2. Hafta Notları - Ortadoğu Siyası Sistemleri ve Mukayeseleri PDF

Summary

Bu belge, Ortadoğu'daki siyasi sistemleri ve karşılaştırmalı analizleri kapsayan 2. hafta notlarını ele alıyor. Belge, monarşik sistemler, Katar, anayasa, seçimler ve bölgedeki siyasi gelişmeler gibi konuları içeriyor.

Full Transcript

2. hafta NOTLARI ORTADOĞU’DA SİYASAL SİSTEMLER VE Mukayeseleri Monarşik Sistemler Bölge ülkelerinden Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Ürdün ve Umman feodal aileler tarafından yönetilen geleneksel monarşiler olarak varlıklarını sürdürmektedir. Suudi Arabistan’da Suud...

2. hafta NOTLARI ORTADOĞU’DA SİYASAL SİSTEMLER VE Mukayeseleri Monarşik Sistemler Bölge ülkelerinden Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Ürdün ve Umman feodal aileler tarafından yönetilen geleneksel monarşiler olarak varlıklarını sürdürmektedir. Suudi Arabistan’da Suudi ailesi, Bahreyn’de El-Halife ailesi, Katar’da es-Sani ailesi, Ürdün’de Haşimi ailesi ve Umman’da da Kabus ailesi iktidarı elinde tutmaktadırlar. Bunlardan Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar ve Umman’dakiler birer mutlak monarşi özelliği gösterirken Ürdün’deki ise bir meşruti monarşidir. Ortadoğu’nun en küçük ülkelerinden 1800’lerin başından bu yana es-Sani ailesinin yönetimindeki Katar bir geleneksel monarşidir. Yakın zamana kadar modern anlamda bir anayasası dahi bulunmayan ülkede 1970 tarihli Geçici Anayasa yürürlükte bulunuyordu. Bağımsızlıktan sonra 1972 yılında gözden geçirilerek bazı maddeleri değiştirilen Geçi Anayasa’nın sürekli hale getirilmesi için 1999’da çalışmalara başlatılmış ve hazırlanan toplam 150 maddelik anayasa 29 Nisan 2003 tarihinde halk oyna sunulmuştur. Temel hak özgülükleri garanti altına alan, ülkenin siyasi yapısını düzenleyen ve birinci maddesinde ülkenin “siyasi sistemi demokrasidir” hükmünü getiren yeni anayasayı seçime katılanların yüzde 96,6’sı kabul etmiştir. Halkın tarafından kabul edilmesinden sonra 8 Haziran 2004’te Emir es-Sani tarafından onaylanıp resmî gazete yayınlanan anayasa 9 Haziran 2005 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Katar Devletini 27 Haziran 1995’ten bu yana yöneten Emir Hamad bin Halife es-Sani yürütme gücünü elinde tutmakta ve kendisi tarafından atanan bakanlar konseyi yardımcı konumda bulunmaktadır. Devletin başı olan Emir bakanlar kurulunun yanı sıra kabul 20 edilen anayasa ile üye sayısı 45’e çıkarılan Meclis eş-Şura’nin üçte bir üyelerini de atama yetkisine sahiptir. Yeni anayasaya kadar Meclis eşŞura’nın üye sayısı 35 idi ve tüm üyeleri Emir tarafından atanmaktaydı. Anayasaya göre Meclis eş-Şura üyelerinin üçte ikisi doğrudan, genel ve gizli oyla yapılacak seçimlerle belirlenecektir. Seçimlere ilişkin hazırlıkların sürdürüldüğü Katar’da 2007 başlarında seçimlerin yapılması planlanmaktadır. Meclis eş-Şura’nın bünyesinde beş alt komisyon faaliyet yapmaktadır. Bunlar Hukuk ve Yasama İşleri; Finans ve Ekonomik İşle; Kamu Hizmetleri İşleri; İç ve Dış İşler ile Kültürel İşler ve Enformasyon komiteleridir. Aslında Katar seçimlerden çok uzak bir ülke değildir. Her ne kadar yasama alanında danışma işlevi gören Meclis eş-Şura üyeleri 318 Ortadoğu Yıllığı 2005 atama ile belirleniyorduysa da ülkede ilk seçimler Mart 1999’da Merkezi Belediye Konseyi’nin 29 üyesini belirlemek için yapılmıştır. Kuruluş tarihi 1950’lere kadar geriye giden Merkezi Belediye Konseyi’nin üyelerinin bir kısmı altmışlı yılların başlarından bu yana seçimle belirlenmekteydi. Danışma işlevi bulunan bu organın üyeleri en son Nisan 2003’te yenilenmiştir. Demokratik tecrübenin az olduğu Katar’da 1999 yılından bu yana liberalleşme ve demokratikleşme yönünde önemli adımlar atılmış bulunmaktadır. Anayasanın halkoyuyla kabul edilmesi, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerin anayasa tarafından garanti altına alınması, anayasanın ülkenin siyasi sistemini demokratik olarak tanımlaması, güçler ayrılığı ilkesinin benimsenmiş olması bu konuda hatırı sayılır siyasi gelişmeler olarak not edilebilir. Suudi ailesinin yönetimindeki Suudi Arabistan, Ortadoğu’daki geleneksel monarşi sistemine verilecek örnek ülkelerden biridir. Siyasi ve idari iktidarın bütün üst makamları Suudi ailesine mensup erkekler arasında paylaşılmıştır. 20 Ülkede teknik olarak ne bir anayasa, ne de anayasa yerine geçen bir temel yasa metni vardır. Kur’an anayasa olarak mütalaa edilmekte ve devletin temel yasalarının İslami esaslara uygun olması zorunluluğu bulunmaktadır. Ülkede yakın döneme kadar herhangi bir seçim veya seçimle oluşmuş bir temsil kurumu söz konusu değildi. Sadece üyeleri kral tarafından atanan ve üye sayısı yeni kral Abdullah bin Abdülaziz es-Suud (göreve gelmesi: 1 Ağustos 2005) tarafından 150’ye çıkarılan ve sistem içinde danışma görevi bulunan Meclisu’ş-Şûrâ adında bir organ bulunmaktadır. Meclisu’ş-Şûrâ’nın başkanını doğrudan kral atamaktadır. Hükûmet Ekim 2003’te yerel ve bölgesel belediye konseyi üyelerinin yarısı ve Meclisu’ş-Şûrâ üyelerinin üçte birinin seçimle belirleneceğini ilân etmişse de Meclisu’ş-Şûrâ için henüz bir seçim yapılmamıştır. Ancak ülkedeki 178 belediye konseyi üyelerinin yarısı, Şubat 2005- Nisan 2005 arasında gerçekleştirilen seçimlerle belirlenmiştir. Böylece Suudi Arabistan ilk defa seçimle tanışmış ve yerel düzeydeki siyasal temsilcileri seçimle belirlemiştir. Kasım 2004’te seçmen kütüklerinin düzenlendiği ülkede 21 yaşını dolduran erkeklerin oy kullandıkları yerel seçimler Suudi toplumunu seçimle tanıştırmıştır. Bunun yanı sıra basın özgürlüğü alanında bazı açılımların olması, siyasi temsil ve Ortadoğu Siyaseti Üzerine Notlar 319 seçimler konusundaki bu gelişmeler Suudi Arabistan’ın liberalleşme yönünde ilerlediğini göstermektedir. Körfez bölgesindeki yedi emirliğin birleşip bir federasyon teşkili ile doğan Birleşik Arap Emirlikleri’nin siyasi merkezi Abu Dabi’de toplanmıştır. 1971–1996 arasında Birleşik Arap Emirlikleri geçici bir anayasa ile yönetilmiştir. 1996 yılında yedi emirlik tarafından kabul edilen yeni anayasa devamlı niteliktedir. Anayasa ile birlikte yedi emirlikten biri olan Abu Dabi ülkenin siyasi merkezi olarak belirlenmiştir. Yeni anayasa göre her bir emirliğin yöneticilerinden oluşan Yüksek Konsey (Suprem Council), 20 federasyonun en yüksek otoritesi olup federasyonla ilgili temel kararları ve politikaları belirleme yetkisine sahiptir. Burada emirlikler başkanlar veya veliahtlar düzeyinde temsil edilirler. Yüksek Konseyin yetkisi dışında kalan konular emirliklerin kendi yetkisindedir. Federal düzeyde yasama ve denetleme görevi 40 üyeli Meclisu’l-Ittihadu’l-Vatani (Federal National Council)’nindir. Bu organın üyeleri iki yıllık bir süre için Yüksek Konsey tarafından belirlenmektedir. Emirlikler arasında nüfus büyüklüklerine göre üyeler paylaşılmıştır. Abu Dabi ile Dubai’nin yedi, Şarjah ve Rasü’l-Hayme’nin altı, Füceyra, Ümmü’l-Kayvan ve Acman’ın dörder temsilcisi bulunmaktadır. Anayasal bir federasyon olan Birleşik Arap Emirliklerinde halkın katıldığı herhangi bir seçim ve temsili kurum bulunmamaktadır. Anayasal bir sistem olmakla birlikte siyasi temsil ve seçimin bulunmaması ciddi bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Irak’ın emelleri ve işgali nedeniyle uluslararası sorun haline gelen Es-Sabah ailesinin kontrolündeki Kuveyt’te geleneksel monarşi sistemlerinden biridir. Ancak 1991’deki Körfez Savaşından sonra uluslararası baskı ve yönlendirmeler nedeniyle demokratikleşme yönünde bazı adımlar atılmıştır. Bununla birlikte henüz çağdaş standartlarda bir demokratik sistem oluşmuş değildir. 1962’de kabul edilmiş anayasa ile yönetilen ülkede bütün siyasi ve idari iktidar odakları Sabah ailesinin tekelinde toplanmıştır. Üyeleri seçimle belirlenen 50 üyeli Meclisu’l Umma yasama meclisi olarak görev yapmaktadır. İlk parlamento seçimleri 1963’te son seçimlerse Haziran 2003 yılında yapılmıştır. Siyasi partilerin yasak olduğu Kuveyt’te son seçimlerde olaşan Mecliste muhalifler çoğunluğu ele geçirmişlerdir. Üyelerin 21 İslamcı, 14’ü hükûmet destekli, 3’ü liberal ve 12’si de bağımsızdır. Meclisu’l Umma’nın ülkenin demokratik hayatında önemli yeri bulunmaktadır. Ülkede siyasi partilerin örgütlenmelerine izin verilmediğinden siyasette çeşitli siyasi gruplar etkili olmaktadır. Hükûmet 20 üyeleri Meclisin tabii üyeleridir. Kralın Mayıs 1999’da kadınlara da seçme hakkı dahil bazı haklar tanındığını açıklaması bölge siyaseti için önemli bir adım olmuştur. Kuveytli kadınların seçme ve seçilme hakkı bulunmakta ve bu özelliğiyle bölge ülkelerine örnek oluşturmaktadır. Körfez ülkeleri arasında sadece Kuveyt’te üyeleri seçimle belirlenmiş bir yasama organının bulunması altının çizilmesi gereken önemli bir gelişmedir.4 Ortadoğu’nun en küçük ülkelerinden biri olan Bahreyn de bir anayasal monarşidir. 2001 yılında yapılan referandum ile kabul edilen yeni anayasaya göre çift meclisli bir sistem getirilmiştir. Millî Meclis’in 40 üyeli Şûrâ Konseyi üyeleri kral tarafından atanmakta iken yine 40 üyeli Temsilciler Konseyi’nin üyeleri ise genel oyla halk tarafından belirlenmektedir. Ülkede siyasi parti yasak olduğundan parlamentodaki üyeler herhangi bir partiye mensup değildirler. 25 Aralık 2002 tarihinde yapılan seçimler sonunda parlamentoya seçilen üyelerin 21’i bağımsız, 9’u Sünni İslamcı ve 10’u da diğer eğilimlere mensupturlar. Başbakan kral tarafından atanmakta olup hükûmetin parlamento önünde bir sorumluluğu bulunmamaktadır. 1783’ten bu yana Bahreyn’in yönetimi El-Halife ailesindedir. Mayıs 1999’da göreve gelen şu andaki kral Şeyh Hamad bin İsa El-Halife ülkeyi demokratikleştirme yönünde bazı önemli adımlar atmıştır. 14–15 Ocak 2001’de referandumla Millî Şart’ın kabul edilmesi, 14 Ocak 2002’de anayasada bazı değişikliklerin yapılarak yürürlüğe sokulması, 24 Ekim 2002 tarihinde belediye ve Millî Meclis seçimlerin yapılması gibi gelişmeler gösterilebilir. Ortadoğu’nun bir diğer anayasal monarşi sistemiyle yönetilen ülkesi iktidarın Haşimi ailesinin elinde tuttuğu Ürdün’dür. 1952 tarihli anayasa ile yönetilen Ürdün’de çift meclisli bir yasama organı bulunmaktadır. 20 Millî Meclis’in (Meclisu’l-Umma) Senato olarak görev yapan Meclisu’l- Ayan’ın üyeleri (toplam 55 üye) kral tarafından atanmaktadır. 110 üyeli Temsilciler Meclisi’nin (Meclisu’l-Nuvvab) üyeleri ise halk tarafından genel oyla ve nispi temsille seçilmektedir. Temsilciler Meclisi’nde altı sandalye kadın üyelere tahsis edilmiştir. Kadınların seçme ve seçilme hakları bulunmaktadır. En son seçimler 17 Haziran 2003 tarihinde yapılmış ve bağımsız eğilimliler % 89,6 gibi ezici bir temsil oranıyla meclise girmişlerdir. Bunlara karşılık İslamcı Eylem Cephesi ise oyların yüzde 10,4’ünü alarak 18 sandalye ile temsil edilmişlerdir. Ülke yönetiminde kralın rolü büyüktür. Temmuz 1992’de siyasi partilerin faaliyetlerine izin verilmekle beraber Temsilciler Meclisi seçimlerinde yaşanan gelişmeler nedeniyle bazı partiler seçimleri boykot yoluna gitmişlerdir. Siyasi partiler arasında Millet Partisi, Arap Vatan Partisi, Ürdün Demokratik Halk Birliği Partisi, Millî Anayasa Partisi, İslami Eylem Cephesi, Millî Eylem Partisi, Sosyalist Baas Partisi gibi pek çok parti bulunmaktadır. Ayrıca Müslüman Kardeşler Teşkilatının toplum ve siyaset üzerindeki etkisi önemlidir. Ortadoğu’nun monarşi sistemine sahip ülkelerinden biri de Umman’dır. Umman ne modern bir anayasaya, ne de tam yetkili siyasi temsil kurumlarına ve siyasi partilere sahiptir. Geleneksel yöntemlerle işleyen bir monarşi olmakla beraber 1996 yılında Sultanın yeni bir Temel Yasa’yı yürürlüğe koymasıyla birlikte demokratikleşme yönünde kısmi iyileştirmeler gündeme gelmiştir. Bu alanda Umman temel işlevleri danışma olan çift meclisli bir siyasi yapıya sahip olduğunu görmekteyiz. 58 üyeli Meclisu’l-Devle’nin yalnızca danışma işlevi bulunmakta ve üyelerin hepsini Sultan/Kral tarafından atanmaktadır. Buna karşılık sınırlı yasama, yani yasa önerme ve danışma işlevine sahip olan Meclisu’l-Şûrâ’nin 83 üyesi olup bu üyeler kısıtlı oy uygulamasına göre oy kullanma hakkına sahip halk tarafından, dört yıllık bir süre için 20 seçilmektedir. En son seçimler 4 Ekim 2003 tarihinde yapılmıştır. Her iki meclisin de yetkilerinin sınırlı olduğu ve Sultanın iktidarı üzerinde fazla bir güce sahip olmadığı belirtilmelidir. Halkın seçimi üzerinde son söz söyleme hakkı ve seçim sonuçlarını reddetme yetkisi yine de Sultana ait olmakla birlikte sistemin seçim, temsil vb. demokratik kurum ve uygulamalardan fazla uzak olmaması siyasal gelişme açısından önemli görülmelidir. 1970 yalından bu yana ülkenin başında bulunan Sultan Kabus bin Said El- Said, ülkesini hem ekonomi hem de siyasi alanda hızlı bir şekilde modernleştirme yönünde önemli adımlar atmıştır. 1981 yılında Danışma Meclisin kurması, on yıl sonra bunu Meclisu’ş-Şura’ya dönüştürmesi, arkasından Devlet Konseyini teşkil etmesi, üyelerin seçimle belirlenmesi ve kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması gibi gelişmeler özellikle belirtilmelidir. Gelişmeyi yansıtması bakımından 1997 yılındaki seçimlerde toplam 51 bin kişi oy kullanma hakkına sahipken 2000 yılı seçimlerinde bu sayının 114567’ye yükselmiş olduğunu hatırlamakta yarar vardır. Yine 1997 yılında adayların sayısı 736, 2000 yılında ise 541 olmuştur. Bu adaylardan 1997’de 27 kişi, 2000 yılında ise 21 kişi kadın adaylardı ve her iki seçimlerde de ikişer kadın aday Meclisu’l-Şûrâ üyeliğine seçilmeyi başarmışlardır. Ortadoğu’da Cumhuriyet sistemleri Ortadoğu’da bulunan ülkelerden Mısır, Yemen, İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak ve İran birer cumhuriyet olmakla birlikte siyasi bakımdan gelişmişlikleri birbirinden farklılık göstermektedir. Siyasi pratiklerine bakıldığında Türkiye ve İsrail diğerlerine göre daha gelişmiş bir demokrasi olarak öne çıkarlarken Yemen’in de belli ölçülerde demokratik bir cumhuriyet olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğu görülmektedir. Çağdaş Batı standartlarıyla karşılaştırıldığında en iyi konumda olanların Türkiye ile İsrail’in olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kurumsal olarak Yemen demokratik bir 20 cumhuriyet olmakla beraber bu ülkede demokrasinin işleyişi ve standartları Batılı niteliklerden çok uzak gözükmektedir. Ortadoğu’nun en sorunlu ülkelerinden olan Irak Cumhuriyeti, 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin giriştikleri işgale ve Saddam rejiminin sona ermesine kadar, tek partiye ve hatta tek kişiye dayalı bir diktatörlük olarak dikkat çekiyordu. Ulusal düzeyde tek temsili kurum olan 250 üyeli Meclisu’l-Vatani’nin tüm Irak halkının demokratik temsili ve ülkenin yönetiminde tek yetkili kurum olduğunu söylemek çok zordu. Zira kişi veya tek parti diktatörlüklerinin egemen olduğu sistemlerde vatandaşların farklı alternatifler arasından bir seçim yapma haklarının bulunmaması, önlerine konulmuş listeleri onaylamak mecburiyetinde olmaları demokrasiyle bağdaşabilir bir uygulama değildir. Belki cumhuriyet sistemi olarak fazla bir sorun olmasa da demokratik cumhuriyet söz konusu değildir. Son dönemde Irak’ta yaşanan gelişmeler kişi diktatörlüğüne ve ülkenin tek egemeni konumundaki Baas Partisine dayalı sistemin devam etmesini zorlaştırmıştır. 1991’deki Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler tarafından Irak’ın egemenlik açısından üçe bölünerek uçuşa yasak bölgeler oluşturulması Bağdat’taki siyasi iktidarın ülkenin tümü üzerindeki egemenliğini sınırlandırmış, ülkeyi fiilen bölmüştür. Kuzeyde Kürtlerin Kürdistan Demokratik Partisi ile Kürdistan Yurtseverler Birliği adlı siyasi partileri etken konuma gelmişlerdir. Mart 2003’te ABD önderliğinde Saddam rejimine son vermek için girişilen Irak’ı işgal harekati sonunda Baas yönetimi sona ermiş, ancak ülke tam bir kaosa sürüklenmiştir. Aslında Irak’ı özgürleştirmek, demokratikleştirmek gibi amaçlarla girişildiği ileri sürülen işgal ülkede büyük bir yıkıma sebep olmuştur. Savaştan bu yana geçen zaman içerisinde Irak terör, kaos ve düzensizlik içerisinde bocalamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ve 20 müttefiklerin işgali altına giren Irak’ta yeni bir dönem başlamış oldu. Irak’ın işgali sadece bir “rejim değişikliği” değil aynı zamanda “Zorlu bir devlet inşası sürecine dönüşmüştür”. İşgalden sonra devletin yeniden yapılandırılması yönünde atılan adımlardan en önemlileri yeni bir anayasa yapacak Meclis seçimlerin yapılması, yeni bir anayasanın hazırlanması ve halkoyuna sunulup kabul edilmesi, arkasından da kabul edilen anayasaya göre yeni seçimlerin yapılması olmuştur. 2005 yılında iki ayrı seçim ve bir referandum yapılmış ve yeni anayasa yürürlüğe girmiştir. Buna göre 15 Ekim 2005’te yapılan referandumla kabul edilmiş olan Yeni Irak Anayasası 139 maddeden oluşmakta ve Irak Cumhuriyetini “bağımsız ve egemen bir devlet”, yönetim şeklini “demokratik, federal ve temsili (parlamenter) bir cumhuriyet” olarak tanımlamaktadır. 30 Ocak 2005’te yapılan seçimle 275 üyeli Geçici Millî Meclis üyeleri belirlenmiş oldu. Bunu takiben Geçici Irak yönetimi oluşturulmuş ve devlet kuruluşu süreci işlemiştir. 15 Aralık 2005 tarihinde Yeni Irak Anayasasına göre ülkenin tek meclisli yasama organı olan 275 (Şimdiki üye sayısı 328) üyeli Meclis Vatani için seçimler gerçekleştirilmiştir. Demokratik bir devlet olarak inşasına çalışılan Irak’ta siyasi partiler örgütlenmiş olup siyasi hayatta aktif rol üstlenmişlerdir. Ülke nüfusunun çoğunluğunu temsil eden Şiilerin demokratikleşme ile birlikte etkin konuma geçecekleri ve Irak’ın yönetiminde önemli pozisyonlar elde edeceklerini tahmin etmek zor değil. Nitekim her iki seçimde de Mecliste çoğunluğu ele geçirmişlerdir. Ortadoğu’nun bir minyatürü olan Irak’ın siyasetinde pek çok faktör önemli roller oynamaktadır. İşgalle birlikte Amerika Birleşik Devletleri ve koalisyon güçlerinin yanı sıra ülke içindeki etnik ve sekter gruplar yeni yapılanmada önemli işlevler görmektedirler. 20 1979’daki İslam Devriminden sonra monarşiye son verilip bir İslam Cumhuriyeti olarak doğan İran, temsile dayalı, seçimli ve anayasalı bir cumhuriyet olmuştur. İslam Cumhuriyetinde siyasi otorite farklı organlar arasında paylaşılmıştır. 290 üyeli Meclis-i Şûrâ-yi İslamî halkın tek dereceli seçimle oluşturduğu bir yasama organıdır. Ülkede 1985’te yeniden açılmasına izin verilen siyasi partiler 1998 yılına kadar faaliyet gösterememişlerdir. Siyasal iktidar seçimle oluşmuş meclis, “rehberlik makamı” (Velayet-i Fakîh) ve halkın genel oyu ile seçilen “devlet başkanlığı” arasında paylaşılmıştır. Meclis-i Şûrâ-yi İslami’nin çalışmaları üzerinde önemli etkisi bulunan Şûrâ-yi Nigehban’ın üyelerini ve üst düzey devlet görevlilerini atama yetkisine sahip Velayet-i Fakîh iktidarın önemli bir bölümüne hükmetmektedir. 9 Aralık 1979’da kabul edilen anayasa 1989 yılında gözden geçirilerek bazı değişikliklere gidilmiş ve başbakanlık makamı kaldırılmıştır. Genel seçimle göreve gelen devlet başkanı aynı zamanda bakanlar kurulunun da başı durumundadır. 20 Şubat 2004’te yapılan genel seçimlerde muhafazakâr eğilimli üyeler mecliste çoğunluğu ele geçirmişlerdir. Bunun yanında Ağustos 2005’te gerçekleştirilen devlet başkanlığı seçimlerinde de muhafazakâr Mahmud Ahmedinejat oyların yüzde 62’sini alarak seçimi kazanmıştır. İran siyasetine statüko yanlısı ve Batı ile gerginlik politikasını sürdürmekten yana muhafazakarlarla liberalleşmeden ve Batı ile ilişkileri normalleştirmekten yana reformcu kesimler damgasını vurmuş gözükmektedirler. Halkın oyu ile gelen liberal eğilimli ve reformcu temsilcilerin önleri, genellikle temsil kurumları üzerindeki Velayet-i Fakih ve Şûrâ-yi Nigehban tarafından kesildiği gözlenmektedir. Yakın döneme kadar tek parti ve tek kişi diktatörlüğü şeklinde nitelenebilecek bir siyasi sisteme sahip olan Suriye’de ismen de olsa birden çok siyasal parti, anayasa ve genel oyla belirlenen bir 20 temsil sistemi mevcuttur. Teorik olarak iktidar kuvvetler ayrılığı ilkesine göre bölünmüştür. Temmuz 2000’de Hafız El-Esad’ın ölümünden sonra yerine Devlet Başkanı seçilen oğlu Beşar El-Esad, ülkesini dünyaya açma ve bazı alanlarda liberalleştirme yolunda bazı açılımlar gerçekleştirme çabasına girişti. İktidarın yürütme gücü devlet başkanı ve onun tarafından atanan başbakan ve bakanlar konseyindedir. Devlet başkanı yedi yıllık bir dönem için halk tarafından doğrudan seçilmektedir. Temelde siyasi iktidar devlet başkanı ve lideri bulunduğu Arap Sosyalist Baas Partisinin elindedir. Yasama gücünü temsil eden 250 üyeli Meclisu’ş-Şaab üyeleri doğrudan halk tarafından dört yıllığına seçilmektedir. Aslında Suriye’de birden çok parti bulunmakla beraber sisteme egemen olan Baas Partisinin de yer aldığı Millî İlerici Cephe (National Progressive Front: NPF) adındaki altı partiden oluşan cephedir. Diğer partilerin sistemin işleyişinde fazla bir işlevinin bulunmadığı açıktır. Anayasa meclisteki sandalyelerin yarısını Baas Partisine garanti etmektedir. Bu bakımdan Baas Partisi her zaman meclisi denetimi altında tutabilmektedir. En son seçimlerin yapıldığı 2–3 Mart 2003’teki seçimler sonunda Meclisu’ş-Şaab’ın % 67 sandalyesini (167) Baas Partisi, geriye kalan % 33’ünü ise (83) bağımsız milletvekilleri elde etmişlerdir. Buna göre yasama erkini elinde bulunduran Meclisu’ş Şaab’da üyelerin büyük çoğunluğu içinde Baas Partisi’nin yer aldığı Millî İlerici Cephenin etkin konumda olduğu görülmektedir. Irak’ın işgali sonrasındaki gelişmelerde Suriye demokratikleşmesi ve liberal bir yapı tesis etmesi yönünde ciddi baskılara maruz kalmıştır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri bu yönde baskılarını artırmış ve 24 Nisan 2005’te Beyrut’tan çekilmek mecburiyetinde bırakmıştır. Lübnan başbakanlarından Refik Hariri’nin öldürülmesinde (14 Şubat 2005) Suriye açıkça suçlanmakta ve bu olaya karışan yetkililerin yargılanması konusunda baskılara maruz 20 kalmaktadır. Her ne kadar Suriye Beşar Esed döneminde sistemin dışa açılması, insan hakları faaliyetlerinin önemsenmesi ve serbestleştirilmesi yönünde bazı açılımlar yapmışsa da henüz sistemin otoriter niteliği ve temelde tek parti sistemi oluşu son bulmuş değildir. 1990’da kuzey ve güneyin birleşmesiyle kurulan Yemen çok partili ve çift meclisli bir cumhuriyettir. Yürütme erki yedi yıllık bir dönem için doğrudan halk tarafından seçilen devlet başkanı ile onun tarafından atanan başkanın başkanlığındaki hükûmete aittir. Devlet başkanı tarafından atanan 111 üyeli Şûrâ Konseyi yanında genel oyla halk tarafından seçimle belirlenen 301 üyeli Temsilciler Meclisi yasama erkini elinde tutmaktadır. Yemen’de çok partili sistem yürürlükte- 10 Millî İlerici Cephe’de altı parti yer almaktadır. Bunlar Arap Sosyalist Baas Partisi, Arap Sosyalist Birlik Partisi, Arap Sosyalist Partisi, Suriye Komünist Partisi, Birlik Sosyalist Partisi ve Birlik Sosyalist Demokratik Partisidir. (Bk. http://www.cafe-syria.com/ Government.htm) 11 Bu cephe içerisinde Baas Partisi, Arab Sosyalist Partisi, Sosyalist Birlik Demokrat Partisi yer almaktadırlar. Bunun dışında Arap Sosyalist Birlik Hareketi, Arap Sosyalist Parti, Sosyalist Birlik Demokratik Parti, Suriye Arap Sosyalist Parti ile Suriye Komünist Partisi gibi partiler de vardır. 27 Nisan 2003 tarihinde yapılan son genel seçimler sonunda parlamentoda altı siyasi parti temsil edilebilme hakkı elde etmişlerdir. Genel Halk Kongresi (el Mu’temeru’l-Şa’abi El-’Am) oyların yüzde 58’ini alarak 238 sandalye kazanmıştır. Parlamentodaki ikinci büyük parti 47 sandalye elde eden Islah (El-Tajmu El-Yemeni li’l-Islah) partisidir. Bunların yanında Hizbu’l-Iştirakiye El- Yemeniye, El-Tantheem ElWahdawi al-Sha’bi al-Nasseri ile Hizbu’l Baas el’Arabi el Iştiraki adındaki partilerin de belli sayıda sandalyeleri 20 bulunmaktadır. Ülkede yirmi üç siyasi parti faaliyette olmakla beraber mevcut mecliste altı parti temsil edilmektedir. Yemen’de İktidar partisi olan Genel Halk Kongresi ile dinî eğilimli Islah Partisi siyasi hayatta en etkili partiler olup diğer partilerin etkileri sınırlı kalmaktadır.12 1952’de darbe ile iktidara gelen C. Abdünnasır tarafından gerçekleştirilen devrimden bu yana bir cumhuriyet olan Mısır, uzun yıllara dayanan temsili sistem ve siyasi parti geleneğine sahip bir ülkedir. İktidar devlet başkanı, hükûmet ve temsili kurumlar arasında paylaşılmış bulunmaktadır. Devlet başkanı, aynı zamanda ülkenin en büyük ve etkin partisi olan Millî Demokratik Partisinin de lideri olup yürütme erkini elinde bulundurmaktadır. Teorik olarak yürütme erki devlet başkanı ile başbakan arasında paylaşmış gözükmekle beraber pratikte yürütme devlet başkanının tekelindedir. Çok partili yarı başkanlık sistemi olarak tanımlanacak Mısır siyasi sisteminde başkan, genel halk oyu ile seçilmektedir. 14 Ekim 1981’den bu yana devlet başkanı koltuğunda oturan Hüsnü Mübarek, 7 Eylül 2005’teki son devlet başkanlığı seçimine kadar tüm seçimlere tek aday olarak girmiş ve kazanmıştır. Şubat 2005’te Başkan Mübarek, devlet başkanlığı seçimlerinde birden fazla adayın katılabileceğini açıklayarak ilk kez birden çok adayın katılımı ile bir seçimin yapılmasını gerçekleştirmiş oldu. Eymen Nur ve Numan Goma ile birlikte seçimlerde yarışan Mübarek oyların yüzde 88,6’sını alarak altı yıllığına yeniden devlet başkanı seçilmiştir. Devlet başkanlığı seçimine birden fazla adayın katılması, siyasi sistemin demokratikleşmesi yönünde atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Mısır siyasi sisteminde yasama erkini iki meclis kullanmaktadır. Üyeleri halk tarafından genel seçimle beş yıllık bir süre için belirlenen Halk Meclisi (Meclisü’l-Şaab) toplam 454 sandalyeye sahip olup 20 üyelerden 444’ü üç aşamalı bir seçimle halk tarafından belirlenirken 10 üye de başkan tarafından atama ile belirlenmektedir. Bunan yanında tamamen danışma işlevi gören 264 üyeli Meclisü’l-Şûrâ’nın 176 üyesi halkoyu ile, 88 üyesi ise başkanın ataması ile belirlenmektedir. Altı yıllık süre için seçilen üyelerin yarısı üç yılda bir yenilenmektedir. Buna göre Mısır çift meclisli bir cumhuriyet olarak değerlendirilebilir. Ülkede çok parti sistem bulunmakla beraber genel seçimlerde ortaya çıkan tablo bir tür hakim parti sisteminin geçerli olduğunu göstermektedir. İktidardaki Millî Demokratik Parti seçimlerde her zaman büyük başarı kazanmakta ve muhalefet partileri fazla etkili olamamaktadırlar. Muhalefet partilerinin önüne konulan çeşitli engeller nedeniyle bu partiler seçimi çoğu kez boykot etmektedirler.13 Kasım-Aralık 2005’te yapılan son genel seçimler sonunda Halk Meclisi’nde Başkan H. Mübarek’in partisi Millî Demokratik Parti 311 sandalye elde ederken Yeni Wefd Partisi 6, Tagammu Partisi 2, bağımsızlarsa 112 sandalye elde etmişlerdir. Danışma Meclisinde de Millî Demokratik Partisinin kesin hâkimiyeti söz konusudur. Mısır’ın siyasi hayatında önemli etkisi olan Müslüman Kardeşler, otuzlu yıllardan bu yana devamlı baskı altında tutulmuş ve demokratik yollarla temsiline imkan tanınmamıştır. Ellili yıllarda lider kadrosunun yargılanması ve ağır cezalara çarptırılması bu İslamcı hareketin ortadan kalkmasını sağlamamıştır. Müslüman Kardeşlere mensup olanların son seçimlerde bağımsız olarak seçime katılıp meclise girmelerine göz yumulmuş olması ve devlet başkanlığı seçimlerine birden çok adayın katılması Mısır siyasetinin kısmi bir liberalleşme ve demokratikleşme eğilimi gösterdiği şeklinde değerlendirilmiştir. Yarı demokratik bir ülke görünümü veren Lübnan da çok partili bir cumhuriyettir. 1926 Anayasasına göre laik bir Arap devleti olan Lübnan parlamenter 20 rejimle yönetilen serbest ekonomik düzene sahip bir ülkedir. Uzun yıllar devam eden iç savaşı sona erdiren 1989 Taif Antlaşmasıyla anayasada gerçekleştirilmiş olan değişikliklerle ülke Mısır’da faaliyet gösteren belli başlı partilerden şunların adlarını sıralamak mümkün: Millî Demokratik Parti (‘Al’Hizb Al Watani Al Democrati’),Yeni Wefd Partisi (Hizb al-Wafd-al-Jadid), İlerici Millî Birlik Partisi (Hizb al Tagammo’ al Watani al Taqadommi al Wahdwawi’,Arap Demokratik Nasırcı Parti, Liberal Parti (Hizb al-Ahrar) ve Yarın Partisi (Hizb al-Ghad). Günümüzdeki siyasi yapıya kavuşmuştur. Bu değişikliklerle ülkede çoğunluk durumundaki Müslümanların lehine bazı düzenlemeler yapılarak sosyal, dinî ve demografik yapıya uygun bir siyasi yapı tesis edilmiştir. Buna göre başbakan Sünni Müslümanlardan, Cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyanlardan ve Meclis Başkanı da Şii Müslümanlardan seçilmektedir. Devlet başkanı altı yıllık süre için parlamento tarafından seçilmektedir. Böylece ülkenin yönetimi bu üç dinî grubun elinde bulunmakta ve Sünniler, Şiiler ve Hıristiyanlardan oluşan “troyka” ülkeyi yönetmektedir. Yürütme erki ülkenin dinî temelli grupları arasında paylaşılmış ve bu yöntemle bir denge oluşturulmuştur. Siyasi partiler dini gruplar temelinde örgütlenmiş olup liderleri küçük siyasi ailelerin başındaki kişilerdir. 128 üyeli parlamento, genel oya dayalı dört yılda bir yapılan seçimlerle belirlenmektedir. Seçim kampanyaları siyasi platformdan çok aileler temelinde yürütülmektedir. Parlamento (Meclisu’l-Nuvvab; Assemblée National) üyelerinin yüzde 57’si Müslüman (Sünni % 25, Şii %25, Dürzi % 6, Alevi % 1’den az), yüzde 43’ü de Hıristiyan (Maruni % 23) olduğundan nispeten dengeli bir dağılım ve yapı söz konusudur.15 Mayıs-Haziran 2005’te Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesinden sonra baskılardan uzak olarak yapılan ilk seçimlerde öldürülen Refik Hariri’nin oğlu Said Hariri’nin başkanlığını yaptığı Sünni Müslüman, Dürzi ve Hrisiyan partilerden oluşan 20 koalisyon parlamentoda çoğunluğu ele geçirmiş bulunmaktadır. Parlamentoda vekillerin siyasi eğilimler temelinde değil etniksekter temelde örgütlenmiş olmaları Lübnan siyasetinin en önemli özelliği değerlendirilmelidir.16 Eski başbakanlardan ve Lübnan siyasetinin önemli isimlerinden Refik Hariri’nin bir suikaste kurban gitmesi (14 Şubat 2005) ve olay nedeniyle gözlerin Suriye yönetimine yönelmesi 2005 yılındaki en önemli tartışma konusu olmuştur. Son seçimlerde partilerin parlamentoda elde ettikleri sandalye sayıları şu şekildedir: konunun soruşturulması için özel komisyon kurulmuştur. Bu tartışmalarda Suriye aleyhine başlayan gösteriler ve baskılar sonunda Suriye, Lübnan’daki askerlerini geri çekmek zorunda kalmıştır. Batılı standartta çok partili demokratik bir cumhuriyet olan İsrail’in siyasal sistemi klasik bir parlamenter demokrasi özelliğindedir. Sembolik olarak yürütme erkini başbakanla paylaşan Devlet başkanı yedi yıllık bir dönem için parlamento (Knesset) tarafından seçilmekte olup sistemin işlemesinde fazla bir katkısı bulunmamaktadır. Doğrudan halk tarafından seçilen başbakan, yürütmenin en güçlü ismidir ve seçmenlerin yarısının oyunu alması gerekmektedir. Tek meclisli yasama organı, üyeleri dört yıllık için genel seçimle belirlenen 120 sandalyeli Knesset’tir.17 İsrail siyasi hayatına egemen olan muhafazakâr Likud ile sosyal demokrat eğilimle İşçi (Laboor (Ha-Avod)) partileridir. Seçmenler siyasi partiler tarafından önerilen parti listesinden tercihlerini yapmakta ve ülke tek bir seçim bölgesi olarak kabul edilmektedir. Bir partinin tek başına salt çoğunluğu elde etmesi genellikle çok zor olduğundan koalisyon hükûmetlerinin kurulması ve görev yapması ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. Parlamentoda on üç siyasi partinin temsil ediliyor olması siyasi istikrar açısından nasıl bir tablonun olduğunu göstermeye yeter. Genel Değerlendirme 20 Ortadoğu’nun siyasi yapısı ve genel olarak Ortadoğu siyasetinin gelişimi konusunda bazı sonuçların altını çizmek mümkün: Ortadoğu ülkelerinin siyasi yapıları ciddi bir çeşitlilik arz etmekte ve temelde cumhuriyet rejimleri ile monarşik rejimler şeklinde bir ayrıma tabi tutulabilmektedir. Monarşik sistemler anayasal monarşi ve geleneksel monarşi şeklinde ikiye ayrılabilir. Anayasal monarşiler nispeten sınırlı ve anayasaya dayalı, temsili kurumlara sahip, halkın belli ölçüler içerisinde siyasal sürece katılabildikleri sistemlerken 27 Ocak 2003 tarihinde yapılan son parlamento seçimlerinde oyların Likdu Partisi yüzde 29,4, İşçi Partisi yüzde 14,5, Shinui yüzde 12,3, Shas yüzde 8,2, Millî Birlik yüzde 5,5 Meretz yüzde 5,2, Birleşik Tora Yahudiliği yüzde 4,3, Millî Dini Parti yüzde 4,2, Eşitlik ve Barış için Demokratik Cephe yüzde 3.0 ve kalanı da diğer çok sayıda küçük partiler almışlardır. geleneksel monarşiler ise belli ailelerin iktidar tekelini ellerinde tuttukları, iktidarı toplumun başka kesimleriyle paylaşmadıkları, halkın siyasi sürece katılımının söz konusu olmadığı sistemlerdir. Bu tür sistemlerde iktidarları sınırlandıran bir anayasadan çok geleneksel yapı ve kurumlar öne geçmektedir. Geleneksel monarşilerde modern siyasi sistemlerin en belirgin niteliğini oluşturan temsil olgusu bulunmamakta veya çok sınırlı bir çerçevede ve çoğu yerde de danışma işlevini yerine getirecek şekilde işlev görmektedir. Suudi Arabistan ve Katar’da anayasaya dayalı bir sistem söz konusu değilken Birleşik Arap Emirlikleri bölgenin tek federatif sistemini oluşturmaktadır. Cumhuriyet sistemine sahip ülkelerde standart bir yapının söz konusu olmadığı gözlenmektedir. Bölge ülkelerinden İran, Irak ve Mısır genel olarak Soğuk Savaş yıllarında farklı tarihlerde gerçekleşen darbe veya inkılâp 20 sonrasında cumhuriyet sistemini kurmuşlardır. İran’da 1979’da Pehlevi monarşisi, Irak’ta 1958’de Haşimi monarşisi, Yemen’de 1962’de imamlık yönetimi, Mısırda da 1953’te Hidiv monarşisine son verilerek cumhuriyet sistemine geçilmiştir. İsrail, Lübnan, Suriye ve Türkiye başından beri cumhuriyet şeklinde örgütlenen sistemlere sahip olmuşlardır. Bu devletlerde devlet veya cumhurbaşkanları ulusal parlamentolarca veya doğrudan halk tarafından seçilmektedir. Türkiye, Mısır, Suriye, Irak, İsrail ve Lübnan’da cumhurbaşkanları ulusal meclislerce seçilirken İran ve Yemen’de devlet başkanları doğrudan halk tarafından seçilmektedir. Cumhuriyet sistemlerinden Irak’ta iktidar, 2003 yılında ABD ve müttefiklerinin işgaline kadar, ülkenin tek siyasi partisi olan Baas Partisinin elinde bulunmaktaydı. Yeni dönemde demokrasinin kurulması yönünde çabalar sürdürülmektedir. Halkoyu ile kabul edilen yeni Irak Anayasası, Irak Cumhuriyetinin yönetim şeklini “demokratik, federal ve temsili bir cumhuriyet” olarak tanımlamıştır. Birden çok siyasi partinin katılımı ile gerçekleştirilmiş olan seçimler devletin inşası yolunda önemli bir gelişme olmuştur. İran’da ise siyasi partilerin örgütlenmelerine yeni izin verilmiş ve henüz ülke yönetiminde etken birer kurum olarak kurumsallaşabilmiş değildirler. Yürütme gücünü elinde tutan halkoyu ile seçilmiş cumhurbaşkanının üzerinde yer alan kurumlar, sistemin demokratikliğini sorgulanır kılmaktadır. İran’da sistem statüko ve sertlik yanlısı muhafazakarlarla reform ve Batı ile ilişkileri normalleştirme yanlısı liberal eğilimler arasındaki rekabete sahne olmaktadır. Türkiye, İsrail, Mısır, Yemen ve Lübnan’da birden çok siyasi parti bulunmakta ve ülke yönetiminde önemli roller oynamaktadırlar. Ne var ki her 20 bir cumhuriyette partilerin Batılı standartlarda örgütlendikleri, siyasi hayatta etken oldukları ve demokratik bir ortamda işlev gördüklerini söylemek çok zordur. Mısır ve Suriye’de bir tür tek parti sistemini çağrıştıran hakim parti sistemi, Lübnan’da dinî topluluklar ve belirli aileler temelinde örgütlenmiş bir parti sistemi, Türkiye’de de dar bir çerçevede görev yapmak mecburiyetinde bırakılan ve birbiriyle benzer nitelikler gösteren ılımlı çok parti sistemini çağrıştıran bir parti sisteminin olduğu gözlenmektedir. Ortadoğu ülkelerinin siyasi sistemleri her ne kadar çeşitlilik ve büyük farklılıklar gösterse de hepsinde ortak olan şu ki modern dönemde hem monarşi hem de cumhuriyet sistemlerini sınırlandırmaya yönelik anayasacılık hareketleri ile halkın siyasi süreçlere katılımını sağlamaya yönelik temsil ve danışma kurullarının oluşumu azımsanmayacak bir gelişme göstermiştir. Gelişmiş demokratik siyasi sistemlerin en temel kurumları olan seçimler ve partiler yönünde giderek artın bir eğilim öne çıkmaktadır. Anayasasız, seçimsiz ve partisiz çok az ülke kalmıştır ve bu ülkeler de demokratikleşme yönünde ağır bir iç ve dış baskı altındadırlar. Bölgedeki ülkelerde görülen temsili veya danışma kurulların adlarında öne çıkan “şûrâ”, “meclis” gibi kavramların geleneksel ve kültürel bir dayanağa sahip olduğu belirtilebilir. Bölgede egemen İslam kültüründe “meşveret” ve “şûrâ”nın tavsiye edilmiş ideal bir davranış formu olması, bölge ülkelerinin temsili sisteme geçmelerinde yönlendirici ve cesaretlendirici bir role sahip olduğu söylenebilir. Son yıllarda bölgedeki farklı ülkelerde yapılan seçimlerde İslami değerlere ve yerli reflekslere önem veren siyasi kadroların öne geçmeleri, seçimleri kazanıp parlamentolarda temsil edilmeleri Ortadoğu siyasetinin geleceği ve demokratikleşmenin eğilimi hakkında bazı ipuçları verdiği düşünülebilir. 20 Mısır’da Müslüman Kardeşlerin parlamentoya girmeleri, Lübnan’da Hizbullah’ın elde ettiği başarı, Filistin’de Hamas’ın halkın büyük çoğunluğunun oyunu alarak seçimi kazanması, Irak’ta Birleşik Irak İttifakı’nın seçimlerde oyların nerede ise yarısını alıp mecliste çoğunluğu ele geçirmesi bölge siyasetinin yöneldiği ana referans hatlarını göstermesi bakımından önem arzetmektedir. Ortadoğu siyaseti, en azından bir asırlık zaman periyodundaki gelişmelerle değerlendirildiğinde geleneksel feodal siyasal yapılardan modern temsili yapılara doğru evrilmektedir. Modernleşme nispeten ağır yürümekle beraber değişimin yönünün temsili sistemlere, sınırlı anayasal yapılara ve halkın aktif katılımına dayalı süreçlere doğru olduğu görülmektedir. 20

Use Quizgecko on...
Browser
Browser