Fizyolojik Psikoloji XIII. Hafta Final Notları PDF

Summary

Bu belge, Fizyolojik Psikoloji dersinin 13. haftasına ait final notlarını içeriyor. Biyojenik aminler, dopamin, serotonin, histamin gibi nörotransmitterlerin detaylı bir şekilde açıklandığı notlar, ayrıca genlerin davranış üzerindeki etkileri ve sirkadiyen ritim gibi konular ele alınmıştır.

Full Transcript

Fizyolojik Psikoloji Hafta VIII Biyojenik Aminler:  Katekolaminler: Noradrenalin, adrenalin, dopamin şeklinde üçe ayrılır.  İndolaminler : Bu grupta Seratonin bulunur.  İmidazolaminler: Histamin bulunmaktadır. Noradrenalin:  Hücre gövdeleri, beyin sapı ve hipotalamusta ye...

Fizyolojik Psikoloji Hafta VIII Biyojenik Aminler:  Katekolaminler: Noradrenalin, adrenalin, dopamin şeklinde üçe ayrılır.  İndolaminler : Bu grupta Seratonin bulunur.  İmidazolaminler: Histamin bulunmaktadır. Noradrenalin:  Hücre gövdeleri, beyin sapı ve hipotalamusta yerleşen nöron sonlanmalarından salgılanır. Beynin geniş alanlarına yayılan lifler genel olarak beynin tüm aktivitelerini kontrol eder. Bazen inhibitör bazen de uyarıcı görevi üstlenir.  Uyku uyanıklık gibi süreçlerde görev alır. “Savaş ya da kaç” süreçlerinin dinmesinde yardımcı olur.  Not: Katekolaminlerde bulunan noradrenalin ve adrenalin, epinefrin ve norepinefrin diye de bilinir.  Adrenerjik Reseptörler dokuz tiptir. Burada önemli olan kaç adet reseptörün ya da sayısından ziyade reseptör farklılıklarıdır.  Nörotransmitter maddelerin birbirinden ayıran unsurlar ise bağlandıkları reseptörlerdir. Birbirleri arasındaki farklılıklar bu reseptörlerden meydana gelir. Dopamin  Başlıca sonlanma bölgesi bazal gangliyonlardır. Genel etkisi inhibisyondur. Sodyum ve klora bağımlı taşıyıcılarda aktif olarak geri alınır.  Not: D4 reseptörü olarak bilinen dopamin reseptörü şizofreni ile bağlantılıdır.  Katekolaminler Klinikte: bağımlılık mekanizmaları, şizofreni, psikozlar, hareket bozuklukları, Parkinson hastalıkları, duygudurum bozuklukları gibi konularda etkili olmaktadır. Bu klinik rahatsızlıkların bağlantılı oldukları süreç; dopaminerjik sistem ile ilgilidir. Katekolaminlerden olan dopamin bağımlılık süreçlerinde, harekette, şizofreni ve Parkinson gibi hastalıklarda oldukça etkilidir. Seratonin  En yüksek yoğunlukları, trombositlerde ve gastrointestinal sistem; daha az miktarda beyin ( özellikle beyin sapı rafe nükleusları ) ve retinada bulunur. Ağrı yollarında ve yüksek beyin bölgelerinde inhibitör, kaslarda uyarıcı etkisi vardır. Temel aminoasid triptofanın hidroksilasyon ve dekarboksilasyonu ile oluşur. ( diyetle ne kadar alınırsa, Beyin 5-HT düzeyleri de o kadar yükselir. )  5-HT epifiz bezinde melatonine dönüştürülür.  Not: Katekolaminlerin iç yapıda birbirine dönüştüğü gözlemlenir. Dopamin, norepinefrine; norepinefrin ise epinefrine dönüşebilmektedir.  5-HT reseptörü dışındakiler bir G proteini ile eşleşerek etkisini gösterir. Bazıları pre, bazıları post sinaptiktir.  5-HT türevi reseptörler, tüm limbik sistemde yaygındır. Özellikle 6 tipi grubun antidepresanlara afinitesi çok yüksektir.  Seratonin, duygu durum bozuklukları, SSIR gibi süreçlere dahildir. Bunun yanı sıra sentezlendiği triptofan direkt olarak epifiz bezinde melatonine dönüştürülmesinden kaynaklı olarak seratonin; uyku uyanıklık, ağrı süreçleri, beslenme davranışı, stresle ilişkili süreçler ve biyolojik saat gibi unsurlarla ilişkilidir.  Not: Kan Beyin Bariyerinden direkt olarak geçemez. Triptofana dönüşür. Triptofan genellikle, temel besinlerde, meyve ve sebzelerde bulunur. Beyin sapında bulunan bir nükleus ’da salgılanır. Ayrıca üstlendiği bu denli fazla göreve nazaran beyinde tahmin edildiğinden daha az bulunur.  Seratonin, ağrılarda inhibitör, kaslarda aktivatör etki gösterir. Kanın pıhtılaşması gibi süreçlerde etkilidir.  Seratonin Klinik: Duygudurum bozuklukları, iştah yeme bozuklukları, kan akımı ve pıhtılaşma, uyku ve ritim bozuklukları, kusma, vücut sıcaklığının kontrolü gibi süreçlerde etkili olur. Histamin  Beyin ( hipotalamustan tüm beyine): Uyarılma, cinsellik ve endokrin düzenleme gibi işlevleri vardır.  Görevleri arasında: endokrin sistem ve otonom sinir sisteminin kontrolü, enerji eldesi, vücut sıcaklığı, solunum ve kan basıncı gibi görevleri bulunmaktadır. Nöronal eksitabiliteyi (Uyarıları alabilme ve yanıt verebilmeyi ifade eder.) arttırır. Alerjik reaksiyonlar ile ilişkilidir. Pürinler  ATP ve Adenozin şeklinde ikiye ayrılır. ATP  ATP bütün sinaptik veziküllerde bulunur. Eş salınım gösterir. ( klasik nörotransmitter ile birlikte)  Nöronlara ekstraselüler( hücre dışı ) olarak ATP uygulanmasının elektriksel yanıta yol açtığı bilinmektedir.  Adenozin: Beyinde adenozin reseptörleri bulunur. İnsanlar çalıştıktan sonra adenozin birikimi gerçekleşir. Bu noktada adenozin rahatlama ve dinçlik süreçleri ile ilişkilidir. Eğer adenozin reseptörlerine kafein gibi maddeler birleşirse antagonist bir biçimde etkide bulunur geçici dinçlik sağlar. Lakin burada adenozin birikmesi gerçekleşir ve aynı etkiyi verebilmesi adına reseptör sayısı artırılır ve kişi kafein etkisi geçtikten sonra daha yorgun hisseder. Bu yüzden sağlıklı bir adenozin döngüsü için yeterli uyku gereklidir. Peptit Nörotransmitterler  Amino asit sekanslarına göre kabaca 5 gruba ayrılırlar. Beyin/bağırsak peptitleri Opioid Peptitleri Hipofiz Peptitleri Hipotalamik salgılatıcı hormonlar  Özellikler: Birçok homon nörotransmitter olarak da etki eder. Peptit nörotransmitterlerin bazıları duygulanımı modüle eder. Diğer bir kısmı ağrı algısı üzerinde etkilidir. Bazı peptitlerde kompleks stres yanıtını düzenler.  Peptit nörotransmitterler genellikle küçük molekül nörotransmiterlerle birlikte salınırlar. Diğer Nörotransmitterler  Kannabinoyidler: mariyuvana ( kenevir, esrar, ot ) psikoaktif maddesine yüksek afinite ile duyarlı reseptördür.  Ağrı yolakları, beyincik, hipokampüs ve serebral kortekste yaygındır. Öfori, dinginlik, rüya hali, dalgınlık ve analjezi yapar. Substance P ( P maddesi )  Ağrı süreçlerinde etkilidir. Endojen Opioid Peptitler  Beyin ve gastrointestinal sistemde morfin bağlayan reseptörler vardır. Bunların endojen ligandları aranırken enkafalinler bulunmuştur.  Farklı beyin bölgelerinde ve omurilikte analjezik etki yapar.  Bağırsaklarda ( motiliteyi ( Hareketlilik, bir organizmanın metabolik enerjiyi kullanarak bağımsız olarak hareket etme yeteneğidir. ) azaltma görevi görür ) bulunurlar.  En az 20 tane tanımlanmışlardır.  Endojen Opioid reseptörler: bir grup ağrı kesici, bağımlılık yapan morfin gruplarıdır ( eroin gibi) Nörogenetik ve Nöroepigenetik Genotip ve Fenotip kavramları  Kişinin taşıdığı genlerin tamamı ve organizmaların genetik yapısını tanımlamak için kullanılan terim genotiptir.  Organizmaların gözlemlenebilen özellikleri ( Yapı, gelişimsel özellikleri davranışsal özellikler), genotip ve çevre tarafından belirlenir. Buna ise fenotip denir. Çevre Etkisi  Şizofrenik bir hastanın yakın akrabalarında şizofreni görülme riski daha yüksektir. Anne- baba ile çocuklar, kız ve erkek kardeşlerde çift yumurta ikizlerinde olduğu gibi, genlerin yüzde ellisini paylaşır.  Şizofreniden sorumlu tek bir gen olsaydı, hastaların anne-babaları, kardeşleri, çocukları ve çift yumurta ikizleri için hastalığın ortaya çıkma riski aynı olurdu.  Aile üyeleri arasında hastalığın ortaya çıkma oranının farklı olması, şizofrenide daha karmaşık çevresel ve genetik etkileşimlerin rol oynadığını göstermektedir.  Genlerin Korunmasının Avantajı: Bir hayvan ile ilgili çalışmaların bağlantılı genler açısından diğer hayvanlar için de geçerli olabilmesini sağlayabilir. İnsanda yapılması mümkün olmayan pek çok çalışma deney hayvanlarında yapılabilir. İnsan genlerinin yaklaşık yarısına sahip olduğu işlevler diğer organizmalardaki genlerden yola çıkılarak gösterilmiştir.  Solucanlar, meyve sinekleri, fareler ve insanalar olmak üzere pek çok canlı diploid özellik gösterir.  Diploid: genetiğin bir kısmının anneden bir kısmının babadan geçmesidir. ( mayoz süreçleri etkilidir )  Her birey, her bir otozomal genin iki kopyasına (alel) sahiptir. İki kopya birbirinin aynısı ( birey o bölge için homozigottur )  Kopyalar arasında mutasyonlar sonucu bir fark ( birey o bölge için heterozigottur ) Genler ve Davranış  Davranış: Geniş anlamda organizmanın verdiği yanıtların tümüdür. Tüm davranışlar genler ve çevre arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkar. Genler davranışı doğrudan kontrol etmez. Ancak, genetik kodlar pek çok düzeyde beyni etkiler. Diğer Nörotransmittler  Nitrik Oksit: Damar endoteli ve nöronlarda sentezlenip salınan bir bileşiktir. Beyinde retrograd ( geri alınım ) haberci olarak hipokampüste ve kortekste LTP ve beyincikte görülür. ( LTP, sinaptik bağlantıların gücünün artmasıyla sonuçlanan bir süreçtir; LTD, sinaptik bağlantıların zayıflamasını içerir ) LTD mekanizmalarında önemli rol oynar.  Karbon Monoksit: Hem metabolizma yolunda oluşan bir gazdır. Özerklik, etki mekanizması ve etkileri Nitrik Oksite benzer. Fizyolojik Psikoloji IX. Hafta  Psikolojik rahatsızlıklar genetik ve çevre ile ilişkilidir. Bu nokta da Nöroepigenetik denen bir kavram karşımıza çıkar. Bu kavramın önemi genetik hastalıklarda her ne kadar genetiğin önemi olsa da aynı genetik materyale sahip tek yumurta ikizlerinde farklı yaşam tarzları görülünce burada çevresel faktörlerin üzerinde durulmuştur. Genotip ve fenotip kavramları bulunmaktadır. Genotip; canlıların sahip olduğu gen özellikleri iken, fenotip davranışsal ya da görüntü olarak gözlemleyebildiğimiz farklılıklardır. ( Geçen Hafta Tekrarı )  Genlerin korunmasının önemi nedir? Genlerin korunması vesilesiyle insan gibi karmaşık yapıya ve farklı çevresel süreçlere maruz kalan bir canlı üzerinde çalışma yapmak yerine daha basit canlılarda çalışmalar yaparak benzerlikler ve farklılıkları inceleyebilmekteyiz.  Sirkadyen Ritim: Sirkadyen düzenlemenin merkezinde, yaklaşık 24 saatlik bir döngüde salınım ( osilasyon ) yapan biyolojik bir saat bulunur. Sirkadyen ritim güneşin doğuşu ve batışı ile ayarlanan yaklaşık 24 saatlik bir döngü ile ortaya çıkmaktadır. Bu saatin içsel periyodik özelliğinden dolayı ışık veya diğer çevresel etkiler olmasa bile sirkadyen davranış devam eder. Örnek vermek gerekirse 6 aylık kış ve yaz döngüsünde yaşayan insanlarda ya da karanlık bir ortamda uzun süre yaşantı sağlayan insanlarda dahi sirkadyen döngü devam etmektedir.  Not: Sirkadyen ritim 24 saat değildir! Yaklaşık 24 saate tekabül etmektedir. Canlıdan canlıya ve yaşantıdan yaşantıya 23-22-21-25 gibi farklı döngülere ve oranlara sahip olabilmektedir. Bu yüzden yaklaşık ifadesi kullanılır.  20.Yy’da bilim insanları, insan doğasını daha anlamlandırmak için adına hayvan çalışmaları yapmaya başlamışlardır. Bunların ilki 1970’li yıllarda genlerin davranıştaki rolü ile ilgili Seymour Benzer sinekler üzerine yaptığı çalışmalar ile ilk büyük ölçekli çalışmaları gerçekleştirmişlerdir.  “Drosophilia melanogaster” türü bir sinekte rasgele mutasyonlar gerçekleştirmişlerdir. Sirkadyen ritmini düzeltemeyen sinekleri bulabilmek için binlerce mutant sinek üzerinde araştırmalar gerçekleştirmişlerdir. Burada yapılan çalışmalarda farklı biyolojik ritme sahip sinekler keşfediliyor. Uzun süreli ritim ( 23 saat ), Kısa süreli ritim ( 22 saat ) ve düzensiz ritim gibi pek çok sonuç ortaya çıkmıştır. Bu çalışmaya göre biyolojik ritmi düzenleyen genin olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştır.  1990’lara gelince Chevy Chase, Maryland isminde bir kurumda Sirkadyen lokomosyon periyodunda farklılıklar oluşan nadir hayvanları bulabilmek için yüzlerce mutant fare üzerinde çalışmalar yapmıştır. Kendisinin clock/saat geni olarak adlandırdığı gende mutasyon gerçekleşmiştir.  Clock ve Per: Sonrasında fare ve sinek üzerine yapılan çalışmalarda bulunan bazı bulgular şu şekildedir; Her iki hayvanda da benzer düzenleyiciler sirkadyan saat üzerinde etkilidir. Hem sinek hem de fareler, sirkadyen ritmin kontrolü için clock ve per genlerini kullanmaktadırlar. Sirkadyan saatin düzenlenmesi için tek bir genin değil, bir grup genin işlev gördüğünü fark ederler.  İnsanlarda Uyku Davranışı: Sirkadyan ritim insanlarda da benzer bir genetik ağ tarafından belirlenir. Louis Ptaçek ve Ying-hui tarafından yapılan çalışmalrda iki grup incelenmiştir. 20 günlük adet döngüsüne sahip hastalar ve çok erken yatıp çok erken kalkan “sabah kuşu” (morning lark) fenotipine sahip insanlardır. Bulgularda bu kişilerin “per” genlerinde mutasyonlar görülmüştür. Bir Gendeki Varyasyonun Sinek ve Balarılarındaki Aktiviteye Etkisi  Genlerin Davranıştaki Rolü: Hangi genetik değişiklikler normal bireyler arasındaki farklı davranışlara neden olur?  Sineklerde For Geni: “Drosophilia larvaları” (sinek) aktivite düzeyi ve lokomosyon açısından farklılıklar gösterir. “Gezgin” (rover ) olarak adlandırılan larvalar çok daha uzun mesafeleri kat etmiştir. “Oturan” (sitter ) olarak adlandırılan diğerleri ise göreceli olarak daha durgundur.  Sonuç: Bu özellikler kalıtımsal olup, gezgin anne veya babalar gezgin yavrulara, oturan anne ve babalar ise, oturan yavrulara sahip olurlar. Burada farklılığa sebep olan genin “for” (foraging) geni olduğu görülmüştür.  Balarısında For Geni: Balarılarında hayatlarının değişik evrelerinde farklı davranışlar sergilerler. Genellikle genç arılar işçi olarak görev yaparken, daha ileri yaştaki arılar kovandan çıkarak besin ararlar.  Aktif durumda besin arayan arılarda for geni daha yüksek düzeylerde ortaya çıkarken, daha genç ve durağan olan işçilerde daha düşük düzeydedir.  SONUÇLAR: 1- For geni, iki farklı böcekte, sinek ve arıda bir davranışın değişikliğini kontrol etmektedir. 2- Bununla birlikte sineklerde bu varyasyonun farklı bireylerde ortaya çıkarken, arılarda aynı bireyin farklı yaşlarında ortaya çıkmaktadır. 3- Farklılıklar düzenleyici bir genin farklı türlerde nasıl farklı davranış şekilleri için kullanıldığını göstermektedir. Sosyal Davranışın Genetik Temelleri  C. Elegans ( Kurtçuk ) Beslenme Davranışı: Bu tür toprakta yaşamakta ve bakterilerle beslenmektedir. Farklı doğal tipte kurtlar farklı beslenme davranışları sergilemektedir.  Bazıları yalnız yaşayıp bakteriyel besinden oluşan beslenme alanı boyunca dağınık bir şekilde diğerleri ile ilişki kurmadan yaşar. Bazıları ise sosyal bir beslenme örüntüsüne sahiptir ve onlarca, hatta yüzlercesi bir araya gelerek beslenir. Beslenme şekli kalıtımsaldır ve bu iki tür arasındaki farklılık genetik özelliklere dayanır.  C. Elegans (kurtçuk): Sosyal ya da yalnız yaşayan bireyler arasındaki fark: Npr-1 isimli gende var olan farklılıklardır. Npr-1 Nöronlar arasındaki sinyal iletişimi ile ilişkili bir grup genden sadece biridir. Buradaki işlev bir nöropeptid reseptörünü kodlamasıdır. Farklı Türlerde Sosyal Davranış: Nöropeptid Reseptörlerin Etkisi  Sosyal Davranışın Genetik Temelleri: Nöropeptitler davranışsal ilişkileri düzenler. Örneğin bir deniz salyangozu olan Aplysia’da bulunan bir nöropeptid hormon sadece yumurta bırakma ile ilgili bir dizi karmaşık hareket ve davranışı uyarır. Memelilerde nöropeptitler; beslenme davranışı, uyku, ağrı ve daha pek çok davranış ve fizyolojik süreçlerle ilgilidir.  Nöropeptid ve Sosyal Davranış İlişkisine Bir Örnek, Bağlılık: Oksitosin ve Vazopressin hormonları görev almaktadır.  Oksitosin ve Vazopressin: Memelilerde çiftler arasındaki bağlılık ve anne-baba ile yavru arasındaki bağlılık gibi sosyal yakınlaşma davranışlarını uyarır.  Bağlılık, Türler Arasındaki Farklılık: Çiftler arasındaki bağlılığın derecesi memeli türleri arasındaki önemli derecede değişkenlik gösterir. Erkek “praire vole” fareleri, dişileri ile bağlılık oluşturup yavruları yetiştirmeye devam eder. Yakın akrabası olan erkek “montane vole” yavru bakımı davranışı göstermez.  Bu iki türün erkekleri arasındaki davranış farkı, beyindeki “Ventral pallidum” bölgesindeki V1a sınıfı Vazopressin reseptörlerinin ekspresyonu arasındaki fark ile paralellik gösterir.  Vazopressin Reseptörleri ve Bağlılık: “Praire vole” (fare) türünden elde edilen Vazopressin V1a geni “montane vole” davranış gösteren erkek fareye verildiği zaman, V1a Vazopressin reseptör miktarında artış ve erkek farenin dişiye yaklaşma davranışında artış görülmüştür.  Not: Eğer eşler arasındaki bağlılık nörolojik süreçler ile ilgiliyse, eşini aldatan ya da eşine yeteri kadar bağlılık duymayan kişiler sadece nörolojik eksikliği olan insanlar mıdır? Bu soru halen tartışılmaktadır. Lakin bu süreç her ne kadar hayvanlarda bu kadar basit işlese de insanlarda var olan; sosyal etkileşimler, çevre, mizaç, öğrenme, duygu durum ve sayısız etmen ve genetik kodlama gibi sebeplerden dolayı bu kadar basite indirgenememektedir. ( multigenik- poligenetik süreçler )  İnsan Davranışı ile ilgili Genetik Çalışmalar: İnsanlarda aynı soydan çiftleştirme (inbreeding) ve çapraz çifleştirme ( croosbreeding ) gibi yöntemler solucan, sinek ya da farede olduğu gibi kullanılamayacağı için genetik çalışmalar oldukça zordur. Dikkatli soyağacı incelemeleri ile insan beyni ve davranışını etkileyen nörodejenerif hastalıklar, nörolojik bozukluklar ve gelişimsel hastalıklar gibi durumlardaki çeşitli mutasyonlar tanımlanabilmiştir.  Bazı durumlarda tek bir gendeki mutasyon nörolojik veya davranışsal özellik üzerinde geniş çaplı etkilere neden olabilmektedir. Ancak, pek çok nörolojik ve psikiyatrik bozukluğun pek çok gen ve çevre arasındaki ilişkilerin yansıması olarak ortaya çıktığına dair kanıtlar giderek artmaktadır.  Not: İnsan gibi karmaşık sistemleri anlamlandırmak zor olduğu için daha basit canlıları yani hayvanları denek olarak ele alırız. Lakin “hücre kültürü” dediğimiz sistemler vesilesiyle bilimsel çalışmalar gerçekleştirilmektedir.  Nörogenetik: Alzheimer, Parkinson, Huntington (nörodejeneratif bir beyin hastalığıdır. Hastalarda bazı hareket bozukluklarının yanı sıra mental gerilik görülür. ) gibi hastalıklar, nörolojik bozukluklar ve bunlarla ilişkili gelişimsel bozukluklarda genlerin rollerinin gösterilmesinde önemli ilerlemeler bulunur.  Bu hastalıkların genetik temelleri hakkında edinilen bilgiler; şizofreni, depresyon ve otizm gibi karmaşık psikiyatrik hastalıkların anlaşılması için yeni yaklaşımlar görülmektedir.  İnsan davranışları köken olarak multigenik ( poligenetik ) özelliktedir. Drosophilia aktivite düzeyleri tek bir gendeki değişiklerle acılanılabilse de, insandaki bir davranış veya psikiyatrik hastalığın tek bir gen farklılığı ile açıklanması nadiren mümkün olmaktadır. Sıklıkla görülen durum, bir çok farklı genin bağımsız olarak veya birbirleri ile kombinasyon içinde bir davranış özelliğini etkilemesidir.  Lakin bütün bu durumlara rağmen; sinek, solucan ve fare gibi model canlıların genetiği deneysel olarak izlenebildiği için genetik çalışmalar açısından önemlidir. Genom ve çevrenin mutlak bir şekilde kontrol edebildiği bu basit hayvanlarda genlerin çalışılması insan davranışlarında aracılık eden türler arasında korunmuş yolakların tanımlanmasına yardımcı olmaktadır.  Epigenetik: DNA zincirinde herhangi bir değişikliğe neden olmaksızın, gen ekspresyonunda ortaya çıkan farklılaşmalardır. DNA işlevinde genetik olmayan (genom dışı kaynaklı tüm değişikliklerdir ) Ayrıca “Genetik üstü” olarak tanımlanmaktadır. Eş genotipten pek çok farklı fenotipin ortaya çıkışıdır.  Not: Epigenetiğin bir özelliği olarak değişimler kuşaktan kuşağa aktarılabilir ( nesiller arası travmalar ve benzeri )  İnsan ve primatlarda yaklaşık 30.000 genin %96’sı ortaktır. Farklı olan 1200 gen bu iki türün aralarındaki farklılığı açıklayabilir mi?  Asıl farklılık bu genlerin regülasyonu ( düzenlemesi ) ile ilgilidir. Burada bahsedilen “regülasyon” gende var olan bir farklılık ya da genetik farklılık değildir. Tamamen ifade ediliş ve düzenlenmesi farklıdır. Ayrıca eş genotipten pek çok farklı fenotipin ortaya çıkışıdır. Burada çevresel etmenlerin ve regülasyonun etkisidir. Bu farklılıklar kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır.  Material Separation ( Denek Ayrımı ): Hayvan deneylerinde belirli davranışı ve tepki ile ilgili davranışları incelemek adına gerçekleştirmek istediğimiz unsuru belirleriz. (stres ya da kır çiçeği üzerine yapılabilecek bir klasik koşullama ) Ardından koşullanan hayvanı çiftleştirdikten sonra yavrularının sosyal öğrenme olmaması adına annesinden ayırırız. Ardından o davranışın epigenetik bir biçimde aktarılıp aktarılmadığı incelenir.  Epigenom: Histon proteinleri tarafından sarılarak sıkı sıkıya paketlenmiş genlerdir. Bu genler vesilesiyle ekspresyon edilecek yani ifade edilecek genler belirlenir.  Ekspresyon: Epigenomda bulunan genlerin hangilerini ifade edileceğini hanilerinin ifade edilmeyeceği üzerinde durulmasıdır. Genler halihazırda vardır ve bulunmaktadır, lakin fenotipte ifade edilmesi gerçekleşmeyebilir. Bu tıpkı İngilizce yeterliliğimizin olmasına rağmen konuşabileceğimiz bir ortamın olmamasına benzer. Mevcut koşullar oluşursa eğer konuşma gerçekleşir.  Not: Ekspresyon, genetik bilgilerin işlevsel ürünlere dönüştürülmesi sürecidir. Bu süreç, çevresel faktörler, hücresel ihtiyaçlar ve epigenetik mekanizmalarla dinamik olarak düzenlenir. Bu süreçteki bozukluklar, genetik hastalıklar ve davranışsal problemlerle ilişkilendirilebilir.  Bir Proteinin Ekspresyonu Nasıl düzenlenmektedir?  Not: Yukarıda bahsi geçen konuların işlendiği ve derste izlenen şu video vesilesiyle konu tekrarı yapılabilir. Ayrıca not tutulan kısımları daha iyi açıklayacaktır. (https://www.youtube.com/watch?v=Jk22bGIMKhI)  Ayrıca Epigenetik süreçlerde olumsuz ifadelerde bulunurken, bilişsel terapi ile kişisel arası ilişkilerde kendimizi geliştirip, öğrenerek yeni yolaklar oluşturmak olumlu ifadelerle sağlanabilir.  Epigenetikte, etkili faktörler: beslenme, toksinler ve kimyasallar, kronik stres, travmatik deneyimler, yaşam tarzı ( uyku-egzersiz ) genetik faktörler, histon modifikasyonları, yaşlanma ve çevre kirliliği gibi sayısız etmen tarafından etkilenir.  Aguti Fareleri: Farelerin bir türünde tüylere sarı rengi veren pigmenti arttıran “Agouti” geninde fazla ekspresyon görülmektedir. Sarı kürke sahip, normalden fazla kilolu, diyabet ve kansere daha yatkındır. Gebelik öncesi ve gebelik sırasında diyette vitamin B12, folik asit and kolin desteği sağlanmıştır. Kahverengi, zayıf ve sağlıklı yavrular ortaya çıkmıştır. Bu vesileyle daha sonraki jenerasyon da sağlıklı olmuştur.  Epigenetik Çalışmalar: Kanser etiyopatogenezi ve tedavisi, sinir sistemi fonksiyonları ve patolojileri; Öğrenme bellek, nörodejenerif hastalıklar, bağımlılık ve epilepsi gibi durumlarla ilişkilidir.  Histon asetilasyonu öğrenme/bellek ile ilişkili ise; Alzheimer gibi bellek bozukluğu ile ilerleyen hastalıklarda HDAC ( histon deasetilaz ) inhibitörleri kullanılabilir mi? Rodentlerde HDAC inhibitörleri: Öğrenmede artışı sağlamaktadır. Fizyolojik Psikoloji X. Hafta  Biyolojik ritim: zaman içerisinde öngörülebilir bir döngü ile değişen davranışsal veya fizyolojik bir özelliği ifade eder.  Kronobiyoloji ( Biyolojik Ritim): Hayatımızda önemli ritimler sırasıyla; gün, ay, yıl, Lunar, sosyallik, besin, sıcaklık şeklindedir. Bunları döngüsel olarak alır veya içerisinde bulunuruz.  Çeşitli biyolojik ritimler bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; >Diürnal Ritim =24 saat >Sirkadyan Ritim ~ 24 saat (24 +4 saat) ( yaklaşık 24 saat ) >Ultradiyan Ritim =< 20 saat >İnfradiyan ritim => 28 saat  Diürnal Ritim: Dünyanın 24 saatlik dönüşü ile ilişkili döngüsel olaylar diümal ritme sahiptir.  Sirkadyan Ritim: Fizyolojik süreçler çoğunlukla ritmik bir patern izler. Endojen biyolojik saattir. Yaklaşık 24 saate tekabül etmektedir. Sirkadyen kelimesi circa ( yaklaşık ) ve dia ( gün ) kelimelerin birleşiminden gelir “yaklaşık bir gün” anlamına gelir.  Not: Sirkadyan Ritim, Diürnal Ritim’e eşit değildir. Diürnal ritim 24 saatlik döngüye verilen isimken, Sirkadyen ritim yaklaşık 24 saate yakın olan ritimlere verilen isimdir.  Sirkadyan Ritim olabilmek adına bir takım kriterler bulunmaktadır. Üç adet olan bu kriterler sırasıyla; >Endojen olmalı. (çevresel ipuçları olmadığında da devam edebilmeli) >Çevresel ipuçları ile ayarlanabilmeli. >Sıcaklık değişimini kompanze edebilmeli. (temperature-compensation)  Önemli Sirkadyan Ritimler: Fiziksel (lokomotor) aktivite paternleri (gündüz max.) - Hipotalamus-ön hipofiz (ACTH, TSH, GH, LH, FSH, prolaktin) hedef endokrin bez ekseni içinde hormonların salgılanması [Sadece ACTH gündüz max, diğerleri gece max]  Kardiyovasküler işlevler (gündüz max.)  Vücut ısısı (gündüz max)  Melatonin salgısı (gece. max): Melatonin salgısında noktürnal artışın diğer ritimler üzerinde etkisi vardır!  Suprakiazmatik nukleus (SCN) aktivitesi (gündüz max.)  Çevresel İpuçları: Zeitgeber (Almanca) Senkronize eden anlamına gelmektedir.  Ultradiyan Ritimler: Frekansı bir günden daha kısa olan (dakikalar, saatler) ritimlerdir. >Yemek yeme (5-8 saatte bir yeme davranışı) >Uyku (100 dk’lık non-REM+REM döngüsü) >Hipotalamus-hipofiz- endokrin bez organizasyonu içinde >hormon salgılarının düzenlenişi (pulsatil salgı: 45 dk-4 saatlik intervaller) >Ultradiyan ritimler, sirkadyan ritimler ile ilişkilidir  İnfradiyan Ritimler: Frekansı bir günden daha uzun (döngü bir günden daha uzun) olan ritimler. Örnek olarak kadında 28 günde tamamlanan menstrual siklus ( adet )  Suprakiazmatik Nükleus (SCN): Master Clock ve Sirkadyan pacemaker. Işık uygulaması SCN aktivitesini artırır. Gündüz aktivitesi yüksek, gece aktivitesi düşüktür. Temel nörotransmiteri ise Vazopressindir.  Melatonin: İnsanlarda sirkadyan ritmin oluşumunda önemli rolü olduğu düşünülmektedir. Pineal bezden kana ve beyin omurilik sıvısında salgılanır. Işık uyaranı ile melatonin salgısı baskılanır. Akşam saatlerinde salgısı artan melatonin uykuyu tetikler. Hayvanlarda belirli mevsimlerde kana melatonin salgısı artar  Melatonin→ kan ile hipotalamusa ulaşır→ hipotalamus nöronlarında gonadal hormonların baskılayıcı negatif geri bildirim etkilerine duyarlılığı artırır → üreme baskılanır.  İnsanda üreme ile ilişkili hipotalamik çekirdeklerde ve hipofizde melatonin reseptörü pek yok. Lakin kadında over folliküllerinde, erkeklerde de prostat bezinde reseptörler var. İnsan üreme sistemi üzerinde etkileri söz konusu olabilir.  Melatonin reseptörleri: hipotalamusta [SCN, preoptik alan (POÂ)], talamus ve serebral kortekste, SCN üzerinden: vücuttaki pek çok sirkadyan ritmin oluşumunu düzenler. Diğer üç bölge üzerinden: uyku-uyanıklık ritmini düzenler.  Not: Melatonin akşamları salgılanır! Işık uyaranı pineal bezde melatonin salgısını baskılar. Bu nedenle, karanlıkta salgı artar!  Sirkadyan Ritim Avantajları: Çevrelerinde meydana gelebilecek değişiklikleri öngörebilirler. Davranışlarını gece-gündüz siklusuna (yaşadığımız coğrafik zamana) uygun olacak şekilde ayarlayabilir hale gelirler. Çevrelerine daha iyi uyum (adaptasyon) sağlarlar. Enerji tasarrufu ve güven sağlar.  Sirkadyan Ritim Bozuklukları: İnsanda sirkadyan ritim bozuklukları bazı uyku-uyanıklık sorunlarına yol açar: jet-lag, vardiyalı meslekler, gecikmiş uyku fazı bozukluğu (adolesans!), 24- saat olmayan uyku- uyanıklık bozukluğu (görme engelliler!)  Bu tip uyku bozukluklarında günün uygun saatlerinde ışık uygulaması veya oral melatonin kullanımı ile tedavi yapılmaktadır.  SEKS ( Cinsiyet ): Kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıklardır. Seks kelimesi 3 yönde kullanılır. Bunlar sırasıyla;  Anatomik seks: Dış ve iç genital yaplar İle sekander seks karakterleri  Gonadal seks: testis ya da ovaryumların varlığı  Kromozomal seks: XX ya da XY kromozomları  Not: Cinsiyet, Kadın erkek arasında ki biyolojik farklılıklara ek olarak bilişsel farkları ve sosyal davranışları da içerir.  Beynin cinsel farklılaşmasında rol oynayan mekanizmalar  1- cinsiyet hormonları;  - Perinatal: Organize edici  - Erişkinlik: Aktive edici  Not: Östrojenin beyin gelişimi ile ilgilidir. Dişi cinsiyette daha karmaşık beyin yapısı; erkeğe nazaran daha fazladır. Bunun sebebi Corpus kollesium’un daha gelişmiş olmasıdır. Anne karnında maruz kalınan testosteron gibi durumlar göz önüne alınır.  İlk Davranışsal Endokrinoloji Deneyi: 1849, Arnold Adolph Berthold tarafından yapılmıştır. Bu deneyde üç farklı tavuk grubu incelenmiştir. Birinci grup kontrol grubu olarak herhangi bir işleme tabi tutulmamış doğal olarak büyümüştür. Bütün değerleri normal olmuştur. İkinci grubun testisleri alınmıştır. Testisleri alınan tavuklar tam olarak gelişememiş; zayıf, küçük ve uysal karaktektere bürünmüşlerdir. Cinsel aktiviteleri görülmemiştir. Üçüncü grubun ise testisleri alınarak vücutlarında farklı bir noktaya yerleştirilmiştir. Bu olay sonucunda tıpkı üçüncü grupta birinci grup gibi sağlıklı ve güçlü hale gelmiştir. Buradan çıkarılan sonuç vücut içeresinde hormon salınımı olduğu sürece gelişim görülmektedir.  Hipotalamus: Çiftleşme davranışında önemli rol oynarlar. Preoptik hipotalamusun lezyonu erkekte ve dişide çiftleşme davranışının kaybına yol açar.  Her iki bölge de erkekte dişiye göre daha büyüktür ve daha çok nöron içerir. ( erkeğin üreme iç güdüsünden kaynaklı )  Bu cinsiyet farkı östrojen (beyne ulaşan testosteronun aromataz aracılığı ile östrojene çevrilmesi ile) etkisi ile oluşur.  Not: Doğada dişiler daha seçicidir. “Biyolojik Yatırım” yapar. Bu yüzden erkekler seçilmek adına daha fazla çaba gösterir. Bu her ne kadar bizim gibi bilinçli bir türde tam anlamıyla işlemese de gelenek normlarında halen kadın seçicidir ve biyolojik yatırım yapar.  Dr Money ve İkizler Deneyi: Bu deneyde Dr Money cinsiyet özelliklerinin sonradan edinildiği üzerinde düşünceleri vardır. Bir gün iki ikizin ( Brain ve Adölesan ) doğumunda David’in penisi yanmıştır. Doktor ailesi ile konuşarak erkenden ameliyat ile kıza çevrilebileceğini söylemiş ve ailesi kabul etmiştir. Sonrasında ilerleyen yaşlarda Adölesan Ostrojen terapisi alıyor. 13 yaşında depresyona bağlı intihar girişimi (cinsel yönelim sorunları). 1980 de aile gerçeği anlatır. 1987'de operasyonla erkek cinsiyetine dönüyor ve adını David'e değiştiriyor. 1990 da Jane Fontaine ile evlenip 3 çocuğunu evlat ediniyor. Kardeşi Brain'da şizofreni ortaya çıkıyor. 1997 de Dr. Milton Diamond'a başvuruyor. Onun yönlendirmesiyle magazin Medyasına ulaşıyor. Hikayesi ilk kez Rolling Stone dergisinde yayınlanıyor. 2002'de Brain 2004'de David intihar ederek ölüyor.  2- Beyin Yapısı  Kortikal kalınlık: Erkeklerde, sağ korteks daha kalındır. Buna ek olarak erkeklerde interhemisferik asimetri daha belirgindir.  Erkek beyinleri, volüm olarak daha büyüktür. Serebral hemisferlerde farklılık olmamasına karşın serebellum'da anlamlı fark var. Dişilerde, n. kaudatus ve hipokampus'un bazı bölümleri, total serebral volüm'e oranla daha büyüktür.  Glukoz Metabolizması: Tüm beyin glukoz metabolizma oranları kadınlarda erkeklerden %19 daha yüksektir. Erkeklerde temporal-imbik bölgeler ve serebellumda metabolizma daha yüksek, singulat Korteks’te ise kısmen daha düşüktür. Kadınlarda, özelikle frontal kortikal alanlarda düzey daha yüksektir.  Cinsiyet ve Lateralite  Erkekler: Lateralizasyon daha belirgin ve dominant olmayan hemisferik fonksiyonlarda daha başarılıdır. Erkekler Matematik, Fen bilimleri ve Sosyal bilimler alanlarında başarı göstermektedir.  Kadınlar: Daha bilateral ve dominant hemisferik fonksiyonlarda daha başarılıdır. Kadınlar ise Okuma, anlama, yazma, algısal hız, asosiyatif bellekte başarı göstermektedir.  Not: Bilişsel yeteneklerdeki cinayet farkları bireysel değil grup farklarını yansıtır.  Androjenler-Spasyal Yetenek: Androjenler spasyal yetenek gerektiren işlerdeki performansı arttırırlar, ayrıca sözel akıcılık testlerindeki başarıyı engellerler. Androjenler dişilerde bilişsel performansı da direkt olarak ve süratle etkilerler  Not: Bunların yanı sıra toplumsal etkilerle beraber yetiştirilme tarzında göre de beceriler gelişebilmektedir. Erkekler neden daha iyi araba sürer? Sorusunun cevabıdır.  Hipotalamo-hipofizer eksenin stres yanıtı: Dişilerde reaksiyon daha belirgindir. Hipotalamo- hipofiz ereksen her iki cinste de üreme fonksiyonunu baskılar. Hipotalamo-hipofizer fonksiyonu testosteron inhibe ederken, östrojen artırır. Ayrıca Maternal stresten dişi yavruları daha fazla etkiler.  Edinilmiş Deneyim: Davranıştaki cinsiyet farklılıkları edinilmiş deneyime göre şekillenebilir. Sıçanlara bakım uygulanması açık alanda serbest aktivite düzeylerini arttırır.(anksiyolitik etki) ve bu etki dişilerde daha fazladır.  Ödül Sistemleri: Santral dopaminerjik ileti sisteminin düzenlenmesinde cinsiyet farkları vardır. Dişilerde striatal dopamin düzeyleri ve dopamin metabolitleri erkeklerden daha yüksektir. Dişiler sinaptik aralıkta dopamin düzeylerini arttıran psikostimülan ilaçların toksik ve pekiştirici etkilerine daha duyarlıdır.  Biyolojik bozukluklarda NO aktivitesinde cinsiyet farklılıkları: Erkek ve dişi beyninin nörotoksik hasa, istemi ve diğer nöropatolojik süreçlere yatkınlığı farklıdır. Oksidatif stres birçok nörodejeneratif hastalığa eşlik eder. Bu süreçler/patolojiler cinsiyete bağlı değişkenler içerir ve genelde erkeklerde rastlanma sıklığı ve şiddet kadınlardan daha yüksektir.  Sigara kullanım prevalansında değişiklikler: Epidemiyolojik ve araştırmalar, kadınlardaki sigara kullanımındaki azalmanın erkeklere oranla daha düşük olduğunu göstermektedir. Genç kadınlar arasında sigara kullananlar genç erkeklerden daha fazladır.  Homoseksüel ve heteroseksüel görünüşe sahip erkeklerin beyinleri arasında 3 yapısal değişiklik tanımlanmıştır. Suprakiazmatik nukleus homoseksüel erkeklerde heteroseksüel referans grubundan daha büyüktür ve daha çok nöron içerir.  Erkekte kadından daha büyük olan hipotalamik nükleus INAH3'ün heteroseksüellerde homoseksüellerden daha büyük olduğu bildirilmiştir. Kadında erkekten daha büyük olan anterior kommisuranın kros sektional alanının midsagitali homoseksüel bir erkek grubunda daha büyük olarak bulunmuştur.  İnsan-Koku: Feromon algılanması insanda kemirgenlerden çok farklıdır ve çok daha az önemlidir. Androjenler erkeğin terinde kadına göre 10 kat fazla bulunur. Gebe kadının idrarında da yüksek östrojen vardır.  Bilince çıkmayacak kadar küçük konsantrasyonlarda bulunsalar bile östrojen heteroseksüel erkekte, androjen ise heteroseksüel kadında seksüel farkındalık yaratır.  Dean Hamer ve Eşcinsellik Çalışması: 1993 yılında Soy ağacı analizi, kullanarak, Dean Hamer ve arkadaşları homoseksüel erkeklerin anne tarafından erkek kuzenleri ve dayıları ile arasında homoseksüellik insidansının alışılmadık oranda yüksek olduğunu gösterdiler.  Hamer yaptığı 40 çift homoseksüel erkek kardeşte X kronozomunun genetik bağlantısının analizinde Xq28'le işaretli aynı kromozomal belirteçlerin, 33'ünde kalıtsal olarak bulunduğunu gördü.  Dean Hamer ve ekibinin 1993 yılında gerçekleştirdiği çalışma, erkek eşcinselliğinin genetik bir bağlantısı olabileceğini öne sürdü. Çalışma, aynı anne soyundan gelen ve her ikisi de eşcinsel olan erkek kardeşler üzerinde yapılan analizlere dayanıyordu. Araştırmada, X kromozomunun uzun kolunun bir bölgesi olan Xq28 ile eşcinsellik arasında istatistiksel bir bağlantı bulunduğu rapor edildi. Çalışmaya göre, kardeş çiftlerinin %64'ü bu genetik bölgeyi ortak olarak miras almıştı (Hamer et al., 1993).  Bu bulgular medyada büyük ilgi gördü ve genellikle "eşcinsellik geni" olarak tanımlandı. Ancak bu, araştırmacılar tarafından genetik bir belirteç olarak yorumlandı, kesin bir genin keşfi olarak değil (Hamer & Copeland, 1994).  Takip eden yıllarda, diğer araştırmalar bu bulguları doğrulamakta zorluk yaşadı veya çelişkili sonuçlar elde etti. Örneğin, 1999'daki bir çalışma Xq28 ile eşcinsellik arasında anlamlı bir ilişki bulamadı (Rice et al., 1999). Fizyolojik Psikoloji XI. Hafta Algı ve Fizyoloji  Beyin Serebral korteks açısından farklı tabakalara sahiptir. Bu tabaka içerisinde hücrelerin yoğunluğuna, dizilişine, göç etme şekline bağlı olarak farklı tabakalandırmalar bulunmaktadır. Serebral Korteks’ten bahsederken kendi içerisinde homojen bir yapıdan bahsedilmez. Serebral hemisferlerin üzerini örten en üstteki 2-5 mm kalınlıktaki ince tabakadır.  Neokorteks: biliş, duyusal algı ve karmaşık motor kontrolü dahil olmak üzere daha yüksek düzeyli beyin işlevlerinin yürütülmesinden sorumlu olan beyin kısmıdır.  1-Duyusal Kortikal Alanlar: Spesifik duyusal yolların sonlandığı spesifik kortikal bölgeler. Ayrıca duyulardan bilgi alan ve işleyen korteks alanlarıdır. Talamustan duyusal girdiler alan korteks bölümlerine birincil duyusal alanlar denir. Görme, işitme ve dokunma duyuları sırasıyla birincil görsel korteks, birincil işitsel korteks ve birincil somatosensoryel korteks tarafından sağlanır. Duyusal alanların sonlandığı bölgedir.  2- Motor Kortikal Alanlar: Motor yolların başladığı kortikal bölgeler. İstemli hareketlerin planlanması, kontrolü ve yürütülmesinde rol oynayan serebral korteks bölgesidir. Yolakların başladığı bölgedir.  Not: Duyusal kortikal alanlarda duyusal alanlar sonlanmasının, motor kortikal alanlarda ise yolakların başlama sebebi; Motor kortikal alanda ilk planlama yapılır sonra kas grubuna gönderilir.  3- Asosiasyon Korteksleri: Farklı alanlardan gelen algısal fonksiyonları "bilinç" adı altında bütünleştiren ve bireyin bu süreçlerin sonuçlarını algılamasını sağlayan birleştirici alanlardır. Başka bir tanımda ise; farklı duyusal kortikal alanlardan, motor kortikal alanlardan ve limbik bölgelerden gelen bilgileri entegre eden sistemdir.  Neokorteks ’in altında dört bölge bulunmaktadır. Korteks olarak geçen bu bölgeler; perietal, frontal, oksipital ve temporaldir. ( özelliklerini ve detaylarını önceki haftalarda işledik )  Limbik sistem Neokorteks ’in alanlarına dahil olmaktadır. Duyusal Bilginin Neokortekste İşlenişindeki Hiyerarşi  MSS’de neokortekse giriş yapan duyusal bilgi seri şekilde bağlantılardan oluşan nöral ağlar üzerinde işlenir. İlk işlem alanı duyuya spesifik olan primer duyusal kortekstir. Tıpkı güncel yaşantıda bir hiyerarşi olduğu gibi beynin bu yapısında da bir hiyerarşi bulunur. Burada ilk primer duyusal kortekste bilgiler incelenir, anlamlandırılır ve kendilerinden yukarıda yer alan komşu kortikal alanlara projekte olurlar. Aşağıdan yukarıya diyeceğimiz bir anlamlandırma sürecinden geçmektedir. Primer Duyusal Alanlar:  1-İlk gelen uyarının; acı verici, haz verici ya da neyle ilgili olduğu detaylı bir biçimde analiz edilmesi gerekir. Bu alanların ayrıt ediciliği çok yüksektir. Primer duyusal alanlara ulaşan aksonlar temel olarak tamumsun spesifik duyusal çekirdeklerinden kaynaklanırlar. Spesifik duyusal bilgi önce talamusun spesifik çekirdeklerine gelir. Bilgi burada işlemden geçtikten sonra spesifik primer duyusal alanlara iletilir.  2-Primer duyusal alanlardaki nöronlar dar reseptif alanlara sahiptir: aynı duyusal yüzeye uygulanan iki farklı ama birbirine yakın duyusal uyaranı birbirinden ayırt edebilme keskinliği/duyarlılığı yüksektir.  3- Primer kortikal alanlardaki nöronlar deri, retina ve kokleardaki duyusal reseptör alanları net ve eksiksiz bir şekilde yansıtan haritalar oluşturarak yerleşim gösterirler. Bu özellik sayesinde primer duyusal alanlarda uyaranların ayırt edilebilirliği yüksek.  4-Bu haritanın bir parçasındaki hasar, haritanın hasarlı kısmının temsil ettiği kontralateral duyusal reseptör yüzeyde basit duyusal kayba yol açar. ( Sebebi vücudun kontralateral yani çaprazlanma şeklinde olmasıdır. ) Duyusal uyaranın varlığı bu yüzeyde hiç algılanmaz.  5. Diğer kortikal alanlarla olan bağlantıları kısıtlıdır. Daha çok aynı duyusal modaliteyi işlemden geçiren sekonder komşu alanlara bağlantı kurulmaktadır. Sekonder ve Tersiyer Duyusal Alanlar  1- Temel afferent bağlantıları: Hiyerarşik olarak kendilerinden daha alt düzeyde olan primer veya sekonder serebral kortikal alanlardan ve talamusun duyusal spesifik nükleusları dışında kalan diğer talamik nukleuslardan bağlantı alırlar.  2-Buralardaki nöronların reseptif alanları daha geniştir: duyusal uyaranların ayırt edilebilirliği daha düşüktür.  3- Periferdeki reseptör yüzeylerin haritalarını oluşturacak şekilde organize olurlar. Ancak bu haritalar net ve eksiksiz değildir: deri ve retinanın spasyal rezolüsyonu ve ses frekansının rezolüsyonu kötüdür!  4- Bu alanlardaki hasarlar duyusal uyaranı hiç algılamamak yerine duyusal uyarana ait bir özelliğin algılanmamasına veya onunla ilişkili bilişsel bir sürecin bozulmasına yol açar  5- Temel efferent bağlantıları: Bu alanlar komşu duyusal kortikal alanlara, frontal, temporal ve limbik loblardaki kortikal asosiasyon alanlarına bağlantı verirler. Primer Duyusal Kortikal Alanlar  Duyu organlarından gelen duyusal uyaranın varlığını saptar; en basit şekli ile duyusal uyaranın sadece varlığı tespit edilir. Dokunma var/yok; ışık var/yok; ses var/yok...  Her primer duyusal kortekse tek tip ve spesifik duyusal bilgi ulaşır. 1.Deri → primer somatosensori korteks 2.Kulak → primer işitme korteksi 3.Göz → primer görme korteksi 4.Dil → primer tada korteksi 5. Burun → primer koku korteksi Sekonder Duyusal Kortikal Alanlar  Sekonder alanlara tek tip primer duyusal korteksten, tek tip duyu modalitesine ait farklı nitelikte bilgiler ulaşır → entegre edilir. Primer alanlardaki aktiviteyi yorumlayıp onlardan anlam çıkartır.  Sekonder Somatosensori Alanlar: Dokunarak elimizdeki objenin şekli ve dokusu anlaşılır, farklı objeleri dokunarak ayırt edilebilir hale geliriz.  Sekonder Vizüel Alanlar: Renk, ışığın şiddeti, çizgilerin ve açıların yönü, objelerin şekli ve hareketi ile ilgili görsel bilgi birleştirilir.  Sekonder İşitme Alanları: Karmaşık sesler yorumlanmaya başlar  Not: Kısaca; duyusal uyaranın varlığı ya da yokluğu primer kortekstedir onun bilişsel süreçleri ise sekonder kortekstedir. Eğer primer kortikal alanda bir hasarlanma olursa direkt o duyusal uyaranın yokluğu gözlemlenirken, sekonder kortekste ise bir işlevin/bilişsel sürecin aksaması görülür. Deri Kökenli Duyusal Bilginin Kortekste İşlenişi  Deri → primer somatik duyusal alandır.  Primer somatosensori korteks: vücudun aksi tarafına ait deri yüzeyinden bilgi alır. Basit dokunma, objelerin şekli, büyüklüğü, doku (texture) algısı ve propriosepsiyon (vücudun farklı parçalarının uzay boşluğu içindeki pozisyonuna dair duyu algısı)  Sekonder somatosensori: daha ileri şekil, doku, vibrasyon ve proprioseptif algı → objelerin dokunarak tanınması gerçekleştirilir. Bu bölge ile bir hasarlanma olduğunda kişi elmaya dokunur ama onun elma olduğunu algılayamaz. Görsel Bilginin Kortekste İşlenişi  Primer görme korteksi: Görme alanının kontrlateral yarısı ile ilgili bilgiyi alır. Obje konturlarının belirlenmesi  Sekonder görme korteksi: Objelerin yüzey özellikleri, objelerin renk ve şekilleri, objelerin hareketi ile ilgili bilgi İşitsel Bilginin Kortekste İşlenişi  Primer işitme korteksi: her iki kulaktan da bilgi alır. Saf tonların frekansını ayırt eder.  Sekonder işitme korteksi: daha kompleks sesleri ayırt eder. Kortikal Motor Alanların Organizasyonu Primer motor korteks: frontal kortekse dahildir. Kortikal Motor Alanların Organizasyonu  Primer motor korteks: frontal kortekse dahildir.  Burada hiyerarşi ters olmaktadır. Kas kasılımını (hareketi) sağlamak üzere iskelet kaslarına motor emir gönderir. Motor hareketlerimizin hem planlamasından hem de yapılmasından sorumludur.  Kas kasılımını (hareketi) sağlamak üzere iskelet kaslarına motor emir gönderir. Motor hareketlerimizin hem planlamasından hem de yapılmasından sorumludur.  Suplementer ve Premotor alanlar (sekonder motor alanlar): Primer motor korteks ve bazal gangliyonlar (striatum) birlikte motor aktivite paternlerini oluştururlar → hareketin planını yaparlar. Frontal lobda yer alan motor kortikal alanlar da belirli bir hiyerarşi içinde organize olmuştur.  Ancak bilginin işleniş yönü tersine dönmüştür: asosiasyon alanı → sekonder alan → primer alan  Motor plan önce asosiasyon alanlarından prefrontal kortekste oluşturulur. Sonra bilgi sekonder motor alan olarak da anılan Premotor kortekse gider. Oradan primer motor kortekse ilerler. Buradaki nöronlar vücudun detaylı bir haritasını oluşturur. Primer alandan çıkan motor emir motor yollar sayesinde iskelet kaslarına ulaştırılarak kasılma ve hareket sağlanır. Multimodal Asosiasyon Alanları  Motor korteksten, farklı nitelikteki duyusal kortikal alanlardan ve subkortikal beyin bölgelerinden aynı anda gelen farklı bilgileri entegre eder, işlemden geçirirler. Farklı duyusal modalitelere ait bilgiler entegre edilmiş olur: multimodaldirler.  Hipokampus ile çok yoğun bağlantılara sahiptirler. Böylece: tek, bütüncül bir algı oluşurken algının bellekte temsili sağlanır.  Asosiasyon alanları birbirleri ile de yoğun bağlantı halindedir; bilişsel fonksiyonların oluşmasını sağlarlar. 1.Parietal asosiasyon korteksi (daha çok posterior parietal korteks kastedilir) 2. Temporal asosiasyon alanı 3. Frontal asosiasyon korteksi (Prefrontal korteks) 4. Limbik asosiasyon korteksi: Temporal, parietal, frontal loblarda yer alır; emisyonların ve belleğin oluşumu ile ilişkili alanları kapsar. Parietal Asosiasyon Korteksi  Daha çok somatosensori korteks ve vizüel korteksten duyusal bilgi alır. Motor hareketin planlandığı frontal asosiasyon korteksine projeksiyon verir.  1. Görsel ve taktil uyaranlardan faydalanarak spasyal algının oluşmasında önemli rolü vardır ve çevremizin farkındalığında önemlidir: Çevremizdeki objelerin/uyaranların vücudumuza göre pozisyonunun, lokalizasyonunun saptanmasında görevlidir. Dış çevremizdeki objelerin/uyaranların birbirlerine göre yerleşimlerinin, konumlarının anlaşılmasında görev alır. Çevremizin spasyal koordinatlarını saptar: çevremizde meydana gelen görsel, dokunsal, işitsel uyaranların koordinatlarını saptar.  2. Vücudumuzun farkındalığında önemli rolü var: Vücudumuzun spasyal koordinatlarını saptar. Vücudumuz üzerinde meydana gelen görsel, dokunsal, işitsel uyaranların koordinatlarını saptar.  3. Vücut kısımlarının uzay boşluğundaki konumlarının ( lokalizasyon ) anlaşılmasında önemlidir: Her seferinde bacağımız nerede diye kontrol etmeyiz, arkamızdan gelen ışığın nereden vurduğunu biliriz, bir montun bize uzaklığını ya da objelerin mutlak uzay konumu konusunda net bilgimiz olur.  4. Motor hareketin görsel rehberliğinde (vizüomotor kontrol) önemli rolü var: Görsel bilgiden faydalanarak motor hareketlerimizin yönlendirilmesi ve özellikle elimizle bir objeyi hedefleyip ona ulaşıp kavrayabilme becerisinde görevlidir.  5. Özellikle sol posterior parietal korteksin Ventral bölgelerinde (sol inferior parietal lobül) üst düzey bilişsel süreçler olan hesap yapma, yazı yazma, okuma ile ilişkili alanlar vardır. Parietal Asosiasyon Korteksi Hasarları  Akalküli: sayıları anlamakta, özellikle çok basamaklı sayılarla hesap yapmakta zorluk.  Özellikle sol angüler girus hasarları: Tek tek harflerine veya hecelerine bölünerek sözel ifade edilen kelimeleri birleştirmede ve anlamada zorluk  Agrafia: yazı yazmada zorluk çeker.  Alexia: okumada zorluk Sonuç: okuma ve yazma harflerin doğru sıralamasını gerektiren spasyal bir beceridir!  6. Görsel ve taktil uyaranlara karşı dikkat oluşumunda önemlidir.  7. Bu asosiasyon korteksi ayrıca dokunarak bir objenin tanınmasında önemlidir: hasarlarında obje agnozisi (afferent duyusal yol normal olduğu halde objeyi tanıyamamak) sık gözlenir. Temporal Asosiasyon Korteksi Bu asosiasyon korteksindeki alanlar görme, işitme ve somatosensori kortikal alanlardan görsel, işitsel ve taktil bilgi alır. Görme yolağından görsel uyaranın renk, şekil ve yüzey (texture) bilgisini alır. Temporal asosiyasyon korteksi bu bilgileri çevremizdeki objeleri tanımak için kullanır.  Objelerin görsel yol ile ayırt edilmesinde önemlidir!  Prefrontal kortekse giden bağlantıları sayesinde bu objelere doğru-uygun duygusal yanıtların tetiklenmesini sağlar.  Posterior parietal korteks: görsel, taktil ve işitsel uyaranların “nerede (where)” olduğu bilgisini işlemden geçirir.  Temporal asosiyasyon korteksi: görsel ve işitsel uyaranların “ne (What)” olduğu bilgisini işlemden geçirir.  Temporal asosiyasyon korteksi, motor hareketlerin planlanması ve yapılmasında önem taşıyan Premotor ve primer motor alanlara bağlantı vermez.  Bu nedenle, bu alanın hasarları motor bozulma oluşturmaz.  Yorum: Objelerin şekli, rengi ve yüzey yapısı, motor hareketin rehberliği açısından önemsizdir. Oysa, parietal asosiyasyon korteksinin kodladığı objelerin lokalizasyon bilgisi hareket açısından çok kritik öneme sahiptir.  Temporal asosiyasyon korteksi objelerin sadece tanınması değil hatırlanmasında [semantik belleğin uzun süreli depolanmasında] da önemlidir.  Semantik bilgi: Kendi dışımızdaki genel dünyaya ait bilgiler. Aynı objeye ait pek çok farklı bilginin tamamıdır. Sağlıklı bir insanın aynı objeye ait tüm özellikleri tek tek anlatabilir ve bu özelliklerden objenin ne olduğunu bilir. Örneğin: telefonun sesi, dokunuşu, görüntüsü, kullanım amacı… Tüm bu bilgilerin telefon ile ilişkilendirilmesi geçmiş deneyimlerimiz ile gerçekleşir.  Prosopagnozi: Sağ veya bilateral fusiform girus ve daha az sıklıkla inferior temporal girus hasarı → insanların yüzlerinin tanınması bozulur → bildiği insanların yüzlerini gördüğünde isimlerini çıkartamaz ancak onları tanıdığına dair otonom değişiklikler gerçekleşir.  Capgras sendromu: hasta bildiği insanların yüzlerini hatırlar; isimlerini doğru eşleştirir ancak onlara karşı doğru duygusal otonom yanıtlar gerçekleşmez; onların gerçek olmadığını ve bildiği insanların yerini almış yabancılar olduklarını iddia eder.  Yorum: Görsel (duyusal) bilginin bilinçli algısını sağlayan süreçler ile görsel bilgiye ait duygusal komponentin işlendiği nöral ağlar farklıdır; ancak aralarında aksonal bağlantılar bulunur.  Tüm temporal asosiyasyon alan hasarları içinde en ağır tablo Wernicke afazisidir.  Wernicke alanı hasarlıdır. Hasta konuşulanları anlayamaz, kendi konuşması da son derece anlaşılmazdır. Fizyolojik Psikoloji XII. Hafta Frontal Asosiasyon Bölgeleri  Broca Alanı (BA 44-45): sol frontal lobda motor kortikal alanların hemen altında, inferior frontal girusta, prefrontal asosiasyon korteksi içinde yer alır.  Konuşmanın vokalizasyon planlanmasından sürecinin sorumlu. Vokalizasyon için gereken "motor plan' burada yapılır. Buradan çıkan aksonlar motor kortekste ses telleri, dil ve dudaklarımızdaki kasların kasılmasını sağlayan bölgeye ulaşır ve aktifler.  Prefrontal Korteks: Amaca yönelik davranışlınızın kontrol edildiği ve planlandığı alandır. Limbik ile bağlantılı Orbitofrontal prefrontal korteks (OF) duygusal kontroller sağlanır. Dorsolateral prefrontal korteks (DLPFC) ise bilişsel süreçler ile ilgilidir.  Bilginin frontal kortekste işleniş yönü; Orbitofrontal korteks (OF) dorsolateral prefrontal korteks (DLPFC)→ Premotor korteks (PM) →primer motor korteks (M1, alan 4 ) şeklindedir.  Prefrontal Korteksin Entelektüel Süreçlerdeki İşlevleri: İnsanda prefrontal korteks maymunla karşılaştırıldığında belirgin şekilde daha büyük ve gelişmiştir. Prefrontal korteksin önemli işlevleri:  Motivasyonlarımızın oluşumunu ve bu motivasyonlar doğrultusunda davranılanımızın planlanmasını sağlar.  En üst düzey entelektüel süreçler-düşünme- burada gerçekleşir. Kişiliğin davranışsal ifadesinden sorumlu alandır. Doğru sosyal davranışların gelişmesini sağlayan alandır. (Phineas Gage vakasında bu bölgenin hasarlanmasından kaynaklı davranış değişimleri görülmüştür. )  Ventromedial prefrontal korteks = medial Orbitofrontal korteks  Orbitofrontal korteks = Lateral Orbitofrontal korteks  Her ikisi de frontal kortekste prefrontal asosiasyon alanının parçasıdır. Sıklıkla Orbitofrontal ve Ventromedial prefrontal korteks beraber çalışır.  Prefrontal Korteksin Entelektüel Süreçlerdeki İşlevleri: Beyinde düşünce süreçlerinin gerçekleşmesinde önemli katkısı var:  1. İşletim belleğinin gerçekleştiği alandır: farklı kortikal bölgelerden aynı anda aldığı farklı bilgileri geçici olarak, anlık (kullanıldığı an boyunca) depolar ve entegre eder. Bu işlem sayesinde ilk düşünce üretilir ilk düşünce kısa bir süre depolanabilmelidir ki onu takip edecek olan sonraki düşünce oluşabilsin.  İşletim Belleği ( Çalışma Belleği – Çalışan Bellek): Çalışma belleği, bilişsel işlemleri yaparken bilgiyi geçici olarak kaydeden ve düzenleyen bir bellek sistemi olarak tarif edilmektedir. Bellek üzerinde görevler geçici olarak tutulur ve üzerinde değişiklik yapılabilir. Bu bellek merkezi bir yürütücü gibi fonksiyonlara sahiptir. Çalışan bellek, bilişsel psikoloji , nöropsikoloji ve sinirbilimin merkezinde yer alan teorik bir kavramdır. Çalışan belleğin sınırlı kapasiteye sahip olduğu yaygın olarak kabul edilir. Kısa süreli bellekle ilişkili kapasite sınırının 7 ± 2 olarak belirlenmiştir.  2. Uzun süre aynı konu 0zerinde düşünebilmeyi sağlar.  3. Farklı kortikal bölgelerden bilgi alıp onları entegre eder. Düşüncelerin derinliğini ve soyutluğunu artırır.  4. Düşünsel analiz-sentez süreçlerini gerçekleştirir.  5. Geleceği tahmin eder (gelecek ile ilişkili fikir yürütür) ve gelecek için doğru davranış planlarını yapar.  Not: ( Prefrontal korteks ile hoca sınavda vaka örneği olarak sorabilir. ) Prefrontal Korteks Hasarı:  Prefrontal Korteks Hasarı: Genel prefrontal korteks hasarlarında algısal yetenekler ve motor performans normaldir. Zekâ testlerinde de normal performans gösterebilirler. Ancak yine de günlük yaşantılarında önemli sıkıntılar bulunmaktadır.  1. Hasta düşünebilir. Konuşması ve okuması anlaşılırdır, etrafında konuşulanları ve okuduklarını anlar. Ancak işletin belleği bozulduğu için düşüncelerini belleğinde belirli bir süreden daha uzun tutamaz; zaman alıcı, karmaşık, farklı verileri birbirine bağlamayı gerektiren problemleri çözümleyemez. Aynı konuya yoğunlaşarakken fazla 1-2 dk düşünebilir!  2. Dikkati kolay dağılır! Uzun süre aynı problem Üzerinde dikkatini yoğunlaştıramaz ve uzun süre düşünemez! Bu nedenle davranışlarını mantıklı biçimde planlayamazlar.  3. Motor hareketlerin öğrenilmesi sorunludur. Sadece, geçmişte yapmayı öğrendiği ve alışkanlık haline getirdiği motor davranışları sürdürür.  4. Duygusal durumları da anormaldir. Hiç bir amacı kalmadığın (motivasyon yokluğu) ifade eder! Aşırı sakin, uysal, tutkusuz, isteksiz, motivasyonsuz hale gelir. Duyguları doğrultusunda karar verme de bozulmuştur.  5. Ödül-ceza süreçleri bozulur. Süreçler üzerinden davranışların kararlaştırılması bozulduğu için dürtüsel davranışlar baskılanamaz, sosyal açıdan uygunsuz davranışlar sergileyebilir. cinsel içerikli konuşmalar, ortalıkta idrar yapma ve benzeri norm dışı davranışlar görülür.  Orbitofrontal Korteksin İşlevleri: Limbik Sisteme bağlantı yapan Prefrontal korteks bölümü özellikle Orbitofrontal kortekstir.  1. Duygu şartlanmaların (asosiyatif öğrenme) oluşmasında ve düzenlenmesinde rol oynar. Böylece belirli çevresel uyaranların ve bu uyaranlar karşısında sergileyeceğimiz davranılanımızın ceza veya ödül tipi duygularla eşleştirilmesini sağar: klasik ve edimsel ( operant ) şartlama  2. Duygularımıza yön verilebilmesi ve istemli kontrol uygulanabilmesi ile ilişkilidir. (bastırabiliriz vs). Örneğin karanlıkta gördüğümüz gölgenin bir hırsıza değil de bir ağaca ait olduğunu anladığımız anda artık korku hissetmeyiz.  3. Duygularımız karar verme süreçlerimizi etkiler ve motor hareketlerimizi yönlendirir: Hangi tür davranılanımızın bizim için iyi veya kötü sonuçlara yol açabileceğini ayırt edilebilmesi hem motivasyon (güdülenme) oluşumunu sağar hem de geleceğimizi planlayabilmek açısından önemli!  4. Dürtüsel davranılanımızın kontrol edilebilmesi; sosyal yönden uygunsuz olabilecek davranılanımızın sonuçları ceza duygusuna yol açacağı için onları baskılanabilmesi  5. Sadece o an diş çevrede oluşan uyaranların değil ayrıca düşünce ve hayallerimizin de duygu içeriği kazanmasını sağlar.  Phineas Gage Vakası: Gage, Rutland & Burlington Demiryolu için kaya patlatmakta olan bir grup işçinin ustası olarak çalışmaktaydı. Gage'in görevlerinden biri, bir kaya parçasının gövdesine delik açıldıktan sonra barutu, fitili ve kumu doldurup karışımı deliğin içinde; uzun bir demir levye yardımıyla sıkıştırmaktı. Kumun iyi yerleşememiş olmasından kaynaklanması olası bir patlama gerçekleşti: barut patladı ve o anda kullanmakta 3 santimetre genişliğindeki ve 45 santimetre uzunluğundaki gereci kafasına doğru fırlattı. Demir boru yüzünün yanından girip, sol gözünün arkasından geçti ve kafasının üzerinden çıktı. Travma öncesinde son derece akıllı, enerji dolu ve planlı yaşayan bir insan iken travma sonrasında tamamen farklı bir insana dönüşür. Kolay sinirlenen, aşırı şüpheli, sürekli iş değiştiren, inatçı (takıntılı- obsesif). kurallara uymayan, sosyal yönden uygunsuz davranışlar sergileyen, kararsız bir insan olur.  Lobotomi: Tüm Prefrontal korteksin daha alt beyin seviyeleri ile arasındaki bağlantılarının Kesilmesi.  İlaca yanıt vermeyen ağır psikozlu hastalarda 1930-1950 yılları arasında çok uygulanmıştır! 1940-1950 arası Amerika'da 20.000 kadar lobotomi uygulanmıştır.  Klinik: aşırı uysallık gelişi, anksiyete azalır ancak komplikasyonlar çok: Frontal lobun Ventral bölgelerinin devre dışı kalması: kişilik bozuklukları (sosyal yönden uygunsuz olan ve dürtüsel davranışları engellemede bozukluk, aşırı küfür kullanma, seksüel davranışta artış, çevre ile sosyal iletişim azalır. aşırı kumar oynama, bağımlılık yapıcı maddelerin aşırı kullanımı vs)  Dorsolateral ve Orbitofrontal kortikal alanların devre dışı kalması: geleceğini planlayamama (ne istediğini bilmeme)  Not: Ayrıca epilepsi gelişimine sebep olabilir  Prefrontal Korteks Hasarı: Prefrontal korteks hasarlı insanlarda geleceği planlama bozulunca: >Kendi kendilerine gezemezler çünkü nereye gittiklerine dikkat etmeden önlerine çıkan ilk otobüse binerler... >Birbiriyle yarışan durumlar söz konusu olduğunda seçim yapmakta ve karar vermekte çok zorlanırlar... >Ceza-ödül şartlamaları bozulmuştur. Kurallara uymada sorun vardır. >Duygu durum düzlemiştir, duygusal iniş-çıkışlar kaybolmuştur: Duygusal uyaranlara karşı genel bir kayıtsızlık olarak algılanır.  Tüm bu yeteneklerin kaybının sonucu; >Dini ve diğer etik kurallara uyumsuz davranışlar. >Edebiyat veya müziğe olan ilginin kaybedilmesi > Başkalarının duygularına karşı kayıtsızlık >Kendi davranışlarının ekonomik-parasal sonuçlarına karşı kayıtsızlık oluşabilir.  Bu semptomlar içinde: Bilişsel anormallikler daha çok dorsolateral PFC hasarlarında ortaya çıkar. Mantığa ve kurallara uygun şekilde karar verememek, geleceği planlayamamak.  Duygusal anormallikler ise Orbitofrontal- Ventromedial PFC hasarlarında daha belirgindir. duygusal iniş-çıkışların kaybolması başkalarının duygularına kaş veya kendi davranışlarımızın duygusal-ekonomik-parasal sonuçlarına karşı kayıtsızlık, duygularımıza dayanarak karar verememek. Dorsolateral Prefrontal Korteks:  1.Amaca yönelik hareketlerimizin bilinçli bir plan doğrultusunda yönlendirilmesini sağlar. (kognitif kontrol )  2.lşletim belleğinin gerçekleştiği alandır. Farklı asosiasyon kortekslerinden aynı anda aldığı farklı bilgileri geçici olarak, anlık (kullanıldığı an boyunca) depolar ve entegre eder. -Bu sayede: düşünsel analiz-sentez gerçekleşir, geleceği tahmin edebilir gelecek için doğru planları ve doğu davranışları yapabilir hale geliriz.  Dorsolateral Prefrontal Korteks Hasarı: Bu bölgenin hasarlarında şu tip testler kullanılabilir:  1.Hasta, ne alacağı ve nereden alacağına dair önceden talimatlar verilerek alışverişe gönderilir. Hasta kurallara hiçbir zaman uyamaz, son derece verimsiz bir şekilde davranır, iş uzar, istenilenlerin tamamını hiçbir zaman toparlayamaz. İnsanlarla iletişim kurallarını önler.  2.Sözel akıcılık testleri: Belirli bir süre içerisinde "R ile başlayan 5 harfli kelimeleri yazması istenir. Hastalar çok az kelime yazabilirler. Bazen kural ihlali yaparlar, 5 harf kuralına uymazlar.  3. Wisconsin Card Sord Test: Kartların nasıl eşleştirildiğine dair kural sözel olarak bildirilmez. Hastanın kendisinin keşfetmesi gerekiyor. Hastalar başarısız stratejileri seçmekte inat ederler. (perseveratif hata)  Oyun sırasında kurallar zaman zaman değiştirilir. eski kurala göre hareket etmeye devam ederler(perseverasyon).  Bazen de keyfi (rasgele) davranarak gereksiz yere, kural değişmediği halde başarısız hareket yaparlar.  Ana fikir: DLPFC motor davranışlarımızın bilinçli, mantıklı kontrolünde çok önemlidir. Davranışın bilinçli, mantıklı kontrol zayıflayınca normalde baskılanan rastgele yanıtlar veya alışkanlık haline gelmeyen yanıtlar ortaya çıkar. Prefrontal Asosiasyon Alan  Orbitofrontal - Ventromedial Prefrontal Korteks: Amaca yönelik hareketlerimizin, içgüdülerimiz (susuzluk, açlık, üşüme vs) Ve duygularımız doğrultusunda yönlendirilmesini sağar. (emosyonel kontrol)  Böylece, bu asosiasyon korteksi, güçlü bir açlık hissediyorsak yakındaki bir objenin rengi, yüzeyi ve tadı olgun bir meyve ile uyumlu ise yeme davranışını tetikleyebilir.  Üreme, açlık, susuzluk gibi homeostatik güdülerimiz ve korku gibi duygularımızla ilişkili olan hipotalamus amigdaladan yoğun bağlantı alır. Ayrıca tat ve koku da dahil tüm duyusal sistemlerden bilgi alır. Bu bağlantılar sayesinde bir objeye ait görsel-dokunsal-işitsel-koku-tat tüm duyusal bilgiye sahiptir.  Böylece, bir objeye ait tüm duyusal bilgileri birleştirip objenin tanınmasını ve ona uygun duygusal yanıtların geliştirilmesini sağlar.  Orbitofrontal - Ventromedial Prefrontal Korteks Hasarı: Bu bölgenin hasarlarında bilişsel bozukluk çok minimaldir. >Wisconsin Card Sort Test normaldir. >Ancak davranışın kontrolu bozulur. Bu da duyguların rehberliğindeki karar verme yeteneğini bozar. >En basit kararları alamaz hale gelir: saatlerce yemek için hangi restorana gideceğini seçemez. >Hatta tek tek her birine gidip uzun uzun menülerini, oturma planlarını ve atmosferlerini inceler... >Faux pas (gaf) testi bozuktur!  Bu tarz hastalar için (Gambling Test ) anormaldir. Wisconsin'den farkı sonunda para kazanma/kaybetme olduğu için duygusal yanıta yol açıyor...  Hastalar stratejilere saplanıyorlar, çünkü kaybeden destelerin kaybettiren yaratması gereken aversif etki oluşmuyor!  Dahası normal insanlar kaybettiren destelerden kâğıt çekerken terlerken, hastalar hiçbir otonom yanıt göstermiyor...  Hipokampal formasyon: Kısa süreli bellek bilgilerinin uzun süreli beleğe geçirilmesini (konsolidasyon) ve epizodik bellek (duygusal içeriği pek olmayan) oluşumunu sağlar. Hipokampus, belleği, daha parietal, temporal ve frontal asosiasyon kortekslerine (neokortekse) iletir. Buralarda uzun süreli bellek olarak depolanır.  Parahipokampal korteks: manzara/mekân tanınmasını sağlar. Hasarları yer agnozisine (place agnosia, topografik agnosi, topografagnosi) neden olur. Fizyolojik Psikoloji XIII. Hafta Limbik Sistem ve Duygular  Limbik sistem Multimodel Asosiyasyon bölgelerine dahil ve diğer sistemlerle entegre çalışan yapılardan biridir.  Limbik Korteks: Evrimsel açıdan korteksin en eski bölümüdür. Evrim sürecinde neokorteks gelişerek insanda limbik alanları gölgede bırakmıştır.  Serebrum (Amaca Yönelik Davranışlar): İkiye ayrılmaktadır. Bunun bir kısmı neokorteksten bir kısmı limbik sistemden gelmektedir.  1-Neokorteks: Çevre ile spatiotemporal ( Uzamsal-Zamansal, yani cisimlerin uzaklığı, uzaydaki mutlak konumu vb. ) ilişkinin düzenlenmesi ve Entelektüel yetenekler ile ilgilidir.  2-Limbik Sistem: Duygulanım ile ilgilidir. Harekete yol açan dürtüler: kişinin motivasyonel etkileşimi ve duyguları ile ilişkilidir. Buna ek olarak öğrenme ve bellek ile bağlantılıdır. Son olarak iç ve dış çevreden alınan enformasyonun ( bilgi ) birey için öneminin belirlenmesinde (yani kişi okul ortamında acıkıyor bu içsel bir bilgi ancak şuan derste ve ortamı terk edemez bu da dışsal bilgi. Kişi “dersten sonra yerim” diyerek orta yolu buluyor ve dengeleniyor ) ve amaca yönelik davranışın şekillendirilmesinde etkilidir.  Neokorteksin sınırında, iki taraflı halka şeklinde yerleşmiş kortikal alanlar ( limbus = sınır demektir. ) Bu bölgelerin neokorteksi beyin sapı ve hipotalamustan ayırdığı kabul edilmiştir. MacLean: Limbik Sistem Modeli  MacLean beyni üçe ayırmaktadır. Bunlar sırasıyla: Protoreptilian, paleomammalian ve neomammalian olacak şekildedir.  a- Protoreptilian: ( Sürüngen Beyin ) Beyin sapı, diensefalon ve bazal çekirdekten oluşur. İçgüdüsel davranışların yönetildiği en temel ve gelişmemiş insan beyni bölgesidir. “Sürüngen beyni” denilen ilkel ve dürtüsel davranışların merkezi olarak görülmektedir.  b- Paleomammalian ( Limbik Sistem ): Doğada bilincin gelişmesinde ilk adımdır. Orta bölgedir.  c- Neomammalian: ( Neokorteks ): Konsept geliştirme, aksiyon için strateji oluşturma, geleceği planlama gibi özellikler paleomammalian tarafında gerçekleşir.  Bu bir hiyerarşik organizasyon modelidir. Limbik Sistemin Bölümleri  A-Kortikal Bölümler: Burada hipokampüs ’ün kesin olarak bulunduğunun bilinmesi gerekmektedir. Zira kaynaktan kaynağa bölümler değişebilmektedir. Diğer bölgelerin sınav açısından hatırlanması, üzerinde durmaya gerek yok. 1- Hipokampüs: ( Ammon boynuzu, dentat girus ve subikulum ) 2- Parahipokampal girus: ( entrorinal alan ve presubikulum ) 3- Singulat Girus ( Subkallosal Korteks ) 4- Olfaktör Beynin Yaşlı Elemanları ( Bulbus olfaktoris, olfaktör tüberkül, Amigdala’nın üzerindeki kortikal alanlar )  Bazı yazarlar; Orbitofrontal korteks, insular korteks ve temporal korteksin bazı bölümlerini de dahil etmektedir.  B- Subkortikal Bölümler: Amigdala’nın bilinmesi ve öneminin hatırlanması da bu bölüm için yeterlidir. 1- Amigdala 2- Septal Çekirdekler 3- Anterior Talamik Çekirdekler  Kez bazı yazarlar bu bölümlere ek olarak preoptik alan, hipotalamus ve korpus mamillare’yi (beynin alt yüzeyinde yer alan ve ara beynin limbik sisteme katılan bir parçasını oluşturan bir çift küçük yuvarlak cisimdir. ) dahil eder.  Not: Çoğul Eksitasyon Devreleri ( Parahipokampal girus, Hipokampüs, forniks, septum, korpus mamillare, ant. Talamus, Singulat Girus ve singulum bölgeleridir. ) duyguların nöral substratı ve bellek oluşumunda görevlidir. Neokorteks ile Bağlantı  Frontal Korteks: Limbik sistemin neokortikal kontrol elemanları, hipotalamusa direkt nöronal bağlantılı tek neokorteks bölgesidir.  Temporal Korteks: Görme, işitme ve somatosensorial korteks’ten amigdala ve hipokampüse. Limbik Sistemin Fonksiyonları  Koku algılanmasındaki rolü vardır. Otonom yanıtlar ile ilişkilidir.  Emosyonel Davranış: Aksiyona yol açabilecek tüm kompleks motivasyonel ve içsel faktörlerdir.  Değişen çevreye adaptasyon ile ilişkilidir. Beslenme, Türün ve bireyin korunması, sosyo seksüel davranış şeklinde sıralanabilmektedir.  Türe özgü davranışlarla ilgilidir. Emosyonel davranış örüntüleri ile ilişkilidir.  Cinsel Davranış: Cinsel eylemlerin motor bileşenleri her ne kadar omurilik ve alt beyin sapında yerleşik reflekslerle düzenlense de, cinsel eylemin davranışsal bölümleri limbik sistemin ve hipotalamusun üzerinden gerçekleşir. Seks hormonlarıyla da ilişkilidir.  Not: Vücutta nöron üretiminin yetişkinlikte dahil devam ettiği bölgeler sırasıyla: Hipokampüs ve Olfaktör ’dür. ( kraniyal sinirlerden birincisi olarak kabul edilen sinir. Özel visseral afferent bir duyu olan koku duyusunu burundan alıp koku korteksine (rhinencephalon) taşır. ) Amigdala Fonksiyonları  Amigdala, türe özgü ve türün korunmasına yönelik davranışlar için gerekli olan davranışsal, otonomik ve endokrin yanıtları, çevreden gelen sinyaller ile koordine etmektedir.  Yeme içme davranışları, savaşma davranışı, eşleşme davranışı, annelik davranışı, fiziksel veya emosyonel stresörlere verilen yanıtlar ile ilişkilidir.  Amigdala lezyonları ( hasarlanma ) emosyonel stres sırasında görülmesi beklenen otonomik ve davranışsal yanıtları azaltır. Amigdala’nın Çift Taraflı Biletaral Hasarlanması  Homeostatik yanıtlar (Vücudun iç ortamının dinginliği dış çevrede koşullar değişse bile korunması ile ilgili yanıtlar ) etkilemez, sosyal davranış bozulur. Sosyal içerikli uyaranlar etkilenmez. Hayvan kaygılı ve güvensizdir.  Klüver Bucy Sendromu: Görsel agnozi (psişik körlük), yenebilir veya yenilemez şeyleri ayırt edememe ve her şeyi çabuk unutma gözlemlenir. Her şeye karşı aşırı merak, korku ve kızgınlık yanıtlarında azalma, cinsel aktivite de artış gözlemlenir.  Not: Normal insanlarda korku ifadesi taşıyan yüzlerin görülmesi, sol amigdalayı etkinleştirir. Etkinleşmenin derecesi, yüz ifadesindeki korkunun yoğunluğu ile orantılıdır. Mutlu bir yüz ifadesi böyle bir yanıt oluşturmaz.  Tempro-Amigdalar Sistem: Öğrenilmiş motive davranış ve duygular ile ilişkilidir. Bilgi geçmişte edinilmiş olanlarla karşılaştırılır. Ardından önemli hale getirilir. Duygu ifadesinin davranış paternleri incelenir. Amigdala, hipotalamik mekanizmaları aktive veya inhibe eder.  Temporal Lob: Çevreye ilişkin bilgileri içerir. + Hipotalamus: İç ortam hemostastazına ilişkin bilgileri içerir. = Amigdala: Sinaptik bağlantılar değişip kalıcı bellek oluşur. Septal Çekirdeklerin Fonksiyonları:  Üreme fonksiyonlarının nöroendokrin modülasyonu ile ilişkilidir.  Bellek: Hipokampüse yoğun kolinerjik projeksiyonu ile ilişkilidir. Septal Çekirdeklerin Fonksiyonları Hasarlanmasında  Genelde davranışsal olarak aşırı reaksiyoner olma durumu ( Septal sendrom )  Bazı aşırı uyarılma durumlarında Septal hiddet ( Septal Rage ) oluşabilir. Hipokampüs  Temporal lobun orta kısmının altında lateral ventrikülün orta duvarını oluşturur.  Kısımları sırasıyla: Subikulum ( entorinal kortekse komşudur ), Granül hücreler içeren dentat girus Hipokampal Formasyonun Anatomik Organizasyonu Hipokampüs Fonksiyonları  Çevrenin haritalandırılmasında görev alır.  Dekleratif Bellek ( Örneğin, “ Sabah kahvaltıda ne yediğimizi hatırlamamız” ile ifade edilebilen hatıralar )  Nöroendokrin Kontrol  Hareket – Yürüme ve diğer motor işler sırasında hipokampüsteki ritmik yavaş dalga EEG aktivitesi değişmektedir. Hipokampüsün Uyarılması  Diğer limbik yapılar gibi hipokampüsün değişik alanlarının uyarılması da öfke, aşırı seks güdüsü gibi hemen her türlü davranış biçimine neden olur.  Hipokampüsün diğer bir özelliği de aşırı uyarılabilmesidir. Hafif elektriksel uyaranlar, uyarı kesildikten sonra saniyeler süren lokal epileptik nöbetlere neden olmaktadır.  Hipokampüsün epileptik nöbetleri sırasında insanalar, koku, görme, işitme, dokunma, gibi halüsinasyonlar içeren çeşitli psikomotor etkiler yaşarlar; Kişi bilinci kaybetmemiş olsa ve yaşananların gerçek olmadığını bilse de halüsinasyonlar önlenemez. Limbik Korteksin İşlevleri  Subkortikal limbik yapıları saran serebral korteks halkasıdır. Korteksle limbik yapılar arasında karşılıklı iletişim sağlayan bu bölge davranışı kontrol eden bir asosiyasyon alanı gibidir.  Ön temporal korteksin çıkarılması: Her zaman amigdala tahribine neden olur. Sonuçta Klüver- Bucy sendromu oluşur.  Arka Orbitofrontal korteksin çıkarılması: Çift taraflı çıkarılması yoğun motor huzursuzluk sonucu uykusuzluğa yol açar. Hayvan sürekli hareket halindedir.  Ön Singulat ve subkallozal girusların çıkarılması: Bu alanlar limbik yapılarla prefrontal korteks arasındaki bağlantıyı sağlar. Çift taraflı çıkarıldığında septum ve hipotalamustaki öfke merkezlerinin prefrontal inhibisyonu ortadan kalktığından hırçınlık ve öfke nöbetleri oluşur. Güdüler – Dürtüler ve Duygulanım  Emisyon ( Emotion ): Belirli bir olay, durum karşısındaki anlık olarak ortaya çıkan yoğun, kısa süreli bir psikofizyolojik tepkidir. Duygular genellikle belirgin bir tetikleyiciye bağlıdır. Fizyolojik değişikliklerle beraber kendini gösterebilir.  Mood ( Duygudurum ): Mood ise, belirli bir tetikleyiciye bağlı olmayan, daha uzun süreli, daha az yoğun ve daha genel bir duygusal durumdur. Ruh halleri gün boyunca devam edebilir. Genel yaşam algısını etkileyebilir.  Not: Duygular ( Emotion ) duygudurum ( mood) üzerinde etkili olabilir. Örneğin, olumlu bir duygu ruh halini ( neşe ) etkileyebilir.  His ( Feeling ): Hisler, duygusal deneyimlerin bilinçli farkındalığıdır. Bir duygunun beyinde değerlendirilmesinden sonra, bireyin o duyguyu öznel olarak nasıl yaşadığını ve nasıl algıladığını ifade etmektedir. Hisler, duyguların zihinsel ve kişisel deneyimi olarakta tanımlanabilir.  Kandel: Duygu (Emotion) sıklıkla ve karıştırılarak iki yönde kullanılır.  1- Bazen özel bir tip uyarana fizyolojik yanıta ( tehlike olduğunda kaslarımız sertleşir, kalbimiz çarpar ) duygu denir.  2- Bazense vücut yanıtlarının da eşlik edebildiği bilinçli deneyime duygu denir. Duygunun Periferal Ölçümü  Galvanik deri yanıtları ( Test sırasında sorular sorulur ve tepkimize göre ölçümler alınır )  Kalp hızı  Salya salgısı  Otonomik hormonların seviyelerinin saptanması  Feeling ( his ) ve Emotion’ı ( duygu ) bu yanıtlardan ayırt etmek zordur.  Duyguların İfadesi :Bir bakıma farklı emosyonel durumlarda gözlemlenen motor, otonomik ve endokrin değişiklikler bu tür kognitif süreçlerin ifadesidir. Diğer yandan, bu reaksiyonlar aferent geri besleme ile duyguları etkileyebiliyor. Korku ve Hiddet  Korku ve hiddet birbirleri ile yakın ilişkili duygulardır.  Limbik sistemin korku ve hiddete ilişkisi Klüver ve Bucy tarafından gösterilmiştir. Maymunlarda amigdala ile birlikte temporal lobotomi yapmışlar ve maymunlarda şu sonuçlara ulaşmışlardır: Aşırı korkusuzluk, her şeye karşı meraklı olma hali, çabuk unutma, her nesneyi ağıza götürme ve yemeye çalışma, aşırı cinsel dürtüler. Korku  Korku ve hiddet tepkileri, çevredeki tehlikelere karşı birbirleriyle ilişkili içgüdüsel korunma yolları olabilir.  Hipotalamus ve Amigdala’nın uyarılması ile ortaya çıkarılabilir.  Amigdala’nın korku uyandıran anıların kodlanması ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.  Amigdalaya giden yolaklarda LTP engellenirse korku öğrenilmesi bozulur.  Amigdala lezyonu bulunan insanlarda, görsel ve işitsel uyaranlara karşı korku yanıtı azalır. Anksiyete = Kaygı  Kaygı: Hasta, başa çıkamayacağı bir tehlike ile ( gerçek veya hayali olması fark etmez ) karşı karşıya kalmasıdır. Motor bozukluklar ve otonomik bozukluklar (terleme, uykusuzluk, ağız kuruluğu, hipertansiyon vb. ) görülür.  Anksiyete temporal lobların ön ucundaki belirli bölgelerde, kan akımının çift taraflı artışı ile ilişkilidir.  GABA reseptörlerine bağlanıp etkin olan benzodiazepinler ile azaltılabilir. Duyguların Nöral Bağlantıları Anlaşılmaya Başlanmıştır  PET kullanılarak yapılan bir fonksiyonel görüntüleme çalışmasında normal deneklere dört duygu ile ilgili ( üzüntü, mutluluk, öfke ve korku ) anılarını hatırlamaları ve o durumu aynen yaşamaları istenmiştir.  Denekler hangi duyguyu hazırladıklarını testin sonunda söylemişler bu arada deri direnci gibi psikofizyolojik parametrelerde kaydedilmiştir.  Aktivite her duygu için farklı aktivite paternleri oluşmuştur.  Aktivite paternleri çakışmamıştır. Bu nedenle farklı aktivite paternlerinin duygularının oluşumundan sorumlu olabileceği fikri doğmuştur. Frontal Lezyonlar  Prefrontal korteksin bazı bölümlerinin hasarı sosyal duyguları ve ilişkili hisleri kayda değer bir biçimde bozar.  Ek olarak bu hastalar sosyal davranışlarında gelişimsel sosyopatik kişilikli hastaların davranışlarına benzer değişiklikler gösterirler.  Prefrontal korteksin bazı bölümlerinin hasarı olan hastalar işlerini kaybederler. Sabit sosyal ilişkileri ve finansal bağımsızlıklarını sürdüremezler. Aile ve arkadaşlık bağlarını bu durumun başlayışı ile kırmaları alışıldık bir durumdur.  Bu hastalar ahlaki yargılarının da bozulduğunu da göstermiştir.  Böyle frontal lezyonlu hastalar resmi kusursuzca tanımlayabilmelerine rağmen duygu oluşturabilen uyaran verildiğinde kalp hızında, avuç terlemesinde değişiklik göstermezler.  Riskli karar verirken normal kişilerde görülen sempatik aktivasyonunun göstergesi olan direnç değişkenliğini de göstermezler  Ödül ya da cezanın önemli bir faktör olduğu şartlar altında karar vermede başarısız olurlar.  Cezalandırma, ödül, sorumluluklarla ilgili sorular sorulduğunda kuralların temel bilgilere sahip olmamalarına bunu uygulamadıkları görülür.  Capgras sendromunda, tanıdık kişilere karşı otomatik yanıtlar oluşmaz. ( normalde sevdiğimiz ya da sevmediğimiz kişilere karşı otomatik tepkiler veririz. Tıpkı neşe, heyecan ya da tiksinme gibi )  Capgras Sendromu: Capgras Sanrısı olarak da bilinir, bir sahtekarın yanlışlıkla bir aile üyesinin veya yakın bir arkadaşın yerini aldığına inanılan nadir bir psikolojik durumdur. Bir tür sanrısal yanlış tanımlama sendromudur. STRES YANITI Çevresel uyaran korku verici/itici veya ödül ilişkili olabilir. Ancak her iki stres durumu da genel olarak çok benzer bir stres yanıtı sürecini tetikler! Stresörler Vücut homeostazını bozmaya yönelik tüm tehditlere stressör denir. Stressör homeostazı gerçekten bozabilir veya sadece bozmaya yönelik bir tehdit olabilir. Fiziksel stressörler: Vücudun homeostatik dengesini çoğu kere bozar: egzersiz, kanama (hemoraji), susuzluk (dehidratasyon), elektrolit kaybı (kusma, diyare), açlık (hipoglisemi), hiperglisemi, kan basıncı değişiklikleri, travmalar, hastalıklar vs. Psikolojik stressörler: Korku, endişe duygusuna neden olan tüm düşüncelerimiz! İnsanlar yaşamlarının çoğunu homeostazı gerçekten bozan bir tehlikeye maruz kalmaktan çok, o tehlikeye maruz kalma “endişesiyle” geçirirler. Psikolojik stres → homeostaz gerçekte bozulmamıştır → stres yanıtı homeostazı bozar → yanıt kronik olarak tetiklenirse → vücutta hasar → hastalıklar (depresyon, diabet, hipertansiyon, peptik ülser, adrenal hipertrofi, immün sistemin baskılanması, psikojenik cücelik, artmış nöron ölümü vs) Stresin Fizyolojisi Vücudun gerçekten bozulan ya da bozulma olasılığı taşıyan homeostazını tekrar kurmak amacıyla bazı nöral ve endokrin süreçler tetiklenir. Allostaz, çevrede değişen koşullara karşı, vücudun kendi içinde değişikler yapması ve böylelikle fizyolojik dengesini korumaya çalışmasıdır. Allostatik mekanizmalar homeostatik mekanizmalardan farklıdırlar ve stres yanıtını oluştururlar. Allostatik mekanizmalar, homeostatik mekanizmaların aksine duruma (strese) özgü değildir. Tüm stresörler benzer allostatik mekanizmaları tetikler. Fiziksel stres sırasında sıklıkla hem homeostatik mekanizmalar hem allostatik mekanizmalar tetiklenir. Stres sırasında homeostatik mekanizmalar, tek başına homeostazı sağlayamaz. Stres yanıtı (allostazis) vücutta homeostazı korumak için tetiklenen aktif bir süreçtir. Aslında, stres yanıtının kendisi bir değişim sürecidir ve tek başına vücuttaki homeostazı bozar. Bu mekanizmalar sayesinde yeni ama farklı bir homeostaz (sabit durum) elde edilir. Stres: İç/dış çevre şartlarımız ya değişmiştir ya da değişeceğine dair sinyaller gelmektedir. Allostatik mekanizmalar böyle bir stres durumunda değişen çevre şartlarına vücudun en iyi şekilde adapte olabilmesini hedefler. Böylece stres durumu sona erdiğinde tekrar normal homeostaza dönülebilir. Allostatik mekanizmalar gelişmeseydi vücut stres sırasında ciddi hasar alabilirdi ve stres sonrasında hemeostaza hiç dönülemezdi. Stres yanıtının gelişiminde beyin santral rolü oynar. Stres yanıtı bir savunma mekanizmasıdır. Tıpkı vücudun diğer savunma mekanizmaları (ağrı, ateş, kusma, öksürük, yangı vs) gibi.... Amaç, vücutta meydana gelen bir problemi- hastalığı çözüme kavuşturmaktır. Stres yanıtı normal fizyolojik gelişimi içinde hem kendi kendini hem de stres sırasında tetiklenen homeostatik mekanizmaları sınırlandırabilen ve sonlandırabilen bir süreçtir. Ancak stres yanıtı kronikleşirse bir sorun haline gelir → hastalıklar! WALTER CANNON (1871-1945) Organizmanın canlılığını devam ettirebilmesi için iç ortamın belirli sınırlar içinde sabit tutulmasını sağlayan tüm fizyolojik süreçleri homeostazis olarak adlandırdı. Ancak homeostazis, statik değil dinamik bir süreçtir: Homeostatik mekanizmaların tetiklenmesi ile sürekli (yaşadığımız her an!), aktif olarak inşa edilir. Homeostaz bozulduğunda duruma özgü belirli homestatik mekanizmalar tetiklenir. Stres sırasında gelişen en erken fizyolojik yanıtları tanımladı. Acil durum reaksiyonu (günümüzde akut stres olarak tanımlanıyor) hipotezini ortaya koydu: Yeterli büyüklükte bir tehdit (stressör) → Adrenal bez (medulla) → Adrenalin Yeterli büyüklükte bir tehdit (stressör) → Sempatik sinirler → Noradrenalin Her iki yolak da Savaş ya da Kaç Yanıtını tetikler. HANS SELYE (1907-1982) Stres sırasında gelişen geç fizyolojik yanıtları tanımladı. Genel adaptasyon sendromu teorisi: 1. Evre Alarm reaksiyonu (savaş ya da kaç reaksiyonu): Vücut stressörü bir tehdit olarak algılar. Stressör bir korku veya kızgınlık duygusuna yol açar. Beraberinde: Canon’un acil durum reaksiyonu (adrenal medulladan adrenalin salgısı) Adrenal korteksten kortizol salgısı Kortizol ve adrenalin üzerinden stresör ile başa çıkmayı sağlayan fizyolojik süreçler tetiklenir → kalp atımı ve solunum hızlanır, enerji depoları mobilize edilir vücut kendini savaşma ya da kaçmaya hazırlar. Bu evrenin sonunda stressör ortamdan kalkarsa stres yanıtı da sonlandırılır. 2. Evre Rezistans/ Adaptasyon: Stressörün varlığı kronikleşirse birinci evrede tetiklenen stres yanıtı da kronikleşir: yüksek kortizol seviyeleri nedeniyle yeni bir «allostatik» denge durumu kurulur. Kan şekeri ve kan basıncını artırmaya yönelik endokrin ve nöral mekanizmaların aktivitesi artmış olarak varlıklarını sürdürür. 3. Evre Tükeniş: Stressörün varlığı çok kronikleşirse adrenalin ve kortizol depoları tükenir → salgı azalır → vücut savunmasız kalır → Hastalık ve ölüm! (Günümüzde kabul görmüyor) Stres Yanıtının Genel Özellikleri Stres yanıtının bileşenleri: 1. Hipotalamo-pitüiter-adrenal (HPA) eksen aktivitesi tetiklenir. 2. Beyindeki uyanıklık devreleri (RAS, ARAS) aktiflenir. 3. Sempatik adrenerjik sistem (sempatik sinir sistemi) uyarılır. 1. HPA Ekseninde Aktivite Artışı Hipotalamusun paraventriküler çekirdeği (PVN) bol CRH nöronları içerir. Bu nöronların aksonları hipotalamusa uzanır, CRH’u hipotalamo-hipofizer portal dolaşım içine salgılar. CRH hipotalamo-hipofizer portal dolaşım içinde ön (anterior) hipofize ulaşır. CRH → anterior hipofizdeki kortikotrop hücrelerden sistemik dolaşıma ACTH sekresyonunu artırır. Sistemik dolaşımdaki ACTH adrenal bez korteksindeki hücrelerde → kortizol sentez/salgısını artırır. Fiziksel stressörler hangi afferent yollar üzerinden PVN nöronları tetikler? 1. Beyin Sapı: Dolaşım, solunum, sindirim sisteminden köken alan iç duyusal bilgi ve somatik (deri kökenli) ağrı bilgisi beyin sapına iletilir. 2. Hipotalamik çekirdekler Su-elektrolit dengesi bozulduğunda tetiklenir. Su- elektrolit dengesi bozukluklarına ilişkin duyusal bilgi → PVN → CRF artar → fiziksel stres yanıtı termoregülasyon ile ilişkili (aşırı sıcak veya soğukta, ateşli durumlarda stres tetikleyicisi olabilir) ve yeme davranışının, vücudun enerji dengesinin, ağırlığın düzenlenmesi ile ilişkili nukleuslar. Psikolojik stressörler hangi afferent yollar üzerinden PVN nöronları tetikler? PVN, düşünme, bellek ve duygularımızın oluşumunda önem taşıyan limbik bölgelerden (prefrontal korteks, hipokampus, amigdala, lateral septum) yoğun bağlantı alır → psikolojik stres yanıtı 1. Medial prefrontal korteks 2. Hipokampus 3. Amigdala → stres yanıtı sırasında HPA aktivitesini artırır! 2. Beyinde Uyanıklık Devrelerinde Aktivite Artışı: Stres sırasında limbik bölgeler (özellikle lateral septum, amigdala, hipotalamus) uyanıklık ile ilişkili beyin bölgelerini uyarır, uyanıklık devrelerinde aktivite artışı ile uyanıklık, dikkat ve vijilans artar. Tüm serebral korteksin uyarılışı → uyanıklık ve dikkat artar → entellektüel performans artar! 3. Sempatik Adrenerjik Sistemde (Sempatik Sinir Sistemi) Aktivite Artışı Hipotalamus ve Sempatik Sinir Sistemi Stres yanıtı sırasında sempatik sinir sistemi aktivitesi artar: Adrenal bez medullasındaki kromaffin hücreleri ve sempatik postgangliyoner nöronları uyarır → sistemik dolaşıma adrenalin salgısı artar. Sempatik postgangliyoner nöronlardan hedef organlara noradrenalin salgısı artar. Sempatik Sinirlerden Salgılanan Noradrenalin ve Adrenal Bez Kökenli Kandaki Adrenalinin Etkileri Kalpte; atım hızı, gücü artar (β1), kan basıncı artar → dokulara giden kan miktarı artar → ulaşan enerji ve oksijen artar. Beyni besleyen damarlar ve koroner damarlar, egzersiz sırasında da iskelet kaslarını besleyen damarlarda kasılım AZ/OLMAZ! → bu dokulara giden kan miktarı artar! Akciğerlerde: Bronşial kaslarda gevşeme (β2) → alveollere giren hava miktarı artar. Stres yanıtı sırasında, sempatik sinir sistemi etkilerinden bağımsız şekilde, beyin sapındaki solunum merkezlerini daha üst düzey merkezlerin uyarmasıyla ayrıca solunum artar → gerekli dokulara acilen oksijen sağlanır. Sindirim sistemi baskılanır. İskelet kası ve karaciğerde: → kanda glukoz artar → beyin, kalp kası ve iskelet kası tarafından ATP kaynağı olarak kullanılır. Yağ dokusunda: Lipoliz (TG yıkımı) artar (α1, β1, β3): kan serbest yağ asitleri artar → diğer vücut dokuları tarafından ATP kaynağı olarak kullanılırlar. Ter bezlerinde ter salgısı artar. Pankreasta: Glukagon salgısı artar (β2 reseptörler); insülin salgısı azalır (α2 reseptörler) → vücutta artmış glukagon, azalmış insülin etkileri. Azalmış insülin salgısı ve artmış glukagon salgısının etkileri: Karaciğerde glikojenoliz ve glukoneogenez artar → kan glukozu artar → glukozun yağ dokusu ve iskelet kasına girişi azalır → glukoz beyne saklanır. Yağ dokusunda → lipoliz artar. Stres Yanıtının Diğer Bileşenleri Artmış Büyüme Hormonu Etkileri Stres yanıtının erken evresinde artarken stres çok ağır ve uzun sürerse baskılanır → psikososyal cücelik! Karaciğerde glikojenoliz ve glikoneogenez artar → kanda glukoz artar Vücutta insüline rezistans yaratır → kas ve yağ hücrelerine glukoz girişi baskılanır → glukoz beyne saklanır. Yağ dokusunda lipoliz (TG yıkımı) artar → diğer vücut dokuları tarafından ATP kaynağı olarak kullanılırlar. PVN’de Artmış CRH Sentezinin Etkileri CRH → yeme davranışını ve iştahı stresin erken evresinde baskılar! Ayrıca erken evrede beyinde artan adrenerjik/noradrenerjik nöron aktivitesi de yemeyi baskılar! Endorfinin etkileri Analjezi yaratır! Azalmış GnRH’nun etkileri GnRH ↓ → FSH ve LH ↓ → gonadlarda testosteron, östrojen, progesteron salgısı azalır! Artmış Kortizolün Etkileri Karaciğer dışı dokularda protein yapımını azaltır, yıkımını artırır (kas, kemik ve deride çok belirgin) → kan amino asit miktarı artar → karaciğerde amino asitlerden glukoneogenez ile glukoz sentezi artar → kan glukozu artar. Hücrelere glukoz girişini ve kullanımını azaltır + insülin rezistansı → glukoz beyne saklanır. Yağ dokusunda lipolizi artırır → vücut ihtiyacı olan ATP’yi karşılar! Ancak kronik dönemde abdominal yağlanmayı artırır! Bağışıklık ve yangı üzerine etkiler: stres yanıtı tetiklendikten sonra bağışıklık ve yangı süreçlerini baskılamaya ve sınırlandırmaya çalışır. İştah ve yeme davranışı üzerine etkiler: Stresin erken evresinde yeme davranışı baskılanır! Bu etkinin en önemli nedeni CRH artışıdır! Stres yanıtının ilerleyen evrelerinde artan GC’ler ise yeme davranışını artırır! Bellek üzerine etkiler: Stres yanıtının erken evrelerinde artan adrenalin ve sempatik sinir aktivitesi ile serebral kan akımı ve glukoz kullanımı artar + lokus seruleusta NAjik nöron aktivitesi artar → dikkat-uyanıklık artar, bellek oluşumu, entellektüel performans hızlanır. GC’lerin stresin erken evrelerindeki bazal düzeyleri → hipokampusta sinaptik plastisite formlarını artırır, nöronal uyarılabilirliği artırır → bellek oluşumu hızlanır. GC’lerin stresin ge

Use Quizgecko on...
Browser
Browser