Borçlar Özel Geniş Kapsamlı Ders Notu PDF
Document Details
Uploaded by AgileLilac
Tags
Summary
These notes are about contracts in Turkish Law. The document discusses various types of contracts, including unnamed and atypical contracts, composite contracts, and contracts with sui generis structure. It also examines the application of legal rules to these contract types.
Full Transcript
### BORÇLAR ÖZEL GENİŞ KAPSAMLI DERS NOTU ### TÜRK BORÇLAR KANUNU'NDA DÜZENLENMEMİŞ (İSİMSİZ) SÖZLEŞMELER Borçlar Kanunu'nun özel hükümlerinde ve özel kanunlarda düzenlenmemiş sözleşmelere isimsiz veya atipik sözleşmeler denilmektedir. Kanunun bir sözleşmeyi sadece ismen zikretmiş olması, onun isi...
### BORÇLAR ÖZEL GENİŞ KAPSAMLI DERS NOTU ### TÜRK BORÇLAR KANUNU'NDA DÜZENLENMEMİŞ (İSİMSİZ) SÖZLEŞMELER Borçlar Kanunu'nun özel hükümlerinde ve özel kanunlarda düzenlenmemiş sözleşmelere isimsiz veya atipik sözleşmeler denilmektedir. Kanunun bir sözleşmeyi sadece ismen zikretmiş olması, onun isimli sözleşme sayılmasını gerektirmez. Bu tür sözleşmelere örnek olarak, vasiyeti yerine getirme görevlisi atanması (MK m. 500-556) irtifak sözleşmesi (MK m. 781), taşınmaz rehin sözleşmesi (MK. m. 781), şerh sözleşmesi (MK m. 1009) örnek verilebilir. Taraflar, TBK m. 26\'da öngörülen \"sözleşme özgürlüğü\", özellikle \"tip özgürlüğü\" ilkesine dayanarak, kanunda düzenlenmemiş olan ve ticarî hayatın pratik zaruretlerinden kaynaklanan isimsiz sözleşmeler kurabilirler. Borçlar Kanunu'ndaki hükümler, büyük çoğunluğu itibariyle emredici değil, yedek hukuk kuralları niteliği taşırlar. Akdin muhtevasını belirleme veya tip özgürlüğü ilkesi, tarafların kanunda düzenlenen sözleşmeleri veya bunlara ait unsurları biraraya getirmek veyahut tamamen yeni sözleşme türleri kurmak suretiyle kanunî tiplerden ayrılabilme imkânını ifade eder. Kısaca, kanunî modellere bağlı kalmadan sözleşme kurma yetkisidir. İşte isimsiz veya atipik sözleşmeler, bu ilkenin ürünüdür. isimsiz sözleşmeleri üç grupta incelemek uygun olur: 1) Kendisine özgü yapısı olan (sui generis) sözleşmeler, 2) Karma sözleşmeler ve 3) Bileşik sözleşmeler. ### **TÜRK BORÇLAR KANUNU'NDA DÜZENLENMEMİŞ (İSİMSİZ) SÖZLEŞMELER** **Karma sözleşmeler** Karma sözleşmeler, kanunun düzenlediği çeşitli sözleşme tiplerine ait unsurların, kanunun öngörmediği tarzda bir araya gelmesiyle kurulan sözleşmelerdir. Geniş anlamda karma sözleşmeleri, kanunda düzenlenmiş veya düzenlenmemiş sözleşmelere ait unsurların karışımı olarak tanımlanmaktadır. Bu takdirde, karma sözleşmeler ile kendisine özgü (sui generis) sözleşmeler arasındaki fark, bazı hallerde tamamen kaybolmaktadır. Karma sözleşmeler başlıca dört kısma ayrılmaktadır: *Kombine sözleşmeler* Bu tür sözleşmelerde taraflardan biri, kanunî sözleşme tiplerine ait birden çok aslî edimde bulunmayı, diğeri de genellikle bir miktar para ödeme şeklinde tek bir edimde bulunmayı taahhüt eder. Aşağıdaki sözleşmeler kombine sözleşmelere örnek teşkil eder: -- Pansiyon sözleşmesi: Mobilyalı bir odadan istifade (kira) + yemek veya kahvaltı (satım) + odanın temizlenmesi (hizmet) = Para -- Hastaneye kabul sözleşmesi: Bakım (hizmet) + tedavi (veklet) + oda tahsisi (kira) + yemek veya ilç (satım) = Para -- Seyahat düzenleme (global seyahat) sözleşmesi: Taşıma (vekâlet veya istisna) + otel temini (kira) + yemek (satım) = Para. -- Portföy yönetim sözleşmesi: Vekâlet + komisyon + vedia = Para -- Yatılı okul sözleşmesi: Kira + satım + vekâlet + hizmet = Para *Çifte tipli sözleşmeler* Bu sözleşmelerde, taraflar farklı sözleşme tiplerine ait aslî edimleri karşılıklı olarak mübadele etmeyi taahhüt ederler. Başka bir ifadeyle, borçlanılan edim ve karşı edim değişik sözleşme tiplerine aittir. Bu tür sözleşmelere şu örnekler gösterilebilir: Kapıcılık sözleşmesi (hizmet+kira); arsa payı karşılığı kat yapım sözleşmesi (satım veya trampa + istisna); yeni araba satımında satış bedelinin bir kısmı yerine kullanılmış arabanın mülkiyetinin devri (satış+trampa); kira karşılığı ders verme (kira+veklet); tamirat karşılığı bir dairede para ödemeden oturma (istisna+kira). *Çeşitli tiplere ait unsurların birbirine karıştığı sözleşmeler* Bu sözleşmelerde taraflardan biri veya her ikisi fonksiyon (değer) itibariyle değişik sözleşme tiplerine ait aslî edimleri ayrılmaz bir bütün halinde homojen bir yapı içinde taahhüt etmektedir. Bunların klasik örneğini, karma bağışlama teşkil eder. Ancak, karma bağışlamada, ivazlı ve ivazsız sözleşmelere ait bütün şartların gerçekleşmesi gerekir. *Kendisine yabancı yan edimleri ihtiva eden sözleşmeler:* Bu sözleşmelerde aslî edimler kanunda düzenlenmiş bir sözleşme tipine ait olmakla beraber, başka bir kanunî sözleşme tipine ait yan yükümler de üstlenilmektedir. Bu tür sözleşmelere örnek olarak montaj kaydıyla satış (satıcının müteahhit gibi montajı üstlenmesi); bakım kaydıyla kira (kiralayanın kiralananın temizlenmesi yükümünü üstlenmesi); TBK m. 208/III ve 211 anlamında mesafe satışı (Versendungskauf) (satıcı, vekil gibi gönderme yan yükümünü üstlenmektedir). **TÜRK BORÇLAR KANUNU'NDA DÜZENLENMEMİŞ (İSİMSİZ) SÖZLEŞMELER** **Bileşik sözleşmeler** Bileşik sözleşmeler, birbirinden hukuken bağımsız ve farklı iki (veya daha çok) sözleşmenin, mahiyetlerine halel gelmeksizin, (iktisadî) fonksiyon itibariyle birbirine bağlanmasıdır. Öyle ki, edim-karşı edim ilişkisi içinde bulunan bu sözleşmelerden, birinin geçerliliği veya yerine getirilmesi diğerininkine bağlı, yani onun için işlem temeli sayılır. Birden çok sözleşmenin bileşik sözleşme karakterini taşıyıp taşımadığı, tarafların iradelerine ve iktisadî fonksiyonlarının bütünlüğüne göre belirlenir. Örnekler: Bira imal eden bir firmanın sadece kendisinden bira almayı taahhüt eden bir müşteriye ödünç para vermesi. Taşınmaz satışı ve alıcının satıcıya elektrik enerjisi verme taahhüdü. Bir kereste satıcısının inşaat kredisi vermesi ve alıcının inşaatta kullanılacak keresteleri satın alma taahhüdü. İsimsiz sözleşmelerden kendine özgü sözleşmelerin özellikleri, bunların sık rastlanan türleri ve uygulanacak hükümler anlatılmaktadır. **Kendisine Özgü Yapısı Olan Sözleşmeler** Bu tür sözleşmeler, kısmen veya tamamen, kanunda düzenlenmiş sözleşme tiplerinde bulunmayan unsurlardan meydana gelir. Kendisine özgü yapısı olan sözleşmelere başlıca sulh, satış için bırakma, tek satıcılık, tahkim ve sporcu transfer sözleşmeleri örnek gösterilmektedir. **HUKUK KURALLARININ UYGULANMASI** İsimsiz sözleşmelerle ilgili anlaşmazlıkların çözümü, bu sözleşmelerin yorumlanması ve tamamlanması suretiyle gerçekleşir. İsimsiz sözleşmelerin yorumlanması, kanunda düzenlenen sözleşmelerin yorumundan farklı değildir. Buna göre, isimsiz sözleşmeyi kuran taraf iradeleri güven ilkesine göre yorumlanır. Böylece, tarafların irade beyanları, mevcut şartlar içinde makul ve dürüst bir muhatabın bu beyana vermesi gereken anlama uygun olarak yorumlanır. Böyle bir yorumdan, sözleşme hükümlerinin anlaşmazlığa uygulanacak bir kural ihtiva etmediği sonucuna varılırsa, bu takdirde bir sözleşme boşluğu karşısında bulunulur. Bu boşluk, sözleşmenin tamamlanması suretiyle doldurulur. **İsimsiz sözleşmelerin tamamlanması** İsimsiz sözleşmelerin tamamlanması, yorumlarında olduğu gibi, kanunda düzenlenmiş sözleşmelerin tamamlanmasına ilişkin esaslara tâbidir. Burada da, Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerinin, örf ve det hukuku kurallarının, ticarî teamüllerin ve TBK'nın özel hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususları araştırılır. *-Karma sözleşmelerin tamamlanması* Karma sözleşmelerdeki uygulanacak hükümlere ilişkin sözleşme boşluğunun giderilmesi için doktrin ve uygulamada aşağıdaki görüşler ileri sürülmüştür. a\. Soğurma (imtisas) teorisi Bu teoriye göre, karma sözleşmelerde, bu sözleşmelerde yer\ alan hkim tipe (unsura) ait hükümler uygulanmalıdır; hkim sözleşme tipi, diğer unsurlar için öngörülen hukukî sonuçları kendi bünyesinde eritir. Bu görüş, kendisine yabancı yan edimler ihtiva eden sözleşmelerde rahatlıkla uygulama alanı bulur. Bunun yanında, bu teori, açıklığı ve sadeliği sebebiyle yargı içtihatlarında da kabul görmüştür. İsviçre Federal Mahkemesi, hisse senetlerinin müştereken tevdiinde vedia unsuru yanında, bankanın hizmet edimlerinin ağırlıklı olduğu gerekçesiyle, veklet hükümlerini uygulamıştır. Keza, diş tedavisi dolayısıyla muhtemel eserlerin imalini veklete dahil saymış, otomat işletme sözleşmesinde kira karakteri hkim görülmüştür. b\. Kıyas yoluyla uygulama Buna göre, kanunla düzenlenmiş sözleşmelere ait hükümler, doğrudan doğruya değil, kıyas yoluyla uygulanır. Ancak kıyas yoluyla uygulama için gerekli olan, her iki olayın benzerliği şartının gerçekleşmesi gerekir. c\. Terkip (kombinezon) teorisi Karma sözleşmeyi kanunda düzenlenmiş sözleşme tiplerinde mevcut unsurların yeni bir sentezi olarak anlayan bu teoriye göre, karma sözleşmelerdeki her unsura, ait olduğu sözleşme tiplerine ait unsurlar uygulanmalıdır. İsviçre Federal Mahkemesi, tam mimarlık sözleşmesinde, mimarın pln hatasından dolayı sorumluluğunun istisna akdine; yapım kontrolündeki özen eksikliğinin, veklet akdine ait hükümlere göre çözümleneceğini kabul etmiştir. Ancak, bu görüşün, karma sözleşmelerde, sözleşmeyle gerçekleşen yapısal birliği bozduğu ifade edilmektedir. d\. Yaratma teorisi Bu teoriye göre, örf ve det hukuku kuralının bulunmadığı hallerde, yargıç isimsiz sözleşmelere uygulanacak hükmü, MK m. 1/II uyarınca bizzat kendisi koymalıdır. Bununla beraber, bu şekilde konulan genel ve soyut kurallar henüz iş hayatında yoğunlaşmamış münferit isimsiz sözleşmelerin tamamlanmasında elverişli olmayabilir. *-Kendisine özgü yapısı olan (sui generis) sözleşmelerin tamamlanması* Bu sözleşmelerin belirli bir tiple ilişkisi olmadığı için, yedek hukuk kurallarının doğrudan doğruya uygulanması söz konusu değildir. Bu durumda, yargıcın MK m. 1/II gereğince hukuk yaratmak suretiyle boşluk doldurması gerekir. Bu suretle gerçekleşen uygulamalar sonunda, yargıcın yarattığı sözleşme tipleri hukuku doğmuş olur. *-Bileşik sözleşmelerin tamamlanması* Bunlarda her sözleşme tipine ait hükümler uygulanır. Bu takdirde yargıcın münferit sözleşme yapılarını nasıl bir sistem bütünlüğü içinde toplayabileceği sorusuyla karşılaşılacaktır. **TEMLİK BORCU DOĞURAN SÖZLEŞMELER-SATIŞ SÖZLEŞMESİ** TBK m. 207/I'e göre, "satış sözleşmesi satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir". Satış sözleşmesinin kurulması için, tarafların objektif ve sübjektif bakımdan esaslı noktalar üzerinde anlaşmaları gerekir. Satış sözleşmesinin objektif bakımdan esaslı noktaları, satılan (satım konusu), semen ve bunların birbirleriyle değiştirilmesi taahhüdüdür. Buna göre, satım konusunun ve bedelin belirlenmesi hususu, satış sözleşmesinin kurulabilmesi bakımından önem taşımaktadır. TBK m. 207/III, satış sözleşmesinin kurulabilmesi için semenin belirlenebilir olmasını yeterli görmektedir. Bir edimin belirlenebilir olması (Bestimmbarkeit), edimin sözleşmenin kurulmasından sonra, yeni bir anlaşmaya gerek olmadan somut bir muhteva kazanma imknını ifade eder Satış sözleşmesi borç doğuran bir sözleşmedir. Satış sözleşmesi rızaî bir sözleşmedir. Satış sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Satış sözleşmesi ani edimleri ihtiva eden bir sözleşmedir. Satış sözleşmesi illî (sebebe bağlı) bir sözleşmedir. Satıcının malvarlığının aktifinde yer alan ve başkasına para karşılığında devredilebilen her türlü eşya, haklar, tabiî kuvvetler veya diğer hukukî varlıklar satış sözleşmesine konu olabilir; meğer ki, bunlar başka sözleşme tiplerine dahil edilmelerini zorunlu kılan özellikler taşısın. Borçlar Kanunu'nun satıma ilişkin hükümleri, sözleşmenin konusuna göre, satış sözleşmesini taşınır satışı ve taşınmaz satışı olarak ikiye ayırmaktadır. TBK m. 209/I\'e göre, \"Taşınır satışı, Türk Medeni Kanunu uyarınca taşınmaz sayılanlar dışında kalan ve diğer kanunlarda taşınır olarak belirtilen şeylerin satışıdır.\" **SATIŞ SÖZLEŞMESİ-TAŞINIR SATIŞI** =================================== Borçlar Kanunu'nun satıma ilişkin hükümleri, sözleşmenin konusuna göre, satış sözleşmesini taşınır satışı ve taşınmaz satışı olarak ikiye ayırmaktadır. TBK m. 209/I\'e göre, \"Taşınır satışı, Türk Medeni Kanunu uyarınca taşınmaz sayılanlar dışında kalan ve diğer kanunlarda taşınır olarak belirtilen şeylerin satışıdır.\" Taşınır satış sözleşmesinin geçerliliği, kural olarak herhangi bir şekil şartına bağlı değildir (TBK m. 11). Bununla beraber, taraflar bu sözleşmenin belirli bir şekilde yapılmasını kararlaştırdıkları takdirde, kararlaştırılan şekle uyulmadan yapılan sözleşme geçersiz olur (TBK m. 16/I). **Hasarın Geçmesi** Hasar (Gefahr, risque, periculum), satılan şeyin, taraflardan herhangi birinin sorumlu olmadığı sebeplerden dolayı telef olması veya değerinin azalmasıdır. Hasarın geçmesi, sözleşmenin kurulması ile ifa edilmesi (teslim) anları arasında satılanın hasara uğramasından dolayı sorumlu olmayı ifade eder. TBK m. 208/I'e göre, "kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan ayrık haller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir". Böylece satılanın mülkiyetinin zilyetliğin geçirilmesi veya tescil ile alıcıya geçmesi anına kadar hasarın, kural olarak satıcıya ait olacağı ilkesi benimsenmiştir. **Yararın Geçmesi** Yarar, kendiliğinden veya her malikin normal olarak yapacağı faaliyetler sonucu satılanda meydana gelen her türlü fazlalıklar veya fazla değerdir. Yarar da hasarın geçtiği andan itibaren alıcıya aittir. **SATICININ BORÇLARI** *I. Satıcının aslî borçları* TBK m. 207/I\'e göre, satıcının iki aslî borcu vardır. Bunlardan biri satılanı teslim, diğeri mülkiyeti geçirme borcudur. *II. Diğer borçlar* Satıcının diğer borçları yan yükümler ve koruma yükümleridir. *III. Satıcının borçlarını ifa etmemesi veya kötü ifa etmesi* Satıcının borçlarını ifa etmemesi veya kötü ifa etmesi halinde, alıcı, özel hükümlerin münhasır uygulanması söz konusu olmadıkça, Borçlar Kanunu\'nun genel hükümlerine dayanarak aynen ifa (TBK m. 112) ve tazminat davası (TBK m. 112 vd.) açabilir. Özel hükümler ise satıcının temerrüdü (TBK m. 212-213); zapta karşı tekeffül (TBK m. 214 vd.) ve ayıba karşı tekeffüldür (TBK m. 219 vd.). **SATICININ TEMERRÜDÜ** Satıcının temerrüdü halinde, alıcı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir. Alacaklı, borcun aynen ifasında vazgeçtiğini hemen bildirerek, olumlu zararının tazminini isteyebileceği gibi, sözleşmeden de dönebilir (TBK m. 125). TBK m. 212/ II ve III zilyetliğin devri için belirli bir sürenin konulduğu ticari satışlarda; - Borçlar Kanunu\'nun genel hükümlerinde (m. 123) borçlunun temerrüdü halinde, alıcının aynen ifadan vazgeçip olumlu zararının tazminini isteme ve sözleşmeden dönme imkânlarından birini kullanabilmesi için, uygun bir süre vermesi gerekir; TBK m. 124\'de öngörülen durumlarda, özellikle 3. bentte söz konusu olan kesin vadeli sözleşmelerde ise, süre verilmesine gerek yoktur. TBK m. 212, teslim için belirli vade öngörülen ticarî satışlarda, TBK m. 124/b.3\'teki düzenlemeden ayrılarak, kararlaştırılan vadenin satış sözleşmesine nisbî bir kesin vadeli işlem niteliği verdiğini karine olarak kabul etmiştir ve söz konusu hüküm gereği süre verilmesi gerekmez. - Teslim için belirli vadeli ticarî satışlarda, satıcı kararlaştırılan vadede teslim borcunu yerine getirmezse, alıcının aynen ifadan vazgeçip, olumlu zararının tazminini istediği kabul olunur (TBK m. 212/II). **SATICININ TEMERRÜDÜNDE ZARARIN HESABI** TBK m. 213/II ve III\'te satış sözleşmesinde satıcının temerrüdü üzerine olumlu zararın fark nazariyesine göre iki türlü hesaplanma şekli düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi, somut yönteme, diğeri soyut yönteme göre zararın hesaplanma şeklidir. TBK m. 213/II, alıcıya, temerrüde düşen satıcının teslim etmediği satılanı başka yerden ikame alım suretiyle temin etmek ve ikame alım için iyiniyetle ödediği para ile ifa edilmeyen satım konusu için kararlaştırılan semen arasındaki farkı zarar olarak talep etmek yetkisi vermektedir. TBK m. 213/III\'e göre, \"Satılan, borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan mallardan ise alıcı, onun yerine bir başkasını satın alma zorunda olmaksızın, satış bedeli ile belirlenmiş ifa günündeki piyasa fiyatı arasındaki farka göre hesaplanacak zararın giderilmesini isteyebilir\". Bir defada ifa edilmesi gereken teslim borcunun kısmen yerine getirilmiş olması durumunda alıcı, TBK m. 84 uyarınca kısmî ifayı reddedebilir ve satıcıyı borcun tamamı için temerrüde düşürebilir. Buna karşılık, alıcı kısmî teslimi bir çekince ileri sürmeksizin kabul ederse, TBK m. 125 ve 212\'deki hakları ancak ifa edilmeyen kısım için kullanabilir. Ard arda teslimli satımlarda satıcı, bir veya birkaç kısmın tesliminde gecikirse, kural olarak sadece vadesinde teslim edilmeyen kısımlar için temerrüde düşer; alıcı, TBK m. 125 ve 212'deki seçimlik hakları ancak teslim edilmeyen kısımlar için kullanabilir. Bununla beraber, bir veya bir kaç teslimde temerrüt ilerdeki teslimleri tehlikeye düşürüyor veya faydasız kılıyorsa, ilerde yapılacak teslimleri de kapsayacak şekilde, sözleşmenin tamamı feshedilebilir. Ancak bunun için, satıcıya uygun mehil tayin edilirken, bu mehil içinde teslim yapılmazsa sözleşmenin tamamının feshedileceği ona bildirilmelidir. **SATICININ SATILANIN ZAPTINDAN SORUMLULUĞU** Satıcının satılanın zaptından doğan sorumluluğu (Zapta karşı tekeffül borcu), bir üçüncü kişinin, satım sözleşmesinin kurulduğu sırada mevcut bir üstün hak sebebiyle satılanı alıcının elinden almasından veya onu mülkiyet hakkından doğan bazı yetkileri kullanmaktan yoksun bırakmasından satıcının sorumlu olmasıdır. Alıcının edinimin iyi niyetli olması halinde, onun iktisabı geçerli olup, üçüncü kişinin üstün hak iddiasında bulunması mümkün olmayacaktır. Kötü niyetli alıcı, üçüncü kişilerin üstün haklarına karşı eşya hukuku bakımından korunmamıştır. Satıcının zapttan dolayı sorumlu olabilmesi için; 1\. Satılanın alıcıya teslimi 2\. Satım sözleşmesinin kurulduğu anda zaptı sağlayan bir hakkın bulunması 3\. Alıcının zapt tehlikesini satım sözleşmesinin kurulduğu anda bilmemesi 4\. Satılanın zaptı 5\. Zaptın isbat edilmesi gerekir. Satılanın tamamen zapt edilmesi üzerine, satış sözleşmesi, geçmişe etkili olarak kendiliğinden ortadan kalkar. Satıcı, alıcının ödemiş olduğu satış bedelini faiziyle birlikte iade etmek zorundadır. Satıcı, alıcının TBK m. 217/I, b. 2-4\'teki zararlarından kusursuz sorumluluk (sebep sorumluluğu) esasına göre sorumludur. Alıcı satılan üzerinde yaptığı ve üçüncü kişiden alamadığı masrafları, davanın kendisine bildirilmesi ile kaçınılması mümkün olanlar müstesna olmak üzere bütün mahkeme masrafları ile mahkeme dışı masrafları, satılanın tamamen elinden alınması yüzünden doğrudan doğruya uğradığı zararları talep edebilir. Satılanın zaptından doğan diğer (dolaylı) zararlar için, satıcı kusur sorumluluğu ilkesine göre sorumludur. Kısmî zapt halinde alıcı, satım akdinin feshini talep edemez; sadece bu yüzden uğradığı zararların tazminini talep edebilir. Satıcının zapttan doğan sorumluluğunu düzenleyen hükümler, emredici nitelikte değildir. Bu itibarla taraflar, bu sorumluluğun kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını kararlaştırabilirler. Ancak, satıcı, üçüncü şahsın üstün hakkını gizlemiş ise, onun sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan şartlar geçersiz olur. **SATICININ SATILANIN AYIPLI OLMASINDAN DOLAYI SORUMLULUĞU** Satılanın ayıplı olmasından dolayı satıcının sorumluluğu için hasarın geçtiği anda satılan ayıplı olmalıdır. Alıcının ayıbı bilmemesi gerekir. Alıcı ayıbı kabul etmemiş olmalıdır. Ayıptan doğan sorumluluğun sözleşmeyle kaldırılmamış olmalıdır. TBK m. 223, alıcının ayıba karşı sorumluluktan doğan haklarını kullanabilmesini, satılanı gözden geçirme (muayene) ve tespit ettiği ayıpları satıcıya bildirmesi şartına bağlamaktadır. TBK m. 223/I\'e göre, \"Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akılına göre imkan bulur bulmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır\". TBK m. 223/I, alıcıya, satılanda gördüğü ayıbı satıcıya derhal bildirme külfeti yüklemektedir. Olağan bir gözden geçirme ile anlaşılabilen açık ayıplarda bildirimin uygun bir süre içerisinde yapılması gerekir. Ayıptan doğan sorumluluğun esas ve şekle ilişkin şartları gerçekleşince (TBK m. 219-226), alıcı lehine bazı seçimlik haklar doğar (TBK m. 227-230). TBK m. 227\'ye göre, satılanın ayıplı olması halinde, alıcı, sözleşmeden dönme veya bedelin indirilmesi imkânlarından (TBK m. 227/I, b. 1 ve b. 2) birini dava yoluyla kullanabilir. Aynı şekilde, alıcıya, satılanın, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere onarılmasını (TBK m. 227/ I, b.3) veya çeşit satışında satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme hakkı (TBK m. 227/I, b.4) verilmiştir. Seçim hakkını alıcının tek taraflı varması gereken irade beyanıyla kullanılabilen bir yenilik doğuran hak olarak nitelendiren hâkim görüş, bu hakkın bir defa kullanılmakla sona ereceğini ve artık bundan dönülemeyeceğini kabul etmektedir. Buna karşılık, değiştirilmiş akit niteliğini savunan diğer görüş taraftarlarına göre, alıcının seçimlik haklardan birini kullandığını satıcıya bildirmesi, sorunun dava dışı yolla çözümlenmesi için yapılmış bir icaptır; satıcının bunu kabul etmesiyle veya dava açılması halinde, mahkemenin yenilik doğuran kararıyla seçim hakkı sona erer. Bu cümleden olarak, bedelin indirilmesi davası açan alıcı, dönme hakkından vazgeçmiş sayılır (değiştirme veya onarma isteme davasında da aynı sonuç söz konusudur). Bununla beraber, seçim hakkını önce onarma veya değiştirme yönünde kullanmaya karar veren alıcı, sözleşmeden dönmek istiyorsa, önce satıcıya TBK m. 123 uyarınca süre vermek zorundadır. TBK m. 227/IV\'e göre, alıcının dönme davası açması halinde, hâkim, mevcut şartlar dönmeyi haklı göstermediği takdirde, satılanın onarılmasına veya bedelin indirilmesine hükmedebilir. TBK m. 227/V\'e göre, ayıp sebebiyle satılanın değerindeki eksiklik bedele çok yakın ise, alıcı, ancak sözleşmeden dönmeyi veya satılanın benzeri ile değiştirilmesi hakkını talep edebilir. **Dönme** Alıcının talebinin satıcı tarafından kabul edilmesi veya hâkimin vereceği dönme kararı ile satım sözleşmesi geçmişe ekili olarak (ex tunc) ortadan kalkar. Dönme üzerine sözleşmenin geçmişe etkili olarak ortadan kalkmasının sonucu olarak, yerine getirilmiş edimlerin iadesi gerekir (TBK m. 229/I). **Bedelin indirilmesi davası** TBK m. 227/I, b. 2, alıcıya, satılanı alıkoyup, değer eksikliği karşılığı bedelin indirilmesini dava etme hakkı vermektedir. Bu dava ile ayıplı ifa sebebiyle karşılıklı edimler arasında bozulan dengenin giderilmesi imkânı sağlanmaktadır. **Ayıplı eşyanın değiştirilmesini talep hakkı** TBK m. 227/I, b. 4\'e göre, alıcı, imkân varsa satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini de talep edebilir. TBK m. 227/III, yerinde satımlarda satıcıya, derhal satılanın ayıpsız bir benzerini teslim etmek ve alıcının uğradığı zararı tamamen tazmin etmek suretiyle alıcının açacağı davadan kurtulmak yetkisi vermektedir. **Ücretsiz onarım isteme hakkı** TBK m. 227/I, b. 3'e göre, alıcı, "aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme" hakkına sahiptir. Borçlar Kanunu\'nun ayıptan doğan sorumluluğa ilişkin hükümleri yedek hukuk kuralı niteliğindedir. Bu itibarla, satış sözleşmesinin tarafları, sözleşme serbestisi ilkesine uygun olarak, kanunun çizdiği sınırlar dâhilinde (TBK m. 221 ve 115-116) ayıptan doğan sorumluluğu sözleşmeyle sınırlayabilirler veya kaldırabilirler. **AYIPTAN DOĞAN SORUMLULUK İLE BORÇLAR KANUNU\'NUN GENEL\ ** Ayıptan doğan sorumluluk (TBK m. 219 vd.), TBK m. 112\'de düzenlenen kötü ifanın (nitelik yönünden gereği gibi ifa etmemenin) satış sözleşmesinde özel olarak düzenlenmiş bir şeklidir. Bazı hallerde ayıptan doğan sorumluluğun maddî şartları ile Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerinde düzenlenen diğer hukukî imkânlardan hata, hile ve haksız fiilin şartlarının (Tatbestandvoraussetzungen) aynı zamanda gerçekleşmesi de mümkündür. Bu itibarla, ayıptan sorumluluk ile Borçlar Kanunu\'nun genel hükümlerinde düzenlenmiş bulunan diğer hukukî imkânlar arasındaki ilişkinin tesbit edilmesi gerekir. **Ayıptan doğan sorumluluk ile hata sebebiyle iptal arasındaki ilişki:** Hata hükümleri ile ayıptan doğan sorumluluk hükümleri arasında genel hüküm-özel hüküm ilişkisi bulunmamaktadır; bunlar farklı olguları düzenlemektedirler. Alıcı, ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinin yanında, seçimlik olarak, hata hükümlerine de dayanabilir; bunun için, gözden geçirme ve bildirim külfetlerinin zamanında yerine getirilmemesi veya iki yıllık zamanaşımı süresinin geçirilmiş olması bir engel teşkil etmez. **Ayıptan doğan sorumluluk ile hile arasındaki ilişki:** Satıcının satılandaki ayıbı ağır kusur ile gizlemesi veya onda bulunmayan vasıfları mevcut göstermesi halinde, ayıptan doğan sorumluluk ile hilenin şartları aynı anda gerçekleşmiş olur. Hata halinde olduğu gibi, burada da alıcının ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinin yanında seçimlik olarak, hile hükümlerine de başvurabileceğini kabul etmek gerekir. **Ayıptan doğan sorumluluk ile haksız fiil arasındaki ilişki:** Ayıplı bir mal teslimi, aynı zamanda, bir haksız fiil (TBK m. 49 vd.) teşkil edebilir. Bu durumda, ayıptan doğan talepler ile haksız fiilden doğan talepler seçimlik olarak uygulanabilir. **Ayıptan doğan sorumluluğun gereği gibi ifa etmeme (kötü ifa, TBK m. 96) ile ilişkisi:** Kötü ifa TBK m. 112\'da düzenlenen gereği gibi ifa etmeme kategorisi içinde yer alır. Satış sözleşmesinde ayıptan doğan sorumluluğa ilişkin hükümler kötü ifanın şartlarını ve sonuçlarını özel olarak düzenlemektedir. Bu itibarla, ayıplı ifa halinde, alıcının, ayıptan sorumluluk hükümleri yanında seçimlik olarak, TBK m. 231\'de öngörülen kısa zamanaşımı süresi geçtikten sonra dahi TBK m. 112 hükmüne (kötü ifaya) dayanarak dava açabilir. **ALICININ BORÇLARI VE TEMERRÜDÜ** **Bedeli ödeme borcu:** Satış akdinde bedeli ödeme borcu (TBK m. 207/I ve m. 232/I), alıcının aslî edim yükümünü teşkil eder. Satış sözleşmesinde alıcının bedeli ödeme borcunda temerrüdünün şartları özel olarak düzenlenmiş olmayıp, bu konuda genel hükümler (TBK m. 117) uygulanır. Buna karşılık, temerrüdün sonuçlarından olan seçim hakkının şartları ve muhtevası (TBK m. 235) ile satıcının zararının hesaplanması (TBK m. 236) bakımlarından özel hükümler sevk edilmiş bulunmaktadır. TBK m. 235/I, alıcının temerrüdü halinde, satıcı sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir. TBK m. 235/I anlamında dönme kullanmak isteyen satıcı, bunu derhal alıcıya bildirmek zorundadır. TBK m. 235/III, satılanın bedelinin ödenmesinden önce alıcıya teslim edildiği veresiye (kredili) satışlarda, satıcının, ancak açıkça saklı tutulan hallerde sözleşmeden dönebileceğini öngörmektedir. TBK m. 236, ticarî satışlarda alıcının bedeli ödeme borcunda temerrüdü üzerine, aynen ifadan vazgeçip olumlu zararının tazminini isteyen satıcının bu zararının, fark teorisi çerçevesinde soyut ve somut metodlara göre hesaplanmasını öngörmektedir. Satıcının sözleşmeden dönmesi halinde bu hüküm uygulanmaz. **Satılanı devralma borcu:** TBK m. 232/I \'e göre, alıcı, kendisine kararlaştırılan şartlar dahilinde arz edilen satılanı devralmakla yükümlüdür**.** Alıcının satılanı devralma borcunu yerine getirmemesi halinde, satıcı, alıcının temerrüdüne ilişkin hükümlere (TBK m. 107-109) başvurabilir; masrafı alıcıya ait olmak üzere satılan şeyi kaldırtabilir (TBK m. 113/I) veya borçlunun temerrüdüne ait hükümlere (TBK m. 123-125) başvurabilir. **Alıcının diğer yükümleri:** Aksine âdet veya sözleşme yoksa, senet yapmak ve satılanı devralmak için yapılan masrafları ödeme yükümü (TBK m. 211/I), ifaya hazırlık hareketlerine katılma yükümü, mesafe satışlarında satılanı muhafaza ve bozulacak şeylerin satımı (TBK m. 226) yükümü. **SATIŞ SÖZLEŞMESİ-TAŞINMAZ SATIŞI** Taşınmaz satış sözleşmesi, arazi veya taşınmaz olarak tapu siciline kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümlerin ücret karşılığında devri taahhüdü olarak tanımlanabilir. TBK m. 237/I\'e göre, taşınmaz satışının geçerli olması için resmî şekilde yapılması şarttır. Taşınmaz satım sözleşmelerinde, objektif esaslı noktalar ile bu sözleşmeyle doğrudan doğruya ilişkisi bulunan sübjektif bakımdan esaslı noktaların resmî şekilde düzenlenmesi, yani resmî senette yer alması gerekir. Taşınmaz satım sözleşmesinde resmî şekil şartına uymamanın sonucu butlandır. Ancak şekil noksanını ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması sayıldığı durumlarda (meselâ, tarafların edimlerini bilerek ve isteyerek ifa etmiş olmaları), şekle aykırılık iddiası kabul edilemez. Taşınır (menkul) satışında ayıptan sorumluluğu düzenleyen hükümler (TBK m. 219 vd.) kıyas yoluyla taşınmaz satımlarında da uygulanır (TBK m. 246). TBK m. 244 taşınmaz satımında ayıptan doğan sorumluluk ile ilgili olarak iki özel kural ihtiva etmektedir. Bunlardan birincisi taşınmazın yüz ölçümündeki noksanlara, diğeri zamanaşımı süresine ilişkin bulunmaktadır. TBK m. 244/I-II, taşınır satımındaki esastan ayrılarak, taşınmaz satımında yüz ölçümü eksikliklerini ayıp sayarak, satıcının bu eksiklikten ayıba karşı tekeffül hükümlerine göre sorumlu olacağını öngörmektedir. TBK m. 244/III\'e göre, bir binanın ayıplı olmasından dolayı ayıptan doğan sorumluluğa dayanan davalar, mülkiyetin devrinden itibaren beş yılın ve satıcının ağır kusuru varsa yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrarlar. Taşınmaz satışında yarar ve hasar kural olarak akdin kurulmasıyla alıcıya geçer; ancak, satılanın teslimi için sözleşmeyle bir süre tayin edilmişse, yarar ve hasar bu süre dolmadan önce alıcıya geçmez. **SATIŞ İLİŞKİSİ DOĞURAN DİĞER HAKLAR** **Taşınmaz satış vaadi:** Bir tarafa ya da her iki tarafa belirli bir taşınmazın satış sözleşmesinin yapılması talep hakkı sağlayan bir ön sözleşmedir. Resmi yazılı şekle tabidir. Tapu kütüğüne şerh edilebilir. **Sözleşmeden doğan alım hakkı:** Hak sahibine tek taraflı irade beyanıyla satış sözleşmesi kurma hakkı veren sözleşmedir. En çok 10 yıl için kararlaştırılabilir. Alım hakkı sözleşmede belirtilen süre içinde kullanılabilir. **Sözleşmeden doğan önalım hakkı:** Taşınmaz malikinin taşınmazı üçüncü bir kişiye satması ya da satışa eş değer bir işlem yapmış olması halinde ön alım hakkı sahibine tek taraflı beyan ile taşınmazın alıcısı olabilme yetkisi veren yenilik doğuran bir haktır. Bu sözleşme yazılı şekle tabidir. Bu hak şerh edilebilir. Kullanılması için işlemin noter vasıtasıyla hak sahibine alıcı ya da satıcı tarafından bildirilmesi gerekir. Bildirimin tebliğini izleyen günden itibaren 3 ay ve her halde satıştan itibaren 2 yıl içinde kullanılabilir. Dava yolu ile kullanılır. **Geri alım sözleşmesi:** Daha önce satılmış olan hak konusunun tek taraflı irade beyanıyla geri alınmasını sağlayan yenilik doğuran bir haktır. Resmi şekle tabidir. Tapu siciline şerh edilebilir. **SATIŞIN DİĞER ÇEŞİTLERİ** **Örnek üzerine satım** Bu sözleşme tarafların, teslim edilecek malın alıcıya veya üçüncü bir kişiye bırakılan bir örneğe yahut tesbit ettikleri bir mala uygun olması üzerinde anlaştıkları bir satımdır. **Beğenme koşuluyla satış** Beğenme koşuluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satıştır (TBK m. 249). **Kısmi Ödemeli satışlar** **Taksitle Satışlar:** Taksitle satış, satıcının, satılan taşınırı alıcıya satış bedelinin ödenmesinden önce teslim etmeyi, alıcının da satış bedelini kısım kısım ödemeyi üstlendikleri satıştır. TBK m. 253/II'ye göre, "taksitle satış sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz". Taksitle satış sözleşmesi, alıcı bakımından, taraflarca imzalanmış sözleşmenin bir nüshasının eline geçmesinden yedi gün sonra hüküm ve sonuçlarını doğurur. Alıcı, peşin satış bedelinin en az onda birini en geç teslim anında peşin olarak, satış bedelinin geri kalan kısmını da sözleşmenin kurulmasını izleyen üç yıl içinde ödemekle yükümlüdür (TBK m. 256/I). Alıcı, peşin satış bedelinin en az onda birini en geç teslim anında peşin olarak, satış bedelinin geri kalan kısmını da sözleşmenin kurulmasını izleyen üç yıl içinde ödemekle yükümlüdür (TBK m. 256/I). Alıcı peşinatı ödemede temerrüde düşerse satıcı, sadece peşinatı isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir (TBK m. 259/I). Alıcı taksitleri ödemede temerrüde düşerse satıcı, muaccel olmuş taksitlerin veya geri kalan satış bedelinin tamamının bir defada ödenmesini isteyebilir ya da sözleşmeden dönebilir. Satıcının geri kalan satış bedelinin tamamını isteyebilmesi veya sözleşmeden dönebilmesi, ancak bu hakkı açık biçimde saklı tutmuş olmasına ve alıcının kararlaştırılan satış bedelinin en az onda birini oluşturan ve birbirini izleyen en az iki taksidi veya en az dörtte birini oluşturan bir taksidi ya da en son taksidi ödemede temerrüde düşmüş olmasına bağlıdır. Satıcı, satış bedelinin geri kalan kısmının tamamen ödenmesini isteme veya sözleşmeden dönme haklarını kullanmadan önce, alıcıya en az onbeş günlük bir süre tanımak zorundadır (TBK m. 259/III). Satıcı, alıcının taksitleri ödemede temerrüde düşmesi sebebiyle satılanın alıcıya devrinden sonra sözleşmeden dönerse, her iki taraf aldığını geri vermekle yükümlüdür. Satıcı, ayrıca hakkaniyete uygun bir kullanım bedeli ve satılanın olağandışı kullanılması sebebiyle değerinin azalması hâlinde tazminat da isteyebilir. **Ön ödemeli taksitle satışlar:** Ön ödemeli taksitle satış, alıcının taşınır bir malın satış bedelini önceden kısım kısım ödemeyi, satıcının da bedelin ödenmesinden sonra satılanı alıcıya devretmeyi üstlendiği satış sözleşmesidir (TBK m. 264/ I). Ön ödemeli taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. Ön ödemeleri ifa borcu, beş yılın geçmesiyle sona erer. Ödeme süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde alıcı, ödemeleri sözleşmede belirtilen bir bankada kendi adına açılacak gelir getiren bir tasarruf veya yatırım hesabına yatırmakla yükümlüdür. Ödeme süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde alıcı, satılanın devrine kadar 269. madde uyarınca sözleşmeden cayarsa satıcı, bu hesap üzerindeki bütün haklarını kaybeder. TBK m. 266'ya göre, alıcı satış bedelinin tamamını ödedikten sonra, her zaman malın kendisine devredilmesini isteyebilir. Ancak, satıcı malı başkasından sağlayarak devredecek ise alıcı, bunun için kendisine uygun bir süre tanımak zorundadır. TBK m. 267'ye göre, **ödeme süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde satış bedelinin, satılanın devri anında tamamen ödenmiş olması gerekir.** Satıcının sözleşmenin kurulduğu sırada belirlenen toplam satış bedeline ek bir bedel isteme hakkını saklı tutan bütün kayıtlar geçersizdir. TBK m. 269'a göre, ödeme süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde alıcı, malın devrine kadar her zaman sözleşmeden cayabilir. BU durumda cayma parası ödemesi gerekir. Ödeme süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde alıcı, sekiz yıl geçtiği hâlde satılanın devri isteminde bulunmazsa, satıcı kendisini uyararak üç aylık süre tanır. Alıcı bu süre içinde kayıtsız kalırsa satıcı, alıcıya sözleşmeden cayma hâlinde tanınan haklara sahip olur. TBK m. 271'e göre, alıcı bir veya daha çok ön ödemede temerrüde düşerse satıcı, ancak vadesi gelmiş olan ödemeleri isteyebilir. Bununla birlikte, toplam alacağın en az onda birini oluşturan ve birbirini izleyen iki ön ödemenin veya toplam alacağın en az dörtte birini oluşturan bir tek ön ödemenin ya da sonuncu ön ödemenin vadesi gelmişse satıcı, ayrıca alıcıya tanıyacağı bir aylık ödeme süresinin geçmesinden sonra sözleşmeden dönme hakkına sahip olur. **SATIŞIN DİĞER TÜRLERİ** **Açık arttırma yoluyla satış:** TBK m. 274'e göre, açık artırma yoluyla satış, yeri, zamanı ve koşulları önceden belirlenerek, hazır olanlar arasından en yüksek bedeli öneren ile yapılan satıştır. Herkesin katılabildiği isteğe bağlı açık arttırmalarda satış sözleşmesi, satıcı arttırma koşullarında aksine bir beyanda bulunmadıkça, arttırmayı yönetenin en yüksek bedeli öneren kişiye ihale etmesiyle kurulmuş olur. Cebri arttırma yoluyla satış, arttırmayı yöneten memurun en yüksek bedeli öneren kişiye ihale etmesiyle kurulmuş olur. Aksine bir koşul yoksa öneride bulunanın bağlılığı, kendisinden daha yüksek bir öneri yapılmasıyla sona erer veya daha yüksek öneri olup olmadığının sorulması üzerine böyle bir önerinin olmadığının anlaşılması hâlinde, önerisinin hemen kabul edilmemesiyle ortadan kalkar. Taşınmazın açık artırma yoluyla satışında, ihalenin veya reddinin artırmadan hemen sonra yapılması gerekir. Artırma koşullarında aksi kararlaştırılmamışsa, ihale bedelinin peşin ödenmesi gerekir. İsteğe bağlı açık arttırmayla satışta, taşınır mal alan kişi mülkiyeti zilyetliğin geçirilmesine gerek olmadan ihale anında kazanır. Arttırmadan alınan taşınmazın mülkiyeti ise, tapu siciline tescil ile alıcıya geçer. Cebrî artırmada, gerek taşınırlarda, gerek taşınmazlarda mülkiyet ihale ile geçer; taşınmazlarda tapuya tescil kurucu değil, bildirici niteliktedir (MK m. 704/I). Ayrıca bak: TBK m. 279/III. İsteğe bağlı özel artırmalarda, mülkiyet, taşınırlarda teslimle; taşınmazlarda tapu sicil müdürlüğünce düzenlenen resmî senede dayanarak yapılan tescille geçer. Cebri arttırmalarda artırmadan mal alan kişi, o mala, tapu siciline veya satış koşullarına ya da kanuna göre belirli olan durumu, hakları ve yükleri ile birlikte malik olur (f. II). İsteğe bağlı açık arttırmalarda satıcı, satılanın zaptından ve ayıplarından sorumludur. **BAĞIŞLAMA SÖZLEŞMESİ** Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlar arası sonuç doğurmak üzere, mal varlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırmada bulunmayı üstlendiği bir sözleşmedir (TBK m. 285/I). Bağışlama temlik borcu doğuran ve ivazsız, yani tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Bağışlama sözleşmesi, borç doğuran bir sözleşme olup, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulur. Karı-koca mallarının idaresi usulünden ve mirasçılık hakkından doğan sınırlamalar saklı kalmak üzere, bağışlayan kimsenin fiil ehliyetine sahip olması gerekir. MK m. 449'a göre, mümeyyiz küçük ve kısıtlılar kanunî temsilcilerinin rızasıyla ancak önemsiz bağışlamada bulunabilirler; bunlar kanunî mümessillerinin rızasıyla dahi önemli bağışlama yapamazlar. Bağışlamayı takip eden bir yıl içinde, bağışlayanın israftan dolayı kısıtlanmasına karar verilmesi halinde, onun yaptığı bağışlama sulh mahkemesince iptal olunur (TBK m. 286/III). Bağışlamayı kabul için, bağışlananın ayırt etme gücüne sahip olması yeterli olup, tam ehliyetli olması şart değildir. Ayırt etme gücünden yoksun kişiler, bağışlama sözleşmesi kuramazlar. Bağışlamanın konusu bir kazandırma olup, bununla bağışlayanın malvarlığına dahil bir değer (menfaat) bağışlananın malvarlığına girer. Başkasına devredilebilen her türlü mameleki değer bağışlamaya konu teşkil edebilir. Kanunda özel olarak düzenlenmiş karşılıksız kazandırmalar, bağışlama sayılmaz; bunlar kendileriyle ilgili özel hükümlere tâbidir: Faizsiz karz; âriyet ve ücretsiz vekâlet. Bağışlama karşılıksız bir kazandırmadır; bağışlama sözleşmesinin ve bununla yapılan kazandırmanın amacı sadece bağışlananı zenginleştirmektir. Bununla beraber, bağışlananın bazı edim ve hizmetleri yerine getirmeyi taahhüt etmiş olması, karşılıklı edimlerin değişimi niyeti olmadıkça, kurulan sözleşmenin bağışlama niteliğini gidermez. Mükellefiyetli bağışlamada durum böyledir. ### 1. Elden bağışlama TBK m. 289'a göre, \"**Elden bağışlama, bağışlayanın bir taşınırını bağışlanana teslim etmesiyle kurulmuş olur**\". Elden bağışlama borç doğuran bir sözleşme olup, bunun kurulmasıyla ifası aynı anda gerçekleşir; Elden bağışlama sadece menkullerin ve alacakların bağışlanmasında söz konusu olur. Menkullerde TBK m. 289 anlamında teslim, zilyetliğin her türlü naklini (MK m. 977 vd.) ifade eder: Eşyanın kendisinin veya onun üzerinde fiilî hâkimiyeti sağlayacak vasıtaların teslimi, hükmen teslim, zilyetliğin havalesi ve kısa elden teslim. Alacakların elden bağışlanmasında yazılı bir temlik sözleşmesine ihtiyaç vardır (TBK m. 184/I). ### 2. Bağışlama taahhüdü (TBK m. 288) Elden bağışlamadan farklı olarak, bağışlama taahhüdünde sözleşmenin ifası, kurulması safhasından sonra gerçekleşmektedir; borç doğuran sözleşme ile tasarruf işlemi açık bir şekilde birbirinden ayrılmaktadır. Taşınırlar ile alacaklara ilişkin bağışlama taahhütleri için âdi yazılı şekil yeterlidir; bağışlama amacıyla yapılan ibra vaadi veya mücerret borç ikrarı için de yazılı şekil gereklidir. Buna karşılık, taşınmazlara ve bunlar üzerindeki aynî haklara\ ilişkin bağışlama taahhüdünün geçerli olması için, resmî şekilde yapılmaları şarttır (TBK m. 288/II). Öngörülen şekle uyulmamasının sonucu mutlak butlandır. Ancak, geçersiz olan bağışlama taahhüdü yerine getirilince elden bağışlama sayılır (TBK m. 288/III) ve geçerlilik kazanır. Bu durumda yapılan bir ifa veya elden bağışlama yeni bir bağışlama olarak kabul edilmektedir. **Bağışlamanın Çeşitleri** I. Koşullu bağışlama -------------------- TBK m. 291/I\'e göre, bağışlama koşula bağlı olarak yapılabilir. Bağışlamanın bağlandığı koşul, geciktirici (TBK m. 171/I) veya bozucu (TBK m. 173/I) koşul olarak kararlaştırılabilir. II. Mükellefiyetli (Yüklemeli) bağışlama ---------------------------------------- Mükellefiyet ile, bağışlanan, belirli bir edimde bulunma yükümü altına girer. Bu edim, bir verme (bağışlama konusunu kısmen veya tamamen belirli bir amaçla kullanmak), bir yapma (bağışlayan veya üçüncü bir kişi lehine belirli bir hizmette bulunmak) veya bir yapmama (belirli bir davranıştan kaçınma) şeklinde olabilir. III. Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlama ------------------------------------------------------------ Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlamada, bir süreye (ecele) bağlı sözleşme söz konusudur; bu sözleşmenin ifası ancak bağışlayanın ölümünden sonra talep edilebilir. IV. Bağışlayana dönme koşullu bağışlama --------------------------------------- TBK m. 292/I\'e göre, bağışlayan, bağışlananın kendisinden önce ölmesi halinde bağışlanılan şeyin kendisine dönmesini şart edebilir. Bu anlamda bir şartın, bağışlamanın şarta bağlı olarak yapılabileceğini öngören TBK m. 291/I çerçevesinde bir bozucu şart olarak kararlaştırılması mümkündür; böylece taraflar bağışlama konusunun geriye dönmesini, önce ölmeden başka şartlara da bağlayabilirler. **I. Bağışlayanın Borçları** ---------------------------- ### -Teslim ve Mülkiyeti Geçirme Borcu -Bağışlama Sözleşmesinin Kötü İfa Edilmesinden Doğan Dolaylı Zararların Tazminini -Taahhüt Edilen Zapttan ve Ayıptan Doğan Sorumluluk **II. Bağışlamanın geri alınması** ---------------------------------- ### 1. Yerine getirilmiş bağışlamanın geri alınması TBK m. 295\'e göre, bağışlayan, üç halde, elden bağışlama veya ifa edilmiş bağışlama taahhüdünde bağışlamayı geri alabilir ve bağışlananın elinde kalanın iadesini isteyebilir. a\) Bağışlananın, bağışlayana veya yakınlarına karşı ağır bir suç işlemiş olması b\) Bağışlananın, bağışlayan veya ailesi için kanunen yükümlü olduğu görevlere önemli ölçüde aykırı davranmış olması c\) Bağışlananın, haklı bir sebep olmadan, bağışlamayı kayıtlayan bir yüklemeyi yerine getirmemesi ### 2. Bağışlama taahhüdünün geri alınması ve ifadan kaçınma (TBK m. 296) a\) Yerine getirilmiş bir bağışlama için öngörülen (TBK m. 295) bir sebebin bulunması (b. 1). b\) Bağışlama taahhüdünden sonra bağışlayanın malî durumunun bozulması sebebiyle, bağışlamanın ifasının olağan üstü ağır olması (b. 2). c\) Bağışlama taahhüdünden sonra eskiden mevcut olmayan veya eskisine oranla daha külfetli aile ödevinin ortaya çıkması (b. 3). Bağışlayanın geri alma hakkı, geri alma sebeplerinin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde kullanılabilir. Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan öldüğü takdirde, mirasçıları, bu sürenin sonuna kadar geri alma hakkını kullanabilirler (TBK m. 297/II). Bağışlayan sağlığında geri alma sebebini öğrenmişse, mirasçıları ölümden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler (TBK m. 297/III). Bağışlanan, hukuka aykırı olarak veya kasden bağışlayanı öldürür veya geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçılar geri alma sebebini öğrendikten sonra bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilirler (TBK m. 297/IV). **KULLANDIRMA AMACI GÜDEN SÖZLEŞMELER-ADİ KİRA SÖZLEŞMESİ** TBK m. 299'da yapılan tanıma göre, "kira sözleşmesi, bir şeyin kullanılmasını ve kullanılması ile birlikte ondan yararlanmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir". Kira sözleşmesi rızaî bir sözleşmedir. Kira sözleşmesi karşılıklı borç doğuran ve ivazlı bir sözleşmedir. Kira sözleşmesi devamlı borç ilişkisi doğuran bir sözleşmedir. Kira sözleşmesinin kurulabilmesi için gerekli ilk şart, tarafların kiralananın kullanılmasını bir ücret karşılığında devri konusunda anlaşmış olmalarıdır. Kira sözleşmesinin geçerliliği, kural olarak herhangi bir şekil şartına bağlı değildir. Âdi kira sözleşmesinin konusunu cismanî bir varlığı olan menkul veya gayrimenkul bir şey teşkil eder. Âdi kira sözleşmesiyle, kiralayan kira konusu şeyin kullanılmasını kiracıya devreder. Kiralayanın kullanmayı devir borcu, sadece kiralananın teslimiyle yerine getirilmiş olmaz; kiralayan, aynı zamanda, kira sözleşmesinin devamı esnasında kiralanan şeyi kullanmaya elverişli bir şekilde bulundurmakla da yükümlüdür. Kira sözleşmesi niteliği itibariyle ivazlı bir sözleşmedir; kiralananı kullanma karşılığında bir miktar para ödemek, kiracının aslî edim yükümlerindendir. Fiil ehliyetine sahip her gerçek veya tüzel kişi, kiralayan sıfatıyla kira sözleşmesini kurabilir. Fiil ehliyetine sahip her hukuk süjesi kiracı sıfatıyla kira akdi kurabilir. Kira sözleşmesinin kurulması herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır; kural olarak, sözlü olarak veya delâlet edici bir irade beyanıyla (zımnen) kurulabilir. Kira sözleşmesinde kiralananın kullanılması belirli bir süre için kiracıya devredilir. Ancak, kira sözleşmesinin kurulabilmesi için tarafların kira süresini belirlemiş olmaları şart değildir; kira süresinin belirlenmesi sözleşmenin kurulması için zorunlu bir unsur olmayıp, kira sözleşmesinin sona ermesi açısından önem taşımakta ve bu nedenle kanunda bunun düzenlenme zorunluluğu doğmuştur. Belirli süreli kira sözleşmesi, fesih beyanına gerek olmadan, kararlaştırılan sürenin dolmasıyla sona erer. Belirsiz süreli kira sözleşmesi, hem fesih bildirimi (TBK m. 328) hem olağanüstü fesih yoluyla (TBK m. 330) veya ikale sözleşmesi ile sona erdirilebilir. Konut ve çatılı işyerine ilişkin kira sözleşmesi de belirli veya belirsiz süreli olarak kurulabilir. TBK m. 347/I'e göre, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerde kira sözleşmesinin biriminden en az 15 gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı şartlarla uzatılmış sayılır. Oysa kiraya veren için böyle bir hak tanınmamıştır. Ancak kiraya veren on yıllık uzama süresinin sonunda, bu süreyi takip eden her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak suretiyle, herhangi bir sebep göstermeden sözleşmeyi sona erdirebilir. Buna karşılık, belirsiz süreli kira sözleşmelerinde kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından evvel on yıl geçtikten sonra genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilir. **ADİ KİRA SÖZLEŞMESİ** **KİRALAYANIN BORÇLARI** **I. Kiralananı sözleşmede öngörülen kullanma amacına elverişli şekilde teslim ve bu halde bulundurma borcu** TBK m. 305/c.1 gereğince, kiralayan kiralananı sözleşmede öngörülen kullanma amacına elverişli şekilde teslim etmek ve kira süresince bu halde tutmakla yükümlüdür. Kiralananın sözleşmeyle öngörülen kullanmaya elverişli bir şekilde teslim edilmemesi ve bu halde bulundurulmaması halinde ayıba karşı tekeffülden doğan sorumluluk (TBK m. 304) söz konusu olur. Bunun için; -Kiralanan ayıplı olmalıdır, -Kiracı ayıbı bilmemelidir, -Kiralayanın sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan bir sözleşme kaydı bulunmamalıdır, -Kiracı ayıptan doğan haklarını kullanabilmesi için inceleme ve bildirme külfetini yerine getirmelidir. "Kiralananın önemli ayıplarla teslimi hâlinde kiracı, borçlunun temerrüdüne veya kiraya verenin kiralananın sonradan ayıplı duruma gelmesinden doğan sorumluluğuna ilişkin hükümlere başvurabilir (f.1). Kiralananın önemli olmayan ayıplarla tesliminde ise kiracı, kiralananda sonradan ortaya çıkan ayıplardan dolayı kiraya verenin sorumluluğuna ilişkin hükümlere başvurabilir (f2)". Kiraya veren kiralananı kararlaştırılan tarihte teslim etmişse, yani teslim borcunu (TBK m. 301) ifada temerrüde düşerse, kiracı TBK m. 123- 126'da öngörülen karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümlere başvurabilir. Buna karşılık, kiraya verenin, önemli ayıplar taşıyan kiralananı teslim etmeyi teklif etmesi, yani onu ifa olarak sunması halinde, kiracı kiralananı kabul etmeyip ifayı reddedebilir. Bu takdirde, kiracı, borçlunun temerrüdüne ilişkin TBK m. 123- 126 hükümlerine başvurabilir; sözleşmeden dönme imkânını elde eder. Kiralananın tesliminden kira sözleşmesinin sona ermesine kadar geçen süre içinde ortaya çıkan ayıplarda TBK m. 305'e göre sorumluluk söz konusu olur. Bu durumda kiracı, kiraya verenden ayıpların giderilmesini veya kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim yapılmasını ya da zararının giderilmesini isteyebilir. Önemli ayıp durumunda kiracı sözleşmeyi feshedebilir. **II. Kiraya verenin üçüncü kişinin ileri sürdüğü haklar sebebiyle sorumlu olması** **1. Kiraya verenin üçüncü kişinin ileri sürdüğü haklar sebebiyle sorumlu olması** Üçüncü kişinin sözleşmenin kurulması anında mevcut ve kiracının kiralananı kullanma hakkıyla bağdaşmayan bir hak ileri sürmesi gerekir. Üçüncü kişinin ileri sürdüğü hak mülkiyet hakkı, irtifak hakkı veya komşuluk hukukundan doğan bir hak şeklinde olabilir. Şayet üçüncü kişi bu konuda kiracıya karşı dava açmış ise, kiraya veren kiracının bildirimi (ihbarı) üzerine davayı üstlenmek zorundadır. Yapılan bildirime rağmen kiraya veren, davayı üstlenmekten kaçınırsa kiracı yargılamadan çekilebilir. Üçüncü şahsın üstün hak iddiasını mahkeme yoluyla ileri sürüp, kiracının elinden alması halinde, kiracı, kiraya verenden tazminat talep edebilir; bunun için kusur gereklidir. **2. Kiralananın kira sözleşmesi kurulup, kiracıya tesliminden sonra temliki (TBK m. 310)** Kira sözleşmesi kurulduktan sonra kiraya veren/ malik kira konusu eşyanın mülkiyetini herhangi bir şekilde üçüncü bir kişiye devrederse, yeni malik, hak ve borçlarıyla bire bir kira sözleşmesinin tarafı olur. Üçüncü kişinin/ yeni malikin kira sözleşmesinin tarafı olması için, kanunun lafzına rağmen, devir işleminin kira sözleşmesinin kurulmasından sonra yapılması yeterli değildir; ayrıca kiralananın kiracıya teslim edilmiş olması gerekir. Kiralanan üzerindeki mülkiyet hakkının geçişiyle birlikte yeni malik kanun gereği kira sözleşmesinin tarafı olur (TBK m. 310/ I); mülkiyetin geçtiği andan itibaren kira sözleşmesinden doğan hakkın sahibi ve borcun yükümlüsü olur. Bu andan önceki mevcut hakları (ödenmemiş alacağı) ve borçları (kiracının ileri sürdüğü kira bedelinin indirimi talebi) kiralayan eski malik ve kiracı arasında kalır; taraf değişikliği geriye olarak değil, ileriye dönük olarak sonuç doğurur. Kiralananın mülkiyetinin devri ile kiraya veren/ eski malik, kiraya veren durumundan çıkar ve kiralananın kullanımı hazır bulundurmak yükümünden kurtulur. Buna karşı daha önce muaccel olanlar hariç kira bedelinin kendisine ödenmesini isteyemez. Kamulaştırma halinde idare adına tescil yapıldıktan sonra, kiracı, kiralanandan çıkartılır. Bu durumda TBK m. 136 anlamında borçlunun sorumlu olmadığı sonraki imkânsızlık söz konusu olduğu için kiracı kiraya verenden tazminat talep edemez. Sözleşme kurulup kira konusu eşya kiracıya teslim edildikten sonra, kiraya verenin kiralanan üzerinde üçüncü bir kişiye mülkiyetin devrine eş değer önemde bir sınırlı ayni hak tesis etmesi halinde kiralananın el değiştirmesiyle ilgili hükümler kıyas yoluyla uygulanır. Kiracının kira sözleşmesinden doğan kullanma hakkı, kiraya veren ile kiracı arasında yapılacak şerh anlaşmasına dayanarak tapu kütüğüne şerh verilebilir. Kira sözleşmesinin şerhi yeni malikin TBK m. 351'e dayanarak tahliye davası açma ihtimalini ortadan kaldırır. **III. Vergi ve yan giderlere katılma borcu** --------------------------------------------- Kiraya veren, malik sıfatıyla mükellef olduğu emlak vergisini, aksi kararlaştırılmadıkça ödemek zorundadır. Buna karşılık 3914 sayılı kanunla 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'na eklenen mükerrer 44. maddenin II. fıkrasına göre, kiracılar çevre temizlik vergisinin mükellefidirler. Doğrudan doğruya kiralananın kullanılmasına bağlı olmayan (elektrik, su ve ısıtma gibi) ve genel giderlere dâhil olmayan harcamaların, mesela çatı onarımı, dış sıva, bahçe düzenlenmesi ve park yerlerinin tanzimi gibi kalemler kiracının yan giderlere katılma borcunun kapsamındadır. **KİRACININ BORÇLARI** **I. Kiralananın kullanılmasına ilişkin borçları** **1.Kiralananı sözleşmeye uygun olarak özenle kullanma borcu** Kiracı kiralananı sözleşmeyle öngörülen tahsis amacına uygun olarak kullanmak zorundadır. TBK m. 316/ I anlamında kiralananı kullanırken özenle hareket yükümü, kiracının kiralayanın rıza ve muvafakatı olmadan kiralananın özünü etkileyecek veya ona zarar verecek davranışta bulunmamasını ve onda kira sözleşmesinin bitiminden sonra da etkisi kalacak şekilde değişiklik yapmamasını gerektirir. ### 2.Komşulara saygı gösterme borcu ### 3.Temizlik ve bakım giderlerini ödeme borcu (TBK m. 317) Olağan kullanım için gereken temizlik ve küçük tamirat masraflarını (mesela anahtar veya sigortanın değişimi) kiracı karşılamak durumundadır. **4. Kiracının ayıpları kiraya verene bildirme borcu** TBK m. 318'e göre, "Kiracı, kendisinin gidermekle yükümlü olmadığı ayıpları kiraya verene gecikmeksizin bildirmekle yükümlüdür; aksi takdirde bundan doğan zarardan sorumludur". ### 5.Kiracının ayıpların giderilmesine ve kiralananın gösterilmesine katlanma borcu (TBK m. 319) TBK m. 319'a göre, "Kiracı, kiralananın ayıplarının giderilmesine ya da zararların önlenmesine yönelik çalışmalara katlanmakla yükümlüdür". TBK m. 319/ II ve III'e göre, "Kiracı, bakım, satış ya da sonraki kiralama için zorunlu olduğu ölçüde, kiraya verenin ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı gezip görmesine izin vermekle yükümlüdür (f. I). Kiraya veren, çalışmaları ve kiralananın gezilip görüleceğini uygun bir süre önce kiracıya bildirmek ve bunların yapıldığı sırada kiracının yararlarını göz önünde tutmak zorundadır (f. II)". ### 6. Kiracının konut ve çatılı işyeri kiralarında kullanım giderlerini ödeme borcu (TBK m. 341) TBK m. 341'e göre, "Kiracı, konut ve çatılı işyeri kiralarında, sözleşmede aksi öngörülmemişse veya aksine yerel âdet yoksa, ısıtma, aydınlatma ve su gibi kullanma giderlerine katlanmakla yükümlüdür. Kiracının kiralananı özenle kullanma ve komşularına gerekli saygı gösterme yükümüne aykırı davranması halinde, kiraya veren, konut veya çatılı işyeri kirasında en az otuz gün süre vererek söz konusu aykırılığın giderilmesini, aksi takdirde sözleşmeyi feshedeceğini yazılı bir ihtarla kiracıya bildirir; diğer kiralarda ise, kiraya veren herhangi bir ihtarda bulunmadan yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir. Konut veya çatılı işyeri kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar vermesi, kiracıya süre vermenin faydasız olacağının anlaşılması veya kiracının davranışının kiraya veren ile komşular bakımından çekilmez olması hallerinde, kiraya veren yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir (TBK m. 316/ III). Kiracı ayıpları kiraya verene ihbar borcunu yerine getirmediği takdirde bundan doğan zararı tazmin etmek zorundadır (TBK m. 318). Kiracının kiralanandaki ayıpların giderilmesine ve onun gösterilmesine katlanma borcunun ihlal edilmesi halinde, kiraya verenin bu yüzden uğradığı zararı tazmin etmesi gerekir. **II. Kira bedelini ödeme borcu** --------------------------------- Kira bedelini ödeme borcu, kiralayanın kiralananın kullanılmasını kiracıya devir borcunun karşılığı olup, kiracının aslî edim yükümlerindendir. TBK m. 314'e göre, "Kiracı, aksine sözleşme ve yerel âdet olmadıkça, kira bedelini ve gerekiyorsa yan giderleri, her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödemekle yükümlüdür". Kira parasını ödeme borcu götürülecek borçlardan olup, aksine bir anlaşma olmadıkça kiraya verenin yerleşim yerinde (TBK m. 89/ b.1) ödenir. Bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde, tarafların yenilenen her kira döneminde ödenecek kira bedelinde yapılacak artışlara ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında üretici fiyat oranının aşmamak kaydıyla geçerlidir (TBK m. 344/ I). Buna karşılık, tarafların yenilenen dönemlerde artış oranı veya miktarı konusunda herhangi bir anlaşma yapmamaları halinde, kira bedeli bir önceki kira yılının üretici fiyat oranını geçmemek kaydıyla hakim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak hakkaniyete göre belirlenir. TBK m. 344/ III'e göre, "Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda, yeni kira yılında uygulanacak kira bedeli, hâkim tarafından üretici fiyat endeksindeki artış oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Her beş yıldan sonraki kira yılında bu biçimde belirlenen kira bedeli, önceki fıkralarda yer alan ilkelere göre değiştirilebilir". kiraya veren, yeni kira döneminin başlangıcından en az otuz gün önce, kira tesbit davası açmışsa veya kira bedelinin arttırılması için kiracıya bu tarihten önce yazılı bir ihtarda bulunmuşsa, yeni dönem sonuna kadar tesbit davası açabilir; mahkemenin vereceği tesbit hükmü yeni dönemin başından itibaren geçerli olur (TBK m. 345/ II). Kira sözleşmesinde yeni kira döneminde kira bedelinin arttırılacağına ilişkin bir hüküm varsa, yeni kira döneminin sonuna kadar dava açıldığı takdirde, mahkemece verilecek tesbit hükmü yeni dönemin başından itibaren geçerli olur (TBK m. 345/ III). Kiraya veren kiralananı kullanılmaya elverişli durumda bulundurmasına rağmen, kiracı, kendisinden kaynaklanan bir sebeple kiralananı kullanmaması veya sınırlı olarak kullanması halinde de, kira bedelinin tamamını ödemek zorundadır. TBK m. 325'e göre, "Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları, kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için devam eder. Kiracının bu sürenin geçmesinden önce kiraya verenden kabul etmesi beklenebilecek, ödeme gücüne sahip ve kira ilişkisini devralmaya hazır yeni bir kiracı bulması hâlinde, kiracının kira sözleşmesinden doğan borçları sona erer (f.I). Konut veya çatılı işyeri kiralarında, kiracı sözleşmeyle güvence verme borcu altına girmişse, bu güvence üç aylık kira bedelini aşamaz. Kanun, taşınmaz kiralarında kira parasının ödenmesini teminat altına almak üzere, kiralayana kiralananda bulunan taşınır eşyalar üzerinde hapis hakkı tanımıştır. Bir taşınmazı kiraya veren, kiralananda bulunan ve onun döşemesine veya kullanılmasına yarayan taşınırlar üzerinde hapis hakkına sahiptir. Hapis hakkı geçmiş bir senelik ve işleyecek altı aylık kirayı temin eder. ### III. Kiralananı geri verme borcu (TBK m. 334- 335): Kiracı, kiralananı ne durumda teslim almış ise, kiranın bitiminde, o durumda geri vermek (teslim etmek) zorundadır. Kiracı, sözleşmeye uygun kullanma sonucu kiralananda meydana gelen eskimelerden ve bozulmalardan sorumlu değildir. Kiracı sözleşmeye aykırı kullanmaktan doğan zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Kiraya veren, geri verme (iade) esnasında kiralananın durumunu incelemek ve varsa kiracının sorumlu olduğu ayıp ve eksiklikleri ona hemen yazılı olarak bildirmek zorundadır. Bu bildirim yapılmazsa, kiracı her türlü sorumluluktan kurtulur. **Alt kira, kullanım hakkının devri ve kira ilişkisinin devri (TBK m. 322- 323)** TBK m. 322/ I gereğince, kiracı, kiraya verene zarar verecek bir değişikliğe yol açmamak şartıyla, kiralananı kısmen veya tamamen başkasına kiraya verebileceği gibi, kullanma hakkını da başkasına devredebilir. Kiracı, kiraya verenin rızasıyla, kira ilişkisini bir üçüncü kişiye devredebilir (TBK m. 323/ I). Böylece, üçüncü kişi --alt kira ve kullanma hakkının devrinden farklı olarak- kiracının yerine geçer (taraf değişikliği), kiracı kiraya verene karşı borçlarından hemen kurtulur; işyeri kiralarının devrinde, devreden kiracının TBK m. 323/ III'te öngörülen müteselsil sorumluluğu mevcut kalır. Kira ilişkisinin devrinin gerçekleşmesi için, kiraya verenin rızası gereklidir. Kira ilişkisini devralan, bu ilişkiden doğan hakların sahibi ve borçların sorumlusu olur; devreden kiracı, kural olarak borcundan kurtulur. KİRA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ ============================== **I. Borçlar Kanunu'nun kiraya ilişkin genel hükümlerine (TBK m. 299- 338) göre sona erme sebepleri** **a) Belirli süreli kira sözleşmelerinde sürenin dolması** Taraflar kira sözleşmesi için, açık veya örtülü bir irade beyanıyla bir süre belirlemişlerse, kira sözleşmeleri kararlaştırılan sözleşmenin sonunda, herhangi bir bildirime gerek olmadan, kendiliğinden sona erer. TBK m. 327/ II'ye göre, "Taraflar, bu durumda, açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür". **b) Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde fesih bildirimi (TBK m. 328- 330)** Fesih bildirimi, hukuki niteliği itibariyle varması gereken bir irade beyanıyla kullanılan bozucu yenilik doğuran haktır. TBK m. 328 vd. anlamında fesih bildirimiyle kira sözleşmesinin olağan sona erebilmesi için, bildirim süresine uyulması ve fesih dönemi (vade) sonunun dolması gerekir. Tarafların fesih bildirimi yoluyla süresiz sözleşmeyi sona erdirebilmesi için haklı bir sebebin bulunması ve bunun kanıtlanması gerekmez. Konut ve çatılı işyeri kiralarında fesih bildirimi yoluyla sözleşmenin sona ermesi TBK m. 347 vd. da düzenlenmiştir. TBK m. 347/ I konut ve çatılı işyeri kiralarında bu hakkı sadece kiracıya vermiştir. Aksine bir anlaşma yoksa, taşınmaza veya taşınır yapılara (TMK m. 728) ilişkin kira sözleşmelerinde yerel adette belirlenen kira döneminin sonu için; böyle bir adetin bulunmaması halinde altı aylık kira döneminin sonu için üç aylık fesih bildirim süresine uyularak feshedilebilir (TBK m. 329). Taşınırlara ilişkin kira sözleşmelerinde, taraflardan her biri üç gün önceden yapılacak fesih bildirimi ile her zaman feshedebilir (TBK m. 330/ I). Bununla beraber, TBK m. 330/ II'ye göre, "Kiraya verenin meslekî faaliyeti gereği kiraya verdiği ve kiracının da özel kullanımına yarayan taşınır bir malın kiracısı, kira sözleşmesini, üç aylık kira dönemi sonu için en az bir ay önceden yapacağı bir fesih bildirimiyle sona erdirebilir. Kira sözleşmesinin fesih bildirimi yoluyla sona erdirilebilmesi için, bu bildirimin, taşınmaz ve taşınır yapı kiralarında, fesih vadesinin sona ermesinden üç ay önce yapılması gerekir (TBK m. 328). Taşınır kiralarında, bu süre kural olarak üç gün (TBK m. 330/ I), TBK m. 330/ II anlamında taşınır kiralarında üç aylık kira döneminin bitiminden bir ay önce yapılmalıdır. Fesih bildirimi, kural olarak herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. Konut veya çatılı işyeri kiralarında, fesih bildiriminin geçerliliği yazılı şekil şartına bağlanmıştır (TBK m. 348). **c) Kiraya verenin kiracının kiralananı özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme borcunun ihlal etmesi sebebiyle sözleşmeyi feshetmesi (TBK m. 316/ II- III)** Kiracının kiralananı özenle kullanma ve komşularına saygı gösterme borcuna aykırı davranması halinde, konut veya çatılı işyeri kiralarında, kiraya verenin kiracıya yazılı bir ihtar göndererek, otuz gün içinde bu aykırılığı gidermemesi halinde sözleşmeyi feshedeceğini bildirmesi gerekir; diğer kira ilişkilerinde ise, kiraya veren önceden ihtarda bulunmadan, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir (TBK m. 216/ II). Buna karşılık, konut veya çatılı işyeri kiralarında, kiralanana kasten ağır bir zarar verilmesi, kiracıya süre vermenin faydasız olacağının anlaşılması, bu borcun ihlalinin kiraya veren veya aynı binada oturanlar ile komşular için çekilmez olması halinde kiraya veren yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir (TBK m. 216/ III). **d) Kiracının temerrüdü (TBK m. 315)** TBK m. 315'e göre, "Kiracı, kiralananın tesliminden sonra muaccel olan kira bedelini veya yan gideri ödeme borcunu ifa etmezse, kiraya veren kiracıya yazılı olarak bir süre verip, bu sürede de ifa etmeme durumunda, sözleşmeyi feshedeceğini bildirebilir (f.I). Kiracıya verilecek süre en az on gün, konut ve çatılı işyeri kiralarında ise en az otuz gündür. Bu süre, kiracıya yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlar (f. II)". Yukarıda sayılanlar dışında; TBK m. 331/ I, kira sözleşmesinin taraflardan her birine, kendisi için sözleşmeye devamı çekilmez kılan bir önemli sebebin bulunması halinde, sözleşmeyi yasal bildirim süresine uyarak her zaman fesih hakkı tanımaktadır. TBK m. 332 gereğince kiralananın tesliminden sonra kiracının iflas etmesi yani iflasın açılması halinde kiraya veren işleyecek kira bedelleri için güvence verilmesini isteyebilir (f. I). Bu süre içinde güvence verilmediği takdirde, kiraya veren herhangi bir fesih bildirim süresine uymaksızın hemen feshedebilir (f. II). Kiracının ölmesi halinde, onun mirasçıları yasal fesih bildirim süresine (TBK m. 328- 330) uyarak en yakın fesih dönemi için sözleşmeyi feshedebilirler (TBK m. 333). Buna göre, kiracının ölümü üzerine kira sözleşmesi kendiliğinden sona ermez. **II. Konut veya çatılı işyeri kiralarında kira sözleşmesinin sona ermesi** **1. Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerine göre sona erme** Kira sözleşmesinin genel hükümlerinde düzenlenen ve sözleşmeden doğan borcun ihlali nedeniyle tarafların sözleşmeyi sona erdirme imkânları, aksine düzenleme olmadıkça konut veya çatılı işyeri kiralarında da uygulanır. **2. Kira sözleşmesinin fesih bildirim yoluyla sona ermesi** TBK m. 347/ I'e göre, "Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir". Bu tür sözleşmelerde kiracı her zaman; kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilir (TBK m. 347/ II). Bildirimin geçerliliği konut veya çatılı işyeri kiralarında yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. TBK m. 349'a göre, "Aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracı, eşinin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemez. TBK m. 356'ya göre, "Ölen kiracının ortakları veya bu ortakların aynı meslek ve sanatı yürüten mirasçıları ve ölen kiracı ile birlikte aynı konutta oturanlar, sözleşmeye ve kanun hükümlerine uydukları sürece, taraf olarak kira sözleşmesini sürdürebilirler". **3. Tahliye davası açma yoluyla (TBK m. 350- 356)** Kiraya veren, ancak TBK m. 350, 351 ve 352'de öngörülen sebeplere dayanarak tahliye davası açabilir. TBK m. 353'e göre, "Kiraya veren, en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse, dava açma süresi bir kira yılı için uzamış sayılır". Kiraya veren, ihtiyaç (gereksinim) sebebiyle kiralananın boşaltılmasını sağladığı takdirde, haklı bir sebep olmaksızın , kiralananı üç yıl geçmedikçe eski kiracısından başkasına kiralayamaz (TBK m. 355/ II). Yeniden inşa ve imar amacıyla boşaltılması sağlanan taşınmazlar, eski haliyle, haklı bir sebep olmaksızın üç yıl geçmedikçe başkasına kiralanamaz. Tahliye Sebepleri, - Kiraya verenin konut veya işyeri ihtiyacı Kiraya veren, TBK m. 350/ III uyarınca, belirli süreli kira sözleşmelerinde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde ise kiraya ilişkin genel hükümlere ( TBK m. 328- 329) göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde dava edebilir. TBK m. 351'e göre, "Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona erdirebilir (f. I). Kiralananı sonradan edinen kişi, dilerse gereksinim sebebiyle sözleşmeyi sona erdirme hakkını, sözleşme süresinin bitiminden başlayarak bir ay içinde açacağı dava yoluyla da kullanabilir (f. II)". - Kiralananın yeniden inşası ve imar TBK m. 350/ II uyarınca kiraya veren, kira sözleşmesini, belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir. - Kiracının yazılı tahliye taahhüdü TBK m. 352/ I hükmüne göre, "kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği hâlde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir". - İki haklı ihtar sebebiyle tahliye (TBK m. 352/ II) TBK m. 352/ II'ye göre, "Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir". - Kiracının veya eşinin aynı belediye sınırları içinde oturmaya elverişli bir konutunun bulunması TBK m. 352/ III'e göre, "Kiracının veya birlikte yaşadığı eşinin aynı ilçe veya belde belediye sınırları içinde oturmaya elverişli bir konutu bulunması durumunda kiraya veren, kira sözleşmesinin kurulması sırasında bunu bilmiyorsa, sözleşmenin bitiminden başlayarak bir ay içinde sözleşmeyi dava yoluyla sona erdirebilir". ###### **KULLANIM ÖDÜNCÜ (ÂRİYET) SÖZLEŞMESİ** Kullanım ödüncü (âriyet) sözleşmesi, bir şeyin kullanılmasının belirli bir süreyle başkasına karşılıksız olarak devri borcunu doğuran bir sözleşmedir**.** Kullanım ödüncü sözleşmesi rızaî bir sözleşmedir. Kullanım ödüncü sözleşmesi karşılıksız ve eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Diğer taraftan, kullanım ödüncü sözleşmesi devamlı borç ilişkisine vücut verir; kullanım ödüncü verenin edimi belirli bir zamana yayılmıştır. Kullanım ödüncü sözleşmesi, kirada olduğu gibi, bir şeyin kullanılmasının devri borcunu doğuran bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin konusunu, hasılat getirsin veya getirmesin, her türlü taşınır veya taşınmaz şeyler teşkil eder. Kullanım ödüncü sözleşmesi, esas itibariyle, kullanım ödüncü alanın menfaatine kurulan bir sözleşmedir. ### Ödünç verenin borçları Ödünç verenin en önemli borcu, kullanılmak üzere kullanım ödüncü konusu şeyi kullanım ödüncü alana teslimdir. Kullanım ödüncü veren, kullanım ödüncü alanın sözleşme konusu şey için yaptığı olağanüstü masrafları ona tazmin etmekle yükümlüdür. ### Kullanım ödüncü alanın borçları Kullanım ödüncü alan, kendisine kullanım ödüncü olarak verilen şeyi sözleşmeyle öngörülen şekilde; sözleşmede bu konuda bir hüküm yoksa şeyin niteliğine veya tahsis amacına uygun olarak kullanmak zorundadır. TBK m. 381/I\'e göre, "Ödünç alan, ödünç konusunun olağan bakım ve koruma giderlerini karşılamakla yükümlüdür\". Kullanım ödüncü sözleşmesi sona erince, kullanım ödüncü alan kullanmak üzere aldığı şeyi iadeyle yükümlüdür. Kullanım ödüncü sözleşmesinde belirli bir kullanma süresi öngörülmüşse, bu sürenin dolmasıyla sözleşme sona erer. TBK m. 384\'e göre, "Ödünç konusu, kullanım süresi ve hangi amaçla kullanılacağı belirlenmeden verilmişse, ödünç veren onu dilediği zaman geri isteyebilir\". Kullanım ödüncü alan, kullanım ödüncü verilen şeyi sözleşmeye aykırı olarak kullanırsa veya bozarsa veyahut kullanılmak üzere diğer bir şahsa verirse, kullanım ödüncü sözleşmesi için belirli bir süre öngörülmüşse dahi, kullanım ödüncü veren derhal iade talebinde bulunabilir. Ödünç alan ölürse kullanım ödüncü sözleşmesi sona erer. TÜKETİM ÖDÜNCÜ (KARZ) SÖZLEŞMESİ ================================ Tüketim ödüncü sözleşmesi çerçevesinde ödünç veren, bir miktar para veya bir mislî şeyin mülkiyetini belirli bir süre için ödünç alana geçirmeyi; ödünç alan da aynı miktar ve nitelikte şeyi iade etmeyi taahhüt etmektedirler. Tüketim ödüncü sözleşmesinde, ödünç verenin sözleşme konusu şeyin mülkiyetini devir borcunun, ödünç alanın da bunları tüketme yetkisinin bulunması sebebiyle, bir şeyin değerinin kullanılması (Wertgebrauch) söz konusudur. Tüketim ödüncü sözleşmesi borç doğuran ve rızaî bir sözleşmedir. Tüketim ödüncü sözleşmesi, faiz öngörülmediği takdirde, eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme niteliği taşır. Faiz kararlaştırılan veya faiz ödenmesi gereken (TBK m. 387/II) hallerde tüketim ödüncü sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme niteliği taşır. Tüketim ödüncü sözleşmesinin konusunu bir miktar para veya mislî şeyler teşkil eder; yabancı paralar da ödünç sözleşmesine konu olabilirler. Kira ve âriyet sözleşmelerinden farklı olarak tüketim ödüncü sözleşmesinde, ödünç veren, sözleşme konusunun mülkiyetini ödünç alana geçirmeyi taahhüt eder. Ödünç alan, sözleşmenin sonunda, aldığı şeyin aynı miktar ve vasıfta bir benzerini iade etmek zorundadır. Bir miktar paranın ödünç verilmesini konu edinen tüketim ödüncü sözleşmelerinde, ödünç alanın ayrıca faiz ödemek zorunda olup olmadığı hususu TBK m. 387\'de düzenlenmiştir. Buna göre, sözleşmede faiz kararlaştırılmamışsa, âdi işlerde faiz gerekmez (TBK m. 387/I). Buna karşılık, ticarî işlerde sözleşmeyle faiz ödenmesi kararlaştırılmamış olsa dahi, faiz vermek gerekir (TBK m. 387/II). Ödünç konusunun mülkiyetini geçirme ve bu amaçla teslim borcu, ödünç verenin aslî edim yükümlerindendir. Ödünç veren borçlandığı parayı ödemekte temerrüde düşerse, TBK m. 120 gereğince temerrüd faizi ödemek zorundadır. Ödünç veren ödünç konusunun tesliminde temerrüde düşerse, ödünç alanın teslimi talep hakkı temerrüt tarihinden itibaren altı ay geçmekle zamanaşımına uğrar. Tüketim ödüncü sözleşmesinde ödünç alanın ödünç konusu şeyi kabul borcu söz konusudur. Ödünç alanın şeyi kabul borcunda temerrüdü halinde, borç bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak altı ayın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Tüketim ödüncü sözleşmesi sona erince, ödünç alan, miktar ve nitelik olarak aldığına eşit aynı türden şeyleri geri vermekle yükümlüdür (TBK m. 386). Ödünç konusunun para olması halinde, iade borcunu ifada temerrüde düşen ödünç alan, ayrıca temerrüt faizi ödemekle yükümlü olur. Ödünç alanın faiz ödeme borcunun tabi olduğu zamanaşımı süresi, BK m. 147/b. 1 gereğince beş yıldır. Fakat ödünç alanın ödünç konusu parayı teslim almakta temerrüde düşmesinden itibaren altı ay geçmişse, ödünç verenin paranın teslim alınmasına dair alacağı TBK 389 gereğince zamanaşımına uğrar ve onunla birlikte faiz alacağı da TBK m. 152 uyarınca zamanaşımına uğramış olur. Taraflar, sözleşmeyle ödünç verilen şey veya paranın iade edileceği tarihi (vadeyi) belirlemişler ise, öngörülen vadenin gelmesiyle tüketim ödüncü sözleşmesi sona erer. Belirsiz süreli tüketim ödüncü sözleşmelerinde, taraflar ödünç verenin iade talebi üzerine derhal veya bir süre sonra sözleşmenin sona ereceğini kararlaştırabilirler. Bu ihtimalde iade talebi bir nevi fesih bildirimi niteliği taşır. Tüketim ödüncü sözleşmesinde belirli bir sürenin veya fesih bildirimi üzerine derhal yahut bir müddet sonra iade borcunun muaccel olacağı kararlaştırılmamış ise, ödünç alan ödünç konusunu ilk talepten başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü değildir (TBK m. 392) Faizsiz tüketim ödüncü sözleşmelerinde, ödünç alan, her durumda ödünç konusunu iadeyle sözleşmeyi sona erdirebilir. Buna karşılık faizli tüketim ödüncü sözleşmelerinde, ödünç alan vade veya fesih bildirimi süresi dolmadan ödemede bulunamaz; meğer ki bu sürenin sonuna kadar işleyecek faizi kabul etsin veya ödünç veren faiz talebinden vazgeçsin. **ESER SÖZLEŞMESİ** TBK m. 470'e göre, "Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir". 1. Eser sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Eser sözleşmesi rızaî bir sözleşmedir. Eser sözleşmesi sürekli bir borç ilişkisi doğurmaz. Eser sözleşmesinde yüklenicinin borçlandığı bir eser meydana getirme ediminin konusu, bir iş görme sonucu (Arbeitserfolg)dur. Eser, bir maddî veya maddî olmayan belirli bir iş görme sonucudur. Meydana getirme kavramı, yeni bir eser meydana getirmeyi, mevcut bir eser üzerinde gerçekleşen çalışma sonuçlarını, insan vücudu üzerinde gerçekleştirilen çalışma sonuçlarını kapsar. Eser sözleşmesinde iş sahibinin meydana getirilecek eser karşılığı olarak bir ücret ödemeyi taahhüt etmesi, bu sözleşmenin aslî yükümlerindendir**.** İstisna sözleşmesinin geçerliliği, kural olarak herhangi bir şekil şartına bağlı değildir. **Yüklenicinin Borçları** Yüklenicinin ilk aslî borcu \"bir eser meydana getirme\" borcudur. Yüklenici, eser meydana getirme borcunu, kural olarak, şahsen (bizzat) ifa etmekle veya yardımcılarının (işçilerinin) çalışmasını şahsen yönetmekle yükümlüdür. İşin niteliğine göre şahsi yeteneklerin önemli olmaması halinde yüklenici işi başkasına yaptırabilir. İlk yüklenicinin işin bir kısmını veya tamamını alt yükleniciye devir yetkisinin bulunması halinde, alt yüklenici onun ifa yardımcısıdır; ilk yüklenici, alt yüklenicinin asıl iş sahibine verdiği zararlardan dolayı TBK m. 116 gereğince sorumlu olur. Aksine bir âdet veya sözleşme olmadıkça, işin görülmesi için gerekli olan araç ve gereçleri sağlamak ve bunların masraflarını karşılamak yükleniciye aittir. Yüklenicinin sözleşmeyle malzemeyi sağlama borcunu üstlenmesi halinde, eser teslim sözleşmesi (Werklieferungsvertrag) söz konusu olur. Böyle bir durumda, yüklenici iyi cinsten malzeme sağlama borcunu da üstlenmiş olur. Malzemenin iş sahibi tarafından doğrudan doğruya veya dolaylı olarak teslim edilmesi halinde yüklenicinin; \- Malzemeleri özenle kullanma, hesap verme ve artan kısımları iade \- Malzemedeki ayıbı ihbar borçları mevcuttur. Yüklenici, benzer işi taahhüt eden bir yükleniciden işlerde geçerli anlayışa göre beklenen her türlü (tam) özeni göstermek zorundadır. Özen yükümünü ihlal etmek suretiyle iş sahibinin bir zarara uğramasına sebebiyet veren yüklenici TBK m. 112 vd. ve BK m. 472/I hükümlerine göre sorumlu olur. Aynı şekilde, yüklenici, yardımcılarının veya işi devrettiği alt yüklenicinin zarar verici davranışlarından dolayı BK m. 116 gereğince sorumlu olur. Eser iş sahibine teslim edildikten sonra yüklenici, eserde mevcut ayıplardan ayıba karşı tekeffül hükümlerine göre (TBK m. 474- 477) sorumlu olur; bunun için, ayıbın özen yükümünün ihlâlinden doğup doğmaması önemli değildir. \"Meydana getirilmesi sırasında, eserin yüklenicinin kusuru yüzünden ayıplı veya sözleşmeye aykırı olarak meydana getirileceği açıkça görülüyorsa, işsahibi bunu önlemek üzere vereceği veya verdireceği uygun bir süre içinde yükleniciye, ayıbın veya aykırılığın giderilmesi; aksi takdirde hasar ve masrafları kendisine ait olmak üzere, onarımın veya işe devamın bir üçüncü kişiye verileceği konusunda ihtarda bulunabilir\". TBK m. 473/I'e göre, \"Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da işsahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir\". Yüklenici eseri meydana getirmekle borcunu tam olarak ifa etmiş olmaz; bundan başka, eseri iş sahibine teslim etmek zorundadır. Genellikle taraflar teslim borcunun ifa zamanını sözleşmeyle belirlerler; taraflar bu tarihi, belirli bir takvim günü göstererek veya belirli bir süre tayin edip bu sürenin dolduğu tarihte eserin teslim edileceğini öngörerek (meselâ, sözleşmenin imzalandığı veya işin yapılacağı yerin teslim edildiği tarihten itibaren on ay içinde) tesbit edebilirler. Yüklenici, meydana getirdiği eserin mülkiyetini iş sahibine geçirmek zorundadır. Temerrüde düşen yüklenici, TBK m. 119/I gereğince gecikmeden dolayı tazminat ödemek zorunda olduğu gibi, edimin umulmayan halden dolayı (kazara) imkânsız hale gelmesinden de sorumlu olur. Eserin teslim tarihi iş sahibi için büyük önem taşıyabileceğinden, genellikle ifa zamanına uyulmaması halinde ödenmek üzere bir cezaî şart kararlaştırılmaktadır (TBK m. 179/II). Bu şekilde cezaî şart anlaşmasında, yüklenici borçlandığı edimi öngörülen tarihte ifa etmediği takdirde, iş sahibine belirli bir para ödemeyi veya başka bir edimde bulunmayı taahhüt etmektedir. Erken teslim halinde, yükleniciye prim ödenmesi kararlaştırılmasa dahi, geçerli olarak cezaî şart taahhüdünde bulunmak mümkündür. Eserin sözleşmeyle taahhüt edilen veya dürüstlük kuralı gereğince kendisinden beklenen vasıfları taşımaması halinde yüklenicinin ayıptan sorumluluğu söz konusu olur. TBK m. 475, ayıptan doğan sorumluluğa şartların gerçekleşmesi halinde, iş sahibine, sözleşmeden dönme, ücretin indirilmesi, eserin onarımı ve tazminat talep etme haklarını tanımaktadır. Yüklenici, ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden itibaren, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Buna karşılık taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar (TBK m. 478). **ESER SÖZLEŞMESİ** **İş Sahibinin Borçları** ------------------------- İş sahibinin aslî edim yükümünü ve eser sözleşmesinin zorunlu unsurunu teşkil eden ücret ödeme borcu, genellikle taraflarca eser sözleşmesinde tayin edilir. Taraflar arasında ücretin miktarı konusunda bir anlaşma bulunmadığı takdirde, TBK m. 481 gereğince, ücret işin değerine ve yüklenicinin yaptığı masraflara göre belirlenir. Sözleşmesinde taraflar ücreti başlıca iki şekilde belirleyebilirler. Bunlardan birincisi götürü ücret, diğeri yaklaşık ücrettir. Götürü (sabit) ücret, meydana getirilecek eser karşılığında ödenecek ücretin önceden ve kesin olarak belirlenmesidir. TBK m. 481'e göre, \"Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir\". Bu yaklaşık ücrettir. Sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, iş sahibinin ücret ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur (TBK m. 479/I). İş sahibi ücretin ödenmesinde temerrüde düşerse, yüklenici TBK m. 125'de öngörülen seçimlik haklardan birini kullanabilir. Yüklenicinin yükümlerini ağır kusuruyla veya gereği gibi ifa etmemesi dışında eser sözleşmesinden doğan alacakları, muacceliyet tarihinden itibaren beş yıl içinde zamanaşımına uğrar. Eser parça parça teslim edildikçe ücretin ödenmesi kararlaştırılmış ise, her kısmın ücreti o kısmın teslim edildiği tarihte muaccel olur. **Eser Sözleşmesinin Sona Ermesi** ---------------------------------- Yüklenici ile önceden yaklaşık olarak tahmin edilen keşif bedelinin (masraf tahmininin), iş sahibinin kusuru olmadan aşırı ölçüde aşılması halinde, iş sahibinin gerek eserin meydana getirilmesi esnasında gerek meydana getirildikten sonra sözleşmeden dönme hakkı vardır. TBK m. 484'e göre, \"İşsahibi, eserin tamamlanmasından önce yapılmış olan kısmın karşılığını ödemek ve yüklenicinin bütün zararlarını gidermek koşuluyla sözleşmeyi feshedebilir\". Eser teslimden önce beklenmedik bir olay sonucu (kazara) yok olursa, iş sahibi onu teslim almakta temerrüde düşmüş olmadıkça, yüklenici ne yaptığı işin ücretini ne de giderlerin ödenmesini isteyebilir, sözleşme sona erer. TBK m. 485'e göre, \"Eserin tamamlanması, işsahibi ile ilgili beklenmedik olay dolayısıyla imkânsızlaşırsa yüklenici, yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerini isteyebilir (f. 1). İfa imkânsızlığının ortaya çıkmasında işsahibi kusurluysa, yüklenicinin ayrıca tazminat isteme hakkı vardır (f. 2)\" TBK m. 486'ya göre, \"Yüklenicinin kişisel özellikleri göz önünde tutularak yapılmış olan sözleşme, onun ölümü veya kusuru olmaksızın eseri tamamlama yeteneğini kaybetmesi durumunda kendiliğinden sona erer. Bu durumda işsahibi, eserin tamamlanan kısmından yararlanabilecek ise, onu kabul etmek ve karşılığını vermekle yükümlüdür". **ESER SÖZLEŞMESİ** **İş Sahibinin Borçları** ------------------------- İş sahibinin aslî edim yükümünü ve eser sözleşmesinin zorunlu unsurunu teşkil eden ücret ödeme borcu, genellikle taraflarca eser sözleşmesinde tayin edilir. Taraflar arasında ücretin miktarı konusunda bir anlaşma bulunmadığı takdirde, TBK m. 481 gereğince, ücret işin değerine ve yüklenicinin yaptığı masraflara göre belirlenir. Sözleşmesinde taraflar ücreti başlıca iki şekilde belirleyebilirler. Bunlardan birincisi götürü ücret, diğeri yaklaşık ücrettir. Götürü (sabit) ücret, meydana getirilecek eser karşılığında ödenecek ücretin önceden ve kesin olarak belirlenmesidir. TBK m. 481'e göre, \"Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir\". Bu yaklaşık ücrettir. Sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, iş sahibinin ücret ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur (TBK m. 479/I). İş sahibi ücretin ödenmesinde temerrüde düşerse, yüklenici TBK m. 125'de öngörülen seçimlik haklardan birini kullanabilir. Yüklenicinin yükümlerini ağır kusuruyla veya gereği gibi ifa etmemesi dışında eser sözleşmesinden doğan alacakları, muacceliyet tarihinden itibaren beş yıl içinde zamanaşımına uğrar. Eser parça parça teslim edildikçe ücretin ödenmesi kararlaştırılmış ise, her kısmın ücreti o kısmın teslim edildiği tarihte muaccel olur. **Eser Sözleşmesinin Sona Ermesi** ---------------------------------- Yüklenici ile önceden yaklaşık olarak tahmin edilen keşif bedelinin (masraf tahmininin), iş sahibinin kusuru olmadan aşırı ölçüde aşılması halinde, iş sahibinin gerek eserin meydana getirilmesi esnasında gerek meydana getirildikten sonra sözleşmeden dönme hakkı vardır. TBK m. 484'e göre, \"İşsahibi, eserin tamamlanmasından önce yapılmış olan kısmın karşılığını ödemek ve yüklenicinin bütün zararlarını gidermek koşuluyla sözleşmeyi feshedebilir\". Eser teslimden önce beklenmedik bir olay sonucu (kazara) yok olursa, iş sahibi onu teslim almakta temerrüde düşmüş olmadıkça, yüklenici ne yaptığı işin ücretini ne de giderlerin ödenmesini isteyebilir, sözleşme sona erer. TBK m. 485'e göre, \"Eserin tamamlanması, işsahibi ile ilgili beklenmedik olay dolayısıyla imkânsızlaşırsa yüklenici, yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerini isteyebilir (f. 1). İfa imkânsızlığının ortaya çıkmasında işsahibi kusurluysa, yüklenicinin ayrıca tazminat isteme hakkı vardır (f. 2)\" TBK m. 486'ya göre, \"Yüklenicinin kişisel özellikleri göz önünde tutularak yapılmış olan sözleşme, onun ölümü veya kusuru olmaksızın eseri tamamlama yeteneğini kaybetmesi durumunda kendiliğinden sona erer. Bu durumda işsahibi, eserin tamamlanan kısmından yararlanabilecek ise, onu kabul etmek ve karşılığını vermekle yükümlüdür". **VEKÂLET SÖZLEŞMESİ** Vekâlet sözleşmesi, vekilin başkasının menfaatine ve iradesine uygun olarak bir iş görme borcu altına girdiği bir sözleşme olarak tanımlanabilir. Vekâlet sözleşmesi borç doğuran ve rızaî bir sözleşmedir. Vekâlet sözleşmesinde, TBK m. 502/III gereğince, sözleşmeyle kararlaştırılan veya teamülün bulunduğu hallerde, vekil ücret talep edebilir. Bu şekilde vekalet verenin ücret ödemekle yükümlü olduğu durumlarda, vekâlet sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliği taşır. Buna karşılık, vekalet verenin ücret ödeme borcunun bulunmaması halinde, vekâlet sözleşmesi, eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğindedir. Belirli bir işin görülmesini amaçlayan vekâletler hariç, vekâlet sözleşmesiyle taraflar arasında devamlı borç ilişkisine benzer bir ilişki doğar. Bir hukukî işlemin (satım, kira gibi) veya hukukî işlem benzerinin (ihtar veya mehil tayini gibi) başkası adına veya hesabına yapılması \"hukukî fiillere ilişkin vekâletin\" (Rechtshandlungsauftrag) konusunu teşkil eder. Buna karşılık maddî fiillerin yapılmasına ilişkin vekâlette (Tathandlungsauftrag) vekil herhangi bir maddî fiilin, fiilî bir hizmetin ifasını taahhüt eder. Vekilin gördüğü işin başkasına ait olması ve onun menfaatine yapılması gerekir. Vekil, kendisine bırakılan işi veya hizmeti sözleşmeye uygun olarak ifa etmekle yükümlüdür. O, vekâlet sözleşmesiyle, bir edim sonucunu değil, belirli bir sonuca yönelik edim fiilinde bulunmayı taahhüt etmektedir. Vekil yüklendiği iş görme edimini özenle yerine getirmekle yükümlü olup, istenen sonucun gerçekleşmemesinden sorumlu değildir. Vekâlet sözleşmesinde vekile ücret ödenmesi bu sözleşmenin zorunlu ve kanunî bir unsuru değildir. Gerçekten, TBK m. 502/III'e göre, sözleşmede öngörülmüşse veya teamül varsa, vekil ücrete hak kazanır. Tarafların ücreti kararlaştırmamaları halinde, vekile ücret ödenmesi konusunda bir teamül varsa, vekalet veren ücret ödemek zorundadır. Böyle bir teamül bulunduğu takdirde, tarafların ücret anlaşması yapmalarına veya teamülü sözleşmede zikretmelerine gerek olmadan ücret yükümü doğar. Kanunda düzenlenen diğer sözleşme tiplerine uymayan ve tarafların açıkça isimsiz (sui generis) bir sözleşme şeklinde düzenlemedikleri iş görme sözleşmeleri vekâlet hükümlerine tâbi olur. Vekâlet sözleşmesi rızaî bir sözleşme olarak, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulur. TBK m. 503'e göre, \"Kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme konusunda resmî sıfata sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır\". Vekâlet sözleşmesinin geçerliliği, kural olarak herhangi bir özel şekil şartına bağlı değildir. Vekâletin kapsamının sözleşmeyle açıkça tespit edilmemesi halinde, bu kapsam görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekil, hukukî işlemleri, doğrudan doğruya temsilci sıfatıyla vekalet veren adına veya dola