Ortaçağ İslam Dünyasında Tıp PDF
Document Details
Uploaded by Deleted User
Prof Dr Salim Bilici
Tags
Summary
Bu belge, Orta Çağ İslam dünyasında tıp tarihini ve gelişimini ele alıyor. İslam öncesi dönemden, önemli şahsiyetlere ve hastanelere kadar kapsamlı bilgiler sunuyor. Tıp ve İslam medeniyetinin ilişkisini aydınlatıyor.
Full Transcript
Ortaçağ islam dünyasında tıp Prof Dr Salim Bilici İslam öncesi Arap toplumunda tıp Ortaçağda İslam medeniyeti İslamın bilime bakışı Tıbb-ı Nebevî İslam dünyasında Tıp İslam Tıbbında tanınmış hekim bilim adamları İslam tıbbının Avrupa’ya etkisi İslam Tıbbında Hastaneler İslam...
Ortaçağ islam dünyasında tıp Prof Dr Salim Bilici İslam öncesi Arap toplumunda tıp Ortaçağda İslam medeniyeti İslamın bilime bakışı Tıbb-ı Nebevî İslam dünyasında Tıp İslam Tıbbında tanınmış hekim bilim adamları İslam tıbbının Avrupa’ya etkisi İslam Tıbbında Hastaneler İslam öncesi Arap toplumunda tıp İslam öncesi Araplar; Şiir, hikâye, soy ilmi (ilm-i ensâb) gibi alanlarda ileri, Astronomi ve tıp alanlarında pek az bilgiye sahip, Bilim ve felsefeden ise habersizdiler. Tıp bilgileri çoğunlukla geleneksel çöl hayatı sürdüren Bedevilerin basit tedavilerinden ibaretti. İslam öncesi Arap toplumunda tıp İslam öncesi Arap toplumunda tedavi yöntemleri: 1. Kâhin tedavileri: uygulamadan örnekler: 2. İlaç tedavisi: Bedendeki kötü ruhları uzaklaştırmak için uygulamadan örnekler Büyüsel metotlar (okuyup üfleme gibi) Bitkiler, tohumlar ve bal. Putlara kurban adama Kan aldırma (hacamat) Muska Şaşılıkta hastayı dönen değirmenin taşına Veba hastalığının olduğu bir ortamda baktırma, Eşek gibi anırma (Bulaşmayı önler?!) organ kesiklerinde Yılan sokmalarında kanamayı durdurmak amacıyla kızgın yağa Hastanın elbisesine zil takma (hasta uyursa batırma zehir vücuda yayılır?!!) yarayı dağlama (key) İslam öncesi Arap toplumunda tıp Tıp eğitimi alarak Hekimlik yapanların sayısı sınırlıydı Cahiliye hekimlerinin en meşhuru Hâris bin Kelede es-Sakafî’dir Dönemin tıp merkezi Cündişapur’da tahsil gördü Bir süre İran’da hekimlik yaptı Doğum yeri Taif ’e döndükten sonra Araplar arasında Tabîbu’l-Arab olarak tanındı, şöhreti yayıldı (**Hz. Muhammed, İslam’ın ilk devrine yetişen Hâris bin Kelede’in tıbbi bilgisine güvenmiş ve hastaların ona muayene olmasını tavsiye etmiştir) Ortaçağda İslam medeniyeti Hz. Muhammed’in (571-632) gelişi ile birlikte İslamiyet batıda İspanyaya doğuda Orta Asya’ya kadar yayıldı. VIII-XIV. yüzyıllar arasında, İspanya’dan Hindistan’a kadar çok geniş bir bölgede İslam medeniyeti var oldu. ortaçağda İslam medeniyeti Bazı büyük şehirler ilim merkezleri oldu Bu şehirlerde medreseler kuruldu X. yüzyılda ilim merkezleri Şam ve Kurtuba’nın nüfusu 300 bin Kurtuba civarına ulaştı İslam şehirleri tıp, astronomi, matematik ve diğer bilimlerde gelişti. Bilim adamları değer gördü Cordoba (Kurtuba) Ortaçağda İslam medeniyeti Eserler Arapçaya tercüme edildi veya yazıldı ve bu geniş coğrafyaya yayıldı. İslamın okumayı emretmesiyle okur-yazar sayısı hızla arttı. Geniş coğrafyada bilim ve kültürel etkileşim oldu Ortaçağda İslam medeniyeti VIII. yüzyıldan itibaren bilim ve kültür dünyasına İslam medeniyeti hâkim oldu Bu durumun temel sebepleri : Ayet ve hadislerin bilimi teşvik etmesi, Bilim adamlarının himaye edilmesi, Yunan ve Hint eserlerinin Arapça tercümeleri. Bilim dili olarak benimsenen Arapça ile yazılmış eserler sayesinde bilginin kısa zamanda uzak yerlere taşınabilmesi, İslam medeniyeti, XII. yüzyıldan itibaren eserlerinin Latince’ye tercüme edilmesiyle Avrupa’yı uyandırdıktan sonra yaratıcılığını kaybetmeye, XV. Yüzyıldan itibaren de kendini tekrar etmeye başlamıştır. İslamın bilime bakışı Ayet ve hadisler bilimi teşvik ediyor Kurân’da inananlara tabiatı incelemeleri, düşünmeleri, akıllarını en iyi şekilde kullanmaları ve bilimle uğraşmayı toplum hayatının bir parçası haline getirmelerini emreden yaklaşık 750 ayet mevcuttur (hüküm koyucu ayetler çok daha az sayıdadır) Ayetlerden örnekler İlk nazil olan ayet “İkra!” “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak olgun akıl sahipleri düşünür.” [Zümer, 9] Rabbim, ilmimi artır de.” [Tâhâ, 114] İslamın bilime bakışı Ayet ve hadisler bilimi teşvik ediyor Hadislerden örnekler; “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz” “ İlim Çin’de de olsa arayınız”, “Evladın babadan alacağı en kıymetli miras iyi bir tahsildir”, “İlim herkesi, ibadet edeni ilgilendirir”, “İlim talebi, her Müslüman erkek ve kadın için farzdır”, Tıbb-ı Nebevî Tıbbı-Nebevi “Hz. Muhammed’den tıp konusunda nakledilen âyet ve hadislerin bütünüdür Hz. Muhammed(s.a)’in tıpla ilgili hadisleri, hadis kitaplarında genellikle “kitâbu’t-tıbb” bölümlerinde nakledilmiştir. Tıbb-ı Nebevî Hz. Muhammed(s.a), tedavinin gerekli olduğunu, her hastalığın şifasının bulunduğunu ve bazı hastalıkların nasıl tedavi edileceğini ümmetine öğretmiştir. Koruyucu hekimliği ciddi manada ilk defa o gündeme getirmiş ve temel ilkelerini belirlemiştir. Hz. Muhammed, tıbbî tedaviler ve ilâçlarla ilgili tafsilâtlı bilgi vermemiş; temel sağlık prensiplerini açıklamış, daha ziyade kolay temin edilebilen ve çok yönlü faydaları olan gıda ve bitkileri tavsiye etmekle yetinmiştir. Tıbb-ı Nebevî Günümüzde kongreler düzenleniyor İslam dünyasında Tıp 3 dönem 1- Yabancı kaynakların Arapça'ya tercüme edildiği ilk dönem (Tercüme dönemi). MS 7. ve 8. yüzyıllar arası 2- Müslüman tıp adamlarının tıp bilimine özgün katkılarının ve başarılarının olduğu ikinci dönem (yaratıcı dönem). MS 9.-13. yüzyıllar arası 3- MS 13. yüzyıl sonrasındaki üçüncü dönem.(Duraksama ve gerileme) Bu dönemde diğer bilim alanlarında olduğu gibi tıp alanında da bir durgunlaşma ve gerileme söz konusu olmuştur. 8.-13. yy.’ lar arasında Tıpta gelişmelerin merkezi islam dünyası Bağdat, Şam, Kahire, Kurtuba gibi İslam şehirlerinde sağlık kurumları yaptırıldı. Buralarda ünlü hekimler yetişti, tıp eserleri yazıldı. İslam hekimleri eski Hint, Yunan ve İskenderiye Dönemine ait eserlerden yararlandı. Özellikle Hipokrat ve Galen’in (Arap dünyasında Calinos) eserlerinden tercümeler yapıldı. Tercüme dönemi Cündişapur akademisi İran Sasani hükümdarı I. Şapur [241-273] kurdu. Uzun süre yörenin bilim-sanat merkeziydi. Çok sayıda Hint bilgini Cündişapur’a getirildi Cundişapur Yunan-Hint-İran tıp bilgileri sentezlendi. Cundişapur’ da kurulan tıp okulu sayesinde şehir bölgenin bilim ve tıp merkeziydi Tercüme dönemi Cündişapur Kütüphanesi Farklı dillerden binlerce kitap içeriyordu Tercüme ile oluşan kitaplar da burada kullanıma sunuluyordu. Buradaki kitapların kopyaları alınarak başka şehirlere de gönderilmekteydi. Bu kitapların çoğunun daha sonra Bağdat’taki Dar-ül Hikmet kütüphanesine (bağdat) götürüldüğü bilinmektedir. Tercüme dönemi Cündişapur akademisi İran’ın 638’de Müslüman hâkimiyeti altına girmesinden sonra buradaki bilim kurumları korundu, bilim adamları saygı gördü Cundişapur Cündişapur’da Yetişen büyük hekimler, hekimlikleri ve tercüme ettikleri tıp kitaplarıyla İslam medeniyetinde bilimsel tıbbın ilerlemesine büyük katkıda bulundu. Tercüme dönemi Beyt’ül Hikmet - Hikmet Evi (Bağdat) Abbasiler tarafından 8-9.yy civarında kurulmuştur. İçerdiği Rasathane ile tam bir bilim akademisiydi. Cundişapur örnek alınarak kuruldu Cundişâpûrlu ve Hint bilim adamları Bağdat’a getirildi Bizans’ın önemli şehirlerinden kitaplar getirtildi , Kitaplar Arapçaya çevrildi. Kitaplar Arapça, Yunanca, Süryanice’yi çok iyi bilenler tarafından çevriliyordu, (tercüme edilirken bazen çevirmenin ağırlığınca para ödeniyordu.) Hristiyan ve Yahudi çevirmenler de çalıştı! Tercüme dönemi Beyt’ül Hikmet-Hikmet Evi (Bağdat) Beytül Hikme’de başlayan tercüme tüm coğrafyada yayıldı Hippokrates, Galenus, Efesli Rufus, Dioskorides, Oribasius gibi Yunan; Susruta, Caraka, Vagbhata, Zantâh ve Canakya gibi Hint hekimlerin eserleri Arapça’ya çevrildi. Müslüman hekimler, kitap çevirilerine deneylerini, gözlemlerini, bilgilerini ve tecrübelerini katarak orijinal eserler ortaya koydu, Kurdukları sağlık kurumlarında verdikleri tıp eğitimiyle ortaçağda yaklaşık 600 yıl Doğu ve Batı’da tıbbın önderi oldu. Tercüme dönemi Beyt’ül Hikmet-Hikmet Evi (Bağdat) Beytü’l-Hikme’de toplanan kitap sayısı ortaçağ dünyasında hiçbir yerle kıyaslanmayacak seviyeye ulaşmıştır. Bağdat 1258 yılında Moğol Hükümdarı Hülâgû tarafından istilası ile Beyt’ül Hikme büyük zarar gördü Tercüme’nin kazandırdıkları.. Eski Yunan eserlerini Hint, Çin ve İran kültürü ile birleştirerek zengin bir bilgi birikiminin ortaya çıkmasını sağladı. Asur dili olan Süryani dilinin bilim dili olarak kullanılmasıyla bir çok değerli Yunan eseri Süryanice’ye, oradan da Arapça’ya çevrildi. İslam Dünyasında okul ve hastane fikrinin gelişmesini sağladı. İslam tıbbı bu çeviri eserler sayesinde zenginleşti Batı ve Doğu kültürü birbirine karıştı, Doğu’da ileri bir kültür / bilim doğmaya başladı. Yâ‘kûb bin İshâk El-Kindi (ALKINDUS) ( MS 801-873) Kufe’de (Irak) doğdu. İlk İslam filozofu Beytü'l-Hikme'de çalıştı Felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazdı ilaçların dozajları ve tedavi süresini tanımladı Optik alanında çalışmalar yaptı. El-Kindi (ALKINDUS)( 801-873) El-Kindî’nin 30’dan fazla kitabı ve makalesinden birkaçı: Kitâbü’l-akrâbâzîn (Farmakoloji kitabı) Risâle fi’t-tıbbi’l-Bukrâtî (Hippokrates tıbbına dair) Risâle fî tedbîri’l-esihhâ (Koruyucu hekimlik) Risâle fî illeti’l-cüzâm ve eşfiyetih (Cüzamının sebebi ve tedavisi) Risâle fî vece‘i’l-mi‘de ve’n-nikrîs (Mide ve gut ağrıları) Risâle fî aksâmi’l-hummeyât (Hummâların çeşitleri) Risâle fî kadi menfe‘ati’t-tıb (Tıbbın değeri ve yararı) Cevâmi‘u kitâbi’l-edviyeti’l-müfrede li-Câlînûs (Galenus’un Kompoze İlaçlar adlı kitabının kısaltılmışı) Huneyn bin İshâk [810-73] Hire’li (ırak) Tahsili sırasında Yunanca öğrendi ve temel kaynakları arapça’ya çevirdi Abbasiler Döneminde Hipokrat ve Galen’in eserlerinin en iyi çevirileri Huneyn bin İshak tarafından yapıldı. ‘’halife, bir düşmanı için zehir hazırlamasını isteyince meslek ahlakı gereği reddetmiş, tutuklanmış, hapisteyken tekrarlanan istekleri kabul etmeyince halifenin güvenini kazanarak bırakılmış ve özel hekimliğine atanmıştır’’ Huneyn bin İshâk [810-73] Kitâbu’l-‘Aşr Makalât fî’l-‘Ayn (Göz Üzerine On Makale) Göz hakkında yazılan en eski eserlerdendir. Eser, 1926 senesinde İngilizceye tercüme edilmiştir. El-Mesâ’il fî’l-‘Ayn: Göz hastalıkları konusunda soru-cevap tarzında yazdığı’ eserdir 18. yy.’a kadar Batıda okutulmuştur. Ebûbekir er-Râzî (Rhazes) [865-925] Rey (iran) de doğdu Felsefe, matematik, astronomi, kimya ve edebiyat tahsil ettikten sonra geç denebilecek bir yaşta tıbba merak salmış, kendini bu yönde geliştirerek tıp tarihinin en büyük hekimlerinden biri olmuştur. Rey ve Bağdat hastanelerinin yöneticiliğini yapmıştır Ebûbekir er-Râzî [865-925] Büyük kısmı tıbba ait olmak üzere 200’den fazla risale ve kitap yazmıştır. Kitâbu’l-Hâvî (LiberContinens) :25 cilt 15 yılda tamamladığı bu eser, Yunan, Hint, Süryani ve İslam tıbbına dair literatürü aktarması yanında, bir ömür boyu hasta başında edindiği bilgi ve tecrübeleri ihtiva etmesi sebebiyle ortaçağın en önemli orijinal tıbbi eserlerindendir 1486’da basılmış ve Avrupa tıp fakültelerinde uzun süre ders kitabı olarak okutulmuştur Ebûbekir er-Râzî [865-925] Kitâbu’l-Cüderî ve’l-Hasbe: Çiçek ve kızamık hastalıkları hakkında yazılan ilk eserdir. Kitâbu’l-Mansûrî: özet tıbbi bilgiler verilmiştir. Liber Almansoris adıyla Latince’ye tercüme edilmiş, 1480’lerde Milano’da basılmıştır. Ebûbekir er-Râzî ve bir eserinin Latince tercümesi Ebûbekir er-Râzî [865-925] Razi’nin bazı buluşları Ateşin bir hastalık olmadığını, vücudun hastalığı atmak için bir reaksiyonu olduğunu söyledi. Safra yollarının tıkanmasında sarılık görüldüğünü açıkladı. Mesanede görülen bozukluklarda hematüri olabileceğini söyledi. Ebûbekir er-Râzî [865-925] Vebalı evlerde kızgın çakıllar üzerine sirke döktürmek suretiyle oluşturduğu formaldehit buharı ile evlerin dezenfeksiyonunu sağladı. Ameliyat dikişlerinde ip olarak ilk kez koyun bağırsağı kullandı. Ebûbekir er-Râzî [865-925] Hekimlerin ahlakına ait görüşlerini Ahlâku’t-tâbib (Hekimlerin Ahlakı) adlı eserinde yer vermiştir. ‘Bir insan filozof olmadan hekim olamaz.’ “Bir hekim, hastasını her zaman iyi olacağına inandırmalı ve ona, isterse kendisi bundan emin olmasın, umut vermelidir. Beden, ruhun iradesine boyun eğer; hekim ölüm döşeğinde bulunan bir hastaya bile cesaret ve yaşama gücü aşılamalıdır.” Ebû’l-Kasım Zehrâvî [ö. 1013] Kurtuba’da yaşayan Arap Müslüman hekim. Kısaca al-Tasrif olarak anılan 30 ciltlik ünlü eseri ile bütün Ortaçağ cerrahlığını etkilemiş, bir bakıma modern cerrahinin kurucusu olmuştur. Al-Tasrif yazıldığı andan itibaren batı dünyasında büyük ilgi görmüş, Latince, İbranice ve Osmanlıcaya çevrilmiştir. Ebû’l-Kasım Zehrâvî [ö. 1013] Al-Tasrif , birçoğunu kendisinin geliştirdiği operasyonlarda kullanılan 200 kadar aletin resimlerini, tariflerini ve bazı ameliyatların da resimlerini, birçok cerrahi hastalığın tariflerini, tedavilerini ihtiva eder. Bu eser bir tıp ansiklopedisi niteliğindeydi Bulduğu bazı ameliyat yöntemleri ve 200 civarında cerrahi alet hâlâ kullanılmaktadır Ali bin Rabben et-Taberî [ms ~861’den sonra] Merv şehri (Türkmenistan) kâtiplerinden, soylu, kültürlü, tıp ve felsefeye meraklı Hıristiyan bir ailenin oğlu Taberî, küçük yaştan itibaren babası Sehl’den tabiat bilimleri, tıp, matematik, felsefe ve edebiyat tahsili görmüştür Ali bin Rabben et-Taberî [ms ~861’den sonra] Firdevsü’l-Hikme ; İslam tıbbının en önemli kaynaklarından olan kitap, Hint, Yunan, İran ve Arap tıbbına ait zengin bilgiler yanında, Taberî’nin şahsi gözlemlerini de ihtiva etmektedir. Firdevsü’l-Hikme birçok hekim için kaynak kitabı olmuştur Ali bin Rabben et-Taberî, Beden sağlığı ile ruh sağlığının bir arada düşünülmesi gerektiğini savunmuş, hekimlik ahlakına dair öğütlerle, tıp-felsefe ilişkisini olması gerektiği şekilde yansıtmıştır Ali bin Abbâs el-Mecûsî (Haly Abbas)[ö. ~994] İranlı Bağdat’daki ünlü Adudi Hastanesi’nin kurucusu ve Başhekimi oldu. Kitab-ül Meliki (hükümdar Kitabı), Ibn Sina’nın Kanun’una kadar en önemli tıp kitabı kabul edilmiştir. Kâmilü’s-sınâʿati’ṭ-ṭıbbiyye ( Tıp Sanatının Mükemmelleştirilmesi) adlı eserleri ile ünlüdür. Ali bin Abbâs el-Mecûsî (Haly Abbas)[ö. ~994] Kâmilü’s-sınâʿati’ṭ-ṭıbbiyye iki bölümden oluşan kitabın 1. bölümünde tıbbın teorik konularını, 2. bölümünde ise koruyucu hekimliği, ilaçları, hastalıkları ve tedavileri incelemiştir. İbn Sînâ’nın Kanûn’undan önce tıp dünyasında büyük yankılar uyandıran Ali b. Abbas el-Mecûsî’nin Kâmilü’ṣ-ṣınâʿati’ṭ-ṭıbbiyye adlı bu eser, XIII. yüzyıla kadar İslam eserinin https://islamansiklopedisi.org.tr/ali-b-abbas-el-mecusi dünyasında ve Avrupa’da klasik tıp kitabı olarak okutulmuştur. Ali bin Abbâs el-Mecûsî (Haly Abbas)[ö. ~994] Kâmilü’s-sınâ’ati’ṭ-ṭıbbiyye Damar sistemini Atardamarlar (arterler) ve Toplardamarlar (venler) olarak 2 ana grupta ele almıştır. Atardamarların çeperlerinin toplardamarlara kıyasla çok daha kalın olduğunu tespit etmiş, bu tespitiyle tıp tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. Cerrahi girişimlerde hekimin yeterli anatomi bilgisine sahip olması, kullanılacak aletlerin iyice temizlenmesi ve sonrasında hastanın bakımına önem verilmesi gerektiğini savunmuştur. Ali bin Abbâs el-Mecûsî (Haly Abbas)[ö. ~994] Kitâbu’l-Melikî Batı’da Liber Regius (hükümdar kitabı) adıyla bilinir Kitâbu’l-Melikî’de, “Tıp öğrencisinin hastahanelerde hasta başında hazır bulunmasını, hastaların durumunu hocasıyla tartışmasını, hastanın durumunda meydana gelen değişiklikleri incelemesini, okuduğu eserleri mukayese edip doğrusunu bulmasını” istemiştir. Ali b. Abbas bu eserinde İbn Sînâ’dan önce psikoterapinin önemini vurgulamış ve psikoloji ile tıp arasındaki münasebete dikkat çekmiştir Salerno okulunda ders kitabı olarak okutulmuştur Ammâr bin Ali [ö. 1010] Musul’da doğdu İslam dünyasının yetiştirdiği en büyük göz hekimlerindendir. Batı dünyasında Canamusali olarak tanınır. Katarakt ameliyatında ince metal bir boruyla lensi emme metodu bu alandaki en önemli buluşudur. İbn-i Sînâ [980-1037] İslam dünyasında Şeyhü’l reis, Batı’da Avicenna olarak tanınmıştır. Buhara (Özbekistan) da doğdu Hocalardan aldığı derslerle 16-17 yaşlarında döneminin hemen hemen bütün bilimlerini öğrendi ve tıpta otorite oldu. Samani hükümdarını tedavi etmesi üzerine saraya alındı ve buradaki zengin kütüphaneden olabildiğince faydalandı İbn-i Sînâ [980-1037] Devrinin hemen hemen bütün bilim dallarında (tıp, felsefe, matematik, biyoloji, psikoloji, dil..) 200’den fazla eser vermiştir. İbn-i Sînâ [980-1037] El Kanûn fî’t-Tıb Batı dünyasında tıbbın İncil’i veya tıbbın mukaddes kitabı olarak nitelendirilir. Yaklaşık 1 milyon kelimelik ansiklopedik bir tıp kitabıdır. 5 kitaptan meydana gelmiştir El Kanun’da mizaç teorisi, anatomi, fizyoloji gibi tıbbın genel prensipleri, cerrahi ve dahili hastalıklar, bitkisel ilaçlar ve tedaviler detaylı anlatılır. Antik Yunan’dan o zamana kadar gelen dağınık tıbbi bilgilerin sentezlenerek sistemleştirildiği ve şahsi gözlemlerle güncelleştirilmiş bir eserdir Doğu ve Batı dünyasındaki tıp eğitiminde yüzyıllarca ders kitabı olarak okutuldu XII. yüzyılda Canon adıyla Latince’ye tercüme edildi ve diğer dillerde basıldı İbn-i Sînâ [980-1037] Edviyetü’l-Kalbiyye: Kalp hastalıkları ve tedavisi üzerine yazılmış 19 bölümlük bir eserdir. De Viribus Cordis/De Medicinis Cordialibus adıyla Latince’ye tercüme edilmiştir Urcûze fi’t-Tıbb: Temel tıp konularını özetlediği kitab. Cantinica/Canticum adıyla Latince’ye tercüme edilmiştir. İbn-i Sînâ [980-1037] Buluşlarından bazıları.; Menenjiti tarif etti. Veba salgını ile fareler arasındaki ilişkiyi anladı. Bazı bulaşıcı hastalıkların fetüse geçebileceğini söyledi. Veremin bulaşıcı olduğunu söyledi. Psikosomatik hastalıklar kavramını tarif etti Şeker hastalığının belirtilerini saydı. Mide ülserini, pilor darlığını tarif etti. Göz kaslarını tarif etti, retinanın görmedeki işlevini açıkladı. Güç doğumlarda forseps (çapraz kaşık) şeklinde bir alet kullanılması gerektiğini söyledi. Ali bin Îsâ [ö. 1038] Bağdat’ta doğdu. Tezkiretü’l-Kehhâlîn fî’l-‘Ayn ve Emrâzihâ (şaşılık ve göz hastalıkları hakkında hatırlatma) adlı eseri, göz hastalıklarıyla ilgili eserlerin en eskisi ve kapsamlısıdır. Batı dünyasında da uzun süre etkisini sürdüren bu kitap, Tractus de Oculis Jesu bin Hali adıyla Latince’ye tercüme edilmiştir İbn Zühr [ö. 1162] Endülüs’lü. Batı dünyasında Avenzoar/Abhomeron olarak bilinir 8 tıbbi eser kaleme almıştır. Kalbin dış zarında (perikart) meydana gelen iltihap, yutak (farinks) felci ve orta kulak iltihabı, katarakt, böbrek taşı ameliyatları, trakeostomi ve yemek borusu aracılığıyla suni beslenme (enteral beslenme) hakkında yazdıkları orijinal bilgilerdir. İbn Zühr [ö. 1162] Dahili ve Cerrahi hastalık hekimi İbn-i Zühr’e göre Tıp ilmi iki kısımdır: A- Beden sağlığı ve hastalıklarının tıbbı, B- Ruh sağlığı ve hastalıklarının tıbbı. Ruh sağlığı, beden sağlığından daha önemlidir. İbn Rüşd (AVERROES) [1126-98] Kurtuba’ da dünyaya geldi. Kaynaklarda, hayatı boyunca -babasının ölüm günü ve evlendiği gece hariç-okumayı hiç terk etmediği kayıtlıdır. çeşitli alanlarda yazdığı, özetlediği, düzelttiği eserlerin toplamı 20 bin sayfa kadardır. 125 eserinin 46’sı mantık, 23’ü tıp, 22’si tabiat bilimleri, 15’i metafizik, 10’u din, 5’i astronomi, 1’i politika, 1’i ahlakla ilgilidir İbn Rüşd (AVERROES) [1126-98] Bir kere çiçek geçirenin bir daha bu hastalığa yakalanmayacağını söyledi (bağışıklık fikri!) Retinanın görmedeki fonksiyonundan bahsetti. Statueof Averroes-Cordoba İbn Meymûn –(Musa bin Meymun) (MAIMONIDES) [ö. 1204] Endülüslü Yahudi asıllı filozof, din adamı ve hekimdir. Selâhaddîn-i Eyyûbî ve oğlunun özel hekimliğini yaptı Birçok kitap yazmıştır Kitâbu’l-Fusûl fi’t-Tıb: Yunan ve İslam hekimlerinden alınmış 1500 tıp prensibi ile “Mûsâ der ki” diye başlayan şahsi gözlem, tenkit ve ekleri ihtiva eder. el-Muhtasarât: Galenus’un tıbbi görüşlerinin özeti mahiyetindedir. İbnü’n-Nefis [ö. 1288] Şam yakınlarında doğmuş, tahsilini bu şehirdeki Nureddîn Zengî Bîmâristân’ında tamamlamıştır Bîmâristânda hocalık yapmış ve birçok öğrenci yetiştirmiştir. En önemli başarısı küçük kan dolaşımını keşfetmesidir Şerhu Teşrîhi’l-Kanûn adlı eserinde, sağ ve sol ventriküller (karıncıklar) arasında delik olmadığını yazmış ve küçük kan dolaşımını bugünkü şekliyle izah etmiştir. İbnü’n-Nefis [ö. 1288] 15 tıbbi eseri vardır Eş-Şâmil fi’s-Sınâ‘ati’t- Tıbbiyye’: Her biri yaklaşık 80 yapraklı (160 s.) 300 cilt olarak düşünülen bu eser müsvedde olarak yazılmış, ancak 80 cildine son şekil verilebilmiştir. İslam tıbbının Avrupa’ya etkisi Kral George’un halifeye yolladığı mektup özetliyor: “İngiltere, Gal, İsveç ve Norveç kralı II. George’dan Endülüs Müslümanlarının halifesi yüce Hişâm’a; Mamur beldenizdeki bilim ve sanat kurumlarınızın feyziyle meydana gelen büyük gelişmeyi duyduk. Her yerde cehaletin hüküm sürdüğü ülkemde, bilim nurunun yayılması, eserinize tabi olmakta iyi bir başlangıç olması için, şu faziletlerden bir parça çocuklarımızın faydalanmasını istiyoruz. Kardeşimin kızı prenses Duban’ı İngiliz soylularından meydana gelen heyetin başına koydum. Kendilerine ihtimam gösterilmesini, arkadaşlarıyla birlikte yardımınız ve himayenizde öğrenimlerinde ilerlemeleri hususundaki lütfunuzu bekleriz. Prensesle yüce makamınıza mütevazı bir hediye sunuyorum. İtaatkâr hizmetkârınız George.” İslam tıbbının Avrupa’ya etkisi XI. yüzyılda İslam dünyası, medeni hayat sürdürürken Avrupa karanlık bir dönem yaşıyordu Avrupa, İslam tıbbını, XII. Yüzyılda, İbn Sînâ, Râzî, Zehrâvî, İbn Rüşd, İbnü’l-Baytâr, Ali bin Abbâs gibi Müslüman bilim adamlarını tanımış ve kitaplarını tercüme etmişlerdir İslam tıbbının Avrupa’ya etkisi Tıbbın manastırlarda rahipler tarafından yürütüldüğü ortaçağı karanlık Avrupası’nda, tercümeler sayesinde XIII. yüzyılın sonlarında Tıp, bilim ve felsefe canlanmıştır. XIII. yüzyıla kadar hastahaneyi bilmeyen Avrupa, Haçlı seferleri sırasında tanıdığı Bimaristanları (Darüşşifa) örnek alarak İtalya’da Saint İspirto, Paris’te le Quinzième hastahanelerini kurmuş, bunları diğerleri takip etmiştir Avrupa’da, büyük İslam hekimlerinin eserleri kaynak olarak kullanılmıştır İslam Tıbbında Hastaneler İslam dünyasında ilk hastane Şam’da 707 yılında özellikle cüzzamlı ve yardıma muhtaç hastalar için kurulmuştur. (velid bin abdulmelik hastanesi) İslam Tıbbında Hastaneler Hastane karşılığı darüşşifa, bimaristan, maristan, darülsıhha, darülafiye, darulmerza, şifaiyye bimarhane, tımarhane kelimeleri kullanılmıştır. İslam Tıbbında Hastaneler İslam coğrafyasında kurulan ilk hastaneler Batı’da kurulan hastanelerden farklıydı: Bu hastanelerde hastalar hastalıklara göre, farklı koğuşlara konulmaktaydı. Akıl hastalığı “hastalık” olarak kabul ediliyor, dini bir cezalandırma olarak nitelendirilmiyordu. ((batıda 18.yy). yy da) Bütün hastalıklar için belli ölçüde sterilizasyon önlemleri uygulanmaktaydı. Ücretsiz tedavi uygulanmaktaydı. Kurumun masrafları vakıf geliriyle karşılanmakta, böylece devamlılığı sağlanmaktaydı. (batıda 20. yy da) Tedavilerin hepsi bilimseldi, dini bir yanı yoktu. Ölenlerin definleri de yapılıyordu İslam Tıbbında Hastaneler Asklepionlar’dan etkilenilmiş olsa da Asklepionlar hastaneden ziyade banyo yapmak, uyumak ve müzik dinlemek suretiyle istirahat edilen bir tür dinlenme evi niteliğindeydi. Sorumlu kişiler de rahiplerdi. İslam Tıbbında Hastaneler Orijinal Haliyle Günümüze Ulaşan En Eski Hastane, Şam’da NUREDDİN ZENGİ BİMARİSTANI (1154) İslam Tıbbında Hastaneler NUREDDİN ZENGİ BİMARİSTANI (1154) AYAKTAN HASTA MUAYENE VE TEDAVİ ODALARI TOPLANTI ODASI MESCİT HAMAM İslam Tıbbında Hastaneler ŞAM KAYMERİ BİMARİSTANI (1248) İslam Tıbbında Hastaneler KAHİRE’DE KALAVUN BİMARİSTANI (1284) Memlük Sultanı SEYFEDDİN KALAVUN Fatimiler devrinden kalma dört eyvanlı KUTBİYET SARAY‘nın tadilatıyla hastane ve medreseyi inşa ettirdi. “Bu hastaneyi benim gibi ve benden aşağı olanların herkese vakfettim. Padişah, tebaa, asker, emir, büyük, küçük, hür, köle, erkek ve kadın, herkese açıktır” İslam Tıbbında Hastaneler HALEP ERGUN BİMARİSTANI (1354) Memluk yöneticisi Ergun el-Kâmilî Bulaşıcı hastalığı olanlar ve akıl hastaları için ayrı yerler Hamam, mutfak, eczane…. Teşekkürler