Psikolojik Danışma Kuramları 2. Bölüm PDF

Summary

Bu sunum, Alfred Adler'in bireysel psikoloji kuramını ele almaktadır. Sunumda, Adler'in hayatı, teorileri ve temel kavramları, sosyal ilgi, aşağılık duygusu ve üstünlük çabası gibi konular incelenmektedir.

Full Transcript

1 PSİKOLOJİK DANIŞMA KURAMLARI BÖLÜM 2 ALFRED ADLER VE BİREYSEL PSİKOLOJİ ALFRED ADLER (1870- 2 1937)  Viyanalı bir ailenin ikinci çocuğudur.  4 erkek 2 kız kardeşi var.  Sağlıklı bir çocuk olan ağabeyi Sigmund’un...

1 PSİKOLOJİK DANIŞMA KURAMLARI BÖLÜM 2 ALFRED ADLER VE BİREYSEL PSİKOLOJİ ALFRED ADLER (1870- 2 1937)  Viyanalı bir ailenin ikinci çocuğudur.  4 erkek 2 kız kardeşi var.  Sağlıklı bir çocuk olan ağabeyi Sigmund’un aksine hastalıklarla geçen bir çocukluk dönemi (Zaturre, raşitizm, okul başarısızlığı gibi) ALFRED ADLER (1870- 3 1937)  Çocukken geçirdiği hastalıklar ve küçük kardeşinin yanı başında ölmesi, Adler’de doktor olma isteğine yol açmış  Babasının teşvikiyle okuyarak 1895 yılında Viyana Üniversitesinden tıp diplomasını almış  Önce göz, sonra iç hastalıkları alanında ihtisas yapan Adler daha sonra psikiyatri alanını seçmiş ALFRED ADLER (1870- 4 1937)  1902 yılında Freud’un tartışma grubu toplantılarına katılıyor  1910 yılında Viyana Psikanalitik Derneğinin başkanlığına getiriliyor  Freud’la görüş ayrılığına düşerek ayrılıp kendi derneğini ve kuramını (bireysel psikoloji) oluşturuyor  1897’de Raissa Epsteinile yaptığı evlilikten 4 çocuğu olmuş  1926’da ABD’ye göç etmiş  1937’de seyahat için gittiği İskoçya’da kalp krizinden ölmüş ALFRED ADLER (1870- 5 1937)  Yaşadığı ilk yıllar çocukluk zayıflıkları ve aşağılık duygusu mücadeleleriyle geçmiştir.  Yaşadığı hastalıklar sebebiyle annesi tarafından şımartılmış, erkek kardeşinin doğumuyla aile içindeki popülerliğini yitirmiştir  Babasıyla güvene dayalı bir ilişki kurmuştur.  Büyük kardeşi Sigmund’u kıskanması çocukluk ve ergenlik yıllarında ilişkilerinin kötü gitmesine sebep olmuştur. ALFRED ADLER (1870- 6 1937)  Kuramını oluştururken kendi deneyimlerinden etkilenmiştir.  Kendi yaşamını kendisi şekillendirme yoluna gitmiştir.  Tıp öğrenimini viyana üniversitesinde yapmış nöroloji ve psikiyatride uzmanlaşmıştır.  Çocuk hastalıklarına ilgi duymuştur.  Birinci dünya savaşından sonra Viyana Devlet Okullarında 32 çocuk kliniği kurmuş ve öğretmenleri, sosyal hizmet uzmanlarını, doktorları ve diğer meslek elemanlarını eğitmeye başlamıştır. ALFRED ADLER (1870- 7 1937) Kurduğu kliniklerin hem sayısı hem popülaritesi artmış ders vermek ve çalışmaları göstermek konusunda yorulmak bilmez bir gayret göstermiştir. Kalabalık izleyiciler önünde anne-babalar ve çocuklarla canlı gösteriler yaparak eğitim uygulamalarının öncüsü olmuştur Temel Kavramlar ve 8 İlkeler  İnsanın doğası  Sosyal ilgi  Aşağılık (yetersizlik) duygusu ve ödünleme  Üstünlük çabası  Yaşam hedefi  Kurgusal hedef Temel Kavramlar ve 9 İlkeler  Yaratıcı güç  Yaşam tarzı  Aşağılık Kompleksi ve Üstünlük kompleksi  Doğum sırası  Karakter tipolojisi Temel Kavramlar ve 10 İlkeler  Adler psikodinamik yaklaşımın uygulanmasında pay sahibi kişilerdendir.  Ancak 8-10 yıllık Freud ile işbirliğinden sonra Adler başkanı olduğu Viyana Psikanaliz derneğinden 1911 yılında ayrılarak 1912 yılında Bireysel Psikoloji Derneğini kurmuştur. Temel Kavramlar ve 11 İlkeler  Adler kişilerin yalnızca bütünleşmiş ve tamamlanmış varlıklar olarak anlaşılabilir olduklarını ileri sürerek, kişiliğin bütünlüğünün üzerinde durmuştur.  Geçmişten çok istek ve beklentilerimiz davranışlarımızı şekillendirir diyerek davranışların amaçlı olduğunu belirtmiştir. Temel Kavramlar ve 12 İlkeler  Adler’e göre sadece geçmiş ve çocukluk yaşantılarımız bizi şekillendirmemekte aynı zamanda birey olarak kendi kendimizi yeniden yaratmaktayız.  Adler insan doğasına sosyal-psikolojik yönden bakarak, Freud’un biyolojik-deterministik görüşünden ayrılmıştır. Daha sonra içlerinde Karen Horney, Erich Fromm ve Harry Sullivan’ın da bulunduğu Freud’u izleyen bu kuramcılar kişiliğin şekillenmesinde sosyal ve kültürel faktörlerin önemli olduğunu belirtmişlerdir. Bu yönleriyle Adler yaklaşımını benimsemişlerdir. Temel Kavramlar ve 13 İlkeler  Adler’de Freud gibi yaşamın ilk 6 yılının kişilik gelişiminde önemli olduğuna inanır.  Adler, bireylerin geçmişi ne şekilde algıladığını ve ilk karşılaştıkları olaylara nasıl yorum verdikleri üzerinde durmuştur.  Adler’in birçok konuda Freud’la görüş ayrılıkları vardır. Adler’in Freud’dan farklı başlıca düşünceleri 14  İnsanlar cinsel dürtülerden çok sosyal ilişkilerle motive olur,  Davranış amaçlıdır ve hedefe yöneliktir,  Terapinin ilgi odağı bilinç altından çok bilinç olmalıdır, Temel Kavramlar ve 15 İlkeler  Tüm bireyler için normal kabul ettiği aşağılık duygusu üzerinde odaklanmıştır. Aşağılık duygusunun anormallik olarak görmemekte aksine yaratıcılığın kökeni olduğuna inanmaktadır.  İnsan davranışı sadece kalıtsal ve çevresel olarak belirlenmemekte, insan olarak olayları yorumlama, etkileme ve yaratma kapasitemiz bulunmaktadır. Temel Kavramlar ve 16 İlkeler  “Neyle” doğmuş olmamız değil yeteneklerimizle “Ne yaptığımız” önemlidir.  Adler bütüncül, sosyal, hedefe yönelik ve insancıl yaklaşımın öncüsü olmuştur. İnsanın Doğası 17  Bireysel psikolojinin amacı, bireyin topluma uyumunu sağlamaktır. Buradaki bireysellik ise kelime anlamının dışında kişiliğin bölünmez ve biricik oluşunu ifade eder. Elbette ki bu söylemler sosyalliğin önemsiz olduğunu ifade etmemektedir. En temelde amaçlanan şey zaten bireyin toplumla kaynaşıp ‘birey’ niteliği kazanmasıdır. Bu doğrultuda da diğer psikoloji sistemleri bireysel ve sosyal psikoloji arasında ayrım yaparken, Adler böyle bir ayrıma gitmemektedir. İnsanın Doğası 18  Adler, bireysel psikoloji yaklaşımında çok fazla soyut kavrama yer vermemektedir. Yazılarında anlaşılır bir dil kullanarak; kişinin sorunları çözme yöntemleri, çocuk yetiştirme, iletişim, yaşam kalitesinin arttırılması gibi konulara yer vermiştir. Sosyal İlgi 19  Psikanaliz, bireyin dürtüleri ile toplum arasında bir savaş içerisinde olduğunu öne sürerken; bireysel psikoloji, bireyin diğer insanlarla iletişim kurmak için doğuştan bir potansiyel barındırdığını savunur. Bu olguya ise sosyal ilgi denir. Sosyal İlgi 20  Sosyal ilgi kavramıyla bireyin sosyal bir varlık olduğunu dile getiren Adler, bireyi anlamak isteyen bir kişinin; bireyin sosyokültürel çevredeki ilişkilerini de incelemesi gerektiğini savunur. Sosyal İlgi 21  Freud’a göre bireyin iki temel güdüsü eros (cinsellik) ve thanatos (ölüm) iken; Adler’e göre birey, olumlu sosyal dürtülerle motive olmaktadır. Bu yaklaşım doğrultusunda da bireyin kendi çıkarlarını ikinci plana atıp toplumsal çıkarlara öncelik gösterebileceği savunulmuştur.  Sosyal ilgi temelde bütünle birmiş gibi hissetmek ve sonsuza kadar süreceği düşünülen bir toplum biçimi için çaba sarf etmektir. Sosyal İlgi 22  Bireysel psikoloji sosyal ilginin, kişinin ruh sağlığını değerlendirmeye yarayan bir ölçüt olduğunu ileri sürmüştür. Bu yüzden Adler’e göre sağlıklı kişilik gelişimi için ihtiyaç duyulan ne süperegodur ne de kollektif bilinçdışıdır. Asıl ihtiyaç duyulan şey sosyal ilgidir ve insanın evrensel manada değerlendirilmesinde kullanılabilecek tek kriterdir. Bu doğrultuda da insan yaşamının değerinin başkalarının hayatına kattıklarıyla ölçülebileceği savunulur. Sosyal İlgide Ebeveyn 23 Rolü  Adler’e göre sosyal ilgi doğumla beraber getirilen bir şeydir. Yani herkes belli bir miktarda sosyal ilgiye sahiptir ve bireyin sosyalliği de buradan gelmektedir. Fakat, doğuştan getirilen her şey gibi sosyal ilgi de kendiliğinden ortaya çıkmaz ve gelişmez. Sosyal İlgide Ebeveyn 24 Rolü  Bu noktada da sosyal ilginin gerçekleşmesi ve gelişmesi için rehberlik edilip bireyin eğitilmesi gerekir. Sosyal ilginin gelişmesi için gerekli olan sosyal çevre ilk aşamada ailedir ve bebeğe en yakın olan kişi ise annedir. Dolayısıyla ilk temas anneyle başlar ve annenin görevi iki aşamalıdır: Sosyal İlgide Ebeveyn 25 Rolü  Sosyal ilginin oluşturulmasında çocuğu cesaretlendirmek ve desteklemek,  Çocuğun anneyle geliştirdiği sosyal ilgiyi diğer insanlarla da geliştirebilmesinde yardımcı olmak. Sosyal İlgide Ebeveyn 26 Rolü  Anne bu sürecin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynarken aynı zamanda çocukla olan ilişkisinde de içten bir sevgi gösteriyor olmalıdır. Aynı zamanda sadece çocuğa karşı değil; annenin tüm çevreyle olan iletişimi ve sevgisi de çocuk için model teşkil eder. Bu şekilde çocuk, dünyada değerli olan başka insanların da olduğunu öğrenir. Sosyal İlgide Ebeveyn 27 Rolü  Anne bu dengeyi kuramaz ve sevgiyi sadece çocuğuna odaklarsa, çocuk mevcut sosyal ilgiyi diğer insanlara aktarmayı öğrenemeyecektir. Tam zıttı olarak da anne eğer sevgisini eşine odaklarsa, çocuk(lar) değersizlik hissine kapılacaklardır. Sosyal İlgide Ebeveyn 28 Rolü  Sosyal ilginin gelişiminde ikinci önemli kaynak ise babadır. Baba da anne gibi sevgisi ve ilgisini dengeli bir şekilde göstermelidir. Bu doğrultuda babanın sosyal ilgisi, çocuklarıyla olan iletişimde de kendisini göstermelidir. Adler’ göre ideal baba, çocuklarının bakımına anne kadar katkıda bulunandır. Sosyal İlgide Ebeveyn 29 Rolü  Bireysel psikoloji, babanın sosyal ilginin gelişimine olumsuz etki yaratan iki önemli hata olduğunu savunur. Biri duygusal uzaklık (ilgisizlik), diğeri ise babaya özgü otoriteryanizmdir. Bunların etkisi hemen hemen aynıdır. Kişisel güç ve üstünlük arayışına sebep olup sosyal ilginin gelişmesini engeller. Sosyal İlgide Ebeveyn 30 Rolü  Anne ve babanın tek tek etkileri aşağı yukarı bu şekildedir. Peki anne-baba ilişkisinin sosyal ilgiye etkisi var mıdır? Elbette vardır. Çünkü tek tek ebeveyn davranışları için bir tür ‘denge’den bahsettik. Fakat ebeveyn iletişiminde sağlıksız iletişim dengeleri bozacağı için doğrudan çocuğun sosyal ilgi gelişimi üzerinde olumsuz etki yaratacaktır. Aşağılık Duygusu ve 31 Ödünleme  Adler, insanın tüm motivasyonunun ‘üstünlük çabası’ olarak adlandırılan tek temel güdüyle açıklanabileceğini savunmuştur. Adler’e göre insanlar dünyaya birtakım eksikliklerle gelirler yani bazı bedensel özellikleri daha güçsüzdür. İnsanların bu zayıf yönlerini ödünleme (telafi) yoluna gittiğini savunan Adler, sonuç olarak zayıf yönlerin kişinin en önemli becerisi veya güçlü yönü haline geldiğini söyler. Bu doğrultuda da neredeyse sıradışı her insanda bir organ kusuru olduğunu söyler. Aşağılık Duygusu ve 32 Ödünleme  Tıp için organizmanın ödünleme yapıyor oluşu yeni bir fikir değildir. Fakat Adler, bunun psikolojik yapı için de geçerli olduğunu ortaya koymuştur. Aynı zamanda Adler, insanların sadece organ yetersizliği kaynaklı ödünleme çabasına girmediklerini; psikolojik ve sosyal yetersizliklerden kaynaklanan öznel aşağılık (yetersizlik) duyguları için de ödünleme yaptıklarını ifade etmiştir. Üstünlük Çabası 33  Adler aşağılık (yetersizlik) duygularının, insanın kendini geliştirme arzusunun temeli olduğunu savunur. Peki insanın yaşamı boyunca asıl amacı nedir? Basit bir şekilde sadece aşağılık duygularımızdan kaçmaya mı çalışıyoruz yoksa diğer insanlara hakim olmak mı istiyoruz? Adler için bu soruların cevabı yıllar içerisinde değişmiştir. Üstünlük Çabası 34 Başlangıçta insan davranışının temelinde ‘saldırgan olma çabası’ yattığını düşünen Adler, daha sonraları bu fikrinden uzaklaşmış ve ‘güç arzusu’ kavramını ortaya atmıştır. Bu kavrama göre güçsüzlük kadınlıkla, güç ise erkekle erkeklikle açıklanmaktaydı. Üstünlük Çabası 35 Adler bu dönemde bireyin aşağılık duygularının yerini alması için gerçekleştirdikleri aşırı ödünleme biçimi olan ‘erkeksi protesto’ kavramını ortaya atmıştır. Fakat daha sonra bu kavramın normal insan motivasyonunu açıklamada yeterli olmadığını düşünüp bu kavramdan uzaklaşmıştır. Üstünlük Çabası 36 Adler bu düşüncelerinden uzaklaştıktan sonra üstünlük kompleksinden daha farklı bir durum olan, insanların üstünlük için çabaladıkları daha genel bir bakış açısı geliştirmiştir. Bu doğrultuda da üç basamaktan söz etmiştir: saldırgan olma, güçlü olma ve üstün (yetkin) olma. Üstünlük Çabası 37 Sonraki yıllarda bireysel psikoloji içerisinde üstünlük çabasından, insan yaşamının temel yasası olarak bahsedilmiştir. Adler’e göre üstünlük çabası doğuştan getirilmektedir ve her insan buna sahiptir. Fakat potansiyelin gerçekleşebilmesi için üstünlük çabasının eğitilip işlenmesi gerekmektedir. Üstünlük çabasının doğası ve işlevleri şu şekilde sıralanabilir: Üstünlük Çabası 38  Üstünlük çabası birkaç güdünün toplamı değil, başlı başına temel tek bir güdüdür.  İleriye ve gelişmeye açık olan bu güdü, evrenseldir.  Üstünlük hedefi pozitif (yapıcı) ve negatif (yıkıcı) bir hal alabilir. Üstünlük Çabası 39  Üstünlük çabası için belirli miktarlarda enerji ve çaba harcanmalıdır.  Üstünlük çabası hem bireysel hem de toplumsal düzeyde gerçekleşir. Çünkü Adler birey ve toplumun karşılıklı uyum içerisinde olduğunu varsaymaktadır. Kişiliğin Yapısı 40  Bireysel psikoloji kişiliği bir bütün olarak ele almıştır. Dolayısıyla Adler kişiliğin yapısına dair varsayımlarda bulunmamıştır. Adler’e göre insanlar için en zor şey kendilerini tanımak ve değiştirmektir. Kişiliğin Yapısı 41  Kişiliğin Bütün ve bölünmez yapısı düşüncesine ek olarak Adler, bilinç ve bilinçdışını birbirinin zıttı iki ayrı yapı olarak görmemektedir. Adler’e göre bilinçli yaşamı anlamamaya başlamamızla beraber bilinçdışı oluşur; bilinçdışını anlamaya başlamamızla beraber de bilinç oluşur. Yani bilinç ve bilinçdışı aynı doğrultuda ilerler ve aralarında kesin denebilecek bir ayrım yoktur. Kişiliğin Gelişimi 42  Adler de Freud gibi kişiliğin, yaşamın ilk 6 yılında oluştuğunu savunur. Aynı zamanda çocuk cinselliği fikrine de katılır fakat Adler’e göre bu, üstünlük çabasının farklılaşmış bir şeklidir.  Gelişim dönemlerini ise reddeder.  Adler daha çok sosyal ilgi, aşağılık veya üstünlük kompleksi gibi kavramların üzerinde durmuştur. Kişiliğin Gelişimi 43  Adler’e göre daha önce de denildiği gibi birey dünyaya yetersizlik duygularıyla gelir. Ve bundan kurtulma süreci ise üstünlük çabasını doğurur. Yani aslında üstünlük çabasının kaynağı, yetersizlik duygularıdır. Yaşam Hedefleri 44  Adler potansiyele ulaşma sürecinin 4-5 yaşlarında bireyin yaşam hedeflerinin yavaş yavaş başlamasıyla geliştiğini söyler. Oluşturulan yaşam hedefleri ise üstünlük çabası için bir odak sağlamaktadır. Yaşam hedeflerinin bir diğer önemi ise kişiliğin bütünlüğünü sağlıyor olmasıdır. Yaşam hedeflerinin her ne kadar kalıtım ve çevre etkisinde oluştuğu düşünülse de öyle değildir. Çünkü her birey kendi yaşam hedefini oluşturabilecek yaratıcı güce sahiptir. Yaşam Hedefleri 45  Yaşam hedefleri 4-5 yaşlarında oluşur ve kristalize bir hal alıp ilerleyen süreçlerde de aynı şekilde devam eder. Birey bu yaşlara geldiğinde yaratıcı gücü yaşam hedefi oluşturabilecek olgunluğa gelir ve bundan sonra kişinin bütün çabası yaşam hedeflerinin egemenliği altındadır. Bu dönemde, ilerideki yetişkin kişinin bir prototipi ortaya çıkmış olur. Yaşam Hedefleri 46  Bireysel psikoloji; yaşam hedefleriyle anlatılan şeyin, üstünlük çabasının öznel biçimde oluşturulan bir hedef doğrultusunda gerçekleştirilmesi olduğunu söyler. Hedeflerin ‘gerçekçi’ olmak gibi bir zorunluluğu yoktur. Çünkü önemli olan, bireyin öznel algısıdır. Bu doğrultuda da kişinin öznel algısına verdiği öneme göre, gerçeklik karşısında sınanamayan kurgusal hedefler ortaya çıkabilmektedir. Yaşam Hedefleri 47  Örneğin iyi insanların cennete gideceği düşüncesi bilimsel olarak kanıtlanamamıştır. Fakat hayatlarını bu inanca bağlı kalarak şekillendiren bir sürü insan bulunmaktadır. Bu da bir tür kurgusal hedeftir. Yaşam Hedefleri 48  Kısaca bireysel psikoloji; kişinin üstünlük çabasının kurgusal hedefler tarafından yönlendirildiğini savunur. Kurgusal hedeflerin gerçekliği yoktur fakat yaşamla başa çıkmada yardımcı bir elemandır. Ancak işe yaramadıkları durumlarda elbette değiştirilmelidir. Yaşam Tarzı 49  Adler, yaşam hedeflerine ulaşmak için tercih edilen yolu içeren yaşama uyum biçimine yaşam tarzı adını vermiştir. Yaşam tarzı kişinin kendine özgü özelliklerini içermektedir. Yaşam tarzının oluşumunda aşağılık duygusu ve ödünleme rol almaktadır. Yani yaşam tarzı, yetersizlik duygularının üstesinden gelip yetkinliğe erişmek için ortaya konan çabaların üzerine kurulmuştur. Denebilir ki ‘yaşam tarzı, kendi oluşturduğumuz hedeflere kendimize has ulaşma yolumuzdur’. Yaşam Tarzı 50  Yaşam tarzı 4-5 yaş civarında oluşur ve ilerleyen yıllarda değişime karşı direnç gösterir. Elbette ki farklı çizgiler çizilmektedir fakat temel aynı kalmaktadır. Kişi hatalarını fark edip de temel noktayı değiştirmeye çalışmadığı sürece temel tarz aynı kalmaktadır. Yaşam Tarzı 51  Adler de Freud gibi çocukluk çağına atıflarda bulunmaktadır. Yetişkin kişinin özelliklerinin çocukluk çağlarında oluştuğu ve ileriyi şekillendiği savunulmaktadır. Fakat Adler ile Freud arasında bir nokta için büyük bir fark vardır. Freud, şekillenen özelliklerin ileride değiştirilemeyeceğini ve sabit kalacağını söylerken; Adler yaratıcı güç kavramının ışığında şekillenen özelliklerin o kadar da mekanik olmadığı ve değiştirilebilir olduğunu savunmaktadır. Yaşam Tarzı 52  ‘Yaratıcı güç’ bireysel psikoloji içerisindeki en önemli kavramlardandır. Adler, yaşam hedeflerinin yaratıcı güç ışığında oluştuğunu ortaya koyup; her bireyin kendi yaşam hedefini oluşturacak güce ve özgürlüğe sahip olduğunu söyler. Bu nedenle de insanlar kim olduklarından ve nasıl davrandıklarından sorumludurlar. Yaratıcı güç sadece yaşam hedeflerinde rol oynamamaktadır. Aynı zamanda kişinin algılarını, anılarını, fantezilerini, rüyalarını şekillendirmektedir. Yaşam Tarzı 53  Bireysel psikoloji, yaratıcı güce yaptığı vurgunun yanı sıra kişiliğin oluşumunda kalıtım ve çevrenin rolünü de reddetmemektedir. Birey yaşadığı çevreden elbette ki etkilenmektedir. Fakat bu etkilenme tek taraflı değildir. Birey çevreden etkilenirken aynı zamanda çevreyi de etkilemektedir. Bu şekilde de çevre kişiyi tekrar etkilemiş olur. Aşağılık ve Üstünlük 54 Kompleksi  Bireysel psikoloji, aşağılık duygularının çocuklukta başladığını düşünmektedir. Bebekler bakıma muhtaç olarak uzunca bir süre geçirmektedir. Bu dönemde çevresindeki yetişkinlerle kendini karşılaştıran çocuk aşağılık (yetersizlik) duyguları geliştirmeye başlar. Bu yetersizlik yaşam boyu gerçekleşecek olan üstünlük çabasının da temelini oluşturur. Aşağılık ve Üstünlük 55 Kompleksi  Adler’e göre ise üstünlük çabası yaşamdaki temel yönlendirici güçtür. Bu nedenle insanın yaşamında gerçekleştirdiği hemen her şey üstünlük çabasının bir ürünüdür. Fakat bazı insanlarda aşağılık duyguları çok daha fazla olabilmektedir. Bu aşırı duygulara ise aşağılık kompleksi olarak nitelendirilmektedir. Adler aşağılık kompleksine neden olabilecek üç çocukluk engeli sıralamıştır:  Organ kusurları,  Şımartılma,  Yetersiz ilgi (ihmal). Aşağılık ve Üstünlük 56 Kompleksi  Bireyin doğuştan getirdiği yetersiz işlevli veya eksik organlar çok büyük başarılara olanak sağlayabilmektedir. Fakat bunun yanı sıra ödünleme çabaları yeterli olmaz ise aşağılık duyguları da ortaya çıkabilmektedir. Her zaman bu durum elbette bir psikopatolojiye yol açmaz. Fakat birey bunun üstesinden sağlıklı bir şekilde gelemezse aşağılık kompleksi geliştirmesi pek muhtemeldir. Aşağılık ve Üstünlük 57 Kompleksi  Bir başka mesele ise şımartılmış çocuklardır. Sürekli pohpohlanan ve her ihtiyacı çevresindeki insanlar tarafından karşılanan çocuklar, bir problemin üstesinden gelmek için yeterli gücü kendilerinde bulamayabilirler. Bu da aşağılık kompleksinin bir diğer nedenidir. Aşağılık ve Üstünlük 58 Kompleksi  Ebeveyn ilgisizliği de aşağılık kompleksinin nedenlerindendir. Çünkü ilgi göremeyen çocuklar sevilmediklerini düşünüp eksik hissedebilirler ve bunu genelleyebilirler. Bu üç neden de ilerleyen zamanlarda geliştirilebilecek nevrozlarda önemli rollere sahiptir. Aşağılık ve Üstünlük 59 Kompleksi  Aşağılık kompleksine karşı gerçekleştirilen ödünleme ise aşırı hale gelirse üstünlük kompleksi geliştirilmesi muhtemeldir. Üstünlük kompleksi ise bir insanın her tür özelliğini abartması eğilimidir. Yani yetersizlik duygularıyla sağlıklı olmayan şekilde başa çıkma yöntemidir. Aşağılık-Üstünlük 60 Kompleksi İlişkisi  Adler, aşağılık ve üstünlük kompleksinin birbiriyle ilişkili olduğunu savunur. Aşağılık kompleksine sahip birinde çok ufak da olsa üstünlük kompleksi; üstünlük kompleksine sahip birinde ise az da olsa aşağılık kompleksi yer almaktadır. Aşağılık-Üstünlük 61 Kompleksi İlişkisi  Örneğin üstünlük kompleksi yaşayan bir çocuk aslında temelde yetersizlik duyguları yaşadığı için bunu aşırı derecede üstünlük çabasıyla ödünlemeye çalışır. Bu açıdan bakıldığında Adler, üstünlük ve aşağılık kompleksinin nevrozlu bireylerde sıklıkla beraber bulunduğunu söyler. Fakat üstünlük kompleksine sahip insanlar, aşağılık kompleksine de sahip olduklarının farkında değildir. Aşağılık-Üstünlük 62 Kompleksi İlişkisi  Bireysel psikoloji, aşağılık ve üstünlük çabasının her insanda bulunduğunu söyler. Ki bunlar bireyin sağlıklı bir hayat için ihtiyaç duyduğu uyarıcı rolünü üstlenirler. Fakat süreç aşırı boyuta ilerlediğinde bunlar komplekse dönüşür ve tamamen sağlıksız bir boyut kazanır. Yani örneğin sağlıklı bir insanda üstünlük çabası bulunurken, üstünlük kompleksi yer almamaktadır. Doğum Sırası 63  Bireysel psikoloji, kişilik gelişimi üzerinde doğum sırasının etkisi üzerine odaklanmaktadır. Ancak Adler çocuğun doğum sırasının kesin bir etkiye sahip olacağından bahsetmemektedir. Ortaya koyduğu bilgiler daha çok doğum sırasının ne gibi şeylere sebep olabileceği ve çocukların bunlara ne tarz tepkiler verebileceği üzerinedir. Doğum Sırası 64  Çocukların aynı ebeveynlere sahip olmaları aynı çevre içerisinde gelişim gösterecekleri sonucunu doğurmaz. Kendilerinden önce veya sonra kardeşlerinin olması/olmaması ebeveyn davranışlarında ve çevre tutumunda büyük bir etkiye sahiptir. Elbette ki her çocuk kendi yaşam tarzını oluşturacaktır. Fakat belirli sırada doğan çocukların geliştirdiği özellikler daha benzer olmaktadır. Bu konuyla ilgili de Adler, 4 doğum sırası üzerinde durmuştur. İlk Çocuk 65  Adler, ilk çocuğu ‘tahtını yitirmiş kral’ olarak tanımlamaktadır. Doğumundan itibaren ebeveynin tüm sevgisi ve ilgisi ilk çocuk üzerindedir. Aynı zamanda çevreden gelen ilginin de temel odak noktası odur. Bu duruma alışan çocuk diğer kardeşin gelişiyle fazlasıyla dramatize olmaktadır. Oldukça travmatik bir olaya dönüşebilecek kardeş doğumu, ilk çocuğun hayatını tamamen değiştirir. Alışmış olduğu rolden hızlıca ayrılıp yeni bir role bürünmek zorundadır. Önceden tek ve biricikken, artık bir rakibi bulunmaktadır. İlk Çocuk 66  İlk çocuk eski statüsünü kazanmak için sürekli çaba sarf eder fakat artık eski statüsüne erişmesi mümkün değildir. Zamanla bunun farkına varır ve kendisini soyutlamaya başlar. Amacı, bağımsız bir şekilde ayakta durmaktır. Bu doğrultuda da ileride tutucu, güç yönelimli ve liderliğe yatkın olması muhtemeldir. İlk Çocuk 67  Aile içerisindeki diğer çocuklar da daha sonra konumlarını kaybetme durumu yaşarlar fakat bu kayıp ilk çocuğunki kadar acı olmaz. Çünkü daha önce de başka bir kardeşleri olmuştur ve ilgiyi, sevgiyi her daim paylaşmışlardır. İkinci Çocuk 68  Bireysel psikoloji ikinci çocuğun aile içindeki konumunu, diğer çocuklarla karşılaştırılamayacak kadar değişik bulur. İkinci çocuk en baştan beri ebeveynin ilgi ve sevgisini ilk çocukla paylaşmaktadır. Aynı zaman da en baştan beri ilk çocuk ona rakiptir. Bu nedenle de gelişim hızı, ilk çocuktan daha hızlı olacaktır. Çünkü rakibinin var olduğunun ve onu geçmesi gerektiğinin farkındadır. İkinci Çocuk 69  Bu doğrultuda da ikinci çocukların daha yarışmacı ve daha hırslı oldukları göze çarpmaktadır. Yaşam tarzları daha çok ilk çocuktan daha iyi oldukları üzerine kuruluyken; bu mantıkla hareket ettikleri için de daha fazla gerçekçi olmayan hedef ve daha fazla başarısızlık geliştirmeleri muhtemeldir. En Küçük Çocuk 70  En küçük çocuğun durumu çoğu açıdan kendine özgüdür. Diğer tüm çocukları tahtından indirecek bir çocuk olmasına rağmen, en küçük çocuklar için böyle bir durum söz konusu değildir. Yalnızca ebeveynin ilgi ve sevgisini kazanmayıp, tüm aile bireylerinin ilgi ve sevgisini kazanırlar. Her zaman için ailenin en küçük çocuğu olarak kalacak olan çocuk, büyük olasılıkla diğer çocuklardan daha çok şımartılacaktır. Bu doğrultuda da şımartılmış çocuğun başına gelebilecek olanlar en küçük çocuk için de geçerli olacaktır. En Küçük Çocuk 71  Başka bir durum ise en küçük çocuğun yarışmak zorunda olacağı çocuk sayısının fazla olmasıdır. Çocuk bu durumdan dolayı bağımsızlık eksikliği ve çok güçlü yetersizlik duyguları hissedebilir. Fakat en küçük çocuğun olanakları her konuda daha fazla olacağı için çoğunlukla çok iyi gelişir ve engelleri diğer çocuklardan daha kolay bir şekilde atlatır. Fakat yine de sorunlu çocukların çoğu en küçük çocuklardır. Bunun nedeninde de şımartılmanın rolü çok büyüktür. Sürekli şımartılan çocuk bağımsızlığını kazanamaz ve bir şeyleri başarmak için ihtiyacı olan cesareti geliştiremez. Tek Çocuk 72  Bireysel psikoloji, yarışması gereken bir kardeşi olmadığı için tek çocuğun durumunu kendine özgü olarak kabul eder. Bu durum anne şımartılmasıyla birleşirse babayla rekabet durumu ortaya çıkabilir. Çünkü yarışabilecek ne kız ne de erkek kardeşi vardır. Ki çoğunlukla anneler tek çocuk olduğu için çocuğu fazlasıyla şımartacaktır. Bu durum da Adler’e göre, Freud’un bahsettiği odipus kompleksine yol açabilir. Bu duruma çare olacak şey ise anne-babanın işbirliğiyle ikisini de sevecek çocuk yetiştirmektir. Tek Çocuk 73  Tek çocuğun en büyük problemlerinden biri anneyle aşırı yakın ilişkiden kaynaklanan bağımlılık ve ben-merkezcilik durumudur. Bir başka problem ise başka bir kardeş olacağına dair gelişen korkudur. Uzun zaman tek çocuk olmanın güzellikleriyle büyüyen çocuk başka bir kardeşe karşı çıkmayı kendine hak görüp, başka bir kardeşin olmasını da haksızlık olarak kabul eder. Tek Çocuk 74  Uzun yıllar ilgi ve sevginin odak noktasında bulunan çocuk, ilerleyen yaşamında da bunu çevresinden bekleyecektir. Fakat durumun böyle olmayacağını fark etmesi onun için çok acı olacaktır. Bu durumdan dolayı da tek çocuk, küçük veya büyük yaşlarında akran ilişkilerinde problem yaşayacaktır. Tek Çocuk 75  Daha önce de belirtildiği üzere bireysel psikoloji öncüsü Adler, doğum sırasıyla alakalı kesin ve net yargılar olmayacağını dile getirmiştir. Sayısal bir sıradan ziyade aile içi dinamiklerin etkileri üzerinde durmuştur. Bazen çocuklar arası yaş farkı kaynaklı çocukların rolleri değişebilir. Mesela çocuklar uzun yıl arayla doğmuşlar ise hepsi de tek çocuk özelliği taşıyabilir. Tek Çocuk 76  Bundan dolayı da kesin bir kural olmamakla beraber Adler, çocuklar arasındaki ideal yaş farkının üç olması gerektiğini söylemiştir. Bunun nedeni ise çocuğun üç yaşına kadar belli bir sosyal ilgi geliştirmiş olması ve ailede yeni bir çocuğun varlığını algılayabilecek bilişsel olgunluğa erişmiş olmasıdır. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 77 İŞLEVSİZLİK  Adler tüm uyumsuzluk sorunlarının kaynağını sosyal ilgi eksikliği olarak görmüştür. Nevroz, psikoz, suçluluk ve birçok psikolojik sorun, bireyin derindeki aşağılık duygularına bağlı özel statü elde etme çabasını yansıtmaktadır. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE İŞLEVSİZLİK 78  Psikolojik yönden sağlıklı birey, iyi gelişmiş bir sosyal ilgiye sahiptir. Psikolojik işlevsizlik, Adler’in «üç yaşam görevi» olarak adlandırdığı, kişinin iş (meslek) sevgi (uzun süreli duygusal yakın ilişkiler) ve arkadaşlık/sosyal (aile, arkadaş, toplumdaki diğer insanların iyiliğine katkıda bulunmak ve onların refahını düşünmek) ilişkilerinde kendilerini gösterir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 79 İŞLEVSİZLİK  Kendini yetersiz hisseden ve dünyayı adaletsiz, öngörülmez veya kesinlikle art niyetli olarak algılayan nevrotik, psikotik ve suçlu bireyler, işbirliğinden ve gerçek hayattaki sorunları çözmekten kaçınır. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 80 İŞLEVSİZLİK  Psikolojik işlevsizlik, sadece topluma katkıda bulunmama ve diğer insanlarla işbirliği yapmama değil, aynı zamanda işbirliği ve topluma katkıda bulunmayı reddetmekten de kaynaklanır. Cesareti kırılmış birey, yaşamın gereklerini karşılamaya çaba göstermez ve katkıda bulunma yolları aramaz. Mazeret bulma olarak adlandırılan savunma biçimi bilinçli ya da bilinçdışı şekilde ortaya çıkabilir. TERAPÖTİK SÜREÇ 81  İyimser bir bakış açısıyla, hastalık, eksiklik veya patoloji yerine değerlere, güçlü yönlere ve psikolojik sağlığa odaklanan bireysel terapide, danışanın gelişimi ve değişimi sürecine yardım edilmesi hedeflenir. Danışanın aktif bir rol oynadığı bu gelişim ve değişim sürecinde terapötik ilişki, işbirliği, saygı ve eşitlik temeline dayanır. TERAPÖTİK SÜREÇ 82  Terapi/psikolojik danışma, bir cesaretlendirme süreci ya da bir başka değişle sosyal ilginin terapötik modellemesidir. Danışanlarının sorunlarının temelinde cesaretlerini yitirmiş olmaları belirtilir. Terapötik başarı çoğunlukla terapist/psikolojik danışmanın danışana cesaretlendirebilme yeteneğine dayanır. TERAPÖTİK SÜREÇ 83  Günümüzde bireysel terapi uygulamaları dört temel terapötik amaç doğrultusunda yapılandırılmış, dört aşamalı bir süreci içerir. Bunlar (1) danışanla terapötik ilişkinin kurulması, (2) danışanın yaşam stilinin ve yanlış amaçlarının değerlendirilmesi (psikolojik dinamiklerin incelenmesi) TERAPÖTİK SÜREÇ 84  (3) danışanın yanlış amaçlarının, yaşam planının ve kişisel mantığının danışanın iç görü kazabilmesi için yorumlanması (4) danışanın kendini gerçekleştirebileceği anlamlı, işbirliğine dayalı yaşam amaçları ve rolleri belirleyebileceği yeniden oryantasyon sürecidir. TERAPÖTİK SÜREÇ 85  Her danışanın biricik olduğu ve terapi sürecinde psikolojik danışmanın/terapistin yaratıcılığını kullanması gerektiğini belirten Adler, teknikler ve müdahale yönetmelerine ilişkin bir kılavuz oluşturulmamıştır. TERAPÖTİK ATMOSFERE GENEL 86 BAKIŞ  Bireysel terapide değişim ve gelişim için danışanın yanlış inançlarının farkına varması ve bunları değerlendirmeye istekli olması gerekir. Danışanın içgörü kazanma ve yeniden yönelim süreci ise, psikolojik danışmanıyla kurduğu güven temelli ilişkiye dayanır. İlişkinin özünde danışana gösterilen saygı, kabul ve empati yatar. Bireysel psikolojide tüm bunları içeren kavram ise cesaretlenmedir. TERAPÖTİK ATMOSFERE 87 GENEL BAKIŞ  Danışanın tamamen kendisi olarak psikolojik danışma ilişkisi içinde bulunması ve kendini açması ancak cesaretlendirici bir terapötik atmosferde gerçekleşebilir. Bireysel terapiyi cesaretlendirme odaklı ilişki olarak tanımlayan Watts, ortak işbirlikçi, eşitlikçi, iyimser ve saygılı bir terapötik ilişkinin terapide başarılı sonuçlar elde edebilmenin anahtarı olduğunu belirtmiştir. TERAPÖTİK ATMOSFERE 88 GENEL BAKIŞ  Psikolojik danışmanın, danışanın sosyal ilgisini geliştirebilmesi için kendisinin de sosyal ilgi modeli olması, danışanını önemsediğini hissettirmesi gereklidir. Adler’ e göre (1956) sosyal ilişkisi yüksek bir terapistin hem farkındalığı yüksektir hem de danışanı ile olan ilişkisinde içten ve saydamdır. TERAPÖTİK ATMOSFERE 89 GENEL BAKIŞ  Dolayısıyla içten ve saydam bir terapist/ psikolojik danışman, kendisi de dahil olmak üzere tüm insanların hata yapabileceği ve kusurlarımızın yaşamımızı zenginleştiren bir güç olduğunu gösterebilir. Böylece bir terapötik atmosfer ise, cesareti kırılmış danışanlara, umut aşılayıcı bir gelişim ve değişim fırsatı sunar. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ VE İLİŞKİSİ 90  Bireysel terapide danışan ve psikolojik danışman ilişkisi eşitlikçidir. Adler (1956) terapistlerin kendilerini danışandan üst bir konumda göstermelerinden kaçınmaları gerektiğini aynı zamanda danışanında terapisti bir kurtarıcı, baba, öğretmen gibi uzman bir rolde konumlandırmaması gerektiğini belirtmiştir. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ VE İLİŞKİSİ 91  Adler daha önceleri yaygın olarak kullanılan uzun terapi koltuğunu kaldıran ve danışanla yüz yüze terapötik ilişki kuran, dönemin ilk uygulamacısıdır. Bu uygulamasının amacını ise, kimsenin kimseden üstün olmadığını, samimi, saygılı ve eşit bir atmosferde gerçekleştirilecek terapinin daha iyi sonuç vereceğine olan inancı olarak belirtmiştir. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ VE İLİŞKİSİ 92  Bireysel terapistler/psikolojik danışmalar, danışanların etkisiz eylemlerinin temelinde yanlış inanç ve değerlerinin yattığını, bu nedenle cesaretlerinin kırılmış olduğunu, danışanların temel hatalarını keşfettiği ve düzelttiği zaman daha iyi hissedip daha iyi davranacaklarını varsayarak hareket ederler. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ VE İLİŞKİSİ 93  Psikolojik danışman davranışı değiştirmekten çok, danışanın öznel bakış açısını ve bu bakış açısındaki yanlış amaç ve düşünceleri saptamakla meşgul olur. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ VE İLİŞKİSİ 94  Bireysel terapide psikolojik danışmanın temel rollerinden biri danışanın yaşam stilini kapsamlı bir değerlendirmesini yapmasıdır. Danışanın çocukluk döneminde odaklanılarak elde edilen aile bütünlüğü, aile atmosferi, doğum sırası, ilk anılar ve rüyalar hakkındaki bilgiler özetlenir ve yorumlanır. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ VE İLİŞKİSİ 95  Yorumlamanın amacı geçmiş yaşantılar ve şimdiki sorunlar arasında nedensel bir bağ oluşturmak değil; tam tersine geçmişten günümüze kadar danışanın yaşam stilinin yansıması olan tutarlı davranışlarının örtüsünü göstermesi, temel hatalarını fark edilmesi ve geleceğe ilişkin amaçlarını saptamasıdır. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ VE İLİŞKİSİ 96  Bireylerin geçmiş yaşantıları değiştirilemez ancak bu yaşantılara ilişkin fikirler değiştirilebilir. Ayrıca bu süreçte danışanın gönüllü katılımı psikolojik danışman ile işbirliğine dayalı çalışması ve kendi yaşam stilinin analizinde etkin rol oynaması beklenir. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ VE İLİŞKİSİ 97  Psikolojik danışma sürecinin hemen hemen tüm aşamasında psikolojik danışman cesaretlendirici ve aynı zamanda eğitici rol üstlenir. Danışan ise öğrenen kişi (öğrenci- danışan) konumundadır. TERAPİNİN AŞAMALARI 98  Bireysel terapi süreci dört temel aşamayı içerir.  (1) ilişki kurulması  (2) bireysel dinamiklerin incelenmesi  (3) yorumlama ve iç görü  (4) yeniden oryantasyon. TERAPİNİN AŞAMALARI 99  İLİŞKİ KURULMASI: Danışan ve psikolojik danışman arasında güçlü bir terapötik ilişkinin kurulması tüm psikolojik danışma sürecinin etkililiğinin belirleyicisidir. Terapötik ilişkinin başlangıcından itibaren danışana odaklanmak, danışanın öznel bakış açısını anlamak için etkin dinlenme ve yansıtma becerisini kullanması, danışanın sözel ve sözel olmayan davranışlarının gözlenmesi önemlidir. TERAPİNİN AŞAMALARI 100  Danışanlar genellikle psk. danışma oturumlarına kendilerine güven duygularının azalmış, cesaretleri kırılmış olarak gelirler. Psk. danışma oturumları danışanların sahip oldukları olumlu özelliklerinin gösterilmesi, güçlü yönlerinin farkına varılması, değerli olduklarını hissetmesi, koşulsuz kabul ve saygı içeren eşitlikçi bir ilişkide gerçekleşir. TERAPİNİN AŞAMALARI 101  Danışanın kendini anlaşılmış hissetmesi kadar değişme gücünün de kendisinde olduğunun danışana iletilmesi oldukça önemlidir. Bu nedenle danışana duyulan güveni de ifade eden cesaretlendirme ilişkisinin önemli bir parçasıdır. TERAPİNİN AŞAMALARI 102  (2) BİREYSEL DİNAMİKLERİN İNCELENMESİ: Bireysel terapinin ikinci aşaması yaşam stilinin analizidir. Değerlendirme aşamasında terapist/psikolojik danışman hem danışanın şimdiki işlevselliğini hem de kendine özgü bakış açısının nasıl oluştuğunu anlamaya odaklanır. TERAPİNİN AŞAMALARI 103  Bu süreç günümüz bireysel terapistleri tarafından mülakat ve yaşam stili mülakatı olarak da adlandırır. Mosak ve Maniacci aslında bireysel terapide değerlendirme sürecinin psikolojik danışmanın danışanı ilk gördüğü anda başladığını söylemek yanlış olmaz. TERAPİNİN AŞAMALARI 104  İlk mülakat sürecinde danışanın kendisini, hikâyesini anlatması, iş/meslek, sevgi, yakın ilişkiler, arkadaşlık/ sosyal ilişkiler gibi yaşam görevlerini ne ölçüde yerine getirdiğinin belirlenmesi, danışanın yaşam yönelimine ilişkin psikolojik danışmanın bir hipotez oluşturması açısından önemlidir. Bu süreç sonunda genellikle danışana şu soru sorulur : «Bu sorun ve sorunların olmasaydı yaşamın nasıl olurdu? Neyi farklı yapıyor olurdun?» TERAPİNİN AŞAMALARI 105  Bu değerlendirme tekniği, danışanın sorunun ve semptomlarının neye hizmet ettiğine ipucu verir. Ayrıca tüm psikolojik danışma sürecinde danışanın her türlü sözlü ve sözsüz davranışları gözlenir ve bu gözlemlerden elde edilen bilgiler daha sonraki değerlendirme süreçlerinde elde edilen bilgilerle karşılaştırılır. TERAPİNİN AŞAMALARI 106  Aile bütünlüğü ve aile atmosferi: Aile üyelerinin birbirleriyle etkileşimi, kişiliğin oluşumuna etki eden en önemli faktörlerden biridir. Bu etkileşim sürecinde birey, kendisi, diğer insanlar ve hayata ilişkin kendine özgü bakış açısını oluşturur. Aile bütünlüğünün değerlendirilmesinde danışanın doğumdan ergenlik dönemine kadar aile üyeleri, sosyal ve kültürel çevresi ve ilişkileri hakkındaki algısı incelenir. TERAPİNİN AŞAMALARI 107  Bu doğrultuda kardeş sayısı, danışanın gerçek ve algıladığı (psikolojik) doğum sırası, kardeşlere ilişkin özellikler, ebeveynlerin yaş ve özellikleri, ebeveyn- çocuklar ve ebeveynlerin birbirleriyle ilişkileri, aile iklimi, cinsiyet rolleri, aile içinde sıklıkla vurgulanan değerler, varsa aile sloganı, yaşam amacı, TERAPİNİN AŞAMALARI 108  fiziksel gelişim, çocukluk dönemi okul, arkadaşlık ve kültürel deneyimleri, ergenlik dönemi ve cinsel gelişim, aile dışındaki rol modelleri gibi tüm örüntüye ilişkin ayrıntılı bilgi edinmeyi sağlayacak sorular sorulur. TERAPİNİN AŞAMALARI 109  İlk Anılar: Adler’e göre ilk anılar tesadüfen hatırlanmaz. Çocukluk dönemine ilişkin hatırladığımız anılar, şu anda neye inandığımızın ve neyi neden yaptığımızın göstergesidir. İlk anılar kişinin davranışlarına klavuzluk yapan yaşam stilinin analizi için önemli fırsat sunar. TERAPİNİN AŞAMALARI 110  Bireysel terapide ilk anılara ilişkin bilgi edinilirken danışanın neyi hatırlamadığına değil tam tersine neyi hatırladığına odaklanılır. Çünkü hatırlananlar bireyi en derinden etkileyen yaşam deneyimleri ve buna dayalı oluşturduğu bilişsel haritasını gösterir. İlk anıda geçen olay olmuş, olmamış ya da abartılmış olabilir, önemli değil. TERAPİNİN AŞAMALARI 111  Önemli olan kişin bilişsel haritasını (hayat görüşü, başkaları ve kendisine ilişkin algısı) göstermesidir. Hatta ilk anıda geçen olay aynı anıda yer alan her bir kişi tarafından farklı farklı hatırlanabilir. TERAPİNİN AŞAMALARI 112  Rüyalar: Bireysel terapide rüyalar ilk anılar gibi ele alınır ve özellikle çocukluk dönemi rüyaları ile sık tekrarlayan rüyalar değerlendirilir. Rüya, rüyayı gören kişinin kişisel mantığını, dolayısıyla yaşam stilini yansıtır. TERAPİNİN AŞAMALARI 113  Danışanın umutları, sorunları, tasaları, beklentileri, dilekleri ve duyguları rüyalarında tekrar ortaya çıkar. Dolayısıyla rüyalar bilinçdışını değil, danışanın şimdi veya geleceğe bakış açısını yansıtır. Rüyaları görme biçimi de danışanın güncel problemlerini nasıl çözmeye çalıştığının ipuçlarını verir. TERAPİNİN AŞAMALARI 114  Örneğin belli adımlar atmaktan kaçınan bir danışanın kâbus görmesi ya da psikolojik danışma sürecinde fazla ilerleme göstermeyen danışanın rüyalarının kısa olması ve eylem içermemesi gibi. Bireysel terapide rüyaların yorumlanmasında sorulması gereken temel sorular şunlardır: Bu rüya, rüyayı gören kişinin tüm yaşamında hangi amaca hizmet ediyor olabilir? TERAPİNİN AŞAMALARI 115  (3) YORUMLAMA-İÇGÖRÜ: Psikolojik danışmanın danışana ilişkin tüm gözlem ve çıkarımlarını aktardığı bu aşamada amaç tanı koymak değil, danışanın bir içgörü kazanması için davranışlarının altındaki motivasyonu ve amaçları danışana açıklamaktır. TERAPİNİN AŞAMALARI 116  Psikolojik danışman danışanın kendi yaşam stilini anlamasına hareketinin yönü, hedefleri, amaçları ve davranışları ve kişisel mantığı hakkında farkındalık kazanmasına yardımcı olur. İçgörü danışanın değişiminin temel unsurudur. TERAPİNİN AŞAMALARI 117  ‘Olabilir mi?... yanlış yorumluyor olabilir miyim acaba …? Şeklinde açık uçlu sorular sorarak danışanın kendini savunmaya geçmeden düşünmesini ve tartışması sağlanmalıdır. Psikolojik danışmanlar yaptıkları yorumların doğruluğuna ilişkin olarak danışanlardan ‘onay refleksi’ almaya çalışırlar. TERAPİNİN AŞAMALARI 118  ‘Danışanın çok da farkında olmadan, yapılan yorumlara karşı verdiği sözel ya da sözel olmayan (gülümseme, şaşırma, göz temasını kaçırma gibi) tepkilerdir. Danışandan alınan onay refleksleri, psikolojik danışmanın doğru yolda olduğunun ve danışanın terapinin/ psikolojik danışmanın son aşaması olan, yeniden oryantasyon sürecine hazır olduğunun bir göstergesi olarak da algılanabilir. TERAPİNİN AŞAMALARI 119  (4) YENİDEN ORYANTASYON: Bireysel terapinin son aşaması olan yeniden oryantasyon süreci (yada yeniden eğitim) danışanın kazandığı içgörünün eyleme geçirildiği bir süreçtir. Adler’e göre sağlıklı yaşam, kendisinin yaşam görevlerini (iş/meslek, sevgi/yakın ilişkiler, sosyal/arkadaşlık) olarak adlandırıldığı sosyal ilgi ve sosyal sorumluluk duygusuyla şekillenen yaşam yönelimidir. TERAPİNİN AŞAMALARI 120  Danışanın aşağılık duygusu ile mücadele algılarına dayalı oluşturduğu amaç ve inançlarının yerine, daha fazla ait olma duygusunu hissettiği, sosyal ilgisinin yükseldiği bir yeniden yönlendirme süreci konusunda ona yardım etmek, bireysel terapinin esas amacıdır. TERAPÖTİK TEKNİKLER 121  DÜĞMEYE BASMA :  Mosak (1985) tarafından geliştirilmiş bu teknik, Adler’in kuramında belirtiği her kuralın altında bir düşünce yattığına ilişkin varsayımına dayanmaktadır. Düğmeye basma, danışanlara düşüncelerin ve imgelerin duygulardan daha güçlü olduğunu ve duygularını kontrol etmelerinin mümkün olduğunu öğretmeyi amaçlar. TERAPÖTİK TEKNİKLER 122  Bu teknikte, öncelikle danışanın gözlerini kapatması, gözünün önüne hoş bir anısını ya da bir olayı getirmesi ve buna eşlik eden olumlu duyguda kalması istenir. Daha sonra, danışandan olumsuz duygular uyandıran bir olayı ya da bir anıyı gözünün önüne getirmesi ve bu olumsuz duyguyu hissetmesi istenir. En sonunda ise, olumlu duygular hissettiği ilk hoş anısına dönmesi istenir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 123  MIŞ GİBİ YAPMA:  Psikolojik danışma oturumlarında danışanların özgüvenli, atılgan, sakin, korkusuz ve benzeri kişilik özelliklerine sahip olma isteklerini sıklıkla dile getirdikleri gözlenir. Mış gibi yapmada danışanların bu isteklerini dile getirdikleri durumlarda kullanılan bir tekniktir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 124  Mış gibi yapma, iki şekilde uygulanır. İlkinde danışana olmak istediği kişilik özelliğindeki biri gibi eylemlerini gerçekleştirmesi söylenir. Örneğin özgüvenli olmak isteyen bir danışandan, bir sonraki oturuma kadar özgüvenli biri nasıl davranırsa öyle davranması istenir. İkicisinde ise psikolojik danışman, danışanla işbirliği içerisinde ve yansıtıcı sorular eşliğinde üç aşamada teknik uygular. TERAPÖTİK TEKNİKLER 125  İlk aşamada, danışanın yaratıcı hayal gücünü ortaya çıkarmaya yarayan «olmak istediğin kişi gibi eyleme geçsen, farklı olarak ne yapardın?» sorusuna yanıt vermesi istenir.  İkinci aşamada, danışanın amacına ulaşmak için göstermesi gereken davranışları kolaydan zora doğru listelemesi istenir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 126  En son aşamada da danışanın bir sonraki duruma kadar zorluk derecesi düşük bir ya da iki davranışı listeden seçmesi ve eyleme geçirmeye başlaması ödevi verilir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 127  KENDİNİ YAKALAMA :  Kendini yakalama, danışanın mevcut sorun ya da sorunlarını devam ettiren uyumsuz davranışlarının ve amaçlarının farkına varmasını hedefleyen bir tekniktir. Nihai hedef, danışanın eski ya da alışagelmiş tutum ve davranış örüntüsüne ilişkin özdenetiminin artmasını sağlamaktır. TERAPÖTİK TEKNİKLER 128  Psikolojik danışman, danışanın eski uyumsuz davranışları göstermesini tetikleyen durumlarda kendisini nasıl yakalaması gerektiğini öğretir. Örneğin hemen arkadaşlarıyla kavga etmeye başlayan danışanın, kavga öncesindeki düşüncelerini ya da hemen kavgaya başlamasını harekete geçiren durumları tespit etmesi ve uyarı işaretlerinin yakalaması istenir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 129  PARADOKSAL NİYET :  Paradoksal stratejilerde danışanların amaçlı olarak semptomlarını daha yoğun yaşamaları istenir. Örneğin, çocuğuna ilişkin sürekli kaygıları olan ve bu kaygılarını dile getiren danışana, günde iki kere sabah ve akşam 15 dk boyunca kaygılanması söylenir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 130  Amaç, danışanın semptomlarının yaşam stili içerisindeki rolünü görmesi ve sonuçlarının farkına varması, semptomlarının kendi kontrolünün altında olduğunu anlaması ve böylelikle semptomlarının oluşma sıklığının azaltılmasıdır. TERAPÖTİK TEKNİKLER 131  GÖREV BELİRLEME VE EV ÖDEVİ VERME :  Danışanın yeniden oryantasyon sürecinde eyleme geçerek değişimini cesaretlendirme yollarından biri, oturumlarda belli görevleri planlamasını (görev belirleme) ve oturumlar arasındaki süreçte de belirlenen plan doğrultusunda denemeler yapmasını (ev ödevi) sağlamaktır. TERAPÖTİK TEKNİKLER 132  Örneğin burs almak için harekete geçmekte zorlanan bir danışanla, psikolojik danışma oturumda burs bulması için atması gereken adımlar (burs ilanlarını takip etmek, burs veren vakıfların internet sayfalarını taramak, ilanlarda istenen evrakları tamamlamak ve sırasıyla başvurmak gibi) planlanabilir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 133  Bir sonraki oturuma kadar planlanan görevlerden birini (burs ilanlarının takibi gibi) yerine getirmesi ödevi verilebilir. Psikolojik danışmanın takip etmesi gereken esas süreç, danışanın burs bulması değil arama davranışının (görev) devam etmesini cesaretlendirmektir. ÖRNEK OLAY (SILA) 134  Sıla 45 yaşında orta düzeyde bir şirkette finans bölümünde çalışmaktadır. Sıla iki oğlu ile İstanbul da yaşamaktadır. Çocuklarının ikisi de üniversitede de okumaktadır. Çocukları ile ilişkisi çok iyidir. ÖRNEK OLAY (SILA) 135  Dört kız kardeşten en küçüğü olan Sıla’nın kardeşleri ile ilişkisi çok iyidir. Sıla ortanca kardeşini 12 yaşında kaybetmiştir ve onun yokluğunu her zaman dile getirmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 136  Erken çocukluk döneminde diğer çocukların onu oyunlarına almadıklarını hatırlamakta, bu durumu anne ve babasıyla paylaştığında kendisini sevdirmesini ve kabul ettirmesi gerektiğini söylemişlerdir. ÖRNEK OLAY (SILA) 137  Komşu erkek çocuklarının da kendisine cinsel tacize varan davranışlarda bulunduklarını zaman zaman hatırlamakta ve bu durumun onu çok etkilediğini ve o dönemde bütün erkeklerin ona zarar verebileceği korkusuyla başlayan kaygı problemlerinin ilk defa o dönem ortaya çıktığını ve uzun dönem uyku sorunu yaşadığını belirtmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 138  Babası tüccar olduğu için sık sık iş seyahatinde olan babasını çok görememiştir. Bir süre sonra babasının işleri kötüye gitmiş, iflas etmiş ve ekonomik olarak sıkıntı yaşamışlardır. Annesi ailesini dağılmaktan kurtarmak için elinden gelen işleri yapmış ve ailesine katkı sağlamıştır. Babası bu zor süreçte borçlara dayanamamış ve intihar etmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 139  Bu olay gerçekleştiğinde Sıla 13 yaşındadır. Sıla bu olayda kendini suçlu hissetmiş bu kadar ihtiyaçlarının olmaması ve diğer kardeşlerinin ihtiyaçlarının olmaması durumunda babasının yaşamayı seçebileceği düşüncesi aklını kurcalamıştır. ÖRNEK OLAY (SILA) 140  Babasının intiharı, ekonomik sıkıntılar ve hatırladığı cinsel tacize varan birkaç olaydan dolayı kendisini sürekli suçlaması ile birlikte çocukluk dönemi çok zor geçmiştir. Lise ve üniversite dönemlerinde hep kafelerde çalışmıştır. Dolayısıyla o yıllardan daha ağır sorumluluklar yüklenmeye başlamıştır. Sonraki yıllarda bu olayları hep düşünmüş suçluluk duygusu hissetmiş ve zaman zaman diğer insanlara güvensizlik yaşamasına sebep olmuştur. ÖRNEK OLAY (SILA) 141  Sıla 22 yaşında akrabalarından bir gençle gönülsüzce evlendirilmiş, yıllarca kopuk düzensiz evlilikten sonra şiddetli geçimsizlik nedeniyle 19 yıllık eşi evi terk etmiş ve boşanmışlardır. Evliliği süresince çocuklarının tüm sorumluğu kendisindedir. Yapması gerektiği işleri için özverili ve fedakâr davranmış, hayatı koşuşturmaca ile geçmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 142  Ailesinin ekonomik sıkıntılarını gidermek için iğne oyası, dantel vb el işleri yaparak ailesine katkı sağlamış fakat bu durum onu çok yormuştur. O günlerde sık sık etrafındakilere bütün ailemin yükü omuzlarımda, iş yerine git işler beni bekler, eve gel yapılacak işler, çocukların bakımı, evin temizliği, yemek yapmak, yaşlı annemle ilgilenmek hangi birine yetişeyim, tükendim artık gücüm kalmadı. Kimse beni anlamıyor kimse beni sormuyor herkes kendisini düşünüyor. ÖRNEK OLAY (SILA) 143  Sıla 6 ay öncede psikiyatri servisine başvurmuş kendisine anti-depresan ve uyku ilacı verdiklerini -söylemiştir. Kısa süre bu ilaçları kullanmış ve ilaçların yan etkilerinin olduğunu ve kendisine iyi gelmediğini düşünerek ilaçları bırakmıştır. Terapiye gelmeden önce tekrar doktora gitmiş fiziksel bir problemin olmadığı söylenmiş, psikiyatri bölümüne yönlendirilmiş tekrardan ilaç kullanmaya başlamıştır. ÖRNEK OLAY (SILA) 144  Son altı aydır kendisini çok zorladığını; neler yaşadığı sorulduğunda en çok sıcak basması, kızarma, terleme, çarpıntı ve boğazında düğümlenme vb belirtiler yaşadığını belirtmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 145  Sıla son zamanlarda genel bir mutsuzluk yaşadığını, hayatında karşılaştığı olumsuzluklara karşı çok üzüldüğünü çok strese girdiğini dünyası yıkılmış altında kalmış gibi kendi hissettiğini belirtmiştir. Sevdiği insanlardan olumsuz davranışlar gördüğünde onlara karşı yaptığı fedakârlıklar aklına gelip onlardan kısa sürede nefret eder duruma geldiğini ve bu durumdan çok yorulduğunu söylemiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 146  Bu durumlarda kendisini değersiz hissetmekte bu davranışın gençlik yıllarında evliliğinin ilk yıllarında farkına vardığını belirtmektedir. ÖRNEK OLAY (SILA) 147  Sıla sınırlı sayıda arkadaşının olduğunu söylemekte ve arkadaşlık ilişkilerinde ve diğer ilişkilerinde beklentilerinin çok yüksek olduğunu kendisinin fedakâr olduğunu fakat aynı fedakârlığı arkadaşlarından göremediğini ve onlardan nefret ettiğini söylemekte ve durumdan yorulduğunu belirtmektedir. ÖRNEK OLAY (SILA) 148  Sevilmek saygı görmek için sık sık davranışlarını değiştirdiğini fakat böyle olmaması gerektiğini düşündüğü için sık sık depresyon yaşadığını ve bu durumdan kurtulmak istemektedir. Zihnindeki kötü düşüncelerin onu bırakmasını istemektedir. Geçmişte iki defa bileklerini kesmiş iki kez ilaç içmiştir. Bu durumun ne zaman yaşadığı sorulduğunda, terk edilme ayrılma anlarında olduğunu söylemiştir. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİ N 149 UYGULANMASI  Sıla ile beraber çalışan bireysel terapist/psikolojik danışman, Sıla’nın öncelikli olarak, görüşmeye getirdiği probleme dayalı davranışın altında yatan nedenleri araştırmaya başlayacaktır. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİ N 150 UYGULANMASI  Danışanın hangi temel duygusal ihtiyaçları, ne yönde eksik ve bu nedenle hangi yaşam görevlerini yerine getirmekte zorlanıyor? Bu durum Sıla’nın dünyaya bakışının nasıl etkilendiğini araştırmak, Sıla’nın eksik hissettiği kabul görme ihtiyacını da karşılayacak, bir anlamda nihai sonuç olan cesaretle yola devam etmesi için bir başlangıç olacaktır. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİ N 151 UYGULANMASI  Psikolojik yönden sağlıklı bireyler, iyi gelişmiş sosyal ilgiye sahiptir. Bireylerin bulunduğu çevredekilerle iyi bir etkileşim halinde olması, yaşam görevini yerine getirmesi, ait, yeterli, değerli ve cesur hissetmesi (dört temel duygu) psikolojik sağlığın önemli göstergesidir. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİ N 152 UYGULANMASI  Sıla’nın psikolojik işlevsizliğinin nedeni, dört temele duygusal ihtiyaçtan (ait, yeterli, değerli ve cesur hissetmek) birini veya bir kaçını hissetmemesi sonucunda geliştirdiği düşünce, duygu ve sonrasına yansıyan davranışlardır. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 153 UYGULANMASI  Psikolojik işlevsizlik, beraber olmayı istediğimiz kişiler tarafından kabul görmediğimizi hissettiğimiz veya beraber olmayı istediğimiz ortama ait olamadığımızı hissettiğimiz durumda gözlenir. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 154  UYGULANMASI Sıla’nın kendisini yeterli ve değerli hissetmediği gibi ait hissetmediğine dair ipuçlarını da değerlendiren psikolojik danışman, yapacağı Yaşam Stili Analizi süresince cesaretlendirme yöntemi kullanarak, Sıla ile birlikte onu cesaretlendiren kişilerin özellikleri hakkında konuşacak, yaşam ile ilgili başa çıkmakta zorlandığı konularda cesaretin ve cesaretlendirmenin önemi üzerinde durulacaktır. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 155 UYGULANMASI  Psikolojik danışma süresince, psikolojik danışmanın dikkat ettiği en önemli konu eşitlik ilkesidir. Psikolojik danışman ancak Sıla’nın kendini eşit gördüğü bir ortamda ifade edebileceğine ve o zaman işbirliği içerisinde çalışabileceğine inanır. Sıla’nın kişiliğini yaratırken oluşturduğu yaşam stili ve hayata dair kendine özgü bakışındaki güçlü yanları tespit edip, ona karşı duyduğu saygıyı gösterecek bir ilişki kurar. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 156 UYGULANMASI  Sıla ile psikolojik danışma süresince, danışan ve psikolojik danışmanın, birlikte belirledikleri ortak amaçlara yönelik bir çalışma hedeflenir. Bu amaçlarla ilgili anlaşmalar oluşturulur. Buradaki özellikle amaç sorumlulukların belirlenmesi ve Sıla’nın istediği bir şeyi (arzu ettiği iyileşmeye yönelik sorumluluk alma) yapabileceğine inanmasıdır. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 157 UYGULANMASI  Sıla’nın süreçten ve psikolojik danışmandan beklentileri, süreç sonunda hangi noktaya varmayı hedeflediği ortaya konur. Bu noktada psikolojik danışmanın dikkat ettiği husus Sıla’nın gerçekçi beklentileri ortaya koymasını sağlamaktır. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 158 UYGULANMASI  Psikolojik danışman Sıla ile kurduğu uyumlu ve güçlü terapötik ilişki çerçevesinde bireysel dinamikleri araştırmaya başlamadan önce, Sıla için en önemli konuyu öğrenmek ister. Bunun için ‘soru’ olarak adlandırılan değerlendirme sorusunu sorar.’ Yarın sabah kalktığında bahsettiğin sorunların olmasaydı yaşamın nasıl olurdu? SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 159  UYGULANMASI ‘Sıla’nın vereceği yanıt onun önceliklerini belirlediği gibi, psikolojik danışmana çizeceği yol hakkında önemli ipuçları verir. ‘bir bakıyorum ki tüm çevremdekiler yaptığım bunca iyiliği ve fedakârlığı görüyorlar ve ben artık bir şeylerin değiştiği için eskisi gibi mutluyum.’ Bu bilgi ile ilerleyen psikolojik danışman yaşam stili analizi diye adlandıran, danışanın yaşam haritasını keşif etme ve danışanında bu keşfi birlikte deneyimleyeceği aşamaya geçer. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 160 UYGULANMASI  Öncelikle psikolojik danışan, Sıla’nın dört kız kardeşten en küçüğü olması ve diğer akrabaları ile arasındaki yaş farkından ötürü hissettiği duygularını şu anki yaşamına nasıl taşımış olacağı hakkında konuşur. Psikolojik doğum sırasına göre her kardeşin cinsiyetinin eşit olması hayata eşitlik penceresinden baktığını gösterir. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 161 UYGULANMASI  En küçük kardeş istedikleri en çabuk yerine getirilendir ve hayatı boyunca bu beklenti içerisindedir. Kendisinden daha güçlü ve yetenekli gördüğü kardeşlerinin varlığından kaynaklanan yetersizlik duygusu yaşaması muhtemeldir. Bu bilgiler ışığında psikolojik danışman, Sıla’nın yaşam stili analizine devam eder. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 162 UYGULANMASI  Annesi babası kardeşleri, aile değerleri geniş aile, okul hayatı, arkadaşları, iş yaşamı evliliği hakkında sohbet havasında geçen birtakım sorulara aldığı yanıtlar doğrultusunda kişiliğinin temelleri ve hayata bakış açısına dair hipotezler geliştirmeye başlar. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 163 UYGULANMASI  Yaşam sitili analizi bir anlamda Sıla’nın bilmediği yanlarını keşfetmesidir. Bu noktada en büyük keşif, erken çocukluk anılarının hatırlanması ve yorumlanmasıyla ortaya çıkar. Psikolojik danışman Sıla’ya hatırlayabildiği, aklına ilk gelen çocukluk anısı ve anılarını sorarak devam eder. Anıların sonunda psikolojik danışman her bir anının en canlı anını hatırlamasını ve bu anıya dair duygusunu dile getirmesini ister. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 164 UYGULANMASI  Psikolojik danışman anılar dinlerken, sonrasında değerlendirirken bağlam, içerik, cinsiyet, hareket ve duygu ile düşünce boyutlarına dikkat eder. Örneğin danışanın toplumsallık duygusu ne şekilde gelişmiştir (işbirliği, birliktelik, topluma katkı, bağ kurma, başkalarını önemseme, duyarlılık vb) danışanın korkuları kaygıları neler? Danışan ne yapıyor (yaratıcılık, sorumluluk alma) nasıl hareket ediyor(aktif/Pasif)? Problem nasıl çözülür? Arzuları beklentileri neler? Danışanın güçlü yanları neler? SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 165 UYGULANMASI  Okulun ilk gününde okul bahçesinde diğer çocuklar oynuyorlardı. Ben de bu oyunu iyi oynadığımı biliyordum ve bunu onlara göstermek için oyuna girmek istedim, ben de oynamak istiyorum dedim, aralarına almadılar. Eve gelip annem ve babamla paylaştığımda arkadaşlarıma kendimi sevdirmem ve kabul ettirmem gerektiğini söylemişlerdi. (Canlı an aralarına almadıkları zaman, duygu: büyük bir üzüntü) SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 166  UYGULANMASI Evde bir sıkıntı olduğunu hissediyordu, annem hep çalışırdı, başka işler yapardı, babam pek olmazdı evde, o da hep çalışırdı. Ablamı kaybettiğimiz için sanıyordum bu sıkıntılı hallerini, ama babamın işlerinin de iyi gitmediğinin de farkındaydım. Bir gün babamın ölüm haberini aldık, evde bir sürü komşu vardı. Fazla çalışmaya dayanamadı dediklerini, üç kıza bakmak zor tabi dediklerini duydum. (Canlı an: komşuların baba hakkında konuşmaları, duygu : suçluluk) SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 167 UYGULANMASI  Mahalledeki erkek çocuklar bana ilgi gösteriyorlardı, o ilgi giderek benim için tehlikeli bir hal aldığını anladım, en büyük ablama söylediğimde ablam bana : Sen de onların gözünden uzak dur yaklaşma onlara demişti. (canlı an. Oğlanların bana dokunması, duygu: şaşkınlık, korku, suçluluk) SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 168 UYGULANMASI  Psikolojik danışman Sıla’nın hayata dair özgün bakışını ve güçlü yanlarını kendisiyle paylaşmıştır. Bu özgün bakış, Sıla’nın şimdiki sorunları ile başa çıkmada göstereceği cesaret için gerekli olan farkındalıktır. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 169 UYGULANMASI  Sıla’nın güçlü yanları : kararlı, spontane, güven duyabilen, paylaşmayı bilen, zor durumda hareket edebilen, gözlemci, etrafında olup bitenin farkında olan, başkaları ile mutlu olan, dürüst, ne istediğini bilen, risk alabilen duyarlı. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 170 UYGULANMASI  Bu aşamada psikolojik danışman, Sıla’nın son dört yıldır kendisini yetersiz ve değersiz hissettiği zaman neden bu denli etkilendiğinin altını çizer. Eşi tarafından terk edilmek, işyerinde yaptıklarının görülmemesinden kaynaklanan kendini gösterme çabaları ve bundan ötürü yorgunluğunun sebebinin hayatta dair oluşturduğu fikir zincirleriyle ilintisi olduğunu birlikte keşfederler. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 171 UYGULANMASI  Yaşam sitili analizi sayesinde Sıla, hayat hakkındaki kuralları kendisinin koyduğunu fark edince, değiştirip şekillendirebileceği inancına sahip olmuştur. Psikolojik danışman günümüz koşullarında Sıla’nın oyuna alınmamasının ‘kendisini başkalarına kabul ettirmek ve kabullendirmenin tek yolunun fedakârlık yapmak olduğu’ inancının Sıla’ya hiçbir fayda sağlamayacağı yönünde onu cesaretlendirmiştir. SILA ÖRNEK OLAYINA BİREYSEL TERAPİNİN 172 UYGULANMASI  Sıla psikolojik danışmanına, bundan sonra fedakârlık yapmak yerine çevresiyle olan ilişkilerini tekrar gözden geçirip başka güçlü yanlarını kullanmayı hedef olarak belirlediğini söylemiştir.

Use Quizgecko on...
Browser
Browser