Sosyal Psikoloji Girişi PDF
Document Details
Uploaded by AccurateMoldavite9979
Fatma Can
Tags
Summary
Bu belge, sosyal psikolojinin temel kavramlarını ve yaklaşımını özetliyor. Sosyal psikoloji, bireyi ve toplumu inceleyen bir disiplindir. İlk bölüm, sosyal psikolojiye giriş yapmaktadır.
Full Transcript
Sosyal Psikoloji Dr. Öğretim Üyesi Fatma Can SOSYAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ I. BÖLÜM Psikoloji bireye, sosyoloji ise topluma odaklı bir bilim dalıdır. Ancak gündelik hayatta ne bireyi yalnız ve tek başına görürüz, ne de toplumu bütünlüğüyle idrak ederiz. Ömrümüzün çoğu küçük gruplar i...
Sosyal Psikoloji Dr. Öğretim Üyesi Fatma Can SOSYAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ I. BÖLÜM Psikoloji bireye, sosyoloji ise topluma odaklı bir bilim dalıdır. Ancak gündelik hayatta ne bireyi yalnız ve tek başına görürüz, ne de toplumu bütünlüğüyle idrak ederiz. Ömrümüzün çoğu küçük gruplar içerisinde geçer. Bu sebeple insanı en olağan şekliyle görmek için sosyal psikoloji gereklidir. Sosyal psikoloji, 20. yy. başında sosyolojive psikoloji dallarından doğan ve insan-toplum ilişkisini inceleyen bir bilim dalıdır. Bazılarına göre iki alanın kesişme noktası, diğerlerine göre ise her iki alanla ilişkili ama farklı bir alandır (Jones, 1985). Sosyal psikolojinin ortaya çıkışı, psikolojinin ortaya çıkışıyla yaklaşık aynı zamanda olmuştur; sosyoloji ise daha eski bir daldır. Sosyal psikoloji konusunda ilk yazarların bazıları psikolog, bazıları ise sosyologdur. Temel epistemolojik (bilgi felsefesi) soru olan “Nasıl bilebiliriz?” sorusuna psikolojinin yanıtı “düşüncemizle”dir; sosyolojinin yanıtı ise “Ne bildiğimiz bağlama göre değişir, çünkü düşünce ve sözcükler durum içinde anlam kazanır, bu nedenle durum çerçevesinde bilgi edinebiliriz” olmuştur. Başka bir deyişle, psikoloji ve sosyolojinin temel paradigmaları farklıdır. Sonuç olarak, sosyal psikoloji, iki arada bir derede kalmıştır. Bu nedenle birbirine paralel gelişen, ama fazla ilişkisi olmayan, farklı sosyal psikolojiler oluşmuştur. Her tür alanı farklı tanımlamış, farklı sorular sormuş, farklı konulara odaklanmıştır (House, 1977). Bu dört bakış açısından üçü sosyal psikolojinin ilk yıllarından beri vardır, sonuncusu 1970’li yıllardan sonra ortaya çıkmıştır. Psikolojik Sosyal Psikoloji Odak noktası insandır. İnsan odak olduğunda, insanın duygu, düşünce, algı ve davranışları incelenir. Psikolojinin genelinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Psikoloji bütün insanların temelde benzer olduğunu kabul eder. Bu nedenle, psikolojik sosyal psikoloji, insanın içinde yaşadığı toplum ve kültürden etkilendiğini yadsımamakla birlikte, kültürel farklılıklarla fazla ilgilenmez. Diğer bir deyişle Psikolojik sosyal psikoloji akımı, çalıştığı olayları içten-dışa (bireyden cevreye) doğru inceler ve temel amac, bireyin davranışının ve bunun nedenlerini sosyal çevre icinde, fakat birey düzeyinde anlamak ve açıklamaktır. Burada incelenecek olan bireydir; onun toplum tarafından etkilenen tutumları, guduleri, duyguları, oğrenme ve algılarıdır. Boylece bireyin iç olaylarının sosyal davranışı şekillendirişi ön plana çıkmaktadır. Bu şekliyle sosyal psikoloji, genel psikolojiye çok yaklaşmaktadır, çünkü her ikisinin de konu alanı bireyin davranışı, bilişi ve yaşantısıdır (tecrübesidir). Psikolojik sosyal psikoloji, insanın yakın çevresinden ve yakın geçmişinden nasıl etkilendiğini, nasıl tepkiler verdiğini inceler. Kişiler arası farklılıklarla da ilgilenir. Bu kişilik vurgusunun bir nedeni psikolojik sosyal psikolojinin bireycilik değer ve felsefesinin egemen olduğu ABD’de gelişmesi olabilir. Bu goruş, sosyal psikolojiyi, genel psikolojinin bir alt dalı olarak niteler. Ancak, sosyal psikolojide, genel psikolojiden farklı olarak sosyal davranışa onem verildiği bir gercektir. Genel psikolojide ise fiziksel cevre ile bilişsel, duygusal ve gudusel temel psikolojik sureclerin ilişkisi birinci derecede onemlidir. Psikolojik sosyal psikoloji ‘insanı’ genelde Batılı (hatta Avrupa kökenli ABD’li) yetişkin ,‘normal’ birey olarak tanımlar. Birçok çalışmada bu ‘insan’ ABD’li üniversite öğrencileridir. Psikolojik sosyal psikolojinin ‘insanı’ genelde erkek olmakla birlikte, 1970’li yıllardan sonra kadınların bazı açılardan farklı olduğu kabul edilmiş ve cinsiyet farklılıkları da incelenmeye başlanmıştır. Psikolojik sosyal psikoloji,laboratuvar deneyinden alan araştırmasına kadar birçok araştırma yönteminden yararlanır, ancak laboratuvar deneyi ile özdeşleştirilir. Sosyolojik Sosyal Psikoloji (veya Psikolojik Sosyoloji) Sosyolojik sosyal psikolojinin konusu toplumsal yapının kişiyi nasıl etkilediğidir. Bu akım, olayları dıştan-içe (cevreden bireye) doğru ele almaktadır. Burada araştırma birimi, bireyden daha geniş olan sosyal çevre ya da gruptur. Bu yaklaşım kişinin ic olaylarıyla değil, kişilerarası etkileşimle ilgilidir. Bu goruş de, sosyal psikolojiyi sosyolojinin bir alt dalı olarak niteler. Ancak burada da yine genel sosyoloji ile sosyal psikolojinin arasında bir vurgu farkı olduğunu unutmamak gerekir. Sosyoloji, calıştığı olayları toplum düzeyinde inceler; sosyal psikolojide ise araştırma birimi daha dardır (kişi-çevre etkileşimi) ve bireyin davranışının da bu etkileşim icinde bir yeri vardır. Ancak burada birey bir sosyal ortam icinde belirli bir yeri dolduran ve belirgin bir rolu oynayan bir aktor olarak ele Sosyolojik sosyal psikoloji, “Farklı toplumsal kesimlerden gelen kişiler arasında ne gibi farklılıklar var? Benzer konularda ne gibi farklı duygu ve düşüncelere sahiptirler? Belli olaylar farklı kesimden kişileri nasıl etkiler?” gibi sorular sorar. Yani, sosyolojik sosyal psikoloji, kişilerle ilgili sorular sormakla birlikte, neden-sonuç ilişkisinde neden olarak toplumsal yapıyı görür, kişisel farklılıklar ise sonuçtur. Başka bir deyişle, kişiler arası farklılıklar insanların toplumsal yapıdaki konumlarından kaynaklanır. Sosyolojik sosyal psikoloji, genelde büyük ölçekli alan araştırmalarından yararlanır. İmgesel Etkileşimcilik (Symbolic Interactionism) Bu tür sosyal psikoloji, kişiler arası etkileşim sürecinde rollerin, kimliklerin ve ilişki kurallarının oluşturulmasına odaklanmıştır. İnsanlar birey olarak değil, ilişkiler veya ilişkiler ağı çerçevesinde ele alınır. İmgesel etkileşimciliğin ilgilendiği en önemli konulardan birisi ‘benlik’ konusudur. Cooley ve Mead’in yansıyan değerlendirme (reflected appraisal) ve ayna benliği (looking glass self) kavramlarından kaynaklanan çalışmalar, kişinin kendini tanımlamasının çevresindeki kişilerin görüşlerinden nasıl etkilendiğini incelemişlerdir. Bazı çalışmalar ise toplumsal normların dışında sayılan kişilerin kimliklerini nasıl oluşturdukları, çevrenin kimlik tanımlarını nasıl kabul ve/veya reddettikleri, kendileriyle ilgili gerçekleri nasıl sakladıkları veya istediklerinde nasıl açıkladıkları gibi konular üzerinde durmuştur. İmgesel etkileşimcilik genelde deneysel yöntemi kullanmaz, bireysel vakalardan, bazen de alan araştırmalarından yararlanır Toplumsal Yapısalcılık – Sosyal İnşacılık (Social Constructivism) Bu tür sosyal psikoloji, toplumsal gerçeğin farklı zaman ve toplumsal kesitlerce hangi amaçlarla ve nasıl oluşturulduğunu inceler; örneğin, “11 Eylül’de gerçekleşen New York ikiz kuleler saldırısı nasıl algılanıyor?” “Türkiye’nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinin sonucu ne anlama geliyor?” “İnsanlar Psikanaliz’den ne anlıyor?” Toplumsal yapısalcılığın varsayımı, toplumsal olay ve olguların bir tek anlamı olmadığı, toplumların veya farklı toplumsal kesitlerin kendi geçmişi ve güncel gereksinimlerine göre bu olay ve olguları anlamaya ve kendi ‘gerçeklerini’ başkalarına kabul ettirmeye çalıştıklarıdır. Bu yaklaşıma göre toplumsal gerçekler belli amaçlarla farklı biçimde oluşturulur; durum, amaç, var olan düşünce ve inanç sistemlerine göre farklı gerçekler vardır. Yani, ‘gerçek’ hem farklı amaç ve koşullar sonucu ortaya çıkan bir sonuç, hem de belli amaçlara hizmet eden bir araçtır (bir anlamda nedendir). Farklı gerçekler farklı tepkilere yol açar; örneğin, ABD’ce belirlenen Irak’taki nükleer silahlar ‘gerçeği’, savaş gerekçesi olmuştur (Halbuki böyle bir gerçek hiç var olmamıştır.) Sosyal Psikolojinin Tarihi Konu insan-toplum ilişkisi olduğu için, sosyal psikolojinin kapsadığı konular ve incelediği sorunlar da toplumun geçirdiği değişimlerden etkilenmiştir. Toplumun zaman zaman önem kazanan göç, uyuşturucu, boşanma gibi sorunları, geleceğe ilişkin umut veya korkuları, sosyal psikolojinin çözmesi gereken sorunları oluşturmuştur. Sonuç olarak, sosyal psikolojinin tarihi ile geliştiği ülkelerin toplumsal tarihleri arasındaki ilişki kolayca izlenebilir. Sosyal psikoloji, Avrupa ve ABD’de eşzamanlı olarak doğup özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan 1970’li yıllara kadar ABD’de gelişmiştir. ABD’nin Puritan (‘çalış, çabala, biriktir’ ilkesini vurgulayan katı ahlaki görüş) Protestan ahlaki değerleri ile, bireycilik, erkek egemenliği, Avrupa kökenlileri kayıran seçici eşitlik (selective equality), özel mülkiyet, kapitalizm ve pozitivism ilkeleri sosyal psikolojinin temel sorunlarını belirlemiş, toplumsal değişimdense toplumsal kalıcılığın çalışılmasına neden olmuştur (Sampson, 1977). Avrupa, 1970’li yıllardan sonra atak yapmış, 1990’lı yıllardan sonra ise Asya sesini duyurmaya başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı ve Sosyal Psikoloji Savaşlar genelde sosyal psikolojinin gelişimi için yararlı olmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı birçok ülke gibi ABD’yide etkilemiştir. ‘Keşfedildiğinden’ beri hep göç alan Amerika’ya 18. yüzyılın sonlarında ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında çeşitli ülkelerden yoğun göçmen akını olmuş, sonuç olarak farklı ülkelerden gelen insanların birlikte yaşama gereği doğmuştur. O zamanlar ABD (Kızılderililerin ülkenin gerçek halkı olduğunu hiçbir zaman kabul edilmediğinden), zaten bir göçmen ülkesi olarak görülüyordu ve farklı ülkelerden gelenlerin ‘erime potası’ (melting pot) içinde birleşerek ‘Amerikalı’yı oluşturduklarına inanılıyordu. Ancak, yakın geçmişte farklı ülkelerden ABD’ye göç edenlerin birbirleriyle çok kolay anlaşamadıkları görüldü ve farklı grupların birbirlerine ilişkin tutumlarını ölçme gereği duyuldu. Bu nedenle kamuoyu araştırmaları yapılmaya başlandı. Ancak, tutum ölçebilmek için ölçek gerekiyordu ve farklı tutum ölçekleri geliştirildi. Ölçek geliştirme çalıştırmaları sosyal psikolojinin yöntem açısından gelişmesini sağladı. Bu dönemde gözlem yöntemleri de geliştirildi ve sosyal psikolojide deneysel yöntem kullanımı arttı. Birinci Dünya Savaşı döneminde sosyolog ve psikologlardan oluşan bir ekip, Amerikalı Asker çalışmalarını yürüttü. Bu çalışmalarda ABD’li askerlerin çeşitli konulardaki tutumları ve morallerini etkileyen etmenler incelendi (Farr, 1995). Savaş, askerlerin yeteneklerine göre birliklere yerleştirilmesi amacıyla Alfa ve Beta zekâ testlerinin geliştirilmesine ve ölçek geliştirme çalışmalarına katkıda bulundu. Bu yıllarda yürütülen bir diğer önemli çalışma da Thomas ve Znaniecki’nin (1958) Avrupa ve ABD’deki Polonyalı köylüler üzerine yürüttüğü çalışmadır. Bu çalışmada ABD’de çok kötü koşullarda yaşayan Polonyalı göçmenlerin durumlarından hoşnut oldukları görüldü. Araştırmacılar, bu şaşırtıcı bulgunun nedeninin, Polonyalı göçmenlerin kendilerini ABD’de kendilerinden iyi koşullarda yaşayan kişilerle değil de Polonya’da açlık çeken vatandaşlarıyla kıyaslamaları olduğu sonucuna vardılar. Bu sonuç günümüzde de önemli bir kavram olan karşılaştırma grubu (reference group) kavramını doğurdu. Karşılaştırma grubu kavramının önemi otuzlu ve daha sonraki yıllardaki çalışmalarda da belgelendi. Newcomb’un (1965) ilerici bir kız okulu olan Benington College’da yürüttüğü araştırma, insanların kendilerini kıyasladıkları grupların değerlerinden etkilendiklerini ve karşılştırma grubunun kişinin içinde yaşadığı grup olması gerekmediğini gösterdi (Jones,1985). İki Savaş Arası Dönem Yirmili yılların sonunda ve otuzlu yıllarda ABD’de ve dünyanın birçok yerinde ekonomik kriz vardı. Ancak ekonomik krize karşın sosyal psikoloji araştırmaları için bol maddi kaynak bulunuyordu. Bu kaynağın nedeni sosyal psikoloji araştırmalarının sorunları çözmeye yarayacak sonuçlar elde edeceğine olan inançtı. Bu dönemde ABD’de egemen olan değerler insanın ve toplumsal koşulların eğitimle değiştirilebileceğini varsayıyordu; bu nedenle sosyal psikoloji araştırmalarına yatırım yararlı görülüyordu (Cartwright, 1979). Otuzlu yıllar sosyal psikolojide grup çalışmalarının altın yıllarının başlangıcı oldu. Bu yıllarda verimi artırmada grup normlarının önemi anlaşıldı. Hawthorne fabrikası laboratuvarlarında yürütülen endüstri psikolojisi alanındaki ilk çalışmalar ise, grup normlarının çalışanların verimi üzerindeki etkilerini gösterdi (Cartwright & Zander, 1968). Muzafer Sherif’in laborotuar koşullarında yürüttüğü araştırma grup normlarının önemsiz ve anlamsız konularda bile (bir ışığın karanlıkta ne kadar hareket ettiği) kendiliğinden ortaya çıktığını ve grubu oluşturan kişiler değişse bile varlığını sürdürdüğünü ortaya koydu Sherif, 1965). İkinci Dünya Savaşı ve Sonrası: Sosyal Psikolojinin Altın Yılları Savaş genelde sosyal psikolojiye, özellikle de grup alanına çok yaradı. Cartwright (1979), sosyal psikolojiye en fazla katkıda bulunan kişinin Hitler olduğunu söylüyor. Çünkü, savaş hem sosyal psikoloji araştırmalarına parasal kaynak akıtılmasına, hem de çok sayıda önemli Yahudi asıllı sosyal psikoloğun ABD’ye yerleşmesine neden oldu. Böylelikle, Watson’un görüşleri doğrultusunda davranışçılığın egemen olduğu ABD psikoloji dünyasına, Gestalt ve psikanalitik görüşü savunan Avrupalı Yahudiler girmiş oldu. İnsanların bilişsel yönünü yok sayan, insan-hayvan farkı gözetmeyen, hayvanların da doğalarını dikkate almayan, aşırı indirgemeci bir görüşü savunan davranışçı akım, sosyal psikolojinin sorularına yanıt aramak için yetersizdi. Gestalt ve Psikanalitik görüşteki göçmenler ABD Sosyal Bu dönemin çalışmalarının bir özelliği disiplinler arası ekiplerce yürütülmeleriydi. Bu dönemin çalışmalarının başka bir özelliği ise birçoğunun laboratuvar dışında gerçek yaşam koşullarında yapılmasıydı. Bazı araştırmalar iş yerlerinde mal üreten gruplarla, bazıları ise üniversite yurtlarında yaşayan öğrencilerle yürütüldü. Bu dönemdeki çalışmalar karşılaştırma grubu kavramını, grup normlarının önemini, ve normlara uyumu vurguladı. Bu devirde sosyal psikoloji tarihinde birçok çalışmaya yol açan Festinger aslında pek de yeni olmayan ve Polonyalı Köylü araştırmasının açıklayıcı kavramı olan toplumsal karşılaştırma (social comparison) kavramını öne attı (Festinger, 1950). Festinger’e göre, kişiler kendi yeteneklerini veya durumlarını anlamak amacıyla kendilerini kendilerine benzer kişilerle kıyaslarlar. Festinger’in bu savını desteklemek amacıyla çeşitli çalışmalar yürütüldü. (Daha sonraki yıllarda toplumsal kıyaslamanın farklı amaçlarla da yapılabileceği ve farklı türden toplumsal kıyaslamalar olduğu ortaya çıktı). Bu dönemde, savaş nedeniyle, propaganda çalışmaları da önem kazandı. Lumsdaine’in (1984) deyimiyle,“Pearl Harbour’a atılan bombaların dumanı havadan kalkmadan”, ABD halkını savaşın gerekliliğine inandırmaya yönelik çalışmalar başlatıldı. 1950’liyıllarda tutum çalışmaları da önem kazandı. Savaş yıllarında yürütülen propaganda çalışmaları ‘kim, kime ne söylüyor’ (who says what to whom) yaklaşımı doğrultusunda bir dizi araştırmaya yol açtı (Hovland, Janis & Kelley 1953). Aynı zamanda Sherif de bu alanda günümüzde hâlâ geçerliliğini sürdüren Toplumsal Yargı Kuramı’nı (Social Judgement Theory) ortaya attı ve kuramı destekleyen araştırmalar yürüttü. 1950’li Yılların Sonu ve Altmışlar: Mutlu, Gururlu ABD, Soğuk Savaş ve Sıkıcı, Yapay Sosyal Psikoloji Savaştan sonra ABD, Marshal planını yürürlüğe koydu, yaşlı ve yaralı Avrupa’nın yaralarını sarmasına yardım etti, Bu arada soğuk savaş başladı ve eski müttefik Rusya düşman oldu. 1950’liyıllarda Kore savaşına karşın ABD genelde yaşamından memnundu. 1950’li yılların sonuna doğru çok önemli kitaplar yayınlandı. Bunlardan birisi Heider’ın İnsanlar Arası İlişkiler Psikolojisi kitabı (Psychology of Interpersonal Relations, 1958) diğeri ise Thibaut ve Kelley’nin Grupların Sosyal Psikolojisi (The Social Psychology of Groups, 1959) adlı kitabıydı. Heider’in kitabı daha sonraları sosyal psikolojiyi yıllarca oyalayacak iki kuramsal çerçevenin temelini attı. Kitapta vurgulanan denge ilkesi 1960’lı yılların sonuna kadar tutum ve insanlar arası ilişkiler alanlarında etkili oldu. Denge ilkesi insanların dengeli durumlardan hoşlanıp dengesiz durumlardan rahatsız oldukları varsayımına dayanıyordu. Bu varsayıma göre insanlar, arkadaşları birbirinden hoşlandığı zaman veya arkadaşları iyi bir iş yaptıklarında rahat edip arkadaşları birbirlerini sevmediğinde veya arkadaşları fena bir iş yaptıklarında rahatsız oluyorlardı. Benzer bir biçimde hoşlandıkları veya güvendikleri bir kişi bir ürünü methederse o ürünü alma olasılıkları artıyordu. Denge ilkesi ABD’de çok tuttu ve bu ilkeye dayanan birbirinden az farklı değişik kuramlar üretildi. Denge kavramına dayanan bu kuramlar ailesi tutarlılık kuramları (consistency theories) olarak adlandırılmıştır. Bu kuramların yol açtığı çalışmalarda genelde insanlara dengeli ve dengesiz durumlar verilip durumları değerlendirmeleri isteniyor veya bir üçgenin iki öğesiverilip üçüncüsünü tahmin etmeleri talep ediliyordu: “Ayşe Fatma’yı seviyor, Fatma Zeynep’i seviyor, sence Ayşe Zeynep’i seviyor mu?” gibi. Bu çalışmalar son derece yapay koşullarda ve mantık bilmeceleri biçiminde yapılıyordu. Bütün bu yapay koşullara karşın kuramların doğrulanmadığı da oluyordu. Örneğin, insanlar kendilerini beğenmeseler bile eleştirilmekten hoşlanmıyor, iki erkek aynı kadını sevince insanlar mutlu olmuyordu. Kuram desteklenmediğinde yeni açıklamalar ve kuramlar geliştiriliyordu. 1970’ler: Vietnam Savaşı, Öğrenci Olayları ve Sosyal Psikoloji’de Kriz 1960’lı yıllarda ABD, Vietnam savaşının içindeydi. Bu yılların sonlarına doğru ünlü 68 kuşağı birçok Batılı ülkede (ve Türkiye’de) var olan düzeni eleştiriyordu. ABD’de bu yıllarda yoğun öğrenci hareketleri oluyordu. Ülkede genel bir özeleştiri ortamı vardı. (Bazılarına göre bu yıllar sosyal göstergeler açısından (cinayet,intihar, boşanma vs. oranları) ABD’nin altın yıllarıydı.) Bu ortam sosyal psikolojiyide etkiledi. Bu yıllarda sosyal psikoloji kuramsal, içerik, etik ve yöntem açılarından eleştirildi. Önemli bir tartışma konusu sosyal psikolojinin kimliğiyle ilgiliydi. Bu dönemde sosyoloji ve psikolojinin çocuğu olan sosyal psikolojinin bir toplumsal bilim mi yoksa fen bilimimi olduğu tartışılıyordu. (Sosyal psikolojinin bu kimlik sorunu zaten doğumundan beri vardı). 1990’da Kelley, ‘marjinal’ olarak nitelediği sosyal psikolojinin, bu özelliği nedeniyle geniş çaplı bir kuram geliştiremediğini, değişik amaçlar arasında bocaladığını, krizler yaşadığını, kendi kendinden nefret ettiğini, ve sosyal psikologların birbirlerini küçümseyip eleştirdiğini söylemiştir. Sosyal psikolojideki krizin en önemli eleştirmenlerinden birisi Gergen idi. Gergen, ünlü Tarih Olarak Sosyal Psikoloji (Social Psychology as History, 1973) başlıklı makalesinde, sosyal psikolojinin bir sosyal bilim olduğunu ve bu nedenle doğa bilimlerinden farklı olarak toplumsal olaylardan etkilendiğini savundu. Gergen’e göre, sosyal bilimlerin bulguları, yayınlandıkça toplumu (yani bilimin konusunu) değiştirir; bu nedenle sosyal psikolojinin zaman içinde değişmeyecek kuramlar üretmeye çalışması anlamsızdır. Sosyal psikoloji, fen bilimleri gibi kuram üretip sınayacağına toplumsal sorunlarla ilgilenmelidir. Gergen’in diğer bir eleştirisi ise sosyal psikolojinin kavramlarının ‘nesnel’ kavramlar olmayıp ‘değer yüklü’ kavramlar olduğuydu. Yani Gergen, sosyal psikolojinin ‘nesnellik’ iddiasını reddediyordu. Üstelik, Gergen kavramların ‘değer’inin de zaman içinde değiştiğini savunuyordu. (Yakın tarihimizde ‘milliyetçilik’ kavramının anlam ve değerindeki dalgalanmalar düşünülürse Gergen’in savı daha kolay anlaşılabilir). Bu dönemde sosyologlar da sosyal psikolojiyi eleştiriyordu. Harré ve Secord (1972), sosyal psikolojinin pozitivist paradigmasını, çalışmaların yapaylığını ve anlamsızlığını, sosyal bilime yaraşmayan varsayımlara dayanmasını eleştiriyorlardı. Son Otuz Yıl Son otuz yıldaki gelişmeleri çok kabaca özetleyecek olursak, ABD’de bilişsel sosyal psikoloji yaklaşımı, Avrupa’da Toplumsal Kimlik Kuramı egemen görünüyor. Ancak bu durum başka yaklaşımlara yer verilmediği anlamına gelmiyor. Son yıllarda Asya ve Avustralya da sosyal psikoloji alanında adını duyurdu. Bu arada1970’li yılların sonlarında başlayan ve 80’lerden sonra güçlenen kültürler arası psikolojide sosyal psikolojiyi etkilemeyi başarmış durumda. Bu başarının bir nedeni ABD üniversitelerinde çok sayıda Asya kökenli araştırmacı/öğrenci olması ve ABD’de Avrupa kökenlilerin azınlık konumuna geçmiş olmaları olabilir. Yani ABD’de başka ırk ve kültürlerden olanları görmemek Günümüzde ABD’de yayınlanan ders kitaplarında bile, ABD dışındaki ülkelerdeki insanların farklı algı ve düşünce biçimleri olduğuna değiniliyor, farklı ülke insanlarının farklı değer ve davranışlarından söz ediliyor. Göçmen ve azınlık konuları özellikle Avrupa’da ele alınıyor. House’a (2008) göre, 1990’lı yıllardan sonra ABD yönetimi bireysel özgürlük ve piyasa ekonomisi ile sorunları çözemeyeceğini anladı, bu nedenle ABD sosyal psikolojisi için umut ışığı göründü. Sonuç olarak 2000’li yıllarda sosyal psikoloji canlı ve heyecanlı. Özellikle Avrupa’da (Hollanda başta olmak üzere) toplumsal konularla uğraşan bir sosyal psikoloji gelişmekte. Sosyal Psikoloji Nedir? İnsan davranışını anlamaya ve öngörmeye çalışır. Psikolojinin farklı alanları (klinik psikoloji, deneysel psikoloji, gelişim psikolojisi vb.) davranışı farklı biçimlerde anlamaya ve yordamadaya çalışmaktadırlar. Birkaç örnekle devam edelim; Gün ağarmadan hemen önce zengin bir semtte, mahalle sakinleri sarı bir evden yükselen feryatlar duyarlar. Bir kadın,“Lütfen öldürme beni!” diye bağırıyordur. Sonradan komşulardan bazıları azap dolu çığlıklar ve merhamet dilenen bağrışlar duyduklarını söyler, yine de hiç kimse neler olup bittiğini araştırmaya ya da bir şekilde yardım etmeye yeltenmemiştir. Hatta polisi arayan bile olmamıştı, iki ev ötede oturan bir kadın, çığlıkları duyduğunda balkona çıkmış ama hiçbir şey yapmadan geri girmişti. On iki saat sonra sarı eve bir tanıdık gelmiş ve içeride dört kişinin vahşice katledilmiş olduğunu görmüştü. Beşinci bir kişi ağır şekilde yaralanmış ve bu on iki saati kanlar içinde, yatağında yatarak ve bir komşunun parmağını kıpırdatıp yardım için 911’i aramasını bekleyerek geçirmişti (New York Times, 3 Asch «Uyma Deneyi» çizgi çizgi çizgi 3 3 3 çizgi 3 Bir arkadaşımız var, adına Oscar diyelim. Oscar bir bilgisayar program şirketinde yönetici pozisyonunda çalışan, orta yaşlı bir adam. Orta Batı Amerika’da büyük bir üniversiteye gittiği öğrencilik yıllarında Delta Nu olarak anacağımız bir öğrenci derneğinin üyesiymiş. Bu derneğe üye olmak için acı verici ve korkutucu bir kabul törenine katılmak zorunda kalmış, ancak buna değdiğini düşünüyor. Bu kabul sınaması sırasında çok korksa da dernekteki arkadaşlarını çok seviyor ve elbette ki diğer derneklerin hepsinden daha iyi olduğunu düşündüğü Delta Nu’nun üyesi olmaktan gurur duyuyormuş. Birkaç yıl önce oğlu Sam de aynı üniversiteye kaydını yaptıracakken tabii ki Oscar da ondan Delta Nu’ya üye olmasını istemiş: “Harika bir dernektir -en iyi öğrenciler hep bu derneğe üye olurlar. Kesinlikle bayılacaksın.” Sam de gerçekten bu derneğe başvurmuş ve kabul edilmiş. Sam’in acı dolu kabul sınamasına girmek zorunda olmadığını duymak da Oscar için ayrı bir teselli olmuş çünkü artık bu tip kabul törenlerine izin verilmiyormuş. Oscar yılbaşı tatilinde eve gelen oğluna dernekte işlerin nasıl gittiğini sorduğunda “Dernek fena değil ama arkadaşlarımın çoğu dernek üyesi Rahip Jim Jones-1978 İlginç bazı sorular: Los Angeles’taki o mahalle sakinleri yalnızca tek bir telefon görüşmesiyle bir trajediyi engelleyebilecekken neden sarı evden gelen çığlıklara kulaklarını tıkadılar? Doğruluğundan emin olduğumuz, «gözlerimizle gördüğümüz» durumlarda bile nasıl olup da yanlışa yöneliriz? Neden Oscar, dernekteki arkadaşlarını Sam’in sevdiğinden daha çok seviyordu? Halkın tapınağının lideri ve müritlerinin psiko-patolojik sorunları mı vardı? Sosyal psikoloji, bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarının diğerlerinin gerçek ya da hayali varlığında nasıl etkilendiği ile ilgilidir (Allport, 1985). Sosyal psikolojiyi anlayabilmek için temel bazı kavramlar bilinmelidir: Sosyal etki Sosyal yorumlama / sosyal algı Sosyal psikolojinin temelinde sosyal etki olgusu yer almaktadır. Sosyal etki: Diğer insanların söylediklerinin, eylemlerinin ya da yalnızca varlıklarının, düşüncelerimiz, duygularımız, tutum ve davranışlarımız üzerinde yarattığı etkidir. Diğerleri, bedenen yanımızda olmasalar bile bizi etkilemeye devam ederler. Sosyal yorumlama İnsanların sosyal dünyayı algılama, anlama ve değerlendirme biçimleri Sosyal psikoloji insanların davranışlarını deneysel ve sistematik olarak anlamaya çalışır. Sosyal psikologlara göre, insanların sosyal dünyadan nasıl etkilendiklerini anlamak için sosyal dünyanın kendi nesnel özelliklerinden çok insanların bu dünyayı nasıl anladığı ve yorumladığını kavramak daha önemlidir (Lewin, 1943). Kurt Lewin «Eğer birisi odada otururken tavanın kafasına çökmeyeceğine inanıyorsa davranışını öngörmek için yalnızca bu öznel olasılık yeterli midir, yoksa mühendislerin hesaplamalarından yola çıkarak tavanın çökmesini ilgilendiren nesnel olasılık da göz önüne alınmalı mıdır? Bence göz önüne alınması gereken yalnızca birincisidir.» İnsanların sosyal dünyayı yorumlama biçimleri bu denli önemli olduğundan, sosyal psikologlar bu yorumların kökenlerine özellikle önem verirler. Örneğin, insanlar çevrelerini yorumlarken çoğunlukla kendilerini en olumlu ışıkta gösteren bir yaklaşımı mı benimserler yoksa gurur kırıcı olsa bile daha doğru bir yoruma mı yönelirler. Sosyal psikolojinin diğer bir ayırt edici özelliği de deneye dayalı bir bilim olmasıdır. Deneysel bilim insanları olarak biz sosyal psikologlar, insanların sosyal davranışları üzerine varsayımlarımızı tahminlerimizi ve duşuncelerimizi, halk arasındaki yaygın inanışlara, sağduyuya ya da filozofların, yazarların, politikacıların, buyuk annelerimizin ve diğer bilge insanların fikir ve anlayışlarına dayanarak değil, deneysel ve sistematik olarak test ederiz. Bilim insanları olarak bizim hedefimiz, önemli ve oldukça geniş kapsamlı bir dizi soruya nesnel yanıtlar bulmaktır: Saldırganlığa neden olan etmenler nelerdir? Ön yargıyı nasıl azaltabiliriz? İki insanın birbirinden hoşlanmasına ya da birbirini sevmesine hangi değişkenler neden olur? Neden bazı politik ilanlar diğerlerinden daha etkilidir? Sosyal psikologların bu zorlukları aşmak için kullandıkları belirli yöntemleri de ele alacağız. Sosyal Etkiyi Anlamanın Diğer Yolları Örneklere bir kez daha bakalım, insanlar neden bu davranışları sergilemişti? Bu soruya bir yanıt bulmanın yollarından biri de basitçe gidip kendilerine sormaktır. Örneğin, Los Angeles’teki mahalle sakinlerine gidip neden polisi aramadıklarını sorabiliriz. Sam’e neden dernekte kuracağı arkadaşlıkların onu pek de fazla heyecanlandırmadığını sorabiliriz. Bu yaklaşımın sorunlu yanlarından biri, insanların kendi tepkilerinin ve duygularının kökenlerinden her zaman haberdar olmamalarıdır. Sağduyuya dayalı açıklamalarla yetindiğimiz sürece geçmiş olaylar hakkında fazla bir şey öğrenemeyiz. Jonestown büyük olasılıkla Amerikalıların dahil olduğu ilk toplu intihardı ancak sonuncu olmayacaktı. 1993 yılında, Teksas Waco yakınlarında, tarikat lideri David Koresh’in müritleri, yasadışı silah bulundurma suçlamasıyla gerçekleşecek olası tutuklamalara karşı kendilerini kaleye dönüştürülmüş bir çiftlik evine kapatmışlar ve anlaşıldığı kadarıyla FBI görevlilerinin kuşatması altındayken bulundukları binayı ateşe vermişlerdi. Bu olayda, aralarında birkaç çocuğun da bulunduğu seksen altı insan hayatını kaybetti. Dört yıl sonra, Cennetin Kapısı adında karanlık bir tarikatın 39 üyesi lüks bir malikanede kendilerini öldürmüştü. Elde edilen kanıtlar tarikat üyelerinin isteyerek ve huzur içinde ölürken Hale-Bopp kuyruklu yıldızını takip eden uzaylılara ait dev bir uzay gemisinin gelip ruhlarını alacağına ve onları uzaya götüreceğine inanıyordu (Purdham, 1997). Bir tarikatın, görece normal insanların zihin ve duygularını ne denli güçlü bir şekilde etkileyebileceğini anlamak, çoğu insan için oldukça zordur. Bu nedenle de suçlayacak birisini bulmak isteriz. Cennetin Kapısı trajedisinden sonra birçok insan kurbanları aptallık ve delilikle suçlamıştı. Ancak ele geçen kanıtlara göre, bunlar akıl sağlığı yerinde, hatta çoğu fazlasıyla akıllı ve iyi eğitimli insanlardı. Birini suçladığımızda duyduğumuz şaşkınlıktan kurtulup kendimizi daha iyi hissedebiliriz ancak söz konusu olaylara neden olan karmaşık durumları anlamak için bunun iyi bir yol olduğu söylenemez. Halk arasındaki genel inanışlardan, sosyal davranışlar hakkında gazetecilerden, sosyal eleştiride bulunanlardan ve roman yazarlarından birçok şey öğrenilebiliriz. Ancak yalnızca bu kaynaklara dayanmanın beraberinde getirdiği bir sorundan söz edebiliriz: Bu kaynaklar genellikle birbirleriyle çelişirler ve hangisinin doğru olduğunu belirlemek de pek kolay değildir. Başka insanları ne kadar sevdiğimizi etkileyen faktörler konusunda genel inanışın neler söylediğini ele alalım. “Tencere yuvarlanır kapağını bulur”: Benzer bir geçmişi ve ilgi alanlarını paylaşan insanların birbirlerinden hoşlandıklarını ve bir araya geldiklerini gösteren örnekler bulmak hiç de zor değildir. “Zıt kutuplar birbirini çeker”: Farklı geçmişlere ve ilgi alanlarına sahip insanların birbirleriyle yakınlık kurduğu birçok örnek bulmak da zor olmayacaktır. “Acele işe şeytan karışır” “Erken kalkan yol alır” “Gözden ırak gönülden ırak” “Aşığa Bağdat ırak gelmez” Hangisi doğru? Peki, Jonestown’daki toplu kıyımın nedeni aşağıdakilerden hangisidir, nasıl söyleyeceğiz? A. Rahip Jones zaten psikolojik açıdan depresif olan insanaları kendine çekmiştir. B. Yalnızca akıl hastası insanlar tarikatlara girer. C. Jones o kadar güçlü, karizmatik bir kişiliğe sahipti ki hemen herkesi, sizin bizim gibi güçlü, depresif olmayan insanları bile, kolaylıkla etkisi altına alabilirdi. D. Toplumdan kopuk yaşayan insanlar sosyal etkiye daha açıktır. E. Yukarıdakilerin hepsi. F. Yukarıdakilerin hiçbiri. Örneğin felsefeyi ele alalım; Felsefe, tarih boyunca insan doğasını anlamanın temel kaynaklarından biri olmuştur. Son 20-30 yıl içerisinde psikologlar bilincin doğasını ve insanların toplumsal çevre ile ilgili inanışlarının nasıl geliştiğini daha iyi anlayabilmek için filozofların çalışmalarına başvurmuşlardır. Bununla birlikte, bazen büyük düşünürler bile birbirleriyle çelişirler. Böyle bir durumda kimin haklı olduğuna kim karar verecek? Bazı durumlarda A filozofunun, diğerlerinde B filozofunun haklı olduğu söylenebilir mi? Bunu nasıl belirleyebiliriz? Spinoza, 1663: Daha önceleri nefret ettiğimiz birisini sevmeye başladığımızda bu sevgi, öncesinde herhangi bir nefret olmayan sevgiden çok daha güçlü olacaktır. Bu önermenin doğruluğundan nasıl emin olabiliriz? Her zaman için geçerli midir? Bu önermeyi geçerli ya da geçersiz kılan koşullar nelerdir? Spinoza, 1663: Daha önceleri nefret ettiğimiz birisini sevmeye başladığımızda bu sevgi, öncesinde herhangi bir nefret olmayan sevgiden çok daha güçlü olacaktır. Bu önermenin doğruluğundan nasıl emin olabiliriz? Her zaman için geçerli midir? Bu önermeyi geçerli ya da geçersiz kılan koşullar nelerdir? Filozofların ele aldığı birçok konuyu biz sosyal psikologlar da inceleriz, ancak bunu yaparken söz konusu olan insanlığın en büyük gizemlerinden biri olan aşk bile olsa bilimsel bir yaklaşım benimseriz. Sosyal psikologun görevleri; Hipotez adı verilen bilgiye dayalı tahminler yürütmek İyi kontrol edilen deneyler tasarlamak Bu konuyu biraz daha açmak için az önceki hoşlandığımız insan tipleri ile sevmek arasındaki ilişkiye dönelim. Bazı durumlarda tencerenin yuvarlanıp kapağını bulacağını, bazı durumlarda ise zıt kutupların birbirini çekeceğini öne süreceğiz. Yani her iki durum da doğru olabilir. Bunu söylemek işi kolaylaştırıyor -peki, ama yeterli mi? Pek sayılmaz çünkü insan davranışlarını gerçekten anlamak istiyorsak her iki durumun da doğru olabileceğini bilmekten daha fazlasına ihtiyacımız var demektir. Sosyal psikoloji toplumsal konuları ele alan diğer disiplinlerden ayırt edici özellikleri nelerdir? Sosyal Psikoloji ile Kişilik Psikolojisinin Karşılaştırılması Davranışın nedenlerini açıklamaya çalışırken kişilik özelliklerini düşünmeye eğilimliyizdir. İlk örnekteki insanlar bencil, duyarsız, çekingen olabilir. İkinci örnektekiler / katılımcılar, çekingen, boyun eğici, itaatkar olabilirler. Halkın tapınağı tarikatında ise rahip, lider bir kişiliğe sahip olabilir. Görülebileceği gibi ilk akla gelen kişilerin kişilik özellikleridir. Sosyal davranışları açıklamaya çalışan kişilik psikologları, genellikle bireysel farklılıklar, yani insan kişiliklerini birbirinden ayırt eden özellikler üzerinde yoğunlaşırlar. Sosyal psikologlar, davranışları öncelikle kişilik etmenleri üzerinden açıklamanın, hikayenin önemli bir kısmını, yani sosyal etkinin oynadığı rolü es geçtiğine inanırlar. Örneğin; Jonestown’da intihar edenler yalnızca bir avuç insandan ibaret değildi, tamamı kendini öldürmüştü. Hepsinin psikotik olduğu da düşünülebilir elbette ancak bu olasılık çok düşüktür. Bu trajik olaya daha derin, daha zengin ve ayrıntılı bir açıklama getirmek istiyorsak; Jim Jones gibi karizmatik figürlerin ne tür bir güç ve etkiye sahip olduğunu, diğer bakışaçılarından kopuk, kapalı bir toplum içinde yaşamanın yarattığı etkinin doğasını ve bu trajik sonucun ortaya çıkmasına etki eden daha birçok etmeni göz önüne almamız gerekir. Bu iki farklı yaklaşımı birkaç sıradan örneğe odaklanarak anlatalım: Bir arkadaşınızın iş toplantılarında, çoğu zaman yalnız kalmayı tercih ettiğini ve yanına gittiğinizde söyleyecek fazla şeyi olmadığını varsayalım. Bazıları onu utangaç birisi olarak değerlendirir; diğerleriyse soğuk, hatta kendini beğenmiş bulur. Öte yandan, arkadaşınızın kendi evinde verdiği bir yemekte onun çok hoş, cana yakın, neşeli ve hoş sohbet biri olduğunu gördünüz. Hangisi arkadaşınızın gerçek kişiliği? Utangaç, soğuk bir insan mı yoksa neşeli ve cana yakın mı? Bir durumla ilgili önemli bilgilerin eksikliğinde, birisinin karmaşık bir durumdaki davranışlarını anlamaya çalışırken çoğu insan, bu davranışı söz konusu bireyin kişiliğine bağlar. Oysa kişinin içinde bulunduğu durum, sosyal psikologlar açısından son derece önemlidir çünkü bu durum, insanların birbirleriyle kurdukları ilişkiler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Sosyal psikoloji, davranışları bağlam içerisinde değerlendirmeye, kişiliğe indirgememeye çalışmaktadır. Sosyal Psikoloji ile Sosyolojinin Karşılaştırılması Sosyal psikolojinin sosyal davranışa odaklı yaklaşımını sosyoloji, ekonomi ve politika bilimi gibi sosyal bilimlerdeki diğer disiplinlerde de görürüz. Bu disiplinler de sosyal etmenlerin insan davranışı üzerindeki etkisini inceler ancak özellikle çözümleme düzeyindeki farklılıklar sosyal psikolojiyi bunlardan ayırır. Sosyal psikoloji psikolojinin bir dalıdır ve temelinde bireylerin içsel psikolojik süreçler üzerinde yoğunlaşarak incelenmesi yatar. Sosyal psikolog için çözümleme düzeyi, toplumsal bir durum bağlamındaki bireydir. Örneğin, insanların neden birbirlerine kasıtlı olarak zarar verdiğini anlamak isteyen bir sosyal psikolog, belirli durumlarda saldırganlığı tetikleyen belirli psikolojik süreçlere odaklanır. Saldırganlık öncesi engellenme oranı nedir? Saldırganlık öncesinde her zaman engellenme var mıdır? Engellenmiş insanlar, hangi koşullar altında bu engellenmeyi açık, saldırgan bir eylemle aşmaya çalışırlar? Engellenmiş bir bireyin saldırgan tepkiler vermesini hangi etmenler önleyebilir? Engellenme dışında saldırganlığa neden olabilecek diğer etmenler nelerdir? Diğer sosyal bilimler daha çok belirli bir toplumdaki olayları etkileyen geniş toplumsal, ekonomik, politik ve tarihsel etmenlerle ilgilenirler. Örneğin, sosyoloji de saldırganlık konusunu inceler ancak bunu yaparken daha çok, neden belirli bir toplumun (ya da toplum içindeki grubun) üyelerinde farklı düzeylerde saldırganlık ürettiği sorusuna odaklanır. ABD’de cinayet oranları, neden Kanada’nın çok üzerindedir? ABD içerisinde cinayet oranları neden toplumsal sınıflar arasında farklılıklar gösterir? Toplumdaki değişimler ile saldırgan davranışlardaki değişimler arasında nasıl bir ilişki bulunur? Sosyal psikoloji ile diğer sosyal bilimler arasında çözümleme düzeyinde var olan farklılık, bu disiplinler arasındaki diğer bir ayrımı, yani açıklamaya çalıştıkları konular arasındaki farkı da yansıtır. Sosyal psikolojinin amacı insan doğasının, sosyal sınıf ya da kültür fark etmeksizin, herkesi sosyal etkiye açık kılan evrensel özelliklerini belirlemektir. Engellenme ile saldırganlık arasındaki ilişkiyi yöneten yasaların, yalnızca belirli bir sosyal sınıf, yaş grubu ya da ırk için değil, çoğu yerdeki çoğu insan için geçerli olduğu hipotezini buna örnek gösterebiliriz. Sosyal psikoloji büyük oranda ABD’de gelişmiş genç bir bilim dalıdır; bulgularının birçoğu henüz evrensel olup olmadıklarını ortaya koyacak şekilde diğer kültürlerde test edilmemiştir. Bununla birlikte, sosyal psikologlar olarak bizim amacımız, bu tip yasaları bulup ortaya çıkarmaktır. Amerikalı sosyal psikologlar tarafından geliştirilen yöntem ve kuramlar Avrupalı, Asyalı, Afrikalı, Orta Doğulu ve Güney Amerikalı sosyal psikologlar tarafından benimsenip uygulandıkça bu yasaların ne dereceye kadar evrensel oldukları konusundaki bilgimiz de artıyor. Bu tip kültürel bir genişleme, gerek evrenselliklerini göstererek gerekse sonuç olarak insanların sosyal davranışları üzerine daha doğru öngörülerde bulunmamıza yardım eden diğer değişkenleri keşfetmemize önayak olarak kuramları keskinleştirdiği için son derece değerlidir. Sosyal Psikolojinin Diğer Disiplinlerle Sosyoloji Karşılaştırılması Sosyal Psikoloji Kişilik Psikolojisi Bireyler değil, İnsanları sosyal İnsanları toplumlar üzerine etkiye açık kılan birbirlerinden genel yasa ve ortak psikolojik ayıran kendine kuramlar. süreçler. özgü, karekterisitik özellikler. Toparlamak gerekirse sosyal psikoloji, yakın akrabaları olan sosyoloji ve kişisel psikoloji arasında yer alır. İçinde bulunulan durumun ve daha geniş kapsamıyla toplumun davranışlar üzerindeki etkisini incelemeleri açısından, sosyal psikoloji ve sosyoloji ortak ilgi alanlarına sahiptir. Öte yandan, sosyal psikologlar daha çok, bireylerin insanları sosyal etkiye açık kılan psikolojik yapısına odaklanır. Ayrıca, her ne kadar hem sosyal psikoloji hem de kişilik psikolojisi insanları birbirlerinden ayırt eden yönlerden çok bireyin psikolojisi üzerinde yoğunlaşsa da, sosyal psikoloji çoğu insan tarafından paylaşılan ve onları sosyal etkiye açık kılan psikolojik süreçlere SOSYAL ETKİNİN GÜCÜ Hepimiz insanların davranışlarını kişilikleri açısından açıklamaya çalışırız. Temel yükleme hatası: Kendi davranışlarımızı ve başkalarının davranışlarını bütünüyle ayırıcı kişilik özellikleri çerçevesinde tanımlama ve bu şekilde sosyal etkinin gücünü göz ardı etme eğilimi Sosyal etkinin gücünü hafife aldığımızda yanıltıcı bir güvenlik duygusuna kapılırız. Kolay ve rahatlatıcı Bizim başımıza gelmez diye düşünme Karmaşık durumları aşırı basitleştirme, bu da insan davranışının nedenlerini anlamayı zorlaştırır. Mağduru suçlama Örneğin Jonestown, Waco ya da Cennetin Kapısı olaylarındakine benzer davranışları açıklamaya çalışırken kurbanlara kusurlu insanlar deyip geçmek hem kolaydır hem de garip bir şekilde rahatlatıcıdır. Böylece aynı şeylerin bizim de başımıza gelmeyeceği duygusuna kapılırız. Oysa tam tersine, bu şekilde sosyal psikolojik süreçlerin daha az farkında olmamız, olası zararlı sosyal etkilere karşı daha savunmasız kalmamıza neden olacaktır. Dahası, durumun gücünü tam olarak değerlendiremediğimiz için karmaşık durumları aşırı basitleştirme eğilimi sergileriz, bu da insan davranışlarının büyük bir bölümünün nedenlerine yönelik anlayışımızı zayıflatır. Yine bu aşırı basitleştirme, Jonestown örneğinde olduğu gibi, çoğumuzun karşı koymakta büyük güçlük çekeceği sosyal güçler karşısında boyun eğen kurbanı suçlamamıza neden olabilir. İki kişi bir oyun oynuyor ve oyunculardan her biri iki stratejiden birini seçmek zorunda. Birinci strateji rekabete dayanıyor ve oyuncu, kendisi en fazla parayı kazanırken karşısındakinin olabildiğince kaybetmesine yönelik oynuyor; diğer stratejide işbirliği yapıyorlar ve oyuncu kendisi bir miktar para kazanırken oyun arkadaşının da kazanmasını sağlıyor. Oyunu oynarken yalnızca iki temel strateji var: rekabet ya da iş birliği. Sizce arkadaşlarınız bu oyunda hangi stratejiyi benimserdi? Çoğu kişi bu soruyu yanıtlamanın kolay olduğunu düşünür. Önce arkadaşlarımızın kişiliklerini düşünür sonra yanıt veririz. Öngörülerimizde genellikle sosyal durumun doğasına pek fazla yer vermeyiz Bu öngörüler ne kadar doğrudur? Sosyal durumu da göz önüne almalı mıyız? Liberman, Samuels ve Ross, 2004 İnsanların işbirliğine yatkınlıkları Borsa 80 oyunu / Ortaklık oyunu 70 60 İnsanların işbirliğine 50 yatkınlığını 40 etkileyen nedir? 30 20 Kişilikleri mi yoksa, yoksa sosyal 10 durumun doğası mı? 0 Ortaklık Borsa oyunu oyunu İşbirlikçiler Rekabetçiler Öğrencinin kişiliği davranışı üzerinde ölçülebilir bir fark yaratmamıştır. “Rekabetçi” olarak adlandırılan öğrenciler “iş birliğine yatkın” olarak adlandırılan öğrencilerden daha rekabetçi davranmamıştır. Sosyal durumun önemsiz görünen yönleri çok güçlü bir etkiye sahip olabilir ve bu etki insan kişilikleri arasındaki farklılıkları da gölgede bırakabilir (Ross & Ward, 1996). Bu, kişilik farklılıklarının var olmadığı ya da önemsiz olduğu anlamına gelmez; kişilikler arasında farklılıklar bulunur ve bunlar sıklıkla büyük önem taşırlar. Öte yandan, sosyal ve çevresel durumların hemen herkesi dramatik bir şekilde etkileyecek denli güçlü olduğunu da gördük, işte bu, sosyal psikologun çalışma alanıdır. Sosyal Durumun Öznelliği Sosyal durum derken tam olarak kastettiğimiz nedir? Böyle bir tanımı yapmanın yollarından biri, sosyal durumun insanlar için ne kadar ödüllendirici olduğu gibi, bu duruma ait nesnel özellikleri belirlemek ve daha sonra bu nesnel özellikleri izleyen davranışları belgelemektir. İnsan davranışını anlamak için yalnızca çevrenin pekiştirici özelliklerini, yani çevredeki olumlu ya da olumsuz olayların belirli davranışlarla ne şekilde özdeşleştirildiğini değerlendirmenin yeterli olduğunu savunan ve davranışçılık olarak adlandırılan psikoloji okulu bu yaklaşımı benimsemiştir. Örneğin, köpekler çağırıldıklarında gelirler çünkü komuta uymayı pozitif pekiştiricinin (örneğin, yemek ya da okşama) izleyeceğini öğrenmişlerdir; çocuklar doğru yanıt verdiklerinde onları över, gülümseyerek tebrik eder ve alınlarına altın bir yıldız çizerseniz çarpım tablosunu daha çabuk ezberleyeceklerdir. John Watson (1924) ve B. F. Skinner (1938) gibi davranışçı psikologlar, bütün davranışların organizmanın çevresindeki ödül ve cezaların incelenmesi yoluyla anlaşılabileceğini, düşünme ve duygu gibi öznel durumların ise araştırılmasına gerek olmadığını savunmuşlardır. Dolayısıyla, Los Angeles’te komşularının yardım çığlıklarına kulaklarını tıkayan mahalle sakinlerinin davranışlarını anlamak isteyen bir davranışçı, herhangi bir yardım girişimini engelleyen belirli nesnel etmenleri bulmak için durumun çözümlemesini yapacaktır. Belirli bir eylem biçiminin benimsenmesine yol açan nesnel ödüller ve cezalar nelerdi? Hiçbir şey yapmamalarına neden olan ödüller ve cezalar nelerdi? Davranışçılık, insanın toplumsal deneyimlerinin temelinde yatan biliş, düşünme ve duyguyu ele almadığı için sosyal dünyanın tam olarak anlaşılmasında yetersiz kalır. Gözlemlerimizi bir durumun yalnızca fiziksel özellikleriyle sınırlı tutarak sosyal davranışları tam olarak anlayamayız. Çevrelerindeki dünyayı nasıl yorumladıklarını görmek için, bir durumu, bu durumun içindeki insanların gözlerinden görmemiz gerekir. İnsanların sosyal durumları anlamlandırması ve yorumlaması konusuna yapılan bu vurgunun temelinde Geştalt psikolojisi olarak adlandırılan bir yaklaşım yatar. İlk olarak, insanların fiziksel dünyayı nasıl algıladıkları üzerine bir kuram olarak öne sürülen Geştalt psikolojisi, bir nesnenin nesnel ve fiziksel özelliklerinin nasıl bir araya geldiğini değil, nesnenin insan zihnindeki öznel görünüşünün (geştalt, bütünlük) incelenmesi gerektiğini savunur. Örneğin, insanların bir resmi nasıl algıladığını anlamak amacıyla resmi; tuvalin farklı bölümlerinde kullanılan temel renklerin tam oranları, boyamada kullanılan fırça darbeleri ve bunların oluşturduğu farklı geometrik şekiller gibi farklı öğelere ayırabiliriz. Buna karşılık, Geştalt psikologlarına göre yalnızca algının yapı taşlarını inceleyerek bir nesnenin nasıl algılandığını anlamak olanaksızdır. Bütün, kendisini oluşturan parçaların toplamı değildir. Bu nedenle de nesnel uyarıcının ayrı ögeleri üzerinde değil algılayanın fenomenolojisi, yani nesnenin ona nasıl göründüğü, nesnenin görüngüsü üzerinde odaklanmak gerekir. Gestalt yaklaşımı ilk olarak Almanya’da 20. yy. Ilk yarısında Kurt Koffka, Wolfgang Kohler, Max Wertheimer ve onların öğrencileri ve meslektaşları tarafından formüle edimiştir. Kurt Lewin: Çağdaş deneysel sosyal psikolojinin kurucusu. Gestalt ilkelerini sosyal algıya uygulamıştır. Diğer insanları, onların güdülerini, niyetlerini ve davranışlarını algılama. İnsanların bir sosyal durumu nasıl algıladıklarını görmek için onların bakış açılarını benimsemenin önemini tam olarak anlayan ilk bilim insanıdır. Kısa bir süre içerisinde sosyal psikologlar öznel durumları (durumların insanlar tarafından yorumlanışı) ele almanın önemine odaklanmışlardır. Yorumlamaların Kaynağı: Temel insan Güdüleri İnsanlar sosyal dünyayı yorumlarken hangi kaynakları kullanırlar? Biz insanlar karmaşık organizmalarız; herhangi bir andaki düşünce ve davranışlarımızın altında, çeşitli kesişen güdüler yatar. Zamanla sosyal psikologlar bu güdülerden ikisinin birincil öneme sahip olduğunu buldular: Kendimiz hakkında iyi şeyler hissetme gereksinimi Doğru olma gereksinimi Bu güdülerin bizi aynı yöne doğru ittiği zamanlar da vardır ancak çoğu zaman bizi zıt yönlere doğru çekiştirirler. Bu iki güdü zıtlaştığında ne olur? Leon Festinger, bilişsel çelişki kuramı At yarışı parkurundaki insanların bahis oynadıkları atın kazanacağından, bahisleri oynadıktan hemen sonra, oynamadan öncekine göre çok daha emin görünmektedirler (Knox ve Inkster, 1968). Evlilik kararından vazgeçmiş olmasına karşın nikah hazırlıkları tamamlanmış olması nedeniyle (yatırım, emek) evlenen pek çok çift vardır. Harcanan emek, kötü giden evliliğin sonlandırılamamasına neden olabilir. Leon Festinger, insan duygularının ve zihninin nasıl çalıştığını anlamak için en uygun zamanın bu iki güdünün zıtlaştığı durumlar olduğunu fark etmiştir. Bunu bir örnekle açıklayalım. Bir ülkenin başkanı olduğunuzu ve bir ülkeyle zorlu ve masraflı bir savaşa girdiğinizi düşünün. Savaşa yüzlerce milyar dolar döktünüz ve bu savaş on binlerce askerin yanı sıra çok daha fazla sayıda masum sivilin hayatına mal oldu. Savaş çıkmaza girdi ve bitecek gibi de görünmüyor. Bir yandan tüm bu kıyım için üzülüyorsunuz, diğer yandan tarihe savaş kaybeden ilk başkan olarak geçmek istemiyorsunuz. Danışmanlarınızdan bazıları tünelin sonunda ışık gördüklerini, bombardımanı yoğunlaştırdığınız takdirde düşmanın kısa sürede teslim olacağını ve savaşın sona ereceğini söylüyorlar. Bunun size getirisi de büyük olacak; askerî ve siyasi hedeflerinize ulaşmakla kalmayacak, tarihe büyük bir lider olarak da geçeceksiniz. Diğer danışmanlarınızsa bombardımanı yoğunlaştırmanın düşmanda direnci arttırmaktan başka bir işe yaramayacağını ve barış yolları aramanız gerektiğini söylüyorlar. Hangisine inanırdınız? Başkan Lyndon Johnson da aynı ikilemle karşı karşıya kalmıştı. Onun, savaşı yoğunlaştırmayı öneren danışmanlarını dinlemesi çok da şaşırtıcı olmadı çünkü savaşı kazandığı takdirde başkomutan olarak önceki davranışını da haklı çıkarmış olacaktı; buna karşılık Vietnam’dan çekildiğinde hem tarihe savaş kaybeden ilk ABD başkanı olarak geçecek hem de boş yere bunca yaşama ve paraya mal olan bir savaşı haklı göstermek zorunda kalacaktı. Bu öneriye uymakla hata yaptı. Bombardımanı yoğunlaştırmak, düşmanın direncini artardı ve savaşın uzamasına neden oldu. Bu örnekte de görüldüğü gibi, kendini haklı çıkarma gereksinimi doğru olma gereksinimini gölgede bırakabilir, bu da beraberinde bir felaketi getirebilir. Öz Saygı Yaklaşımı: Kendimiz Hakkında İyi Şeyler Hissetme Gereksinimi Çoğu insan öz saygısını olabildiğince yüksekte tutmak, yani kendisini iyi, yeterli ve saygın biri olarak görmek ister. İnsanların dünyayı görme biçimlerinin temellerini genellikle, bu kendi hakkında olumlu bir imgeye sahip olma gereksiniminde bulabiliriz. Kendini iyi hissetmek için dünyayı çarpıtmak ile dünyayı doğru bir şekilde sunmak arasında seçim yapmamız gerektiğinde genellikle ilk seçeneği tercih ederiz. Geçmişteki Davranışları Mazur Gösterme Bir çift, kocanın anlamsız kıskançlıklarının zorlaştırdığı bir evlilikten sonra boşanır. Adam gerçeği, yani kıskançlığının ve aşırı sahiplenmeciliğinin karısını kendinden soğuttuğunu kabullenmektense evliliğinin yıkılma nedenini eski eşinin onun gereksinimlerine karşı yeterince hassas olmamasına bağlamaktadır. Bu yorum bir amaca hizmet eder: Adamın kendini iyi hissetmesini sağlar. Önemli yetersizliklerimizi kabullenmek çok zordur ve bunun bedeli, dünyayı doğru olmayan bir biçimde görmek de olabilir. Bu çarpıtmanın sonucunda da deneyimlerimizden bir şeyler öğrenme olasılığı çok azalacaktır. Örneğin bu adam, bir sonraki evliliğinde de muhtemelen aynı sorunları yaşayacaktır. İnsanların kendileri hakkında iyi şeyler hissetmek için gerçekliği olduğundan farklı yorumlaması, insan davranışlarıyla ilgilenen en sıradan gözlemci için bile şaşırtıcı değildir. Öte yandan, bu güdünün işleme şekilleri çoğunlukla hayret vericidir. Daha da önemlisi, bu fenomenin anlaşılması başlangıçta gizemli görünen düşünce ve eylemlerin açıklanmasında büyük bir rol oynayabilir. Acı Çekme ve Kendini Mazur Gösterme Önceki örneklerimizden birine, Oscar ve oğlu Sam’in durumuna dönelim. Neden, Oscar’ın zamanında hissettiklerinin aksine, Sam dernek arkadaşları konusunda fazla bir heyecan duymuyordu? Özellikle de Oscar’ın dernek arkadaşlarını daha çok sevmesinin nedenini, Sam’in girmek zorunda kalmadığı küçük düşürücü kabul törenine bağlayacağız. Bir dizi kontrollü laboratuvar deneyi: Dernek üyelerinin davranışları da dâhil olmak üzere durumdaki her şeyi tam anlamıyla sabit tutarak ve Yalnızca adayların üye olmak için katlanmak zorunda olduğu kabul töreninin şiddetini değiştirerek kabul sınaması fenomenini inceleme altına aldılar. Sonuç: katılımcıların gruba dahil olmak için katlanmak zorunda oldukları süreç ne kadar nahoşsa katılımcılar grubu o denli çok seviyordu ve bu durum, grup üyeleri birebir aynı davranışları sergileyen aynı insanlar olduğunda bile değişmiyordu. SONUÇ: İnsanlar kısmen geçmişteki davranışlarını mazur göstererek, kendilerini daha iyi bir ışıkta görme gereksinimi duyarlar. Belirli ayırt edilebilir koşullar altında bu güdü insanları ilk bakışta şaşırtıcı ya da çelişkili görünen davranışlara yönlendirebilir. Sosyal Biliş Yaklaşımı: Doğru Olma Gereksinimi İnsanlar, kendilerini olabildiğince iyi bir ışık altında görebilmek için doğruları değiştirdiklerinde bile gerçekliği bütünüyle çarpıtamazlar. Aslında insanoğlu düşünme, tasarlama ve çıkarsama yapma konusunda oldukça beceriklidir. İnsan olmanın en önemli özelliklerinden biri usa vurma yeteneğidir. Bir canlı türü olarak mantıklı düşünme ve hesaplama yeteneklerimiz gerçekten de hayranlık uyandırıcıdır. Sosyal Biliş yaklaşımına göre, insanlar dünyayı olabildiğince doğru biçimde görmeye çalışırlar. İnsanlar sosyal dünyayı anlamak ve öngörmek için elinden gelenin en iyisini yapan hafiyelere benzerler. Diğer yandan bu o kadar da kolay değildir çünkü belirli bir durum hakkında doğru bir yargıya varmak için gerekli verilerin tümünü hemen hiçbir zaman bilemeyiz. Vereceğimiz her bir karar için bütün verileri önceden toplamanın bir yolu olsaydı bile, buna ne zamanımız ne de enerjimiz yeterdi. Sosyal dünyayla ilgili beklentilerimiz, onu doğru algılamamızı engelleyebilir. Beklentilerimiz, sosyal dünyanın doğasını bile değiştirebilir. Rosenthal ve Jacobson (1968): Kendini Doğrulayan Kehanet Bir ilkokul sınıfında bir test uyguladılar. Daha sonra da öğretmeni test sonuçları hakkında bilgilendirdi ve öğrencilerden birkaçının “işlenmemiş elmas” olduğunu, her an parıldamaya ve müthiş bir başarı göstermeye hazır olduğunu söylediler. Aslında test sonuçları böyle bir şey ortaya koymuyordu. İşlenmemiş elmas olarak nitelendirilen öğrencilerin adları bir şapkadan rastgele çekilen kurayla belirlenmişti, yani ortalama olarak diğer öğrencilerden farklı değillerdi. Eğitim yılının sonunda sınıfa yeniden gelen Rosenthal ve Jacobson, işlenmemiş elmasların gerçekten de çok başarılı olduğunu görecekti. Öğretmenlerinin onlara yönelik beklentisinin artması bile başarı düzeylerini arttırmaya yetmişti. Bu etkileyici fenomen bir rastlantıdan ibaret değildir; geniş bir yelpazede çeşitlilik gösteren okullarda yürütülen bir dizi çalışmada aynı sonuçlara ulaşılmıştır (Rosenthal, 1995). Peki, bu nasıl olmuştu? Her ne kadar bu sonuç olanak dışı gibi görünse de aslında insan doğasının önemli bir yönünü yansıtıyor. Bir öğretmen olsaydınız ve belirli iki ya da üç öğrencinin daha başarılı olacağına inandırılsaydınız onlara daha farklı davranma olasılığınız artardı. Daha fazla özen gösterir, daha fazla soru sorar, onlan yüreklendirir ve önlerine daha zorlayıcı ders materyali koyardınız. Bu da hemen her zaman bu öğrencilerin kendilerini daha mutlu, daha saygın, daha istekli ve zeki hissetmelerini sağlardı. Sonuç da kaçınılmaz olarak kehanetin doğrulanması olurdu. Bu nedenle, sosyal dünyayı elimizden geldiğince doğru algılamaya çalıştığımızda bile birçok açıdan yanılabilir, yanlış izlenimlere kapılabiliriz. Diğer Güdüler Biyolojik dürtüler (açlık, susuzluk vb.) Psikolojik güdüler Korku Sevgi İyilik Ödüller, cezalar Kontrol gereksinimi Sosyal Psikoloji ve Toplumsal Sorunlar Sosyal psikoloji, sosyal etkinin bilimsel bir yoldan incelenmesi olarak tanımlanabilir. Sosyal etkiyi en iyi şekilde anlayabilmek için insanların sosyal davranışlarının ana nedenlerine odaklanmak gerekir. Sosyal etkiyi neden anlamak istiyelim? İnsanoğlu meraklı bir canlıdır, insanların sosyal davranışları sosyal psikologlarda hayret duygusu uyandırır, bu nedenle de sosyal psikologlar bunların nedenlerini olabildiğince derinlemesine anlamak isterler. Çoğu psikolog sosyal davranışların nedenlerini farklı bir amaçla inceler: sosyal problemlerin çözümüne katkıda bulunmak. Karmaşık ve olumsuz sosyal davranışları anlama ve açıklama yeteneği, bunları değiştirmek gibi zorlu bir görevi de beraberinde getirir. Örneğin, korku aşılama yoluyla insanlar sağlıklarını korumaya yönelik akılcı, uygun davranışlarda bulunmaya yöneltilebilir ve bununla ilgili birçok olumsuz davranıştan (örneğin, sigara içmek, alkollü araç kullanmak) söz edilebilir Sosyal psikolojinin yararı Kendi davranışlarımızın nedenlerini daha iyi anlamak Toplumsal sorunların çözümüne katkıda bulunmak Şiddet ve önyargıyı azaltmak Olumlu sağlık davranışlarını geliştirmek Yardımseverlik Hoşgörü TEŞEKKÜRLER…