2024/2025 12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları PDF
Document Details
Uploaded by HumourousAgate1121
Şehit Fazıl Yıldırım Anadolu Lisesi
Tags
Summary
Bu belge, 2024/2025 eğitim-öğretim yılı Şehit Fazıl Yıldırım Anadolu Lisesi 12. sınıf öğrencileri için Türk Dili ve Edebiyatı ders notlarını içerir. Saf şiir ve öz şiir anlayışlarını, önemli şairleri ve şiir türlerini ele almaktadır.
Full Transcript
2024/ 2025 Eğitim Öğretim Yılı Şehit Fazıl Yıldırım Anadolu Lisesi 12.Sınıflar 1.Dönem Türk Dili ve Edebiyatı Dersi 2.Sınav Ders Notu SAF ŞİİR –ÖZ ŞİİR Ahmet Haşim’in, “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısında kurallarını beli...
2024/ 2025 Eğitim Öğretim Yılı Şehit Fazıl Yıldırım Anadolu Lisesi 12.Sınıflar 1.Dönem Türk Dili ve Edebiyatı Dersi 2.Sınav Ders Notu SAF ŞİİR –ÖZ ŞİİR Ahmet Haşim’in, “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısında kurallarını belirlediği “saf şiir”anlayışı, Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çalışmalarıyla 1940-1960 yılları arasında önemli bir şiir geleneği oluşturmuştur. Bu anlayışın temsilcileri arasında Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Halet Çelebi, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil sayılabilir. Saf şiir anlayışıyla yazılan şiirlerde, ahenkli ve etkili söylemle dilde sadeleşip rahat bir söyleyişe ulaşma hedeflenir. Masal, rüya, mit, zamanın sonsuzluğu, aşk, ölüm, ayrılık, yalnızlık gibi temalar işlenir. Saf şiir anlayışıyla yazılan şiirlerde, ölçü ve uyaktan yararlanılabilir ama şiire güç veren, hayal gücünün oluşturduğu imgeler ve kelimelerin bir araya gelerek sağladığı ses ve ahenk zenginliğidir. Saf şiir anlayışıyla şiir yazan sanatçılar XIX. yüzyılın ortalarında Fransa’da ortaya çıkan sembolizm akımından etkilenmişlerdir. Sembolizm, şiirde gerçekçiliği savunan parnasizm akımına tepki olarak doğduğundan sembolist sanatçılar izlenimlere, anlam kapalılığına ve müzikaliteye önem vermişlerdir. Dış dünyadan alınanların, sembollerle ve sezdirilerek ifade edildiği bu akımda şiirin anlamı, okuyucuya göre değişmektedir. Charles Baudelaire (Çarls Bodler), Arthur Rimbaud (Artur Rembo), Paul Verlaine (Pol Verlen), Stephane Mallerme (Stefan Malerme), Paul Valery (Pol Valeri) dünya edebiyatında bu akımın öncüleridir. Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Sedat Umran ve Yedi Meşaleciler bu akımdan etkilenen sanatçılarımızdan bazılarıdır. Necip Fazıl KISAKÜREK (1905-1983) İlk dönem şiirlerinde yalnızlık, ölüm gibi bireysel temaları işlemiş olan sanatçı, ikinci dönem şiirlerinde mistik bir anlayışla madde ve ruh problemlerini, insanın evrendeki yerini, bunalımlarını, tasavvuf konularını ele almış; yer yer ideolojik söylemlere başvurmuş, sağlam güçlü bir şiir tekniği oluşturmuştur. Sanatçı, “Ağaç” ve “Büyük Doğu” dergilerini çıkardı. Tiyatro alanında da eserler verdi. Şiir Kitapları: “Örümcek Ağı”, “Kaldırımlar”, “Ben ve Ötesi”, “Sonsuzluk Kervanı”, “Çile”, “Şiirlerim”, “Esselâm”. KALDIRIMLAR- 1 İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler... Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler. Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık, Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; İn, cin uykuda yalnız iki yoldaş uyanık Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Biri benim biri de serseri kaldırımlar.... Necip Fazıl Kısakürek Necip Fazıl Kısakürek okuduğunuz “Kaldırımlar I” adlı şiirini; sade bir dil, etkili bir anlatım, sağlam bir teknik gerektiren saf şiir anlayışıyla yazmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nin ilk kuşak şairleri arasında yer alan Necip Fazıl Kısakürek, mistik bir öz taşıyan şiirlerinde genellikle insanın evrendeki yerini, iç dünyasının gizli duygu ve tutkularını ele alıp işlemiştir. CAHİT SITKI TARANCI Cahit Sıtkı hece veznine ve kafiyeye sonuna kadar bağlı kalmış, şekle düşkün bir sanatçıdır. Hece ölçüsünde değişmeyen kalıpların duraklarını atarak heceye yeni bir bakış açısı getirmeye çalışmıştır. Garipçilerin etkisiyle yazdığı serbest şiirleri de vardır. Dili son derece canlı, saf ve temiz olan Cahit Sıtkı, uzun cümlelerden kaçmış, bol ve güzel halk deyimleri kullanmış, ahenkli bir dille şiirlerini meydana getirerek başarılı bir üslup oluşturmuştur.Şiirlerinde günlük aşklar, gençlik, insanlık tasaları, mutluluklar, kısa süreli dertler, yaşama sevinci gibi konuları işleyen sanatçı birçok şiirinde kendisini anlatmış; ölüm korkusunu açığa vuran, karamsar bir ruh hali ile yaşama sevgisi arasında gelgitler yaşadığı şiirler kaleme almıştır. Şiirlerinde derin bir düşünce, fikir ve felsefe bulunmamaktadır. Baudlaire’e özenen Cahit Sıtkı, sembolizm ve romantizmin etkisinde kalmıştır. Eserleri: Şiir: Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası / Mektup: Ziya’ya Mektuplar OTUZ BEŞ YAŞ Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yaş otuz beş! yolun yarısı eder. Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Zamanla nasıl değişiyor insan! Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Hangi resmime baksam ben değilim. Gözünün yaşına bakmadan gider. Nerde o günler, o şevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben değilim; Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Yalandır kaygısız olduğum yalan. Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Hatırası bile yabancı gelir. … Hayata beraber başladığımız, Cahit Sıtkı Tarancı Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Toplumcu Gerçekçi Şiir Anlayışı 1930’larda görülmeye başlanan bu şiir anlayışı “Türk Köylüsü” adlı şiirde de görüldüğü gibi bir düşünceye, bir ideolojiye bağlı kalarak halkın sorunlarını edebiyata taşıyan, bu sorunlara zaman zaman çözüm yolları gösteren, insanlara umut aşılamaya çalışan bir anlayıştır. Toplumcu gerçekçiler edebiyatın sadece güzel değil aynı zamanda faydalı da olması gerektiğini savunmuşlar ve bu anlayışla eserler vermişlerdir. Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında toplumcu gerçekçi şairlerin ilk temsilcileri, “Nâzım Hikmet kuşağı” olarak adlandırılmıştır. Bu sanatçıların eserlerinde Nâzım Hikmet şiirlerinin içerik ve biçimdeki etkileri açıkça görülmektedir. Bu sanatçılardan birkaçı: İlhami Bekir Tez, Ercüment Behzat Lav, Hasan İzzettin Dinamo. Nâzım Hikmet RAN (1902-1963) Şiir yazmaya 1914 yılında başlayan Nâzım Hikmet Moskova’da öğrenciyken tanıştığı Rus fütüristlerinden çok etkilendi. Klasik şiir kalıplarından sıyrılmış, özgür, yeni bir şiir dili ve biçimi geliştirdi. Zamanla tam anlamıyla klasik de denemeyecek ama biçimsel bakımdan daha az deneysel sayılabilecek bir şiir dili geliştirdi. Halk şiirini de Doğu şiirini de çağdaş şiir anlayışından ödün vermeden kullandı. Şiirlerinde hikâye, destan, tarih, sinema, tiyatro gibi türlerin imkânlarından yararlandı. Şiirlerinin birçoğu bestelendi. Şiirlerinin yanında roman ve tiyatro türlerinde de eserler verdi. Çeşitli gazetelere yazılar yazdı, çeviriler yaptı. Edebiyatın yanı sıra tiyatro ve sinema alanlarında da ürünler verdi; senaryolar yazdı, pek çok filmin çekimlerine katkıda bulundu. Doğumunun yüzüncü yılı olan 2002, UNESCO tarafından Nâzım Hikmet yılı ilan edilmiştir. Şiir: “835 Satır”, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?”, “Taranta-Babu’ya Mektuplar”, “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı”, “Kurtuluş Savaşı Destanı”, “Memleketimden İnsan Manzaraları Fütürizm (Gelecekçilik) XX. yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. Akımın öncüsü İtalyan şair Marinetti’dir. Bu akımın beslendiği ana kaynak modern hayattır. Bu akımı benimseyen sanatçılar sanatta sürekliliği, değişkenliği ve hareketliliği savunmuşlardır. Şiirde geleneksel kurallar terk edilmiş, ölçü ve uyaktan vazgeçilmiştir. Bu akımın Rus edebiyatında en önemli temsilcisi Mayakovski’dir. Türk edebiyatında bu akımın temsilcisi Nâzım Hikmet’tir. 1940’lı yıllarda toplumcu gerçekçi şiir anlayışı devam etmiştir. Bu dönemde Attilâ İlhan, Ahmet Arif, Enver Gökçe, Rıfat Ilgaz, Ceyhun Atuf Kansu, Ömer Faruk Toprak gibi sanatçılar bu çizgide şiirler yazmışlardır. TÜRK KÖYLÜSÜ T opraktan öğrenip Baştan ayağa yâredir.” kitapsız bilendir. ağu içer su yerine. Hoca Nasreddin gibi ağlayan Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün Bayburtlu Zihni gibi gülendir. önlerine Ferhad’dır ve bir kerre vakterişip Kerem’dir “— Gayrık, yeter!..” ve Keloğlan’dır. demesinler. Yol görünür onun garip serine, Bunu bir dediler mi, analar babalar umudu keser, “İsrafil sûrunu urur, (...) mahlûkat yerinden durur,” Çarşamba’yı sel alır, toprağın nabzı başlar bir yâr sever onun nabızlarında atmağa el alır, Ne kendi nefsini korur, kanadı kırılır ne düşmanı kayırır, çöllerde kalır, “Dağları yırtıp ayırır, ölmeden mezara koyarlar onu. kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...” O, “Yûnusû biçâredir Nâzım Hikmet/ Kuvâyi Milliye “Türk Köylüsü”, serbest şiir anlayışıyla yazılan şiirlerdendir. Serbest şiir anlayışı divan, halk ve Batı edebiyatı nazım biçimlerinin ölçü, kafiye ve kümelenişlerinin dikkate alınmadığı, ilk örnekleri Batı’da görülen bir nazım biçimidir. Nâzım Hikmet, serbest müstezattan izler görülen bu nazım biçimini edebiyatımızda başarıyla kullanan ilk şairdir. Kuvvetli lirizm etkilerinin görüldüğü “Türk Köylüsü” şiiri, büyük halk kitlelerine hitap ederek onları harekete geçirmek için söylevci üsluptan yararlanan bir şiirdir. Şiirde etkiyi güçlendirmek için ses unsuruna önem verilmiş, redif ve kafiyelerden yararlanılmıştır. Uzun dizeler arasındaki kısa dizeler şiire bir hareketlilik ve kıvraklık katmıştır. Dizelerin büyük harfle başlatılması anlayışı bu şiirde görülmemektedir. “Türk Köylüsü” şiirinde halk edebiyatı motiflerinden yararlanılmış hatta halk şairlerine ait dizelerden, türkülerden alıntılar yapılmıştır. “Ferhat ile Şirin”, “Kerem ile Aslı” adlı halk hikâyelerinin kahramanları hatırlatılmış, masal kahramanı Keloğlan’dan bahsedilmiştir. Halk bilgesi Nasrettin Hoca’dan, 1816-1817 Osmanlı-Rus Savaşı’nın büyük acılarını yaşayan şair Bayrutlu Zihni’den bahsedilmiş, Yunus Emre’den iki dize alınmış, “Çarşamba’yı Sel Aldı”, “Yeşil Kurbağalar Öter Göllerde”, “Çanakkale İçinde Vurdular Beni” türkülerinden dizeler alınmış ve İsrafil’in surunu üflemesi, Hızır ve İlyas peygamberlerin ölümsüz olmak için içtiği âbıhayat suyu gibi İslamî inanışlara da yer verilmiştir. Nâzım Hikmet, toplumcu gerçekçi şiir anlayışının ülkemizdeki önemli temsilcilerinden biridir. Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Yansıtan Şiir Cumhuriyet’ten önce ortaya çıkan Millî Edebiyat anlayışı Cumhuriyet’ten sonra da devam etmiş, Cumhuriyet Dönemi’nde “Millî Edebiyat zevk ve anlayışını yansıtan şiir” olarak adlandırılan bu şiir geleneği, halk kültürü ve milliyetçilik kaynaklarından beslenmiştir. Bu dönemde başta Beş Hececiler (Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç) olmak üzere Ahmet Kutsi Tecer “Şiirler”, Behçet Kemal Çağlar “Benden İçeri”, Ömer Bedrettin Uşaklı “Yayla Dumanı”, Zeki Ömer Defne “Denizden Çalınmış Ülke”, İbrahim Alaeddin Gövsa “Çanakkale İzleri”, Orhan Şaik Gökyay “Destursuz Bağa Girenler”, Necmettin Halil Onan “Çakıl Taşları” adlı eserleri ile dilin sadeleşmesinde ve hece ölçüsünün yaygın olarak kullanılmasında etkili olmuşlardır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında birçok şair Millî Mücadele ve Kurtuluş Savaşı’nın etkisiyle millî duyguları dile getiren şiirler yazmıştır. Bu şiirlerin ana teması, vatan sevgisidir. Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren sanatçılarda yüksek bir dil bilinci ve yurt sevgisi egemendir. Bu zevk ve anlayışa uygun şiirler yazan sanatçılar, Millî Mücadele’den sonraki Anadolu’yu; insanı, kültürü, yaşama biçimi ile yeniden ele alarak millî duyarlılıkları dile getirmişlerdir. Ahmet Kutsi TECER (1901-1967) 1922’de Halkalı Yüksek Ziraat Okulundan mezun oldu. Daha sonra Yüksek Öğretmen Okuluna girdi. Paris’e gitti. İstanbul’a döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun oldu. Ankara ve Sivas’ta edebiyat öğretmenliği, Avrupa’da öğrenci müfettişliği yaptı. Daha sonra MEB Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği, Adana ve Urfa milletvekilliği, Paris Kültür Ateşeliği ve İstanbul’da edebiyat öğretmenliği görevlerinde bulundu. 1921 yılında “Dergah” dergisinde çıkan şiirleriyle edebiyat dünyasına girdi. Sanatını tek başına kuran Tecer, samimi memleket şiirleriyle tanındı. Şair “koşma” nazım biçimini yenileştirdi, hece ölçüsüne yeni imkânlar sağladı. Halk bilimi ve halk edebiyatı konularında önemli araştırmaları bulunan Tecer, Sivas’ta çalıştığı sırada ülkemizde ilk kez “âşıklar bayramı” düzenlenmesine öncülük etti. Bu şenliklerde birçok halk şairi kendini tanıtma fırsatı buldu. Bunlardan biri de Âşık Veysel’dir. Cumhuriyet Dönemi şairlerinin halk şiir zevkini tanımasında Ahmet Kutsi Tecer’in çalışmaları çok önemlidir. Şiir: “Şiirler” BAĞLAMACIYA Arkadan yine bir Karacaoğlan, Çal bağlamacı çal, eski türküler, Günahsa boynuma hep kadaların. Dirilt nağmelerini ataların! Dertli, Emrah, Ruhsat dile gelsinler, Yiğitler silkinip ata binende...” Duyur sesini eski ustaların! Köroğlu’nun ruhu canlanır bende. Bu türküyü söyler baban, deden de, Gevherî, Seyranî, Sümmanî’yi an, Sen de destancısı ol bu dağların. Ömer gibi ağla, Kerem gibi yan, Şakısın dilinde Karacaoğlan Hani Dadaloğlu, Kuloğlu, Muslu? Bağlaman şenliğidir odaların. Küsmüş parmakları, sazları yaslı. Çal ozanların, âşıkların nesli, Çal, söyle bir türkü uzun havadan, Duyur sesini eski ustaların! Bir varsağı çağır, sonra bir destan, Ahmet Kutsi TECER Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairlerden biri olan Ahmet Kutsi Tecer, halk şiiri geleneğine uygun olarak yazdığı “Bağlamacıya” adlı şiirinde coşkun bir ifade ve sade bir dille duygularını dile getirmiştir. Hece ölçüsü ve koşma nazım biçimiyle yazdığı bu şiirde şair, birçok halk ozanının adından söz etmiş, onları yâd etmiştir. Ahmet Kutsi Tecer da Millî Edebiyat anlayışını yansıtan şiirler yazan diğer sanatçılar gibi şiirle- rinde halk şiirinden aldığı biçimsel etkilenmelere temayı da eklemiş, Anadolu’yu ve Anadolu insanını anlatan şiirler yazmıştır. Garip Akımı yıllarda ortaya çıkan ve “Garip” ya da “Birinci Yeni” olarak bilinen bu şiir hareketinin temsilcileri Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday’dır. Bu sanatçılar 1941 yılında çıkardıkları “Garip” adlı şiir kitabının ön sözünde şiir anlayışlarını açıklamışlardır: Geleneksel şiir kurallarını, şairaneliği, basmakalıp sözleri ve aşırı duygusallığı reddetmek. Şairaneliğe, ölçü ve kafiyeye, söz sanatlarına karşı çıkan bu üç şair yalın bir dil ve mizahi unsurlar kullanarak sıradan insanların sıradan hayatlarını, duygu ve düşüncelerini şiire aktarırken Türk şiirini yıpranmış kalıplardan, klişe sözlerden kurtararak sokağı şiire taşıma isteklerini dile getirmişlerdir. Bu hareketin etkileri günümüze kadar sürmüştür. Orhan Veli KANIK (1914-1950) “Yaprak” dergisini çıkardı. 1936 yılında yayımlamaya başladığı şiirleri, sanat çevrelerince büyük ilgi gördü. Genellikle hece ölçüsüyle yazdığı bu şiirlerden sonra yeni şiir denemelerine girişti. 1941’de Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte “Garip” adlı şiir kitabını çıkardı. Şiiri, birtakım kalıp ve klişelerden kurtarıp daha basit bir biçime kavuşturmak, yalın bir halk diliyle günlük yaşantıları şiirleştirmek istedi. Bunu yaparken espri ve yerginin imkânlarından yararlandı. Orhan Veli’nin Türk şiirinde gerçekleştirmek istediği; açıklık, içtenlik, yalınlık ve gerçeğe uygunluktur. Yeni Türk şiiri, Orhan Veli ile farklı bir oluşuma yöneldi. Bu yönelim daha sonra “Garip Akımı” ya da “Birinci Yeni” olarak adlandırılmıştır. Şiir: “Garip”, “Vazgeçemediğim”, “Destan Gibi”, “Yenisi”, “Karşı”, “Bütün Şiirleri İkinci Yeni Şiiri İkinci Yeni şiiri 1955-1965 yılları arasında etkili olmuştur. Şiirde anlaşılırlık yerine kapalılıktan, somut yerine soyuttan yana olunmuştur. Çağrışım yönü zenginleştirilen şiir, halktan ve konuşma dilinden uzaklaşmış, dille gerçeklik arasındaki bağlantı kopmuştur. Kelimeler temel anlamlarından uzak bir anlam örgüsü içinde ve çok anlamlı bir biçimde kullanılmıştır. Etkileri günümüzde de hissedilen “İkinci Yeni” şiir hareketi, bazı şairlerin 1956’dan itibaren şiirlerini bazı dergilerde yayımlamaya başlamasıyla belirginleşir. Bu dönemde şiire farklı zamanlarda başlayan bazı şairlerin şiirlerinde birtakım ortak özellikler görülür: soyut ve kapalı bir şiire yönelme, bireycilik, biçimcilik, bilinçaltının imkânlarından yararlanıp akıl dışına çıkma, geleneğe, özellikle de Garip akımına karşı çıkma gibi. Bu şiir akımının temsilcilerinden ve eserlerinden bazıları: Edip Cansever “Yerçekimli Karanfil”, Cemal Süreya “Üvercinka”, İlhan Berk “Galile Denizi”, Turgut Uyar “Dünyanın En Güzel Arabistanı”,Sezai Karakoç “Körfez”, Kemal Özer “Gül Yordamı”, Ülkü Tamer “Soğuk Otların Altında”, Ece Ayhan “Kınar Hanımın Denizleri”, Oktay Rifat “Perçemli Sokak”. İkinci Yeni olarak adlandırılan bu akımın şairleri, insanı toplum içinde bir birim olarak almamış, kentleşmenin ve makineleşmenin getirdiği bunalımı yaşayan bu nedenle de çoğunlukla yalnız ve çaresiz olan bireyi ön plana çıkarmıştır. İkinci Yeni’nin ortaya çıkmasında gerçeküstücülük (sürrealizm) ve Dadaizm etkili olsa da Edip Cansever varoluşçuluktan (egzistansiyalizm) da etkilenmiştir. Sezai KARAKOÇ (1933-2021) İkinci Yeni şairleriyle aynı dönemde eser vermesi ve anlatımının kapalılığı nedeniyle bu akımın mensupları arasında sayıldı. Mehmet Âkif Ersoy’un öncüsü olduğu, Necip Fazıl Kısakürek’in geliştirdiği İslami gelenek, önce dağınık hayallerinde, sonra destansı şiir anlayışında görüldü. O da bu geleneği sürdürdü. Şiirlerinin en önemli noktasını “özü” olarak gören Sezai Karakoç, şiirlerinde bir ülke düşler; o ülkede “gül”, kurtarıcı bir imgedir. Şiirlerinde kutsal kitaplardaki kıssaları çağdaş bir anlatımla sunar, modern Fransız şiirinden ve dinî kaynaklardan ustaca yararlanır. Bunlar da onun büyük bilgi birikiminin göstergesidir. Sezai Karakoç, Türk edebiyatında mistik şiirin en önemli temsilcisidir. Mehmet Âkif, Necip Fazıl çizgisini sürdüren Sezai Karakoç; modernizmin reddettiği metafizik anlayışı diriltmeye çalışmış, İslami söylemin sanata ve şiire ilham verebileceğini şiirleriyle göstermiştir. Şekil ve imge yönünden İkinci Yeni’yle hareket eden Sezai Karakoç’un şiirinde çözülmesi zor gibi görülen imgeler ve ifadeler yer almaktadır. Şiir: “Körfez”, “Şahdamar”, “Hızırla Kırk Saat”, “Taha’nın Kitabı”, “Gül Muştusu”, “Leyla ile Mecnun”, “Alınyazısı Saati”, “Monna Rosa”, “Gün Doğmadan”, “Zamana Adanmış Sözler” Mona Rosa Açma pencereni perdeleri çek, Mona Rosa.Siyah güller, ak güller. Mona Rosa seni görmemeliyim. Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak. Bir bakışın ölmem için yetecek. Kanadı kırık kuş merhamet ister. Anla Mona Rosa ben öteliyim. Ah senin yüzünden kana batacak. Açma pencereni perdeleri çek. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi, Ulur aya karşı kirli çakallar, Bende çıkar güneş aydınlığına. Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa. Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi. Mona Rosa bugün bende bir hal var. Seni hatırlatır her zaman bana. Yağmur iğri iğri düşer toprağa, Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi. Ulur aya karşı kirli çakallar. … SEZAİ KARAKOÇ