Beyaz Zambaklar Ülkesinde Copy Extract PDF

Summary

This document is an extract from a text discussing Finland's history and culture, potentially from a textbook or similar resource. It includes details of various historical figures and events.

Full Transcript

anlamsızca geçmed . Gerek F nland ya’da, gerekse yabancı ülkelerde, nsan hayatını tatlılaştırmak ç n üzer me düşen görev , üstün b r gayretle yer ne ge‐ t rd m. Bütün bunları, bende kutsal ateş alevlend ren o güzel k tabın dâh yazarına borçluyum. Halkımıza ışık saçan ve ufuk saçan s z aydınlarımıza,...

anlamsızca geçmed . Gerek F nland ya’da, gerekse yabancı ülkelerde, nsan hayatını tatlılaştırmak ç n üzer me düşen görev , üstün b r gayretle yer ne ge‐ t rd m. Bütün bunları, bende kutsal ateş alevlend ren o güzel k tabın dâh yazarına borçluyum. Halkımıza ışık saçan ve ufuk saçan s z aydınlarımıza, b l m adamlarımıza da teşekür etmel y m. Tesadüfen uzaktan gelen b r profesörün çaktığı parlak b r kıvılcım, s z n sayen zde sönmed , büyük b r ateş oldu. S zler ben m ruhumun ışığını yaktınız. S zlere teşekkürler ed yorum, sonsuz teşekkürler... Yapmakta olduğunuz büyük uygarlık uğraşınızın mükâfatı, böyle sade b r teşekkürle ödenmez b l yorum. Yorulmadan ve daha büyük şler başarmış olmanızı temenn ed yorum. Dünya tar h n okudum. B rçok hoca ve öğretmenle görüştüm. Sürekl düşünüyorum ve öyle sanıyorum k , yeryüzündek b rçok m llet hâlâ vahş l kten kurtulamamıştır. Yalnız bugünkü vahş l k başka şek lde oluyor. Başka m lletler n topraklarını şgal eden kumandanlardan n ç n bu kadar saygıyla bahsed ld ğ n anlamıyorum. Büyük İskender, An bal, Sc p on, Cesar, Charlmange, Napoleon ve daha bunlar g b b nlerce kumandan, başka halkların topraklarını şgal etmekten başka ne yapmışlardır? Gerç bu şgaller sonucunda büyük devletler meydana gel yor; ama sayısız nsan da sıkıntılardan ve açlıktan ölüyor. M lyonlarca nsan cah l kalıyor. Her yerde ahlâksızlık, hırsızlık, sefalet, sefahet, çatışmalar, toplumsal nefretler artıyor ve herkes kabalaşıyor. Baba servet veya okul d plomaları sayes nde, halkın yuvarlandığı çürümüşlük ve yozluk bataklığından kurtulmuş ve sağlam zem ne basab lm ş olanlardan h çb r , m lyonlarca halktan b r n b le, karanlıklardan kurtarmak ç n parmağını b le oynatmıyor. Bunlar cah l, sarhoş ve aç b r halktan oluşmuş büyük b r devlet n, bataklıklar üstüne taşlardan yapılmış yüksek kalelerden farksız olduğunu b lmek stem yorlar. Tar h, kaç kez bu mağrur kahramanlara bret ders verd . Kaç kez hatalarını başlarına geç rd . Dolandırıcı Mettern chler n, zorba Dured Albaların kurdukları görkeml yapılar b r darbede yıkılmadı mı? Tar h, bunları çocukların kartondan yaptıkları evler g b yıktı. Ama bunlardan h çk mse ders almadı. Pol t kacılar ve generaller, hâlâ o esk zorbalık ve yağmacılık oyununa devam ed yorlar. Sürekl devletler n n sınırlarını gen şletmeye çalışıyorlar. Fakat egemenl k sürdükler sınırlar ç nde bulunan halkın özgürleşmes n , aklını, düşünces n , nancını ve ahlâkını yükseltmes n stem yorlar. B z m küçük Suom ’m z n toprakları bundan daha fazla büyüyemez. Ben ülkem zde yurttaşlarımızın g tt kçe çoğalmasını st yorum. Suom ’n n k m lyonluk halkı eğ t m ve terb ye görsün, gerek kend hayatlarını, gerekse toplum hayatını y leşt rmeye ve yükseltmeye çalışsınlar st yorum. Jarv nen orada bulunan konuşmasına son verd . öğretmenler de saygıyla selamlayarak Bu konuşma üzer ne Torsten Forsten s ml yaşlı b r köylü, yüksek sesle “am n” ded . D ğerler de hep b rl kte “am n, am n” d ye tekrarladılar. Bu köylünün üç oğlu da Hels nk Ün vers tes ’nde profesördüler. Kend s se ağaçlardan çam sakızı toplamayı sürdürüyordu. Başkan ayağa kalkarak “Jarv nen’ n bu mantık ve duygu dolu konuşmasından sonra başka söz söylemeye gerek kalmadı.” ded . “Jarv nen’ n sözler , halkın, tepedek lere ‘B z m yanımızda olunuz!.. B ze kalkınmayı ve gel şmey öğret n z!..’ şekl ndek feryatlarının b r fades d r.” d yerek yer ne oturdu. *** Bu tören ve Jarv nen’ n konuşması tüm ayrıntılarıyla bütün F n gazeteler nde yer aldı. Bu konuşma F nland ya’da yankılar uyandırdı. Uzun süre bu konuşmadan söz ed ld . Halkı ve şç sınıfını aydınlatmak steyenler n ordusu yüzlerce gönüllü kazandı. K m şeh rlerde zeng n tüccarlar, Halk Ün vers teler ’n n kurulması ç n b na bağışladılar, ya da yen b na yapımı ç n yüksek m ktarlarda para bağışında bulundular. B rçok öğretmen, hâk m, avukat, memur ve doktor, akşamları klüp ve lokallerde oturup kumar oynamaktan ve hab re b ra çmekten vazgeçt ler. Tekrar k tap okumaya, meslekler nde araştırmalar yapmaya başladılar. Halkı aydınlatab lmek ç n, önce aydınlanmış olma gereğ n kavradılar. Artık her yerde b lg l konuşmacılar ve konferans verenler görülmeye başladı. Bütün toplantılarda, oyun ve eğlence yerler nde, lokantalarda toplanan yardım paralarıyla k taplar satınalınıp, en ücra köylere kadar gönder lmeye başlandı. Öncel kl konular bel rlenerek bu konularda en kapsamlı ve b lg dolu k tapları yazab lecek olanlar ödüllerle teşv k ed ld . Yazarların eserler n n basımına yardımcı olundu. Bu şek lde ortaya çıkan k taplar ucuz f yatlarla p yasaya sürüldü. *** Hayatının sonlarına doğru Snelman, dostlarıyla şöyle sohbetler yapıyordu: _ F nland ya’nın bugünkü hâl yle, çocukluğundak durumunu kıyaslarken, şöyle b r tablo tasavvur ed yorum: Büyük b r harabe ev... Bütün pencereler örtük... Dışarıdan bakıldığında metruk b r ev zlen m ver yor... İçer s karanlık, boğucu, rutubetl ve ağır havası olan bu ev, büyük b r mezarlığı andırıyor. Ama b rtakım genç, korkusuz ve güçlü nsanlar çıkıp gel yor. Çok neşel ve zek nsanlar... Hemen ev n perdeler n çek p, pencereler n açıyorlar. Ev n ç ne gün ışığı, tem z hava ve ç çek kokuları doluşuyor. İçer ye canlılık katıyor. B nanın dışı da onarım görüyor, yen len yor. Çevredek nsanlar da artık c nl -per l b r evden kaçar g b bu evden uzaklaşmıyorlar. Yanına gel p, yen lenen b nayı hayranlıkla seyred yorlar. İşte böyle b r değ ş m, her ülkede, her kentte, her lçede ve unutulmuş, terked lm ş her köyde yaşanab l r. Bunun ç n yalnızca d nam k f k rl , uyanık ruhlu ve uygarlık yolunda çalışmaktan yorulmayan, usanmayan; aks ne heyecan ve zevk duyan nsanlara ht yaç vardır. 3 Rob nson Crusoe adlı eserde geçen h kâyey , yazar Dan el Defoe’n n, İbn Tufeyl’ n “Hay b n Yakzan” (Ruhun Uyanışı) adlı Şark Klas ğ ’nden alıp uyarladığı, edeb yat çevreler tarafından tesp t ed lm şt r. Köylüler, İşç ler ve İmalatçılar Snelman, daha çocukluk ve okul yıllarında, toplumsal üret m ve nsan l şk ler n n, saray anlayışıyla, yan efend /köle bakış açısıyla değerlend r lmes ne karşı çıkmıştı. Tüm tar h k taplarında, krallardan, mparatorlardan, bunların vez rler nden, ar stokrat sınıfın mücadeleler nden, baronlardan, generallerden ve b rkaç da b lg n, yazar ve sanatçıdan söz ed l r. Bunların hayatları anlatılır, yaptıkları kanlı savaşlar, saray entr kaları, kt dar mücadeleler nde dökülen kanlar, d plomat k başarı sayılan h leler, su kastlar ve ht lâller, en küçük ayrıntısına kadar tasv r ed l r. Tar h okutan profesörler de yalnızca bunlardan bahsederler. Geçm ş yüzyıllarda çeş tl coğrafyalarda yaşayan toplumların, halk kes mler n n, nasıl b r hayat yaşadıkları ya tesadüfen kısaca anlatılır veya bunlardan h ç söz ed lmez. M lyonlarca köylü, şç , çeş tl alanlardak malatçılar, esnaf ve az sayıdak küçük burjuvalar, sank yüzyıllardır tar h n dışında yaşamışlardır. Toplumların f krî ve manevî yönden yükselmeler konularıyla lg lenenler se pek azdır. Daha doğrusu m lletler n maddî ve manevî hayatlarının düzelt lmes , y leşt r lmes ve yükselt lmes ç n k mse uğraş vermem şt r. Ot yet şt rmes n , hayvan beslemes n , tuğla, kâğıt ve kumaş üretme tekn kler n gel şt rm şler ama m lyonlarca üretken halk k tles n n ruhunu, manev yatını, sağlığını, beslenmes n , mesken n gel şt rmey , y leşt rmey düşünmem şlerd r. Halkın yaşantısını kend başına bırakmışlardır. Bütün bunları düşünmek h ç k msen n görev değ lm ş g b , sank şöyle g zl b r karar alınmıştır: “D led kler g b yaşasınlar. İy b r duruma gel rlerse mutlu olurlar; kötü b r durumda olurlarsa da sabır ve tahammül gösters nler.” Her çağda ve her bölgede halk k tleler sabır ve tahammül göstermeye mecbur bırakılmıştır. Zorluklara ve yokluklara katlanmak, halkın zorunlu b r görev g b kabul ed lm şt r. Her ves leyle halka saldırır ve hor görürler. Her zaman ve her yerde hep aynı şeyler söylem şlerd r. “Halk sarhoştur, tembeld r, çalışmak stemez. Kabadır, açgözlüdür, kavgacıdır, öfkel d r, söz anlamaz...” Ama hemen ardından da eklerler: “M llet m z ne kadar büyük olduğunu sabır ve tahammülle gösterm şt r. Aç kalır, soğuktan donar, p sl k ve yokluk ç nde yaşar; ama asla ş kâyet etmez, bunlara katlanmasını b l r.” Bunlar, m llet n sabırlı ve tahammüllü oluşundan coşkuyla söz ederek, m llet n bu mecbur yet n b r d n konumuna yükselt rler. Zaten İsa’nın d n n de sabır ve tahammül d n ne dönüştürmem şler m d r? Snelman, bu sabır ve tahammül badet nden nefret ed yor ve her k tarafa da kızıyordu. Öncel kle, bütün özgürlükler , mutlulukları ve zeng nl kler kend s ç n steyen ama halka se en büyük sefalet ve mahrum yetlere karşı tahammül etmey tavs ye eden burjuvalara ve seçk nc devlete kızıyordu. Sonra da kend s ne dayatılan bu mecbur yete tahammül ett ğ nden dolayı halka kızı‐ yordu. Halkın düşünce uyuşukluğuna, maddî ve manevî sefalete, hukuksuzlara ve safehate alışmış olmasına kızıyordu. Kızdığı zaman şöyle bağırıyordu: _ M lyonlarca nsan hayvanlar g b yaşıyor, p s ve m sk n b r hayat sürüyor!.. B r tek düşünceler var, o da m dey doldurmak!.. Sak nleş nce, “Ama suçlu halk mıdır? Bu onlar ç n b r felaketten başka b r şey değ l k .” d yordu. Snelman, k sınıf arasında şöyle b r karşılaştırma yapıyordu: _ Bahçeyle orman... Bahçeye nce, güzel, kum döşel yollar açılmış... Yolların her k tarafı ç çekler ve meyve ağaçlarıyla süslenm ş. Alab ld ğ ne uzanan yemyeş l bakımlı çayır ve ç menler. Kamer yeler n çevres n menekşe ve güller sarmış... Fısk yelerden su fışkırıyor... K m yerlere heykeller d k lm ş... Yolların kenarına kanapeler konmuş... Her köşeye ve her f dana özenl b r nsan el n n dokunduğu anlaşılıyor. Ş md b r de ormana bakalım: Buranın manzarası tamamen farklıdır. Burada her şey yabanî ve bakımsızdır. Kend hâl ne terk ed lm şt r. Tohumları nereye rastgelm şse ağaçlar ve d kenl b tk ler orada b tm şt r. Ormanların k m yerler geç lmeyecek b r hâlded r. Fırtınada devr len b r ağaç, olduğu yerde çürür. Varolan pat kalar da tamamen tesadüf eser d r. Bunların düzenlemes yle k mse lg lenmez... İşte zeng n kes m, anlattığım bu bahçe g b d r. Eğ t m, görgü, konfor, sağlıklı yaşam ve güzel sanatlardan aldıkları zevklerle, halktan kopuk, farklı b r boyutta yaşıyorlar... Halk yığınları se daha çok doğa hayatı yaşayan ormana benzer. Eğer değer n b l rlerse bunu korurlar. Ancak buna da gerekl ve canlı olduğu ç n değer ver rler. Ormandak ağaçlar nasıl bahçedek g b canlı b r ağaçsa, halkın her ferd de yüksek tabakaya mensup nsanlar g b b r nsandır. Onlar da yaratılırken akıllı ve eş t yaratılmışlardır. En yüksek ruhsal gel ş me sah pt rler. Yalnız bunlara özen göstermek, m lyonlarca halk yığınlarından herb r ne tam anlamıyla adam olması ç n mkân sunmak gerekmekted r. Snelman, bütün köylüler n, şç ler n, malatçıların ve bütün halk kes mler n n her yönden aydınlanmasını, öğren m ve eğ t m n hayatının en öneml görev saymış; b r zamanlar P erre d’Am yen’ n Haçlı Seferler ’n kışkırttığı g b , o da F nland ya’da eğ t m seferberl ğ n n öncüsü olmuştur. Snelman her yerde şu sözler söylüyordu: _ Ülke halkının çoğunluğunun böyle lkel, görgüsüz ve eğ t ms z kalmasına sey rc kalmak ayıptır, suçtur. Uygarlık meşales yle aydınlanan b r nsanın buna duyarsız kalması c nayett r. Devlet den len şey, üst katları gen ş pencerel , yüksek tavanlı, sütunlu, bol ve tem z havalı ve aydınlık; alt ve bodrum katlarıysa karanlık, rutubetl , dar ve penceres z b r şato değ ld r. Ülke nsanının çoğunluğunun eğ t mden yoksun bırakılması b r c nayett r. Devlet n kend kend n yok etmes , nt har etmes demekt r. Vahş kab leler n yoksul olduğunu, ülkeler n n zeng nl kler nden yararlanma yollarını b lmed kler n ve bu yüzden açlıktan öldükler n ler sürüyorlar. Ancak b r ülkede yaşayan her nsanın, madd ve manev yönden güçlenmes ne duyarsız kalmak, farkında olmamak ve stememek de vahşet n en büyüğüdür. En y c ns ve en değerl on m lyon ağaca sah p b r orman düşününüz. Bu ormanla k mse lg lenmez, k mse bakımını üstlenmez ve korumazsa bu ağaçların ne yararı olab l r? Koca ağaçlar fırtınaların ş ddet yle devr l r, yağmur sularında çürür, o güzel orman da sıtma yuvası bataklığa döner. Saf orman havası yer ne, yüzlerce k lometre çevres nde sıtma m kropları dolaşmaya başlar. Anlayınız!.. Anlayınız!.. Anlayınız!.. Ülkede çalışan ve üreten her b r nsan, b r değerd r. Bunun yed ğ - çt ğ her şey , tüket m n hesaplayınız. Mantıklı b r şek lde yet şt r len her sanın, ülkeye neler kazandırab leceğ n b r düşünün!.. B r de üretmeden tüketenler n, sarhoşların, asalakların mal yet n karşılaştırın. Eğer halkımız eğ t m görmüş olsaydı, bunların her b r , ülke ç n m llet ç n çalışan, üreten b rer güç kaynağı olurdu. *** Snelman konuyla lg l , Avrupa gez s nde yaşadığı b r anısını anlatır. Berl n’de ünlü b r Avusturyalı yazarla tanışmıştır. Bu yazar aslen Slav olduğu hâlde k taplarını Almanca yazmaktaymış. Yazdığı b rçok gazete makales ve k taplarında, Avusturyalı Almanlar’ın, Gal çya’dak Lehler’e; Moravya’dak Çekler’e ve Slovaklar’a; Voyvod na’dak Sırp ve Hırvatlar’a egemen olmakla haklı olduklarını savunmuş ve bu konuda şunları yazmıştır: “Slav ırkı uysal b r ırktır. Bu ırka mensup olanlar hayalperestt rler ama romant k şa r de olamamışlardır. Doğuştan tembeld rler. Uzun süre es r olarak yaşadıklarından çalışmayı sevmezler. Yararsız ve serser b r m llett rler. Başarısızlık karşısında nsanlık onurunu kazanan uygar Avrupalı’yı kend ler nden nefret ett ren b r sefalet ve m sk nl k ç nde yaşamayı terc h ederler. Başarılı olma ve refaha erme hal nde ve özell kle t car hayatta v cdan‐ sız, yalancı, rüşvetç , açgözlü, s ns ve h lec d rler. Büyük ve kolay kazançlar peş nde koşarlar. Kazandıklarını da aptalca sraf ederler. Slavlar’a mantıklı ve sert b r Alman d s pl n gerekmekted r. Slavlar, sık ve yumuşak yünlü ama p s kokulu b r koyun postuna benzerler. Bunu tem z‐ lemek ç n Alman Tabbakı’na vermek gerek r. O zaman bundan güzel ve sıcak b r kürk olur.” Oldukça zek olan bu dönme yazar, yüksek b r eğ t m görmüştü. Başlıca Avrupa d ller n y b l yordu. Yazıları yalın, akıcı ve espr l yd . Makaleler n arasına çeş tl dönemlerde yaşamış f lozof, tar hç ve edeb yatçıların eserler nden alıntılar serp şt r rd . Ancak bu yazarın yazıları namusluca değ ld . Çünkü bu yazılarının karşılığında Avusturya hükümet nden yüksek paralar alırdı. Bu dönme yazar, yapı olarak kötü b r değ ld . Sadece zevk ve eğlenceye düşkün, kadın ve kumar tutkunu b r ahlâksızdı. Böyle b r hayat ç nse bol para gerek yordu. Oysa aldığı eğ t me ve sah p olduğu yeteneğe dayanarak namuslu b r kazanç elde edeb l rd . Ancak böyle b r hayat ç n, ruhun tutuşmuş olması lazımdı. Tem z düşünce, tem z ahlâk, nanç ve b r deal gerekl yd . Oysa bunların heps dönme yazara yabancı şeylerd . Avusturya Ün vers tes ’nde eğ t m gördüğü yıllarda, ülkeye Mattern ch’ n ger c pol t kası egemend . Mattern ch, bu esk saray t lk s , Avrupalı parlamenter görünümünde olan bu B zans uşağı, kend zorba ve baskıcı pol t kasıyla servetler ed nerek, s ns planları gereğ tüm Avrupa toplumlarının ahlâkını bozmuştur. O, nsanları kend s ne bağlamak ç n b r tek şey b l rd ; o da rüşvet. Mattern ch’ n ayrıca rüşvet s stemleşt ren uzmanları ve memurları vardı. Bunlar k m n, neyle satın alınab leceğ n nceler ve araştırırlardı. Mattern ch dönem nde rüşvet yoluyla kolay kazançlar peş nde koşmak âdeta b r d n hâl ne gelm şt . Toplumda ahlâk oks jen kalmamıştı. Çoğu aydın b le, Mattern ch’ n uyguladığı alçakça pol t kalar sonucunda k rlenm şlerd . Gerçekte yücel klere tutkun olan gençl k b le alçalmış, yozlaşmıştı. Gençl ğ n büyük ülküler , öncüler yoktu. Düşünceden yoksun ve lkes z olarak yet ş yorlardı. İşte bu dönme yazar da böyle boğucu b r ortamda yet şm ş ve ahlâk duygusunu y t rm şt . O, deal st g r ş mler , çabaları; gülünç, c dd yets z ve yapay buluyordu. Hayatta Sch ller g b güzell k ve doğruluk arayanlara şaşıyordu. Yıllar geçt kçe bu dönme köpeğ b r felsefec oldu. Almanların çıkarı uğruna Slavlar’a saldırmaktan adeta zevk alır olmuştu. “Ben çok y yazıyorum ve Almanlar da bana y para ver yorlar.” d yerek kend n tem ze çıkarmaya çalışıyordu. Kend s ne ateş püsküren Slav m lleyetç ler ne karşı se yazılarında kend n şöyle savunuyordu: “Benden ne st yorsunuz? S z Floransa ve Vened k’tek k İtalyan heykeltraşı Donatella le Verroch o’nun yaptıkları heykeller görmed n z m ? Floransa ve Vened k kentler , bu heykeller paralı askerler n n, paralı komutanları adına d km şlerd r. Bu kentler, komutanlara y ücret öded kler nden, onlar da efend ler ne karşı görevler n yer ne get rm şlerd r. Eğer M lano, Cenova, P za, Verona ve Roma kentler bu komutanlara daha fazla ücret verm ş olsalardı, bu kez onların h zmet ne g recekler ve Vened k ve Floransa ç n yaptıkları g b kah‐ ramanca çarpışacaklardı. İşte ben de yazarlık alanında bunlar g b y m. Bana Almanlar’ın verd ğ nden daha fazla kazanç sağlayın, s z n ç n mücadele edey m. Bunu sağlamazsanız, sağlamak stemezsen z, o zaman ben m saldırılarıma katlanmayı b l n z ve kend n z savununuz. Ben güçlü düşmanlarla mücadele etmes n sever m.” Slavlar bu basın yılanından nefret ed yorlardı. Almanlar se parlak yazarı, cesur Slav felsefec s n çok takd r ed yorlardı. İşte Snelman, Berl n’deyken bu k ş yle karşılaşmış. Ancak F nland ya’dayken bu yazarın çalışmalarından h ç haberdar olmamış, sm n de duymamıştı. Berl n’de b r F n, d ğer Slav olan k öneml konuğun, Almanlar’ın dey m yle “Kültürtröger” (uygarlık öncüsü) onuruna b r z yafet düzenlenm şt . Z yafet sonrası davetl ler n azalmasıyla Snelman bu uygarlık öncüsü sayılan Slav’ı b r köşeye çekt ve ger kalmış ülkelerle lg l yapılması gereken çalışmalarla lg l görüşler n aktardı: _ Sam m olalım. Almanlar çten gelen b r sevg yle b z sevmezler. Bu konuda geçm ş ç n haklı sayılab l rler, ama gelecek ç n değ ller. B z F nler ve s z Slavlar, geleceğ n büyük güçler y z. Almanya artık güç kaybed yor, b z m ülkeler m z se henüz enerj k ve üretkend r. Ancak çalışmamız lazım. B z genç m lletler, Almanlar’dan, Fransızlar’dan, İng l zler’den k -üç, hatta on kat daha fazla çalışmalıyız k , onların düzey ne ulaşab lel m ve onları geçeb lel m. B z onları mutlaka geçeceğ z. Çünkü b z, yalnızca kent nsanını aydınlatmakla kalmayacağız, lköğren mle yet nmeyeceğ z; aynı zamanda h çb r köyü okulsuz ve kütüphanes z bırakmayacağız. Her köylünün, balıkçının, katrancının kulübes n b lg ışığıyla aydınlatacağız. Çocuklarımızdan yepyen , güçlü, eğ t ml , aydın ve as l b r nes l yet şt receğ z. Snelman, karşısında Slav m llet n n b r uygarlık h zmetkârı bulunuyor zannıyla, bu konuda coşkuyla uzunca b r nutuk çekm şt . Avusturyalı ha n se gözler nden h ç eks lmeyen alaycı bakışıyla, kend kend ne, “İşte can sıkıcı b r budala daha,” d yerek d nlem ş, Snelman’dan b r an önce kurtulmak ç n fırsat kollamıştı. Ancak daha sonra Snelman’ın ruh tutuşturan coşkulu sözler karşısında yüreğ ndek buzlar er m ş, b r ş şe çk y büyükçe b r bardakta çmeye başlamış. Kend n konuşmasına kaptırmış olan Snelman, karşısındak n n çk y b t rd ğ n n farkında olmamış. Avusturyalı yazar, sarhoş b r halde ayağa kalkarak Snelman’a şu sözler söylem ş: _ Az z Snelman, bu kadar yet ş r... Büyük ruhunuzun ateş n bu kadar sraf etmey n z. Onu kend m llet n z ç n saklayınız. S z baht yar b r nsansınız... Böyle nsanlara sah p olduğundan, s z n m llet n z de baht yardır. S z yarın yola çıkıyorsunuz. Çok y ... Ben s z nle lk kez burada görüştüm. Daha önce ne ben s z tanırdım, ne de s z ben ... Bu da y . Yan ben tanımadığınız daha çok y ... Hâlâ da ben m k m olduğumu b lm yorsunuz. Ancak s z tanımış olmam, ben m ç n y m oldu, kötü mü oldu, bunu b lm yorum... Ey az z Snelman!.. Nereden böyle ansızın karşıma çıktınız? Yalçın b r kaya g b karşıma d k ld n z. N ç n bu kadar geç rastladım s ze? O sırada saat 24’ü vurdu. Snelman, “Artık geç oldu sanırım.” ded . Avusturyalı şöyle karşılık verd : _ Gerçekten de vak t geç oldu. Ama geç olan vak t, bu gecek vak t değ ld r. Geç olan asıl vak t, asıl ben m hayatımdak zamandır. Ah, ne olurdu, ben daha genç yaşımdayken, Snelman’la böyle b r kez görüşmüş olsaydım. O zaman ben büsbütün başka b r nsan olurdum. Snelmanlarla görüştükten sonra ben m nesl m de bambaşka b r nes l olurdu. Ama ş md ş şten geçt ... Artık vak t geç oldu... Artık uyumaya g del m... Az z Snelman, aramızda gar p b r let ş ms zl k var... Bana el n z ver n z... Bu stek karşısında Snelman el n uzatmış. Avusturyalı bu el tutup öpmüş. Snelman şaşkın b r hâlde el n çek p “Ne yapıyorsunuz?” d ye sormuş. Avusturyalı: _ S z en y s , ben kend hâl me bırakın! Ben s z n el n z değ l, her dürüst nsanın yüreğ ndek Snelmanlığın el n öpüyorum. Kend ç mde gömülü olan ruhumu öpüyorum, cevabını verm ş. _ Ben bu sözlerden b rşey anlamadım, dem ş Snelman. _ Anlamanıza da gerek yok zaten, dem ş Avusturyalı, “S z ben m Slav ruhumun özell kler n b raz zor anlarsınız!.. Ertes gün Snelman, Suom ’ye hareket etm ş. İk -üç hafta sonra beş satırlık mzasız b r mektup almış. Mektupta şunlar yazılıymış: “S z ben m ruhumu ters ne çev rd n z. Ş md artrk ben m bu hayata tahammülüm yok. Ş md ye kadar yaşadığım şek lde yaşamak, bana ğrenç gel yor. Sank stemeyerek hayatıma son ver yorum.” Snelman mektuptak yazıyı tanıyamamış. Bundan b r şey anlamamış. Son b r ayın V yana gazeteler n taramış ve şu haber görmüş: “Üzücü b r kaza... Büyük b r kaza... Slav yazar, korkusuz düşünce adamı, d kkats zl k sonucu ağır b r şek lde kend n yaralamış ve üç saat sonra ruhunu tesl m etm şt r.” Bu haber üzer ne araştırma yapan Snelman, kaza sonucu ölen k ş n n, Berl n’de ver len z yafette el n öpüp de “Eğer ben böyle Snelmanlar’a rastlasaydım, ben ve ben m nesl m büsbütün başka nsanlar olurduk. Gençl ğ mde n ç n s z nle tanışmadım?” d yen Slav yazar olduğunu öğrenm ş. Snelman bu anısını anlattığında dostları bu yazarın hang m lletten olduğunu sordular: _ Çek m , Leh m , Bulgar mı, Sırp mı, Hırvat mı, hang m lletten? İsm ned r? d ye ısrar ett ler. Snelman: _ Boşuna merak ed yorsunuz. Bu k ş n n hang m lletten olduğunu b lmen z neye yarar? Adam ağır b r hata şlem ş ve cezasını da y ne kend s verm ş. Kend varlığını yeryüzünden y ne kend el yle s lm ş. Bunun adını n ç n analım? Burada asıl öneml olan şeye d kkat ed n. Üstün yeteneklere sah p b r nsan, büyük b r zekâ, ender bulunan gen ş b r b lg , parlak b r edeb yetenek ve sonuç: Zevk ve eğlenceye düşkün, kumarcı, müsr f, sef h, kalem n k raya verm ş, mensup olduğu m llete hanet etm ş b r ahlâksız. Oysa bu adam mantıklı b r eğ t m görmüş olsaydı ve gençl ğ nde ona halk k tles n n ruhunu ve gönlünü tutuşturmaktan doğan zevk n, hayatı boşa geç rmek zevk nden daha üstün olduğu söylenm ş olsaydı; bu nsan kend ülkes nde b r uygarlık havar s olurdu. Ün vers te okumuş, b l madamı ve edeb yatçı olmuş, başkentte yet şm ş, daha ne sters n z? Böyle b r adam olmazsa; h ç okulu, kütüphanes olmayan ve hayatın daha güzel, daha mutluluk dolu, daha düzenl olması ç n neler yapılması gerekt ğ ne da r h ç söz ed lmeyen b r yerde yet şen sıradan halktan ne bekleneb l r k ? M lyonlarca halk bedenen, ruhen, f kren ve ahlâken çürüyor da h ç k mse bu kokuşmuşluğu görmüyor. Herkes n karakter bozulmuş veya herkes bu yozlaşmışlığa alışmış da bunu doğal b r durum sanıyor sank . Ama bu böyle m olmalıdır? M lyonlarca nsan doğuyor, der n b r sefahet ç nde yaşıyor ve ölüyor. Bu böyle m olmalıdır? İçler nde b rçok zek nsan bulunmasına rağmen m lyonlarca nsan, hayvanlar g b sersem ve cah l kalıyor. Sayısız küçük kardeş n z huy olarak zal mleş yor. Pek bu böyle m olmalıdır? “Evet böyle olmalıdır!” d ye yüzlerce kez tekrarlanan ğrenç sözlerden utanmıyor musunuz? Snelman’ın konuşmaları yüksek b r lham kaynağı oluyor, o zorlama ve nas hatler en uyuşuk ve durgun akılları uyandırıyor, kalplere ateş ve enerj saçıyordu. Doktorlar, köy papazları, lköğret m öğretmenler , hükümet memurları; çeş tl bölgelerdek toplum kes mler n n hayatlarını araştırmaya koyuldular. Gazetelerde, derg lerde, ve çeş tl k taplarda halkın hayatını konu ed nen haberler, röportajlar, araştırma yazıları yayınlanmaya başlandı. Özell kle k k tap çok daha fazla lg görmeye başladı. Bunlardan b r s B r Köy Doktorunun Hatıraları, d ğer de B r Köy Papazının Notları adlı k taplardı. Bu k k tap kültür ve basın dünyasında b r fırtına kopardı. K m yazarlar bu k tapları çok beğend kler n söyleyerek göklere çıkarıyor ve eleşt r ler nde övgüye yer ver yorlardı. “Halk ç n yüreğ sızlayan ve okuryazar olan herkes, mutlaka bu k tapları okumalıdır. Bu k taplar körler n gözler n açar, ruhu henüz tamamen körelmem ş b r , bu k tapları okuyunca utancından kızarır.” K m ler de bu k taplara fena hâlde kızıyorlar ve yazarlarına ateş püskürüyorlardı. Bunlar da şu eleşt r lerde bulunuyorlardı: “Her k k tapta da F n m llet küçük düşürülüyor. Bu k taplar yalanlarla doludur. Bu anlatımlarda her şey olduğundan fazla abartılmış ve kar katür ze ed lm şt r.” Bu k k tap hakkında yapılan b r nc eleşt r , hakkı tesl m etmekted r. Gürültüler koparanlar, m llet kavramını yanlış anlayanlar ve “M llet n, kaba ve ç rk n de olsa, her şey g zl tutulmalıdır!” d yenlerd . Onlar çöldek deve kuşu g b , önler ndek tehl key görmemek ç n başlarını kuma gömüyorlar ve başları dışarı çıkarılınca da h ddetlen yorlardı. Her k k tabın yazarı da F nler’ n yüksek tabakasına var güçler yle şöyle seslen yorlardı: _ Uyanınız! Yurttaşlarınızı kurtarmak ç n şbaşına geç n z! Halkımızın dörtte üçünün yaşamakta olduğu hayat fec d r. Köylümüz ve şç m z ölümle pençeleş yor, ruhen ve bedenen çöküyorlar. Güçlü yazarlarımızdan olan sayın Doktor ve Papaz, eserler ne uydurma şeyler yazmamışlar ve s zler öfkelend rmemek ç n olayları tek yanlı ele almamışlardır. Bunlar sadece bulundukları köylerde yaşayan halkın hayatına yakından tanıklık ederek, gerçekler olduğu g b yansıtmışlardır. İnsanı dehşete düşüren gerçekler öğrenenler “1,5 m lyon nsanımızın böyle b r hayat sürmes ne nasıl dayanab l r z? Bu durumun suçlusu b z z!..” d yorlar. K tapları okuyunca dehşete düşen d ğer b r kes mse “Acaba bu nsanlar böyle hayata nasıl tahammül edeb l yorlar? Bunlar az zler zümres nden m d r, yoksa k ayaklı b rer hayvan mıdırlar? Bu hayat, Dante ’n n Cehennem’ nde tasv r ett ğ hayattan daha berbattır. Orada nsanlar, günahlarından dolayı o azabı görüyorlardı. Pek ülkem zdek nsanların günahı ned r? Sonuçta Dante ’n n Cehennem’ baştan sona dah ce kurgulanmış b r romandır. Burada se kahred c b r yazgı, acı b r gerçek ve utanç ver c b r ğrençl k var!..” Kend n Halkın Sağlığına Adayan Doktor B r Köy Doktorunun Hatıraları adlı eser n yazarı, göreve başladığı lk günden ber günlük tutuyor ve Tıp Fakültes n nasıl b t rd ğ n , bölge h zmet ne hang n yetle başladığını kayded yor. Tal h kend s ne pek yardımcı olmamış, çocukluğunu ve gençl ğ n muhtaçlık ve yokluk ç nde geç rm ş. Küçük b r kasabada geç m n sağlamaya çalışan yoksul b r kunduracının oğluymuş. Tal h n herkese gülmed ğ n b lmes ne rağmen, bölge h zmet sırasında gördüğü şeylerden dehşete düşmekten kend n alamamış. B r an kâbus görmekte olduğunu sanmış. İlk zlen mler , ona nsanların lkçağ dönemler ndek lkel mağara yaşantılarını hatırlatmış. “Acaba ben ülken n en kötü b r yer ne m düştüm?” d ye kuşkuya kapılarak, çevre köy ve lçelerdek yaşantıyı da görmek stem ş. Ne yazık k oralarda da aynı gerçeklerle karşılaşmış; hatta bazı yerlerdek durumun kend bulunduğu yerden daha vah m ve fec olduğunu görmüş. Kayalarla kaplı yerlerde, üst üste yığılmış b ç ms z koca taşlardan evler yapıldığına tanık olmuş. Kapılar alçak ve pencereler yokmuş. Kapı çerçeveler nce ve aralıklı olduğundan çer kar ve rüzgar g r yor, yağmurda damlar akıyormuş. Cam nad ren görülüyormuş. Pencere d ye bırakılan küçük del klere, yağlı kağıt ve naylon veya bez parçaları ç v lenm ş b r hâldeym ş. Ender olarak da nce der yle kaplandığını görmüş. Tamamen açıkta olanları da varmış. Odaların b r köşes nde taş ve topraktan yapılmış ocaklar varmış. Burada ateş yakılınca odanın ç n duman kaplar, çerdek ler n gözler yaşarır, üst başları s ç nde kalır, nefes alamazlarmış. Duman ağır ağır tavandak küçük b r del kten çıkarmış. Köylüler hep aynı elb seyle çalışır, yemek yer ve yatarlarmış. Yıllarca banyo yapamazlarmış. Çamaşır yıkamak alışkanlıkları da yokmuş. Üst-başları b t ve böceklerle doluymuş. Trahom hastalığından çok çekerler, çoğu kez de üşütüp yataklara düşer ve verem olurlarmış. Su kuyuları tuvaletler n hemen yanındaymış. Sular m kroplu olduğundan t fodan kırılıyorlarmış. Çocuklar arasında shal, d fter , kızıl ve ç çek hastalıkları yaygınmış. B nlerce çocuk da daha küçük yaştayken ölüyormuş. Halk per şanlık çer s nde yeters z beslen yormuş. Buna rağmen berbat b r şek lde çk de ç yorlarmış. Halk arasında sağırlar, d ls z, kör, topal, kambur, kötürüm ve ger zekâlıların da sayısı azımsanmayacak m ktarlardaymış. Doktor, b r köyü şöyle anlatıyor: ”B r köye g r l nce nsan şok olur. O durumu görenler kend s nden, çevres nden, toplumdan, uygarlık den len şeyden utanır. Düşünüyorum, buralardan çok uzak ve zeng n yerlerde, t yatrolar, konserler, yazarlar, sanatçılar, parlamento, çarşılar, alışver ş merkezler , eğence yerler , barlar, gaz nolar, b l mler akadem s , ün vers teler, hastaneler ve b rçok uygarlık kuruluşu var. Burada se sayısız nsan, cehennem g b b r hayat ç nde ölümle pençeleş yor. Mesela b r köy ev ne g rers n z: Üç çocuk kuru toprak üstünde kızıl hastalığından can çek ş yor. Onların arasında anne yen doğurmakta olduğu çocuğunun ağrılarıyla acı çek yor. Sarhoş babaysa b r kenarda oturuyor. Ona: “Ev nde bu kadar felaket yaşanırken sarhoş olmaya utanmıyor musun?” d yecek olsanız; alacağınız mırıltı türü cevap şu olacaktır: _ Sen de burada otur da gör! Yalnız sarhoş olmakla kalmaz, b r de çk ye boğulursun. B z m hayatımız ayıkken çek lmez... Başka b r kulübede, başka b r felaket manzarası: Anne verem n son devres ne gelm ş, kan tükürüyor, başını yastıktan kaldıramıyor. Baba t foya tutulmuş, yüksek ateş n tes r yle sayıklıyor. İk hasta da yerdek paçavra türü ş lteler üzer nde yatıyorlar. Karyola f lan yok. İk s arasında, b r b r yaşında, d ğer k yaşında, k çocuk yatıyor. İk s de canlı b ‐ rer skelet g b . Komşulardan h çb r hastalarla lg lenmek stem yorlar. Artık bu hale alışmışlar. Evde herkes kend acılarıyla baş başa. B r yerde ç çek, t fo g b bulaşıcı hastalık salgınlaşınca devlet oraya k -üç doktor gönder yor. Halk se bu duruma kızıyor: _ Bu ğneler n ç n yapıyorsunuz? Çocukları tedav etmey n z, varsın ölsünler. Açların sayısı azalmış olur. S z asıl b zler , büyükler tedav ed n!..” d ‐ yorlar. Tedav ve yardım görmek ç n, hemen her evden hasta gel yor. K m s nde freng yaraları veya uyuz var. K m s n n gözler r nleşm ş, k m s de kansere yakalanmış. İnsan o an üm ts zl k ve bezg nl k ç nde kalıyor. Sonuçta da yorgunluktan meydana gelen b r duyarsızlık oluşuyor. Doğum yapan kadının yanındak sarhoş kocaya hak ver rces ne, nsanın ya sarhoş olacağı ya da boğulup öleceğ gel yor.” Bu gözlemler yapmış olan doktor, şeh rlerde oturan nsanlara devlet adamlarına, pol t kacılara, b l m, sanat ve basın mensuplarına şöyle seslen yor: “Efend ler! Ne zamana kadar bu saklambaç oyununa devam edeceks n z? Sürekl vatanseverl kten, m llet sevg s nden uygarlığa h zmet etmekten bah‐ seders n z. Ama m llet ç n, vatan ç n, nsanlık ç n ne yapıyorsunuz? Bazıları m lyonları vurarak sevg l yurdumuzu namussuzca soyuyor, bazıları da da relerde, matbaalarda, okullarda, ün vers telerde memurluk yapıyorlar. D ğer tarafta se m lyonlarca halk mahvoluyor, yozlaşıyor, sarhoş yaşıyor, hayvanlaşıyor!.. M llet n temeller çöküyor!.. Henüz vak t varken ülkey ve halkı kurtarınız! Halkın arasına g r n z. Onları tedav ed n z, eğ t n z, terb ye ed n z!.. Evler n nasıl yapacaklarını, nasıl düzeltecekler n öğret n z! Halka sağlık, tem z hava, güneşl , rutubets z ve sıcak meskenler ver n z. Onlara daha nsanca b r hayat yaşamasını öğret n z! İnsanca b r hayat yaşayab lmeler ç n onlara yardım ed n z, mkânlar sağlayınız!..” Doktor, k tabının sonuna doğru şunları yazıyor: “Devlet büyük b r a led r. Onun mensupları s z n küçük kardeşler n zd r. Alt tabakının kusurları, kısmen de üst tabakının hmaller nden ve duyarsızlığından kaynaklanmaktadır.” Edeb yat ve kültür çevreler nde doktorun k tabıyla lg l b rçok tartışmalar yaşandı ama sosyal çevrelerde k tap gereken lg y uyandırdı ve amacına ulaştı. F nland ya’nın bütün sağlık kuruluşlarında meslekdaşlarının k tabı kel me kel me okundu, ncelend . Nah ye merkezler ndek beled ye ve kamu memurları toplantılar yaparak, bu k tabın ortaya koyduğu meseleler araştırmaya ve yapılan hataların, olumsuzlukların, sorunların g der lmes ç n önlemler almaya başladılar. Bu konuyla lg l her yerde aydınlatıcı konferanslar ver lmeye, yen belgeler top‐ lanmaya başlandı. Önceler bahsed lmes nden b le ürkülen ve görmezden gel nen halkın bu fec durumunu herkes gördü ve anladı. Herkes part çek şmeler n , k ş sel çıkarları, entr kaları b r kenara atarak, halkın sağlığının korunması sorunlarıyla uğraşmaya koyuldu. Ülkede vereml hasta sayısı ve bu hastalıktan ölenler n sayısı tesp t ed ld . B r yıl ç nde t foya, trahoma yakalananların, bakımsızlık ve gıdasızlıktan ölen çocukların, d ş ağrısı çekenler n ve sakat kalanların sayısı tesb t ed ld . Bunun yanısıra alkollü çecekler n tüket m ne harcanan paralar hesap ed ld . Alkol yüzünden meydana gelen kavgalar, yaralamalar, c nayetler, yangınlar ve hırsızlıklar tesp t ed ld . Sonuç olarak ortaya çıkan rakamlar herkes korkuttu. Çünkü bu rakamlar, kafalara b r balyoz g b n yor ve herkeste bu durumların düzelt lmes steğ uyandırıyordu. Hükümet, Mülk İdareler ve Beled yeler, doktorlardan oluşan b r Tıp Ordusu kurdular. Çocuk Hastalıkları Doktorları, Kadın Hastalıkları Doktorları ve D ş Doktorları, gruplar hâl nde ülkey sağlık taramasından geç rd ler. Bunlar g tt kler yerlerde hem hastaları tedav ed yor, hem de göz, kulak ve d şler n nasıl koruyacaklarını, anne sağlığı ve çocuk bakımını öğret yorlardı. B r çocuğun yet şmes n n mal yet n hesaplıyorlar ve bakımsızlık yüzünden ne kadar çocuğun ölümle pençeleşmekte bulunduğunu anlatıyorlardı. Köylüler yavaş yavaş nsan hayatının ekonom k değer n anlamaya başladılar. Doktorlar köylülere şöyle d yorlardı: _ Paralarınız çalınmasın veya yanmasın d ye y ce saklıyorsunuz. Çocuklarınız, eş n z ve kend n z paradan çok daha değerl s n z. S zler canlı parasınız. Bu sermayey y koruyun, sraf etmey n, çoğaltın. Çoğu köye, k büyük penceres olan örnek b rer ev yaptırıldı. İç ne soba yerleşt r ld . Köylerde, köylülere çok ucuz f yatlarla ev nşa eden şç grupları oluşturuldu. Hükümet b r çok merkeze depolar tes s ederek buralara nşaat malzemeler n yığdı. Bu depolardan köylüler ve Köy Kooperat fler , gayet uygun şartlarla malzemelerden yararlanab l yorlardı. 20 yıl sonra b rçok köyün şekl değ şt . Evler ahır şekl nden kurtarılıp, gerçek nsan ev ne dönüştürüldü. Köylüler daha y , daha sıcak elb seler g ymeye başladılar. Ülken n her yanında konfeks yon ve ayakkabı atölyeler kuruldu. Burada üret len g ys ve ayakkabılar, ucuz f yatla halka satılmaya başlandı. Köylerde yen elb seler g yenler bayram havası yaşadılar. Yamalı ve paçavra elb seler ortadan kalktı, güzel g y ml nsanlar ortaya çıktı. Soğuk algınlığı hastalıklarının önü alındı, verem kurbanlarının sayısı yarı yarıya azaldı. B rçok hastalık ortadan kalktı. Daha sağlıklı b r hayat çer s nde doğumlar arttı. Sağlıklı bebekler dünyaya geld . Çocuklar sağlıklı ve neşel büyümeye başladılar. Ülkede üret me katılan eller çoğaldı. Halk daha fazla kazanmaya başladığından, daha y beslenmeye özen göster r oldu. Sonunda b rgün geld ve bütün bu sağlık seferberl ğ n n başlamasını sağlayan doktor hayata veda ett . Kend n Halkın Sağlığına Adayan Doktor’un ölümü, ülkede büyük b r üzüntüye neden oldu. Ülken n dört b r yanından yüzlerce köyün tems lc s cenaze tören ne katıldı. Köylüler, tems lc ler n en gürbüz, en sağlıklı ve r yapılı gençlerden seçm şlerd . Bu sağlıklı gençler Kend n Halkın Sağlığına Adayan Doktor’un tabutunu omuzlarında taşıdılar. Bu r yarı nsanların düzenl b r sıra hal nde şehr n sokaklarından geçt kler n görenler, bunları canlı b r çam ormanına benzetm şlerd . Gerçekten de bunların her b r , b rer gem d reğ g b yd . Mezarlığa gel nd ğ zaman köy del kanlılarından b r tabutun yanına gel p şu konuşmayı yaptı. _ B zler köy kırlarından, köy ormanlarından sen n mezarının başına gel yoruz. Fakat cenaze törenler nde taşınması gelenek olan çelenk ve ç çekler get rm yoruz. B z m Suom ’m z ç nde sen n kurduğun hasbahçen n ç çekler ne b rer örnek olmak üzere, köylüler m z b z seç p buraya gönderd . Ey m llet m z n büyük bahçıvanı, ebedî mesken nde st rahat et!.. B z sen n hayırlı çalışmalarını kutsuyoruz... Sen b r halk doktoruydun. Yüzb nlerce köylüyü y leşt rd n. M llet m z n damarlarına taze ve tem z kan akıttın. Vatanımıza kahramanlar armağan ett n. B ze sağlıklı çalışmanın hazzını tattırdın. M llet sen n heykel n d kmek st yor. Sen buna gerçekten layıksın. Ama sen n en güzel heykel n şte b zler z. B zler k yen toplumun ürünüyüz. Kend m z de bu yen hayatın üret c s y z. Erkek ve kadın hep m z, F n aydınlarının, ülke ç n nasıl çalışmaları gerekt ğ n gösteren b rer canlı heykel z. Varlığının üstünden geçen zaman ne kadar çok olursa olsun, sağlığına kavuşan m llet n kalb nde sen n hatıran da o kadar sıcak ve parlak olacaktır. Sen ne Cesar’dın, ne de Napoleon... H çb r karış toprak şgal etmed n. Tek b r damla kan akıtmadın. Ama yurdumuza b nlerce yen , sağlam, kuvvetl ve çalışkan eller kazandırdın. M llet n sağlığı ç n mücadele eden büyük kahramanın şanı sonsuza dek yücels n!..

Use Quizgecko on...
Browser
Browser