçinler. Yeşilçam melodramlarında izleyicinin görevi ise bazen şaşırmak, bazen mahkemenin kararına alkış tutarak onay vermektir ve böylece bir anlamda kamuoyu gibidir. Adalet Kavramı: Haklı-Güçlü Çatışması biçimindedir. Fakir-zengin çatışması işlenir. Filmin sonunda hukuk mücadelesini kazanan hep fakir olur. Zengin zaten mahkeme dışında her türlü yolu denemiştir. Ayrıca “İyi”lere Beşeri Adalet, “Kötü”lere İlahi Adalet ön plana çıkar. Cinsler Arası Eşitsizlik: İncelenen filmlerde kadın, geleneksel değerler içinde görülmek istenen yerde seyirciye sunulmuştur. O, erkeğin(in) namusu, fedakâr eş ve fedakâr annedir. Bu sıfatlarla, bu değerleri korumak için suç işleyebilir ve bu meşru kabul edilir. Görüldüğü üzere, kadının erkekler arasındaki iletişimde “namus sorunu” haline getirilip meta olarak kullanılması, ataerkil Türk toplumunun belirgin bir özelliğidir ve bu özellik, filmlere de yansımıştır.filmlerde anlatılan tüm kadın karakterler, edilgen özelliğe sahiptir. Hep susar, kendini haklı çıkarmak için çabalamaz. Başkası için suç işler. Sanki beyaz atlı prensini bekleyen genç kız misali birisinin kendisi için bir şeyler yaparak haklılığını ortaya çıkarmasını sabırla bekler gibidir. İzlenen filmlerde kadın hâkim, kadın savcı karakterleri yoktur. Bu meslekler kadına yakıştırılmaz. Düğümün Çözüldüğü Yer Olarak Mahkeme, Hikayenin Anlatıldığı Platform Olarak Mahkeme 1960’lı yıllar melodramlarında yer alan mahkeme sahneleri ise halkın mahkeme ile ve yeni hukukla ilk tanışması olmuştur. Halk ilk kez hâkimi, savcıyı, avukatı mesleğini icra ederken görme olanağı yakalamıştır. Yeni hukukun uygulanmasını da Yeşilçam filmlerinde görmüştür. Yeşilçam mahkeme sahnelerinin popüler hukuk kültürünün oluşması doğrultusunda verdiği mesajlar gerçeği yansıtmaktan öte melodramın özelliklerini içeren kurgulardır. Türk Dizileri Önemli bir sinema insanı olan Ömer Lütfi Akad, Prof. Dr. Faruk Erem’in “Bir Ceza Avukatının Anıları”nı 11 bölüm olarak çekmek istemiş, bu önerisini TRT’ye göndermiştir. TRT bürokrasisi, ancak 4 bölümün çekimine izin verir. Bu bölümler Emekli Başkan, Çekiç ve Titreşim, Kuma ve Isı adlarını taşıyordu. Akad, 1979’da söz konusu 4 bölümü çekip teslim etti. Ne var ki TRT bu bölümleri rafa kaldırdı. İlk üç bölüm, ancak 1989’da gösterildi. Bir idam mahkumunun infazdan önceki son 24 saatini anlatan ‘Isı’ isimli bölümün yayınlanması ise ancak 1993’te mümkün olabildi. Tüm bölümler şöyleydi: 1- Emekli Başkan-1979; 2-Çekiç ve Titreşim-1979 3-Kuma-1979; 4-Isı-1979; 5- Mertlik ( Haluk Kurtoğlu,Timur Anıt. Senaryo: Ziya Öztan ); 6-Suçlular ve Ötekiler ( Rana Cabbar. Reji ve Senaryo: Lütfü Akad. Konu : Doğuda hayatlarını kaçakçılıkla kazanan kişiler hikaye ediliyor.); 7-Kan ( Karadeniz/ Akçaabat kıyılarında geçen bir kan davası anlatılıyor.); 8-Mayın. Zafer ALGAN Saygılar Bizden-Dizi: 1992 yılının Eylül ve Aralık ayları arasında, toplam 13 bölüm olarak Star TV'de yayınlanmıştır. Kemal Sunal, ilk dizisi olan Saygılar Bizden'den Mübaşir Rıza rolünü oynamıştır. Türk yargı sistemi üzerindeki çarpıklıkları hicveden Zeki Ökten tarafından yönetilen ve senaryosunu Umur Bugay’ın yazdığı bir dizidir. 83 Sonuç Yerine: Hukuk Öğreniminde Hukuk- ve-Film Yaklaşımı- Acı/Tatlı Saptamalar- Saplamalar ve Potansiyeller NELER KAZANDIRIR- ebilir- illa iyi hukukçu olacak sihirli değnek ile onu kesin olarak mükemmelleştirecek üst insan potansiyellerden bahsediyoruz. yapacak diye bir şey yok elbette. İmkanlar olasılıklar söz konusu sihirli değnek olmasa da bize yeni bakış açılarını gösterir. Klişeleri alt etmek- hukuk okumayan öğrenciler üfff çok sıkıcı, boğucu, ezber, kuru, zorrrrrr, nasıl okuyorsun tuğla gibi kitapları. İşte klişeleri atmak da gerek. Hukuk öğrenimi bakımından filmsel evrenin zenginliğini ortaya koyabilmek için -bu konuda pek çok örnek film barındıran- Hollywood sineması (ve ideolojisi) ile yetinmemek ve kollarımızı dünyadaki sinema örneklerine, akımlarına ve ülkelerine de açmak gerekiyor. Yukarıda vurgulandığı gibi öğrenim aşamasında film sadece “popüler” bir ürün değil “sanat” ve “filmozofi” ve derinlikli, çok katmanlı bir materyaldir. Bu bağlamda hukuk ve film yaklaşımı sadece bir “araç”, “renk katma”, “haz aracı” veya “eklenti” değil; hukuk öğrenimine zenginlik katan bir yaklaşımdır. Böylece bu dersler hukuk müfredatının “UFO”ları, “sıra dışı alanı” değil “keşfedilecek toprakları”dır. Hukuk ve film akımı, hukuk öğreniminim gerçekten “öğrenim” olmasına olanak sağlayan bir yaklaşımdır ve öğrencinin aktif olarak dâhil olduğu bir süreci, ifade eder. Pasif öğrenci-aktif öğrenci sadece dinleyen not eden ezberleyen öğrenciyi dürtmek ona mikrofonu vermek onu aktif kılmak Keza hukuk öğreniminde hukuk-ve-film, ders ve öğrenci deneyiminde son derece olumlu geri bildirimler almış ve verimli olmuştur. -Hukuk soyuttur onu yeryüzüne indiren bir sanattır sinema, yoksa hukuk bizim anlam dünyamızda gerçek anlamda yer edinemez, bir ceza profesörünün dava ile yüzleşmesi yaşadığı stres Kitaplardaki hukuk-fiiliyattaki hukuk (law in books-law in action) Pozitif hukuk- tabii hukuk, de lege lata de lege ferenda biçimindeki kuramsal ayrımların en iyi şekilde görülebileceği ve değerlendirelebileceği kaynaklardan biri, filmler olabilir. Hukuk ve film çalışmaları; hukuk felsefesi ile kavramsal zeminde, hukuk sosyolojisiyle de kültürel ve toplumsal bağlamlarda son derece yakın ilişki içerisindedir. Hukuk öğrencisinin ve hukukçuların kendi içine kapanık olarak diğer alanlarla koparılan bağlar sinema ile kurulabilir. 84 Saptamalar ve Potansiyeller -dworkin kural-ilke ayrımı hakların koz olması ve ilkelerin “değerlendirilmesi gerekir, masaya yatırılması gerekir. --Hart- hard cases- bıçak sırtı davalar önemli olan. Asıl mesele orada düğümlenir. -Hukuki realizm- Holmes kötü adamın gözüyle bakmak. Mahkeme hukukun kalbinin attığı yerdir. “(Şu) temel soruyu ele alın, Hukuku oluşturan şey nedir? Buna cevaben, Massachusetts ya da İngiltere mahkemeleri tarafından verilen kararlardan farklı bir şeyi, onun bir akıl sistemi olduğunu, etik prensiplerden ya da kabul edilmiş aksiyomlardan ya da kararlarla uyum içinde olabilen ya da olamayan aksiyomlardan yapılan bir çıkarsama olduğunu anlatan yazarlar bulacaksınız. Ancak dostumuz kötü adamın gözünden bakarsak, aksiyomları ya da çıkarsamayı iki değersiz çöp olarak hiç de umursamadığını görürüz. Onun bilmek istediği şey, Massachusetts ya da İngiliz mahkemelerinin gerçekte muhtemelen ne yapacağıdır/karar vereceğidir. Ben de onun gibi düşünüyorum. Benim hukuktan anladığım, mahkemelerin fiilen/gerçekte ne yapacaklarına ilişkin tahminlerdir/öndeyilerdir, bundan daha başka fiyakalı laflar değil.” İşte bu üç teorik ve derinlikli tartışmayı sinema filmlerinde “görebiliriz”. Filmler, hukuk ve kavramlarını, yaşamın içerisinde ete kemiğe bürünmüş, hissedilen, sızlatan, kalbi atan, duyumsanan bir hale sokuyor. Adalet kavramı- Arsitoteles- dağıtıcı denkleştirici-HAKKANİYET kavramı. Adaletsizlikleri anlatarak adaleti gösterir tersinden akıl yürütme son derece önemli Adaletsizliği “GÖRMEK” hissetmek, anlamak, göz metaforu adalet için önemli, o halde hukukun da sinegöze ihtiyacı var elbette. Testen akıl yürütme örnek hukuk-hukuksuzluk- hukuk güvenliği hukuk güvenliği yok, polis devleti- hukuk devleti- insan haklarına uyma- insan haklarını ihlal, suçluluk-masumiyet… İnsan hakları- ihlalleri “görmek” Themis’in gözünü açmak ve themis’i seyirci koltuğuna oturtmak söz konusudur. Geçerlilik- Etkinlik farkı , adil yargılanma- adil infaz- insan hakları Hukukta gerek adalet, hakkaniyet, eşitlik, özgürlük, ölçülülük gibi değerler/ilkeler ve hukukun genel ilkeleri dediğimiz üst boyut ve gerek bireysel gerek sosyal ve ekonomik temel hak ve özgürlükler onun kalbinde yer alırlar. Ayrıca bununla yakından ilintili olarak hukukun felsefe ve etik ile bağı insanın değeri ve onurudur. İşte tüm bu temel, ve hayati zemin üzerinde düşünebilmenin muhakeme yapabilmenin ve kafa yorabilmenin en güzel vesilelerinden birini de bizi bize anlatan sinema filmleridir. öğrenme yolları “farklıdır” görme, hissetme, düşünme, sorgulama, yazma, görsel vizyon önemli hukuk teknisyeni-hukukçu ayrımı hukukun üç boyutu –norm-toplumsal olgu-etik değer= dogmatik hukuk bilimi-hukuk sosyolojisi-hukuk felsefesi 85 Saplamalar ve Potansiyeller Hukuka eleştirel bakış- iç sorgulama- özeleştiri perspektifi, Hukuk- Dikensiz gül bahçesi değil- sorunlar yumağı- kusursuz-mükemmel- sorgulanamaz değildir. Dikenler kanatsa da sorgulamaya devam etmek zorunludur. Kafka, “Hukuk kitabı okumak talaş yemeye benzer” demiş. hukukçu kibri, üstten bakan anlayış mahkeme duvarı gibi bakmamak gerek, biz kendimizi bir halt sanarız, kibir ile üst görürüz, koltuk ve makamın şehvetine kapılırız.mahkeme duvarı gibi surat- (Adliyeye düşmek, mahkemede sürüm sürüm süründürmek, intikam aracı olarak mahkeme şahityazarlar- işte örnek davacı filmi) MESLEKİ DEFORMASYON-YABANCILAŞMA değişime kapalılık-MUHAFAZAKARLIK-düzen bekçileri hukukçular aynı zamanda düzenin dönüştürücüsü hukukçular aynı zamanda-ikili bir yön var vahşi kapitalizm-sosyal devlet-iş hukuku.-Mesleki deformasyon , o mesleği ifa etmezken dahi,etrafınızda o meslekle ilgili unsurları görmek.Yani mesleğinizin tüm algı dünyanızı elinize geçirmesinden kaynaklanan deformasyon. Hirş pratik hukukta metod, bir örnek vardır, her kişi kendi mesleğinden değerlendiriyor, bir bıçaklama var, doktor başka avukat başka uzak doğu sporcusu başka bakar. MESLEK ETİĞİ, hukukçuların mesleklerinde etik ilkeler ALGIDA SEÇİCİLİK yaratmak Hukukun Pop ikonu oluşu- hayatımız popülerleşirken, metalaşırken, küreselleşme- tüketim kültürü iken, Bologna süreci ile hukuk eğitimi de da piyasalaşırken, etik ilkeler düşünmek yerine iş bitirmek, iş bağlamak, kazanmak kaybetme hırsı kar hırsı var iken hukuk kavramının, hukuk olgusunun, hukukçuluk mesleğinin kendisini de sorgulamak gerek. 86 Tespitler ve Potansiyeller- acı tespitler-Julius von Kirchmann’ın 1847 yılında verdiği “Bilim Olmak Bakımından Hukukun Değersizliği” Mukaddes Justitia bugünisimli bile halâ konferansı halk arasında bir alay konusudur; kültürlü bir kimse bile haklı olduğu zamanda dahi onun eline düşmekten korkar; onun şekilleri ve usulleri arasında kendine bir yol bulmak için boşuna uğraşır. Ne büyük bir kanunlar yığını, ve ne kadar çok boşluklar! Ne büyük bir memurlar ordusu ve buna rağmen ne kadar yavaş bir hak dağıtımı! Ne büyük bir etüd ve bilginlik israfı ve buna rağmen nazariyatta ve tatbikatta ne kadar tereddüt ve ne kadar emniyetsizlik! Nasıl bir devlet ki bir yandan hakkın gerçekleşmesini en yüksek vazife bilir, bir yandan da hakkın elde edilmesi için insanları yüksek meblâğlar ödemeğe mecbur eder! Alışkanlığın körleştirici kuvveti neticesinde hukukçuların münevverleri çok geçmeden bu gibi tezahürlere aldırmadan yollarına devam ederler ve hukukçu olmayan birisi bu yolda ağzını açmak istedi mi, o hemen mesleği anla