Document Details

Uploaded by Deleted User

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Diş Hekimliği Fakültesi

Nurullah Keklikoğlu

Tags

embriyoloji insan embriyolojisi prenatal gelişim tıp

Summary

Bu belge, insan embriyolojisi hakkındaki genel bilgileri, tarihsel gelişimi, kavramları, yöntemleri ve prenatal ile postnatal dönemleri ele almaktadır. İnsan embriyosunun oluşumunu, gelişim evrelerini ve önemli terimleri kapsamlı bir şekilde açıklamaktadır. Detaylı bir embriyoloji bilgisi sunmaktadır.

Full Transcript

Prof. Dr. Nurullah KEKLİKOĞLU İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi GENEL EMBRİYOLOJİ-1 TANIM: Embriyoloji geniş anlamda tüm canlıların oluşmaya başladığı andan itibaren belirli bir zaman içinde türe özgü şekillerini alıncaya kadar geçirdikleri...

Prof. Dr. Nurullah KEKLİKOĞLU İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi GENEL EMBRİYOLOJİ-1 TANIM: Embriyoloji geniş anlamda tüm canlıların oluşmaya başladığı andan itibaren belirli bir zaman içinde türe özgü şekillerini alıncaya kadar geçirdikleri gelişme evrelerini inceleyen bir bilim dalıdır. İnsan embriyolojisi: 1. Tek bir hücreden farklı doku ve organları olan karmaşık çok hücreli insan organizmasının nasıl meydana geldiğini; 2. Doku ve organların gelişmesiyle birlikte işlev görmeye başlayan organizmanın temel özelliklerini; 3. Anormal gelişmenin altında yatan nedenleri; 4. Dokuların yenilenmesi; çoğalması; büyümesi ve 5. Bazı tümörlerin oluşması gibi patolojik olguları inceler. Bu nedenle insan embriyolojisi temel tıp bilimleri ile sıkı ilişkide olmasının yanı sıra klinik bilim dallarından özellikle kadın hastalıkları ve doğum, pediyatri, pediyatrik cerrahi, plastik ve rekonstruktif cerrahi ile de ortak konuları içermektedir. Konjenital (doğuştan) hastalıkların tanısına temel oluşturur. Gelişimle ilgili hastalıkların çoğunda etiyoloji (neden) ve patogenezine (oluşum biçimi) yardımcı olur. TARİHÇE: Embriyolojinin gelişmesine temel olan çok sayıda çalışmalar bugünkü düzeyine gelinceye kadar pek çok aşamalardan geçmiş ve zamanının değerli araştırmalarını oluşturmuştur. Günümüzde de bilim dünyasının popüler konuları olan klonlama, tüp bebek, embriyonik kök hücreler, embriyo dondurma ve embriyo transferi konuları embriyoloji bilim dalının konularıdır. -Kayıtlara geçen en eski belge M.Ö.1416’da Sanskrit (Eski Hint) dilinde yazılmıştır. Burada embriyo kan ve semenin birleşmesinden başlar,7 gün sonra küçük bir kese, 2 ay sonra küreye dönüşür. 2 ayda baş, 3 ayda kol ve bacaklar gelişir denmektedir. -M.Ö. 5. YY’da Hipokrat yirmiden fazla tavuk yumurtasını kuluçkaya yatırmış, ikinci günden başlayarak kuluçkadan çıkıncaya kadar her gün yumurtaları incelemiş ve civciv gelişmesinin insanın ki ile aynı olduğunu gözlemiştir. -Aristo M.Ö. 4 y.y.da ilk bilimsel çalışmayı yapmış; civciv ve diğer hayvan embriyolarını incelemiş; ve embriyonun mensturasyon kanı ve spermin birleşmesinden meydana geldiğini ileri sürmüştür. Ancak son derece yanlış bir fikri savunmasına karşın Aristo embriyoloji biliminin kurucusu olarak kabul edilmiştir. -Galen M.S. 2 y.y.da “Fetusun gelişimi” adlı kitabında allantois, amnion, vitellüs kesesi ve plasenta gibi çevre oluşumları tanımlanmıştır. -Orta çağda embriyoloji ile ilgili bilgiler Kur’an’dan öğrenilmiştir. Ayetlerde insanoğlunun erkek ve dişi cins salgılarının birleşmesinden meydana geldiği, blastosit’in 6. günde endometrium’a yerleştiği (implantasyon), 40-42. günlerde insana özgü bir biçim kazandığı ve 3 karanlık örtü içinde geliştiği tariflenmiştir. 1 -Rönesans döneminde, Leonardo da Vinci (1452-1519) fetüs içeren hamile uterus diseksiyonlarının çizimlerini doğru olarak yaptı. Prenatal gelişim ölçümleri yaparak embriyolojiye kantitatif yaklaşımı tanıttı. -1672’de de Graaf ilk merceklerle blastosisti ve bugün kendi adını taşıyan olgun ovaryum folikülleri gözlemiştir. 1677’de Ham ve Leeuwenhoek gelişmiş bir mikroskopla ilk kez spermi incelemiştir. -1827’de von Baer köpek ovarium foliküllerinde oositi tanımlamış, zigotu ve uterus blastomerlerini gözlemiştir. Karl Ernst von Baer (1792-1876) bu önemli buluşları nedeni ile Modern Embriyolojinin Babası ünvanını almıştır. - Edouard Van Beneden, ergin erkek ve dişi cins hücrelerinin mayoz bölünme nedeniyle indirgenmiş sayıda kromozom içerdiğini gözlemiştir (1883’te). - Franklin P. Mall (1862-1917) insan embriyosu koleksiyonu hazırlamış ve Washington’da bir müzede sergilemiştir. -İnsan embriyoloji tarihinde en önemli gelişme Edwards ve Steptoe’nun geliştirdikleri in vitro (yapay) döllenme tekniğidir. Bu teknikle ilk “tüp bebek” Louise Brown 1978’de dünyaya gelmiştir. TERİM VE KAVRAMLAR: -İnsan Embriyolojisi: İnsanın tek hücreden başlayarak doğuma kadar olan zaman içindeki gelişimini inceler. Genel ve özel embriyoloji olmak üzere ikiye ayrılır. -Genel Embriyoloji: Organların farklılaşmalarını içine almayıp, gelişmeyi sadece genel sınırlar içinde inceler. -Özel Embriyoloji: Her bir doku, organ ve sistemin gelişmesini ayrı ayrı inceler. -Perinatoloji: 26 haftalık fötuslar ile yeni doğmuş bebeklerin hastalık ve anomalilerinin tanı ve tedavisi ile uğraşır. -Teratoloji: Doğumsal anomalileri ve bunların nedenlerini araştıran embriyoloji dalıdır. Bir bireyin tüm yaşamı Ontogeny denilen ve birbirini izleyen bir dizi gelişme evrelerini içini alır. Bu evreler şunlardır. 1. Erkek ve dişi cins hücrelerinin gelişmesi (Gametogenesis) 2. Döllenme (Fertilizasyon) 3. Yarıklanma (Cleavage) 4. Üç tabakalı embriyo diskinin oluşması (Gastrulasyon) 5. Organların gelişmesi (Organogenesis) 6. Organların histolojik farklılaşmaları (Histodiferansiyasyon) Bunlardan ilk 4’ü doğum öncesi dönemde tamamlanmasına karşın sonraki 2 aşama (organogenesis ve histodiferansiyasyon) doğum sonrasında da sürmektedir. Bu nedenle gelişmeyi Doğum öncesi dönem (prenatal period) ve doğum sonrası dönem (postnatal period) olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. PRENATAL (In Utero) PERİOD: Embriyo sözcüğü rahim içi (in utero) yaşamın ilk 2 ayını çağrıştırır (Prenatal dönemin ilk 2 haftasına pre-embriyonik dönem de denir). Bu dönemde gelişim çok hızlı olup hafta ve gün aşamalı anlatımla açıklanır. Bu dönemde embriyonun dış görünümü insanı anımsatmaz, aynı dönemdeki başka canlıların embriyolarına benzer. 2. aydan sonra embriyo giderek insan 2 görünümü alır. Bu döneme fötal dönem denir. Bu dönemde gelişim öncekine göre daha yavaştır ve ay aşamalı incelenir. Prenatal period üç dönemden oluşur: 1. Pre-embriyonik dönem: 0-2 hafta 2. Embriyonik dönem: 3-8 hafta 3. Fetal dönem: 9 hafta-doğum Prenatal dönem 38-40 hafta ya da 9 ay 10 gündür (toplam 280 gün). Embriyoloji prenatal dönemi inceleyen bilim dalıdır. Bu dönemde sözü edilecek başlıca kavram ve terimler şunlardır: -Oosit (oocyte): Ergin olmayan dişi cins hücresidir. Ergin olanına sekonder oosit ya da ovum adı verilir. -Spermatosit (spermatocyte): Ergin olmayan erkek cins hücresidir. Ergin olanına ise spermium (sperm-spermatozoon) denir. -Zigot (zygote): Erkek ve dişi cins hücrelerinin birleşmesi (döllenme-fertilizasyon) sonucu insanoğlunun başlangıcını oluşturan tek hücreye denir. -Yarıklanma (segm.-cleavage): Zigotun bir dizi mitoz ile bölünmesi olayıdır. Bölünme sonucu meydana gelen yavru hücrelere blastomer adı verilir. -Morula: Döllenmeden sonra 3-4 günlük zigotun 12 ya da daha fazla blastomerli şekline verilen isimdir. Blastomerler sıkıca bir araya gelerek sıkı (compact) bir yapı oluştururlar. Bu, yüzey adhezyon glikoproteinleri aracılığıyla olur. Morula’nın şekli dut’a (mulberry) benzer. Bu üç günlük zigot dönemine morula dönemi denir. -Blastosist (blastocyst): Döllenmeden sonraki 1-2 haftalık döneme blastosist dönemi, bu dönemde oluşmuş içinde boşluk ve sıvı bulunan taşlı yüzük biçimindeki yapıya blastosist ya da blastula denir. -Gastrula: Üç tabakalı embriyon diskinin (trilaminar germ diski) oluştuğu 3 haftalık döneme gastrula dönemi, üç tabakalı embriyon diskine de gastrula denir. Blastosist iç hücre kitlesinin 3 tabakalı embriyon diskine dönüşmesi olayına gastrulasyon denir. -Nörulasyon: Nöral plak, nöral katlantı ve nöral kanalın meydana gelmesi olayına denir. Gelişen embriyona ise nörula denir. -Embriyon (embryo): Gelişmenin 3-8. (ilk 2 ay) haftaları arasındaki döneme embriyonal dönem, gelişen canlıya da embriyon denir. Aslında embriyon terimi embriyon diskinin oluşmasından sonra kullanılır. -Fötus (fetus): 9. haftadan – doğuma kadar olan döneme fötal dönem, bu dönemde gelişen canlıya fötus denir. -Konseptus (conseptus): Embriyon ya da fötus, membranları ile birlikte ifade edildiklerinde kullanılır. -Aborsiyon (abortion)-çocuk düşürme: Uterus dışında yaşamak için yeterince ergin olmayan embriyon ya da fötusun doğumuna denir. 20. haftadan önceki doğumlara aborsiyon denir. Düşük kendiliğinden (spontan), isteğe bağlı (elektif) ve tedavi amaçlı (terapötik) olabilir. Spontan olanlar genellikle ilk 12 haftada olur. Elektif olanlarda embriyon ve fötus sağlıklıdır. Terapötik olanlarda ise anne sağlığı tehlikeye girdiğinde ya da ciddi anormal bebek doğumları söz konusu olduğunda yasal olarak doktorlar tarafından yapılan kürtaj (kurettage) yöntemleri ile gerçekleştirilir. Aborsiyondaki 500 gr. ağırlıkta cansız embriyon ya da fötusa membranları ile birlikte düşük (abortus) denir. -Trimester: Klinik olarak 9 aylık gebelik süresinin 3 aylık dönemlere ayrılmasıdır. POSTNATAL (Doğum sonrası) PERİYOD: Alt dönemlere ayrılır. 1. Yeni doğmuş (neonatal): Doğumdan itibaren ilk 4 haftalık dönemdir. 3 2. Bebeklik (infancy): Doğumdan 1. yıl sonuna kadar uzanır. 3. Çocukluk (childhood): 13 aydan başlayıp puberteye kadardır. Erken çocukluk döneminde aktif kemik gelişmesi olaylanır. 4. Ergenlik – Puberte: Kızlarda 12-15, erkeklerde 13-16 yaşları arasıdır. Cinsel olgunluğa erişirler. Sekonder cins özellikleri gelişir. 5. Gençlik – Adolesans: 11-19 yaşları arasıdır. Hızlı fiziksel ve cinsel olgunlaşmayla karakterizedir. Fiziksel, beyinsel ve duygusal olgunluğa ulaşır. 6. Erginlik (adult): 18-21 yaşları arasında ulaşılır. Kemikleşme ve büyüme erken erginlik döneminde 21-25 yaşları arasında tamamlanır. 7. Yaşlılık (senility): 65 ve üzerindeki yaşlardır (Dünya Sağlık Örgütü’ne göre). İNCELEME YÖNTEMLERİ: -Amniosentez: Annenin ön karın ve uterus duvarı boyunca, amnion boşluğuna girilip amnion sıvı örneği alınır. 14. haftadan önce amnion sıvısının az olması nedeniyle uygulanmaz. -Fetoskopi: Fetoskop denilen ışıklı fiber optik bir aletle amnion boşluğuna girilip fötusun tüm vücudu ekranda izlenir. -Ultrasonografi (USG):Yaş ve cinsiyet, plasentanın durumu, fötusun büyüklüğü, çoklu gebelikler ve anormal gelişmeler bu yöntemle saptanabilir. -Amniografi ve fetografi: Amnion boşluğuna radyoopak bir madde enjekte edilerek fetusun dış özellikleri ve amnion kesesi sınırı belirlenir. -Karyogram: Kromozomları göstermek (resmetmek) için kullanılan bir yöntemdir. Düşük ve doğuştan anomali olgularında tanı yöntemi olarak da uygulanan kromozom analizlerine karyogram denir. - Rekombinant DNA (rDNA) teknolojileri: Moleküler biyoloji alanındaki gelişmelerle birlikte gelişim döneminde DNA zincirinden halka alıp-verme prensibine dayanarak “ yeni nesil DNA dönemi” ortaya çıkmıştır. Genetik çeşitlenme olaylarının yapay olarak gerçekleştirilmesi esasına dayanan Rekombinant DNA (rDNA) teknolojileri ve transgenik modeller sayesinde embriyoda normal ve anormal gelişimde etkin olan genler incelenebilmektedir. IVF (in vitro fertilization) İn vitro fertilizasyon (IVF) ya da halk arasındaki adıyla tüp bebek; Yardımlı Üreme Teknolojileri (YÜT) (assisted reproductive technology - ART) yöntemlerinden biridir. Bu yöntemde yapay (in vitro) döllenme geliştirilmiş ve çocuk yapma engelli çiftler için uygulanmaya başlanmıştır. Bu yöntem sekonder oositin yapay ortamda döllenmesi ve zigotun, bölünme sürecindeyken aynı dişiye ya da başka bir konak uterusa yerleştirilmesi ilkesine dayanır. İşlemler şu şekilde olur: a) Gonadotropin desteği ile ovaryumda folikül olgunlaşması uyarılır. b) Ovulasyondan hemen önce laparoskopi ile (endoskop altında) sekonder foliküller vakumla emilir (aspirasyon). c) Alınan sekonder foliküller petri kutuları ya da tüplerde hazırlanan uygun biyokimyasal ortama konur. d) Ortama spermler eklenir. e) Döllenme (zigot oluşumu) ve ilk mitozlar mikroskopla izlenir. f) Bölünmekte olan 4-8 hücreli embryo uterus kanalından endometriuma yerleştirilir. Başarı şansını artırmak için birden fazla yerleştirme yapılır (yapay implantasyon). 4 Mikroenjeksiyon Yöntemi (ICSI) Mikroenjeksiyon Yöntemi (İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (intracytoplasmic sperm injection - ICSI): Diğer bir Yardımlı Üreme Teknolojileri (YÜT) yöntemidir. Sperm enjektör ile yumurta hücresinin içerisine yerleştirilir. Embriyo Transferi İn vitro döllenmeden sonra zigot ya da blastosist bir kriyoprotektan (gliserol gibi) kullanılararak uygun ortamda (sıvı nitrojen) dondurulduktan sonra uzun süre saklanabilmekte (embriyo dondurma) ve yeniden uygun bir ısıya getirilerek uterusa yerleştirilebilmektedir (embriyo transferi). DÜZLEMLER: Gelişim izlenirken vücut parçasını tek başına ya da diğerine ya da bütüne göre konumunu açıklamak için kullanılır. Dorsal → arka (omurga) Ventral → ön (sternum) -Medyan düzlem veya sagittal düzlem: Bu düzlem vucudu sağ (dexter) ve sol (sinister) diye ikiye ayırır -Frontal veya koronal düzlem: Bu düzlem vucudu ön (anterior) ve arka (posterior) diye ikiye ayırır -Transversal ya da horizontal düzlem: Bu düzlem vucudu alt (inferior) ve üst (superior) diye ikiye ayırır GELİŞİM MEKANİZMALARI VE PRENSİPLERİ: Embriyonal hücreler erişkin hücrelerden farklı özellikler taşırlar. a) Moleküler düzeyde (protein sentezi) b) Morfolojik düzeyde (çekirdek, sitoplazma ve membran fonksiyonları) c) Hücre işlevi düzeyinde (mitoz, hücre hareketi, farklılaşma, haberleşme) İnsanın gelişiminde (development) 3 temel histofizyolojik mekanizma söz konusudur. a) Büyüme: En yaygın olay mitozdur. Zigot’tan yaklaşık 1014 (100 trilyon) hücreli bir organizmanın oluşmasından sorumludur. Gelişim döneminde tüm hücrelerin ortak özelliği iken erişkinde kimi dokuda kaybolur (kas, sinir v.b.), kimi dokuda (epitel, kemik iliği, lenfoid organlar) denetim altında ritmik ve dönemsel olarak (hücre siklusu) yaşam boyunca sürer. b) Biçimlenme (morfogenez): Doku ve organ oluşması döneminde düzenli olarak grup halinde şekillenme hareketleridir. c) Farklılaşma: Bir hücre ya da hücre grubu (doku oluşumu-histogenez) ya da doku grubunun (organlaşma-organogenez) bir fonksiyon yönünde ayrışması sürecidir. Bu olayda hücre fonksiyona göre olgunlaşır, sitoplazma büyür ve hücreler arası aralık (matriks) oluşur. Bu değişimler mitozun yanı sıra büyüme mekanizması olarak da gelişime katılır (örn. epifiz plağı). Bu mekanizmalar (a, b, c) moleküler, kimyasal ve morfolojik düzeyde incelenebilir. -Moleküler prensipler: 5 Bu prensipler Moleküler Biyoloji alanında incelenir. Bu alandaki amaç şöyle özetlenebilir: gelişim bir hücre tepkimesi olduğuna göre bunu belirleyen gen dizilimleri biyolojinin normaline ve sapmalarına ışık tutan bazı temel prensipleri ortaya çıkarır. -Kimyasal prensipler: A) Hücre yapışkanlığı: Grup olarak biçimlenme hareketlerinde hücre yüzeyindeki yapışkan protein molekulleri (CAM) rol oynar. Bunlar bir uçlarıyla plazma membranına diğer uçlarıyla bir başka eş uca bağlanan ya da kopabilen seçici ve esnek (sürekli yer değiştirebilen) tutunma noktalarıdır. B) İndüksiyon: Gelişim esnasında komşu ancak farklı hücre grupları birbirlerini tek yönlü, karşılıklı ya da zincirleme olarak etkilerler. Gelişim bozukluklarının çoğunun indüksiyonda bir gecikme ya da engelleme kusuru olarak ortaya çıktığı sanılmaktadır. İndüksiyonla ilgili bazı örnekler: İndükleyen İndüklenen Göz keseciği Lens Chorda dorsalis Nöral plak Üreter tomurcuğu Metanefrogen blastem Mine organı Diş papillası C) Kemotaksi: Embriyonal dönemde bazı hücre gruplarının göç hareketlerini ya da uzantılarının (akson) yönünü varacakları noktadan yayılan kimyasal bir çekim doğrultusunda yaptıkları sanılmaktadır. D) Büyüme Faktörleri: Protein yapısında moleküller olup, hücre siklusunu denetler ve böylece büyümede rol oynarlar. Her hücreye özgü membran yüzeyi reseptörlerine bağlanır ve mitozdaki hücre sayısını ve durma noktasını belirler. -Morfolojik prensipler: Aristo, zamanında kabul gören ve zigotun minyatür bir insan olduğunu ve giderek büyüdüğünü savunan preformasyon (önceden oluşum) teorisine karşıt bir teori olarak epigenez (oluşum öncesi) teorisini kurmuştur. Günümüzde de geçerli olan bu teoriye göre canlının şekli ve yapısı döllenme sırasında mevcut değildir. Bu yapı, doğuma kadar, farklılaşmalar yoluyla yavaş yavaş gelişmektedir. Basitten karmaşığa doğru kalıcı biçimini yansıtmayan “taslak” ya da ara şekillerden gelişkine doğru bir yol çizer (Örneğin, hücrelerden oluşan düz bir yaprak S.S.S.ne şekillenir). Taslak oluşumlar bu süreçte yapısal ve işlevsel bir bütünlük içindedir.  Yaprak oluşumlar: Gelişimin başlangıcında embryonal hücreler 3 ayrı tabakada sıralanır. Bu yaprak oluşumlardan içe bükülmeler → oluklaşma → sonra kenar kaynaşmasıyla → kanal taslakları oluşur. (örn. sinir sistemi). Bazı organlar da yapraklar üzerinde ikinci bir kalınlaşmayla (laminalaşma) gelişimlerine başlarlar. (örn. diş laminası, göz lensi)  Kordon oluşumlar: Bazı organlar gelişimlerine hücre kordonu şeklinde başlar, sonra apoptozis (programlı hücre ölümü) yoluyla içerden boşalır, kanala dönüşürler. Örn. Wolff ve Müller kanalı.  Delimitasyon: İki taslak bölgesini ayıracak şekilde bir yaprağın uzamasıdır. 6  İnvaginasyon: Bir örtü tabakadan altındaki destek tabakaya grup halinde hücre göçüdür. İnvaginasyon oluk, parmak, tomurcuk gibi şekillerdir. Örtü tabakalar ektoderm ve endoderm, destek doku mezodermdir.  Evaginasyon: Destek dokunun örtü dokuyu iterek (invaginasyonun tersi) ortaya çıkan taslağın biçimlenmesidir.  Segmentasyon: Embriyo gelişiminin bir özelliği de eşit aralıklarla şerit biçiminde taslak oluşumlarıdır. Omurgalılarda gastrulasyondan hemen sonra beyin taslağının arkasına doğru eşit aralıklarla dilimler içeren iki şerit uzanır (somitler). Bunların her iki yanında (medulla spinalise uyan yerde) birkaç saatlik aralıklarla doku blokları oluşur, bir kaç günde sayıları 56’ya ulaşır. Omurga ve dorsal çizgili kaslara köken oluştururlar.  Simetri: Bazı taslaklar başlangıçta sağda ve solda simetrik gelişir. Örn. alt ve üst çene taslakları önce simetrik gelişir, sonra ortada birleşir.  Göç (Migrasyon): Bazı hücre grupları ilk ortaya çıktığı yerden uzağa asıl anatomik yerlerine göç etme özelliği gösterirler (crista nöralis hücreleri, ana germ hücreleri).  Ritim: Özellikle sert dokuların oluşması sürecinde, gelişim ritmik ve tabakalaşma şeklinde olur. Bunlara lamel ya da çizgi denir. (örn. mine çizgileri, kemik lamelleri, dentin çizgileri).  Hücre atrezisi: Gelişimin başlangıcındaki hücre yoğunluğunun olgunlaşma sırasında hücre kayıplarıyla azalmasıdır. (örn. ovaryum folikülleri). ERKEK GENİTAL SİSTEMİ: -Bir çift testis -Genital boşaltma yolları -Bu yollara açılan yardımcı bezler -Dış genital organ olan penis’ten oluşur TESTİSLER: Birleşik tubuler salgı bezleridir. Üreme ve hormon salgılama işlevine sahiptir. Hem dış (ekzokrin) salgı hem de iç (endokrin) salgı yapan karışık bir bezdir. İç salgısı steroid yapıda testosteron hormonu, dış salgısı ise testis sıvısı ve spermiumlardır. Testisler sağ ve solda özelleşmiş bir deri olan skrotum içinde spermatik kord ile asılı dururlar ve birbirlerinden septum skroti ile ayrılırlar. Her biri tunika vaginalis denen ve peritondan köken almış seröz bir kese taşır. Dış yüzü Tunica albuginea denilen düzenli kompakt bağ dokusu bir kapsülle örtülüdür. Tunika albugenianın derin kısmi kan damarlarından zengindir ve gevşek bir yapıya sahiptir. Buraya tunika vaskülosa testis denir. T.albuginea testisin arka kenarı boyunca bir kalınlaşma yapar. (mediastinum testis). Mediastinum testisten testis parenkimasına doğru ışınsal biçimde bölmeler girer. (septula testis). Bu bölmeler testis parenkimasını 200-300 adet tabanları testisin dış yüzüne dönük ve tepeleri mediastinuma bakan piramit biçimde lobuluslara ayırır. Her lobda 1-4 adet kıvrıntılı kanalcıklar bulunur. (Seminifer tubuller). Seminifer tubullerin arasında (interstisyel doku) yer alır. İnterstisyel dokuda kollagen ve retiküler lifler, fibroblastlar, makrofajlar, mast hücreleri, farklılaşmamış mezenkim hücreleri bulunur. Sinir, kan ve lenf damarlarından zengindir. Kapillerler deliklidir. İnterstisyel bağ dokusu içinde puberteden sonra interstisyel hücreler ya da Leydig hücreleri bulunur. Leydig hücreleri kapillerler çevresinde tek tek ya da gruplar halinde bulunur ve erkeklik hormonu olan testosteronu salgılarlar. Testisin endokrin fonksiyonu Leydig hücre 7 topluluğuna bağlıdır. Asidofildir. GER, AGER, lipid damlacıkları, yaşlılıkta lipokrom pigmenti ve sadece insana özgü Reinke kristalleri bulunur. Mezenkim hücreden farklılaşır. Fötusta 8-18. haftalar arasında tam farklılaşmışlardır. Gebelik döneminde anneden LH plasentaya geçer, Leydig hücrelerini uyarır ve hormonun sentez ve salgılanması başlar. Erkek genital sistemin farklılaşması için gereklidir. 4,5 aydan sonra gerilemeye başlarlar. Uzun bir süre dinlendikten sonra puberte öncesi hipofiz ön lobundan salgılanan LH stimulasyonu ile tekrar sentez ve salınım başlar. Kan ve lenf damarları ve doku sıvısıyla seminifer tubullere geçer. Testis içindeki lokal dolanım kandakinin 200 katı kadardır. Ancak bu düzeyle tubullerdeki spermatogenik hücrelerin çoğalması ve farklılaşması mümkündür. Dolaşımdaki düşük düzeyde testosteron ise: 1- S.S.S., genital organ ve genital boşaltma yollarının farklılaşması 2- Genital organlar, genital boşaltma yolları ve ek cins bezlerinin büyüme ve işlev görmesi, 3- Sekonder cins özellikleri (ses, sakal, bıyık) 4- İskelet ve kas sisteminin gelişmesi ve işlevi 5- Yağ dokusu dağılımı, böbreklerin işlev görmesi 6- Cinsi arzu (libido) ve cinsi davranışlar için gereklidir. Seminifer tubuller (Tubuli seminiferi contorti) genital yollar boyunca akan sürekli bir sıvı salgılar. Puberteden sonra spermium’la doludur. Tubuller periferde kör uçla başlayıp mediastinuma doğru birbirlerine yaklaşırlar, bir lobulusun kanalcıkları birleşip, tubuli recti’leri yapar. Bunlar mediastinum’da ağ yaparlar (Rete testis). Seminifer tubulusların duvarı dıştan içe doğru lamina propria, bazal lamina ve germinal (seminifer) epitel tabakalarından oluşur. Lamina propria interstisyel dokudan köken alan birkaç sıra adventitial hücrelerden oluşur. Bazal laminaya bitişik iç tabakadaki hücreler yassılaşarak myoid ya da peritubuler kontraktil hücreleri oluştururlar. Yaptıkları ritmik kontraksiyonlarla spermiumlar ve seminifer tubul sıvısının ileri doğru hareketini sağlarlar. Lamina proprianın içinde kan, lenf damarı ve Leydig hücreleri bulunur. Lamina proprianın kalınlaşması insanda infertilitiye (kısırlık) yol açar. Seminifer tubulusların belirgin bir bazal laminası vardır. Germinal (seminifer) epitel: Erginde sertoli hücreleri ve spermatogenik hücre serilerini içeren çok katlı epitel görünümündedir. Spermatogenik hücreler, spermatogenesis sırasında oluşan farklı gelişme evrelerindeki cins hücreleridir. Bunlar ilkelden gelişmişe doğru sırasıyla spermatogoniumlar, primer spermatositler, sekonder spermatositler, spermatidler ve spermiumlardır (sperm-spermatozoon). Germinal epitelde spermatogenik hücrelerden başka sertoli hücreleri bulunur. Bunlar seminifer tubuller boyunca tabanı bazal lamina üzerinde bulunan piramidal hücrelerdir. Spermatogenik hücrelerin arasına sıkıştığından sınırları düzensizdir. Spermiogenesis sırasında kopan parçacıkları sindirmek için çok sayıda lizozom içerir, fagositoz yapar. Kötü koşullara (beslenme, enfeksiyon, radyasyon) dayanıklıdır. Bazal taraflarında sıkı bağlantı yerleri (tight junction yapısında) bulunur. Böylece interstisyel alandan tubulus içine makromolekül geçişi engellenmiş olur (kan – testis barieri). Spermatogenezis immun kompetansın gelişmesinden çok sonra pubertede olaylanır. Farklılaşan spermatogenik hücreler yabancı olarak tanınırlar ve bunlara karşı antikorlar oluşur. Kan-testis barieri bu antikorların seminifer tübüller içine girmesini önleyerek spermatogenik hücreleri oto-immun reaksiyonlara karşı korur. Sertoli hücrelerinin işlevleri: 1- Desteklik (Spermatogenik hücreler birbirlerinden ayrılmaz, ince sitoplazmik köprülerle bağlıdırlar, bunu sertoli hücreleri sağlar. 8 2- Beslenme (Spermatogenik hücreler barier nedeniyle kandan beslenemezler, metabolit ve steroid gereksinimi sağlarlar). 3- Fagositoz (kopan parçacıklar ve artık cisimler fagosite edilir). 4- Salgılama ( ABP-Androjen Bağlayıcı Protein hormonu salgılar, bu hormon testosteronun seminifer tübüllerde lokal olarak tutunmasını sağlar). 5- Koruma (kan-testis barieri). 6- Hareket sağlama (AGER, mikrotubulus ve mikrofilament). 9 Prof. Dr. Nurullah KEKLİKOĞLU İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi GENEL EMBRİYOLOJİ-2 GENİTAL YOLLAR: Tubuli rekti (Tubuli seminiferi recti): Duvarlarında Sertoli hücreleri tek katlı prizmatik ya da kübik biçimde bazal lamina üzerine otururlar, spermatogenik hücreler yoktur. Dışta düz kas hücreleri içeren gevşek bağ dokusu sarar. Rete testis: T. recti’ler mediastimunda ağ yaparlar. Epiteli tek katlı kübik ya da yassı olabilir. Mikrovillusları kısa ve tek bir silya içerir. Dıştan mediastinumun bol damarlı bağ dokusu ile sarılıdır. Ductuli efferentes: Rete testislerden çıkarak tunika albugeniayı delip testis dışına çıkan 12-20 adet kanalcıktır. Kanal duvarında 2 tip hücre görülür. 1- Silyalı prizmatik hücreler (silyalar epididimise doğrudur, hücreleri ve seminifer tubuluslardaki salgıları iter). 2- Kısa kübik hücreler (mikrovillus ve endositoz (salgıyı) için özelleşmiş yapılar (lizozom) içerir). Bu iki tip hücre yüzünden lümen düzensiz görülür. Bu hücreler bir bazal lamina üzerine oturur. Dışta gevşek bağ dokusu ve epididimise doğru kalınlaşan ince sirküler bir düz kas tabakası bulunur. Ductus epididimis: Efferentes’ler birleşir, kıvrıntılı tek bir kanal yaparlar. Ductus epididimis spermiumların toplanma ve depolanma yeridir. Spermium’lar buradan yavaş geçerken d.deferens’e doğru buradaki salgılarla hareket ve fertilizasyon gücü kazanır. D.epididymis sterosilyalı yalancı çok katlı prizmatik epiteli oluşturan 2 tip hücre içerir. 1- Esas hücreler: Prizmatik sterosilyalı hücreler: absorbsiyon ve salgı işlevi vardır. Gliserofosforilkolin ve spermiumun akrozomunu kaplayan glikoprotein salgılarlar. 2- Bazal hücreler: Küçük piramit şekilli hücrelerdir. D.epididymis epiteli bazal lamina üzerine oturur. Bunun altında ince bir lamina propria vardır. En dışta sirküler düzenlenmiş ince bir düz kas tabakası bulunur ancak deferense doğru kas tabakası kalınlaşır 3 tabaka halini alır, dışta ve içte uzunluğuna ortada sirküler olur ve peristaltik hareketler yaparak spermiumların ileri doğru itilmesini sağlar. Ductus deferens: Daha kalındır, önce seminal vesikülden gelen bir kanalla birleşir, sonra prostat içinden geçer, uretraya açılır. Mukoza, muskularis ve adventisya tabakalarından oluşur. Mukoza plikalıdır, sterosilyalı yalancı yalancı çok katlı prizmatik epitelle döşelidir. D.ejaculatorius ile devam eder. BEZLER: Seminal vesiküller: Y.Ç.K.P.E. ile örtülüdür. Salgısı hafif alkali pH’ya sahiptir. Fruktozdan zengindir. Spermiumların beslenmesi için gerekli metabolitler, askorbik asit, globulin ve prostoglandinleri içerir. Prostoglandinler dişi genital yollarının kontraksiyonunu arttırarak spermiumun döllenme yerine ulaşmasına yardım ederler. Prostat bezi: Fibroelastik bir kapsülle sarılıdır. Epiteli fonksiyonuna göre değişiklikler gösterir. Stromasındaki düz kas demetleri ejakülasyon sırasında salgının atılmasını sağlar. Salgı hafif asit pH’ya sahiptir. Asit fosfataz ve sitrik asit içerir. Fibrolizin semenin akıcılığını sağlar. Bulba-uretral(Cowper) bezler: Epiteli tek katlı prizmatik ya da kübiktir. Sialoprotein ve amino şekerlerden zengin olan, mukus kıvrımındaki salgı cinsel stimulasyon sırasında üretrayı kayganlaştırır. 1 SEMEN-EJAKULAT: Ejakulasyon ile dışarı atılan 2-6 ml. miktarındaki sıvıdır. Yaklaşık % 10’unu spermiumlar oluşturur (200-500 milyon spermium). Geri kalanı seminifer tubullerin ve genital boşaltma yolları epitel hücrelerinin salgıları, prostoglandinler, epitel döküntüleri, bağ dokusu gezgin hücreleri, proteinler, lipitler ve pigment granülleri bulunur (seminal plazma). 1 ml.de 20-250 milyon spermium varsa o kişi üretken (fertil), 20 milyondan az, özellikle anormal ve hareketsiz spermium varsa kişi steril (infertil)’dir. SPERMATOGENESİS: Bir gelişme olgusu olup, farklılaşmamış ilkel erkek cins hücrelerinin (spermatogonium) ileri derecede farklılaşmış olgun erkek cins hücrelerine (spermium) dönüşmesidir. 3 safhada incelenir; a) Spermatositogenesis b) Mayoz c) Spermiogenesis A) Spermatositogenesis: Pubertadan önce az sayıda cins hücreleri, çok sayıda sertoli hücreleri bulunur. Pubertada hipotalamustan GnRH (gonadotropin salgılayıcı hormon) salgılanır. Bu da hipofiz ön lobundan gonadropik hormonları salgılar. Bunlar FSH ve LH’dır. Bunların stimulasyonu ile Spermatogonium A’lar bir dizi mitoz bölünmeyle SpgA jenerasyonlarını oluştururlar. Bunların bir kısmı ileri yaşlarda devam eden spermatogenesiste ana hücre olarak işlev görür. Geri kalanı SpgB’lere farklılaşır. SpgB’ler mitoz’la primer spermatositleri oluşturur. B) Mayoz: Primer spermatositler 46 kromozom (23 çift-diploid) ve 2n DNA’ya sahiptir. Oluştuktan hemen sonra 1.mayoz bölünmenin profaz safhasına girerler. DNA’ları replike olur, DNA miktarı 2 katına çıkar, 4n olur. 46 kromozomun her biri 2 kromatidlidir (tetraploid). Benzer olanlar yan yana gelir, homolog kromozom çiftlerini oluştururlar, gen alışverişi olur (crossing over). Kromozom çiftleri birbirlerinden ayrılır. Ekvatorda dizilirler, sonra kutuplara çekilirler. Kutuplara çekildikden sonra Primer spermatositler ikiye bölünür. Sekonder spermatosit adı verilen 2 yavru hücre meydana gelir. 1. Mayoz bölünmenin sonunda DNA miktarı 2n ve 23 kromozom (çift kromatidli) olur. Hemen 2.mayoz bölünmeye geçerler. S (sentez) fazı olmadığı için DNA replikasyonu olmaz, 2.mayoz bölünme sonunda 23 tek kromozom içeren haploid n DNA miktarına sahip 4 spermatid oluşur. Bunların ikisi 22+X, diğer ikisi 22+Y kromozom düzenine sahiptir. Sayı yarıya indiği için redüksiyon bölünme de denir. C) Spermiogenesis: Bir farklılaşma olayıdır. Bu evrede önce çekirdeğin üzerinde Golgiden köken alan akrozom (galea capitis) oluşur. Çeşitli hidrolitik enzimler (hyaluronidaz, asit fosfataz, proteaz) içerir ve modifiye bir lizozomdur. Sentrozom karşı kutba geçer, filum axiale oluşur, çevresini daha sonra mitokondriler sarar, gövde oluşur, geri kalan parça kuyruğa dönüşür. Buna paralel olarak sitoplazma kuyruk yönünde uzar, filum axiale’yi kısmen sarar. Sitoplazmanın artan bölümü parçalanır ve sertoli hücreleri tarafından sindirilir. Oluşan spermiumlar seminifer tubulus duvarını terk ederek lümene dökülürler. (Spermiation). SPERMİUM’UN YAPISI: 1) Baş → çekirdek ve üzerinde akrozom 2) Gövde → (silindir biçiminde) 2 a)Boyun: ön ucunda sentrosom vardır. b)Birleştirici parça: içinde filum axiale bulunur, çevresi mitokondriler tarafından sarılmıştır (filum spirale). Filum axiale diğer silyalara benzer (ortada 1 çift, çevrede 9 çift mikrotubulus vardır). 3)Kuyruk: En ince ve uzun parçadır. Uca doğru giderek incelir. İçinde filum axiale, çevresinde plazmalemma bulunur. Spermiumun uzunluğu 50-60µ’dur. Spermatogenesis yavaş olmasından başka ne eş zamanlı ne de bütün tubullerde senkroniktir. Her bölge farklı fazlarda olduğu için lümen düzensiz gözükür. Bazı yerlerde StB ile karşılaşıldığı halde bazı yerlerde Sd’ler görülür. Aynı tubulun aynı alanında aynı hücrelerin 2 defa birbirinin ardından görünümü arasında meydana gelen olgunlaşma değişmelerine seminifer epitel siklusu denir.(16x4=64 gün). Spermatogenesis puberteden başlayıp ileri yaşlara kadar kesintisiz devam eder. 40 yaşından sonra spermatogenesis göstermeyen tubullerin sayısı artar. Böylece atrofi başlar. İşlev gören tubuller spermatogenesisi devam ettirdiklerinden tamamen kesilmez, azalma gösterir. Buna bağlı olarak cinsel hayatta da yavaşlama gözlenir (andropose). Anomali ve spermatogenesisi etkileyen faktörler: Anomali spermiumun baş ve kuyruk yörelerinde gözlenebilir.(küçük, iri, çift, tek, hareketsiz). Spermatogenesis vücut ısısından daha düşük bir ortamda gerçekleşir. Bu nedenle insanlarda testisler skrotum denilen vücut dışındaki keselerde bulunurlar. Testisler gelişmeleri sırasında skrotuma inmeyip karın içinde kalabilirler (kriptorkidism). Bu durumda spermatogenesis olmaz. Kişi sterildir. Spermatogenesis’i olumsuz etkileyen faktörler: 1-Aşırı dozda x ışınları 2-Beslenme bozukluğu 3-Lokal iltihaplar 4-Uzun süreli enfeksiyon hast. 5-E vit. eksikliği 6-Depresyonlar 7-Zehirlenme 8-Aşırı alkol. DİŞİ GENİTAL SİSTEMİ -Ovaryumlar -Genital boşaltma yolları -Dış genital organlar Bu sistem 9-14 yaşlarında gerçekleşen ilk adet görme (menarche) ile 47-52 yaşlarında gerçekleşen adetten kesilme (menopause) arasında yapı ve işlev bakımından periyodik değişiklikler gösterir. OVARİUM’LAR: Pelvis boşluğunda uterusun 2 yanında asılı oval biçimli bir çift bezdir. Hem endokrin hem ekzokrin karakterdedir. Dişi cins hücrelerini üretir (oogenesis) ve steroid hormonları salgılar. Bu hormonlar cins hücrelerinin gelişip olgunlaşmasını, sekonder cins organları ve meme bezlerinin gelişme ve büyümesini kontrol ederler. Ön kenarına mezovarium denilen periton bağı yapışmıştır. Dıştan tek katlı kübik ya da yassı epitelle örtülüdür. Bu epitele germinal epitel denir. Eskiden germinal epitel ilkel cins hücrelerinin kaynak yeri olarak bilinirdi. Bugün artık, ilkel cins hücrelerinin vitellüs kesesinden köken alıp gonadlara göç ettikleri saptanmıştır. Epitelin altında ince bir bazal 3 membran yer alır. Bunun da altında tunica albuginea denilen korteksin yoğunlaşarak oluşturduğu sıkı bağ dokusu tabakası bulunur. Histolojik kesitlerde 2 bölge ayırtedilir: a) korteks, b) medulla Korteks’te çok sayıda folikül bulunur. Aralarını stroma doldurur. Retiküler lifler ve hem fibroblast hem de düz kas hücrelerine benzeyen iğ biçiminde hücreler içerir. Bu hücreler farklılaşarak “theca folliculi”yi oluştururlar, ayrıca diğer bağ dokusu hücrelerinden farklı olarak hormonal uyartılara yanıt verirler. Medulla fibro-elastik, kan-lenf ve sinirden zengin gevşek bağ dokusundan oluşur. İçinde düz kas hücrelerine de rastlanır. Ovarium puberteden önce, puberte ile menopoz arasında ve menopozda yapı değişiklikleri gösterir. OOGENEZİS: İlkel dişi cins hücrelerinin gelişip olgunlaşmasına oogenesis denir. Bu olaylar dizisi folikül adını alan özel bir yapının içinde gerçekleşir. Oogenesisin değişik evrelerinde folikül yapısı da değişiklik gösterir. A) Çoğalma: İntra-uterin hayatta görülür. İlkel cins hücreleri dişi gonad’lara gelince oogoniumlara farklılaşırlar. Bir dizi mitoz bölünme geçirerek 3.ayın sonunda tek katlı epitel ile sarılırlar. Oogoniumların büyük bir kısmı mitoz ile bölünürken bir kısmı da büyüyerek primer oositleri oluştururlar. 5.ayda sayıları 7.000.000 iken hem oogoniumlarda hemde primer oositlerde gerileme (atrezi) gözlenir. 8.ayda oogoniumların çoğu degenere olur. Dejenerasyon sonunda her iki ovariumda toplam sayıları doğumda 2.000.000 (ergenlikte 400.000) civarında primer oosit bulunur. Sağlam kalan primer oositlerin tümünün DNA’ları replike olur ve 1.mayoz bölünmenin profazına girerler. Oosit I (4n DNA). Primer oositlerin ileri gelişimi follikül hücrelerince salgılanan oosit maturasyonunu engelleyici faktör (OMI) aracılığı ile puberteye kadar engellenir ve I. mayozun profazında (diploten evresinde) duraklar. B) Büyüme: Bu evre birbirini izleyen iki bölümde gerçekleşir. 1. Doğumla puberta arasında: Hücreler büyür (1. büyüme evresi) Oocyt I’i oluşturur. Primer folikül içindedirler ve uzun süre puberte’ye kadar beklerler (1. dinlenme evresi). 2. Puberteden sonra: Büyüme devam eder (2. büyüme evresi). Primer folikülden, sekonder ve tersiyer foliküle geçiş görülür. 12-15 yaşları arasında olur. C) Olgunlaşma: Tersiyer folikülde Oosit I (Primer)’de (2. dinlenme evresi) başlar. Süresi 1 hafta - 1 yıl arası değişir. Sonra gonadotropinlerin (Özellikle de LH) etkisiyle mayoz bölünmede ilerleme başlar. Ovulasyondan önce mayoz I tamamlanır ve sonucunda diploid kromozom taşıyan 2 hücreye ayrılır. Ancak sitoplazmaları düzensiz bölünür ve biri büyük Oosit II (sekonder), diğeri küçük kutup hücresi (polocyt) oluşur. Ovulasyonda tersiyer folikülün patlamasıyla Oosit II’de hemen 2.olgunlaşma bölünmesi başlar. Büyük hücreden kromozomları haploid sayıya inmiş büyük bir Ovum ve bir küçük kutup hücresi, 1.kutup hücresinden de haploid kromozomlu iki yeni kutup hücresi gelişir. Bu andan itibaren döllenmeye hazır olgun yumurta hücresi ile 3 kutup hücresi oluşmuştur. (Bu bölünme fekondasyon sırasında tamamlanır). Spermiogenesis ile Oogenesis farkları 4 1. Süreklidir 1. Ritmiktir, 28 günde bir atılır. 2. Puberte ile çoğalma, büyüme ve 2. İ.U. hayatta çoğalmaya başlar, doğumla olgunlaşmaya başlar. Hayat durur, puberte ile büyüme ve olgunlaşma boyunca aralıksız devam eder. başlar. 3. Olgunlaşma sonunda birbirine 3. Olgunlaşma sonunda 1 olgun yumurta eşit 4 spermium meydana gelir. hücresi ve 3 kutup hücresi oluşur. 4. Dinlenme ve bekleme evreleri 4. İki dinlenme görülür: yoktur. a) Doğumla puberta arasında b) Puberte ile menopoz arasında 5. Spermatogenesis’i 5. Oogenesis sonunda olgun bir yumurta spermiohistogenesis olayı izler. hücresi meydana gelir. Dişide fötal hayatın 4-5.ayına kadar primordial germ hücreleri kortekse gelir, mitoz ile çoğalırlar. 2. mayoz bölünme ancak fertilizasyonda gerçekleşir, erkekte ise mayoz bölünmeler puberta ile başlar ve 2 ay içinde (yaklaşık 64 gün) biter. OVARYUM FOLİKÜLLERİNİN OLUŞMASI: Primordial folikül: Pubertaya kadar sadece bu folikül gözlenir. Oosit I ve bunu saran bir sıra yassı foliküler epitel hücresinden oluşur. Ovaryumun yüzey epitelinden köken alan bu epitel ince bir bazal membranla stromadan ayrılmıştır. Oosit 40 µ çapındadır. Nukleus iri ve sitoplazmanın bir kenarına çekilmiştir. Primer folikül: Puberteden sonra gözlenir. Folikül hücreleri yassı iken izoprizmatik sonra prizmatik hale geçer ve mitozla çoğalarak çok katlı olur. Buna membrana granuloza denir. Çevre stromadan bazal membranla ayrılmıştır. Oosit ile membrana granuloza arasında dört tip glikoproteinden (ZP1-4) oluşmuş zona pellucida yer alır. Zona pellucida bileşenleri, ZP1-4, fertilizasyonda sperm yüzeyindeki proteinleri bağlar ve akrozom aktivasyonunu indükler. Bu alanda granuloza hücrelerinin uzantıları ile oosit mikrovillusları yer alır. Oosit daha iridir. 80µ çapındadır. Sitoplazmasında GER, golgi, ribozomlar, veziküller bulunur. Folikül hücrelerinin dışındaki bağ dokusu Theca follikülü adı verilen halka biçiminde sıralanmış hücre kılıfı oluşturur. Sekonder folikül: Primer folikül 0.2mm büyüklüğe ulaştığında granüloza hücre tabakasında düzensiz ve içi sıvı dolu küçük boşluklar meydana gelir. Hyaluronik asitten zengin bu sıvıya folikül sıvısı denir. Küçük boşluklar birleşerek büyük bir boşluk oluştururlar. Bu boşluğa antrum ya da folikül boşluğu denir. Antrumun oluşmasıyla bu foliküle sekonder, antral ya da veziküler folikül denir. Bu dönemde primer oosit son büyüklüğü olan 125-150µ çapa ulaşır. Tersiyer folikül (Graaf folikülü): 1 cm çapındadır ve korteks kalınlığındadır. Ovariumun yüzeyinde çıkıntı yapar (stigma). Bu noktada t. albuginea ve theca incelmiştir. Folikülün orta yeri hücresizdir ve içinde folikül sıvısı bulunur. Folikül duvarının herhangi bir yerinde memb. granulosa folikül boşluğuna doğru bir uzantı yapar (cumulus oophorus). Oosit cumulus oophorus içinde yer alır ve zona pellucida ile çevrilidir. Zona pellucida çevresinde folikül hücreleri ışınsal olarak dizilmiştir (corona radiata). Memb. granulosa’yı 5 dıştan saran theca follikuli iki tabakadan oluşmuştur. İçteki theca interna hücreleri kübiktir, steroid salgı yapan hücrelere benzer, östrogen salgılar. Diğer endokrin bezlerde olduğu gibi damardan zengindir. Theca externa bağ dokusu yapısındadır. Dış theca ile bağ dokusu arasında sınır belli değildir, ancak iç theca ile memb. granulosa arasındaki sınır hem hücreleri farklı olduğu için hem de belirgin bir membranın varlığı nedeniyle mikroskopta ayırt edilir. Folikül boşluğundaki sıvı içinde östrogen hormonu vardır. Tersiyer folikül oluşmasıyla yumurtanın büyümesi sona erer ve 2. dinlenme evresi başlar. Atretik foliküller: Gelişmekte olan her iki ovarium taslağında İ.U. 6. hafta sonunda 600.000 germ hücresi 5. ayda → 7 milyon primer folikül yeni doğanda → 2 milyon 7. yaşta → 500.000 puberteden sonra 3-400.000 yumurta hücresi puberta ile yılda 13 tersiyer folikül ve ovulasyon menopoza kadar 13x30═400 ovulasyon Ancak en fazla 20 doğum yaparsa (400.000/20═20.000) 400.000 yumurta hücresinin 20.000 de biri döllenme olanağına sahiptir. İşte bunlardan arta kalanlar körelir. Buna atretik folikül adı verilir. Her 3 evredeki foliküllerde de görülür. İçi bağ dokusuyla dolar. OVULASYON: 28 günde bir olmak üzere bir tersiyer foliküldeki oositin olgunlaşarak atılmasına ovulasyon ya da ovarial siklus denir. Bu anda folikül boşluğunda giderek artan folikül sıvısı nedeniyle folikül 20-30 mm. büyür. Cumulus oophorus hücrelerinin arası sıvı ile dolarak boşluklar oluşur, böylece yumurta hücresi sadece corona radiata hücreleri ile bağlılığını sürdürür. Stigma’da folikül çatlar. Yırtılma sonucunda iç-dış basınç farkından yumurta hücresi corona radiata’sı ile akıcı olan folikül sıvısının yardımıyla sürüklenerek dışarı atılır. Fimbrialar tarafından tutularak tuba uterina’ya girer. Folikül duvarının çatlaması için basınçla birlikte bazı eritici enzimlerin bulunmasının da rolü vardır. Bu koşullar olmadığında duvarın yırtılması gecikir, ovulasyon gecikir. Folikül çatlamadığı için giderek artan östrogen hormonu salgılanması sonucu Kistik ya da Dev foliküller oluşur. Buna bağlı olarak uterus mukozasında proliferasyon fazı da uzar. Her 28 günde bir ritmik olarak ovulasyonun tekrarlanması ve oositin atılmasında hormonların etkisi çok önemlidir. Oogonium’dan primer ve sekonder folikül oluşmasına kadar olan olaylar gonadotropinlerin etkisi olmadan bağımsız olarak gerçekleşir. Tersiyer folikül’e geçişten itibaren olaylar önce folikül hormonu (östrogen), daha sonra da corpus luteum hormonu (progesteron) ile düzenlenir. Ancak bu hormonlar adenohipofiz hormonlarıyla (gonadotropinler) tarafından kontrol edilmektedir. Corpus Luteum: Ovulasyondan sonra folikülden artan yapı endokrin bez gibi işlev gören corpus luteuma dönüşür. C.luteumda 2 tip hücre ayırt edilir. 1- Membrana granulosa’dan köken alan→ Foliküler luteinik hücreler: Progesteron salgılar. 2- Theca interna’dan köken alan→ Thecal luteinik hücreler: Östrogen salgılar. Oosit atılmasıyla foliküldeki çatlama yeri folikül sıvısı ve fibrinle kapanır. Folikülin içindeki sıvı artmaya başlar, theca internanın damarları ovulasyon sonucu basınç azalmasıyla çatlar, boşluğa kan dolar (Corpus rubrum, c.haemorrhagicum). Ovulasyondan 2-3 gün sonra sarı cisim (corpus luteum) oluşmaya başlar. 7.günde etkinliğinin en yüksek noktasındadır. Ortaya çıkışının 8. gününden itibaren corpus luteum’un gelişimi yavaşlar. Ovulasyondan 12 6 gün sonra, mens.dan 2 gün önce hormon yapımı durur, hücreler yağ dolar, yerine bağ dokusu dolar (corpus fibrosum, c.albicans). Gebelik gerçekleşmezse 6-8 gün sonra kaybolur, ovulasyondan 1,5-2 ay sonra ovariumda hiçbir iz kalmaz. Döllenme olmazsa→ C.luteum menstruationis oluşur. Ovulasyondan sonra 8.günden itibaren başlayan dejeneratif şeklidir→ C.albicans.(kaybolur). Döllenme olursa→ C.luteum irileşir→ C.luteum verum(gravidatis), Gebeliğin 5. ayına kadar varlığını sürdürür, sonra giderek küçülür, doğumdan sonra geriler, yerinde c.albicans kalır, kalıcıdır (kaybolmaz). Progesteronun Görevleri: 1- İmplantasyon için uterus mukozasını hazırlar 2- Uterusun düz kasının gerginliğini azaltır, implante olan yumurtayı korur ve uterustan atılmasını engeller 3- Yeni bir ovulasyonu durdurur. TUBA UTERİNA: Uterus tabanının iki tarafından sağda ve solda bir çift boru halinde uzanır. Uterusdan başlayarak dış yana doğru çapları giderek artar. Ovarium tarafındaki ucu huni şeklindedir (infundibulum) ve açıktır. Bu deliğin çevresinde ovarium’a uzanan ve fimbria denen 1-2 cm uzunluğunda 10-15 saçak bulunur. İnfundibulumdan daha uzun olan ampulla tubea’ya geçilir. Buradan itibaren uterusa doğru incelir, lümen daralır (isthmus tubae). Uterus duvarı boyunca seyreden kısmına intramural yöre denir. Tuba uterina’da 3 tabaka yer alır. 1. T.mukoza: Uzunlamasına plikalar yapar. Epiteli tek katlı prizmatiktir. Hücrelerden bazıları silyalı, bazıları silyasızdır. Silyalı hücreler küçük gruplar halindedir ve silyalar uterus’a doğru hareket ederler. Silyasız hücreler sekretuvardır. Oosit ve spermler için gerekli gaz ve besin maddeleri içerir. Böylece fertilizasyon için tam kapasitelerini kazanırlar. Östrojen silyaların gelişmesi ve işlev görmesi için gereklidir, progesteron silyaların hareketini artırır. Epitel yüksekliği ovarial siklusa bağlı olarak değişir. Folikül evresinde en yüksektir, luteal fazda en alçaktır, çoğu hücreler silyalarını kaybeder. Epitelin altında L.propria bulunur. 2. T.muscularis: İçte sirküler ve kalın, dışta uzunluğuna ve ince 2 tabaka içerir. Uterusa doğru kalınlığı artar. Peristaltik hareketler yaparak oositin uterus boşluğuna inmesini sağlar. 3. T.seroza: Peritonun visseral yaprağıdır (mezotel+ gevşek bağ dokusu). UTERUS: Tuba uterina ile vagina arasında yer alır. 6cm. uzunluğunda 4 cm. genişliğinde, 2-3cm. kalınlığındadır. Corpus ve cervix olmak üzere 2 parçadır. Corpusun tabanı yukarıda, tepesi aşağıdadır. Cavum denilen boşluk üçgen şeklindedir ve üst iki yan köşesinde tuba uterina’lara açılır. CORPUS UTERİ: Dıştan içe 3 tabaka vardır; 1-Perimetrium (t.seroza), 2-Myometrium (t.muskularis), 3-Endometrium (t.mucoza). Perimetrium: Uterusun dış yüzünü perimetrium denen tek katlı yassı epitelle döşeli (mesotel) ince, gevşek bir bağ dokusu sarar. Uterusun V. urineria ile temas ettiği ön yüzünün ½ alt bölümünde perimetrium yoktur. 7 Myometrium: Düz kas hücrelerinin sık olduğu tabakadır. Uzunlukları 40-90µ iken gebelikte hacimleri artarak 600µ’a kadar ulaşırlar. Miyometriumdaki kas lifleri üç tabaka halindedir. a) Liflerin uzunlamasına seyrettikleri iç tabaka, b) Liflerin eğik ve sirküler oldukları kalın ve damardan zengin orta tabaka, c) Uzunlamasına konumdaki ince dış tabaka. Kontraksiyonlar genelde düzenlidir ve fark edilmez. Cinsel stimulasyon da ve menstruasyonda artabilir. Gebelik döneminde corpus luteumdan salgılanan relaksin nedeniyle azdır. Doğumda nörohipofizden salgılanan oksitosin hormonuyla kontraksiyonlar artar. Endometrium: Endometrium nidasyon (blastosistin endometrium içine yuvalanması) ve maternal plasenta (plasentanın anneye ait parçası) oluşumunda rol oynar. Altındaki myometriuma sıkıca birleşmiştir. Mukoza düz, epiteli tek katlı prizmatiktir. Aralarında yer yer gruplar halinde silyalı hücreler vardır, bir bölümü de salgı hücresi karakteri taşır. Epitelin altında L. propriada kas tabakasına doğru tubuler endometrium bezleri uzanır. Bezler birbirlerinden stroma hücreleriyle ayrılmıştır. Bu hücreler yıldız biçimindedir. Bu bölge az kollagen, çok sayıda hücre ve esas madde içerdiği için mezenkime benzer. Endometriumun bazalde ve yüzeyde olmak üzere 2 ayrı arter sistemi vardır. Bazaldeki damar sistemi genital siklus içinde aynı kalırken, yüzeydeki kıvrımlı spiral arterler değişir. Venler, lenf damarları ve myelinli-myelinsiz sinirler uterus tabakalarında pleksuslar yapar. Endometrium işlev ve yapı bakımından 2 bölge gösterir. Tüm endometriumun ⅔’ini oluşturan ve menstruasyon sırasında dökülen kalın tabakaya endometrium fonksiyonalis, ince ve tüm endometriumun ⅓’ini oluşturan tabakaya endometrium bazalis denir. Bazal tabaka menstruasyonda dökülen fonksiyonel tabakanın yerine yenisinin oluşmasında işlev görür. Endometrium siklusu (Menstrual siklus, Uterinal siklus): Endometrium ovarium siklusu ile eş zamanda ve hipofiz ön lobu etkisinde ovariumdan salgılanan hormonlara (östrogen ve progesteron) bağlı olarak yapısal ve işlevsel değişmeler gösterir. Bu değişmeler pubertadan menopoza kadar devam eden ve 28 günde bir tekrarlanan siklik bir olgudur. Bu olguya endometrium siklusu ya da uterinal siklus denir ve birbirini izleyen 3 evre gösterir. 1) Menstruasyon fazı: Uterinal siklusun 1. günü olarak kabul edilir. 5.güne kadar devam eder. Uterus mukozası parçalanır. Endometriumun bazalında yalnız ince bir stroma ve bezlerin dip kısımları kalmıştır (pars basalis). Atılan parça ise pars functionalistir. Ovulasyonun 13-14. günlerine rastlar. Bu dönemde vasküler değişimler olur. Spiral arterler daralır, iskemi sonucunda fonksiyonel tabaka giderek büzülür sonra nekroz başlar. Adetin başlama günü yaklaştığında doku harabiyeti nedeniyle ortaya çıkan toksin ve enzimler arterlerde sıkışma etkisi yapar. Sıkışan arterler tekrar genişleyip açılarak kan ve nekrotik doku birbirine karışarak atılır, çıplak kalan venlerde de kanama başlar (Adet akıntısı: ven ve arter kanı, kopmuş epitel hücreleri, stroma hücreleri ve uterus bezleri salgısı). Endometriumda kanamanın başlaması ovarium’da corpus luteumun gerilemeye başlamasına rastlar. 2) Proliferasyon fazı: Uterinal siklusun 5-14. günleri arasında olaylanır. Ovulasyona kadar devam eder. Östrojen hormonu etkisinde pars fonksiyonalisin yeniden onarıldığı evredir. Kanamadan hemen sonra başlar ve 10 gün sürer. Kalan bez parçalarından çıplak mukoza üzerine yayılan epitel hücreleri ve pars bazalisin stroma hücreleri mitozla çoğalarak mukoza kalınlığını artırır. 4 mm.ye ulaşır ve normal kalınlığını alır. Bezlerin boyu uzar ve giderek yukarı doğru kıvrımlar yaparlar, ancak salgılama başlamaz. Bu büyüme ovarium’da folikül olgunlaşması ve östrojen salgılaması ile eş zamanlıdır. 8 3) Sekresyon fazı: Ovulasyonla başlar ve 14 gün sürer. Endometrium hem östrojen hem progesteron etkisi altında döllenmiş yumurtanın yerleşebileceği bir yapı kazanır. Endometrium 7mm.ye ulaşır. Bu kalınlaşma bez hücrelerinde ortaya çıkan hipertrofi ve interstisyal sıvı birikimi nedeniyle olur. Bezler şişkindir ve bol salgı yapar (koyu ve glikojenden zengin). Spiral arterler yüzeye kadar yükselir. Bu dönemin sonuna doğru stroma hücreleri irileşir ve decidua hücrelerini yaparlar. Bu hücreler glikojenden zengindir. Bu evrede endometrium’da 3 tabaka gözlenir: 1-Yüzeye yakın ince, düz tubuler bezli→ zona compacta pars 2- Altta kalın, bezlerin kıvrımlı parçaları ve aradaki ödemli bağ functionalis dokusu(chorion) → zona spangiosa 3-Pars basalis: derinde kas tabakası üzerine oturur, incedir ve bezlerin dip kısımlarını kapsar. P.fonksiyonalis kanama ile birlikte atılır ve her atılmadan sonra yenilenir. P.basalis siklus değişimlerine katılmaz ve menstruasyon ve doğumdan sonra p.functionalis’i hazırlar. 4) İskemi fazı: Uterinal siklusun 27-28. günleri arasında olaylanır. Korpus luteum oluşumundan 10-12 gün sonra gerilemeye başladığından endometrium damarlarında ve bezlerinde değişiklikler başlar. Kan endometrium fonksiyonalise yeterince gitmez ve bezler salgılama yapmazlar. Böylece endometrium fonksiyonaliste iskemi meydana gelir. 9 Prof. Dr. Nurullah KEKLİKOĞLU İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi GENEL EMBRİYOLOJİ-3 GELİŞMENİN BAŞLAMASI 1.HAFTA: -Cins hücrelerinin taşınması ve canlılık süreleri: Ovulasyonda atılan sekonder oosit fimbria ovarica’ların hareketiyle infundibulum’a taşınır, tüplerdeki epitel hücrelerinin silyaları ve kas tabakasının da kasılmasıyla ampullaya geçer (25 dk.). Döllenme 12-24 saat içinde olur. Genellikle 200-600 milyon spermium vaginaya boşaltılır ve serviks’te depolanır. Spermiumlar serviks kanalını ve oradaki mukus bariyerini kuyruk hareketi ile aktif olarak uterus ve tuba’yı ise bu organların kontraksiyonu ile pasif olarak geçerler. (kontraksiyonu semendeki prostoglondinler yapar). Fertilizasyon yöresine ulaşmaları 5-45 dk.da olur. Dişi genital sistemde spermiumların akrozomu üzerinden glikoproteinler ve seminal plazma proteinleri uzaklaştırılır. Böylece spermiumların hareketi artar ve fertilizasyon gücü kazanırlar (kapasitasyon). Ampulla’ya ancak 300-500 spermium ulaşır, spermiumların çoğu 48 saatten fazla canlı kalamaz. Şayet serviks mukoza katlantılarında depolanmışsa 3-4 günde yavaş yavaş ilerleyebilir. Spermiumlar ampullada bekleyen sekonder oosit etrafındaki corona radiata hücrelerine temas ettiğinde corona radiata ve sekonder oosit tarafından salgılanan maddelerle spermium başındaki hücre zarı ile akrozom dış zarı yer yer erir ve enzimler salınır (Akrozom reaksiyonu). -DÖLLENME (Fertilizasyon): Embriyonik gelişme fertilizasyon ile başlar. Fertilizasyon 24 saat sürer. 1) Spermiumlar özellikle akrozomdan salınan hyaluronidaz enzimiyle corona radiata hücrelerini uzaklaştırır. Hücreler arasından kuyruk hareketlerinin de yardımıyla ilerler. 2) Corona radiata engelini aşan spermiumlar zona pellucida’ya yapışır ve onun içine girmeye çalışır, akrozomun eritici enzimleriyle (akrosin ve nöraminidaz) zona pellucida’da geçitler açarak sekonder oosite ulaşır. İlk spermium zona pellucida’yı geçince zona reaksiyonu denilen ve diğer spermiumların geçişine izin vermeyen bir olay meydana gelir. (Sek. oosit sitoplazması kortikal granüllerini salgılar). Birçok spermium zona pellucida’ya yapışmasına karşın ancak bir spermium engeli aşabilir. 2 spermium girerse dispermi denir, embriyonlar kısa bir süre sonra düşer. 3) Spermiumun başı sekonder oosit yüzeyine yapışır, ikisinin plazma zarı erir, spermium hücre zarını geride bırakarak baş ve kuyruğu ile oosit sitoplazmasına girer. 4) Spermium içeri girdikten hemen sonra sekonder oosit 2.mayoz bölünmesini bitirir, ergin ovum haline geçer. Ovum çekirdeği dişi pronukleus adını alır. 5) Spermium kuyruğu sitoplazma içinde hemen dejenere olur. Spermiumun başını oluşturan çekirdek büyür ve erkek pronukleus oluşur. 6) Erkek ve dişi pronukleuslardaki haploid sayıdaki kromozomlar duplike olur (şayet olmazsa zigotun bölünmesiyle oluşacak yavru hücreler normal DNA’nın yarısını içerir). DNA sentezinden hemen sonra iki pronukleus ovumun merkezinde yaklaşıp, birleşir, çekirdek 1 zarları erir. 23 anneye ve 23 babaya ait çift yapılı kromozomlar karışır. Böylece tek hücreli ve insanoğlunun başlangıcı olan ZİGOT oluşur. Fertilizasyon sonuçları: 1) Diploid kromozom sayısı yeniden kurulur. Zigot 46, yani diploid sayıda kromozoma sahiptir. Diploid kromozom sayıdaki bir hücre ise somatik hücrelerdeki kromozom sayısına özdeştir. 2) Cins varyasyonları meydana gelir. Kromozomların yarısı anneden yarısı babadan geldiği için zigot anne-babanınkinden faklı bir kromozom kombinasyonuna sahiptir. Bu da yeni jenerasyonların meydana gelmesi demektir. 3) Embriyonun primer cinsiyeti belirlenir. Baba cins hücreleri çocukların cinsiyetini oluşturmada etkindir. Fertilizasyon X taşıyan bir spermium ile olaylanmışsa meydana gelen zigot 44+XX; Y olursa 44+XY olur. 100 dişiye karşılık→ 105 erkek doğar. 4)Yarıklanmayı başlatır. Zigot hızlı mitoz bölünmeye geçer. Fertilizasyonu engelleyen durumlar: 1) Zona Pellucida’nın kalın olması 2) Ovum’da 2. mayoz bölünmenin gerçekleşmemesi 3) Gynogamon’ların etkili olmayışı (Gamon: olgun cinsiyet hücrelerinden salgılanan ve birleşmeleri için gerekli kimyasal maddelerdir) 4) Androgamon’ların etkili olmayışı 5) (+) Rheotaxis’in yani dişi genital yollarında karşıt akımın çok fazla olmasıyla spermium’ların ileri doğru gidememesi 6) Spermium’ların ovuma geç gelmesi ve sayılarının normalden az olması 7) Spermium’ların yoğun kümeler oluşturması 8) Spermiumlarda DNA’nın normal değerinden az olması 9) Spermium’un hareketi için gerekli enerjiyi sağlayan fruktozun yeterli miktarda yapılmaması. ZİGOTUN YARIKLANMASI: Zigotun oluşumundan sonra yüzeyinde derin bir yarık belirir. Yarık giderek derinleşir ve zigot ikiye bölünür. Bu bölünme döllenmeden yaklaşık 36 saat sonra olur. Yeni oluşan bu hücrelere blastomer adı verilir. Bunlar da ardarda mitozlarla 4, 8 gibi artan sayıda hücrelere bölünür. Yarıklanma sayısı artarken zigot Tuba uterinadan uterus’a doğru zona pellucida’sı ile birlikte ilerler. 3. günde yaklaşık 12-16 blastomerden oluşan bir hücre yığını haline gelir. Oluşan bu küreye morula adı verilir. 4. günde uterusa ulaşır. Blastomer sayısı 50-60’a ulaşmıştır. Uterusa ulaşınca kürenin ortasındaki hücreler ayrılmaya başlar ve boşluklar oluşturur. Bu boşlukların içi uterus bezlerinden gelen sıvı ile dolar. Boşluklar birleşerek bir bütün halinde geçer ve blastocyst boşluğu oluşur. 5. günde zona pellucida çözülerek yapı blastosist haline geçer. Bu evrede hücreler iki gruba ayrılır. İçteki hücreler bir kenara doğru itilerek embriyoblast’ı oluşturur (embriyo’yu oluştururlar). Diğer bir bölümü de dışta tek sıra halinde dizilir. Bunlara da trophoblast adı verilir (implantasyon ve plasenta oluşumunda rol oynayacaktır). İmplantasyon: Blastosist’in endometriuma yerleşmesi olan implantasyon 1. haftanın sonunda başlar ve 2. haftanın sonuna doğru tamamlanır. 7.günde blastosist endometrium epiteline yapışır.(sekresyon fazındaki uterus mukozasının pars fonksiyonalisine). Yerleşme daima blastosist’in embriyonal kutbu ile olur. Embryonal kutuptaki trofoblastlar proteolitik 2 enzimlerle uterus epitelini harap ederek içine girmeye çalışır. Trofoblastlar bu defekt yerinden kabarmış endometrium içine girer. Endometrium stroma hücreleri decidua hücrelerine dönüşür. Trofoblastlar endometrium epiteline değer değmez, hızla çoğalmaya başlar ve iki tabakaya farklanır. İçteki tabaka proteolitik enzimleri yapan, yüksek mitotik aktivite göstererek çoğalan ve farklılaşan tek çekirdekli Cytotrophoplast ya da Langhans hücreleri, diğerleri dışta çok çekirdekli Syncytiotrophoblast’lardır. Bu hücreler plasentanın steroid hormonlarını yapar. Syncytiotrophoblast’lar amibe benzer hareketlerle (parmaksı uzantılar) zedelenen pars fonctionalis’e girerek onu fagosite ederler. Çözülme ile oluşan boşluklar çok çabuk zona compacta’ya uzanır ve onunla sınırlanır. Bu arada kapiller yapıları da bozulur. İmplantasyon olayı 24-36 saat kadar sürer ve döllenmeden 7-8 gün sonra tamamlanır. Bu sırada uterus boşluğuna bakan trophoblastlar henüz değişmemiştir.12. günden itibaren tamamen endometriuma gömülür. Parçalanan decidua hücrelerinden açığa çıkan lipid ve glikojen, bez ve kapillerden açığa çıkan besin maddeleri blastosist için besin kaynağı oluştururlar. 2. HAFTA: Syncytiotrophoblast’lar 2. hafta hCG (human chorionic gonadotropin) salgılamaya başlarlar. Bu hormon anne kanına geçerek 2. haftanın sonunda kanda ölçülebilecek düzeye erişir (+ gebelik testi). 2. hafta trofoblast tabakasının hızla çoğaldığı ve ayrıştığı dönemdir. Embriyoblast’ların blastosist boşluğuna (blastosel) bakan yüzünde (altta), tek sıra ve kübik hücrelerden oluşan hipoblast (endodermin oluşacağı yer), üstte (implantasyon yüzeyinde) sitotrofoblasta komşu olan epiblast (ektodermin oluşacağı yer) adı verilen 2 yapraklı bir disk oluşur. Bu diske iki tabakalı germ diski (bilaminar germ diski) denir. 8. gün→ Embriyoblasttan epiblast farklılanırken embriyoblast ile trofoblast arasında embriyonal kutupta amnion kesesi oluşur. Bu boşluğun tabanını epiblast döşer. Üstte ise sitotrofoblast tabakasından köken alan amnioblastlar amnion zarını yaparlar. Yine aynı günde hipoblast tabakasından ayrılan bir grup hücre blastosist boşluğunun çevresinde içten tek tabakalı bir hücre-kılıf oluştururlar (hauser zarı). Bu yeni oluşuma da primer vitellüs kesesi denir. 9.gün→ Blastosist endometriuma hemen hemen tümüyle gömülmüştür. Sitotrofoblast tabakası ile amnion ve vitellüs boşlukları arasında gevşek bir doku oluşur. Bu dokuya Ekstraembriyonik (dış) mezoderm denir. Bu dokuyu hipoblast kökenli bir grup hücrenin çoğalarak oluşturduğu sanılmaktadır. Bu dokunun oluşması ile amnion ve vitellus boşlukları (keseleri) sitotrofoblast tabakasından uzaklaşırlar. Aynı gün sinsityotrofoblast tabakasında özellikle embriyonal kutupta lakuna denilen boşluklar gözlenir. Kısa süre sonra bu lakunalara Stb’ların eritici işlevi sonucu yırtılmış endometrium damarlarından kan, bezlerinden de salgı dolar. Bu besleyici sıvı difüzyon yoluyla embriyon diskine geçerek beslenmesini sağlar. 10. gün→ Blastosist (konseptus) endometrium’a tamamen gömülmüş ve gömülme yeri kan pıhtısı ve hücre artıklarından oluşan bir tıkaçla kapanır. Stb tabakası lakünalarında birleşmeler gözlenir. 11 ve 12. gün→ Gömülme yeri endometrium epiteliyle kapanır. Gömülen blastosist uterus boşluğuna doğru bir çıkıntı yapar. Lakünalar birbirleriyle birleşerek laküna ağlarını oluştururlar, tabaka süngerimsi görünüm alır. Laküna ağları ileride oluşacak plasenta villuslararası boşluklarının kökenini oluşturur. 3 Gömülen konseptus etrafındaki damarlar kan ile dolup şişerler, sinusoidleri oluştururlar. Stb’ların kemirici işlevi ile sinusoidlerdeki anne kanı bu lakünalara akar ve dolaşmaya başlar (ilkel utero-plasental dolaşım). Temiz kan laküna ağına spiral arterlerle gelir, kirli kan uterus venleriyle çıkar. Yine bu günde hipoblasttan köken alan hücreler sekonder vitellusu oluşturmak üzere primer vitellüs kesesinin iç yüzünü döşemeye başlarlar. Ekstraembriyonik mezoderm’de boşluklar gözlenir. 13. gün→ Dış mezodermdeki boşluklar birleşir ve ekstraembriyonik Sölom meydana gelir. Sölomun oluşmasıyla dış mezoderm 2’ye ayrılır. Biri sitotrofoblast tabakasının iç yüzü ile amnion kesesinin dış yüzünü örten ekstraembriyonik somatik mezoderm, diğeri ise vitellüs kesesini dıştan saran ekstraembriyonik splanknik mezoderm adını alır. Ekstraembriyonik somatik mezoderm, Stb, Ctb hepsi birlikte koryon (chorion)’u oluştururlar. Bu sırada hipoblast hücreleri primer vitellus kesesinin iç yüzünü döşemeye devam ederler. Gelişen sekonder vitellüs kesesi primer vitellüs kesesinden daha küçüktür. Farklanma sırasında primer kese fazlalığı boğumlanarak ayrılır. Vitellus kesesi vitellin denilen bir sıvı içerir ve besin maddelerinden zengin bu sıvının embriyon diskine seçici taşınmasında rol oynar. Embriyonal kutupta sitotrofoblast tabaka hücreleri yer yer çoğalarak Syncytiotrophoblast hücre tabakasına doğru uzayan primer koryon villuslarını oluştururlar. Karşıt kutupta lakünalar Syncytiotrophoblast tabakasında sayıca artmaya başlar. 14. gün → Embriyonal kutbun karşı tarafındaki kutupta lakünalar birleşir ve laküna ağlarını oluşturur ve burada da kan dolaşır. Primer villuslar her 2 kutupta da sayıca çoğalırlar. Ekstraembriyonik sölom boşluğu genişler ve koryon kesesi adını alır. Duvarına da koryon denir. Koryon kesesinin oluşması ile amnion ve vitellüs keseleri bu büyük kese içinde embriyon diski bölgesinde yassılaşmış 2 balon şeklinde bağlantı sapı ile koryona bağlanmış olarak asılı dururlar. Bağlantı sapı embriyonun kaudalini belirler. Yassı iki laminalı diskin kranial yöresinde bir grup hipoblast hücreleri prizmatik şekil alırlar, kalın ve sirküler bir plak oluştururlar. Bu yapıya prokordal plak denir. Bu plak embriyonun kranial yöresini belirler. İmplantasyon yerleri: Uterus içinde: Uterus arka duvarına, ön duvarına göre sıklıkla gömülür. Gömülme serviks iç deliğine yakın olursa placenta previa oluşur. Uterus iç deliğini örter. Daima erken doğum söz konusudur ve plasentanın erken ayrılması nedeniyle ciddi kanamalar meydana gelir. Uterus dışında: Ektopik gebelik denir, bunlar tubal, servical, ovarial ve abdominal olurlar. 3. HAFTA(Gastrulasyon) Embriyonik dönemdir. Embriyo hızla gelişmeye başlar. Bu haftada primitif çizgi, chorda dorsalis (fr. notokord) ve embriyonun doku ve organlarının geliştiği 3 germ tabakası oluşur. Gelişimin 3. haftasında ovulasyondan sonra 15 gün geçmiş ve üreme siklusunun 28. gününe ulaşılmıştır. Beklenilen zamandaki menstruasyon ilk kez olmamıştır. Kadının hamile olduğunun ilk göstergesidir. Ancak bazen daha az miktarda kanama olabilir. Bu da gömülen blastosist çevresindeki yırtık kan damarından sızan kanın uterus boşluğuna akmasındandır. Bu kanama miktarı ve zamanı normal menstruasyonla karıştırıldığında bebeğin tahmin edilen doğum gününün saptanmasında yanılmaya neden olur. Ayrıca bu dönemde daha basit testlerden biri de Syncytiotrophoblast tarafından salgılanan hCG’nin anne idrarında aranmasıdır. 3. haftada ultrasonografi ile de erken gebelik tanısı konabilir. PRİMİTİF ÇİZGİ: 4 3. haftanın başında embriyon diskinin dorsal yüzünde, orta çizginin kaudalinde epiblast hücrelerinin çoğalmasıyla kalın, şişkin ve çizgisel bir bant gözlenir. Buna primitif çizgi denir. Kısa süre sonra bu çizginin ortasındaki hücrelerin invaginasyonu sonucu çizgi boyunca uzanan primitif yarık belirir. Çizgi belirli bir uzunluğa varınca kranial sonunda primitif düğüm ve bunun ortasında da primitif yarığın çökmesi ile primitif çukur oluşur. Primitif çizginin oluşumundan kısa bir süre sonra, derin yüzeydeki epiblast hücreleri epiblast ile hipoblast arasına göç eder ve gevşek embriyonik bağ dokusu ya da mezenkim═mezoblast’ı oluştururlar. Bu doku embriyonun destek dokularının kökenidir. Bir kısım mezenkim intraembriyonik mezodermi oluştururken, primitif çizgiden köken alan bir grup hücre de hipoblast’ın yerini alarak intraembriyonik endodermi oluşturur. Epiblast içinde kalan hücreler de daha sonra ektoderm tabakasını yaparlar. Böylece üç tabakalı germ diski (trilaminar germ diski) oluşur. Primitif çizgiden ayrılan mezenkim hücreleri geniş alanlara göç ederek çoğalırlar ve farklı büyüme faktörlerinin etkisi altında fibro-, kondro- ve osteoblast gibi hücre türlerine farklılaşabilme potansiyeli gösterirler. Primitif çizginin oluşmasıyla embriyonun kranio-kaudal eksenini, kranial ve kaudal uçlarını, dorsal ve ventral yüzlerini belirlemek kolaylaşır. Mezenkim hücreleri ektoderm ve endoderm tabakaları arasından başlıca 3 yönde ilerler. a) Primitif düğümden (Hensen düğümü) öne doğru b) 1- Yan taraflara doğru (lateral mezoderm), buradan da 2- başa ilerleyen bölüm baş mezodermi (axial mezoderm) c) Kuyruk bölgesine doğru (a) Düğüm bölgesinden giren hücreler doğrudan baş bölgesine ilerler ve prokordal plağa kadar erişirler (notokord uzantısı), düğüm ortasındaki primitif çukurdan invagine olan mezenkim hücreleri de bu uzantının içinde prokordal plağa kadar ulaşan bir lümen oluştururlar. Buna notokord (chorda dorsalis) denir. (Tavanında ektoderme, tabanında endoderme yapışıktır). (b) 1- Lateral mezoderm vitellüs ve amnion keseleri üzerindeki ekstraembriyonik mezodermle devam ederler. 2- Başa doğru her iki taraftan yayılanların bir kısmı, prokordal plağın önünde birleşir ve kalp yapıcı (kardiogenik) yöreyi oluştururlar. Primitif çizginin sonu: Primitif çizgi 4. hafta sonuna kadar aktif olarak varlığını devam ettirir, sonra gelişimi yavaşlar çizgi embriyonun sakrokoksigeal bölgesinde önemsiz bir yapı oluşturur ve dejeneratif değişimlere uğrayarak kaybolur. Bazen artıklar kalabilir ve teratoma denilen tümörleri meydana getirirler. Primitif çizgi hücreleri pluripotent hücreler oldukları için her 3 germ yaprağından gelişen farklı doku türlerini içerebilirler (40.000 yeni doğmuşta bir). Chorda dorsalis→ 1. Hücresel bir kordon olup embriyonun ilkel eksenini oluşturur ve ona diklik sağlar. 2. Ayrıca çevresinde kolumna vertebralis gelişir. Vertebralar oluştuktan sonra dejenere olur, kaybolur, erginde disklerin ortasındaki nucleus pulposusu oluşturur. 3. Üstündeki ektodermi indükler ve M.S.S. başlangıcını oluşturan nöral plak’ın gelişmesine neden olur. Gelişim süreci içinde C.D.’in altındaki endoderm yer yer eriyip dejenere olur, böylece vitellüs k. ile amnion k.’ni birbirine bağlayan canalis nöroentericus oluşur, geçit daha sonra kapanır. Kapanması için C.D. tavanı yanlara ve aşağıya doğru kıvrılıp yassı bir plak oluşturur. Bu plağa notokord plağı denir ve endoderm yeniden bu plağın tabanında yer alır. Ancak 5 bazen bu kanal kaybolmazsa medulla spinalis barsak lümeniyle ilişkide olur ve doğuştan anomali meydana gelir. Chorda dorsalis baş bölgesinde prokordal plağın ön ucuyla, kuyruk bölgesinde Cloaca membranından öteye ilerleyemez. Prokordal plak: C.D.ektoderm ile endoderm arasında baş yönünde uzarken prokordal plak adı verilen kranial ucun biraz gerisinde küçük, kalın ve yuvarlak bir endodermal hücre katmanında sonlanır, bu noktada ektoderm ve endoderm yapışıktır ve kordal hücreler ilerleyemez. Bu kaynaşma yerinde germ yaprakları orofarengeal (ağız- yutak) membranını oluşturur. Bu membran başlangıçta ektodermal primitif ağız boşluğunu (stomadeum) endodermal primitif yutağa kapatır. Cloaca membranı: Primitif çizginin kaudal tarafında ise ektoderm ve endoderm germ tabakaları birbirine sıkıca yapışarak kloaka membranını oluştur. Burası primitif çizginin başlangıç yeridir aynı zamanda erişkindeki anüsün başlangıç yeridir. Allantois: 16. günde vitellüs kesesi kaudal duvarı bağlantı sapı içine doğru parmaksı bir girinti yapar. Buna allontois denir. Bu kese sürüngen, kuş ve bazı memelilerde solunum ve idrar kesesi olarak işlev görür. İnsanda ise erken dönemde kan yapımına, geç dönemde ise idrar kesesi gelişimine katılır. NÖRULASYON: Sinir dokusunun taslağı olan nöral tüpün oluşumu sürecidir. 4. hafta sonunda kaudal nöroporus kapandığında biter. Chorda dorsalis gelişirken üstündeki embriyonal ektodermi indükler ve ektodermde başlangıçta servikal yörede daha dar, sefalik yörede ise biraz daha geniş bir kalınlaşma meydana gelir. Bu uzunca ve terlik biçiminde ki kalınlaşmaya nöral plak denir, daha sonra primitif çizgiye doğru da yavaş yavaş genişler. Nöral plak ektodermine nöroektoderm denir. 3. haftanın sonunda nöral plağın lateral kenarları (plağın ortasında nöral yarık oluşmasıyla) nöral katlantıları yapar. Katlantılar gelecekteki boyun bölgesinden başlayarak sefalo-kaudal yönde orta çizgide birbirlerine yaklaşırlar ve birleşirler. Sonunda nöral tüp oluşur. Nöral tüp anterior nöroporus ve posterior nöroporus yolu ile geçici olarak amnion boşluğu ile ilişkidedir. Anterior 25. günde, posterior 27. günde kapanır. Bu nedenle S.S.S. başlangıçta iki tarafı kapalı bir tüp biçimindedir. Kaudal kısmı dardır ve omurilik adını alır, sefalik kısmı ise daha geniştir ve beyin veziküllerini içerir. Üstte kalan ektoderm sonra epidermise (deri epiteli) farklılaşır. Nöral kristanın gelişmesi: Nöral borunun ektodermden ayrılma aşamasında bu nöroektoderm hücrelerin bir bölümü ventrolateral yönde tüpün her iki tarafına göç ederler. Nöral tüp ile ektoderm arasında yassı ve düzensiz bir plak oluşur. Buna nöral krista (krest) denir. Nöral krista nöral tüpün dorsolateral yörelerine göç eder, sağ ve sol iki kısma ayrılır. Buradan nöral borunun dorsaline göç edenler baş ve omurga (kranial ve spinal) sinirlerin duyusal ganglionlarını oluşturur. Bir bölümü de içe ve yana göç ederek mezenkim içinde dağılır. Ektomezenkim de denen bu doku taslağından çeşitli doku ve organlar gelişir. SOMİT’LERİN GELİŞİMİ: Chorda dorsalis ve nöral tüp gelişirken intraembriyonik mezoderm hücreleri çoğalır, sağda ve solda uzunlğuna seyreden baş (paraksiyal) mezodermi meydana getirirler. Her bir paraksiyal mezoderm lateral olarak ara (intermediate) ve yan (lateral) mezoderm ile devam 6 eder. Kısa süre sonra yan mezoderm içinde küçük boşluklar oluşur. Bunlar birleşir ve oluşan büyük boşluk lateral mezodermi iki yaprağa ayırır. Amnion kesesi üzerindeki ekstraembriyonik mezodermle devam eden intraembriyonik paryetal ya da somatik mezoderm, vitellüs kesesi üzerindeki ektraembriyonik mezodermle devam eden ise intraembriyonik viseral ya da splanknik mezoderm yaprağıdır. Bu iki yaprak birlikte intraembriyonik sölom boşluğunu sınırlarlar. 3. hafta sonunda paraksiyal mezoderm somit adı verilen küp şeklinde sağda ve solda eş 42-44 çift dilime ayrılır. Somitler eksen iskeletini (baş-beden isk.), onlarla ilgili kas ve derinin dermisini meydana getirir. İlk somit çifti gelişmenin 20. gününde servikal bölgede görülür. Buradan başlayarak kranio-kaudal yönde 5. hafta sonuna kadar 42-44 çift oluşur. Bunlar 4 çift oksipital, 8 çift servikal, 12 çift torasik, 5 çift lumbar, 5 çift sakral ve 8-10 çift koksigeal somitlerdir. İlk oksipital ve son 5-7 koksigeal somitler daha sonra kaybolur. 4. hafta başında somitler, ortalarında miyosel denilen bir boşluk oluşarak lümen kazanırlar. Her somitin ventral ve medial duvarındaki epiteloid hücreler bu şekillerini kaybederler ve çok şekilli olurlar. Sklerotom adını alan bu hücreler mezenkimi (genç bağ dokusu) oluşturur. Omurilik ve korda dorsalisi sararlar. Her somit çifti kendine ait sklerotomla omurların kıkırdak (kondroblast) ve kemik (osteoblast) dokusunu oluştururlar. Dorsal somit duvarı ise dermomyotom adını alır. Dermomyotom, myotom adı verilen açık renk çekirdekli yeni bir hücre tabakası oluşturur. Her somit çiftinin miyotomu kendine ait omur segmentinin kas (iskelet kası) dokusunu yapar. Bu hücreler bir kez bölündükten sonra bir daha bölünmezler. Dermomyotom hücreleri myotomu oluşturduktan sonra epitel özelliklerini kaybederler ve yüzey ektodermi altında yayılırlar (dermatom). Burada, derinin dermisini ve deri altı bağ dokusunu meydana getirirler. Lateral mezodermin farklılaşması: İntraembriyonik sölom, embriyonun her iki yanında ekstraembriyonik sölom (koryon boşluğu) ile birleşir. İntra ve ekstraembriyonik mezodermler birlikte: Somatik mez. → üzerindeki ektoderm ile birlikte lateral ve ventral vücut duvarını (somatoplevra) Splanknik mez. → embriyonik endoderm ile birlikte ilkel barsak duvarını (splanknoplevra) oluşturur Sölom boşluğuna bakan mezoderm hücreleri mezotel adını alırlar ve seröz zarları oluştururlar. 4. haftada embryo bedeninin uzunluğuna ve yanlardan kıvrılması sonunda intraembriyonik sölom perikard, plevra ve periton boşluklarına bölünür ve seröz zarlar bu boşlukları döşer. Ara (intermediate) mezoderm, ürogenital yapıları oluşturur. 7 Prof. Dr. Nurullah KEKLİKOĞLU İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi GENEL EMBRİYOLOJİ-4 EMBRİYONAL DÖNEM (4-8. Haftalar) Bu dönemde iç ve dış organlar gelişmeye başladığı için bu dönem organogenezis dönemi olarak da adlandırılır. Bu dönemin sonunda tüm temel organ ve sistemler gelişmeye başlamıştır. Bu arada embriyonun şekli de değişir ve insana özgü görünümünü kazanır. Yine bu dönemde temel organ ve sistemlerin gelişmesi nedeniyle teratojenlere (virüs, ilaç v.s.) karşı çok hassastır. Teratojenler doku ve organların aktif farklılaşmalarını etkilerler ve doğuştan önemli gelişme bozukluklarına neden olurlar. Bu dönemle ilgili başlıca değişim embriyonun kıvrılmasıdır: Kıvrılma: S.S.S.nin gelişmeye başlaması nedeniyle embriyo yassı disk şeklinden, silindir şekline döner, vucut kazanır. Bu aşamada uzun eksende baş, kuyruk ve yan duvarlar uzar ve karın yönünde kıvrılırlar. -Baş kıvrılması: Kraniyal uçta beyin taslağı (ön beyin) şekillenir, bu taslak kalp taslağı üzerinde uzar ve ağırlığı nedeniyle ağız-yutak membranı seviyesinden öne ve aşağıya doğru kıvrılır. Bu kıvrılmayla vitellüs kesesinin bir kısmı ön bağırsak (foregut) olarak embriyona katılır. Ön bağırsak stomodeumdan ağız-yutak membranı ile ayrılır. -Kuyruk kıvrılması: Baş kıvrılmasından daha sonra olaylanır ve özellikle omuriliğin hızlı gelişmesinden kaynaklanır. Yumuşak dokular bu hızlı gelişmeye ayak uyduramadığından kloaka membranı önünde bir çıkıntı oluşturan embriyonun kuyruk kısmı ventrale doğru kıvrılır. Kloaka’dan idrar kesesi ve rektum gelişir. Kıvrılma sırasında vitellüs kesesinin bir kısmı son bağırsak (hindgut) olarak ve allantois kesesinin proksimal kısmı embriyo içine katılır. Kıvrılmadan sonra bağlantı sapı embriyonun ventralinde yer alır. -Enine kıvrılma: sağ ve sol lateral parçalar ventrale doğru kıvrılır, silindir biçimini alır. Vitellüs kesesinin bir kısmı orta bağırsak (midgut) olarak embriyo içine alınır. Orta barsağın vitellüs kesesi ile bağlantısı vitellüs sapı şeklinde daralır. Kıvrılmadan sonra, amnionun embriyonun ventral yüzüne yapıştığı bölge, bağlantı ve vitellüs saplarının yer aldığı ventralde daralır ve göbek bölgesini oluşturur. İLKEL KARDİO-VASKÜLER SİSTEMİN GELİŞMESİ Kan damarlarının gelişmesine angiogenesis denir. Damar gelişmesi ilk kez 3. hafta başlarında vitellüs kesesi, bağlantı sapı ve koryonun ekstraembriyonik mezoderminde başlar. İntraembriyonik kan damarları oluşumu 2 gün sonra başlar. Kan damarlarının gelişeceği yerdeki mezenkim hücreleri angioblastlara farklanır, bunlar kan adalarını oluşturur. Ortalarında boşluk oluşur, boşluğu çevreleyen angioblastlar ilkel (primitif) endotel adını alır, bunlar önce birbirleriyle birleşerek damar ağlarını oluştururlar, daha sonra endotelin tomurcuklanması ile komşu yörelere doğru uzayarak diğer damarlarla birleşirler. İlkel kan plazması ve kan hücreleri 3. hafta sonunda vitellüs ve allantois kesesi damarlarının endotel hücrelerinden gelişir. Embriyon içi kan yapımı 5. haftadan sonra başlar. Önce farklı yörelerdeki intraembriyonik mezenkimde özellikle önce karaciğer, sonra dalak, kemik iliği ve lenf düğümlerinde gözlenir. İlkel kan damarlarını saran çevre mezenkim hücreleri bu damarların kas ve bağ dokusuna farklılaşır. İlkel kalp gelişmesi: Kan damarları ile aynı yolu izler. Kardiyogenik yöredeki mezenkim hücrelerinden 3. haftada önce bir çift, uzun endotelle döşeli endotel kalp tüpleri, 1 sonra da bunların birleşmesi ile ilkel kalp tüpü oluşur. Bu tüp 3. hafta sonunda embriyon içi, bağlantı sapı, koryon ve vitellüs kesesi damarları ile birleşerek ilkel kardiyovasküler sistemi kurar. 3. haftanın sonunda (21-22 günlerde) kalp atmaya başlar ve kan dolaşmaya başlar. Böylece bu dönemde işlev gören ilk organ ve sistem kalp ve dolaşım sistemidir. GERM YAPRAKLARI: Her bir germ yaprağından ayrışan hücreler çoğalır, göç eder ve varma yerlerinde bir araya gelerek ayrı ayrı doku ve organ taslaklarını oluştururlar. A) EKTODERM’den gelişen doku ve organlar: a)- EKTODERM’den ve NÖRAL TÜP’ten gelişenler: 1-S.S.S. 2-P.S.S. 3-göz, kulak, burun duyu epitelleri 4-Epidermis ve buna bağlı oluşumlar (saç, kıl, tırnak v.b.) 5-Nörohipofiz, meme bezleri, deri altı bezleri 6-Ağız epiteli, mine b)-Nöral tüp ile birlikte ektodermden ayrışan CRİSTA NÖRALİS’ten gelişenler. 1-Spinal, kranial ve otonom ganglionlar 2-Periferik sinir kılıfları (Schwann hücreleri ve myelin kılıf) 3-Pigment hücreleri (deride melanoblastlar) 4-Yutak kavislerinden gelişen kaslar, bağ dokuları ve kemikler 5-Meninksler (beyin ve omurilik örtüleri) 6-Böbreküstü bezinin medullası B) MEZODERM’den gelişen doku ve organlar -Bağ dokuları, kemik, kıkırdak -Düz ve çizgili kaslar -Kalp, kan-lenf damarları ve kan hücreleri -Böbrekler, ovaryumlar, testisler ve genital yollar -Seröz membranlar -Dalak -Böbreküstü bezi korteksi C)ENDODERM’den gelişen doku ve organlar -Sindirim ve solunum epitelleri -Tonsilla parankiması Par. -Tiroid ve paratiroid bezleri parankiması -Timus parenkiması -Karaciğer ve pankreas bezlerinin parenkiması -İdrar kesesi ve üretra’nın epitel örtüsü -Timpan boşluğu, antrumu ve östaki borusu epiteli 4.-8. HAFTALARDA DIŞ GÖRÜNÜM: 4. hafta→ Somitler göze çarpar. Embriyon ventrale büküktür. Baş, beynin gelişmesi nedeniyle büyük bir çıkıntı halindedir. Kalp ventralde büyük bir çıkıntı yapar. 1. ve 2. branchial ark’lar (yutak kav.) belirgindir. Bu haftanın sonunda kol ve bacak tomurcukları gözlenir. 3. ve 4. brankial ark’lar oluşur 5. hafta→ Baş yine büyüktür. Yüz kalp çıkıntısına değer. Maxillar ve mandibular çıkıntılar gelişir. Kuyruk daha küçülmüş ve incelmiştir. Kol tomurcuğu kürek biçimini almıştır. Embriyonun beden ve ekstremitelerinin 2 kendiliğinden hareketleri seğirme gibi hissedilebilir. 6. hafta→ Kol tomurcuğunda dirsek ve el bileği gibi bölgesel farklılanmalar görülür. Bacaklar kürek biçimi alır. Retina tabakasının pigmentlenmesi nedeniyle göz belirginleşir. Baş yine büyüktür. Dokunulduğunda refleks tepkileri gösterir. 7. hafta→ Kürek biçimi elde perdeli parmaklar gelişir. Vitellüs kesesi ile ilkel bağırsak arasındaki bağıntı vitellüs sapına indirgendiği için barsaklar göbek kordonu proksimalindeki ekstraembriyonik söloma girerek fizyolojik umblikal fıtık oluştururlar. 8. hafta→ Ayak parmakları gelişir ve perdelidir, el parmaklarındaki perdeler kaybolur. Kafa derisindeki damar pleksusu başın etrafında özel bir bant oluşturur. Baş büyüktür, boyun, göz kapakları, kulaklar gelişir. İnsana benzeyen görünümünü kazanır. Yaş saptanması: Düşen ya da erken doğan embriyonun yaşını saptamak bilimsel çalışmalar ve adli tıp açısından önemlidir. Somitler sayılarak ya da uzunluğu ölçülerek belirlenebilir. Somit sayılması yanlışlıklara neden olabilir, uzunluk ölçmek daha doğru ve geçerli yöntemdir. 3.-4. haftalarda vücut dik olduğundan en büyük uzunluk ölçülür. 5-8mm ← 5. haftada→tepe(C) noktası-kıvrım(R) yaptığı oturma noktası arasındaki uzaklık 10-14mm← 6. haftada→boyun(N)-oturma(R) noktası 28-30mm← 8. haftada→tepe(C)-topuk(H)→tepe(C)-oturma(R) noktası+ekstremite uzunluğu Değerler ortalamadır. Ultrasonografi ile ölçüm yapılabilir. Doğum tarihi → Son menstruasyonun ilk günü - 3ay + 1yıl 7gün’dür (28 günlük siklusu olanlar içindir, aşan her gün için 7 gün eklenir) Vaktinde doğum → Fertilizasyondan sonra 38 hafta ya da 266 gün, menstruasyonun ilk günü esas alınırsa 40 hafta→280 gün→ 9 ay 10 gün. FÖTAL DÖNEM (9.hafta-doğum) Fötal dönemdeki gelişme, embriyonal dönemde gelişmeye başlayan doku ve organların farklanması ve vücudun hızla büyümesiyle karakterizedir. Bu dönemde dikkat çekici değişme baş büyümesinin vücuda oranla yavaşlamasıdır. Bu dönemle ilgili bazı önemli gelişim özellikleri şunlardır:  Baş – Yüz: 9. haftanın başında baş CH uzunluğunun yarısı kadardır. Yüz geniştir. Gözler ayrık, kulaklar düşük ve göz kapakları kaynaşmıştır. 14. haftada ultrasonografi ile, gözlerin yavaş hareketi izlenebilir.16. haftada gözler öne kulaklar da normal yerlerine gelir. 21. haftada hızlı göz hareketleri ve 22.-23. haftalarda göz kırpma yanıtları dikkati çeker. 26 haftada gözler açılır. 30 haftada papilla refleksi oluşur. Başın vücuda oranı giderek azalır.  Kol ve Bacaklar: 9 haftada bacaklar kısadır, 12. haftada kollar normal uzunluklarına ulaşır, ancak bacaklar hala iyi gelişmemiştir. 13. haftada bacaklar uzamıştır. 14. haftada ekstremite hareketleri anne tarafından hissedilebilir. 16. haftada bacaklar normal uzunluklarını kazanır.  Erkek ve Dişi genital organlar: 9. hafta sonuna kadar erkek ve dişi genital organlar birbirine benzer. Dişilerde 18. haftadan itibaren uterus-vagina kanalı oluşumu ve primer folikül oluşumu başlar. Erkeklerde 20. haftada testislerin desendensi başlar.(Karın arka duvarından). 38-40 haftada 3 testisler skrotuma inmiştir. Ultrason ile cinsiyet saptama en erken 3. ay sonunda 12-14. haftalarda mümkündür. 20. haftaya yaklaştıkça cinsiyet en net şekilde belirlenebilir.  Osteogenesis: 12. haftadan itibaren fötal iskelette (kıkırdak ve yumuşak doku) kemikleşme odakları başlar. 13-16. haftada hızla yayılır.  Eritropoiesis: Embriyoda 5.-6. haftada karaciğer başlar. 9. haftada karaciğer kan yapımında en önemli organdır. 13. haftada dalakta başlar, 28. haftada dalakta sona erer, kemik iliğinde başlar. Bundan sonra K.İ. asıl kan yapıcı organdır.  Boşaltım: İdrar 9-12. haftada oluşur, amnion sıvısına katılır, fötus bu sıvıdan bir miktar içer. Diğer artık ürünler plasenta membranını geçerek anne kanına taşınır.  Deri: 17-20. haftalarda deri yağlı peynir benzeri vernix caseosa ile örtülüdür. Bu madde fötal yağ bezlerinden salgılanan yağ ve ölü epidermis hücrelerinden oluşur. 20 haftalıkken vücutları lanugo denilen ince tüylerle kaplıdır. Bu tüyler vernix caseosa’nın deri üzerinde tutunmasını sağlar. 20. haftada kaş ve saçlar gözlenir. 21-25. haftalarda deri buruşuk ve şeffaftır. Kapillerlerde kanın görülmesi nedeniyle pembe-kırmızı renktedir. 26-29. haftalarda saç, vücut tüyleri ve ayak baş parmağı tırnağı belirgindir. Deri altı yağ dokusu oluştuğundan kırışıklıklar düzelir. 30-34. haftalarda pembe ve düzgündür. 40. haftalıkta deri beyaz ya da mavi-pembedir.  Yağ: 17-20. haftalardan başlayarak ensede, sternumun gerisinde ve böbreklerin çevresinde kahverengi yağ dokusu oluşur, bu yağ hücrelerinde mitokondri sayısı çok yüksektir, bu nedenle koyu renkli görünür. Kahverengi yağ bu döneme sınırlı bir ısı deposudur. 26. haftadan sonra deri altında beyaz yağ artar. 35. haftada tüm vücut ağırlığının %16’sını oluşturur. Son birkaç haftada günde 14gr. yağ birikir.  Solunum: 24. haftada Tip II pnömositler sürfaktan salgılarlar. Bu dönemde (22-25. hafta) doğan fötuslar solunum sistemi tam gelişmemiş olduğundan genellikle ölürler. 26. haftadan itibaren akciğer hava solumak ve gaz alış-verişi için yeterince gelişmiştir. Doğan fötus özen gösterilirse yaşayabilir.  Santral sinir sistemi: 26. haftadan itibaren S.S.S. solunum ritmini yönlendirebilecek olgunluğa ulaşmıştır. 4 Prof. Dr. Nurullah KEKLİKOĞLU İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi GENEL EMBRİYOLOJİ-5 FÖTAL MEMBRANLAR VE PLASENTA: Fötusu anneden ayıran yapılar olmalarına karşın anne-fötus arasında madde alış- verişine izin verirler. Amnion, vitellüs, allantois ve koryon keseleri fötal membranlardır ve zigottan gelişir. Ancak vitellüs ve allantois keseleri dışında hiçbiri embriyonun yapısına katılmazlar. Doğumda hepsi uterustan dışarı atılır. Göbek kordonu vasküler bir kordon olup embriyonu ya da fötusu plasentaya bağlar.  Göbek kordonu: 1-2cm. çapında ve ortalama 55cm. uzunluğunda bu kordonun dış yüzünü amnion sarar. Plasentanın fötal yüzüne yapışıktır. Embryonun lateral ve ventral vücut duvarı oluşurken vücut yüzeyini örten ektoderm ile amnion kesesi duvarının birleşim noktası, ventralde, bağlantı ve vitellüs sapları etrafında oval bir halka oluşturur. Buna ilkel göbek halkası denir. Gelişmenin 5. haftasında şu yapılar göbek halkasından geçerler: 1- 2 arter ve 1 venden oluşan göbek damarları ile allantois kesesini içeren bağlantı sapı. 2- vitellüs kesesi damarları ve vitellüs kesesi sapı ya da vitellüs kanalı. 3- intra ve ekstraembriyonik sölom boşluklarını birleştiren kanal. 3. ayın sonunda barsak halkaları embriyonun bedeni içine alınır. Bu olaydan sonra göbek kordonundaki sölom boşluğu, allantois kesesi, vitellüs kanalı ve damarları silinir (atrofi). Kordonda yalnızca Warton jeli ile sarılı iki arter bir ven fötal dolaşımı villuslara birleştirir. Göbek kordonunda yalancı ya da gerçek düğümler olabilir. Yalancılar tehlikesizdir ancak %1 oranında görülen gerçek düğümler damarların sıkışmasına neden olduklarından fötusta O2 yetmezliğine (anoxia) dolayısıyla ölüme neden olurlar. Kordon fötus çevresinde basit dolanmalar yapabilir. 1 kez dolanırsa riskli değildir. PLASENTA: Embriyo, endometriumla implantasyondan sonra anatomik bir ilişki kurar. Bu ilişkiyle doğuma yakın dönemde ağırlığı 500-600gr. , genişliği 15-20cm.’ye varan disk şeklinde süngersi bir organ olan plasenta oluşur. İki kısımdan oluşur: 1) Fötal plasenta: Geniş, fötus dolaşımına birleşen parça koryondan

Use Quizgecko on...
Browser
Browser