Hücre Fizyolojisi - Transport Sistemleri PDF

Document Details

VeritableArlington

Uploaded by VeritableArlington

Dr. Öğr. Üyesi E. Merve Kalınlı

Tags

hücre fizyolojisi transport sistemleri biyoloji hücre biyolojisi

Summary

Bu belge hücre fizyolojisi ve hücre zarındaki transport sistemleri hakkında bilgiler sunmaktadır. Hücrelerin yapısı, işlevleri ve zardaki çeşitli proteinlerin rolleri açıklanmaktadır. Dokulara ve fonksiyonlara göre hücre çeşitliliğinin de ele alındığı bir makale.

Full Transcript

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Dr. Öğr. Üyesi E. Merve Kalınlı HÜCRE -Organizmanın en küçük yapısal ve işlevsel birimi hücredir. -Genel olarak tüm hücreler temelde aynı yapıya sahiptirler. Hücre, kendi organik katalizörleri tarafından yönetilen bir çok kimyasal reaksiyon ile iç dinamik dengesini sa...

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Dr. Öğr. Üyesi E. Merve Kalınlı HÜCRE -Organizmanın en küçük yapısal ve işlevsel birimi hücredir. -Genel olarak tüm hücreler temelde aynı yapıya sahiptirler. Hücre, kendi organik katalizörleri tarafından yönetilen bir çok kimyasal reaksiyon ile iç dinamik dengesini sağlayan, organik molekülleri ile izotermal bir sistem içinde kendini yenileyebilen, kendi yapılarını oluşturan ve çevresine uyum sağlayabilen bir birimdir. -Fakat bulundukları dokulara ve dolayısıyla fonksiyonlarına bağlı olarak bazı özelleşmeler gösterirler (kas hücresi, sinir hücresi, salgı bezi hücreleri gibi). -Her hücre, kendisini dış ortamdan ayıran bir plazma zarı (hücre zarı, plazmalemma) ile kaplıdır. -Hücrenin içinde sitoplazma denilen yoğun bir sıvı bulunur. -Sitoplazmanın ortasında hücre DNA’sının çoğunu içeren çift zarla kaplı bir çekirdek bulunur. -Çekirdeğin etrafında, süspansiyon halde dağılmış şekilde organeller ve çeşitli inklüzyonlar bulunur. Organellerin sayısı, hacmi, yapısı ve işlevi hücreden hücreye değişiklik gösterir. -Kısaca hücre, Plazma zarı, Sitoplazma Organeller olmak üzere üç temel yapıdan oluşmuştur. HÜCRE ZARI YAPISI VE FONKSİYONLARI Tüm hücrelerin etrafı plazmalemma denilen bir plazma zarı veya hücre zarı ile kaplıdır. Mikroskobik olarak ince bir hat şeklinde görülen bu yapı, sahip olduğu olağanüstü moleküler dizini ile hücre için zorunlu ve gerekli bir çok işlevi düzenli ve kusursuz şekilde yürütür. Hücre zarının yapısında protein, lipid, karbonhidrat bulunmaktadır. Lipitler hayvan hücresinde zar kütlesininin %50’sini oluşturur. Hücre zarında üç tip lipit bulunur. Bunlar: Fosfolipitler Kolesterol Glikolipitlerdir. Bu üç lipit molekülü amfipatik özellik taşır. Yani bu moleküllerde suyu seven (hidrofilik) kısımları ve suyu sevmeyen (hidrofobik) kuyruk kısımları bulunur. Tipik bir fosfolipit molekülünün yapısında polar bir baş grubu ve iki adet hidrofobik kuyruk bölgesi bulunmaktadır. Kuyruklardan biri doymuş diğeri doymamış yağ asitleri taşır. Fosfolipit molekülleri zar üzerinde bulundukları tek tabaka boyutunda hareket eder. Hareket ya sağa sola gitme şeklinde, ya kuyruklarının açılıp kapanması veya kendi etrafında dönme şeklinde olmaktadır. Çok nadir olarak, bir tabakadaki fosfolipit molekülü diğer tabakaya atlayabilir. Hayvan hücrelerinin zarında kolesterol vardır. Organellerin zarında da kolesterol bulunur. Bitki hücrelerinin zarlarında kolesterol yoktur. Zarda kolesterol fosfolipidlerin polar baş kısımları ile bağlantı yapar. Kolesterolün hücre zarındaki görevleri;  1. Hücre zarına sağlamlık kazandırır.  2. Hücre zarının akışkanlığını ayarlar (Daha az akıcı olmasını sağlar)  3. Suda çözünen küçük moleküllerin lipid tabakasından geçebilirliğini azaltır. Hücre zarında bulunan bir başka lipit de glikolipittir. Glikolipit moleküllerinin baş kısımları oligosakkarit, kuyruk kısımları tipik bir fosfolipit molekülünün yapısında polar bir baş grubu ve iki adet hidrofobik kuyruk bölgesi bulunmaktadır. Kuyruklardan biri doymuş diğeri doymamış yağ asitleri taşır. Biyolojik zarların esas yapısını lipit çift tabaka oluştururken, zarın özel işlevlerinin çok büyük kısmı zarda yer alan proteinler tarafından yürütülür. Zardaki proteinlerin şekli ve miktarı hangi işlevi yerine getireceğini belirler. Zarda yer alan lipit molekülleri gibi amfipatiktir. Yani lipit çift tabakanın içinde, lipit moleküllerinin hidrofobik kuyrukları ile etkileşen hidrofobik bölgeleri ve zarın hücre içine veya dışına bakan kısımlarında sulu ortamla yüz yüze gelecek şekilde hidrofilik bölgeleri vardır. Yapılan araştırmalar, proteinin sulu ortamla temas halinde olan kısmında hidrofilik aminoasitlerin, yağ ile temasta bulunan kısımlarında ise hidrofobik aminoasitlerin bulunduğunu göstermiştir. Hücre zarında bulunan proteinler konumları farklılığa bağlı olarak periferal proteinler ve integral proteinler olmak üzere iki sınıfa ayrılırlar. İntegral zar proteinlerinin bir kısmı tamamen lipit çift tabaka içine gömülü iken, bir kısmının yüzeye doğru çıkan parçaları vardır. Bazıları lipit çift tabakanın dış yarısında, bazıları ise iç yarısında gömülü halde bulunur. Lipit çift tabakada boydan boya uzanarak zarın her iki tarafındaki sulu mikroçevre ile temas eden integral proteinlere transmembran proteinler denir. Periferal proteinler tamamen lipit tabakasının dışında bulunurlar ve devamlı bir tabaka teşkil etmezler. Zar lipitleri gibi, zar proteinleri de bulundukları yerde kendi eksenleri etrafında dönebilir veya zarda yanal olarak hareket edebilir. Fakat, zarın bir yarısından diğer yarısına atlayıp, yerlerini değiştiremezler. Zarlardaki proteinlerin görevleri Taşıma: a. Zar boyunca yer alan bazı proteinler hidrofilik kanal teşkil ederek seçici olarak bazı maddelerin taşınmasında rol oynar. b. Bazı taşıma proteinleri ATP yi hidrolize ederek zar boyunca maddeleri pompalar. Enzim aktivitesi: Zarda bulunan bir protein enzim olarak görev yapabilir. Bazı durumlarda bir zar üzerindeki birçok enzim metabolik yolda bir takım gibi davranabilir. Sinyal iletimi: Zarlardaki bazı proteinler hormonlar gibi birinci haberci moleküllerin (sinyal molekülleri) bağlanmasını sağlar. Proteinde meydana gelecek bir değişiklik mesajın hücre içine iletilmesini sağlar. Hücreler arasında bağlanma: Zar proteinleri çeşitli tip bağlantılarla komşu hücreleri birbirine bağlar. Hücrenin-hücreyi tanıması: Karbohidrat zinciri taşıyan bazı glikoproteinler diğer hücreler tarafından hücrenin tanınmasını sağlarlar. Hücre dışı matrikse tutunma: Hücre iskeletinin mikroflament ve diğer elemanlarının hücre dışı matrikse bağlanmasında proteinler rol oynar. Zar Karbonidratları Glikokaliks  Hücre dışına uzanan glikoproteinler ve glikolipitler  Proteoglikanlar küçük proteinlerle hücrenin dış yüzeyine tutunmuş karbonhidratlardır. Görevleri  Hücrenin tanınma bölgelerini (kan grubu, immun yapısı vs) oluştururlar.  Negatif yüklü hücre yüzeyi oluştururlar.  Hücrelerin birbirine tutunmasını sağlarlar.  Reseptör ( insulin vb) olarak görev yaparlar. Hücre zarının en önemli görevi hücreyi dış ortamdan ayırmak ve hücreye madde giriş ve çıkışını kontrol etmektir. Böylece maddelerin, özellikle hücre içine kolayca girişine izin verilmemektedir. Hücre zarının bu özelliği "seçici geçirgenlik" olarak tanımlanmaktadır. HÜCRE ZARININ GÖREVLERİ  A) Kolesterol ile sağlam bir yapıya kavuşan lipit tabakası hücre ve organel bütünlüğünü sağlar.  B) Taşıyıcı ya da kanal proteinleri ile moleküller zarın bir tarafından diğer tarafına taşınır.  C) Reseptörler ile hücrede metabolik tepkimeleri başlatır.  D) Enzimler ile özel kimyasal tepkimeleri katalizleyerek metabolik tepkimeleri düzenler.  E) Transmembran proteinleri ile Oluşturdukları özel bağlantılarla hücreleri birbirine bağlar.  F) Transmembran proteinleri hücre içindeki ipliksi proteinlerine bağlanarak hücreye destek sağlar, hücre şeklini korur.  G) Glikoproteinler ve glikolipitler hücre ve organel kimliğini oluşturur. Diğer görevler :  Zarların yukarda sayılanların dışında daha birçok görevleri vardır.  Hücrelere mekanik güç sağlarlar.  Hücre hareketi,  Salgılama,  Endositoz ve Ekzositoz olaylarına girerler.  Ribozomların tutulması.  Sinir impulslarını taşırlar.  Elektrik yalıtımcıları gibi faaliyet gösterirler. * Yapısında bulundurduğu antijenik özellikteki moleküller ile hücre tanınması ve doku özgüllüğünü sağlar. * Hücre içi ortamının düzenlenmesi için iyon pompalar. * Üzerinde çeşitli hormonlar için reseptörler bulunur. * Uyarılara karşı fizyolojik cevapları aktive edecek haberci moleküllerin oluşturulması işini yüklenir. HÜCRE ZARINDA MADDE TAŞINMA YOLLARI Bir canlı hücre, yaşamını devam ettirebilmek için gereksinim duyduğu mikro ve makromolekülleri, istenilen bölgelere iletebilmelidir. Moleküler hareket, zarın bir tarafından diğer tarafına veya hücre içinde bir bölgeden diğer bir bölgeye olmaktadır. O halde hücre zarı, hücrenin beslenmesi ve metabolik faaliyetlerini yürütebilmesi için gerekli moleküllerin hücreye girişini, bu işlevin sonucunda atık maddelerin hücreden çıkışını kontrol eden en önemli yapıdır. Hücre zarından madde geçişinin genel olarak pasif ve aktif taşınma olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Eğer bir molekül hücre membranından hücresel enerji kullanmadan geçiyorsa bu pasif taşıma, enerji kullanıyorsa aktif taşıma şeklinde isimlendirilir. Pasif Taşıma Basit difüzyon Kolaylaştırılmış difüzyon Osmoz Diyaliz Filtrasyon Basit Difüzyon İyonların ya da moleküllerin yüksek konsantrasyondan, düşük konsantrasyona doğru kesintisiz olarak hareket etmesidir. Bu olaya difüzyon denir. Moleküller azalan konsantrasyona doğru hareket etme eğilimindedir, yani yoğun konsantrasyondan, daha az yoğun konsantrasyona doğru hareket ederler. Difüzyon, moleküllerin kendine özgü rastlantısal hareketlerine bağlıdır. Vücut sıvılarında da su ve suda çözünmüş maddeler de dahil olmak üzere bütün molekül ve iyonlar sürekli hareket halindedir. Her parçacık kendine özgü bir yol çizerek hareket eder. Difüzyon hızı hangi faktörlere bağlıdır? Gaz yada sıvı oluşlarına, – gazlar daha hızlıdır. Isı, – ısı arttıkça difüzyon artar. Moleküllerin büyüklüğü, – küçükler daha hızlı. Difüzyon alanı, – alan arttıkça hız da artar. Membran kalınlığı – difüzyon mesafesi, mesafe arttıkça hız azalır. Osmoz Osmoz suyun, yarı geçirgen bir zardan birbirinden farklı kontsantrasyonlardaki iki solüt arasında solüt konsantrasyonunun daha düşük olduğu bölümden solüt konsantrasyonunun daha yüksek olduğu bölüme akması olarak tanımlanır. Osmoz olayında, çözeltinin birinin hacmi artarken, diğerinin hacmi azalmış olur. Bir çözelti içinde osmoz sonucunda gelişen su basıncına osmotik basınç denir. Hücrelerin sağlıklı bir şekilde işlevlerini YÜRÜTEBİLMELERİ için basınç ve hacimlerini dengede tutmaları son derece önemlidir. Vücudumuzdaki hücreler, basınç ve hacimlerini sürekli dengede tutmaya çalışırlar. Çünkü hücre içi sıvı ile hücre dışı sıvı aynı ozmotik basınca sahiptir ki buna izotonik ortam denir. Alyuvarlar bir deney ortamında, izotonik bir çözeltide hiçbir değişikliğe uğramaz. Hipertonik ortamda alyuvarlar su kaybederek büzülürken, hipotonik ortamda alyuvarlara su girer; bunun sonucunda bu hücreler şişerler. Su ozmoz olayında bir kural olarak daima hipotonik ortamdan hipertonik ortama doğru hareket eder. Diyaliz Bazı özel durumlarda su ve suda eriyen küçük parçacıkların seçici geçirgen bir zardan geçmesine diyaliz denir. Bunun sonucunda suda eriyen küçük parçacıklar zardan geçerken, büyük parçacıklar zarın diğer kısmında kalır. Böbrek işlev bozukluğu olan hastalarda yapay böbrek kullanımına hemodiyaliz denir. Bu işlemde hastanın kanı, üzerinde belli büyüklükte delikler bulunan selofandan yapılmış, ince, uzun kıvrımlı tüpten geçirilir. Delikler büyüklüklerine göre kan proteinleri gibi büyük molekülleri tüp içinde tutarken üre gibi suda eriyebilen küçük molekülleri geçirir. Böylece su ve suda eriyebilen maddeler zardan geçerken, büyükler içerde kalır. Filtrasyon Bir pasif taşınma olan filtrasyon, su ve suda çözünebilir maddelerin hidrostatik basınç kuvveti ile zardan geçmesidir. Hidrostatik basınç, bir yüzeye doğru itilen sıvının kuvvetidir. Filtrasyonda, zardan geçecek olan moleküller yüksek hidrostatik basınçlı bölgeden alçak hidrostatik basınçlı bölgeye geçer. Su ve suda erimiş küçük moleküller kanın damar içinde oluşturduğu hidrostatik basınca bağlı olarak kılcal damarların ince ve delikli duvarlarından damar dışına geçer. Büyük kan proteinleri ise damar içinde kalır. Damar dışına süzülen yani filtre olan küçük moleküller ve su, orada doku sıvısını oluşturur. Filtrasyonun yer aldığı en önemli organ böbreklerdir. Su ve suda çözünmüş bir çok madde kan basıncı ile damardan dışarıya süzülerek çıkıp böbrek tübüllerine girer. Bu idrar oluşumundaki ilk basamaktır. Diyaliz ve filtrasyon olaylarının işleme mekanizması birbirinin aynısıdır. Diyaliz özel durumlarda başvurulan bir yöntem, filtrasyon ise organizmanın doğal durumunda işleyen bir süzülme çeşididir. Kolaylaştırılmış Difüzyon Bu sistemde maddeler zardan konsantrasyon farkı doğrultusunda taşınırlar. basit difüzyondan farkı maddelerin zarı geçebilmelerinde bir taşıyıcı molekülün aracılık etmesidir. Bazı moleküller gerek kimyasal özellikleri gerekse büyüklükleri nedeni ile zarı kolayca geçemezler. Bu nedenle zarın yapısında bulunan protein molekülleri taşıyıcılık görevini üstlenerek, bu özellikteki maddeleri konsantrasyonlarının yüksek olduğu taraftan düşük olduğu tarafa doğru taşımaktadır. Hücrelerin önemli enerji kaynağı olan glukoz molekülleri hücre içine bu yolla taşınmaktadır. Aktif Taşınma Sistemi Bu yolla hücre zarından madde taşınmasında pasif taşınmanın tersine, maddeler konsantrasyonun düşük olduğu bölgeden yüksek olduğu tarafa doğru adeta yokuş yukarı taşınmaktadır. Bu nedenle maddelerin taşınmasında bir taşıyıcı molekül aracılık eder ve enerji desteği vardır. Aktif taşınma olayında maddelerin zardan geçişi için kullanılan kuvvet, hücrenin kendi metabolizması sonucunda ürettiği enerjidir. Bu da, enerji içeren ATP (adenozin trifosfat) molekülünün parçalanması ile elde edilir. Aktif taşınmada görev alan taşıyıcı proteinler hücre zarının bir yüzünden diğer yüzüne kadar uzanır. Her taşıyıcı protein, özel bir bölgesi ile taşıyacağı iyon veya moleküle bağlanır ve şekil değişikliği geçirerek, onu zarın diğer tarafına aktarır. Vücutta bulunan aktif transport sistemleri şunlardır; Sodyum potasyum pompası, Pek çok hücrede özellikle de sinir ve kas hücrelerinde yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Elektriksel potansiyel fark oluşturmak için sodyum-potasyum konsantrasyon gradiyenti oluşturulan yerlerde bulunur. Kalsiyum pompası, Kas kasılmasında çok önemli görevi olan bir pompadır. Kalsiyumun sarkoplazmik retikuluma geri alınmasında kullanılır. Sodyum bağımlı kotransport, Şeker ve amino asitlerin aktif olarak taşınmasında kullanılır. Hidrojen bağımlı kotransport. Şekerin aktif olarak taşınmasında kullanılır. Bu 4 aktif transport mekanizması da benzer olayları kullanarak çalışır; Hücre dışındaki molekül, membrandaki taşıyıcı proteine bağlanır, Molekül taşıyıcı protein kompleksi membranı geçer, En az bir enzimin yardımıyla ATP den elde edilen enerjinin varlığında molekül ve taşıyıcı protein birbirinden ayrılır ve molekül hücre içine salınır. Taşıyıcı protein orijinal konumuna döner ve bu olaylar diğer moleküller için tekrarlanır. Aktif taşınmada Taşıyıcı proteinler zarın bir yanından diğer tarafına bir molekülü geçiriyorsa bu tek yönlü işleve uniport; Bir molekül taşıyıcı protein yardımıyla zardan geçerken bir başka molekülde aynı yönde geçerse simport; Bir molekül taşıyIcı protein yardımıyla zardan geçerken bir başka molekülde zıt yönde geçerse antiport taşınma denir. Büyük Molekül ve Parçacıkların Hücre Zarında Taşınması : Ekzositoz ve Endositoz Taşıyıcı proteinler bir çok küçük polar molekülün hücre zarından geçişini sağlarken, protein, polinükleotit veya polisakkarit gibi büyük molekülleri taşıyıp, zardan geçiremezler. Bu yüzden, hücreler başka aktif mekanizmalar geliştirmişlerdir. Bunlar ekzositoz ve endositozdur. Hücrelerin çoğu, büyük molekülleri ekzositoz yolu ile dışarı salgılarken, endositoz yolu ile içine alır. Pinositoz “hücrenin içmesi” demektir. Hücre dışı sıvısı küçük damlacıklar halinde hücre içine alınır. Bu sıvı içinde çözünmüş herhangi bir materyal varsa (düşük molekül ağırlıklı besinler, aminoasitler, glikoz, vitaminler ve diğer maddeler gibi) sıvıyla birlikte onlarda hücre içine alınırlar. Böbrek hücreleri pinositoz kullanımına örnek pekçok hücreden birisidir. Fagositoz Kelime olarak "Hücrenin Yemesi" anlamına gelir. Fagositozda, hücre bakteri, besin gibi katı maddeleri içine alır (yutar). Hücre zarının uzantıları maddenin ya da bakterinin etrafını sarar ve onu hücrenin içine çeker. Daha sonra zardan kopan bu kesecik, içindeki madde ile birlikte hücre içine doğru hareket eder. Hücre içinde lizozomlarla birleşerek sindirilir. Örneğin alyuvarlar bakterileri böyle yutarlar, sonra lizozomlar bakterilerin etrafını saran hücre zarını eritirler ve güçlü enzimleriyle bakterileri parçalarlar. Reseptör aracılığıyla endositoz Hücre dışındaki makromolekülü tanıyıp ona bağlanan özel reseptör aracılığıyla oluşur. Reseptöre bağlanan madde ligand olarak isimlendirilir. Reseptör-ligand kompleksini ihtiva eden hücre zarı bölgesi endositoza uğrar. Bu yolla taşımanın spesifik örneği LDL nin (düşük molekül ağırlıklı lipoprotein) hücre içine alınmasıdır. Yeni membran oluşturmak için gerekli olan kollesterolün çoğu LDL olarak bu yolla hücre içine taşınmaktadır. Endositoz olaylarının karşılaştırılması Protoplazma Su İyonlar Protein Lipitler Karbonhidratlar Su hücrelerin temel sıvı ortamıdır, bir çok hücrenin % 75-80 i sudan oluŞmuŞtur. Hücre içindeki pek çok kimyasal madde suda çözünmüŞ durumdadır. Elektrolitler hücresel reaksiyonlar için gerekli inorganik kimyasalları oluştururlar. Hücre içindeki en önemli elektrolitler; potasyum magnezyum fosfat sülfat bikarbonat sodyum klor kalsiyum Proteinler sudan sonra hücrede en fazla bulunan maddedir. Normalde hücre kitlesinin % 10-20’sini oluştururlar. Hücre proteinleri  Yapısal proteinler  Enzim olarak işlev gören globüler proteinler olarak ikiye ayrılır. Lipitler ortak özellikleri yağ çözücülerde erimek olan, birkaç ayrı tipteki maddeyi kapsar. Çoğu hücredeki en önemli lipitler fosfolipit ve kolesteroldür. Bu ikisi hücre kitlesinin % 2 sini olusturur. Fosfolipit ve kolesterol dışında hücrede nötral yağ olarak Da adlandırılan trigliseritlerde bulunur. Karbonhidratlar glikoproteinlerin bir parçası olmak dışında yapısal açıdan çok fazla önem taşımazlar ama kolay ve anaerobik ortamda da enerji sağlamaları nedeniyle hücrenin beslenmesinde büyük rol oynarlar-enerji kaynağı. Hücredeki Zarsı Yapılar Plazmalemma Çekirdek Endoplazmik retikulum Mitokondri Lizozom Peroksizom Golgi kompleksi Endoplazmik Retikulum; - Bakteriler, olgun alyuvar ve trombositler dışında bütün ökaryotik hücrelerde bulunur. - Endoplazmik retikulum, hücre yüzeyine açıklığı olmayan kapalı bir sistem olup, hücre içinde çekirdek dış zarı ER olarak devam eder (Ergasitoplazma). - İki tip endoplazmik retikulum vardır: Granüllü Endoplazmik Retikulum (GER) ve Düz (Granülsüz) Endoplazmik Retikulum( DER) - Endoplazmik retikulumlar; kimyasal tepkimeler için yer, maddelerin taşınması için kanal ve sentezlenen maddeler için depo görevi görürler. GER’in Görevleri 1) Protein sentezine katılmak, 2) Protein glikozilasyonunu (şeker eklenmesi) gerçekleştirmek, 3) Proteinlerin kalite kontrolünü yapmak, 4) Sentezlenen proteinlerin bir bölümünü (transmembran proteinleri), Golgi, lizozom, peroksizom, plazmalemma ve diğer hücre içi zarların yapısını oluşturmak üzere seçici olarak bu organellere göndermek. Düz (Granülsüz) Endoplazmik Retikulum (DER) DER’in Görevleri: 1) Steroid hormon sentezinde görev alır. (Adrenal korteks, testis, ovaryum ve korpus luteumda), 2) Hepatositlerde glikojenin hem yapımında (glikojenez), hem de glukoza yıkımında (glikojenoliz) görev almak, 3) Karaciğerde kolesterol ve safra yapımında işlev görmek, 4) GER’den sentezlenen enzimlerle detoksifikasyonu gerçekleştirmek (sit P450, G-6 fosfat dehidrogenaz, G-6 fosfataz, hidroksilaz, glukronil transferaz vs.), 5) Midenin HCl salgılayan hücrelerinde, Cl iyonlarının atılmasını gerçekleştirmek, 6) Monogliseritleri proteinlerle birleştirerek lipoprotein haline sokmak (ince bağırsak epitel hücrelerinde),lipoproteinler buradan önce Golgi kompleksine geçer, şilomikronları oluşturur, daha sonrada ekzositoz ile hücreden dışarı atılır. 7) Çizgili kas ve kalp kası hücrelerinde Ca++ depolamak (sarkoplazmik retikulum), Mitokondri Çift zarlı organellerdendir. Sayısı hücrenin fonksiyonuna bağlı olarak değişkendir. Yapısında kendine özgü DNA ve ribozom bulunur. Görevleri Hücrenin enerji (ATP) üretim merkezi olarak görev yapar. Hücre içerisinde sitosoldeki fazla kalsiyumu depolayarak gerektiğinde hücreye geri verir. Steroit hormon sentezinde önemli rol oynar. Hücrenin yaşamasına ya da programlı hücre ölümü olan apoptozu başlatarak ölümüne karar veren organellerdir. Ribozomlar Granüllü endoplazmik retikulumun sitosole bakan zarı yüzeyinde, çekirdek dış zarı yüzeyinde ve sitoplazmada tek tek veya gruplar halinde bulunur. Protein ve ribonükleik asit (RNA) moleküllerinden meydana gelmiştir. Çekirdekçikte sentezlenen rRNA’lar sitoplazmada sentezlenen ribozomal proteinlerle çekirdekçikte biraraya gelir. Hem bağlı hem de serbest ribozomlar esas işlevi protein sentezini gerçekleştirmektir. Golgi Kompleksi Prokaryotlarda ve alyuvarlarda bulunmaz. Golgi, hücrede sentezlenen ürünlerin değişimini gerçekleştirir ve paketleyerek gidecekleri yerlere taşınmalarını sağlar. Üç farklı kısımdan oluşur; Yassı kesecikler, salgı granülleri ve vakuoller. Bu yapıların hepsine birlikte diktiyozom denir. Golgi Kompleks Görevleri : 1) Salgı yapmak (Zimogen granülleri), 2) Plazmalemmanın yapısındaki glikoproteinlerin sentezi ve hücre zarının işlevini düzenleme, 3) Salgı maddelerinin glikolizasyonu, sülfatasyonu, fosforilasyonu, proteinlerin sınırlı proteolizi, salgının konsantre edilip paketlenmesi, 4) GERL bölgesinde lizozomların oluşumu, 5) Ekzositoz ile hücre zarına keseciklerin ilavesiyle zar bütünlüğünün korunması, 6) Golgi, gelişmekte olan memeli spermatitinde akrozomu oluşturur. Lizozomlar Savunma ve sindirim organelidir. ER ve Golgi kompleksinde üretilen hidrolaz (sindirici) denilen parçalayıcı enzimleri içerir. Büyük moleküllü besin maddelerini (glikojen vb) Bakteri, virüs (fagositik vakuol) toksinleri Bozulmuş hücre organellerini (otofajik vakuol) sindirir Kemikte Ca salarlar.

Use Quizgecko on...
Browser
Browser