İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ders Notları (5. Hafta)

Summary

İstanbul Üniversitesi'nde verilen Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi 5. haftanın özeti. Osmanlı dış politikası ve önemli antlaşmalar üzerinde duruluyor. Dönemin önemli olayları ve diplomatik gelişmeleri ele alınıyor.

Full Transcript

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Prof. Dr. ALİ FUAT ÖRENÇ 5. HAFTA OSMANLI DIŞ POLİTİKASI 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) 5.2. Mısır Meselesi (1831-1840)...

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Prof. Dr. ALİ FUAT ÖRENÇ 5. HAFTA OSMANLI DIŞ POLİTİKASI 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) 5.2. Mısır Meselesi (1831-1840) 5.3. Boğazlar Meselesi (1841) SUNUM 5.4. Kırım Harbi ve Paris Barış PLANI Antlaşması (1853-1856) 5.5. Berlin Kongresi ve Barışı (1878) 5.6. II.Abdülhamit’in Dış Politikası 5.7. Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile Antlaşmalar (1911- 1913) Daimi Diplomas i Denge siyaseti: Avrupa baskısı Osmanlı ilk Denge kuruluş siyaseti dönemlerinde olduğu gibi yıkılış sürecinde de büyük güçler arsında dengeye Hariciye dayalı dış politika Nezareti anlayışı. Kongre diplomasis i 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) Osmanlı 18. Yüzyıla girilirken sosyal ve ekonomik sorunları göz ardı edilemez boyutlara ulaştı. Devletin yaşadığı bu buhran hali, doğal olarak dış politika ve diplomasideki etkinliğine de yansımaya başladı. Artık klasik dönemde olduğu gibi tek taraflı (Ad Hoc) diplomasi yürütülememekte, ittifaklar aranmaktaydı. Buhran döneminde Osmanlı dış politikasını en fazla etkileyen ülkelerin başında Rusya gelmektedir. Zaman zaman ittifak yapılmasına rağmen Rusya’nın baskıları Osmanlı’yı dış politikada yeni arayışlara ve tavizlere itmiştir. 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) Rusya’nın Osmanlı üzerindeki baskıları Çariçe II. Katerina devrinde adeta devlet politikası haline geldi. Gerginleşen ilişkilerde Lehistan meselesi ile Kırım’a yapılan müdahaleler bahane oldu ve 1768’de Rusya ile savaş başladı. Rus tehlikesinin geldiği nokta Osmanlı Donanması’nın 1770’de Çeşme’de yakılmasıyla iyice anlaşılmış oldu. Savaştan Osmanlı ağır bir mağlubiyet alınca Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı (21 Temmuz 1774). Küçük Kaynarca Antlaşması, 28 esas ve 2 ek maddeden oluşmaktaydı. 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) Antlaşma ile Kırım’ın Osmanlı’yla olan bağlılığı son buluyor, bağımsız bir hanlık haline getiriyordu. Bununla beraber dinî bakımdan Hilafet kurumuna bağlılıkları ve hutbenin Padişah adına okunması kabul edilmişti. Anlaşmaya göre bundan böyle Rus hükümdarları için resmî yazışmalarda Rusyalıların Padişahı unvanı kullanılacaktı. İstanbul’da bir elçilik binası açılıp bir de kilise yapılmasına, ayrıca Beyoğlu’nda ana yol üzerinde Rus itikadınca bir Ortodoks kilisesi inşasına izin verilecek ve Rusya bu kilisenin himayesini üstlenecekti. Rus hacıları Kudüs’te kutsal yerleri serbestçe ziyaret edebileceklerdi. Rus gemileri Karadeniz’de serbest ticaret yapacaklardı. 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) Antlaşmada uzun yıllar tartışmaya neden olan husus Osmanlı topraklarındaki Ortodoksların koruyuculuğunun Ruslara verilmiş olması şeklinde yorumlanan maddelerdi (7. ve 14. maddeler). Bu maddeler uzun yıllar Rusya tarafından kasıtlı olarak yanlış yorumlandı. Aslında mesele İstanbul’da Rus tüccarlar ve Kudüs’e giden hacılar için Rus-Grek inanışında bir kilise açılması talebiyle başladı. Antlaşmada bu kilise için yapılan Rus-Grek veya Dosografa (Rosograka) tanımlaması, Ruslar’a tanınan himaye hakkının ne ile kısıtlı olduğunu göstermeye ve meseleyi aydınlatmaya yetmektedir. Buna Rusya’nın Ortodoks kiliseleri ve cemaati üzerinde genel bir himaye ve müdahale hakkına sahip olduğu gibi bambaşka bir anlam yüklemek mümkün değildir. Fakat antlaşmanın 1775’te Rusya tarafından hazırlanarak basılan resmî Fransızca tercümesinde bu can alıcı ibare tahrif edilmiş ve Rusya’nın Rum itikadında halka açık bir kilise kuracağından söz edilmiştir. Böylece antlaşmada geçen Rus kilisesi bir anda Rum kilisesi haline sokulmuştur. 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) Küçük kaynarca sonrası en sarsıcı gelişme asırladır Türk toprağı olan Kırım’ın tamamen kaybedilmesi oldu (1784). Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imzalanması süreci ve sonrasında yaşananlar, bundan böyle Osmanlı dış ilişkilerinde ve diplomasisinde yeni bir anlayışı ortaya çıkaracaktır. Bundan sonraki siyasi gelişmelerde de sıklıkla tesadüf edileceği gibi Osmanlı’nın Avrupa karşısında güç kaybı, dış ilişkilerde ve diplomatik müzakerelerde dayatma ile şartların kabul ettirilmesi adeta bir gelenek haline dönüşecektir. Kaynarca badiresi sonrası Osmanlı dış politikası ile diplomasi anlayışında en büyük değişim Sultan III. Selim devrinde yaşandı. Osmanlı, ilk olarak Avrupa başkentleri olmak üzere elçiler yollayarak daimî diplomasiye geçiş yaptı. Avrupalı devletlerle siyasi ittifaklar yapıldı 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) 18. Yüzyıl sonlarında Osmanlı dış politikasında sarsıcı değişime sebep olan bir diğer önemi hadise Fransa’nın 1798 Mısır’ı işgali sürecinde yaşandı. Mısır’ın işgaliyle Osmanlı’nın yıkılışına kadar sürecek olan Doğu Meselesi (Eastern Question) dünya gündemini meşgul etti. Bu işgal sonrası Doğu Akdeniz havzası rekabeti tekrar Avrupa gündeminin en önemli maddesi haline geldi. İngiltere başta olmak üzere büyük güçler bu mücadelede yer aldı. Osmanlı ise 1792’den itibaren dış politikada izlediği statükoyu koruma politikasını bir süre terk ederek diplomasiyi devreye soktu. Fransa’yı Mısır’dan çıkarmak için uluslararası ittifak arayışına girdi ve diplomatlarının çalışmaları sonucu önce 23 Aralık 1798’de Rusya, ardından 5 Ocak 1799’da İngiltere ile ittifak antlaşmaları yapıldı. Ayrıca İngiltere’nin Karadeniz’de serbest ticaret yapması hususunda bir nota verildi. Babıâli böylece Fransa’ya karşı oluşturulan II. Koalisyon Savaşları’na katılmış oluyordu. Dış politikada bu ittifak manevraları işe yaradı ve Fransa Mısır’da yenildi. Harita: Napolyon devrinde Avrupa ve Osmanlı. 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) Osmanlı dış politikası 1821’de başlayan Rum İsyanı süreci boyunca tekrar hareketlendi. Osmanlı Devleti’nin bu çok zor döneminde Doğu sınırında İran saldırıya geçti. Devlet iki cephede savaşmak zorunda kaldı. Fakat bu durum fazla uzun sürmedi. İran ile Erzurum Antlaşması yapılarak bütün dikkat Rum İsyanına çevrildi. Bu arada Rumlara destek olan Avrupalılar Osmanlı üzerindeki baskıları artırdılar. 1827 Navarin Baskını ve ardından 1828-29 Osmanlı-Rus harbi bağımsız Yunanistan Devleti için şartları oluşturdu. 5.1. Küçük Kaynarca’dan Edirne Barışı’na (1774-1829) Osmanlı 1828-29 harbinden mağlup ayrılınca Ruslarla Edirne Antlaşması yapıldı. Osmanlı ağır hükümler içeren bu antlaşmaya göre Ruslar, Balkanlarda ve Kafkaslarda işgal ettikleri önemli yerlerin büyük bir kısmından çekiliyordu. Kafkas sınırında Anapa, Poti ve Ahısha gibi önemli yerler Ruslarda kalıyordu. Osmanlı savaş tazminatı ödeyecekti. Antlaşmanın 10. Maddesiyle Yunanistan Prensliği’nin kuruluşu resmen kabul edilmiş oldu. Ertesi yıl Yunanistan’a tam bağımsızlık verildi (1830). Ayrıca Sırbistan ve Eflak-Boğdan voyvodalıklarına verilmiş olan haklar genişletiliyordu. Ruslara verilmiş olan ticari imtiyazlar da artırılıyordu. 5.2. Mısır Meselesi (1831-1840) II. Mahmut döneminde başlayıp Tanzimat diplomatlarının Avrupa desteği ile sona erdirdikleri ve dış politikada birçok dengenin kurulduğu bir diğer kriz Mısır Meselesi oldu. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Suriye taraflarına müdahalesi ile bardağın taştığı bu mesele Osmanlı Ordusu ile Mısır birlikleri çatışmasıyla bir anda uluslararası bir krize dönüştü. Mısır askerleri Bursa’ya kadar ilerledi. Avrupa’da Osmanlı hanedanının değişeceği söylentileri bile başladı. Bu durumda II. Mahmut, önce İngiltere’den destek istedi. Olmayınca da Rusya’nın yardım teklifini kabul etmek zorunda kaldı (Denize düşen yılana sarılır). Bir Rus filosu Boğaza girerek Beykoz’a asker çıkarttı (5 Nisan 1833). Ardından Rusya ile 8 Temmuz 1833 tarihli Hünkâr İskelesi Antlaşması yapıldı. Antlaşmanın Boğazlara dair gizli bir maddesi vardı. Osmanlı Boğazları bütün ülke savaş gemilerine kapatıyordu. 5.2. Mısır Meselesi (1831-1840) Rus Donanması’nın İstanbul’a gelişi, Osmanlı’nın bir iç sorunu olarak başlayan Mısır Meselesini tam manasıyla dış politika konusu haline getirdi. Rusya’nın Boğazları düşmanlarına kapatıp kendisine açık tutmayı başarması, yani Osmanlı üzerinde bir çeşit hâkimiyet kurması, Avrupa’da çok büyük tepkiye neden oldu. Diplomasi hareketlendi. İngiltere ve Fransa devreye girdi. Sultan Mahmut tam kriz yıllarında Hariciye Nezaretini kurarak önemli bir adım attı (1836). Böylece tecrübe ve gelenekleri Cumhuriyet dönemine intikal eden Türk dış politikasını çatı kurumu oluşmuş oldu. Resim: İlk Hariciye Nezareti binası. Babıâli’nin giriş kapısının sol kısımda. 5.2. Mısır Meselesi (1831-1840) Mısır meselesi uzun süre Osmanlı ve Avrupa dış politika gündemini meşgul ettikten sonra İngiltere ve Fransa’nın etkin diplomasi temaslarıyla Londra’da sonuçlandırıldı. Nihayet 15 Temmuz 1840 tarihinde Babıâli ve İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya temsilcileri arasında tanzim edilen protokoller çerçevesinde hazırlanan Londra Antlaşması imzalandı. Antlaşma göre Avrupalı devletler, isyan halindeki valiye karşı Sultanı korumayı ve Mehmet Ali Paşa şartları kabul etmezse itaatini sağlamak için askeri yardım taahhüdünde bulunuyorlardı. Mısır babadan oğla geçecek bir statüde yönetilecekti. Mısır Meselesine dair son düzenleme ise 24 Mayıs 1841 tarihli bir ferman ile ilan edildi. Buna göre Mısır Mehmet Ali Paşa’nın soyundan gelen en büyük erkek evlada verileceği kabul edildi. Albay rütbesine kadar olan subaylar paşa tarafından atanabilecekti. 5.3. Boğazlar Meselesi (1841) Mısır sorunu çözülünce Avrupa diplomasisi, onlar açısından esas ciddi sorun olan Boğazlar meselesine odaklandı. Boğazlarda Rusya’ya avantaj sağlayan 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın süresi 1841’de bitiyordu. Avrupalı diplomatlar ile müzakereler sonucunda 10-13 Temmuz 1841 tarihlerinde Babıâli ile beş büyük devlet arasında Londra Boğazlar Antlaşması imzalandı. Yeni antlaşma ile Osmanlı barış zamanda Boğazların yabancı devletlerin savaş gemilerine kapalı tutulmasını genel bir kural olarak kabul ediyordu. Bunun karşılığında da beş devlet bu karara göre hareket etmeyi taahhüt emekteydiler. 5.4. Kırım Harbi ve Paris Barış Antlaşması (1853-1856) Rusya ile ile Eflak-Boğdan (Romanya) nedeniyle devam eden gerilim, 1853 senesinde yeni bir uluslararası krize dönüştü. Rusya birden bire Kudüs’te Katolik, dolayısıyla Fransız haklarını da tartışmaya açtı. Rusya’nın Hasta Adam olarak tanımladığı Osmanlı’yı Kutsal Yerler Meselesi bahanesi parçalamaya çalışması, Avrupa’dan destek görmedi. Bunun üzerine Çar I. Nikola tek başına hareket etme kararı aldı. Çar, Rusya Bahriye Nazırı ve Finlandiya Genel Valisi Prens Mençikov’u fevkalade elçi sıfatıyla 28 Şubat 1853 tarihinde İstanbul’a gönderdi. Mençikov’un İstanbul temasları bir savaşın habercisiydi. 5.4. Kırım Harbi ve Paris Barış Antlaşması (1853-1856) Nitekim Kırım Harbi, 22 Haziran 1853’te Rus Ordusu’nun Eflak-Boğdan’a girmesiyle fiili olarak başladı. Osmanlı, Rusların Sinop Baskını (1853)sonrası İngiltere ve Rusya ile ittifak yaptı (1854). Savaşta Ruslar mağlup edildi. Savaş sonrası yapılan 1856 Paris Antlaşmasında galip Osmanlı mağlup Rusya ile eşit tutuldu. Karadeniz’in silahsızlaştırılması kararı ile buradaki asırlık Osmanlı tersaneleri yıkıldı. Bu savaş esnasında Osmanlı ilk dış borç alımını yaptı. Bundan böyle Osmanlı siyaset adamları ve diplomatlarının gündemine yurtdışından alınan bu gibi borçlar nedeniyle oluşan sorunların müzakeresi de girmiş oldu. Dış borç alımı ve ödemeleri uzun yıllar Osmanlı uluslar arası ilişkilerini etkileyen bir unsur haline de geldi. 5.5. Berlin Kongresi ve Barışı (1878) Sultan II. Abdülhamit yönetime geldiğinde Doğu Sorunu’nun en buhranlı dönemleri başlamıştı. Çok geçmeden Rusya ile savaş başladı (1877-78). Osmanlı savaşta hem Balkan hem de Kafkas cephelerinde ağır yenilgi aldı. Önce çok ağır hükümler içeren Ayastefanos Antlaşması yapıldı ise Avrupalıların müdahalesi ile Berlin’de bir kongre toplanması kararı alındı. Bu süreçte Sultan Abdülhamit ilk anayasa olan Kanun-ı Esasi’yi ilan etti. Böylece ilk defa olarak Meşrutiyet idaresine geçiş sağlandı. Bu arada imzalanan Berlin Antlaşması sonrası Osmanlı, sadece Balkanlar’daki topraklarından 5’te 3’ünü kaybetmiş oldu. Antlaşmanın 61. maddesi Ermeni meselesi doğdu. Anlaşma ile Balkanlarda yeni devletler ve yeni sınırlar ortaya çıktı (Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan) 5.6. II.Abdülhamit’in Dış Politikası Son dönem Osmanlı tarihinde kısmen de olsa bağımsızı dış politika yürütebilen tek Padişah olan II. Abdülhamit, öncelikle ekonomik sorunları çözmeye adaklandı. Sultan, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı üzerindeki ağırlıklarını dengelemek için Almanya ile yakınlaştı. Zamanla ilişkiler ittifaka dönüştü. Ermeni meselesinde Avrupa baskılarına direndi. Dünyadaki bütün Türk ve İslam toplumları ile yakın ilişki kurdu, sorunları ile ilgilendi. Uzak Doğu ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı (Çin ve Japonya). II. Abdülhamit’in denge politikaları kısmen başarılı oldu ise de toprak kayıplarının önüne geçilemedi (Kıbrıs, Mısır, Tunus). 5.7. Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile Antlaşmalar (1911-1913) İtalya 1870’de milli birliğini tamamladıktan sömürge politikaları izlemeye başlamıştır. Bunun için de gözünü zayıf Osmanlı Devleti’ne bağlı Kuzey Afrika’ya ve bu kıtada kalan son Osmanlı toprağı Trablusgarp (Libya) Eyaleti’ne dikmiştir. Önce Avrupa devletleriyle yapılan ikili antlaşmalarla askeri harekâta zemin hazırladı. İtalyan, 29 Eylül 1911’de bir nota ile Osmanlı’ya savaş ilan etti. Osmanlı, bölgeye doğrudan askeri yardım yapamadı. Trablusgarp’a Tunus ve Mısır yoluyla gizli olarak subay, para ve mühimmat yollandı. Bölgeye ulaşan Enver ve Mustafa Kemal gibi gönüllü Osmanlı subayları tarafından sürdürülen direniş çok önemli sonuçlar verdi. İtalya bunu telafi etmek için, donanmayla Ege Adaları’nı ve Boğazları işgal etmek istedi. Bununla Osmanlı’nın tehdit ederek bölgeye yardım gönderilmesini engellemeyi düşünüyordu. Harekete geçen İtalya Donanması, 4 Mayıs- 20 Mayıs 1912 arasında Ege Denizi’nde Rodos ve Oniki Adayı işgal etti. 5.7. Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile Antlaşmalar (1911-1913) Trablusgarp Savaşı etkisi daha son bulmadan Balkan Savaşları başladı. Bu durum Osmanlı’yı İtalya ile bir an önce barış yapmaya zorladı. İtalyanlarla yapılan müzakereler sonucu 15-18 Ekim 1912 tarihlerinde Uşi (Ouchy) Antlaşması imzalandı. Osmanlı’nın Trablusgarp’tan askerini çekmesine karşılık İtalya’nın da adaları kayıtsız şartsız terk etmesi kabul edildi. Balkan Savaşı, Trakya (Doğu) ve Makedonya ile Arnavutluk (Batı) olmak üzere iki cephede cereyan etti. Osmanlı ordusu Doğu cephesinde Bulgarlarla, Batı cephesinde ise bütün müttefiklerle savaştı. Ayrıca Karadeniz’de Bulgar ve Ege’de ise Yunan donanmalarıyla mücadele edildi. Osmanlı Doğu Ordusu 23 Ekim 1912’de kendisinden üç kat fazla olan Bulgarlara yenildi ve Trakya’yı boşaltarak Çatalca’ya kadar çekildi. Batı Ordusu 23-24 Ekim’de Komanova’da Sırplar’a yenildi. En kötüsü Tahsin Paşa 35 bin kişilik ordusu ile Selanik’te Yunanlılara teslim oldu. Neticede Osmanlı ordusu, cephelerin tamamında başarısız olunca bütün Rumeli elden çıktı. Mağlubiyet geniş bir göç dalgasını da beraberinde getirdi. Harita: Balkan Savaşları sonrası Osmanlı Avrupası 5.7. Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile Antlaşmalar (1911-1913) Balkan savaşları sürecinde Yunanistan, donanmasını devreye sokarak 12 Ada dışındaki Ege adalarını da işgal etti. Bu arada Balkan devletleriyle yapılan ateşkes görüşmeleri olumlu sonuçlandı. Taraflar arasında 3 Aralık 1912’de Çatalca Mütarekesi yapıldı. balkan Savaşı ardından Avrupa büyük devletlerinin müdahalesi ile diplomasi hareketlendi. Osmanlı’nın taviz verdiği antlaşmalar yapıldı. Bu esnada galip balkan ülkeleri arsında anlaşmazlık çıkınca II. Balkan savaşı başladı. Osmanlı bundan yararlanarak Edirne ve Kırklareli’yi geri aldı. Resim:Mustafa Kemal Paşa Trablusgarp’te direnişçilerle ÖZET Bu dersimizde Osmanlı’nın yakın döneminde dış politikasını etkileyen olayları ve kurumları ele aldık. Türk tarihinin en ağır içeriğe sahip antlaşmalarından biri olan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması sürecinden başlayarak Balkan Savaşları nihayetine kadar Osmanlı diplomasisinin etkinliğini de incelemiş olduk. Bu dönemler boyunca Osmanlı dış politikasının Avrupa ile bağlantılı ve güç dengelerine göre şekillendiği dikkati çekmektedir. Özellikle askeri ve ekonomik sorunlar nedeniyle bağısız bir dış politika üretilebilecek güce ulaşılamamıştır. Bunun tek istisnası, kısmen de olsa II. Abdülhamit dönemidir. Osmanlı’nın son döneminde kurumsallaşması hızlanan Hariciye teşkilatı ve oluşan asırlık birikim, Cumhuriyet dönemine intikal etmesi bakımından ayrıca önem taşımaktadır.

Use Quizgecko on...
Browser
Browser