BÖLÜM 2: ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ PDF

Summary

Bu doküman, farkındalık, psikoloji ve insanlık tarihini ele alan bir araştırma makalesinin özeti. Çalışma, psikolojik süreçlerin kuramsal temellerini ve insanlık tarihine etkilerini inceliyor. İnsan farkındalığı ve problem çözme becerisinin gelişimi konularına odaklanıyor.

Full Transcript

BÖLÜM 2: ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ 2.1. Farkındalık, Psikoloji ve Psikolojik Yaklaşımlar Psikoloji, karmaşık organizmalar tarafından bilginin (information, malumat anlamında) temsil edilmesini ve işlenmesini araştıran bilim dalı olarak tanımlanmaktadır (Wilson ve Keil, 1999, s. xl). Söz ko...

BÖLÜM 2: ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ 2.1. Farkındalık, Psikoloji ve Psikolojik Yaklaşımlar Psikoloji, karmaşık organizmalar tarafından bilginin (information, malumat anlamında) temsil edilmesini ve işlenmesini araştıran bilim dalı olarak tanımlanmaktadır (Wilson ve Keil, 1999, s. xl). Söz konusu bilgi, çeşitli hayvan türlerinin çevreleriyle olan ilişkilerinde, duyuları aracılığıyla ortaya çıkan zihinsel bilgidir. İnsanda farkındalık ve problem çözme davranışlarına dönüşerek yaşamını sağlamaktadır. Hint felsefesine göre “yalın farkındalık (alocana matra)” nesnelerin, duyuların biri veya diğerini etkilemesiyle ortaya çıkan belirsiz ve genel bir şeydir (Hiriyanna, 2011, s. 252). Bu bölümde psikolojik süreçlerin kuramsal açıklamaları ele alınmaktadır. Çalışmada genel olarak, bilinçli farkındalık ve problem çözme becerisi, psikolojideki bilişsel psikoloji ile yapısalcılık ve işlevselcilik yaklaşımları açısından değerlendirilmiştir. Buna göre içe bakış yoluyla bilincin unsurlarına ayrılarak incelenmesi mümkündür (Arkonaç, 2005). Alanda kabul edilen diğer akımlar ise davranışçılık, geştalt psikolojisi, biliş psikolojisi ve psikanalitik yaklaşımlardır (Arkonaç, 2005; Richards, 2003). 2.2. İnsanlık Tarihinde Farkındalık ve Problem Çözme Becerisinin Gelişimi Antropolojik araştırmalar, insanın dört ayrı gelişme safhasından geçtiğini bulmuştur. Bunlar kara yaşamına adapte olmak (terrestriality), iki ayak üzerine dikleşmek (bipedalism), beynin korteks bölümüne evrilmesi (encephalization) ve medeniyet (civilization) aşamalarıdır (Lewin, 2005, s. 8). Problem sözcüğü günümüz medeniyetinin ortaya koyduğu bir kavram olduğu için ilk üç dönemde bu canlı türünün bilişsel bir problem ile karşılaştığını iddia etmek doğru olmayacaktır. Farkındalık kavramı için de aynı şeyler söylenebilir. Homo cinsinin zor durumlarla karşılaştığı ve yaşama güdüsü aracılığıyla tepki göstererek varlığını sürdürdüğü ortadadır. Homo cinsinin önceki dönemlerindeki nitelikleri, günümüzde benzeri seviyelerde bulunan çeşitli primatlarla aynı özelliklere sahipti; farkındalık ve problem çözme konularında diğerlerinden farklı herhangi bir özel duruma sahip değildi (Harari, 2015, s. 18). Ancak homo cinsinin Homo Erectus olarak ayağa kalkması ile farkındalık ve problem çözme becerisinde sıçrama olmuştur. Daha önceleri 4 ayak üstünde duran homo, ayağa kalkarak (erectus) görüş alanını genişleterek daha geniş alanlara hâkim 8 olabilmiştir. Homo’nun ayağa kalkması ellerini başka işler için kullanabilmesini sağlamıştır. Eller ve özellikle parmaklar, evrimsel baskı sonucunda çok ince ve karmaşık işleri yapabilir bir hale dönüşmüştür. Bu süreçler aynı zamanda, farkındalığın ve problem çözmenin evrimleşme süreçleridir (Harari, 2015, ss. 22-3). Ayağa kalkan homo öte yandan görme duyusunu ve dokunma duyusunu daha da fazla kullanmaya başlamıştır. Duyularının artması, algılarını da geliştirmiştir. Gelişen ve çeşitlenen algılar farkındalığın gelişmesini ve evrilmesini sağlamıştır. Böylece Homo Sapiens türü ortaya çıkmıştır. Yukarıdaki biyolojik gelişme süreciyle birlikte bir kültürel gelişme de meydana gelmiştir. Farkındalık ve problem çözme durumlarının sapiens türünün gelişme süreci içinde safhalar halinde ortaya çıktığı söylenebilir. Harari’ye göre sapiens bakımından tarihin akışını şekillendiren safhalar Bilişsel Devrim (yaklaşık 70 bin yıl önce), Tarım Devrimi (12 bin yıl önce) ve Bilimsel Devrim (5 bin yıl önce) dir (2015, s. 17). Bilinçli farkındalık ile problem çözmenin bugünkü anlamını bu dönemlerdeki gelişmelerle kazandığı ve çağdaş medeniyete ulaşmasını sağlayan temel faktörlerden olduğu kabul edilebilir. İnsan türü 70.000 yıl önce diğer canlılardan pek de farklı değildi. İnsan türünün ayağa kalması ile biyolojik yapısı da değişmeye ve diğer canlılardan ayrışmaya başlamıştır. Bu değişiklik kadınların erken doğum yapmasına neden olmuştur. Erken doğan bebekler tek başlarına hayatta kalamadıkları için iki ayrı gereksinmeye ihtiyaç duymuşlardır. Annenin tek başına hem bebeğe bakması hem de yiyecek bulması çok zordur; aynı zamanda erken doğan bebek eğitime de ihtiyaç duymaktadır. Karşılaşılan bu yaşam problemlerini çözmek için sosyal yapılar oluşmaya başlamıştır. Çocuk büyütmek diğer insanlardan yardım almayı gerekli kıldığından, güçlü sosyal bağların kurularak insan türünün erken doğuma rağmen devam etmesi problemi çözülmüştür (Harari, 2015, ss. 23-4). Problem çözme becerisinin gelişmesi, insanı diğer türlerden ayırarak onun güçlenmesini, gelişmesini ve günümüz medeniyetinin oluşmasını sağlamıştır. İnsanın diğer primatlarda olduğu gibi temel ihtiyaçları için biyolojik beyni evrilmiş; ayrıca sosyal yapılarından kaynaklı sosyal sorunlarını çözmesi için de kültürel zihni evrilmiştir (Gellatly, 2012, s. 3). İnsan beyni evrildikçe Homo sapiens’in farkındalığı gelişmiştir. Farkındalığı artan insan çevresine daha çok egemen olmuş, daha karmaşık problemleri çözmüş ve sınırsız sosyal yapılar oluşturmuştur. Günümüzde Homo sapiens 9 sapiens olarak adlandırılan modern insan, medeniyeti böyle bir gelişim sayesinde oluşmuştur. 2.3. Bilinçli Farkındalık 2.3.1. Farkındalığın Gelişimi Bilinçli farkındalık, beynin gelişimiyle paralel bir şekilde değişmeye devam etmektedir. Binlerce yıl önce sadece ben ve öteki farkındalığına sahip olan beyin, Homo erectus ile kendini fark etmeye başlamıştır. Genel olarak psikoloji kaynakları bu durumu insan yavrusunun gelişimine benzeterek açıklamaktadır. Bebek bir ayna karşısına konduğunda, görüntünün kendisi olduğunu fark edemez. Beyin gelişimiyle birlikte 2 yaşına doğru aynadaki bebeğin kendisi olduğunu kavramaya başlar. İnsan türü, Homo erectus’dan önceki döneminde 2 yaşından küçük bebeğe benzer durumdaydı. Homo erectus döneminde kendilik farkındalığı başlamıştır. Homo sapiens ile farkındalığı daha da gelişmiştir. Artık sadece kendi farkındalığına sahip değil aynı zamanda psikolojik farkındalığa ve sosyal farkındalığa da sahiptir. Paleoantropolojik bulgulara göre insandaki yüksek bir zekanın ve bilişsel işlevin varlığını gösteren ilk ip uçları yaklaşık iki milyon yıl önce yaşamış olan Homo habilis’e dayanmaktadır. Yaklaşık 100.000 yıl önce ise Homo sapiens’in başkalarının kendisiyle ilgili düşüncelerini etkileme düşüncesinin kanıtı olarak bulunan süs eşyaları farkındalığın ilk dönemlerine kanıt olarak değerlendirilebilir. Bulunan deniz kabuklarından yapılmış takılar, artık insanın diğer insanların kendisi hakkındaki duygu ve düşüncelerini fark ettiğini ve önemsediğini açık bir şekilde göstermektedir (Torrey, 2018, s. 27,61). 2.3.2. Günümüzde Bilinçli Farkındalığın Ortaya Çıkışı İnsanlar yüzyıllar boyunca duygularını başkalaştırma çabalarına girmişlerdir. Bu çabalar bireylerin trans haline geçmelerine katkı sağlamıştır. Ancak bilimsel olmayan bu yöntemler, bireylerin duygu değiştirmelerine tam olarak yardımcı olamamıştır. Duyguları başkalaştırma yöntemlerinden bilinçli farkındalıkla ilgili ilk bilimsel çalışmalar 1970’lerin sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. Bilinçli farkındalık, hakkında yapılan çalışmalar Langer ile Kabat-Zinn’in başını çektikleri iki farklı ekol üzerinde temellenmiştir. “Langer için bilgece farkındalık, doğu felsefeleriyle hiç ilgisi olmayan, bilinçli bir zihinsel durum (mode) iken; Kabat-Zinn için ise öğrenilebilen, öğretilebilen 10 ve doğu felsefelerinin batı bilimiyle bütünleştirilmiş uyarlamasına temellendirilen bir müdahale yöntemidir.” (Nesrin Şahin ve Yeniçeri, 2015, ss. 49-50) Türkçede bilinçli farkındalık ve bilgece farkındalık şeklinde iki ayrı çeviri kullanımları mevcuttur. Bu çalışmada içeriği daha iyi yansıttığı düşünüldüğünden bilinçli farkındalık deyiminin kullanımı tercih edilmiştir. Bilinçli farkındalık bir beceridir. Bu beceri; zihnin dikkatini bilinçli olarak burada ve şimdiye odaklamak, an içinde olanları yargısız, oldukları haliyle duyumsama, algılama ve bilme becerisidir. Bilinçli farkındalık terapötik değişimin temel ve gizil süreçlerinden biri olarak kabul edilmekte ve danışmanların ve danışanların sahip olmaları beklenen temel becerilerdendir (Nesrin Şahin ve Yeniçeri, 2015). 2.3.3. Bilinçli Farkındalık: Beyin, Bilinç ve Zihin İnsanlık tarihi boyunca beyin, bilinç ve zihin merak edilen kavramlar olmuştur. Zihin çoğu zaman beyinle karıştırılmış bazen de ruh olarak adlandırılmıştır. Beyin nöron ağlarının oluşturduğu somut bir kavram iken zihin öznel duygu durum deneyimlerini içeren soyut bir kavramdır. Beynin fiziki veya nörolojik yapısını çözmek, doğrudan zihnin işleyişini ortaya çıkaramamaktadır (Shorter, 2005, s. 9). Temelde farklı kavramlar olduğu bilinmelerine rağmen nasıl etkileştikleri önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. Bu probleme felsefede ve sosyal bilimlerde düalizm adı verilmektedir. Fiziksel davranışlar ile zihinsel faaliyetler arasında neden ve nasıl bir bağlantı ve eşgüdüm olduğu tam olarak bilinememektedir (Schacter, Gilbert ve Wegner, 2009, s. 5). Mithen’e göre en az iki tür bilinç bulunmaktadır. Bunlardan ilki duyarlıklar sözcüğüyle adlandırılan renk, ses veya vücudumuzdaki hareketlerin farkında olmaktır. Diğeri Neanderthal’in kendi akılsal durumuyla, sosyal dünyayla hatta doğal dünya etkileşimiyle ilgili daha yüksek bir düzen olan refleksif bilinçtir (1999, s. 170). Zihin, bazen bilinç ile eş anlamlı olarak kullanılmakla birlikte, esasen bir bilinç akışı olarak tanımlanabilir. Zihin düşünce, algı ve farkındalık süreçlerini ifade etmektedir. “Davranışları doğuran sistemin doğasından gelen kurallı ilişkiler ağıdır” (Özakpınar, 2013, s. 18). Bilinç ise beynin farkında olma duyumudur. Beyinde meydana gelen biyo- kimyasal reaksiyonlar sonucunda ortaya çıkan algıdır. Eski açıklamalarda “ruh” olarak adlandırılan soyutlamalardır. Vücuda alınan çeşitli kimyasal maddeler veya meditasyon 11 gibi eylemler aracılığıyla farklı bilinç halleri kasıtlı olarak yaratılabilmektedir. Kafein, alkol, nikotin, morfin ve eroin, marihuana, amfetaminle gibi halüsinojen veya uyarıcı maddelerin bilinç ve davranışlar üzerindeki değiştirici etkileri bu konuya örnek teşkil etmektedir (N. Hayes, 2011, ss. 95-104). Kısaca bilinç beynin nörolojik bir algısı, zihin ise bu algıların akış sürecidir. Görüntüler, sesler ve diğer duyumlarla ilgili deneyimlerimiz posterior korteks içindeki bölgede üretilmektedir (Koch, 2018, s. S10). Bilinçli yapılan davranışlar beyinde hangi bölgede üretildiğini bildiğimize göre bilinçli farkındalık becerisini beyinde gözlemleyebilir miyiz? Bu soruya psikolog Bernard J. Baars ile sinirbilimciler Stanislas Dehaene ve Jean-Pierre Changeux’ya ait olan genel nöronal çalışma alanı (GNÇA) teorisi ile cevaplandırabiliriz: “Teorinin çıkış noktası, bir şeyin bilincinde olduğunuzda, beyinde birçok farklı noktada bu bilgiye erişim olduğu gözlemidir. Ancak eğer bilinçsiz hareket ediyorsanız, bu bilgi sadece, sürece özgü görev yapan belirli duyusal motor sistem bölgesinde bulunur. Örneğin klavyede hızlı yazarken bunu otomatik yaparsınız. Nasıl yaptığınızı sorarlarsa söyleyemezsiniz. Çünkü bu bilgiye bilinçli erişiminiz azdır ve bilgi, gözlerinizi hızlı parmak hareketlerine bağlayan beyin devreleri bölgesinde yer alır” (Koch, 2018, s. S12). Bu teoriden anlaşılacağı gibi bilinçli yapılan tüm süreçler beyinde birçok etkileşim gerçekleştirmemizi sağlayan üst düzey bir bilişsel süreçtir. Gelişen teknoloji bilinç konusunda bilgilerimizi artırmaktadır. Artık bildiğimiz bir şey var ki oda bilinç; deneyimlediğimiz her şeydir (Gellatly, 2012). Schopenhouer’e göre bilgi ancak özbilinç aracılığıyla elde edilebilir (2014, s. 129). Bilinçli farkındalıkla hareket edildiği durumlarda beyinde gerçekleşen süreçleri izleyerek gözlemleyebiliriz. 2.3.4. Farkındalık Türleri Bu çalışmadaki yaklaşım itibariyle bilinçli farkındalığın ardıl olarak üç ayrı türünden bahsetmek mümkündür. Bunlar; farkında olma (awarness), kendilik farkındalığı (self- awarness) ve bilinçli farkındalıktır (mindfulness). 12 2.3.4.1. Farkında Olma (Awareness) Bilişsel yapıdaki en temel seviyede farkında olma (awarness*) durumudur. Aslında tüm canlıların sahip olduğu bir beceridir. Bu beceri sayesinde tehlikelerden korunur ve besinlere ulaşabilirler. Örneğin; bir bitkiye ateş yaklaştırdığınızda ateşin farkına varır ve kendini korumak için yapraklarını büzer; bir kaplumbağa mevcut tehlikeyi fark eder ve kabuğunun içine çekilir. En temel sevide sahip olduğumuz hayatımızı devam ettirmemizi sağlayan bu beceri dikkatimiz sayesinde olmaktadır. Dış dünyada korunaksız alanlarda yaşayan canlılar hayatta kalabilmek için insanlardan daha yüksek derece dikkat etmeleri gerekir. Tehlikeli bir uyaranın olması sürekli tetikte kalmayı sağlar. Temel farkındalığın, basit bir biyolojik etki tepki mekanizmasının ötesinde olduğu söylenebilir. Bilişsel antropolojinin buluntularına göre Homo habilis’in dil becerisi, Homo erectus’un kendilik farkındalığı ve Neanderthal’in yorumlama becerisi bulunmaktadır. Fosil buluntular beynin fizyolojik yapısı hakkında bilgi verirken arkeolojik buluntular bilincin geçmiş yapısını değerlendirmektedir (Mithen, 1994, s. 29). 2.3.4.2. Kendilik Farkındalığı (Self-awareness†) Farkında olmanın bir üst basamağı kendilik farkındalığıdır (self-awareness). Normal bireylerin tamamında mevcuttur. Kendilik farkındalığı; kendi varlığını duyumsama, kendi kendisinin dikkatini çekebilme yeteneğidir. Yüksek düzeydeki bilişsel süreçler için bir ön şarttır (Torrey, 2018, s. 62). Kendilik farkındalığı 2 yaşından itibaren oluşmaya ve gelişmeye başlamaktadır. Bazı istisnai durumlar haricinde kendilik farkındalığının herkeste gelişmesi beklenmektedir. Kendilik farkındalığı zihinsel yetersizliği olan bazı çocuklarda hiç oluşmayabilir veya bazı yetişkinlerde de sonradan bozulabilir. Örneğin; şizofrenlerde, alzheimer hastalığı veya demans (bunama) durumu bulunan bazı kişilerde kendilik farkındalığı kaybı hastalığa bağlı olarak ortaya çıkmaktadır (Torrey, 2018, s. 63). * ayırdında olma [İng. awareness ] [es. t. şuurluluk ]; Bir olay ya da varlığın, ayrıntıları söz konusu olmadan kavranması. (Enç, 1980a, s. 29) † özbiliş [İng. self-awareness ] : Kişinin kendi davranış ve güdülerine karşı sezgi ve anlayış kazanması (Enç, 1980b, s. 128). 13 2.3.4.3. Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) En üst düzey bilişsel farkındalık, bilinçli farkındalıktır (mindfulness). Yukarıda saydığımız temeldeki farkındalık türlerini de içeren en kapsamlı ve üst düzey farkındalık seviyesidir. Zihnin dikkatini bilinçli olarak burada ve şimdiye odaklamak, an içinde olanları yargısız, oldukları haliyle duyumsayabilme, algılayabilme ve bilebilme becerisi bilinçli farkındalık olarak adlandırılmaktadır (Collin ve diğerleri, 2014, s. 210). Bu işlem esasen iç dünyamızda nelerin var olduğunu görmek anlamı taşımaktadır. Görmek ışığın etkisiyle meydana geldiği için bu fark edişe aydınlanma da denmektedir. “Zihnimizin nasıl işlediğini durup düşünmek hiç şüphesiz bize hem içsel bir aydınlanma hem de rahatlama sağlayacaktır” (Small ve Vorgan, 2013, s. 328). Bilinçli farkındalığın zamanla gelişmesi beklenebilir. Ancak bazı istisnai durumlarda bilinçli farkındalığın kendilik farkındalığı gibi gerileyebildiği görülebilmektedir. Ayrıca patolojik durumlarda veya beyin hasarı gibi bilincin etkilenmesi söz konusu olduğunda bilinçli farkındalık azalmaktadır (Shorter, 2005, s. 276). Öte yandan bireyin psikolojik durumuna göre de farkındalık değişebilmektedir. Bilinçli farkındalık psikolojik kaynaklı olduğu kadar, duyum, algı, dikkat gibi fizyolojik kaynakları olan temelde işleyen bir süreçtir. Her farkındalık, hatta her bilinçli farkındalık, doğru bir gerçekliğe dayanmıyor olabilir. Sahte anı sendromu bu duruma bir örnektir. Sahte anı sendromu, bireylerin yaşamadıkları anılar ve aldatıcı anılardır (Collin ve diğerleri, 2014, s. 343). Bilinçli farkındalık becerisi sadece bireysel aydınlanmalar için değil aynı zamanda toplumsal aydınlanmalar için de önemlidir. Ancak toplumsal farkındalık ya da kültürel farkındalık bireysel farkındalıktan farklıdır. Kültürü somutlaştırarak aktaranlar bireyler olmakla birlikte kolektif fenomenler bilinçli eylemlerin ötesindedir (Arkonaç, 2015, s. 86). Sosyal alanlarda insandaki bilinçli farkındalık becerisinin toplumsal yaşamda kültürel farkındalık olarak ne ifade ettiği ve ne kadar önemli olduğuna en güzel tarihsel örnekler olarak Rönesans, Aydınlanma Çağı, Fransız Devrimi ve Türkiye'de cumhuriyetin kurulması verilebilir. 14 2.3.5. Bilinçli Farkındalığı Etkileyen Etmenler Duyusal bilgiler iki ayrı süreç ile oluşur. Bunlar duyum ve algı süreçleridir. Aşağıda bilinçli farkındalığın oluştuğu bu iki süreç kısaca açıklanmaktadır. 2.3.5.1. Fizyolojik Etkenler Duyum: Bir duyu organının dışsal bir etkiyle uyarılması sonucunda bilinçte ortaya çıkan basit farkındalıktır (Schacter ve diğerleri, 2009, s. 90). İçinde bulunulan bir ortamdan uyaranların içerdiği bilgi, ilgili duyu sistemi tarafından kavranarak sistem içine alınmakta ve beyindeki fizyolojik merkezlere iletilmektedir (Cemalcılar, 2012, s. 101). Uyarıcılara karşı ilk farkındalığımız duyumla oluşur. Morgan’ a göre duyumlar yaşantılarımızın hammaddeleridir (2011, s. 242). Bu hammaddeleri beş duyumuz aracılığı ile elde ederiz. Bunlar; görme, işitme, tatma, koklama ve dokunmadır. Gerçeklik hakkında bildiğimiz her şey duyu organlarımızın kapasitesiyle sınırlıdır. Bu nedenle gerçekliği tecrübe ettiğimiz bilinçli farkındalık sürecini açıklarken duyum konusunu ele almak temel önemi taşımaktadır. Bireyler ancak duyu organlarının kapasitesinde bir bilgiye sahip ve ancak bu bilgilerin bilinçli farkındalığında olabilmektedirler. Duyumlar aracılığı ile beyne ulaştırılan enerji bireyin yaşantılarının etkisiyle algılara dönüştürülmektedir. Zihin, algıların bileşimi olarak ortaya çıkmaktadır. Algılar bilinçli farkındalığı oluşturan verilerdir. Bilinçli farkındalık yöntemi, duyum yoluyla beyne ulaşan verilerin objektif ve yargısız algılara dönüştürülmesine yardımcı olur. Algı: Yaşantılar ilk olarak duyu organlarıyla aldığımız bilgilerle başlamaktadır. Tüm Algılarımız aynı zamanda birer duyumdur. Ancak yaşantı adı verilen olgu sadece duyumdan ibaret değildir. Beyne ulaşan duyumlar nöronal işlemlerle yorumlanır ve anlamlı hale getirilmektedir. İşte bu yorumlama ve anlamlı hale getirme sürecine algı denir. “Beyin alınan bilgi üzerinde çalışır ve bizim bilinçli talimatlarımız olmaksızın gerçeklik hakkında hipotezler 15 üretir, bu yüzden bizim sonuçta farkına vardığımız şey duyusal uyarım ve yorumun bir birleşimidir” (Butler ve McManus, 1998, s. 25). Tüm canlıların algıları kısıtlı ve sınırlıdır. Ancak insan algıları ne kadar kısıtlıdır ve nelerle sınırlıdır? Bu sorunun yanıtı belirgin değildir. Algının nasıl sınırlı olduğunu Eagleman şöyle açıklamaktadır: “Her canlı, yalnızca kendi gerçeklik dilimini algılayabilir. Bir kenenin, ışık ve sese kapalı dünyasında çevresinden algılayabildiği sinyaller sıcaklık ve vücut kokusuyla sınırlıdır. …Bunlar, bu canlıların ekosistemleri içinde algılayabildikleri ince dilimlerdir. Hiçbir canlı, nesnel gerçekliğin kendisini deneyimlemez; deneyimleyebildiği tek şey, geçirdiği evrim sürecinin izin verdikleriyle sınırlıdır. Buna rağmen, büyük olasılıkla kendi gerçeklik diliminin nesnel dünyanın tümünü kapsadığı varsayımıyla yaşamaktadır. Öyle ya, algıladıklarımızın dışında da bir şeylerin var olduğunu kurgulamanın ne anlamı olabilir ki? …Beyinlerimizin ötesinde koku diye bir şey yoktur bile. Havada süzülen moleküller burunlarımızdaki reseptörlere bağlanır ve beyin tarafından farklı kokular olarak yorumlanır. Gerçek dünya duyusal zenginliklerle dolu bir yer değildir; her şey, beynimizin kendi duyarlığıyla dünyayı bizim için aydınlatmasından ibarettir” (2016, ss. 71-2). Sonuç itibariyle insan algılamadığı veya farkında olamadığı şeyleri kurgulamaktadır. Böylece fiziki gerçeklikten tam bağımsız olmayan ancak onun dışında ayrı bir kültürel gerçeklik de yaratmakta ve burada bir algı geliştirebilmektedir. İnsanın farkındalık ve problem çözme becerileri arttıkça miktar olarak algılayabildiklerinin yanı sıra, bir kapasite olarak da algısının artmakta olduğu düşünülebilir. Farklı fiziksel duyumlarımızın meydana getirdiği farklı algı türleri bulunmaktadır. Bunlar aynı zamanda farkındalık türlerini de kapsamaktadır. Algının; ben algısı, beden algısı, öteki algısı, çevre algısı ve zaman algısı şeklinde 5 türünden bahsetmek mümkündür. Ayrıca bunlara bağlı olarak 7 alt algı türü daha mevcuttur. Bağlı algılar; cinsel algı, inanç algısı, bilinç algısı, yaş algısı, ağrı algısı, mizaç algısı ve değer algılarıdır. Algılar standart fiziksel hareketler değildir. Her birinin diğerinden ayrı olması doğaldır. “Algı yetisi asla bir fotoğraf makinesine benzetilemez; algılar her zaman kişinin kendine 16 özgülüğünden bir şeyler içerir” (Adler, 2008, s. 18). Ponty’ye göre algı psikolojisi duyum, zihinsel imge ve kalıcı varlık olarak anılarla birlikte felsefi önvarsayımlarla yüklüdür (2006, s. 21). Gerçekte algılanan şey, iç ve dış faktörlerin etkisiyle bir defalığına ve özgün bir şekilde oluşmaktadır. Algıları etkileyen bir başka faktör de konuştuğumuz dildir. Dilin algıları etkilemesi muhtemelen dilin yorumlamacı özelliği üzerinden olmaktadır. Farklı dilleri konuşmak farklı gerçeklik algılarına neden olmaktadır (Butler ve McManus, 1998, s. 75). Dil, algı ilişkisinde hem sebep hem de sonuç konumunda bulunmaktadır. Bireylerin çevreyi farklı algılamaları sonucunda ürettikleri kavramlar zamanla kendiliğinden gruplanarak ayrı dillerin ortaya çıkması sonucunu doğurabilmektedir. Dilin yazıya dönüştürülmesi insanlığın ilerleyen süreç içerisindeki ortak algı yapılandırılmasında belirleyici bir faktör olmuştur. Yazının bulunmadığı durumda psikolojik algı meydana gelmekte ancak sosyal olarak sürdürülememektedir (Martinet, 1998, s. 14). Dil, bireyler arasında algı farkını yarattığı gibi toplumsal guruplar arasında da farklılaşmalara neden olabilmektedir. Belirli bir dili konuşan insanlar başka bir dili konuşan guruplardan daha farklı bir algının etkisinde bulunmuş olmaktadırlar. Ayrıca dilin zaman içinde gelişmesine paralel olarak algının da artması beklenebilir. Nitekim Darwin duygu, algı ve anlayışın evrimsel adaptasyonlar olduğunu belirtmektedir (Collin ve diğerleri, 2014, s. 211). Algı kültürlere göre de farklılık göstermektedir. Algı için sadece bir uyaranın bulunması yeterli değildir. Örneğin gökteki yıldızların görüntüsü bunları izlemekten zevk almak için yeterli değildir. Görüntüye atfedilen anlamlar, bireylere, toplumlara ve zamana göre sürekli değişmektedir. “Başkalarının dikkatini çeken yıldız kümelerine bazıları dikkat etmezler; buna göre yapılan gruplandırmalar insandan insana, kültürden kültüre değişir. Her kültürde uyarı alanının farklı yanlarına ağırlık verilir ki, böylece alan tümden farklı yöntemleri olan örgünlük kazanabilsin” (Şerif, 1985, s. 40). Bireyin, herhangi bir uyarıcı-algı ilişkisinde kendi kültüründe var olan unsurlara karşı algısı daha açık olmaktadır. Günümüzde ulaştığımız noktada artık “algılarımızı bir anlam ifade edecek şekilde düzenleyebilir, herhangi bir bilgiyi ihtiyacımız olduğunda hatırlayabilir ve bu bilgiyi düşünmek, muhakeme ve iletişim kurmak için kullanabilirsek, plan yapabilir, fikir 17 edinebilir, sorun çözebilir, hayal kurabilir ve başkalarına tüm bunlardan söz edebiliriz” (Butler ve McManus, 1998, s. 62). Bu nedenle problem çözmek bilişsel bir algı sürecine dayanmaktadır. Algının değişmezliği bu duruma bir örnektir. Renk, büyüklük, şekil gibi algılanan nesneye ait yorumlar ve anlamlar, uyaran nesnenin değişmesine rağmen varlığını bir süre daha koruyabilir. Parlaklık ve renk değişmezliği, büyüklük değişmezliği ve şekil değişmezliği olmak üzere üç tür algıda değişmezlik bulunmaktadır. Örneğin; bir nesne bizden uzaklaştıkça küçük gözükse dahi biz onu gerçek boyutlarıyla algılamaya devam ederiz. Algılarla ilgili olarak farkındalık ve problem çözme becerilerine yansıyabilecek bir diğer konu da algılarda yanılma durumudur. Yanılsama (illüzyon) ve sanrı (halüsinasyon) gibi algılarda yanılma durumları, olmayan uyarıcıların varmış gibi ya da olduklarından farklı algılanması durumudur. Duyu organı bozukluğu, psikolojik nedenler, uyarıcının içinde bulunduğu durum ve geçmiş yaşantılardan kaynaklı olabilmektedir. Birey, algıladığı her şeyin farkında olduğunu düşünür. Ama çoğu zaman algılar otomatiktir ve neyi algıladığının farkında değildir. Bilinçli olarak fark etmediğimiz bu algılara bilinçdışı algılama denmektedir (Butler ve McManus, 1998, s. 35). Kendimizi korumak için algıladığımız bizi rahatsız edebilecek şeyleri bilinçdışına atarız. Kötü anılarımızı bilinçten uzak tutmak için kullanılan bu mekanizmayı Freud bastırma olarak adlandırılmıştır (Collin ve diğerleri, 2014, s. 204). Bilinçli farkındalık süreçlerinde bilinçdışı algılama önemli bir faktördür. Bilinçli farkındalık becerisi, bilinç düzeyi ve bilinçdışı algılardan etkilenmektedir. “Bilinçsiz zihinsel aktiviteler, farkındalığın dışında kalsalar bile bizi görünür şekilde etkilerler” (Butler ve McManus, 1998, s. 65). Bazen bilinçli bir şekilde fark edemese de problemin çözümü bireyin aklına bir anda geliverir. Bu durum bilinçdışı algıların devreye girmesi ile gerçekleşir. 2.3.5.2. Zekâ ve Eğitim Zekâ doğuştan getirdiğimiz eğitimle geliştirilebilen ve ölçülebilen bir özelliktir (Wenke, Frensch, ve Funke, 2004, s. 160). Eğitimin zekayı arttırdığı düşünüldüğünde bilinçli farkındalığı da artırması beklenmektedir. Ancak her birey için eğitim yoluyla doğrudan zekanın artırılması söz konusu değildir. Çeşitli sağlık problemleri, yetersizlikler, 18 motivasyon eksikliği ve diğer pek çok neden eğitimin başarısını etkilemektedir (Sternberg, 2009, s. 183). Eğitim bireye bir davranışın niye yapılacağını öğretmekte ve içselleştirmesini sağlamaktadır. Böylelikle farkındalık seviyesinden bilinçli farkındalık seviyesine çıkarmaktadır. Örneğin birey daha bebeklik döneminde giysi giymesi gerektiğini öğrenir ama neden giydiğini bilemez. Farkındadır ama bilinçli farkındalık seviyesinde bir farkındalık değildir. Sadece bireyin kendi eğitiminin değil, aynı zamanda ailesinin eğitiminin de bilinçli farkındalık becerisi üzerinde etkisi olması beklenmektedir. Ailenin eğitim seviyesi yükseldikçe çocuğa vereceği eğitimin kalitesinin artması ve zekâ düzeyinin gelişmesi mümkündür. 2.3.5.3. İlk Yaşantıların Etkileri Bireyin doğumundan sonraki bakımını üstlenen çevresindeki kişilerin tutumlarının, onun farkındalığını etkilemesi beklenmektedir. Böyle bir durumda nesiller boyunca aktarılan aile yapılarının, yaşantılarının, tutumlarının hatta travmalarının farkındalık üzerinde etkili olması söz konusu olmaktadır. Tüm bu etkiler muhtemelen gizil bir dille yeni yeni nesillere aktarılmaktadır (Wolynn, 2016, s. 8). Aile ve akrabalık sistemleri aynı zamanda biyolojik, hukuki, etkileyici, coğrafik ve tarihsel bağlardan meydana gelmiş özgün bir toplumsal organizasyon sistemidir (Carr, 2006, s. 5). Toplumda var olan her şeyi; sosyal yapıyı, sosyal değişmeyi bünyesinde taşır ve yeni nesillere aktarır (Waite, 2006, s. 88). Bireyin niteliklerini ve iradesini belirleyerek sosyal yükümlülükler ağında bir konum verir ve babadan oğula geçmesini sağlar (Evans-Pritchard, 1951, s. 107). Bu etkiler sonucunda davranışsal olarak aile tutumları, otoriter, demokratik ve koruyucu aile olarak üç guruba ayrılabilir. Her bir tutumun bireyin farkındalığını etkilemesi olasıdır. Otoriter ailelerin baskıcı tutumları çocuklarında genellikle içine kapanık, kendine güvensiz, başkaları tarafından kolay etkilenebilecek bir kişilik oluşumuna neden olabilir. Bu tarz ailelerde yetişmiş bireyler becerileri konusunda kendilerini oldukların farklı görerek yetersiz hissedebilirler. Çünkü otoriter aile, baskılarıyla, kendi duygu ve düşüncelerinin, dolayısıyla becerilerinin ve yeterliklerinin farkında varabilmeleri için çoğu zaman fırsat tanımamıştır. Çocukluk dönemlerinde baskılanmalarla, bilinçli farkındalık becerileri az gelişmiş olabilir. Demokratik tutumlu aileler, çocuklarına seçme şansı vererek özgüvenli bireyler olarak öz yönetim mekanizmalarını geliştirmelerine olanak tanırlar. Bu tarz ailelerde çocuk kendi 19 duygu ve düşüncelerinin farkına varmasına fırsat tanındığı için bilinçli farkındalık becerisinin daha gelişmiş olması beklenmektedir. Koruyucu aileler ise çocuklarına aşırı derecede bağlı ve kollayıcı bir tutum içindedirler. Çocuklarının yanlış yapmasından korkup kendi başına bir iş yapmasına izin vermeyerek özgüveni düşük, kendi başına karar alamayan ve bağımlı kişilikler olarak yetişirler. Bu tür ailelerde çocuğa bir birey olarak kendi başına düşünme ve karar verme fırsatları verilmediği için bilinçli farkındalık becerisi az gelişebilir. Ancak unutulmaması gereken çok önemli bir nokta vardır. Ailelerin yukarıda işaret edilen tutumlarına rağmen bireyler bunlara zıt şekillerde yetişebilirler. Bu durumda aile dışındaki faktörlerin etkisi, ailenin etkisinin üstesinden gelmiş olmaktadır. Ya da birey sonraki dönemlerinde ailenin tutumuna bir tepki olarak ters yönde eğilim sağlamış olabilmektedir. 2.3.5.4. Bilinçli Farkındalık Temelli Terapiler ve Duyguları Başkalaştırma Bireyler aynı uyarıcıya karşı farklı tepkiler verebilmektedirler. Bu durum, bireylerin yaşantılarına göre farklılaşan düşünce ve algı süreçlerinin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Duygu değiştirmek için kullanılan birçok yöntem vardır. Duyguların kendisini değiştirmek oldukça zordur, ancak onları oluşturan bilişsel süreçleri ve düşünceleri değiştirmek daha kolay ve etkilidir. Bilişsel terapi yöntemleri bilişsel süreçleri değiştirerek duyguları değiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu yöntemlerden biri de bilinçli farkındalık temelli terapilerdir. Bilinçli farkındalık yöntemi kullanılarak duygularda başkalaşma oluşturmak amaçlanmaktadır. 2.3.6. Meditasyon: Zihni İzleme ve Farkındalık Geliştirme Eski medeniyetlerde zihni dışardan incelemek mümkün olmadığı için iç gözlem ve farkındalık aracılığıyla doğrudan inceleme yoluna gidilmiştir. Bu amaçla bireyin kendi zihnini sistematik bir şekilde izlemesi için yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemlere Doğu geleneğinde meditasyon denmektedir. Meditasyon tarihsel olarak din ve mistisizmle ilişkilendirilse de gerçek anlamda bu kavramlarla ilişkili olmayan ve sadece dikkati zihne yönlendirmeyi sağlayarak zihni izleme yöntemidir (Harari, 2018, ss. 282-4). Meditasyon sayesinde insan duygularını, düşüncelerini, müdahale etmeden sadece izleyerek duyumsamakta, algılamakta ve bilmektedir (Harari, 2018, ss. 279-287). “Meditasyon 20 pratiği, bedensel hisleri ve bu hislere verilen zihinsel tepkileri sistemli, sürekli ve nesnel bir tavırla gözlemlemek ve böylece zihnin temel örüntülerini açığa çıkarmaktır” (Harari, 2018, ss. 284-5). İşte bu meditasyon pratiği, bilinçli farkındalığın gelişmesini sağlayan uygulamalı bir yöntemdir. I. Dünya savaşından sonra doğu felsefesine olan ilgi artmış ve meditasyon kavramı batı kültürüne geçmeye başlamıştır. Böylelikle son yıllarda psikoloji alanında sıklıkla kullanılan bir uygulama olarak bilinçli farkındalık meditasyonu karşımıza çıkmaktadır. Meditasyonun tıbbi yararları birçok psikoloğun ilgisini çekerek bilişsel terapilerde kullanılmaya başlanmıştır. Literatürde bu konu ile ilgili oldukça yaygın çalışmalar bulunmaktadır. (Collin ve diğerleri, 2014, s. 210; S. C. Hayes, Follette ve Linehan, 2004; Herbert ve Forman, 2011; Roemer ve Orsillo, 2009). 2.3.7. Her An Bilinçli Farkında Olmalı mıyız? Bilinç ve farkındalık beynin tüm işlevleri için esas değildir. Bazı davranışlar zihinsel süreçler beklenmeden otomatik olarak yapılmaktadır. Böylece kazanılan zaman ile yaşamsal problemlere karşı konulabilmektedir. Bu tür işlemlere refleks denmektedir ve beynin aynı anda başka işlerde de kullanabilmesini sağlar. İnsan aynı anda hem bisiklete binip hem de sohbet edebilir. “Olimpiyat koşucuları, başlama işareti veren tabancanın sesini bilinçli bir şekilde algılamalarından saniyenin onda biri kadar önce harekete geçerler” (Butler ve McManus, 1998, s. 65). 2.3.8. Farkındalık Becerisi ile İlgili Yapılan Araştırmalar Bu bölümde literatür taraması sonucu bulunan bilinçli farkındalık becerisi konusundaki çalışmalar ve sonuçları tarih sıralamasına göre verilmektedir. Peker ve arkadaşları, Erzurum ilinde 7. ve 8. sınıfta öğrenim gören 308 ortaokul öğrencisi üzerinde yaptıkları araştırmada bilinçli farkındalık ve problemli akıllı telefon ve internet kullanımı arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Sonuç olarak bilinçli farkındalık ile problemli akıllı telefon ve internet kullanımı arasında orta düzeyde ve negatif yönde ilişkilerin olduğu bulunmuştur (2019). Ögel ve arkadaşları tarafından bağımlı olan 191 kişi ve bağımlı olmayan 100 kişi üzerinde bağımlı olan ve olmayan bireylerde bilinçli farkındalık ve farkındalığı etkileyen etmenler araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre bağımlı olan ve olmayan bireylerde farkındalık 21 düzeylerinde anlamlı bir fark bulunamamıştır. Farkındalığı etkileyen etmenler bağımlı gurupta yüksek bulunmuştur (2014). Yıkılmaz ve Demir Güdül tarafından (2015) yılında yapılan araştırmada 509 lisan öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmayla amaçlanan öğrencilerin algıladıkları sosyoekonomik düzeylere göre yaşam doyumu, yaşamda anlam ve bilinçli farkındalık arasında ilişki olup olmadığını bulmaktır. Çalışmanın sonucunda algılanan sosyoekonomik düzeyin yaşam doyumu ve yaşamda anlam varlığı durumlarını etkilediği bulunmuştur. Algılanan sosyoekonomik durum düştükçe yaşam doyumu düşmektedir. Yaşamda anlam varlığı, sosyoekonomik düzeyi düşük algılayanlarda, orta düzeyde algılayanlara göre düşük bulunmuştur. Yaşamda anlam varlığını ve bilinçli farkındalığın yaşam doyumunu anlamlı düzeyde yordadığı bulunmuştur. Deniz ve arkadaşları (2017) tarafından 355 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilen araştırmada bilinçli farkındalık ve psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkide duygusal zekanın aracılık rolü araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre bilinçli farkındalık ve psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkide duygusal zekanın anlamlı şekilde etki ettiği bulunmuştur. Kara ve Ceyhan (2017) tarafından 808 üniversite öğrenci üzerinde gerçekleştirilen araştırmanın amacı öz-kontrolün depresyon düzeyleri ile bilinçli farkındalık arasındaki ilişkide aracılık rolünü ortaya çıkarmaktır. Yapılan araştırmanın sonucunda bilinçli farkındalığı yüksek bireylerin öz-kontrolleri daha yüksek çıkmakta ve bunun sonucu depresyon düzeyleri daha düşük bulunmuştur. Sheinman ve arkadaşları (2018) tarafından 9-12 yaş arası 646 öğrenci ile yapılan araştırmada bilinçli farkındalığın, baş etme stratejileri ve günlük yaşam sorunları üzerindeki etkisi incelenmiştir. Araştırma sonucunda bilinçli farkındalık temelli eğitim alan öğrencilerde baş etme becerilerinin güçlü olduğu görülmüştür. Kız öğrencilerin baş etme becerilerinde erkek öğrencilere göre daha iyi olduğu bulunmuştur. Cenkseven, Önder ve Utkan (2018) toplam 745 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirdikleri araştırmada bilinçli farkındalık ve stres arasındaki ilişkide kısmi aracı role sahip olduğunu bulmuşlardır. 22 Kılıç ve arkadaşları (2018) tarafından yapılan araştırmada bireylerin değer yönelimlerinin ve bilinçli farkındalığının mutluluk düzeylerini yordamadaki rolünü ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre bilinçli farkındalığın, mutluluğun yordanmasında önemli bir rol aldığı ve hazcılığın mutluluğu yordamakta en başta gelen değer olduğu bulunmuştur. Cesur ve arkadaşları (2018) tarafından 467 kişiyle yapılan araştırmada çocukluk cağı örselenme yaşantıları ve sürekli kaygı üzerinde bilinçli farkındalığın rolü incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre çocukluk çağı örselenmeleri ve sürekli kaygı ilişkisinde farkındalığın aracı rol oynadığı bulunmuştur. Karabacak ve Demir (2017) tarafından yapılan araştırmada özerlik, bağlanma stilleri, bilinçli farkındalık ve duygu düzenleme arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırma 601 üniversite öğrencisi ile yapılmıştır. Araştırma sonucuna göre özerklik ile bağlanma stilleri, bilinçli farkındalık ve duygu düzenleme puanları arasında anlamlı ilişki olduğu görülmüştür. İkiz ve Uygur (2019) tarafından yapılan araştırmada sınav kaygısıyla başa çıkmada bilinçli farkındalık temelli programların etkililiğini araştırmak için bir derleme çalışması yapılmıştır. Bazı veri tabanları kullanılarak Ocak 2010- Nisan 2018 arasında yapılan çalışmalar derlenmiştir. Yapılan çalışmaların genellikle üniversite öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Yapılan araştırmalarda bilinçli farkındalık temelli programların sınav kaygısını azaltmada etkili olduğu görülmüştür. Çay (2019) tarafından yapılan tez çalışmasında internet bağımlılığının sosyal, duygusal sağlık ve bilinçli farkındalık üzerindeki etkisi ergen örneklem grubu üzerinde incelenmiştir. 350 lise öğrencisine ulaşılmıştır. Öğrencilerin 60’ı internet bağımlısı 290 internet bağımlısı değildir. Araştırma sonuçlarına göre internet bağımlılığı ile bilinçli farkındalık arasında zıt yönlü anlamlı ilişki bulunmuştur. Sosyal ve duygusal sağlık ile bilinçli farkındalık arasında anlamlı pozitif bir ilişki bulunmuştur. 2.4. Problem Çözme Becerisi Problem çözme 100 yıldan fazla süredir psikoloji bilimi tarafından araştırılmaktadır (Butler ve McManus, 1998, s. 72). Problem çözme becerisini açıklayabilmek için öncelikle problem kavramını ele almak gerekmektedir. Bireyin hedefine ulaşmaya 23 çalışırken karşılaştığı engel ya da yaşadığı çatışma durumuna problem denmektedir. Popper’a göre problem, doğuştan gelen ya da keşfedilmiş veya öğrenilmiş beklentilerde bir rahatsızlık ile ortaya çıkmaktadır (2006, s. 16). Bir problem sadece çatışma veya engel durumuyla nitelendirmemekte, aynı zamanda birey tarafından problem olarak anlamlandırılması gerekmektedir. Birey hedefine yöneldiğinde karşılaştığı durumu analiz ederek aşma yeteneğine problem çözme becerisi denmektedir (Morgan, 2011, s. 133). Türk Dil Kurumun Ruhbilim Terimleri sözlüğünde sorun çözme “İstenilen ereğe varabilmek için etkili ve yararlı olan araç ve davranışları türlü olanaklar arasından seçme ve kullanma” olarak tanımlanmıştır (Enç, 1980c). Bireyler problemlerin ne kadar zor olduğunu düşünür ve üstesinden gelirse daha fazla tatmin ve mutluluk sağlamaktadırlar (Burger, 2006, s. 444). Aksi durumda ise yani bir organizma, beklentileri boşa çıktığında ve problemi çözemediğinde yok olmaktadır (Popper, 2006, s. 16). Mutluluk sağlayan bireyin bir sonraki probleme karşı motivasyonu artmaktadır. “Genelde problem-çözme faaliyetlerimiz -düşünerek bir sonuca varma ve muhakeme- tümdengelim ya da bir algoritmanın icrasından çok sınırlandırılmış tatmin yöntemine benzer” (Churchland, 2013, s. 18). Sınırlandırılmış tatmin, çeşitli etmenlerin ve olasılıkların bir soruya uygun cevap üretmek üzere birbiriyle etkileşiminin en uygun sonucu vermesidir (Churchland, 2013, s. 19). Bu durumda mükemmel bir sonuç beklenmemektedir. Sorunun giderilmiş olması yeterli olmaktadır. 2.4.1. Problem Çözme Becerisinde Temel Faktörler 2.4.1.1. Düşünme Düşünme, kavramlar aracılığı ile yapılan bir zihinsel işlemdir. “Kavramlar, bildiğimiz şeyleri basitleştiren ve özetleyen soyut fikirlerdir; özel olduğu kadar genel bilgileri de içerirler” (Butler ve McManus, 1998, s. 63). Kavramları bilmek ve onlar üzerinde düşünmek, karşılaşılan yeni kavramları ve yeni problemleri anlamayı ve fikir edinmeyi sağlamaktadır. Örneğin, sebzenin pişirilip yenebilen bir yiyecek olduğu kavramsal bilgisine sahip olunduğunda, kuşkonmazın ne olduğunu bilinmese de bir tür sebze olduğunu öğrenildiğinde pişirilip yenebileceği hakkında bir fikre sahip olunur. Kavramlarla düşünme, aynı zamanda otomatik davranışlarla hareket edilmemesini sağlamaktadır. Düşünme aşaması bir bilinçli farkındalık becerisidir ve problem çözmenin temel faktörlerindendir. 24 2.4.1.2. Akıl Yürütme Akıl yürütme, bilişsel anlamda üçe alt etkene ayrılmaktadır. Bunlar sıralı (sequential reasoning), tümevarımsal (inductive reasoning) ve niceliksel (quantitative reasoning) akıl yürütmelerdir (Lohman, 2005, s. 244). Tümevarımsal akıl yürütme olguların gözleminden genel bilgilere ulaşmak işlemidir. Bu genel bilgi tümdengelim yoluyla tekrar sosyal realitede gözlemlenerek yeni bilgiler elde edilebilir. Bu döngünün her iki safhasında da problem çözme eylemi yapılmaktadır. Felsefi açıdan akıl yürütme ise mantık, diyalektik ve retorik düşünme süreçleridir. Mantık bireyin kendi düşüncelerini, diyalektik başkalarıyla tartışmasını, retorik ise kalabalıklara konuşmasını kapsamaktadır (Schopenhauer, 2014, s. 87). Karşılaşılan problemleri çözmek için var olan bilgilerle yeni çıkarsamalarda bulunmak gerekmektedir. “Hem doğa bilimleri hem de sosyal bilimler hep problemlerden yola çıkar; Yunan filozoflarının dedikleri gibi bir şeylerin merakımızı uyandırmasından. Bilimler bu problemlerin çözümü için temelde, sağlıklı bir insan mantığıyla aynı yöntemi kullanırlar: Deneme ve yanılma yöntemini. Daha kesin bir ifadeyle bu, deneme amacıyla problemimiz için çözümler ortaya atma ve yanlış çözümleri hatalı olduklarından dolayı ortadan kaldırma yöntemidir. Bu yöntem, çok sayıdaki deneme amaçlı çözümle çalışmayı varsayar. Birbiri ardına çözümler denenir ve ortadan kaldırılır” (Popper, 2006, s. 15). Ancak deneme ve yanılma yöntemi determine bir süreç değildir. Her zaman doğru bilgiyi ya da farkındalığı ortaya koymaz. “Her yeni vakanın bir eğitim yöntemini onaması veya bozması, böylelikle onu diyalektikleştirmesi gerekmektedir. Yan yana koyma ile bilgi oluşturulamaz. Bilginin her zaman bir düzenleme değerini, ya da daha doğrusu bir yeniden düzenleme değerini haiz olması gerekir. Kendini eğitmek, bilme hücrelerinin bölünme değerinin bilincine varmaktır. Bilginin her zaman uygulamalı akılcılığın ikiliği içinde ele alınması gerekir, bir olgu her zaman bir yöntemi yargılamalı, bir yöntem de her zaman bir olgunun onayını almalıdır. Ampirizm ile akılcılık böylece gündelik bir diyalog kurabilir. Kültürün değerlerini belirlemek için ikili bir felseficilik zaruridir” (Bachelard, 2009, s. 104). 25 Schopenhauer, akıl yürütme yoluyla problem çözme becerisini dört şarta bağlı olduğunu belirtmektedir. Bunlar verilerin tümünün sezgi-algıyla doğru kavranması, kavramların oluşturulması, kavramların doğruluğunun incelenmesi, yargılar çıkarılması ve yargıların bir araya getirilmesidir (2014, s. 23). Burada aynı zamanda diyalektik bir süreç de söz konusudur. Diyalektik akıl yürütme, zıt bakış açılarını değerlendirerek doğru ve yanlışı belirlemek ya da farkları çözümlemek için eleştirel bir şekilde düşünme becerisidir (Butler ve McManus, 1998, s. 68). Mantık, problem çözme süreçlerinin her aşamasında rol oynamaktadır. Problem durumu ne kadar yalınlığa indirgenirse o kadar mantıklı olmaktadır. Durum ne kadar karmaşıklaşırsa o kadar mantıksız çözümler üretilir. Böyle bir durumda serbest çağrışım kullanılarak problemler çözülmeye çalışılmaktadır. Bir mantıksal problem için birçok olgu ve ifade verildiğinde, kişilerin problemi çözmesi o derece zorlaşır. Bu akıl yürütme yöntemleri, psikolojik süreçlerden etkilenerek mantığın temelini oluşturmaktadırlar (Butler ve McManus, 1998, s. 67). 2.4.1.3. Dil Problemle karşılaşıldığında düşünülmekte, akıl yürütülmekte ve çözümlemeler yapılmaktadır. Bu süreç dil becerisi ile gerçekleşmektedir. Miura ve meslektaşları 1994 yıllında yaptıkları araştırmada iki dil konuşan Asyalı-Amerikan çocukların yalnız İngilizce konuşan çocuklardan matematik problemlerini çözmede daha başarılı olduklarını göstermiştir (Butler ve McManus, 1998, s. 76). Bireylerin dil kapasiteleriyle farklı dil konuşabilme becerileri problem çözme süreçlerine katkı sağlamaktadır. 2.4.2. Problem Çözme Becerisini Etkileyen Bireysel Etkenler Problem çözme becerisini olumlu ve olumsuz etkileyen birçok etken vardır. Bunlardan bazıları aşağıda değerlendirilmektedir. Zeka, genetik olarak doğuştan getirilmiş ve çevrenin etkisiyle geliştirilen sözcük dağarcığı, sayılar, problem çözme, gibi yetenek ve becerilerdir (Morgan, 2011, s. 399). Tanımdan anlaşıldığı üzere zekâ doğrudan problem çözme ile ilişkilidir. Problem çözme becerisinin yüksek olması bir kişinin zekâ seviyesinin de yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Zekayı etkileyen faktörlerin problem çözme becerisini de doğrudan etkileyen faktörler olduğu söylenebilir. 26 Güdülenme (Motivasyon), bir problemin çözümüne karşı harekete geçiren enerji olarak tanımlanabilir. Duygular bu enerjiyi ortaya çıkarmaktadır. Bireyler çeşitli nedenlerle probleme ve çözümüne güdülenebilirler. Örneğin, ilgilerine uygun problemleri çözmeye daha çok güdülenebilmektedirler. Problemin çözümü sonucunda ortaya çıkacak olan haz duygusundan kaynaklanan güdülenmeler etkin olabilmektedir. Farkına varılmayan yaşantılardan kaynaklı bilinçaltı faktörleri güdülenmeyi artırabileceği gibi problemin çözümünden kaçmaya da neden olabilmektedir. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi güdülerin bu ihtiyaçlar doğrultusunda oluştuğunu göstermektedir. Bir üst basamağa çıkabilmek için mevcut ihtiyacın karşılanması gerekmektedir. İhtiyaçlar bu becerileri etkileyen temel ve itici güçtür. Örneğin açlık durumunda yemekle ilgili algıların daha çok farkında olunmaktadır. Açlıkla ilgili problemlerin çözümüne daha çok güdülenmek mümkündür. Güdülenmeyen bir problem çözülemez. Kurulum, daha önce karşılaşılan problemlerde kullanılan yöntemlerin yeni problemlerde de kullanılması eğilimidir. Bir konuda alıştırmalar yaptırılarak bir kurulum oluşması sağlandığında, daha sonraki problemler kazanılan kurulumla çözülmeye çalışılmaktadır. Kurulum bir çözüm yöntemine karşı güdülenmeye de neden olmaktadır. Daha kolay çözüm yolları olsa bile kurulum bir başka kolay çözümün görülmesine engel olmaktadır. Yaratıcılık, kullanılan objeleri işlevinden başka bir yerde kullanabilmeyi düşünme durumudur. Objeleri daha önce öğrenilen işlevlerin dışında kullanmak problem çözmede başarı sağlanmasına neden olabilmektedir. Bir nesnenin ne kadar çok işlevde kullanabileceği düşünülüyorsa o oranda yaratıcılık söz konusu olmaktadır. Yaratıcılık ve problem çözme becerisi birbiri ile paralel ilerlemektedir. Yaratıcılık ne kadar çok artarsa problem çözme becerileri de o kadar artmaktadır (Butler ve McManus, 1998, s. 74). Eğitim aile ve okulla birlikte bireyin potansiyelini ortaya çıkarmasını ve kendini geliştirmesini sağlayan bir süreçtir. Doğuştan gelen zekâ eğitim faktörü ile geliştirilebilir. Eğitim, bireyin problem çözme becerilerini geliştirmeyi amaçlanmaktadır. Bu nedenlerle bireylerin eğitim seviyeleri ve ailelerinin eğitim seviyeleri arttıkça becerilerinin de gelişmesi beklenmektedir. Biyolojik Saat, insan vücudunun işlevlerinin zamanlamasıdır. Bu sayede vücut hücreleri bazı zamanlarda aktivitelerini artırır bazı zamanlarda azaltmaktadır. Biyolojik saat beden 27 fizyolojisinde günlük, aylık ve mevsimlik düzenlemeler yapmaktadır (Şenel, 2008, s. 58). Fizyolojik yapının çevre koşullarına uyum sağlaması ve en iyi şekilde yararlanabilmesinde büyük önem taşmaktadır (Şenel, 2008, s. 59). Bu durum problem çözme becerileri ile de ilişkilidir. Problem çözme becerinin daha etkin kullanıldığı biyolojik saat dilimlerinde daha başarılı olmak mümkündür. Bireylerin verimli olduğu biyolojik saatleri keşfetmeleri, problem çözme becerilerini daha etkin kullanmalarını sağlayacaktır. Dikkat, sınırlı kapasiteye sahip beyin süreçlerinin bir yere yoğunlaştırılıp işlevsel olarak kullanılmasını sağlamaktadır. “Tam bir dikkat, işleyen belleğin daha yüksek bir bilişsel verimlilikle çalışarak azami zihin açıklığına ulaşması demektir” (Goleman, 2007, s. 243). Kaygı gibi bazı etkenler motivasyon ve dikkati artırabileceği gibi bazı durumlarda problemlerin kapasiteyi aşmasından dolayı dikkati bozabilmektedir (Goleman, 2007, s. 243). Dikkat süreçlerini etkili kullanabilen bireyler problem durumuna daha etkili odaklanmakta ve problem çözme becerilerini daha etkili kullanabilmektedirler. Kültür, kişiliği, kimliği, algıları ve düşünme süreçlerini etkilemektedir. Her ülkenin veya her bölgenin kendine özgü kültürel yapıları farklı problem çözme yolları anlamı taşımaktadır. Araştırmalar kültürlerin bilgi işlemede kullanılan bilişsel süreçlerde etkili olduğunu göstermektedir. Batı kültürlerinin bilgiyi işlerken analitik stili, doğu kültürlerinin ise bütünsel (holistic) stili seçmeye eğilimli oldukları ileri sürülmektedir (Kağıtçıbaşı, 2017, s. 123; Nisbett, 2005, s. 15). Problem çözme becerisi bilgi işleme süreçlerinin bir ürünüdür. Bu nedenle toplumun kültüründen etkilenmektedir. Bellek, geçmiş deneyimleri depolama sistemidir. Bazen bu sistem mükemmel çalışmayabilmekte ve ihtiyaç duyulan bilgiler bilince hemen gelmeyebilmektedir. Bu durumda “kafa patlatmak” gerekebilir. Bu deyim bilinçli farkındalığı ifade etmektedir. Problemi çözmek için daha önceki deneyimlerden elde edilen bilgilerin kullanılması gerektiğinde bellek devreye girmektedir. İhtiyaç duyulan bilgilere dikkati yoğunlaştırarak bilinçli olarak fark edilmesi sağlanmaktadır. Bu süreç problem çözme becerisini kolaylaştırmaktadır. Ancak bellekte bir çarpıtma veya unutma meydana geldiğinde problemin çözülmesini zorlaştırıcı etki yaratabilmektedir. Aynı olaya tanık olan bireyler farklı şeyler hatırlayabilmektedirler. 28 2.4.3. Yapay Zekanın Problem Çözmeye Katkısı Yapay zekâ geleceğin en önemli konularındandır. Bilimsel ilerlemeler, yapay zekanın gelişimini de hızlandırmıştır. Günlük hayatın yalın problemlerinden en karmaşık bilimsel problemlere kadar çözümlemelerdeki en önemli ve temel araçlardan biri durumundadır. Ayrıca tüm alanlarda giderek daha fazla bireylerin yerine geçmektedir. Yapay zekanın çok da uzak olmayan bir gelecekte daha da gelişerek biyolojik zihinlerin ötesine geçmesi beklenmektedir. Karşılaşılan problemleri belki farkına bile varmadan insanın yerine çözebilmesi olasıdır. Bu teknolojik nitelik durumunda yapay zekanın bilinçli farkındalığından da söz etmek mümkündür. 2.4.4. Problem Çözme Becerisi ile İlgili Yapılan Araştırmalar Ferah (2000) tarafından yapılan tez çalışması Kara Harp Okuluna devam eden 512 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada problem çözme beceri algıları ve problem çözme yaklaşım biçimleri bazı bağımsız değişkenlere göre incelenmiştir. Araştırma sonuçları akademik başarısı yüksek öğrenciler, kadın öğrenciler ve liderlik yapan öğrencilerin problem çözme becerileri daha yüksek çıkmıştır. Sınıf düzeyinin problem çözme becerisi algısı üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamıştır. Çetinkaya (2013) tarafından yapılan tez çalışması erkek lise öğrencileri ile yarı deneysel yöntem kullanılarak yapılmıştır. Araştırmada problem çözme eğitiminin; problem çözme becerisine, kişiler arası ilişki tarzı ve öfke kontrolü üzerine etkisi araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre uygulanan eğitimin problem çözme becerisinin gelişmesine katkı sağladığı öfke kontrolü ve kişiler arası ilişkilerde gelişim sağladığı görülmüştür. Güven ve Sevim (2007) tarafından yapılan araştırmada kişisel değişkenlerin, ilişkilerle ilgili bilişsel çarpıtmaların, problem çözme becerilerinin evlilik doyumuna yordayıp yordamadığı incelenmiştir. Evli ve eşiyle birlikte yaşayan 151 kadın 154 erkek örneklem gurubu ile araştırma yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda problem çözme becerisinin evlilik doyumunu birinci sırada yordayan etmen olduğu bulunmuştur. Traş ve arkadaşları (2011) tarafından yapılan araştırma 442 üniversite öğrencisini kapsamaktadır. Araştırmada mizah tarzları, problem çözme becerileri ve benlik saygılarının cinsiyet değişkeni açısından farklılaşıp farklılaşmadığını, mizah tarzı, problem çözme ve benlik saygısı arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına 29 göre cinsiyetin katılımcı ve kendini geliştirici mizah üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı saldırgan ve yıkıcı mizah üzerinde anlamlı bir etkisinin olduğu bulunmuştur. Olumlu problem çözme yaklaşımı arttıkça benlik saygısı, katılımcı, kendini geliştirici mizah kullanımı artmakta, saldırgan ve yıkıcı mizah kullanımı azalmaktadır. Kaya ve arkadaşları (2012) tarafından yapılan araştırmada üniversite öğrencilerinin anne- baba tutumlarının problem çözme becerilerine, sosyal kaygı düzeylerine ve akademik başarılarına etkisi araştırılmıştır. Eğitim düzeyi yüksek ailelerin demokratik tutumlu aileler oldukları ve bu aile tutumuyla büyüyen çocukları problem çözme becerilerinin daha yüksek olduğu ve sosyal kaygılarının düşük olduğu bulunmuştur. Işık ve arkadaşları (2016) tarafından yapılan araştırmada sporun problem çözme becerisi üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Araştırmada 100 spor yapan lise öğrencileri ile 100 spor yapmayan lise öğrencilerinin problem çözme becerileri karşılaştırılmıştır. Spor yapan öğrencilerin problem çözme becerileri spor yapmayanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Yıldız (2016) tarafından yapılan araştırmada üniversite öğrencilerin iletişim ve problem beceresinin belirlenmesi ve bazı demografik özelliklerin bu becerilere etkisi incelenmiştir. Araştırma sonucunda iletişim ve problem çözme becerileri puanlarında cinsiyet, yaş, sınıf, akademik ortalama bağımsız değişkenleri açısında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Vatansever ve Özen (2017) tarafından yapılan araştırmada tenis eğitimin problem çözme becerisine etkisi araştırılmıştır. Yapılan çalışma deneme modeli kullanılmıştır. Tenis eğitimi alan deneme gurubu 40 öğrenci ile tenis eğitimi almayan kontrol gurubu 40 öğrencinin problem çözme becerisi incelenmiştir. Yapılan araştırma sonucunda problem çözme beceri üzerinde tenis eğitiminin pozitif etkisi bulunmuştur. Cinsiyet değişkenine bağlı sonuçlarda anlamlı bir fark bulunamamıştır. Soylu ve Pala (2018) tarafından yapılan problem çözme becerisinde yaşa bağlı farklılıklar derleme yöntemi kullanılarak araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre incelenen farklı araştırmalar yaşın problem çözme becerisi üzerinde etkilerinin pozitif ve negatif yönde etkili olabileceğini göstermiştir. 30 Karslı (2019) tarafından yapılan araştırma 120 lise öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın amacı ergenlerde üstbilişsel becerilerin öfke düzeyleri problem çözme becerisi üzerindeki etkisini sosyodemografik etkenler bakımından incelenmesidir. Araştırma sonuçlarına göre üstbilişsel beceri düzeylerinin, ergenlerin problem çözme becerileri ve aile eğitim durumlarına hakkında anlamlı bir yordayıcı olduğu görülmüştür. Kantek ve Yeşlibaş (2019) tarafından yapılan araştırma, hemşirelik öğrencilerinde problem çözme düzeyine cinsiyetin etkisini inceleyen bir meta analiz çalışmasıdır. Araştırmaya altı çalışmanın verileri dahil edilmiştir. Altı çalışmanın örneklemi 436 erkek 1643 kadın toplam 2079 öğrenciden oluşmaktadır. Çalışma sonucu olarak cinsiyetin problem çözmeye anlamlı bir etkisin olmadığı bulunmuştur. 2.5. Bilinçli Farkındalık ve Problem Çözme Arasındaki İlişki Bilinçli farkındalık, karşılaştığımız problemler karşısında dikkati verip düşünmemizi ve bize doğru gelen şekilde problemleri çözmememizi sağlamaktadır. Bireysel tutum olarak "Harekete geçmeden önce, dur ve düşün. Bu konuda neyin doğru olduğuna inanıyorsun, bunu düşün ve inandıklarının doğrultusunda nasıl davranman gerektiğine karar ver” (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2014, s. 139) şeklinde ifade edilebilir. Bilinçli farkındalık, durup düşünme sırasında duygularımızı izleyip objektif bir şekilde probleme dışardan bakabilmemizi sağlanmasıdır. Problemi çözmemize engel olabilecek psikolojik süreçleri, yani bize göre doğru davranmayı “objektif ve yorumsuz” bir şekle dönüştürerek problemi çözmemizi kolaylaştıran bir süreçtir. Problemin farkına varmasını, sorunu tanımlayıp anlaşılmasını ve problemin nasıl çözüleceğinin fark edilmesini sağlamaktadır (Soylu ve Pala, 2018, s. 293). 31

Use Quizgecko on...
Browser
Browser