BORÇLAR HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER Ders Notu PDF
Document Details
Uploaded by TimeHonoredCyan
Tags
Summary
This document is a set of lecture notes on special provisions of Turkish contract law. It outlines the classification of contracts based on obligations, focusing on examples like sales and lease agreements. The document also provides a detailed breakdown of elements and types of sales contracts.
Full Transcript
BORÇLAR HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER DERS NOTU Edim Kriterlerine Göre Sözleşmelerin Tasnifi: 1.Devir Borcu Doğuran Sözleşmeler: Taraflardan birinin bir şeyin veya bir hakkın diğer tarafa devri borcunu üstlendiği sözleşmelere devir borcu doğuran sözleşmeler denir. Bu tür sözleşmelerin y...
BORÇLAR HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER DERS NOTU Edim Kriterlerine Göre Sözleşmelerin Tasnifi: 1.Devir Borcu Doğuran Sözleşmeler: Taraflardan birinin bir şeyin veya bir hakkın diğer tarafa devri borcunu üstlendiği sözleşmelere devir borcu doğuran sözleşmeler denir. Bu tür sözleşmelerin yapılmasıyla devredilecek hak veya şeyin mülkiyeti karşı tarafa geçmez. Bu sözleşmeler sadece borçluya söz konusu şey veya hakkı karşı tarafa geçirme borcu yükler. Mal veya hak ancak ifa ile karşı tarafa geçer. Bunun için ayrıca bir tasarruf işleminin yapılmasına gerek vardır. Örnek Satış sözleşmesi Mal değişim sözleşmesi Bağışlama sözleşmesi Alacağın devri vaadi sözleşmesi Sulh sözleşmesi 2.Kullandırma Borcu Doğuran Sözleşmeler: Taraflardan birinin diğer tarafa, bir şeyin veya bir hakkın kullanılmasını veya bir şey ya da haktan yararlanılmasını devretme borcu altına girdiği sözleşmelere kullandırma borcu doğuran sözleşmeler denir. Kullanma veya yararlanmanın devri borcunu doğuran sözleşmelerdir. Örnek Kira sözleşmesi Tüketim ödüncü (karz) sözleşmesi Kullandırma ödüncü (ariyet) sözleşmesi Lisans sözleşmesi Leasing (finansal kiralama) sözleşmesi 3.İş Görme Borcu Doğuran Sözleşmeler: Taraflardan birinin diğer tarafa bağımlı veya bağımsız olarak bir hizmet veya iş görme borcu üstlendiği sözleşmelere iş görme borcu doğuran sözleşmeler denir. Örnek Hizmet sözleşmesi Eser sözleşmesi Vekalet sözleşmesi Bu tür sözleşmelerin bazılarında borçlu, edim fiilini, bazılarında ise edim sonucunu borçlanır. Örnek Eser sözleşmelerinde borçlu, edim sonucunu borçlanırken, diğer iş görme sözleşmelerinde belirli bir fiili borçlanır. Vekalet sözleşmesinde borçlu taraf edim fiilini üstlenir. Örnek Avukatlıkta avukat, edim fiilini üstlenir. 4.Saklama Borcu Doğuran Sözleşmeler: Bu tür sözleşmelerde borçlu, alacaklıya karşı bir şeyi güvenilir bir yerde saklamayı üstlenir. Örnek Saklama sözleşmesi Ardiye sözleşmesi Misli şeylerin saklanması sözleşmesi 5.Teminat Borcu Doğuran Sözleşmeler: Bu tür sözleşmelerde borçlu, alacaklıya karşı mevcut bir borcun ifa edilmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlenir. Örnek Kefalet sözleşmesi Teminat sözleşmeleri 2’ye ayrılır: Şahsi teminat amacı güden sözleşmeler Ayni teminat amacı güden sözleşmeler 1 6.Talih ve Tesadüfe Bağlı Sözleşmeler: Bu tür sözleşmelerde sözleşmenin hüküm ve sonuçları az çok talih ve tesadüfe bağlıdır. Burada borçlunun yüklendiği edimin ifası, tesadüfe, belirli bir şartın gerçekleşmesine bağlanmıştır. Örnek Kumar ve bahis sözleşmesi Ölünceye kadar bakma sözleşmesi Ömür boyu gelir sözleşmesi Sigorta sözleşmesi Öğretide bazı yazarlar kefalet sözleşmesini de bu kapsamda kabul etmektedir. 7.Ortaklık Borcu Doğuran Sözleşmeler: Bu tür sözleşmelerde iki veya daha çok kimse ortak bir amacı gerçekleştirmek için emek ve sermaye şeklinde belirlenen edimleri yerine getirmeyi üstlenirler. Örnek Adi ortaklık sözleşmesi Devir Borcu Doğuran Sözleşmeler: A.Satış Sözleşmesi: TBK m.207 – 281 arasında düzenlenmiştir. Bu bölüm 4 ayrımı içerir: Genel hükümler Taşınır satışı Taşınmaz satışı Bazı satış türleri İkinci ayrımda düzenlenmiş bulunan taşınır satışına ilişkin hükümler, diğer satışları düzenleyen hükümler aksine bir hüküm içermedikçe, tüm satış sözleşmelerine uygulanır. Eksiklik ve boşlukları tamamlar. Taşınır satışını düzenleyen hükümler, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça ve niteliği itibariyle aykırı düşmedikçe, tüm satış sözleşmelerinin genel hükümleri niteliğindedir. Satış sözleşmesi yalnızca TBK’da düzenlenmemiştir. TKHK, TMK ve TTK’da da düzenlenmiştir. Bazı uluslararası antlaşmalarda da satışa ilişkin özel hükümler vardır. TBK m.207/1: “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” Kanun koyucu bu fıkrada alıcı ve satıcının asli edim yükümlülüklerini düzenlemiştir. Bu hüküm tanım olarak kabul edilse de tam manasıyla bir tanım değildir. Çünkü, zilyetlik ve mülkiyetten bahsederek hakları kapsam dışında bırakmıştır. Haklar da satış sözleşmesine konu edinebilir. Tanım Alıcının ödemeyi üstlendiği bir bedel karşılığında satıcının satılan bir mal üzerindeki hakkı ona devretmeyi borçlandığı sözleşmeye satış sözleşmesi denir. Satış sözleşmesi, bir hakkın veya hukukça korunan bir değerin para ile değiştirilmesidir. Satış sözleşmelerinde “satıcı” ve “alıcı” tabirlerini kullanmak daha doğrudur. “Alacaklı” ve “borçlu” tabirleri, sözleşmenin niteliği (synallagmatik, tam iki tarafa borç yükleyen) gereği doğru olmaz. a.Satış Sözleşmesinin Nitelikleri: aa.Satış Sözleşmesi Bir Borç Sözleşmesidir: Satıcı taraf, devir borcu üstlenir. Alıcı taraf da bedelin ödenmesini üstlenir. 2 bb.Satış Sözleşmesi Tam İki Tarafa Borç Yükleyen Bir Sözleşmedir: Edimler değiş – tokuş içerisindedir. Synallagmatik bir ilişki vardır. Edimler işlevsel (fonksiyonel) bir bağlantı içerisindedir. Yani, bir edim geçersizce diğer edim de geçersiz hale gelir. cc.Satış Sözleşmesi İvazlı Bir Sözleşmedir: Alıcının karşı edim olarak bedeli (satış parasını) ödeme borcu, satış sözleşmesini ivazlı bir sözleşme yapar. Bedel, satış sözleşmesinin objektif esaslı unsurudur. Bedel kararlaştırılmamışsa sözleşmenin niteliği değişir. Böyle bir durumda bağışlama sözleşmesinden bahsedilir. çç.Satış Sözleşmesi Rızai Bir Sözleşmedir: Sözleşmenin kurulması için satıcının satılan şeyi alıcıya teslim etmesi şart değildir. Teslim, borcun ifasıyla ilgilidir. Çünkü, satış sözleşmesinin yapılması, mülkiyeti geçirmez. Sadece onu alıcıya geçirme borcu doğurur. dd.Satış Sözleşmesi Ani Edimli Bir Sözleşmedir: Bu sözleşmede satıcının borçlandığı tek bir edim vardır. O da zaman dilimi içinde belirli bir anda ve bir defada yerine getirilir. Borçlanılan edimin ifası, zamana yayılmış değildir. Bu durumun tek istisnası kendisini ard arda teslimli satış sözleşmesinde gösterir. Ard arda teslimli satış sözleşmesi, niteliği itibariyle sürekli borç doğuran bir sözleşmedir. ee.Satış Sözleşmesi Sebebe Bağlı (İlli) Bir Sözleşmedir: Kanun koyucu, taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasında, sebebe bağlılık ilkesini TMK m.1024’te düzenlemiştir. Taşınır mülkiyetinin kazanılmasında ise, TMK açık bir hüküm içermediği için konu doktrinde tartışmalıdır. Sebebe bağlılık ilkesi kabul edilirse, devrin hukuki sebebini teşkil eden borçlandırıcı işlemi oluşturan satış sözleşmesinin geçerli bir işlem olması gerekir. Satış sözleşmesi geçerli değilse, zilyetliğin devrine rağmen mülkiyet alıcıya geçmez. Hukuki sebepteki sakatlık, tasarruf işlemini de sakatlar. Bu takdirde, satıcı her zaman istihkak davası açarak şeyi geri alabilir. b.Satış Sözleşmesinin Unsurları: Satış konusu şey Satış bedeli (semen) Anlaşma 1.Satış Konusu Şey: Satış sözleşmesinin konusunu yalnızca maddi mallar oluşturmaz. Gayri maddi mallar da sözleşmenin konusunu oluşturabilir. Örnek Haklar Ticaret unvanı Müşteri portföyü Satış konusu şeyin satış esnasında mutlaka mevcut olma zorunluluğu yoktur. Örnek Henüz olgunlaşmamış üzümler için yapılan satış sözleşmesi Yani, ilerde elde edilecek olan mallar sözleşmeye konu edinebilir. 3 Satış sözleşmesine konu edilen şeyin mutlaka satıcının mülkiyetinde olma zorunluluğu yoktur. Çünkü, satış sözleşmesi borçlandırıcı bir işlemdir. İleride verilecek bir eşya üzerine sözleşme yapıldıysa, daha sonra devrinden vazgeçme veya eşyanın sair olması durumunda sözleşme geçerliliğini sürdürür. Problem, tasarruf işlemindedir. Böyle bir durumda borca aykırılık olur ve karşı tarafa tazminat ödeme yükümlülüğü doğar. 2.Satış Bedeli (Semen): Semen, alıcının satıcıdan aldığı şey karşılığında satıcıya ödediği paradır. Paranın miktarının belirli olması sözleşmenin geçerliliği için şart değildir. Bedelin belirlenebilir olması yeterlidir. TBK m.99/1-2: “Konusu para olan borç Ülke parasıyla ödenir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir.” TBK m.207/3: “Durum ve koşullara göre belirlenmesi mümkün olan bedel, kararlaştırılmış bedel hükmündedir.” TBK m.233/1: “Alıcı, satış bedelini belirtmeksizin, malı alacağını kesin olarak bildirmişse satış, ifa yeri ve zamanındaki ortalama piyasa fiyatı üzerinden yapılmış sayılır.” 3.Anlaşma: Anlaşma, tarafların iradelerinin uyuşmasıdır. Borçlar hukukunda kural, şekil serbestisidir. Ancak, taşınmaz satış sözleşmesinde resmi yazılı şekil şartı vardır. Bu şartın amacı, tarafların hızlı kararlar vermesini önlemektir. Yani, tarafları koruyucu bir özelliktir. Bu işlem de tapu veya noterde gerçekleştirilebilir. İstisna olarak motorlu taşınır sözleşmelerinde de yazılı şekil şartı vardır. Taksitli satışlarda da aranır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, tapuya kayıtlı olmayan taşınmaz mallar da taşınır mal olarak görülür. Yani, bunların şekil şartı yoktur. Yarar, satılan şeyden elde edilen semerelerdir. Örnek Hayvan satışındaki hayvanın sütü Hasar, satılan şeyin, satıcıya yükletilemeyen sebeplerle yok olması veya kötüleşmesi yüzünden teslim borcunun ifasının imkansızlaşması halinde ortaya çıkar ve satış bedelinin kaybı sonucunu doğurur. TBK m.208: “Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir. Taşınır satışlarında, alıcının satılanın zilyetliğini devralmada temerrüde düşmesi durumunda zilyetliğin devri gerçekleşmişçesine satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçer. Satıcı alıcının isteği üzerine satılanı ifa yerinden başka bir yere gönderirse, yarar ve hasar, satılanın taşıyıcıya teslim edildiği anda alıcıya geçer.” 4 c.Satış Sözleşmesinin Çeşitleri: 1.Konusuna Göre Satış Sözleşmesi Türleri: Taşınır Satış Sözleşmesi – Taşınmaz Satış Sözleşmesi: İki sözleşmenin arasındaki en önemli fark, şekil şartıdır. Ayba ilişkin hükümlerde de farklılıklar vardır. 1.1.Taşınır Satış Sözleşmesi: TBK m.209/1: “Taşınır satışı, Türk Medenî Kanunu uyarınca taşınmaz sayılanlar dışında kalan ve diğer kanunlarda taşınır olarak belirtilen şeylerin satışıdır.” TMK m.762: “Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddî şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir.” Örnek Su şişesi TBK m.209/2: “Ürünler, bir yapının yıkıntıları ve taş ocağından çıkarılacak taşlar gibi, taşınmazdan ayrıldıktan sonra mülkiyeti devredilecek bütünleyici parçaların satılması da taşınır satışıdır.” 1.2.Taşınmaz Satış Sözleşmesi: TMK m.704: “Taşınmaz mülkiyetinin konusu şunlardır: 1. Arazi, 2. Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar, 3. Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler.” TBK m.246: “Taşınır satışına ilişkin kurallar, kıyas yoluyla taşınmaz satışında da uygulanır.” 2.Ticari Satış Sözleşmesi – Ticari Olmayan Satış Sözleşmesi: TBK m.212/2: “Zilyetliğin devri için belirli bir süre konulmuş olan ticari satışlarda, satıcı temerrüde düşerse alıcının, devir isteminden vazgeçerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararının giderilmesini istediği kabul edilir.” Kanun koyucu aslında burada bir adi karine öngörmüştür. Adi karine olduğu için de aksi ispat edilebilir. Bu fıkra hükmünde bahsedilen zarar, müspet zarardır. Çünkü sözleşme geçersiz değildir. TBK m.212/3: “Alıcı, satılanın devredilmesini isteme niyetinde ise, belirlenen sürenin bitiminde bunu satıcıya hemen bildirmek zorundadır.” Öğretide birçok ticari satış tanımı vardır. Ticari satış, tekrar satıp kazanç sağlamayı meslek edinen kimselerin akdettiği satıştır. 3.Bedeli Ödeme Tarzına Göre Satış Sözleşmesi Türleri: Örnek Peşin satış sözleşmesi Vadeli satış sözleşmesi Taksitle satış sözleşmesi Ön ödemeli taksitle satış sözleşmesi 4.Satılanın Teslim Tarzına Göre Satış Sözleşmesi Türleri: Yerinde satış Uzakta satış Göndermeli (mesafeli) satış Ard arda teslimli satış Satıcının satılan malı, ifa yerinde alıcıya teslim etmek zorunda olduğu satışa yerinde satış denir. Alıcı malı satıcının yerleşim veya iş yerinde ya da başka bir yerde teslim almak zorundadır. 5 Burada alıcı yönünden aranacak borç vardır. Satıcının satılan malı alıcının yerleşim veya iş yerinde ya da başka bir yerde teslim etmek zorunda olduğu satışa uzaktan satış denir. Satıcı yönünden götürülecek borç vardır. Satıcının satılan malı, ifa yerinden başka bir yere bağımsız bir taşıyıcı aracılığıyla göndermek zorunda olduğu satışa da göndermeli satış (mesafeli satış) denir. Burada satıcının gönderme borcu vardır. Satıcının borcu, malı ifa yerinden başka belirli bir yere gönderme borcudur. Gönderme borcu, arama borcunun değiştirilmiş şeklidir. Satıcı malın teslim ve mülkiyetini geçirme borcunu TBK m.89’a göre kanuni ifa yeri olan kendi yerleşim yerinde değil, başka bir yere göndermek suretiyle gerçekleştirir. Satılanın gönderilmesi ile satıcı satış sözleşmesinden doğan zilyetlik ve mülkiyeti devir borcunu ifa etmiş olur. Satıcının, alıcıya satılan malı bir defada değil de ard arda, birbirini izleyen kısımlar halinde birçok defada teslim ve ifa etmeyi üstlendiği satış sözleşmesinde ise, ard arda teslimli satış sözleşmesi denir. Ard arda satış sözleşmesine sadece taşınır mallar konu olabilir. Taşınmaz malın parçalanması, dolayısıyla kısım kısım ifası doğal yapısı itibariyle mümkün değildir. TBK m.245: “Satılanın tescilden sonraki bir zamanda alıcı tarafından teslim alınması için sözleşmeyle bir süre belirlenmişse, onun yarar ve hasarı, alıcıya teslimle geçer. Bu hüküm, alıcının satılanı teslim almada temerrüde düşmesi durumunda da uygulanır. Bu sözleşmenin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.” Ayıptan ve Zapttan Sorumluluk: A.Ayıptan Sorumluluk: Taşınır satışlarına ilişkin ayıptan sorumluluk hükümleri, kıyas yoluyla taşınmaz satışlarına da uygulanır. Taşınmaz satışında da satılan, her şeyden önce ayıplı olmalı, özellikle de teslim edilen taşınmaz sözleşmede satıcı tarafından bildirilen veya dürüstlük kuralına göre bulunması gereken nitelikleri taşımamalıdır. TBK m.244, bu genel şartlara ek olarak taşınmazlara ilişkin ayıpla ilgili özel bir hüküm koymuştur. Bu hüküm taşınmazın yüzölçümü miktarındaki eksiklik, dolayısıyla ayıp sorumluluğu ve bu sorumluluğun tabi olduğu zamanaşımıyla ilgili bir hükümdür. TBK m.244/1: “Aksine sözleşme olmadıkça, satılan taşınmaz, satış sözleşmesinde yazılı yüzölçümü tutarını kapsamıyorsa satıcı, eksiği için alıcıya tazminat ödemekle yükümlüdür.” Satış sözleşmesinde yazılı yüzölçümü miktarının resmi bir ölçüme dayanmadığı ve özellikle tapu sicilinin henüz mevcut olmadığı hallerde uygulanır. Böyle bir halde sözleşmede bildirilmiş olan yüzölçümü miktarı sözleşmenin esaslı noktaları arasında yer alır. Satıcı, alıcıya karşı ilke olarak sözleşmede yazılı yüzölçümünden eksik çıkan miktardan sorumludur. Taraflar satış sözleşmesinde bunun aksini kararlaştırıp, satıcının sözleşmede yazılı yüzölçümden eksik çıkan miktardan sorumlu olmayacağını da öngörebilirler. Doktrinde bazı yazarlar TBK m.244 hükmünün yalnız alıcı lehine öngörülmüş olduğundan bahisle, yüzölçümü miktarının sözleşmede belirtilen miktardan daha 6 fazla olması halinde satıcının bu hükümden yararlanamayacağını, dolayısıyla alıcı aleyhine fazla kısım için bir dava açamayacağını savunmaktadırlar. TBK m.244/3: “Bir yapının ayıplı olmasından doğan davalar, mülkiyetin geçmesinden başlayarak 5 yılın ve satıcının ağır kusuru varsa 20 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” Madde metninin sözleri esas alınırsa, 5 yıllık zamanaşımı süresi tüm taşınmazları değil, yalnız yapılardaki ayıpları esas almaktadır. 5 yıllık zamanaşımı süresi, sözleşmenin yapılmasıyla değil, mülkiyetin alıcıya geçmesiyle işlemeye başlar. Satıcının bildirdiği nitelikler hakkında da geçerlidir. 5 yıllık zamanaşımı süresi uzatılabileceği gibi, kısaltılabilir de. Hakim görüş 5 yıllık sürenin en fazla 10 yıla kadar uzatılabileceğini söyler. Satıcı ağır kusurlu, özellikle alıcıyı kasten aldatmışsa, bu tür bir dava mülkiyetin geçmesinden itibaren 20 yılda zamanaşımına uğrar. B.Zapttan Sorumluluk: TMK m.1023: “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” Buna tapu siciline güven ilkesi denir. Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi: Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, bir taşınmazın ileride belirli şartlarla belirli bir kişiye satılması borcunu içeren bir ön sözleşmedir. TBK m.29/1: “Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir.” Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerli olması, resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Noterlik Kanunu m.60 bend 3’e göre taşınmaz satış vaadi sözleşmesini yapacak makam noterlerdir. 1.Hüküm ve Sonuçları: a.Taraflar arasında: Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi 2 tarafa tam borç yükleyen bir borç sözleşmesidir. Tarafların yüklenmiş oldukları borç, sözleşme konusu taşınmazın mülkiyetini geçirmek değildir. İleride asıl taşınmaz satış sözleşmesini yapmaktır. Vaad borçlusunun borcu, asıl satış sözleşmesinin yapılması için irade beyanında bulunmaktır. Alacaklının borcu ise bunu kabul etmektir. Bazı yazarlara göre, vaad alacaklısı irade beyanında bulununca, vaad borçlusu için satış sözleşmesini yapma borcu doğar. Bu anlamda vaad alacaklısının irade beyanı, yeni bir durum yaratır. Satma veya satın alma borcu satış vaadi ile değil, bu ön sözleşmede tanınan hakkın kullanılmasıyla doğar. Vaad alacaklısı, vaad borçlusundan bu borcunu yerine getirmesini istediği zaman, tarafların tapu sicil müdürlüğüne giderek asıl satış sözleşmesini yapmaları gerekir. Vaad borçlusu bu borcunu yerine getirirse sorun yoktur. Tapu sicil müdürlüğünde taraflar arasında asıl satış sözleşmesi yapılır. Aksi halde vaad alacaklısının vaad borçlusuna karşı yetkili mahkemede dava açması gerekir. Dava üzerine hakimin vereceği kararın niteliği doktrinde tartışmalıdır. Mahkemenin verdiği karar, mülkiyetin doğrudan doğruya vaad borçlusundan vaad alacaklısına geçmesi sonucunu doğurur. 7 Yargıtay’ın görüşü de böyledir. Vaad borçlusu ön sözleşmeden doğan borcunu kusurlu hareketiyle imkansız hale getirirse, TBK m.112’ye göre sorumlu olur. Vaad alacaklısının bu yüzden uğradığı zararın tazmin edilmesi gerekir. Tazminat alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresi 10 yıldır. Kusursuz imkansızlık halinde vaad borçlusu TBK m.136’ya göre sorumlu olmaz. Vaad borçlusunun temerrüdü halinde ise TBK m.125 uygulanır. Vaad alacaklısı, aynen ifayı isteyebileceği gibi, bundan vazgeçtiğini derhal bildirmek şartıyla müspet zararın tazminini veya sözleşmeden dönerek menfi zararın tazminini de isteyebilir. b.Üçüncü Kişilere Karşı: Taraflardan biri isterse, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi tapu kütüğüne şerh verilebilir. Taraflar arasında şerh anlaşması bulunmasa bile, taraflardan her biri şerh talebinde bulunabilir. Sözleşme konusu taşınmaz üzerinde henüz tasarruf yetkisi bulunmayan vaad alacaklısının böyle bir şerh isteminde bulunması için vaad borçlusunun ona temsil yetkisi vermesi gerekmez. Tapu kütüğüne şerh edilecek olan sözleşmenin kendisi değil, sözleşme ile tanınmış bulunan satın alma hakkıdır. Satış vaadinin tapuya şerh edilmesiyle vaad alacaklısı lehine kuvvetlendirilmiş bir alacak hakkı doğar. Borçlu aleyhine de eşyaya bağlı bir borç doğar. Alıcı, tapuya şerh sonucu doğan eşyaya bağlı borç nedeniyle satın alma hakkını, taşınmaz üzerinde sonradan mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak ya da tapuya şerh edilmiş şahsi hak kazanan üçüncü kişilere karşı ileri sürebilir. Vaad borçlusu şerhten sonra taşınmazın mülkiyetini üçüncü bir kişiye devrederse, vaad alacaklısı eşyaya bağlı borca dayanarak satın alma hakkını üçüncü kişi edinene karşı da kullanabilir. Üçüncü kişi bu talebe uymazsa, vaad alacaklısı üçüncü kişi lehine yetkili mahkemede tescile zorlama davası açabilir. Şerhin etkinlik süresi 5 yıldır. Şerhten itibaren 5 yıl içinde asıl satış sözleşmesi yapılmamışsa, şerh, tapu sicil müdürü veya memuru tarafından re’sen silinir (terkin olunur). Süre dolduktan sonra tapu sicil memurunun şerhi re’sen silmemesi, hiç kimseye buna dayanma yetkisi vermez. Örnek (Numune) Üzerine Satış: TBK m.247: “Örnek üzerine satış, tarafların sözleşmenin konusu olan malın alıcıya veya 3. bir kişiye bırakılan bir örneğe ya da tespit ettikleri bir mala uygun olması üzerinde anlaşmalarıyla yapılan satıştır.” Bu borcun konusunu çeşit borçlar oluşturur. Çünkü adı üstünde “örnek” üzerine bir satış vardır. Parça borçları gayri misli borçlar olduğu için bu kapsama girmez. Sözleşmenin kurulmasındaki amaç, alıcının satılan malda bulunmasını arzu ettiği nitelikleri bakımından uyuşmazlık yaşanmasını engellemektir. Alınan mal ile örnek malın nitelikleri uyuşmuyorsa, alıcı ifayı reddedebilir. Alıcı malı devraldıktan sonra örnek mal ile uyuşmadığını fark ederse ayıba karşı garanti borcu hükümlerinden yararlanılabilir. Teslim edilen malın örneğe uygun olduğunun ispat yükü satıcıdadır. 8 Beğenme Koşuluyla Satış: TBK m.249: “Beğenme koşuluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satıştır.” Buradaki koşul, geciktirici şarttır. Yani, sözleşmenin hüküm ve sonuç doğurması için geciktirici şartın gerçekleşmesi gerekir. Satılan, alıcının zilyetliğine geçmiş olsa bile, satılanın mülkiyeti beğenme şartının gerçekleştiği ana kadar satıcıda kalır. Yani, her zilyetliğin devri mülkiyetin nakli sonucunu doğurmaz. Sözleşmenin konusunu yalnızca taşınır mallar oluşturur. Çünkü, taşınmaz malların koşula bağlı olarak devri mümkün değildir. Beğenme koşuluyla satış sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte mezkur sözleşmenin hüküm ve sonuç doğurup doğurmayacağı kesin değildir. Alıcı, sebep göstermeksizin satım konusu şeyi beğenmediğini karşı tarafa bildirebilir. Böyle bir durumda sözleşme artık hüküm ve sonuç doğurmaz. Alıcının malı beğenmesiyle sözleşme hüküm ve sonuç doğurur. Mülkiyeti Saklı Tutmak Şartıyla Satış: Satılan şeyin alıcıya teslim edilmesine rağmen mülkiyetinin satıcıda kalıp, bunun ancak satış bedelinin tamamının ödenmesi halinde alıcıya devredileceği borcunu içeren satışa mülkiyeti saklı tutmak şartıyla satış denir. Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi, genellikle bir satış sözleşmesine dayanarak, devredilecek şeyin mülkiyetini taraflar arasında kararlaştırılan bir şartın gerçekleşmesine, özellikle de bedelin ödenmesine kadar satıcıda saklı tutma, zilyetliğini ise alıcıya teslim etme imkanını veren hukuki bir işlemdir. Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesiyle eşyanın zilyetliği alıcıya teslim edildiği halde, mülkiyeti kararlaştırılan şartın gerçekleşmesi, mesela satış bedelinin ödenmesi anına kadar devredende kalmaktadır. Resmi yazılı şekil şartı vardır. Bu resmi şekil, geçerlilik şartıdır. Alıcının yerleşim yerindeki notere kaydedilmesi de gerekir. Kısmi Ödemeli Satışlar: 1.Taksitle Satış Sözleşmesi: Bu sözleşmenin yapılmasıyla birlikte satıcı taraf, satım konusu şeyin mülkiyetini alıcıya devreder. TBK m.253/1-2: “Taksitle satış, satıcının, satılan taşınırı alıcıya satış bedelinin ödenmesinden önce teslim etmeyi, alıcının da satış bedelini kısım kısım ödemeyi üstlendikleri satıştır. Taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.” Satıcı tarafından hüküm ve sonuçların doğma anıyla alıcı tarafından doğma anı birbirinden farklıdır. Satıcı bakımından sözleşmenin kurulduğu andan itibaren hüküm ve sonuç doğar. Alıcı bakımından da sözleşme nüshasının alıcıya geçmesinden 7 gün sonra hüküm ve sonuç doğar. TBK m.255/2: “Satıcı geri alma süresi içinde malı alıcıya devretmişse alıcı, malı ancak olağan bir gözden geçirmenin gerektirdiği ölçüde kullanabilir; aksi takdirde sözleşme hüküm ve sonuçlarını doğurmuş olur.” 9 TBK m.256/1-2: “Alıcı, peşin satış bedelinin en az onda birini en geç teslim anında peşin olarak, satış bedelinin geri kalan kısmını da sözleşmenin kurulmasını izleyen 3 yıl içinde ödemekle yükümlüdür. Cumhurbaşkanı, satılanın türüne göre peşinat miktarı ile yasal ödeme sürelerini yarıya kadar indirebileceği gibi, iki katına kadar çıkartabilir.” TBK m.258: “Taksit borcu kambiyo senedine bağlanmış olmadıkça, alıcı satış bedelinin kalan kısmını her zaman bir defada ödeyerek borcundan kurtulabilir. Bu durumda, peşin satış bedeline ilave edilen bedelin ödenmemiş taksitlere isabet eden kısmı, yarısından az olmamak üzere ödeme süresinin kısaltılmasına uygun olarak indirilir.” Alıcının peşinatı ödemede temerrüde düşmesi halinde satıcıya tanınmış olan seçimlik haklar, peşinatın ödenmesini isteme hakkı veya sözleşmeden dönmedir. TBK m.259/1-2: “Alıcı peşinatı ödemede temerrüde düşerse satıcı, sadece peşinatı isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Alıcı taksitleri ödemede temerrüde düşerse satıcı, muaccel olmuş taksitlerin veya geri kalan satış bedelinin tamamının bir defada ödenmesini isteyebilir ya da sözleşmeden dönebilir. Satıcının geri kalan satış bedelinin tamamını isteyebilmesi veya sözleşmeden dönebilmesi, ancak bu hakkı açık biçimde saklı tutmuş olmasına ve alıcının kararlaştırılan satış bedelinin en az 1/10’unu oluşturan ve birbirini izleyen en az 2 taksidi veya en az 1/4’ünü oluşturan 1 taksidi ya da en son taksidi ödemede temerrüde düşmüş olmasına bağlıdır. Ancak, satıcının dönme dolayısıyla isteyebileceği miktar, ödenmiş olan taksitler tutarına eşit veya daha fazla ise satıcı sözleşmeden dönemez.” TBK m.259/3: “Satıcı, satış bedelinin geri kalan kısmının tamamen ödenmesini isteme veya sözleşmeden dönme haklarını kullanmadan önce, alıcıya en az 15 günlük bir süre tanımak zorundadır.” TBK m.261: “Hâkim, temerrüde düşen alıcının borçlarını ödeyeceği konusunda güvence vermesi ve satıcının da bu yeni düzenleme dolayısıyla herhangi bir zararının söz konusu olmaması koşuluyla, alıcıya ödeme kolaylıkları sağlayabilir ve satıcının satılanı geri almasını yasaklayabilir.” 2.Ön Ödemeli Taksitle Satış Sözleşmesi: Ön ödemeli taksitle satış, alıcının taşınır bir malın satış bedelini önceden kısım kısım ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen ödenmesinden sonra satılanı alıcıya devretmeyi üstlendikleri satıştır. TBK m.268/1: “Satıcının sözleşmenin kurulduğu sırada belirlenen toplam satış bedeline ek bir bedel isteme hakkını saklı tutan bütün kayıtlar geçersizdir.” TBK m.271/1: “Alıcı bir veya daha çok ön ödemede temerrüde düşerse satıcı, ancak vadesi gelmiş olan ödemeleri isteyebilir. Bununla birlikte, toplam alacağın en az 1/10’unu oluşturan ve birbirini izleyen 2 ön ödemenin veya toplam alacağın en az 1/4’ünü oluşturan bir tek ön ödemenin ya da sonuncu ön ödemenin vadesi gelmişse satıcı, ayrıca alıcıya tanıyacağı 1 aylık ödeme süresinin geçmesinden sonra sözleşmeden dönme hakkına sahip olur.” TBK m.265/1-2: “Ödeme süresi 1 yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde alıcı, ödemeleri sözleşmede belirtilen bir bankada kendi adına açılacak gelir getiren bir tasarruf veya yatırım hesabına yatırmakla yükümlüdür. Banka, her iki tarafın çıkarlarını gözetmek zorundadır. Açılan hesaptan her iki tarafın rızasıyla ödeme yapılabilir. Bu rıza önceden verilemez.” 10 TBK m.267: “Ödeme süresi 1 yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde satış bedelinin, satılanın devri anında tamamen ödenmiş olması gerekir. Satılanın devredilmesini isteyen alıcı, hesabındaki bakiyeden, satış bedelinin en çok üçte birlik kısmını satıcı lehine serbest bırakabilir. Ancak, sözleşmenin kuruluşu sırasında buna ilişkin taahhütte bulunulamaz.” Artırma Yoluyla Satış: 1.Cebri Artırma: Cebri artırmaya İİK hükümleri ile Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Bu tür artırmada mal, borçlunun rızası dışında devredildiği için artık satıştan söz edilmez. Dolayısıyla cebri artırma, hukuki niteliği itibariyle kamu hukuku işlemidir. 2.İsteğe Bağlı Artırma: a.İsteğe Bağlı Özel Artırma: İsteyen herkes katılamaz. Yalnız belirli kişiler arasında yapılır. Kişileri belirleme yetkisi satıcıya aittir. TBK’da isteğe bağlı özel artırma düzenlenmemiştir. TBK’nın sözleşmelere ve özellikle satış sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır. Taşınmaz malların özel artırma ile satılması halinde satış sözleşmesinin tapuda resmi şekilde yapılması gerekir. Mülkiyet tapu siciline yapılan tescille geçer. Tescil kurucu niteliktedir. b.İsteğe Bağlı Açık Artırma: İsteğe bağlı açık artırmaya isteyen herkes katılabilir. Artırma önceden topluma duyurulur. İsteğe bağlı açık artırma yoluyla satış, satıcının iradesine dayandığı için gerçek anlamda bir satıştır. Satış sözleşmesi, satılan mal ister taşınır ister taşınmaz olsun, artırmayı yönetenin en yüksek bedeli önerene ihale etmesiyle kurulmuş ve taşınırlarda teslime gerek olmaksızın mülkiyet bu anda alıcıya geçmiş olur. Taşınmazlarda ise mülkiyet tapu siciline tescil ile geçer. Hakim görüşe göre ihale, varması gerekli bir irade açıklaması değildir. İsteğe bağlı açık artırmada ihaleyi kanun veya hakim emretmiş olsa bile, ihale malik lehine yapılır. Aksi kararlaştırılmamışsa ihale bedeli peşin olarak ödenir. Satış Sözleşmesinin Hükümleri: 1.Satıcının Borçları: Zilyetliği ve mülkiyeti alıcıya devretme borcu satıcının borçlarındandır. Ayıba karşı garanti borcu da satıcının borçlarındandır. Zapta karşı garanti borcu da satıcının borçlarındandır. a.Zilyetliği ve Mülkiyeti Devretme Borcu: TBK m.207/1: “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” Taşınır satışlarında mülkiyet, zilyetliğin devri, yani ayni sözleşme ve teslim ile taşınmazlarda ise tescil talebi ve tescil fiiliyle geçer. 11 TBK m.211/1: “Aksine sözleşme veya âdet yoksa, ölçme ve tartma gibi devir giderleri satıcıya, satılanı devralmak üzere yapılan giderler ve satılanın ifa yerinden başka yere taşınması gerektiğinde, taşıma giderleri alıcıya aittir.” b.Ayıba Karşı Garanti Borcu: TBK m.219: “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” TBK m.222: “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse sorumlu olur.” TBK m.222/2 Gizli ayıp TBK m.227: “Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir: 1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme. 2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme. 3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme. 4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme. Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir. Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir. Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.” TBK m.231: “Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak 2 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak 2 yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, 2 yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz.” Satıcının Zapttan Sorumluluğu: Zapt Satılan bir şeyin üzerinde 3. kişilerin ayni veya kuvvetlendirilmiş şahsi hak iddiasında bulunması. Böyle bir durumda 3. kişi, şeyi alıcının elinden almaktadır veya alma tehlikesi oluşturmaktadır. 3. kişi, alıcının mülkiyet hakkının tam manasıyla kullanmasını engelleyici bir halde bulunmaktadır. Mülkiyet hakkında alıcı nezdinde 3 tür haktan bahsedilir: Kullanma Yararlanma Tasarrufta bulunma Bu durumda satıcının sorumluluğu doğar ve ortaya çıkan zararı tazmin etmesi gerekir. 12 TBK m.214/2: “Alıcı, elinden alınma tehlikesini sözleşmenin kurulduğu sırada biliyor idiyse satıcı, ayrıca üstlenmiş olmadıkça bundan dolayı sorumlu olmaz.” Kanundan doğan bir sorumluluktur. A B alıcı satıcı C taşınır veya taşınmaz mal 3. kişi Zapttan doğan sorumluluktan bahsedebilmek için, satım konusu şeyin alıcıya teslim edilmiş olması gerekir. TBK, zaptta sorumluluğu 2’ye ayırır: Tam zapt Kısmi zapt Tam zapt, 3. kişinin satılan şeyi sahip olduğu mülkiyet hakkına dayanarak alıcının elinden tamamen almasıdır. Tam zapt halinde sözleşme kendiliğinden ortadan kalkar. TBK m.217: “Satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa, satış sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır ve alıcı satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir: 1. Satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünlerin değeri indirilerek, ödemiş olduğu satış bedelinin faizi ile birlikte geri verilmesini. 2. Satılanı elinden alan üçüncü kişiden isteyemeyeceği giderleri. 3. Davayı satıcıya bildirmekle kaçınılabilecek olanlar dışında kalan bütün yargılama giderleri ile yargılama dışındaki giderleri. 4. Satılanın tamamen elinden alınması yüzünden doğrudan doğruya uğradığı diğer zararları. Satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının satılanın elinden alınması yüzünden uğramış olduğu diğer zararları da gidermekle yükümlüdür.” Satılanın bir kısmı alıcının elinden alınmış veya sınırlı bir ayni hakla ya da kuvvetlendirilmiş bir kişisel hakla kısıtlanmış ise kısmi zapttan söz edilir. Kısmi zapt halinde sözleşme ilke olarak sona ermez. Aksine böyle bir halde varlık ve geçerliliğini sürdürür. TBK m.218: “Satılanın bir kısmı elinden alınmış veya satılan sınırlı ayni bir hakla yüklenmişse alıcı, sadece bu yüzden uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir. Ancak alıcının, satılandaki bu durumu bilseydi onu satın almayacağı durum ve koşullardan anlaşılıyorsa, alıcı hâkimden sözleşmenin sona ermesine karar vermesini isteyebilir. Bu durumda alıcı, satılanın elinde kalmış olan kısmını o zamana kadar elde etmiş olduğu yararlarla birlikte, satıcıya geri vermekle yükümlüdür.” TBK m.218/2 İstisna Sözleşmenin sona erip ermemesi durumu tam zapt ile kısmi zaptın temel ayrımıdır. Zapta karşı süre bakımından zamanaşımı süresi kanunda belirtilmemiştir. Dolayısıyla genel zamanaşımı süresi olan 10 yıla tabidir. 2.Alıcının Borçları: Bedelin ödenmesi (temel borç) Satılanı teslim alma borcu a.Satış Bedelini Ödeme Borcu: Alıcının en temel borcudur. Taraflarca satış bedelinin ne zaman ödeneceği sözleşmede kararlaştırılabilir. 13 TBK m.234/1: “Aksine sözleşme yoksa, satılan alıcının zilyetliğine girince satış bedeli muaccel olur.” b.Satılanı Teslim Alma Borcu: TBK m.232: “Alıcı, satış sözleşmesinde kararlaştırılmış olduğu biçimde satış bedelini ödemek ve kendisine sunulan satılanı devralmakla yükümlüdür. Aksine yerel âdet veya anlaşma yoksa, satılanın hemen devralınması gereklidir.” Bu borcun gündeme gelebilmesi için; İfanın zamanında yapılması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılan yerde yapılması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılan niteliklere satış konusu malın uygun olması gerekir. Ayıpsız olması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılan şey olması gerekir. Bunlar gerçekleşmediği sürece alıcının satılan şeyi teslim alma borcu yoktur. Dolayısıyla da ifayı reddedebilir. Böyle bir durumda alıcı ifayı reddederse, alıcının temerrüdünden bahsedilmez. Çünkü bu hak tanınmıştır. Satıcı ve Alıcının Temerrüdü (Direnimi): 1.Satıcının Temerrüdü: Satıcının temel borcu, satılan şeyi devretmedir. Kanun koyucu, satıcının temerrüdü konusu için kanunda özel bir düzenlemede bulunmamıştır. Dolayısıyla satıcının temerrüdünün tespiti için TBK’nın genel hükümlerine bakılması gereklidir. TBK m.117/1: “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.” Belirli vade ve kesin vadenin söz konusu olması halinde alacaklının ihtarına gerek kalmaz (İstisna). Satıcının temerrüdü 2’ye ayrılır: Adi satışlar bakımından satıcının temerrüdü Teslim zamanı saptanmış ticari satışlar a.Adi Satışlar Bakımından Satıcının Temerrüdü: Adi satışlar bakımından TBK’da özel bir düzenleme yoktur. TBK m.123: “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir.” TBK m.124: “Aşağıdaki durumlarda süre verilmesine gerek yoktur: 1. Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa. 2. Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa. 3. Borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa.” TBK m.125: “Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir. Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. 14 Sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Bu durumda borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat edemezse alacaklı, sözleşmenin hükümsüz kalması sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir.” b.Teslim Zamanı Saptanmış Ticari Satışlar: Belirli süreli ticari satışlarda satıcının temerrüdünü düzenleyen TBK m.212, borçlu temerrüdünün genel hükümlerini düzenleyen 123-125’e oranla özel hüküm niteliğindedir. TBK m.212 hükmü yalnız ticari taşınır satışlarına uygulanan hükümdür. Ticari taşınmaz satışlarına uygulanmaz. TBK m.212: “Satıcının temerrüdü hâlinde, borçlunun temerrüdüne ilişkin genel hükümler uygulanır. Zilyetliğin devri için belirli bir süre konulmuş olan ticari satışlarda, satıcı temerrüde düşerse alıcının, devir isteminden vazgeçerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararının giderilmesini istediği kabul edilir. Alıcı, satılanın devredilmesini isteme niyetinde ise, belirlenen sürenin bitiminde bunu satıcıya hemen bildirmek zorundadır.” Madde hükmünde bahsedilen zarar, müspet zarardır. Çünkü sözleşme ortadan kalkmaz. Öğretide alıcının menfi zararı isteme hakkı olduğundan da bahsedilir. 2.Alıcının Temerrüdü: Alıcının temel borcu, satış konusu şeyin bedelinin ödenmesidir. Kanun koyucu, alıcının temerrüdü açısından TBK’da yalnızca satış bedelini ödeme borcu nezdinde öngörmüştür. Teslim alma borcunu öngörmemiştir. Satış bedelini ödeme borcu bakımından ortaya çıkan temerrüt açısından ödemenin peşin mi yoksa kredi ile mi yapıldığı noktasında 2’li bir ayrım vardır: Satış bedelinin peşin ödenmesi Kredili satış TBK m.235: “Satılanın, ancak satış bedeli ödendikten sonra veya ödenme anında devredilmesi gereken durumlarda alıcı temerrüde düşerse satıcı, herhangi bir işlem gerekmeksizin satıştan dönebilir. Bu hakkını kullanmak isteyen satıcı, durumu gecikmeksizin alıcıya bildirmek zorundadır. Satılanın zilyetliği satış bedeli ödenmeden alıcıya devredilmişse, alıcının temerrüdü sebebiyle satıcının dönme hakkını kullanarak satılanı geri alması, bu hakkın sözleşmede açıkça saklı tutulmasına bağlıdır.” TBK m.235/3, kredili satış sözleşmelerine uygulanabilecek madde hükmüdür. TBK m.235/1 de peşin satışlar açısından değerlendirilebilir. Öğretide bazı yazarlar, alıcının satılanı teslim alma borcu nezdinde temerrüde düşmesi durumunda da TBK m.235’nin kıyasen uygulanabileceğini savunur. Bazı yazarlar ise borçlunun temerrüdü hakkındaki genel hükümlerin kıyasen uygulanabileceğini savunur. 15 Satış İlişkisi Doğuran Haklara İlişkin Sözleşmeler: Önalım, Alım ve Geri Alım Sözleşmeleri: 1.Önalım Hakkı ve Önalım Hakkı Bahşeden Sözleşmeler: Kendi içerisinde 2’ye ayrılır: Yasal önalım sözleşmesi Sözleşmesel önalım sözleşmesi Yasal önalım sözleşmesine ilişkin bazı hükümler kanun koyucunun yaptığı atıf gereği sözleşmesel önalım sözleşmesine de uygulanmalıdır. Önalım sözleşmesi, malı satın almaya ilişkin kurulan sözleşmedir. Önalım hakkı yasadan kaynaklanan bir haktır. Yasal önalım hakkının mevcut olması için paylı mülkiyet konusu bir taşınmazın mevcut olması gereklidir. Paydaşlardan birinin maliki olduğu payın 3. kişiye satılması durumunda kanunen diğer paydaşlara o payın bedelini ödemek suretiyle o payı öncelikli olarak satın alma imkanı veren hakka yasal önalım hakkı denir. Bu durum tasarrufta bulunma yetkisinden kaynaklanır. Sözleşmesel önalım hakkında mutlaka paylı mülkiyete tabi taşınmazın söz konusu olması gerekmez. Önalım sözleşmesi nezdinde önalım hakkına sahip olan kişi, başkasına satılma durumunda payın gerçek miktarını ödeyerek öncelikli olarak alma hakkına sahiptir. Alım hakkı, sözleşmede öngörülen koşulun gerçekleşmesi halinde hak sahibinin tek taraflı bir irade beyanıyla söz konusu hakkın konusunu oluşturan malın kendisine satılması konusunda malikle arasında bir satış sözleşmesinin kurulmasını sağlayan bir haktır. Örnek A, bir arazi üzerine fabrika yapmak istiyor. Arazi de B’nin. A, öyle bir fabrika kurmak istiyor ki o fabrikayı ancak B’nin arazisini satın alarak yapabilir. Ancak A araziyi alabilecek ekonomik güce sahip değil. A, öyle bir sözleşme yapıyor ki sözleşmede kararlaştırılan koşullar gerçekleşmesi durumunda sözleşme A’ya tek taraflı bir irade beyanıyla araziyi satın alma imkanı veriyor. Koşula örnek A’nın kredi başvurusuna bankanın onay vermesi halinde satış sözleşmesinin kurulması Önalım hakkı ile alım hakkı arasındaki temel fark Önalımda malın payın veya tamamının 3. kişiye satılması halinde bir hak mevcutken alım hakkında bu söz konusu değildir. Yasal önalım hakkında bir şekil şartı aranmaz. Çünkü hak zaten kanundan doğar. 2.Geri Alım Sözleşmesi: Kişi, bazı sebeplerden taşınırı veya taşınmazı konu edinen satış sözleşmesinin yapılmasının ardından geri satılmasını isteyebilir. Tek taraflı irade beyanıyla olur. Ancak, hakkın kullanılması için davanın açılması da gerekir. Önalım, alım ve geri alım hakkı, yenilik doğuran niteliktedir. Yenilik doğuran haklar, kayıt ve koşul kabul etmez. Yani, kayıt ve koşula bağlı olarak kullanılamazlar. Hak sahibi, yenilik doğuran hakkı kullandıktan sonra tek taraflı olarak bu haktan geri dönemez. Yasal önalım hakkında bir şekil şartı aranmaz. Çünkü, hak zaten kanundan doğar. 16 3.Sözleşmesel Önalım Hakkı: TBK m.237/3: “Önalım sözleşmesinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.” Adi yazılı geçerlilik şartı vardır. Önalım hakkı, hem taşınır hem de taşınmaz mallar nezdinde tanınabilir. Taşınmaz mal söz konusuysa adi yazılı şekil şartı geçerlidir. TMK m.735: “Tapu kütüğüne şerh verilen sözleşmeden doğan önalım hakkı, şerhte belirtilen sürede ve belirtilen koşullara göre her malike karşı kullanılabilir. Kütükte koşullar belirtilmemişse taşınmazın üçüncü kişiye satışındaki koşullar esas alınır. Şerhin etkisi her durumda, şerhin verildiği tarihin üzerinden on yıl geçmekle sona erer. Yasal önalım hakkının kullanılmasına ve vazgeçmeye ilişkin hükümler sözleşmeden doğan önalım hakkında da uygulanır.” Bu madde hükmünde kanun koyucu taşınmaz malları işaret eder. Ancak bu, sözleşmesel önalım hakkının yalnızca taşınmaz mallarda olduğu yanılgısına çıkartmamalıdır. TBK m.26: “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” Taşınmaz mallara konu olan önalım sözleşmeleri, adi yazılı şekil şartına sahiptir. Taşınırları konu edinen önalım sözleşmelerini TBK m.26 çerçevesinde taraflar yapabilir. TBK m.12 çerçevesinde şekil serbestisi geçerlidir. Önalım hakkının ölüme bağlı tasarruftan (vasiyetnameden) doğup doğmayacağı tartışmalıdır. Doktrindeki baskın görüşe göre; önalım, alım ve geri alım hakkı vasiyetname ile de tanınabilir. TBK m.237/2: “Taşınmaz satışı vaadi, geri alım ve alım sözleşmeleri, resmî şekilde düzenlenmedikçe geçerli olmaz.” Alım hakkı, muhakkak taraflar arası sözleşmeden doğmalıdır. Yani, kanundan doğan alım hakkından bahsedilemez. Baskın görüşe göre, resmiyet kazandıracak makam hem tapu sicil müdürlükleri hem noterlerdir. Alım sözleşmesi, hem taşınır hem de taşınmaz mallar için kurulabilir. Geri alım sözleşmeleri için de resmi yazılı şekil şartı vardır. Buna da resmiyet kazandıracak makam, tapu ve sicil müdürlükleridir. Geri alım sözleşmeleri de taşınır ve taşınmaz mallar için kurulabilir. Sözleşmesel önalım hakkının kullanılması, tarafların sözleşmedeki koşulları yerine getirmesine bağlıdır. Koşullar: İradi bir satışın olması gerekir. Cebri satışın olması durumunda önalım hakkı olmaz. Bağış durumunda da önalım hakkı olmaz. Mal değişim sözleşmesinde de önalım hakkı olmaz. Taraflar, önalım hakkını ne zaman kullanacaklarını sözleşmede kararlaştırabilirler. Kararlaştırdılarsa bu süreye uyulur. Sözleşmede kararlaştırılmamışsa, TMK m.735/3’e bakılır. 17 TMK m.735/3: “Yasal önalım hakkının kullanılmasına ve vazgeçmeye ilişkin hükümler sözleşmeden doğan önalım hakkında da uygulanır.” TMK m.733/4: “Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden 3 ay ve her hâlde satışın üzerinden 2 yıl geçmekle düşer.” TMK m.734/1: “Önalım hakkı, alıcıya karşı dava açılarak kullanılır.” Kanun koyucu, önalım hakkı için özel hüküm öngörmüştür. Sözleşmeden doğan alım hakkının kullanılabilmesi için, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleştirilmesi veya taraflarca kararlaştırılan vadenin gelmesi gerekir. Örnek İhtiyadi haciz Motorlu araç üzerindeki ihtiyadi haczin kalkmasıyla alım hakkı kullanarak aracın mülkiyeti kazanılır. Dolayısıyla koşul, ihtiyadi haczin kalkmasıdır. Sözleşmeden doğan geri alım hakkının kullanılabilmesinin koşulları sözleşmede kararlaştırılabilir. Örnek Hisse senetleri Alım, önalım ve geri alım hakkının kullanılmasına rağmen karşı taraf ayni hakkın devri hakkı gerçekleştirmezse burada bir sorun çıkar. Böyle bir durumda aynen ifa davası ile karşı tarafın ifa etmesi istenebilir. Mal Değişim (Trampa) Sözleşmesi: Trampa sözleşmesi takas değildir. TBK m.282: “Mal değişim sözleşmesi, taraflardan birinin diğer tarafa bir veya birden çok şeyin zilyetlik ve mülkiyetini, diğer tarafın da karşı edim olarak başka bir veya birden çok şeyin zilyetlik ve mülkiyetini devretmeyi üstlendiği sözleşmedir.” Karşılıklı mal değişim durumu vardır. Yani synallagmatik özelliktedir. Satış sözleşmesinden farkı Satış sözleşmesi, bir malın para ile değiştirilmesidir. Trampa sözleşmesi ise bir malın başka bir mal ile değiştirilmesidir. Trampa sözleşmesinde semen (satış bedeli) yoktur. Onun yerine taşınır bir mal vardır. Takas, borcu sona erdiren sebeplerden birisidir. Trampa sözleşmesinde de borcun sona ermesi durumu yoktur. Trampa sözleşmesine konu edilen malların değeri, az çok birbirine eşit olmalıdır. Örnek İki kişi arabalarını değiş tokuş yapacaklar ama birisinin değeri 1 milyon TL, diğerinin değeri ise 500 bin TL. 500 bin TL’lik aracın sahibi araçla beraber bir miktar da para veriyor. Bu durumda isimli bir sözleşmeden bahsedilmez. İsimsiz sözleşmeden bahsedilir. TBK m.283: “Satış sözleşmesine ilişkin hükümler, mal değişim sözleşmesine de uygulanır; buna göre taraflardan her biri, vermeyi üstlendiği şey bakımından satıcı, kendisine verilmesi üstlenilen şey bakımından alıcı durumundadır.” Yani, ihtilaf halinde sözleşmeden doğan satıcı ve alıcının hükümlerine atıf yapılmıştır. TBK m.284: “Satış sözleşmesinin zapttan ve ayıptan sorumluluğa ilişkin hükümleri uygun düştüğü ölçüde, mal değişim sözleşmesine de uygulanır.” Satış bedeline ilişkin hükümler, trampa sözleşmesinde uygulanmaz. Bağışlama Sözleşmesi: TBK m.285/1: “Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlar arası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir.” Bu sözleşme, sağlığında hüküm doğurmak üzere bağışlayan tarafın bağışlanana malvarlığından karşılıksız kazandırmada bulunmayı üstlendiği bir sözleşmedir. 18 Bağışlama sözleşmesi, ivazsız bir sözleşmedir. Madde hükmünden yola çıkarak sözleşmenin niteliği borçlandırıcı işlemdir. Bağışla sözleşmesi, tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Borç, bağışlayan tarafa yüklenilir. Bu da bir malın mülkiyetini karşı tarafa devretmektir. Karşı tarafa herhangi bir borç yüklemez. Bağışlayan taraf, bağışlama oranında fakirleşirken bağışlanan taraf da o oranda zenginleşir. Bağışlama sözleşmesi, rızai bir sözleşmedir. Rızai sözleşmeden kasıt, tarafların iradelerinin uyuşmasıdır. Aksi durumda, ayni sözleşmenin varlığından bahsedilir. Sözleşmenin kurulabilmesi için bağışlayanın bağışlanan konusu şeyi teslim etmesi şart değildir. TBK m.285/2: “Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama değildir.” Çünkü hak henüz malvarlığına girmemiştir. Örnek Önalım sözleşmesi hakkından feragat etmek, bağışlama sözleşmesini oluşturmaz. TBK m.285/3: “Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz.” Satış sözleşmesine konu edilen her şey bağışlama sözleşmesinin de konusunu oluşturabilir. Yani maddi mal olabileceği gibi gayri maddi mal (haklar) da oluşturabilir. Maddi mal örnek Taşınır mallar Taşınmaz mallar Para Gayri maddi mal örnek Fikri ve sınai mülkiyet hakkı Alacak hakkı Ayni haklar Bir sözleşmenin bağışlama niteliği olması için bağışlayanın bağışlama kastı olmalıdır. Bağışlananın bu kastı bilmesi gerekir. Bağışlama Sözleşmesi Bağışlayan Bağışlanan Bağışlama kastı Bağışlama kastının varlığını bilmesi Tarafların bağışlama sebebi ve üzerinde anlaşması gerekir. Bağışlayanın tam ehliyetli olması gerekir. Bağışlananın da ayırt etme gücünün olması yeterlidir. Çünkü bağışlanan bir borç altına girmemektedir. Sınırlı ehliyetsizler, yasal temsilcilerinin iznine muhtaç olmaksızın kendilerine yapılan bağışlamayı kabul edebilirler. TBK m.287: “Fiil ehliyeti bulunmayan kişi ayırt etme gücüne sahipse, bağışlamayı kabul edebilir. Ancak, bağışlananın yasal temsilcisi bu kişinin bağışlamayı kabulünü yasaklar veya bağışlanılan şeyin geri verilmesini emrederse, bağışlama ortadan kalkar.” Bağışlama Sözleşmesinin Türleri: 1.Elden Bağışlama: Elden bağışlama, bağışlama konusu şeyin bağışlayan tarafından bağışlanana teslim edilmesidir. Teslim ifadesi zilyetliğin devri şeklinde anlaşılmalıdır. 19 Elden bağışlamanın konusunu taşınırlar oluşturur. Elden bağışlamada borçlandırıcı işlemle tasarruf işlemi birbirine geçmektedir. Elden bağışlamanın konusunu taşınmazlar oluşturamaz. Çünkü taşınmazlar için bir tapu sicili işlemi vardır. Elden bağışlama, herhangi bir şekle tabi değildir. 2.Bağışlama Sözü Verme (Bağışlama Taahhüdü): Bağışlayan tarafın bağışlama konusu şeyin zilyetliği ve mülkiyetini bağışlanan tarafa devretmeyi üstlenmesine bağışlama sözü verme denir. Borçlandırıcı işlemle tasarruf işlemi her zaman farklı anlamda gerçekleşir. Yani sözleşmenin ikazı ile ifası anlamında süre vardır. Bağışlama sözü verme sözleşmesinin kurulabilmesi için sözleşmeye konu edilen malın karşı tarafa teslimi zorunlu değildir. Bu tür sözleşmenin konusunu taşınır mallar kadar taşınmaz mallar da oluşturur. Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklar da oluşturur. TBK m.288: “Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmî şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir. Ancak, geçerliliği resmî şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz.” Hem bozucu hem de erteleyici şarta tabi olarak yapılabilir. 3.Koşullu Bağışlama: Koşul bozucu nitelikte olabileceği gibi geciktirici nitelikte de olabilir. Bozucu şart örnek Baba oğluna fakülteyi 4 senede bitirmezse verdiği aracı geri alacağını söyler. Elden bağışlama, yalnız bozucu şarta bağlı olarak kurulabilir. Çünkü elden bağışlama olabilmesi için malın zilyetliğinin ve mülkiyetinin devredilmesi gerekir. Dolayısıyla geciktirici şarta tabi kurulamaz. Bağışlama taahhüdü, hem bozucu hem de geciktirici nitelikte olabilir. Şart, sözleşmenin tabi olduğu şekle bağlıdır. Aksi halde şart koyulmamış sayılır. Geciktirici şart gerçekleşirse, bağışlanan kişi bağışlanan şeyin mülkiyetini kazanır. Bozucu şart gerçekleşirse, sözleşme ortadan kalkar ve bağışlayan bağışlanan şeyi geri alır. Bağışlamaya konu edilen şey para ise sebepsiz zenginleşme davası ile malın iadesi talep edilir. 4.Bağışlayanın Ölümüne Bağlı Bağışlama: TBK m.290/2: “Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı olan bağışlamada, vasiyete ilişkin hükümler uygulanır.” Bağışlamanın gerçekleşebilmesi için, bağışlayanın ölümü koşulu vardır. Dolayısıyla ölüme bağlı tasarruf işlemi yoktur. Bağışlama, miras sözleşmesi ile yapılmalıdır. Bu açıdan da ölüme bağlı tasarruf gibidir. O yüzden ne sağlar arası bir hukuki işlem ne de ölüme bağlı bir tasarruf denebilir. Miras hukuku kuralları uygulanır. Geçerli surette kurulabilmesi için sözleşmenin resmi vasiyetname ile kurulması şarttır. 20 Şekil noksanlığı durumunda bağışlamada geçersizlikten (butlandan) bahsedilir. Bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlama niteliği itibariyle ölüme bağlı tasarrufa yaklaştığı için ölüme bağlı tasarrufların geçersizliğine ilişkin hükümler devreye girer. Bu noktada bir iptal imkanı söz konusu olur (İstisna). Bağışlayan taraf, bir bağışlama sözü vermektedir. Yani, niteliği itibariyle aslında bir bağışlama sözü vermedir. Zilyetlik ve mülkiyet mirasçılar tarafından devredilir. 5.Yüklemeli Bağışlama: TBK m.291/1: “Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir.” Genelde ekonomik bir yükleme vardır. Bazı durumlarda manevi bir değer de taşıyabilir. Yükleme, aslında bağışlayan tarafından bağışlanandan bir karşı edim elde etmek maksadıyla talep edilmektedir. Örnek A, arazisini bir kamu kurumuna bağışlamak istiyor. Ancak, bir yükleme koyuyor. Yani, arazinin belli bir kısmına bir çocuk parkı yapılmasını istiyor Bağışlayan tarafın talep hakkı vardır. TBK m.291/2: “Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir.” Talep imkanından bahsedebilmek için zilyetliğin ve mülkiyetin karşı tarafa devredilmiş olması gerekir. Talebe rağmen bağışlanan taraf haklı sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmezse bağışlayan bağışlama konusu şeyi geri alabilir. TBK m.295/1 3. bend: “I. Bağışlamanın geri alınması Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.” Yükleme hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak değildir. Mirasçıların yüklemenin yerine getirilmesini talep etme imkanı vardır. TBK m.291/4: “Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi yerine getirmekten kaçınabilir.” 6.Bağışlayana Dönme Şartıyla Bağışlama: Bağışlanan tarafın herhangi bir yükümlülüğü yoktur. Çünkü tek taraflı borçlandırıcı bir işlemdir. Bağışlayan, bağışlanan şeyi zamanında bağışlanana devretmezse, bağışlananın talep hakkı doğar. TBK m.294/1: “Bağışlayan, bağışlamadan doğan zarardan bu zarara ağır kusuruyla sebep olmadıkça, bağışlanana karşı sorumlu değildir.” Ağır kusur aranmasının sebebi, kazandırmanın karşılıksız (ivazsız) olmasıdır. Bağışlama tek taraflı olduğu için TBK m.123 vd.dan bahsedilemez. Bağışlanan, bağışlayandan yalnızca aynen ifayı talep edebilir. Dolayısıyla menfi veya müspet zararın talebi de söz konusu değildir. Bağışlama sözleşmesinin konusunu para borcu oluşturması halinde ve bağışlayanın devretmemesi halinde temerrüt faizi gündeme gelebilir. TBK m.121/1-2: “Faiz veya irat borcunu ya da bağışladığı bir miktar parayı ödemekte temerrüde düşen borçlu, icra takibine girişildiği veya dava açıldığı günden başlayarak, temerrüt faizi ödemekle yükümlüdür. Buna aykırı olarak yapılan anlaşmalar, ceza koşulu hükümlerine tabi olur.” Bağışlayanın, bağışlama konusu şeyin ayıbından veya zaptından sorumlu olabilmesi için ancak sözleşmede buna ilişkin bir garanti borcu yüklenmişse sorumlu olunur. 21 Aksi halde sorumlu olunmaz. Sebep İvazsız olması TBK m.294/2: “Bağışlayan, bağışlanılan şey veya alacak hakkında ayrıca garanti sözü vermişse, bununla sorumlu olur.” Bağışlamadan Dönme: A.Bağışlayanın, Elden Bağışlamayı veya Yerine Getirilmiş Bağışlama Sözünü Geri Alması: TBK m.295 hükmünde kanun koyucu bağışlayanın elden bağışlamayı veya yerine getirilmiş bağışlama sözünü geri alması konusunda bazı şartlar getirmiştir. TBK m.295: “Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir: 1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse. 2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa. 3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.” Şartların bir tanesinin yerine gelmesi yeterlidir. Suç, nitelik olarak re’sen kovuşturulabilir olduğu gibi şikayete bağlı da olabilir. Suçun bağışlama işleminin gerçekleşmesinin ardından gündeme gelmesi gerekir. Suçun zamanaşımına uğramış olması, herhangi bir farklılık arz etmez. Suça örnek Kasten adam öldürme Kasten adam yaralama Suç, ağır olmak şartıyla teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile bir geri alma sebebidir. Suçun iştirak halinde işlenmesinde de geri alma vardır. “Yakınları” tabirinden hısımlar, eş, dostlar, arkadaşlar, sevgili anlaşılır. Kanundan doğan yükümlülükler tabiri için öğretide aile hukukundan doğan yasal yükümlülüklerin geldiği ifade edilir. Örnek Nafaka ödeme Sadakat yükümlülüğü Geri alma, bağışlayanın ve bağışlananın sağlığında olmalıdır. Bağışlamayı geri alan bağışlayan, bağışlanandan talep tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde bağışlamasını geri vermesini talep edebilir. Bağışlayanın dava yoluyla talepte bulunma imkanı olduğu gibi dava dışında da talep imkanına sahiptir. Yani, mutlaka dava açılması gerekmez. TBK m.295’e göre geri alınma, aslında değiştirici yenilik doğurma hakkının kullanılmasıdır. Dolayısıyla, bağışlayanın tek taraflı beyanı, bağışlananın hukuk alanına ulaştığı anda bağışlama sözleşmesinin içeriği değişir ve bağışlanan taraf, bağışlanan şeyi bağışlayana geri verme borcu altına girer. Geri alma hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Dolayısıyla, kural olarak mirasçılara geçemez veya devredilemez. B.Henüz Yerine Getirilmemiş Bağışlama Sözünün Geri Alınması: TBK m.296: “Bağışlama sözü veren, aşağıdaki durumlarda sözünü geri alabilir ve onu ifadan kaçınabilir: 1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa. 2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır 22 kılacak ölçüde değişmişse. 3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa. Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.” TBK m.297/1: “Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak 1 yıl içinde bağışlamayı geri alabilir.” 1 yıl içinde kullanmazsa bu hakkını kaybeder. Yani, hak düşürücü süre vardır. TBK m.297/2: “Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.” Bu hüküm mirasçılara geçmenin istisnasıdır. TBK m.297/3-4: “Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak 1 yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler. Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler.” C.Bağışlama Sözü Vermenin Ortadan Kalkması: TBK m.296/2: “Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.” Kanunda düzenlendiği için kendiliğinden ortadan kalkar. Dolayısıyla, iptali için dava açılmasına gerek yoktur. Ödünç Sözleşmeleri: A.Kullanım Ödüncü (Ariyet) Sözleşmesi: Kullandırma amacı güden bir sözleşmedir. Ariyet sözleşmesi, ödünç verenin ödünç verdiği şeyin kullanılmasını herhangi bir karşılık almaksızın belirli bir süreyle ödünç alana bırakmayı, ödünç alanın da o şeyi bizzat kullanarak sözleşmede belirlenen sürenin sonunda ödünç verene geri vermeyi yüklendiği sözleşmedir. TBK m.379: “Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin bir şeyin karşılıksız olarak kullanılmasını ödünç alana bırakmayı ve ödünç alanın da o şeyi kullandıktan sonra geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir.” Geri iade, aynen yapılmalıdır. Sözleşme, ivazsız bir sözleşmedir. Herhangi bir kanuni şekil şartı belirlenmemiştir. Aynen iade yapılacağı için sözleşmenin konusu tüketilebilen eşyalar olamaz. Sözleşme konusunu oluşturabileceklere örnek Kitap Radyo Televizyon Hayvan Hem taşınır hem de taşınmaz mallar kullanım ödüncü sözleşmesine konu edinebilir. Ariyet alan taraf, kendisine ödünç verilen şeyi bizzat kullanmaya yetkilidir. Dolayısıyla, kullanım ödüncü veren tarafın izni olmadan başkasına kullandıramaz. Kullanım ödüncü alan taraf bu kurala uymazsa, bundan bir zararın doğması halinde, zarar beklenmedik olaylar sonucunda doğmuş olsa bile doğacak zararlardan sorumlu olur. Ancak, kanun koyucu bundan kurtulma imkanı da tanımıştır. Zararın doğmasını engelleyemeyeceğini ispat etmesi halinde sorumluluktan kurtulabilir. 23 Kural olarak kullanım ödüncü alan taraf, ödünç verilen eşyanın olağan bakım, muhafaza ve kullanım ödüncü olarak aldığı hayvanın yiyecek masraflarını bizzat karşılamalıdır. Buna karşılık, ödünç verenin menfaatine yapmak zorunda kaldığı olağanüstü masrafları ödemek zorunda değildir. TBK m.382: “Bir şeyi birlikte ödünç alanlar, ondan müteselsilen sorumlu olurlar.” Yani, birden fazla kişi aynı şeyi ödünç alabilir. TBK m.383: “Kullanma için belirli bir süre öngörülmemişse, ödünç alanın, ödünç konusunu sözleşme uyarınca kullanmış olmasıyla veya kullanabilecek kadar bir zaman geçmesiyle sözleşme sona erer. Ödünç alan, ödünç konusunu sözleşmeye aykırı olarak kullanır, onu bozar veya kullanmak için başka bir kimseye verirse ya da önceden bilinmeyen bir durum yüzünden ödünç verenin ivedi gereksinimi ortaya çıkarsa, ödünç veren o şeyi daha önce geri isteyebilir.” TBK m.384: “Ödünç konusu, kullanım süresi ve hangi amaçla kullanılacağı belirlenmeden verilmişse, ödünç veren onu dilediği zaman geri isteyebilir.” TBK m.385: “Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç alanın ölmesiyle kendiliğinden sona erer.” B.Tüketim Ödüncü (Karz) Sözleşmesi: Bu sözleşmeler de kullanım amacı güden sözleşmelerdir. TBK m.386: “Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir.” Tüketim ödüncü sözleşmesinin konusunu tüketilebilen misli şeyler ve para oluşturur. Örnek Şeker Kömür Buğday Ferdi ile belli olan ve tüketilemeyen şeyler sözleşmeye konu edilemez. Ferdi ile belli olan şeylere örnek Parça borcu 03 ABC 003 plakalı araç Uygulamada en çok rastlanılan tüketim ödüncü sözleşmesi konusu paradır. Tüketim ödüncü sözleşmesi; adi tüketim ödüncü sözleşmesi ticari tüketim ödüncü sözleşmesi olarak 2’ye ayrılır. Adi tüketim ödüncü sözleşmesi, kural olarak ivazsızdır. Yani, taraflar verilen para için faiz ödemesini kararlaştırmamışsa ödünç alan tarafın faiz ödemesi gerekmez. Ticari tüketim ödüncü sözleşmesi ise tam tersidir. Yani taraflar, faiz ödemesini kararlaştırmamış olsalar bile faiz ödemesi şarttır. Zira, ticari tüketim ödüncü sözleşmesi daima ivazlıdır. Tüketim ödüncü sözleşmesi ödünç alana tasarruf yetkisi verir. Karz sözleşmesinde de herhangi bir şekil şartı yoktur. Ancak, sözleşmenin yazılı olarak kurulmasında yarar vardır. Zira, HMK m.200’e göre belirli bir meblağı aşanların senetle ispat edilmesi şarttır. Buna tanıkla ispat yasağı denir. Ödünç verenin borcu, ödünç verilen para veya misli şeyin teslimidir. Tarafların bir ifa günü kararlaştırmamış olmaları durumunda ödünç verenin bu borcu sözleşmenin kurulmasıyla birlikte muaccel olur. Ödünç alanın sözleşme konusu şeyin teslimini isteme hakkı vardır. 24 Bu hak, ödünç verenin teslimde temerrüde düştüğü andan itibaren 6 ay geçmekle zamanaşımına uğrar. Sürenin buradan başlaması istisnadır. TBK, bazı hallerde ödünç verene ödünç vermeden kaçınma imkanı vermiştir. TBK m.390: “Ödünç alan, ödünç sözleşmesinin kurulmasından sonra ödeme güçsüzlüğüne düşerse ödünç veren, ödünç konusunun tesliminden kaçınabilir. Ödünç veren, ödünç alanın sözleşmenin kurulmasından önce ödeme güçsüzlüğüne düşmüş olduğunu daha sonra öğrenmişse, aynı hakka sahiptir.” Ödünç verenin teslim etmesi halinde ödünç verilen şeyin mülkiyeti kesin olarak ödünç alana geçer. Çünkü, mal ancak mülkiyetin geçmesiyle tüketilebilir. Oysa, kullanım ödüncü ve kira sözleşmelerinde mülkiyet geçmez. Ödünç alanın geri verme borcu, para veya şeyin kendisine teslim edilmesiyle doğar. Bu nedenle tüketim ödüncü sözleşmesi eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Ödünç alanın ne miktarda geri vermeye yükümlü olduğu sözleşmeye göre değil fiilen verilen miktara göre belirlenir. Kira ve ariyet sözleşmelerinde kira ve ödünç konusu olan şeyin aynen geri verilmesi şarttır. Karz sözleşmesinde ödünç verilen şey aynen değil fakat miktar ve vasıfta eşit olmak üzere mislen geri verilmelidir. Taraflar, sözleşmede ifa zamanını belirlemiş olabilirler. Zamanın belirlenmesi taraflardan birinin bildirimde bulunmasına da bağlanmış olabilir. Bu takdirde geri verme borcu, kararlaştırılan sürenin sonunda veya bildirimin karşı tarafa vardığı anda muaccel olur. TBK m.392: “Ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir gün ya da bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı kararlaştırılmamışsa ödünç alan, ilk istemden başlayarak 6 hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü değildir.” O halde, ödünç veren taraf her zaman geri isteyebilir. Adi tüketim ödüncü sözleşmesinde faiz oranı sözleşme özgürlüğü çerçevesinde taraflarca serbestçe belirlenebilir. Tarafların kararlaştırdığı faize akdi faiz veya sözleşmesel faiz denir. Faizi kararlaştırmalarına rağmen faiz oranı tespit edilmemişse oran TBK m.388/1’e göre belirlenir. TBK m.388/1: “Tüketim ödüncü sözleşmesinde faiz oranı belirlenmemişse, kural olarak ödünç alma zamanında ve yerinde o tür ödünçlerde geçerli olan faiz oranı uygulanır.” Bu oranın belirlenememesi durumunda TBK m.88 devreye girer. TBK m.88/1: “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.” Buradaki mevzuattan kasıt, 3095 sy. Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’dur. 3095 sy. Kanun m.1: “Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde 12 oranı üzerinden yapılır. 25 Cumhurbaşkanı, bu oranı aylık olarak belirlemeye, %10’una kadar indirmeye veya 1 katına kadar artırmaya yetkilidir.” Kanuni faiz oranı 1 Haziran 2024 itibariyle %24’tür. TTK m.9: “Ticari işlerde; kanuni, anapara ile temerrüt faizi hakkında, ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.” Mürekkep faiz, işlemiş faizin anaparaya eklenerek yeniden faiz işletilmesidir. TBK’ya göre bileşik faiz bakımından taraflarca yapılan anlaşmalar hükümsüzdür. Bu kuralın istisnası TTK m.8’de düzenlenmiştir. TTK m.8/2: “3 aydan aşağı olmamak üzere, faizin anaparaya eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı, yalnız cari hesaplarla her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde olan ödünç sözleşmelerinde geçerlidir. Şu şartla ki, bu fıkra, sözleşenleri tacir olmayanlara uygulanmaz.” Güvence Amacı Güden Sözleşmeler: A.Kefalet Sözleşmesi: Kefalet sözleşmesi, mevcut bir borcun ifasını güvence altına almak için kurulan bir sözleşmedir. Kefalet, şahsi bir teminat amacı güden sözleşmedir. Kefalet sözleşmesi ile kefil, borçlu tarafın borcunu ifa etmemesi halinde alacaklıya karşı şahsen sorumlu olmayı yüklenir. TBK m.581: “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.” Kefil borçtan sorumlu değildir. Borcun ifa edilmemesinin sonuçlarından sorumludur. Kefalet sözleşmesi, tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Çünkü kefalette yalnızca kefil borç altına girer. Kefalet borcu, fer’i bir borçtur. Yani, bağlı bir borçtur. Dolayısıyla, kefalet ancak asıl bir borcun mevcut olması halinde hüküm ifade eder. Kefalet sözleşmesi, tali bir nitelik de gösterir. Yani ikincil bir borçtur. Yani, asıl borç için önce borçlunun takip edilmesi gerekir. Borçlu borcunu ödemediği takdirde kefile başvurma imkanı doğar. Sözleşmenin geçerlilik şartları; esasa ilişkin şartlar şekle ilişkin şartlar olarak 2’ye ayrılır. 1.Esasa İlişkin Şartlar: a.Geçerli bir asıl borcun bulunması: Asıl borcun mutlaka kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada bulunmasına gerek yoktur. Önemli olan, kefalet borcunun muaccel olduğu anda geçerli bir asıl borcun bulunmasıdır. Dolayısıyla ileride doğabilecek bir borç için de akdedilebilir. Asıl borcun geçerli bir borç olması da gerekir. Zira, hükümsüz bir borca kefalet edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla asıl borcun doğduğu sözleşme; ahlaka, hukuka, kişilik haklarına, kamu düzenine ve emredici kurallara aykırıysa; imkansızsa kefalet altına alınabilmesi mümkün değildir. 26 b.Kefilin Ehliyeti: Tam ehliyetliler, her türlü hukuki işlemi bizzat yapabileceklerinden, kefalet sözleşmesi yapmaya da ehildirler. Tam ehliyetsizlerin fiil ehliyeti yoktur. Dolayısıyla kefalet sözleşmesi yapamazlar. Sınırlı ehliyetlilerin kefalet sözleşmesi yapabilmeleri koşula bağlanmıştır. TMK m.429 uyarınca yasal danışmanlarının olurunu alırlarsa kefil olabilirler. Sınırlı ehliyetsizlerin kendi başlarına kefil olabilmeleri mümkün değildir. Yasal temsilcilerinin izni ile de bir borca kefalet edemezler. Yasal temsilcilerinin de onlar adına kefil olmaları mümkün değildir. Mülga TBK’ya göre evli kişilerin kefalet sözleşmesi kurarken herhangi bir şekilde eşlerinin rızasını almaları gerekmiyordu. Yeni kanunla birlikte rıza gelmiştir. TBK m.584/1: “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” Rıza eksikliği düzeltilemez. Mutlak butlan sonucunu doğurmasına sebep olur. TBK m.584/2: “Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.” 2.Şekle İlişkin Şartlar: a.Yazılı Şekil: Kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için mutlaka yazılı şekilde yapılmalıdır. Yazılı şekilde yapılmayan kefalet sözleşmesi hiçbir hüküm doğurmaz. Yani, kesin hükümsüzdür. Kefalet senedinde sadece borç altına giren kefilin imzasının bulunması yeterlidir. Kefalet senedinde alacaklının isminin anılması da zorunlu değildir. TBK m.583’e göre yazılı yapılması gereken kefalet sözleşmesinde mutlaka kefilin kendi el yazısı le belirtilmesi gereken 3 durum vardır: Kefilin sorumlu olacağı azami miktar Kefalet tarihi Müteselsil kefalet halinde herhangi bir ifade ile bu yükümlülük altına girildiği TBK m.583/2: “Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir 3. kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.” Kefalet senedinde kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktarın gösterilmesi şarttır. Bu miktar senetle mutlaka para olarak, rakamla veya yazıyla belirlenmelidir. Asıl borcun konusu para olmasa bile para şeklinde belirtilmelidir. 3.Kefalet Çeşitleri: a.Adi Kefalet: TBK m.585’de düzenlenmiştir. Asıl borçludan önce kefile başvurulmuşsa kefil, önce asıl borçluya başvurulmasını isteyebilir. Buna kefilin tartışma def’i denir. 27 TBK m.585/2: “Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine konkordato mehli verilmesine karar verilmişse, bu hüküm uygulanmaz.” Buna da kefilin rehnin paraya çevrilmesi def’i denir. TBK m.585/1: “Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; ancak, aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir: 1. Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması. 2. Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi. 3. Borçlunun iflasına karar verilmesi. 4. Borçluya konkordato mehli verilmiş olması.” Kefalette asıl olan, adi kefalet türüdür. Müteselsil kefalet olduğu anlaşılamayan hallerde adi kefalet vücut alır. b.Müteselsil (Dayanışmalı) Kefalet: Doğrudan doğruya kefile başvurulabilen kefalet türüdür. Özellikle bankalarda ve ticari hayatta uygulanan kefalet türüdür. Müteselsil kefaletin olabilmesi için, kefilin kefalet senedinde borçlu ile müteselsil olarak sorumlu olduğunu açıkça ifade etmelidir. Bunun için senette mutlaka “müteselsil kefalet” denmesi zorunlu değildir. Borçlulardan birinin veya kefil için ticari özellik gösteren borca kefil olunduğunda bu kefalet daima müteselsil kefalettir. Bu noktada bir teselsül karinesi söz konusu olur. TTK m.7: “İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez. Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de 1. fıkra hükmü geçerli olur.” Alacaklının borçluyu takip etmeden ya da alacağın rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilmesi şarta bağlıdır: Borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması ya da borç konusunu ifade gecikmesi ya da ihtarın sonuçsuz kalması Dolayısıyla, müteselsil kefalette kefalet borcu bu durumlarda asli nitelikte olur. Taraflar bunun aksini öngörebilir. Alacağın rehninin paraya çevrilmesi ile borcun karşılanamayacağı hakim tarafından önceden belirlenmişse, borçlu iflas etmişse veya konkordato mehli verilmişse rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulabilir. c.Birlikte Kefalet: Aynı borca birden fazla kişinin kefil olmasıdır. TBK m.587’de düzenlenmiştir. Birlikte kefaletten bahsedebilmek için kefillerin birbirlerinden haberdar olmaları gerekir. Gerçek anlamda birlikte kefalet; adi birlikte kefalet müteselsil birlikte kefalet olarak 2’ye ayrılır. Adi birlikte kefalet, birden çok kimsenin asıl borca kefil olmaları halinde söz konusu olur. 28 Adi birlikte kefalette kefillerden her biri, kendi payı bakımından adi kefil gibi diğerlerinin payları bakımından ise kefile kefil gibi sorumlu olur. Dolayısıyla kefillerden her biri, tartışma ve rehnin paraya çevrilmesi def’ini ileri sürebilir. Müteselsil birlikte kefalet, kefillerin gerek kendi aralarında gerek borçlu ile birlikte müteselsil olarak sorumlu olmayı yüklendikleri durumlarda ortaya çıkar. Böyle bir durumun kefalet senedinden açıkça anlaşılması gerekir. Aksi halde, kefaletin türü adi birlikte kefalet türü olarak kabul edilir. Bu türde kefiller sadece bölme (taksim) def’inden feragat etmeyi kararlaştırmış olurlar. Buna karşılık kefiller, hem kendi aralarında hem de borçlu ile birlikte müteselsil kefalet taahhüdünde bulunmuşlarsa hem bölme hem de tartışma def’inden feragat etmiş sayılırlar. Kanun koyucu, müteselsil kefillere sınırlı olarak bölme def’inden yararlanma imkanı tanımıştır. TBK m.587/2: “Borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil olarak yükümlülük altına giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu olur. Ancak, bir kefil, kendisiyle birlikte daha önce veya aynı zamanda müteselsilen yükümlü bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş olmadıkça, kendi payından fazlasını ödemekten kaçınabilir…” ç.Kefile Kefalet: Kefile kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefile kefalet arasında kurulur. Kefile kefil, alacaklıya karşı kefilin yüklenimine bir güvence vermektedir. Kefile kefil, adi kefil gibi sorumlu olacağından alacaklı, alacağını önce borçlu veya kefilinden talep etmedikçe kefile kefile başvuramaz. Kefile kefil, açıkça müteselsil olarak bir yüklenim altına girmişse, alacaklı artık doğrudan doğruya kefile kefil yoluna başvurabilir. d.Rücua Kefalet: Asıl kefil ile rücua kefil arasında kurulan sözleşmedir. Rücua kefil, borçludan rücu sebebiyle doğan alacağını alamayan kefilin bu rücu alacağına güvence vermektedir. TBK m.588’de düzenlenmiştir. Asıl kefil gibi bizzat borçlunun kefiline güvence vermektedir. Asıl kefil borcu alacaklıya ödediği zaman alacaklının haklarına halef olur. Yani, ödemiş olduğu borçtan dolayı borçlunun karşısında alacaklı konumuna geçer. Borçluya rücu eden kefil, rücu alacağını ondan alamazsa rücua kefile başvurarak borcu ondan talep edebilir. Kural olarak adi kefalet niteliğinde olduğundan asıl kefil önce borçluyu takip etmelidir. 4.Kefilin Sorumluluğu: Kefilin sorumluluğu, kefalet senedinde rakam ya da yazıyla gösterilmesi gereken azami miktar ile sınırlıdır. Kefilin sınırlı sorumluluğu ancak asıl borcun ödenmemesi durumunda söz konusu olabilir. TBK m.589/3-4: “Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur. Kefilin, asıl borç ilişkisinin hükümsüz hâle gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmalar kesin olarak hükümsüzdür.” 29 Kefilin sorumluluğunun kapsamı TBK m.589’da düzenlenmiştir. TBK m.589/2: “Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa kefil, belirtilen azamî miktarla sınırlı olmak üzere, aşağıdakilerden sorumludur: 1. Asıl borç ile borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları. 2. Alacaklının, kefile, onun borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir zaman önce bildirmesi koşuluyla, borçluya karşı yönelttiği takip ve davaların masrafları ile gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının devrinin sebep olduğu masraflar. 3. İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdî faizler ile gerektiğinde tahvil karşılığında ödünç verilen anaparanın işlemiş 1 yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizleri.” Borçlunun