Psikolojik Danışma Kuramları 3. Bölüm Rogers PDF
Document Details
Uploaded by daysi1905
Eğitim Fakültesi
Tags
Summary
Bu sunum, psikolojik danışma kuramları içindeki birey merkezli terapi yaklaşımını ve Carl Rogers'ın teorilerini ele almaktadır. Sunum, Rogers'ın yaşam öyküsünden temel felsefesine, terapötik süreç ve tekniklerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Full Transcript
1 PSİKOLOJİK DANIŞMA KURAMLARI C.R. ROGERS VE BİREY BÖLÜM 3 MERKEZLİ TERAPİ CARL RANSOM ROGERS (1902-1987) 2 Şikago, Illinois’de (ABD) doğdu. Duyguların açıkça dışa vurulmadığı, sıkı aile kurallarının olduğu, sıcak ve sevgi dolu olmayan...
1 PSİKOLOJİK DANIŞMA KURAMLARI C.R. ROGERS VE BİREY BÖLÜM 3 MERKEZLİ TERAPİ CARL RANSOM ROGERS (1902-1987) 2 Şikago, Illinois’de (ABD) doğdu. Duyguların açıkça dışa vurulmadığı, sıkı aile kurallarının olduğu, sıcak ve sevgi dolu olmayan bir ailede büyüdü. CARL RANSOM ROGERS (1902-1987) 3 Utangaç ama zeki ve çalışkan bir çocuk olan Rogers’in 4 erkek ve 1 kız kardeşi var. Doğayı incelemeye, biyoloji ve ziraat ile ilgili yazıları okumaya başladı. Anne ve babasının eğitim gördüğü Wisconsin Üniversitesinde Ziraat eğitimi gördü. CARL RANSOM ROGERS (1902-1987) 4 Ziraat alanına olan ilgisi azalınca bu alanda uzmanlaşmaktan vazgeçti ve papaz olmak istedi. Bunun için de tarih alanına yöneldi. CARL RANSOM ROGERS (1902-1987) 5 Helen Eliot ile evlenen Rogers, New York’a taşındı ve burada Teolojik Seminerler Birliğine katıldı. Burada tanıştığı bazı arkadaşlarıyla birlikte Columbiya Üniversitesinde psikoloji dersleri almaya başladı. CARL RANSOM ROGERS (1902-1987) 6 Dini inançlarının zayıflamaya başlamasının da etkisiyle, ailesinin itirazına rağmen kiliseden ayrılarak psikoloji alanında kariyer yapmak üzere Columbiya Üniversitesi Öğretmenler Kolejine geçti. Bu üniversitede 1928’de yüksek lisans, 1931’de doktora derecesini aldı. CARL RANSOM ROGERS 7 (1902-1987) 1928-1940 arasında New York’ta çocuklara danışmanlık hizmeti veren bir rehberlik merkezinde çalıştı. Bu sürede, psikanalitik bakış açısının danışanlara pek yararlı olmadığını keşfetti. CARL RANSOM ROGERS 8 (1902-1987) 1940’da Ohio Devlet Üniversitesinde profesör unvanıyla çalıştı. 1945-1947 arasında Şikago Üniversitesinde çalıştı ve yönlendirici olmayan danışan merkezli terapi yaklaşımını geliştirdi. 1946 -1947 yıllarında Amerika Psikoloji Birliğinin (APA) başkanlığını yaptı. CARL RANSOM ROGERS 9 (1902-1987) Sonraki yıllarda Wisconsin Üniversitesi (1957), Stanford Üniversitesi (1962-1963), Kaliforniya La Jolla Davranış Bilimleri Enstitüsü (1964) ve İnsan Çalışmaları Merkezinde (1968) çalıştı. CARL RANSOM ROGERS 10 (1902-1987) Dünya barışına katkıda bulunmak amacıyla 13 ulustan liderlerin katıldığı Viyana Barış Projesini (1985) düzenledi. 4 Şubat 1987 de kalp krizi geçirerek öldü Temel Felsefe 11 Birey merkezli terapi varoluşçu felsefenin insalcıl uzantısıdır. İnsanlar güçlü, yetenekli, büyüme ve gelişme potansiyeline sahip oldukları için güçlüklerle başedebilme becerilerine güvenmek gerekmektedir. Temel Felsefe 12 Güçlü bir insalcıl temele dayanmaktadır. İyi, yapıcı, güvenilir gibi kelimeler insanın doğal özelliklerini betimlemekle birlikte, insanlar bunun tam tersini gösteren eylemlerde de bulunmaktadır. Bu uygun olmayan eylemler bireyin ideal benliği ile gerçek benliğinin uyuşmadığı zaman gösterilmektedir. Temel Felsefe 13 İnsan kendi düşüncelerini ve davranışlarını olumlu yönde değiştirebilir. İnsan kendi yaşamına sadece kendisi yön verebilir. Terapistin yorumlarına bağımlı ve edilgen olmak zorunda değildir. Temel Felsefe 14 Çocuklukta yaşanılan olayların önemli olduğunu kabul etmekle birlikte, şu andaki ihtiyaçlarımız ve gerçekleştirme yönündeki amaçlarımız üzerinde durmuştur. Davranış, geçmişteki yaşantılar nedeniyle oluşmaz; organizmanın azaltmaya çalıştığı gerilimler şu an varolan gerilimler ve ihtiyaçlardır. İnsanın Doğası 15 İnsan doğası iyidir! İnsan kendi haline bırakılırsa, kendi kapasitesi ile yoluna gidecektir ve diğer kuramların varsaydığı hiçbir olumsuz eğilimi (örn., Freud’ın saldırganlık kuramı) ortaya çıkarmayacaktır. İnsanın Doğası 16 İnsanlar bazen yıkıcı ya da anti sosyal davranışlar gösterebilir, ancak bu davranışlar çevre ile etkileşimlerinin bir ürünüdür, kişinin psişik yapısından kaynaklı değildir. İnsan davranışları, doğuştan gelen bir içsel büyüme ve gelişme gereksiniminin sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanın Doğası 17 Her birey kendi içinde gelişme ve daha iyi insan olma kaynağına sahiptir. İnsanlar, işbirlikçi ilişkiler kurmaya ve gelişmeye eğilimli, bağımlılıktan bağımsızlığa doğru hareket eden, en temel düzeyde bakıldığında güvenilir olan varlıklardır. İnsanın Doğası 18 Birey, yaşamının ve davranışlarının sorumluluğunu alabilir. Birey, kendini anlama ve kendi yolunu çizme kapasitesine sahip, yapıcı değişiklikler ortaya koyabilecek, etkili ve üretici yaşam sürdürebilecek yetenektedir. İnsanın Doğası 19 Fenomenolojik bir yaklaşımdır: Birey için gerçek olan şey, aslında onun algıladığı şeydir. Dolayısıyla, bir kişiyi anlamanın en iyi yolu, kişinin algıladığı gerçeğe bakmaktır. Diğer bir deyişle, insanlar “gerçek” ya da “saf” gerçekliğe değil, deneyimledikleri, algıladıkları gerçekliğe tepki verirler. İnsanın Doğası 20 Bu son derece olumlu insan doğası görüşü diğer kuramların kötü, olumsuz veya üzerinde durulmaya değmeyecek kadar önemsiz konu olarak açıkladıkları insan doğası görüşlerinden farklılaşmaktadır. Böylesi olumlu bir insan doğası görüşü yardım ilişkisi bağlamında en temel sorumluluğu danışana vermesinden ötürü birey merkezli terapistler için oldukça önemlidir. Temel Kavramlar 21 Deneyim (yaşantı) Belirli bir anda bireyin içinde olup biten her şey: Kişinin belirli bir anda kendi içinde ve etrafında olan duyusal ve fizyolojik olayları algılama sürecidir. Kişi için tek gerçek, o anda algıladığı gerçektir. Bu nedenle bir kişinin deneyimi başkaları tarafından tam olarak anlaşılamaz. Temel Kavramlar 22 İnsanlar gelişebilmek için organizmalarına iyi gelen ve zarar veren yaşantıları ayırt edebilmelidir. İnsan, sosyal kurallar nedeniyle yaşantılarının özellikle duygu ile ilişkili yönlerini bastırma, inkar etme ve çarpıtma eğilimindedir. Ancak yaşantı ne kadar çarpıtılmadan veya kesintiye uğramadan yaşanırsa bireyin işlevselliği o kadar artar. Temel Kavramlar 23 Gerçekleşme Eğilimi İnsanları motive eden tek bir güç vardır: Gerçekleşme eğilimi. Organizmanın varlığını sürdürmesine ya da geliştirmesine hizmet etmek amacıyla, tüm kapasitesini geliştirmek için sahip olduğu doğal kalıtımsal eğilimdir. Temel Kavramlar 24 Gerçekleşme eğilimi çocukluk yaşantıları ile desteklenmeye veya engellenmeye açıktır. Gerçekleşme eğilimi, belli koşullar karşılandığında kişinin kendini yönetme, düzenleme ve kontrol etme potansiyeline sahip olduğunu ifade eder. Temel Kavramlar 25 Potansiyeli gerçekleştirme eğilimi hem açlık, susuzluk, cinsellik, oksijen ihtiyacı, vb. nedeniyle oluşan gerilim azaltıcı davranışları içerir. Hem de merak, yaratıcılık, bağımsız olabilme, vb. gibi öğrenme deneyimlerine maruz kalma isteğinin yol açtığı gerilim artıran davranışları içerir. Temel Kavramlar 26 İnsanda acımasızlık ve yıkıcılık kapasitesi de vardır ancak bu davranışlar içsel güçlerden çok dışsal güçlere bağlıdır. Gerçekleşme eğilimi ideal koşullarda insanın olumlu, yapıcı potansiyelini geliştirir. Temel Kavramlar 27 Kapasitemizi gerçekleştirmenin önünde potansiyel engeller ve uygun olmayan koşullar vardır. Bunlar bireyin içsel doğasına aykırı şekilde davranmasına neden olur. Tüm psikolojik sorunlar, gerçekleşme eğiliminin engellenmesinden kaynaklanmaktadır. Temel Kavramlar 28 Tıpkı bir lale doğal olarak olabildiğince eksiksiz ve mükemmel bir lale haline gelmeye doğru ilerliyorsa, insanda mümkün olan en yüksek seviyede ‘insani bir varlık’ olmaya yönelik bir büyüme ve gelişme eğilimine sahiptir. Gerçekleşme eğilimi için olabilecek en önemli sınırlılık bireyin kendini keşfettiği / fark ettiği çevreden kaynaklanmaktadır. Temel Kavramlar 29 Tıpkı bir lalenin verimsiz topraklarda yeterli bir sulama ve bakım olmaksızın gelişmesi ne kadar mümkün değilse, gerçekleşme eğiliminin koşularının da olumsuz olması durumunda insanın gelişimi de kısır/güdük kalacaktır. Temel Kavramlar 30 Rogers‘a göre insanların büyüme ve olumlu yönde gelişmeye yönelik içgüdüsel bir ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak bu doğal eğilim başlamadan önce çocuğun doğal eğilimlerini takip etmesini teşvik eden sevgi dolu, yargısız bir çevre tarafından özgürleştirilmesi gerekmektedir. Eğer çevre bireyi güçlü bir biçimde beslerse, organizma da tam potansiyeline yaklaşabilir. İnsanın Doğası 31 Benlik Kavramı Kişinin kendisi hakkındaki öznel görüşüdür. Bir danışanın kendisine ait nitelik ve özellikleri benlik kavramıdır. İnsanın Doğası 32 Birey merkezli yaklaşım, deneyiminin fenomenolojik yönlerini vurgulamakta ve bireyin dünyası özel deneyimini algılayan için gerçeklik olarak kabul edilmektedir. Başlangıçta bebek benliği, ebeveynler ve çevresi arasındaki fenomanal alanındaki herhangi bir farklılığı algılayamaz. Benlik kavramı farklılaştıkça çocuk sosyal çevresindeki faktörlerden etkilenmektedir. İnsanın Doğası 33 Bu faktörler ebeveynler, bakım verenler öğretmenler, akranlar ve diğer bireylerle etkileşimleri içermektedir. Gelişen çocuk değerinden olumlu saygı ihtiyacı hisseder. Çocuklar bakım verenlerinden tutarlı bir biçimde sıcak ve ilgili tepkiler deneyimlediği zaman üst düzeyde gelişecektir. Temel Kavramlar 34 Rogers’ın kuramının en önemli katkılarından biri olan benlik ya da benlik kavramı erken çocukluk döneminde gerçekleşmekte ve çocuğun kendisinden veya diğerlerinden kendini öznel olarak ayırması anlamına gelmektedir. Temel Kavramlar 35 Benlikten ayrı olarak varlık duygumuzla ilişkili fenomenolojik alanın diğer bir yönü vardır. İdeal benlik olarak tanımlanan bu yön kim olmak istediğimize dair düşüncelerimiz, yaşamımız için sahip olduğumuz amaç ve istekleri ifade etmektedir. Bu amaç ve isteklerin ne olduğuna bağlı olarak, ideal benlik ne gerçek benlikle oldukça benzer, ne de radikal bir biçimde farklı olabilir. Temel Kavramlar 36 Ama yine de benlik gibi ideal benlik de sabit bir varlık değildir. Fakat hem dış güçleri hem de gerçekleşme eğilimini yansıtan dinamik olarak değişen bir yapıdır. Benlik ve ideal benlik eşleştiği ölçüde birey bir uyum duygusu yaşamaktadır. Uyum duygusu aynı zamanda bireyin deneyimlediği (fenomenolojik alan) ile ifade ettiği şey (diğerleriyle iletişim) arasındaki tutarlılık olarak da ifade edilmektedir. 37 Temel Kavramlar 38 Kendini gerçekleştirme Gerçekleşme eğiliminin bir yönüdür. Kişinin büyüme ve gelişme özelliğini gösterir. Bireylerin kusursuz olma, özerklik geliştirme ve yaşamına anlam katma isteği ile de açıklanabilir. Temel Kavramlar 39 Gerçekleşme eğilimi ve kendini gerçekleştirme aynı şey değildir. Gerçekleşme eğilimi bireyin organizmik deneyimlerine bağlıdır; bilinçli ve bilinçsiz, fizyolojik ve bilişsel bütününü temsil eder. Kendini gerçekleştirme ise, bireyin kendini bilinçli olarak algılayışındaki biçimiyle gerçekleştirme eğilimidir. Dolayısıyla da gerçekleştirme eğiliminin bir alt kümesidir. Temel Kavramlar 40 Bu kuramın önemli kavramlarının temeli kendini gerçekleştirme eğilimine dayanmaktır. İnsanlar olumlu bir biçimde gelişebilecek bir kapasiteyle dünyaya gelmektedir. Bireyler onlar için önemli olan diğerleri tarafından anlaşıldığı ve koşulsuz olumlu bir biçimde kabul edildiğini hissettikleri takdirde doğuştan gelen bu potansiyellerinin farkına varıp açığa çıkarabilmektedir. Temel Kavramlar 41 Basitçe ifade edilecek olursa insanlar olumlu yönde gelişmek için doğuştan gelen bir kapasiteye sahiptir ve diğerlerinin koşulsuz olumlu saygısı ve anlayışı ile beslenirse (eğer yeteri kadar şanslıysa) tam potansiyellerini gerçekleştirebilirler. Temel Kavramlar 42 Değer Verme Koşulları: Rogers’a göre, insanlar sürekli olarak kendi yaşantılarını değerlendirme süreci içindedir; her bir olayı gelişimlerine katkı sağlama ya da gelişimden uzaklaştırma açısından değerlendirirler. İnsanlar gelişime katkıda bulunan yaşantılara yönelir, gelişimlerini engelleyici yaşantılardan ise uzakta dururlar. Temel Kavramlar 43 Bu değerlendirme sürecinin temelinde, gerçekleşme eğilimi yatar. Organizmaya özgü değerlendirme süreci, içsel referans noktası tarafından tanımlanır. Temel Kavramlar 44 İçsel referans noktası, duyusal algılamayla derinlerde hissedilen verilerden ve kişinin buna verdiği değer/anlamdan hareketle, kişinin kendisine özgü bakış noktasından dünyayı görme şeklidir. Bu süreç esnektir, çünkü belirli nesneler bir an olumlu başka bir an olumsuz algılanabilir. Temel Kavramlar 45 Değerlendirme odağı: Olumlu saygı arayışında çok sayıda değer koşulunu içselleştirmek zorunda kalmış olan bireyler kendi yargılarına yeterince inanmayacaklardır. Rogers’a göre bireyler için içselleştirilmiş bir değerlendirme odağı bulunmamaktadır. Bozulmuş kendini gerçekleştirme nedeniyle gerçekleştirme eğilimi ile olan iletişimini kaybeden birey artık değer verme sürecinin merkezinde olmayacaktır. Temel Kavramlar 46 Kendi duyguları tarafından sağlanan kanıtlara güvenemez ve bunun yerine bir nesnenin veya tecrübenin değerini belirlemek için başkalarının yargısına sürekli olarak başvuracaktır. Birçok yönden dışsal bir değerlendirme odağına bağımlılık düzeyi psikolojik bozukluğu belirlemede doğru bir kriterdir. Temel Kavramlar 47 Değerli Olma Koşulları İnsanlar olumlu saygı gereksinimleri nedeniyle, kendileri için önemli olan insanların sevgisini almak isterler. Değerli olma koşulları, bir kişi, kendisi için önemli olan biri tarafından bazı yönlerinin olumlu, diğer yönlerinin ise olumsuz olarak değerlendirildiğini algıladığında ortaya çıkar. Temel Kavramlar 48 Bu sevgi gereksinimi o kadar yoğundur ki, kişi, kendisi için önemli olan insanlar tarafından kabul edilmeyen, sevilmeyen yönlerini veya yaşantılarının bir kısmını inkar eder. Değerli olma koşulları başlangıçta dışsaldır, yani başkalarının (özellikle anne babaların) verdiği tepkilerdir, çoğunlukla da sosyal normlara dayalıdır (örn., erkekler ağlamaz, kızlar kızmaz). Temel Kavramlar 49 Değerli olma koşulları, toplumsal kurallara dayandığından, her zaman gerçekleştirme eğilimiyle tutarlı değildirler. Hatta bazen gerçekleştirme eğilimi ile ters düşerler. Sıklıkla insanlar değer koşullarına bağlı olarak bazı davranışlar sergilemek zorunda kalırlar ve zamanla bu koşulları kendi benliklerinin bir parçası haline getirerek içselleştirirler. Temel Kavramlar 50 Bu içselleştirme nedeniyle, yaşantılarını kendi organizmasına özgü değerlendirmek yerine, içselleştirdikleri değer koşulları ile tutarlı olacak şekilde değerlendirmeye başlarlar. Örneğin, çocuk kızgınlık yaşadığında ebeveynleri buna olumsuz tepki verirse, gelecekte kızgınlık yaşantısını inkar etme ya da bastırma eğiliminde olacaktır. Temel Kavramlar 51 Kızgınlık yaşamaya başladığında, kaygılanmaya başlayacak veya kendini “kötü” hissedecektir; algıladığı benliği ile ideal benliği aynı çizgide tutabilmek için belki de kendisini hiç kızmayan biri olarak görmeye başlayacaktır. Ancak ebeveynleri çocuğun kızgınlık duygularını yargılamadan kabul ederlerse, o zaman çocuk duygusunu reddetmeye ya da çarpıtmaya gerek duymayacaktır. Temel Kavramlar 52 Tümüyle İşlev Gösteren Birey Organizmaya özgü değerlendirme süreçlerini kullanan, bütün duygularıyla yüzleşebilen, yaşantılarında farkındalığın olmasına izin veren kişidir. Savunmacı değildir, yeni yaşantılara, deneyimlere açıktır. Yeni ve eski durumlarla yaratıcı şekilde başa çıkar. Temel Kavramlar 53 Yaşamının sorumluluğunu alır ve kararlarında içsel bir özgürlüğe sahiptir. Sosyal sorumluluklarının ve başkalarıyla tutarlı ilişkiler geliştirme gereksiniminin farkındadır. Hem başkalarının hem de kendi gereksinimlerini anlayabilir. Kişiliğin Gelişimi 54 Rogers, çocuğa doğduğu andan itibaren koşulsuz olumlu saygı ile yaklaşmak gerektiğini vurgulamıştır. Kişiliğin Gelişimi 55 Kişilik gelişimi için bireyin başkalarıyla olumlu veya olumsuz temasta bulunması gerekir. Bu esnada eğer çocuk başkalarının kendisine ilgi ve saygı (kabul) gösterildiğini hissettikçe olumlu saygıya değer vermeye başlar. Başkaları tarafından sevilme, kabul edilme ve beğenilme ihtiyacı geliştirir. Rogers bunu olumlu saygı olarak adlandırmıştır. Çocuk, kendisine değer verildiğini algılarsa olumlu saygı ihtiyacı doyurulmuş olur. Kişiliğin Gelişimi 56 Olumlu saygı, olumlu öz saygı için ön koşuldur. Olumlu öz saygı, kişinin kendisini değerli bir varlık olarak görmesi şeklinde tanımlanabilir. Olumlu saygının kaynağı başka bireylerdir. Olumlu öz saygı bir kez oluştuktan sonra artık başkalarının sevgisinden bağımsız bir nitelik kazanır ve kendi kendini sürdürür. Kişiliğin Gelişimi 57 Değer koşulları, kişiliğin sağlıklı gelişimini engeller. Çocuk, kendisinden beklenenleri yerine getirdiği takdirde sevilmeye değer olduğunu düşünmeye başlar. Reddedileceği korkusuyla benliğinin tüm yönlerini açığa vurmaz. Bu da kişilik gelişimini olumsuz yönde etkiler. Kişiliğin Gelişimi 58 Sağlıklı kişilik gelişimi için koşulsuz olumlu saygıya ihtiyaç vardır. Koşulsuz sevgi ve ilgi gören çocuk, benliğinin hiçbir yönünü baskı altına almaz; kendini gerçekleştirmeye yönelir. Kendini gerçekleştirme psikolojik sağlığın en üst düzeyidir. Rogers bu kişiler için potansiyelini tam olarak kullanan kişi demektedir. Kişiliğin Gelişimi 59 Potansiyelini tam olarak kullanan kişi; başkalarının standartlarını karşılamaya çalışmaz, kendi organizmik değer verme süreci ile yönlendirilir, Kendisini bütün yönleriyle kabul eder. Tutarsızlık yaşamayacağı için savunma yapma gereği de duymaz. Kişiliğin Gelişimi 60 Yeni deneyimlere açıktır, kalıp davranışlara yönelmez. Yanlış seçimlerinde ısrar etmez, kararlarını gözden geçirip yanlışından döner. Kendi duygularına güvenir ve içlerinden geldiği gibi davranırlar. Sosyal açıdan uyumludur ama istediklerini yapmaktan da vazgeçmez. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE İŞLEVSİZLİK 61 Rogers’ın sağlıklı bir bireyin tüm potansiyeline uygun olarak yaşayan biri olduğu ifade edilmektedir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 62 İŞLEVSİZLİK Rogers, kişilik gelişiminin doğal olarak sağlıklı gelişmeye doğru ilerlediğini savunmaktadır. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 63 İŞLEVSİZLİK Birey merkezli terapide bireyler doğuştan psikolojik sağlığa yönelme ve uyumsuzluktan uzaklaşma eğilimine sahip oldukları için danışanlarında psikolojik sağlığa yönelik birincil bir sorumluluğu söz konusudur. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 64 İŞLEVSİZLİK Bireylerin böylesine bir yeteneğe ve içsel iyileşme kaynağına sahip olmalarından dolayı, birey merkezli terapistler danışanı pasif bir konumda görüp yönlendirici bir terapist rolü olarak, otorite ya da uzman olarak değerlendiren bir bakış açısını reddetmektedir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 65 İŞLEVSİZLİK Aksine insanın doğasına yönelik olumlu bir bakış açısından yola çıkarak, Rogers üç terapötik özelliğin (uyum, koşulsuz olumlu saygı ve empatik anlayış) bireylerin ilerleyebileceği kendi kendini destekleyen bir gelişim iklimini kolaylaştırdığını ifade etmektedir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 66 İŞLEVSİZLİK Rogers’a göre terapistler bu üç özelliğe dayalı tutumları kullanarak iletişim kurdukları takdirde danışanlar daha az savunmacı, kendilerine ve diğerlerine ve dünyalarına daha açık olabileceklerdir. Yani bireyler özgür olduğunu ve anlaşıldığını hissettikleri takdir de psikolojik sağlığa yöneleceklerdir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 67 İŞLEVSİZLİK Rogers’a göre sağlıklı insan… Tutarlıdır; yani kendilik algısı ile yaşadıkları tutarlıdır. Yaşantılara açıktır, değerlendirme odağı içseldir. Yaşantılarını organizmasının gereksinimleri doğrultusunda değerlendirir. Olumlu bir benlik kavramı vardır ve kendine karşı koşulsuz saygı duyar. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 68 İŞLEVSİZLİK Yaşantılarını çarpıtmadan algılar. Yaratıcıdır ve yaşamında risk alabilir. Her zaman için ve hangi kültürde olursa olsun, kendi gereksinimlerini dengeli bir şekilde karşılayacak şekilde yapıcı bir yaşam sürdürür. Duygularını genelde içinden geldiği gibi ifade eder. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 69 İŞLEVSİZLİK Rogers’a göre işlev bozukluğu İşlev bozukluğu, bireyin kendisi ve yaşantısı arasındaki uyumsuzluktan ortaya çıkar. Bu kişinin benliği koşulludur, bazı yaşantıları da içselleştirdiği değer koşulları ile tutarlı değildir. Yaşantılarını değer koşullarına göre değerlendirir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 70 İŞLEVSİZLİK Kişi koşullu benliği ile tutarsız olan bir yaşantısı olursa, bunu silik, belli belirsiz şekilde algılar. Bu gibi yaşantılar benliği tehdit eder çünkü kişinin başkalarından olumlu saygı (dolayısıyla kendine olumlu saygı duyma) elde etme yeteneğini zora sokar. Birbiriyle tutarsız bilgiler kaygıya sebep olur, bunun sonucunda savunmaya geçer, yani yaşantıyı ya inkar eder ya da çarpıtarak algılar. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 71 İŞLEVSİZLİK Bu kişinin davranışları da tutarsızdır çünkü bazen koşullu benlik tarafından bazen de organizmaya özgü değerlendirme süreci tarafından yönlendirilirler. Kişi bu durumda çok kırılgan ve kaygılıdır, çünkü kabul edilebilir durumda olmayan yaşantılarına karşı sürekli savunma halindedir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 72 İŞLEVSİZLİK Savunmacılık “nevrotik” olarak tanımlanan insanların temel özelliğidir. Eğer birey çok tutarsızsa (örn., pek çok yaşantısı benliği tarafından kabul edilmiyorsa) ve tutarsız yaşantıları çok güçlü ve ani ise bireyin benlik yapısı hasar görür ve “psikoz” ortaya çıkar. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 73 İŞLEVSİZLİK Belirtiler de dahil olmak üzere savunmacı tepkiler, tehdit edici yaşantıları farkındalıktan uzaklaştırmak için geliştirilmiştir. Örneğin, öfkelenince sevilmeyeceğini düşünen insanlar, öfkelerini inkar edebilir ama baş ağrısı çekebilirler. Baş ağrısı da iyi hissettirmez ama çoğu insan hasta birini daha çok sevebilir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 74 İŞLEVSİZLİK Anne babadan algılanan koşullu sevgi arttıkça, patolojinin gelişme olasılığı da artar. Çünkü çocuk olumlu saygı gereksinimini, anne babasıyla olan yaşantılarından karşılamaya çalışır, anne babanın değerlilik koşulları da zamanla içselleştirilir. PSİKOLOJİK SAĞLIK VE 75 İŞLEVSİZLİK Örneğin, başarılı olmak değerli olmanın koşuluysa, bununla tutarlı yaşantılar doğru şekilde hatırlanırken, buna uymayanlar farkındalıktan uzaklaştırılır. TERAPÖTİK SÜREÇ 76 Terapinin temelinde yatan amaç bireyin tam olarak işlevde bulunan bir kişi olmasıdır. Bundan dolayı terapist danışan için belirli hedefler seçmez. Seçimleri danışan kendisi yapar, çünkü danışanların kendi amaçlarını seçecek kapasiteye sahip olduğuna inanılır. TERAPÖTİK SÜREÇ 77 Tam olarak işlevde bulunabilecek bireyler, yeni yaşantılara açık, kendine güvenen, değerlendirmeyi içsel kaynağında yapan ve gelişimini devam ettirmeye istekli olan bireyler olur. Birey merkezli terapideki amaçlar bu özelliklerin kazandırılması amaçlanır. TERAPÖTİK SÜREÇ 78 Terapist ise danışanın terapötik amaçlara ulaşabilmesi için uygun ortamı sağlamalıdır. Bunu sağlamak için de terapistin saydamlık, empatik anlayış ve koşulsuz kabul gibi tutumları benimsemiş biri olması gerekir. TERAPÖTİK SÜREÇ 79 Birey merkezli terapistler, geleneksel psikanalatik kuramcılardan farklı olarak danışanı yönetmez, kontrol etme veya düzenlemeye çalışmazlar. Çünkü danışanların bunu kendisine yapacak potansiyel güce sahip olduğuna inanılır. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST ROLLERİ 80 VE İLİŞKİSİ Rogers, danışma sürecinde terapist ve danışan arasındaki ilişkiyi eşit bir ilişki olarak görür. Danışanlar için bu uygun ilişki kurulduğu taktirde danışanlar, kendini değerli görmeye başlayacak ve gerekli değişimi göstermek için cesaret bulacaklardır. Yani terapi sürecinde önemli olan bu iki kişi arasındaki ilişkinin kalitesidir. Bu ilişki kalitesini şu şekilde özetleyebiliriz. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 81 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Danışan uyumsuzluk içinde, kaygılı ve yardıma muhtaç biri olarak görür. Terapist, danışma sürecinde danışana karşı tutarlı, anlayışlı, koşulsuz kabulü sergileyecek ve saygı duyacak biri olmalı. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 82 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Daha sonra terapist, danışanın içsel referans kaynağına empatik bir anlayışla yaklaşmalı ve bu deneyimini danışana iletmeye çalışmalıdır. Bunlar sonucunda danışanın kendisine ait düşünceleri değişmeye başlar, içgörü kazanır ve değişim için cesaret sahibi olur. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 83 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Rogers, birey merkezli terapide, bireylerin güvenilmez olduğu, motivasyon, yönlendirme, cezalandırma, ödüllendirme gibi yollarla geliştirilmesi gerektiğine dair fikirlere şiddetle karşı çıkar. Ona göre danışana gösterilecek tutarlı yaklaşım, koşulsuz kabul ve empatik anlayış, bireyin savunucu tutumunu kırarak, kendine ve dünyaya daha açık olmasını sağlayacak ve sağlıklı yönde gelişime yol açacaktır. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 84 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Rogers terapistin sahip olması gereken tutumları ve bunları tutarlı bir şekilde göstermesi gerektiğini söylediği saydamlık, koşulsuz kabul ve empatik anlayışı şu şekilde açıklamıştır: DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 85 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Saydamlık Saydamlık, terapistin danışma sürecinde yaşadığı duyguları olduğu gibi danışana aktarmasıdır. Terapist duygularını saklamaz veya çarpıtarak söylemez. Düşünceleri ile sözleri birdir. Ancak terapistin her durumda saydamlığını göstermesi doğru olmaz. Doğru zamanda yapılan bu tutum danışma sürecinin kalitesini artırır. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 86 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Koşulsuz kabul ve saygı Koşulsuz kabul danışan için çok önemli bir noktadır. Çünkü danışanlar yaşantılarından veya duygularından ötürü diğer insanlarla sağlıklı ilişki kuramayabilir. Terapistin ona göstereceği koşulsuz kabul ve saygı tutumlarından dolayı danışan, yargılanmayacağını görür ve terapistle olumlu bir ilişki kurar. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 87 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Yani danışana bir birey olarak bakılmalı, içten ve sıcak bir ilgi gösterilmeli. Danışan, yaptıklarından dolayı yargılanmamalı, düşüncelerinden dolayı iyi veya kötü olarak değerlendirilmemelidir. Kabul edildiğini gören danışan terapistle, danışma sürecinde gerekli değişimi gösterecektir. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 88 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Empatik anlayış Rogers empatiyi şu şekilde tanımlar: “başka bir insanın hayatını geçici olarak yaşamak, kişiyi değerlendirmeden duygularını hissetmek ve bu görünen duyguların ötesindeki asıl duygu ve düşünceleri farketmek.” Yani terapist danışanın göstermiş olduğu görünen duygularından çok asıl duyguyu bulmalıdır. DANIŞAN/PSİKOLOJİK DANIŞMAN/ TERAPİST 89 ROLLERİ VE İLİŞKİSİ Örneğin bir danışan terapiste “sevgilime çok kızgınım, beni hiç anlamıyor bu yüzden çoğu kez yalnız hissediyorum kendimi” diye bir şey söylediğinde burada görülen duygu başlangıçta öfke olabilir. Ancak bu kızgınlığın sebebi yalnızlık olduğundan, buradaki asıl duygu yakınlık ve ilgi ihtiyacıdır. TERAPİNİN AŞAMALARI 90 Aceleye getirilmemesi gereken terapötik değişim süreci zaman almaktadır. Her danışanın ihtiyaçları dikkate alınarak saygı gösterilmesi ve bir değişim programı planlanmalıdır. Danışanların ideal gelişim ve öğrenmeyi destekleyen hızda ilerlemesine izin verilmelidir. TERAPİNİN AŞAMALARI 91 Rogers (1942) birey merkezli terapi sürecinin 12 aşamadan oluştuğunu ifade etmiştir. Sıralanan bu aşamaların birbirinden ayrı, ardışık olaylar olmadığını daha ziyade iç içe geçmiş bir gelişimden oluşan genel bir eğilimi temsil ettiğini vurgulamıştır. TERAPİNİN AŞAMALARI 92 (1) birey yardım için gelir. (2) Yardım durumu genellikle benlik gelişimi için bir fırsat olarak görülür. (3) Psikolojik danışman, danışana sunduğu problemle ilgili olarak duygularını özgürce ifade etmesini teşvik eder. TERAPİNİN AŞAMALARI 93 (4) Psikolojik danışman bu olumsuz duyguları kabul eder, tanır ve açıklığa kavuşturur. (5) bireyin olumsuz duyguları tam olarak ifade edildiğinde gelişmeyi sağlayan olumlu dürtülerin zayıf ve belirsiz ifadeleri onları takip eder. (6) psikolojik danışman olumsuz duyguları fark edip kabul ettiği gibi olumlu duygularında fark edip kabul eder. TERAPİNİN AŞAMALARI 94 (7) benliğin kabul ve anlayışına dayalı bu içgörü bireyin bütünlüğünün yeni düzeylerine doğru ilerleyebileceği temeline dayanmaktadır. (8) İçgörüyle bu sürecin birbirine karıştırılması olası karar ve eylem yönlerini açığa çıkarma sürecidir. TERAPİNİN AŞAMALARI 95 (9) Sonrasında oldukça anlamlı ve olumlu eylemler için anın başlangıcı gelir. (10) Daha fazla içgörü vardır. TERAPİNİN AŞAMALARI 96 (11) Danışanın tarafında giderek daha fazla bütünleşmiş olumlu eylemler olduğu gibi öz yönelimli eylemde de daha fazla güven söz konusudur. (12) İlişkinin bitmesi için yardım ihtiyacının azalma hissinin oluşması ve danışmanın bunu fark etmesi gerekmektedir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 97 Birey merkezli terapide psikolojik danışmanlar, tekniklerden daha çok terapötik ilişkiyi önemserler. Psikolojik danışmanların temel eylemleri ilişkide uyum, koşulsuz olumlu saygı ve empati temel koşullarını sağlama üzerine odaklanmaktadır. TERAPÖTİK TEKNİKLER 98 Aktif Dinleme Danışana empati gösterme, oldukça dikkatli ve etkileşime dayalı dinleme becerilerini gerektirmektedir. Psikolojik danışmanların öncelikle danışanlarla yüz yüze gelecek şekilde oturma, onlara doğru eğilme ve iyi bir göz teması kurma gibi bazı fiziksel adımlarla dikkat ettiklerini göstermeleri gerekmektedir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 99 Bunu danışanların yorumlarıyla ilişkili yüz ve beden ifadelerini birleştirerek, en azından başlangıç aşamasında danışan ve psikolojik danışmanların temas halinde tutacaktır. Bilgi edinme aktif dinlemenin ilk parçasıdır. Psikolojik danışmanların sonrasında danışanların ifade ettikleri duygu ya da içerikleri onlara geri yansıtmaları gerekmektedir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 100 İçerik ve Duygu yansıtma Empatiyi keşfetme sürecindeki ilk adımlar çok açık duygu ve durumları güncel kelimelerle yansıtma eğilimidir. Danışan ve psikolojik danışman birbirlerini iyi tanıdıkça etkili bir uygulayıcı olarak psikolojik danışman danışanın fark etmediği duyguları tanımlamak ve iletmek için bu etkileşimlerinin arka planını daha iyi görebilecektir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 101 Örneğin bir danışanın oturum esnasında dikkati dağılabilir ya da periyodik olarak sessizleşebilir. Başlangıçta bu tepkiler eldeki belirli konuyla ilişkili görülebilir. Ancak zamanla psikolojik danışman bu tepkileri çok farklı tartışma konuları gibi görünen şeyleri anlamlı yollar ile bir araya getiren bir temaya bağlayabilir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 102 Duygu ve içeriği doğru bir biçimde yansıtabilen psikolojik danışmalar danışanların ifade ettiklerini görmelerine yardımcı olan bir ayna görevi üstlenebilirler. Böylece danışanlar psikolojik danışmanın yansıttıklarına dayalı olarak kendi algılarını geliştirip gözden geçirebilirler. TERAPÖTİK TEKNİKLER 103 Yakınlık Duygu ve içeriklere dayalı en güçlü etkileşimlerin çoğu danışan ve psikolojik danışman arasındaki yakınlık durumu ile doğrudan ilişkilidir. Yakınlık genel olarak ilişkiler için, özel olarak da duygular için şimdi ve burada yaklaşımını sağlamaktadır. TERAPÖTİK TEKNİKLER 104 Psikolojik danışmanın birincil olarak vurguladığı ifadeler şu şekilde olabilir. ‘Sözlerin sakinliği ifade etmesine rağmen ellerin sanki gerilmiş gibi titriyor ve ifadelerin bana …. Hissettiriyor’ gibi yakınlık içeren ifadeler terapötik açıdan daha çok yararlı, diğer yandan ‘Neden bu şekilde hissettiniz?’ veya ‘ Diğer bireyin düşündüğü nedir?’ gibi yakınlık içermeyen ifadeler terapötik açıdan daha az yararlı olduğu görülmektedir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 105 Birey merkezli terapinin şimdi ve burada üzerinde vurguda bulunduğu temel düşünce, danışan ve psikolojik danışman arasındaki tepkilerin anında doğrulanabilir, kontrol edilebilir, keşfedilebilir bir özellik taşımasıdır. Geçmişten gelen açıklamalar ya da duygular yalnızca danışanın bakış açısını yansıtmaktadır. Bu nedenle psikolojik danışmanların danışanın deneyimin canlı bir parçası olma fırsatını azaltmaktadır. TERAPÖTİK TEKNİKLER 106 İçtenlik ve kendini açma Psikolojik danışma ilişkisinde içten olma, ne yapacağı ya da nasıl çalışacağına karar vermeden önce psikolojik danışmaların kendilerini anlaması ve keşfetmesi gerekmektedir. TERAPÖTİK TEKNİKLER 107 İçten olmak psikolojik danışmanın bütün düşünce, duygu ve kendi deneyimlerini danışanıyla paylaşması anlamına gelmemektedir. Uygun bir kendini açma danışanlarının dünya görüşlerini önemli bir insan olarak değer yüklediği ve güven duyduğu diğer birey olan psikolojik danışmaların görüşleriyle karşılaştırmasını sağlamaktadır. TERAPÖTİK TEKNİKLER 108 Tehdit oluşturmayan koşullar altında bu son derece kişileştirilmiş karşılaştırmalar ulaşabilir olmayan kabullenilmesi oldukça tehditkâr olan bilgilere dayanarak kendi görüşlerini inceleme ve gözden geçirme fırsatı vermektedir. ÖRNEK OLAY (SILA) 109 Sıla 45 yaşında orta düzeyde bir şirkette finans bölümünde çalışmaktadır. Sıla iki oğlu ile İstanbul da yaşamaktadır. Çocuklarının ikisi de üniversitede de okumaktadır. Çocukları ile ilişkisi çok iyidir. ÖRNEK OLAY (SILA) 110 Dört kız kardeşten en küçüğü olan Sıla’nın kardeşleri ile ilişkisi çok iyidir. Sıla ortanca kardeşini 12 yaşında kaybetmiştir ve onun yokluğunu her zaman dile getirmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 111 Erken çocukluk döneminde diğer çocukların onu oyunlarına almadıklarını hatırlamakta, bu durumu anne ve babasıyla paylaştığında kendisini sevdirmesini ve kabul ettirmesi gerektiğini söylemişlerdir. ÖRNEK OLAY (SILA) 112 Komşu erkek çocuklarının da kendisine cinsel tacize varan davranışlarda bulunduklarını zaman zaman hatırlamakta ve bu durumun onu çok etkilediğini ve o dönemde bütün erkeklerin ona zarar verebileceği korkusuyla başlayan kaygı problemlerinin ilk defa o dönem ortaya çıktığını ve uzun dönem uyku sorunu yaşadığını belirtmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 113 Babası tüccar olduğu için sık sık iş seyahatinde olan babasını çok görememiştir. Bir süre sonra babasının işleri kötüye gitmiş, iflas etmiş ve ekonomik olarak sıkıntı yaşamışlardır. Annesi ailesini dağılmaktan kurtarmak için elinden gelen işleri yapmış ve ailesine katkı sağlamıştır. Babası bu zor süreçte borçlara dayanamamış ve intihar etmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 114 Bu olay gerçekleştiğinde Sıla 13 yaşındadır. Sıla bu olayda kendini suçlu hissetmiş bu kadar ihtiyaçlarının olmaması ve diğer kardeşlerinin ihtiyaçlarının olmaması durumunda babasının yaşamayı seçebileceği düşüncesi aklını kurcalamıştır. ÖRNEK OLAY (SILA) 115 Babasının intiharı, ekonomik sıkıntılar ve hatırladığı cinsel tacize varan birkaç olaydan dolayı kendisini sürekli suçlaması ile birlikte çocukluk dönemi çok zor geçmiştir. Lise ve üniversite dönemlerinde hep kafelerde çalışmıştır. Dolayısıyla o yıllardan daha ağır sorumluluklar yüklenmeye başlamıştır. Sonraki yıllarda bu olayları hep düşünmüş suçluluk duygusu hissetmiş ve zaman zaman diğer insanlara güvensizlik yaşamasına sebep olmuştur. ÖRNEK OLAY (SILA) 116 Sıla 22 yaşında akrabalarından bir gençle gönülsüzce evlendirilmiş, yıllarca kopuk düzensiz evlilikten sonra şiddetli geçimsizlik nedeniyle 19 yıllık eşi evi terk etmiş ve boşanmışlardır. Evliliği süresince çocuklarının tüm sorumluğu kendisindedir. Yapması gerektiği işleri için özverili ve fedakâr davranmış, hayatı koşuşturmaca ile geçmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 117 Ailesinin ekonomik sıkıntılarını gidermek için iğne oyası, dantel vb el işleri yaparak ailesine katkı sağlamış fakat bu durum onu çok yormuştur. O günlerde sık sık etrafındakilere bütün ailemin yükü omuzlarımda, iş yerine git işler beni bekler, eve gel yapılacak işler, çocukların bakımı, evin temizliği, yemek yapmak, yaşlı annemle ilgilenmek hangi birine yetişeyim, tükendim artık gücüm kalmadı. Kimse beni anlamıyor kimse beni sormuyor herkes kendisini düşünüyor. ÖRNEK OLAY (SILA) 118 Sıla 6 ay öncede psikiyatri servisine başvurmuş kendisine anti-depresan ve uyku ilacı verdiklerini -söylemiştir. Kısa süre bu ilaçları kullanmış ve ilaçların yan etkilerinin olduğunu ve kendisine iyi gelmediğini düşünerek ilaçları bırakmıştır. Terapiye gelmeden önce tekrar doktora gitmiş fiziksel bir problemin olmadığı söylenmiş, psikiyatri bölümüne yönlendirilmiş tekrardan ilaç kullanmaya başlamıştır. ÖRNEK OLAY (SILA) 119 Son altı aydır kendisini çok zorladığını; neler yaşadığı sorulduğunda en çok sıcak basması, kızarma, terleme, çarpıntı ve boğazında düğümlenme vb belirtiler yaşadığını belirtmiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 120 Sıla son zamanlarda genel bir mutsuzluk yaşadığını, hayatında karşılaştığı olumsuzluklara karşı çok üzüldüğünü çok strese girdiğini dünyası yıkılmış altında kalmış gibi kendi hissettiğini belirtmiştir. Sevdiği insanlardan olumsuz davranışlar gördüğünde onlara karşı yaptığı fedakârlıklar aklına gelip onlardan kısa sürede nefret eder duruma geldiğini ve bu durumdan çok yorulduğunu söylemiştir. ÖRNEK OLAY (SILA) 121 Bu durumlarda kendisini değersiz hissetmekte bu davranışın gençlik yıllarında evliliğinin ilk yıllarında farkına vardığını belirtmektedir. ÖRNEK OLAY (SILA) 122 Sıla sınırlı sayıda arkadaşının olduğunu söylemekte ve arkadaşlık ilişkilerinde ve diğer ilişkilerinde beklentilerinin çok yüksek olduğunu kendisinin fedakâr olduğunu fakat aynı fedakârlığı arkadaşlarından göremediğini ve onlardan nefret ettiğini söylemekte ve durumdan yorulduğunu belirtmektedir. ÖRNEK OLAY (SILA) 123 Sevilmek saygı görmek için sık sık davranışlarını değiştirdiğini fakat böyle olmaması gerektiğini düşündüğü için sık sık depresyon yaşadığını ve bu durumdan kurtulmak istemektedir. Zihnindeki kötü düşüncelerin onu bırakmasını istemektedir. Geçmişte iki defa bileklerini kesmiş iki kez ilaç içmiştir. Bu durumun ne zaman yaşadığı sorulduğunda, terk edilme ayrılma anlarında olduğunu söylemiştir. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 124 UYGULANMASI Birey merkezli terapiyi uygulayan psikolojik danışmanın psikolojik danışma sürecinde öncelikle ele alması gerekenler, Sıla’nın içsel referans çerçevesini ve benlik kavramını anlamaya odaklanmak olmalıdır. Çok sıkıntılı ve kaygılı olarak psikolojik danışmaya geldiği için, Sıla’nın arzu ettiği değişime yönelik çalışma motivasyonunu harekete geçirmek önemlidir. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 125 UYGULANMASI Bu süreçte psk. danışmanın Sıla’yı yargılamadan anlamaya çalışması ve Sıla’ da belirgin derecede olumlu değişiklikler olması için onun doğasının iyi olduğuna inanması gerekir. Bunun için psk. danışmanın birey merkezli bakış açısıyla Sıla’nın kişisel gelişimi için gerekli kaynaklarının kendi içinde olduğuna inanmasını sağlaması, kendi yolunu bulabilme yeteneğine ve kendini gerçekleştirme gücüne güvenmesine yardımcı olması gerekir. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 126 UYGULANMASI Sıla’nın son zamanlarda kendini gerçekleştirme kapasitesini görememekte ve kendi yolunu bulmakta zorlandığı için psikolojik işlevsizliğe gitmektedir. Sıla’nın son zamanlarda genel bir mutsuzluk yaşaması, hayatında karşılaştığı her olumsuzlukta çok üzülmesi, çok stres yaşaması sanki dünya yıkılmışta altında kalmış gibi hissetmesi bu nedendendir. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 127 UYGULANMASI Terapi sürecinde psikolojik danışmanın Sıla’nın güven, sıcaklık, anlayışlı ve kabul edici bir deneyim yaşamasına yardımcı olabilecek psikolojik bir atmosfer yaratabilmesi için işbirliğine dayalı terapötik bir ilişki kurabilmesi değişim ve gelişim sürecini harekete geçirebilmesi açısından oldukça önemlidir. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 128 UYGULANMASI Bunun için psikolojik danışman uyum, koşulsuz olumlu saygı ve empatik anlayışa dayalı gerekli ve yeterli koşulu sağlayarak danışanın gelişmesi için kolaylaştırıcı bir ortam yaratmaya çalışabilir. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 129 UYGULANMASI Böylesi bir ortamı kullanarak psikolojik danışman, Sıla’nın deneyimlere daha fazla açık hale gelmesi, kendine daha fazla güvenebilmesi, içsel bir değerlendirme odağını işler hale getirebilmesi ve gelişmeyi sürdürmeye daha açık hale gelebilmesi amacıyla terapi sürecindeki 12 aşamayı işe koşabilir. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 130 UYGULANMASI Bu süreçte psikolojik danışmanın Sıla’nın kendini gerçekleştirebilmesi ve gerçek benliğini ortaya çıkarmasında yardımcı olmak için kendini nasıl bir birey olarak gördüğü ile nasıl bir birey olmak istediği arasındaki farklılığı özgürce anlatması, başarısızlık karşısında, duygularından, kaygılarından, korkularından ve belirsizliklerinden, umutsuz olduğu zamanlardan söz etmesi için onu cesaretlendirmesi oldukça önemlidir. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 131 UYGULANMASI Bunu yaparken psikolojik danışman yalnızca Sıla’nın sözlerini derinlemesine dinlemekle kalmayıp aynı zamanda mesaj verme tarzını da gözlemlemeli onun dünyasında yaşamanın, neye benzediğini anlamaya çalışmalıdır. SILA OLAYINA BİREY MERKEZLİ TERAPİNİN 132 UYGULANMASI Belirli teknikler kullanmak yerine terapötik ilişkinin gücünü kullanarak psikolojik danışman yüzeysel farkındalıklarının altında yatan kaygılı, üzüntülü umutsuz ve çaresizlik gibi güçlü duygularının farkına varmasına yardımcı olarak Sıla’nın arkasına gizlediği maskeyi atarak kişisel sorunlarına çok daha kapsamlı ve özgürce araştırma olanağı bulmasına yardımcı olabilecektir.