Köpek ve Kedi Solunum Sistemi Hastalıkları PDF
Document Details
Uploaded by Deleted User
Prof. Dr. Vehbi Güneş
Tags
Summary
Bu sunu köpek ve kedilerde solunum sistemi hastalıklarını ele almaktadır. Temel solunum yolu bileşenleri, tanımlar, patogenez, tanı, tedavi ve sınıflandırma konularını içermektedir. Veterinerlik alanındaki profesyoneller için faydalı bilgiler sunmaktadır.
Full Transcript
KÖPEK ve KEDİLERİN SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI Prof. Dr. Vehbi Güneş Temel Solunum Yolu Bileşenleri Burun Pasajları Ağız ve Burun Delikleri Havanın girmesi için açıklık sağlar. Mukus kaplı epitel havayı filtreler. Geniş yüzey alanı ha...
KÖPEK ve KEDİLERİN SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI Prof. Dr. Vehbi Güneş Temel Solunum Yolu Bileşenleri Burun Pasajları Ağız ve Burun Delikleri Havanın girmesi için açıklık sağlar. Mukus kaplı epitel havayı filtreler. Geniş yüzey alanı havayı vücut sıcaklığına getirir. Yutak Burun ve ağız tarafından paylaşılan ortak alan. Yiyecek ve hava girer. Ana hava yolunun girişindeki gırtlak Kıkırdak yapısı. Yiyeceklerin solunum yoluna geçişine engel olur. boyun üst kısmında palpe edilebilir. Glottis Temel Solunum Yolu Bileşenleri Trakea Büyük hava yolu. Bağ dokusu ile birleştirilmiş bir dizi kıkırdak halkası. Harekete izin veren sert boru. Trakea Bronşlar Akciğerlere dallanan büyük hava yolları. Tekil = bronş Bronşiyol; Bronşlardan dallanan daha küçük hava yolları. Duvarlar, hava yollarını açan veya kapatan düz kas içerir. Tahriş edici maddeler daralmaya neden olurken, fiziksel efor genişlemeye neden olur. Bronşiollerin Alveoli Dalları. Gaz değişiminin gerçekleştiği mikroskobik akciğer keseleri. Kanı oksijenlendirir ve CO2'yi giderir. Akciğerler Akciğerleri kaplayan ve toraksı kaplayan plevra pürüzsüz epitel bu boşluktaki az miktarda sıvı kayganlık sağlar Tanımlar Sol Sistemi organizmaya O2 alınımı ve CO2 dışarı atılmasın sağlar. Solunum sistemiyle ilgili bazı terimler: Siyanoz: Deri, mukoza ve konjuktivaların mavi renk alması durumudur (Kanda hemoglobin ve O2 konsantrasyonu düşüktür). Methemoglobinemi: Mukozaların renginin maviden kahverengine dönmesidir. Anoksi (Hipoksi): Dokuların O2’siz kalması durumudur. Anoksik anoksi: Vücuda yeterli O2 giremediği durumlar Siyanoz, Anemik anoksi: Kanın O2 kapasitesinin azalması (CO zehirlenmesi) Stagnant anoksi: Arteriyel kanda yeterli O2 var ama dokularda geçici O2 yetmezliğinde ortaya çıkar (venöz tıkanmalar, konjestif kalp yetmezliği, periferal kan dolaşım bozukluklarında) Siyanoz Histotoksik anoksi: Dokuların kandan O2 alamaması veya O2‘i kullanamaması durumudur (Siyanür zehirlenmesi). Patogenez Enfeksiyöz etkenler Kimyasal etkenler Fiziksel etkenler Solunum yolları mukoz membranında ödem İrritanlar derinlere taşınır Mukoz membran irritasyonu Lümen çapı Havanın hızı artar Kan-gaz transferi azalır Bu mekanizmaya bağlı olarak – hayvanda sinirlilik hali, – fiziksel faaliyetlerde artış, – dokularda hipoksi meydana gelir. – Doku hipoksisine bağlı olarak solunum hızında ve ısıda bir artış meydana gelir ve hayvan solunum için daha fazla efor harcamaya başlar. RESPİRATORİK YETMEZLİK Ventilasyon bozuklukları: Kısmi veya total solunum yetmezliği Dispne, hipo- veya hiperventilasyon Diffüzyon bozukluğu Siyanoz Perfüzyon bozukluğu Hipoksi Hiperventilasyon (Solunum Merkezinin uyarılması) Kanda CO2 artar. – Hipoksemi, metabolik asidozis, ventilasyon bozuklukları vb. durumlarında görülür. Hipoventilasyon; Akciğerin genişleme ve esneme kapasitesinin azalması durumudur. – Metabolik alkalozis, Solunum Merkezinin Felç olması, solunum yollarında hava akımına karşı direnç artışı durumlarında görülür. RESPİRATORİK YETMEZLİK Diffüzyon bozuklukları Alveollerde hasar, Kapillar damarlarda konstrüksiyonlar (pCO2 artmıştır), Alveol ve kapillar damar duvarlarının kalınlaşması, İntraalveoler veya interstisyel ödem Perfüzyon bozuklukları Dokularda kanlanma artar, Alveoler-kapillar membranlarda permeabilite artışı Venöz kanın karışması (ölü alan hiperventilasyonu veya kısa bağlantılar) durumlarında gözlenir. Enfeksiyöz olmayan solunum yetmezliği Anfizem COP Bronşial astım Alveoler hipoventilasyon Alveoler PO2 azalır Alveoler PCO2 yükselir Hipoksemi sıvı basıncında artış Hiperkapnie Akciğer damarlarında konstrüksiyon Respiratorik asidoz Küçük kan dolaşımında hipertoni StdHCO3 artışı Cor pulmonale (SV Genişlemesi) Kompanze respiratorik asidoz Sol Sisteminin Muayenesi - Burun ve Burun çevresinin muayenesi: Solunum normal mi?, Burun akıntısı (seröz, müköz, sero-müköz, irinli, kanlı, yabancı cisim), ağrının varlığı, mukozaların durumu, endoskop/rinoskop veya sondalama (tıkanma) yöntemleri ile, - Larenks ve Farenksin muayenesi: Ağrıya duyarlılık, şişkinlik, spekulumla muayenede ödem, kızarıklık, nekroz, felç vb. durumların varlığının belirlenmesi, - Solunum sayısı ve tipinin (kostal, abdominal, kosta-abdominal) belirlenmesi, - Ritim, Düzen, Yoğunluk ve Kalite (yüzeysel veya derin), - İnspiratorik veya ekspiratorik (her ikisi birden ) solunum yetmezliği, - Patolojik sol. ses değişikleri ve lokalizasyonunun (inspiratorik, expiratorik, nazal, larengiyal, farengiyal, tracheal veya pulmonal) belirlenmesi, - Öksürük olup olmadığı veya karakteri (spontan, dış etkilerle, sıklığı, şiddeti, karakteri (kuru, yaş, boğuk veya hırıltılı) - Tracheal palpasyon ve oskültasyon (duyarlılık, seslerde değişikler) - Akciğer veya göğüs boşluğunun muayenesi (palpasyon, perküsyon ve oskültasyon) Genel semptom: Dispne, öksürük, burun akıntısı, solunum seslerindeki değişiklikler solunum sistemi hastalıklarında ortaya çıkan genel semptomlardır. SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA GÖRÜLEN KLİNİK SEMPTOMLAR VE İLİŞKİLİ OLDUKLARI SPESİFİK BÖLGELER ANATOMİK BÖLGE: GENEL BELİRTİLER: Burun Boşluğu Burunda akıntı ve kaşıntı, gürültülü solunum- hırıltı- aksırık, Larenks Kusmaya çalışma, dispne, hırıltı ve çoğunlukla öksürük, Trachea Kusma hareketi ile izlenen sert öksürük, hırıltılı solunum, Bronş ve Kusma ile izlenen sert öksürük, bronşioller Alveoller Öksürük, öksürük olmaksızın dispne, hiperapnea, Pleura Hiperapnea, dispne, bronşlar etkilenmedikçe öksürük yok. AKCİĞER HASTALIKLARINDA AYIRICI TANI Bronşitis: - Kuvvetli öksürük, - Solunum sayısı ve veziküler seslerde artış, - Veziküler seslerde artış, - İnspiratorik solunum güçlüğü vardır. Fibrinli pneumoni: - Solunum sayısında artış, - Kuru öksürük, - Veziküler seslerde azalma, - İnspiratorik solunum güçlüğü - Vücut ısısında artış görülür, - Perküsyonda zayıf timpanik ses, - Harhara, - Akciğer seslerinde azalma görülür. Bronchopneumoni: - Solunum sayısında artış, - Kuru öksürük, - Veziküler seslerde azalma, - İnspiratorik solunum güçlüğü - Perküsyonda karışık sesler alınır - Vücut ısısında artış görülür. AKCİĞER HASTALIKLARINDA AYIRICI TANI Atalektazi: - Kuru öksürük, - Solunum sayısı ve vücut ısısında artış, - Ekspiratorik solunum güçlüğü - Göğüs duvarında ağrı vardır. Akciğer apsesi: - Solunum sayısında artış, - Kuru öksürük, - Akciğer seslerinde azalma, - İns- ve ekspiratorik solunum güçlüğü (dispne) - Perküsyonda karışık sesler alınır - Göğüs duvarında ağrı görülür. Akut akciğer anfizemi: - Solunum sayısında artış, - Kuru öksürük ve kuru harhara, - Perküsyonda seslerde azalma, - Ekspiratorik solunum güçlüğü, - Perküsyon sahasında genişleme, - Akciğer seslerinde azalma, AKCİĞER HASTALIKLARINDA AYIRICI TANI Kronik akciğer anfizemi: - Solunum sayısında artış, - Veziküler seslerde artma, - Perküsyonda alınan seslerde azalma, - Kuru öksürük, - Perküsyon sahasında genişleme, - Göğüs duvarında ağrı görülür. Pneumothoraks: - Solunum sayısında artış, - Karışık dispne, - Perküsyonda alınan seslerde azalma, - Perküsyon sahasında genişleme, - Veziküler seslerde azalma görülür. Hidrothoraks: - Solunum sayısında artış, - Karışık dispne, - Perküsyonda alınan sesler karışık, - Veziküler seslerde azalma, - Göğüs boşluğunun punksiyonunda sıvı geldiği görülür. AKCİĞER HASTALIKLARINDA AYIRICI TANI Akut pleuritis: - Solunum sayısında artış, - Veziküler sesler belirgin değildir, - Perküsyonda zayıf timpanik ses, - Kuru öksürük, - Vücut ısısında artış, - Göğüs duvarında ağrı görülür. Kronik pleuritis: - Solunum sayısında artış, - Kuru öksürük, ve göğüs duvarında ağrı, - Perküsyon alınan seslerde azalma, - Göğüs boşluğunun punksiyonunda sıvı gelir. SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARININ KONTROL VE TEDAVİ PRENSİPLERİ Solunum sistemi hastalıklarının ortaya çıkmasında yapıcı faktörlerin yanında bakım-beslenme ve stres faktörleri de önem rol oynamaktadır. Solunum sistemi hastalıklarından korunmak için özellikle hastalıkların enzootik seyretmesinin engellenmesinde, - Ani iklim değişikliklerinden, kötü ventilasyon, soğuk hava etkilerinden, barınaktaki amonyum miktarının artışından ve diğer stres durumlarından hayvanları korumak, - Hastalıklara hayvanları aşılayarak immünizasyonu sağlamak, - Solunum sistemi hastalıklarının seyri sırasında solunum kanalında oluşan anormal sekresyonun dışarı atılmasını ve hayvanın normal nefes almasını sağlamak, SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARININ KONTROL VE TEDAVİ PRENSİPLERİ - Solunum sistemi hastalıklarının seyri sırasında hayvanın ihtiyaç duyduğu havayı alabilmesi için alınacak tedavi seçenekleri; Ekspektoran, Diüretik, Antitüssüf, Bronchodilatatör, Antimikrobiyel, Antihistaminik, Kortikosteroit ve diğer ilaç tedavilerini kapsamaktadır. - Bakteriyel kökenli olan solunum sistemi hastalıklarının tedavisinde etkene karşı en etkili ve hayvanda en az yan etkiye sahip olan antibiyotiklerin seçilmesi gereklidir. Bu durumlarda en etkili ve güvenilir antibiyotiğin seçimi ancak antibiyogram testi ile mümkün olmaktadır. Hayvanların çok çeşitli solunum sistemi hastalıklarında kullanılan antibiyotikler şunlardır: Kedi-Köpek; Cefalosporin, Penisilin, Sulfonamid, Tetrasiklin, Eritromisin, Linkomisin, Clindamisin, SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARININ KONTROL VE TEDAVİ PRENSİPLERİ Solunum sistemi hastalıklarında Aminoglikozitler oldukça etkilidirler ancak aynı zamanda nefrotoksik etkilidirler. Trimetropin Sulfonamidlerle kombine edildiğinde bir çok türde iyi sonuçlar elde edilir. Bakteriyel izolasyonun yapılamadığı durumlarda veya salgınlarda geniş spektrumlu ve kombine antibiyotikler kullanılır. Hayvanlarda şiddetli Oksijen eksikliği durumlarında (hipoksi) oksijen tedavisi yapılabilir. Akciğerlerde ödem olduğu durumlarda Diüretiklerin (Furosemid, ve Karbonik anhidraz gibi) verilmesi faydalıdır. SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARININ SINIFLANDIRILMASI 1) Üst Solunum Yolları Hastalıkları Burun Akıntısı, Kanaması, Yangısı (Rinitis) Nasal Myiazis Tonsillitis Sinüslerin Yangısı Larenks Hastalıkları (Larengitis, larenks ödemi, felci, spazmı, larenksin kataral yangısı, larenkste yabancı cisimler ve larenks tümörleri) Trakea Hastalıkları 2) Alt Solunum Yolları Hastalıkları Trachea-Bronşitis Bronşitis Pleuritis Bronchopneumoni BURUN VE BURUN BOŞLUĞU HASTALIKLARI BURUNDA YABANCI CİSİMLER Burunda yabancı cisimler, genellikle burnu kaşıma, küçük hayvanlarda oyun oynama esnasında yabancı cisimlerin buruna kaçmasına bağlı olarak görülür. Etiyoloji: Daha çok burun boşluğuna kaçan gıda partikülleri (sap, saman, kıymık, kılçık, kemik parçaları vb.) rol oynamaktadır. Semptomlar: Burunda bulunan yabancı cismin büyüklüğüne göre klinik bulgular değişiklik gösterir. Hayvanlarda başlarını sallama, tıksırma, solunum sırasında anormal sesler çıkarma, burunu yalama, tek taraflı burun daralması, burundan önceleri seröz, sonraları mukopurulent veya hemorajik akıntı ve kötü koku belirlenir. Teşhis: Burunda bulunan yabancı cisim çoğu kez gözle veya rinoskopla görülür. Ayrıcı tanıda, fungal granulom, nazal aktinomikoz veya aktinobasilloz, atipik rinitis, koyunlarda östrus ovis, sülük invazyonları ve tümörler göz önünde bulundurulmalıdır. Tedavi: Yabancı cisim pens yardımıyla uzaklaştırılır. Burun lezyonları oluşmuş ise gerekli tedavi yapılır. BURUN KANAMASI (Epistaxis) Bütün evcil hayvanlarda burun kanamaları görülür. Burundan kanlı bir akıntı veya taze kan gelmesi üst ya da alt solunum sisteminde herhangi bir kanama odağı veya lezyonun varlığına işarettir. Burundan damla damla kan gelmesi epistaxis, kesintisiz ve şiddetli kan gelmesi rhinoraji olarak adlandırılır. Etiyoloji: Kanamalar genelde burun duvarlarından, larenks ve akciğerlerden köken alır. Dinlenme sırasında ortaya çıkan kanamalar larenksteki keseler ve burun boşluğundan köken alır. Burun ve burun boşluğundan köken alan kanamalar genellikle tek taraflı olurken, akciğerden köken alan kanamalar ise hem köpüklü hem de iki taraflıdır. Burun kanamaları, solunum yollarında şekillenen herhangi bir yırtılma ve zedelenmeler ile yine bu sisteme yerleşmiş bir çok hastalığın bir belirtisi olarak karşımıza çıkar. Burun kanamalarının etiyolojisinde bir çok faktör rol oynar. Etiyoloji Enfeksiyöz nedenler; alveoler anfizem, kronik obstrüktif pulmoner hastalıklar, gırtlak kesesi mikozisi, ülseratif rhinitis, akciğer apseleri, Paraziter nedenler; köpeklerde linguatula rhinaria, ancylostomiasis, drophilaria immitis, Travmatik nedenler; burun bölgesine isabet eden darbeler, vurma, çarpma, düşme, hatalı sonda uygulamaları, buruna muşet uygulaması hataları, burun yoluyla ilaç içirirken meydana gelen kazalar, kesici ve batıcı yabancı cisimlerin burun içine girmesi veya batması, hasat mevsiminde ve otların kuruduğu dönemlerinde kıymık parçalarının buruna batması vb., Tümoral nedenler; burun bölgesi ve solunum sistemine yerleşmiş tümörler (nasal granulomlar, aktinomikozis), Genetik nedenler; bazı hayvan türlerinde burun mukozası damarlarının çeperinin ince olması ve kanamaya meyilli olması ve pıhtılaşma mekanizmasında ortaya çıkabilecek bozukluklar sonucu diğer organlar ile birlikte burunda da kanamalar meydana gelebilir. Bütün bu etkenlerin dışında hayvanlarda nedeni belli olmayan burun kanamalarına rastlanılabilir. Özellikle mevsimsel değişiklikler, bilhassa ani ısı değişimi, aşırı sıcak vb. durumlarında kanamalar gözlenebilir. Semptomlar: Burundaki veya daha gerideki lezyonlara göre burun kanaması farklılık gösterir. Burun bölgesi travmalarına bağlı olarak genellikle tek taraflı kanamalar gözlenirken burnun her iki tarafını etkileyen lezyonlar ile farenks ve daha gerideki organlardan köken alan kanamalarda çift taraflı burun kanamaları gözlenir. Solunum yolları ile ilgili lezyonlara bağlı şekillenen kanamalarda kan açık renklidir. Alt solunum yollarında meydana gelen kanamalarda burundan köpüklü kan geldiği görülür. Hayvanlarda kanamanın şiddetine ve süresine bağlı olarak hemorajik anemi meydana gelebilir. Tanı: Burundan kan gelmesi ile tanı konulur. Ancak kanamanın nedeni ve lokalizasyonunun belirlenmesinde, rinoskopik ve endoskopik muayeneler yapılır. Alt solunum yollarından gelen kan köpüklüdür. Midedeki bir lezyondan köken alan kanamalarda kan koyu (kahve telvesi gibi) renklidir. Tedavi: Kanamaya neden olan faktörlere göre tedavi düzenlenir. Hafif kanamalarda tedaviye gerek kalmadan kendiliğinden iyileşebilir. Kendiliğinden durmayan kanamalarda hayvanın daha fazla kan kaybetmesini önlemek için mutlak suretle sağaltım uygulanmalıdır. Bu amaçla; hayvan sakin bir yere alınarak, baş yukarı kaldırılır ve soğuk su veya kompresler uygulanır. Burun içine koagulantlı veya büzüştürücü solüsyonlara (% 1’lik Tanen, % 5’lik Ferroklorür, adrenalin vb.) batırılmış tamponlar kullanılır. Damarları daraltıcı etkilerinden dolayı % 0,1’lik adrenalinden küçük hayvanlara 0,5-1 ml deri altı uygulanır. Lokal adrenalin uygulamaları da faydalı olur. Damar permeabilitesini azaltmak ve pıhtılaşmayı kolaylaştırmak için i.v. Ca infüzyonları ile vitamin K ve C uygulanır. RHİNİTİS Burun mukozasının akut veya kronik yangısı olup, aksırık, gürültülü solunum, seröz, müköz, kanlı ve mukopurulent bir akıntı ile karakterizedir. Etiyoloji: Burun yangılarının şekillenmesinde rol oynayan etkenlere göre yangı tek veya çift taraflı olabilir. Soğuk hava, yakıcı gazların solunması gibi fizik ve şimik etkenlerin yanı sıra solunum sisteminin diğer kısımlarının hastalıkları ile birlikte rhinitis şekillenir. Tek taraflı burun yangılarında başlıca nedenler; buruna yabancı cisim (kıymık, ot, saman parçacıkları) kaçması, burun boşluğuna yerleşen tümörler ve bunların komplikasyonu sonucu şekillenen enfeksiyonlar. Çift taraflı burun yangılarının nedeni ise enfeksiyonlardır. Pek çok bakteriyel ve viral hastalığın seyri sırasında ufak lezyonlar halinde burun mukozasında yangılar meydana gelir. Bakteriyel nedenler; köpeklerde Bordetella brochioceptica primer patojendir. Viral nedenler; Köpeklerde; Adenovirüs, Distemper, Parainfluenza 3, Calisi virüs, Herpes virüs, kedilerde Panleukopeni rhinitise neden olur. Fungal nedenler; köpek ve kedilerde Cryptococcus spp., Aspergillus spp., Paraziter nedenler; Köpeklerde Linguatula rhinaria, L. Serrata, Alerjik durumlar ve köpeklerdeki polipler, kimyasal ajanlar ve yangın dumanları rhinitise neden olurlar. Semptomlar: Hastalık akut veya kronik seyirlidir. Rhinitis akuta formu genelde viral, alerjen veya yabancı cisim orijinli olabilir. Hayvanlarda seröz bir burun akıntısı, mukozalarda şişmeye bağlı solunum güçlüğü, iştahsızlık ve koku alma duyusunda azalma görülür. Akut dönemde hayvanlarda aksırık, lakrimasyon ve konjuktivitis ile burun mukozasında hiperemi ve ödem gözlenir. Önceleri seröz olan burun akıntısı daha sonraları müköz karakterlidir. Burun deliklerinde sekresyon birikmesi sonucu hayvanda aksırık artışı ve hırıltılı bir solunum (inspiratorik dispne) göze çarpar. Özellikle kedilerde gıda ve su alımının azalmasına bağlı olarak kilo kaybı ve dehidrasyon gelişebilir. Sekonder enfeksiyöz etkenlerinin karışmasıyla da burun akıntısı mukopurulent veya purulent bir hale dönüşür. Küçük hayvanlarda ağızdan soluma dikkati çeker. Hastalık akut dönemde tedavi edilebilir veya kronik forma dönüşerek ağız boşluğu, sinüsler veya alt solunum yolları organlarına yayılarak daha komplike bir hale dönüşür. Hastalığın kronik forma dönüşmesiyle özellikle kedilerde anoreksi, dehidrasyon ve genel durum bozuklukları ile ilgili semptomlar ortaya çıkar. Kronik formda irinli, fibrinöz, atrofik veya granulomatöz rhinitis gözlenir. Solunum güçlüğü, ateş, genel durum bozukluğu, sinüzitis, ağrı bulguları ile gıda alımının etkilendiği görülür. Teşhis: Anemnez bilgileri, burun akıntısı, aksırık, burunda yabancı cisim varlığı, röntgen bulguları ile tanı konur. Ancak rhinitisle seyreden hastalıkların ayrıcı tanısını mutlaka yapmak gereklidir. Hayvanlarda öksürüğün bulunmaması alt solunum yolları hastalıklarından ayırımında yardımcı olur. Solunum güçlüğünün nereden kaynaklandığını anlamak için hayvanın burun delikleri bir süre kapatılır ve hayvanın ağızdan solunum yapması sağlanır. Ağızdan solunum yaparken hırıltının kesilmesi rhinitis olduğunu gösterir. Sinüzitis; burundan zaman zaman tek taraflı pis kokulu bir burun akıntısı, burun mukozaları normal görünümlü, sinüslerde deformasyon, sinüs bölgesi palpasyonunda ağrı, çene altı lenf yumrusu küçük bir yumru şeklinde şişkin olduğu tespit edilir Tedavi: Hastalığı oluşturan esas nedenin bulunması ve etkenin kontrol altına alınmasına yönelik tedavi yapılması başlıca amaçtır. Burun deliğini tıkayan yabancı cisimler ve kurumuş içerik varsa bunlar uzaklaştırılarak hayvanın daha iyi nefes alması sağlanır. Burun tıkanmasını engellemek ve solunum rahatlatmak amacıyla küçük hayvanlarda fizyolojik serumla burun boşluğu yıkanır. Özellikle burun damlaları veya inhalasyon yoluyla kullanılan antiseptikler (Boğusan, Boğuseptil, Kafur, Kreolin vb.) ile buğu yapılır. Beşeri hekimlikte kullanılan burun damlaları kullanılabilir. Olgunun ciddiyetine göre antibiyotikli, antihistaminikli, analjezikli ve hatta kortizonlu damlalar uygulanabilir. Ayrıca antibiyogram testine göre parenteral yolla geniş spektrumlu antibiyotik uygulamalarıyla kronik vakalarda antihistaminik ve kortizonlu preparatlar kullanılabilir. Köpeklerde fungal kökenli rhinitislerde Thiabendazole 10 mg/kg/gün dozunda haftada iki kez oral yolla uygulanabilir. Prognoz: Primer etkenin özelliğine ve komplikasyon olup olmamasına göre değişir. KÖPEKLERDE LİNGUATULA SERRATA ENFESTASYONU Köpeklerdeki nazal myiazisin nedeni bu hayvanların burun boşluğunda ve sinüslerinde yaşayan Linguatula serrata (L. Rhinaria) adlı bir parazittir. Parazitin dişileri 13 cm uzunluğunda ve parmak formundadır. Bu parazitin larvası sığırların mezenteriyal lenf yumrularının içinde bulunur ve sığır etlerinin çiğ olarak yenmesi sonucu parazit alınır. Semptomlar: Burun boşluğu ve frontal sinüslere yerleşen parazit yıllarca buralarda kalırlar. Burun boşluğunda bulunan parazitler kronik burun yangısı, aksırık, burun kanamasına, burnunu yere sürtme, solunumda stenoz sesleri, larengiyal lenf düğümlerinde büyüme ve rhinitise neden olurlar. Şiddetli invazyonlarda köpeklerde depresyon ve zayıflama ile birlikte koku alma duyusunu kaybettiği gözlenir. Teşhis: Burunda kronik bir kaşıntı, akıntı, kanama ve aksırmanın olması hastalıktan kuşku uyandırır. Akıntı içinde parazitin kendisi veya yumurtalarını görmekle kesin tanı konur. Yumurtaların büyük bir çoğunluğu hayvan tarafından yutulacağı için flotasyon yöntemiyle yapılan dışkı muayenesinde yumurtalara (90x70 m büyüklüğünde) rastlamak mümkündür. Tedavi: Etkili bir tedavisi yoktur. Hastalık etkeni olan paraziti burun boşluğunda öldürmek için kloroform, sulandırılmış asetik asit ve Ess. De terebentin gibi ilaçlar buruna püskürtülür. Cerrahi müdahale ile parazitler yerlerinden uzaklaştırılır. SİNÜSİTİS Köpek ve kedilerde sinüs frontalis’in çeşitli nedenlerle yangılanmasıdır. Küçük hayvanlarda nadir görülür. Etiyoloji: Sinüs yangılarının nedenleri hayvanlardaki primer veya sekonder enfeksiyonlardır. – Sinüs neoplazileri, – sinüs kistleri, – yüz kemikleri kırıkları ile solunum yolları ve burun mukozası yangılarının komplikasyonları olarak sinüslerde yangı meydana gelmektedir. – Özellikle akut karakterli yangıların zamanla Semptomlar: Sinüs yangıları tek veya çift taraflı olabilir. Enfeksiyon kaynaklı yangılar genelde çift taraflı seyreder. Diş çürükleri veya kırıklarının komplikasyonları sonucu gelişen sinüs yangıları tek taraflı seyreder. Yangının tek veya çift taraflı olmasına göre burun akıntısı tek yada çift taraflı olur. Burun akıntısının karakteri önceleri sero-müköz daha sonraları purulent nitelikte ve fena kokuludur. Yangılanan bölgedeki lenf yumrularında da yangı gelişir. Yangılı sinüs bölgesinde palpasyonda duyarlılık artışı, perküsyonda asamiyet, bölgesel deformasyonlar, kısmen şişlik ve ateş gibi bulgulara rastlanılır. Hayvanlarda durgunluk, başını bir yere dayama, bazen de merkezi sinir sistemi bulgularıyla (meningitis) solunum güçlüğü ve hırıltılı solunum gözlenir. Maxillar sinüsün yangılanması, kanalis lakrimalise basınç yaparak kanalın tıkanmasına ve göz yaşı akıntısının artmasına neden olur. Yangılı tarafta exophtalmus ta şekillenebilir. Teşhis: Klinik semptomlar ve röntgen bulguları tanı için yeterlidir. Tedavi: Sinüsitislerde tam bir sağaltım mümkün olmamakla birlikte, akut dönemde inhalatör antiseptikler kullanılarak sinüslerin burun deliklerine açılması sağlanır. Ayrıca hayvanlara geniş spektrumlu parenteral antibiyotik uygulamaları yapılır. Kronik olgularda tedavi pek tavsiye edilmemektedir. Sistemik belirtiler gösteren hayvanlara, parenteral antibiyotikler (mümkünse antibiyogram test sonuçlarına göre) ile nonsteroit antienflamatuarlar (Aspirin, Fenilbutazon, Flunixin meglumine vb.) verilir. Parenteral yolla antibiyotik (penisilin 22000 IÜ/kg dozda i.m. yolla, günde iki kez) uygulamaları yapılmalıdır. Erken tanı konulan hayvanlarda yoğun antibiyotik tedavisiyle hastalık sağaltılabilirken, kronik olgularda oldukça pahalı ve uzun süreli bir tedavi uygulamalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Prognoz: Genelde elverişli değildir. LARENKS HASTALIKLARI LARENGİTİS Çeşitli enfeksiyöz ve tüm üst solunum yolları yangısal hastalıkları ile ilişkili olarak ortaya çıkan larenks mukozasının akut veya kronik yangısıdır. Etiyoloji: Rhinitislere yol açan tüm etkenler larengitis’in oluşmasında da etkilidirler. Enfeksiyöz nedenler; köpeklerde, Distemper, Tracheobronşitis, Haemophylus influenza; kedilerde, İnfeksiyöz rhinotracheoitis, Calisivirüs enfeksiyonu, Enfeksiyöz panleukopeni, kedilerin Nezle (grip) kompleksi sayılır. Non enfeksiyöz nedenler; Kediler sürekli miyavlama, köpeklerde havlama, irkiltici sıcak gazlar, yangın dumanları ve tozların inhalasyonu (yemlerin ve ahırın aşırı tozlu olması), yabancı cisimler (kemik, kılçık, sap vb.), asidik mide içeriğinin aspire edilmesi, talyum zehirlenmesi, travma (hatalı sonda uygulamaları, köpeklerde tasmanın çok sıkı olması), barınak şartlarının hijyenik olmaması, biriken amonyak ve benzeri gazların inhalasyonu, ani iklim değişiklikleri, hayvanların soğuk havaya maruz kalmaları, hatalı ilaç içirmeleri ile kuduz ve hipokalsemi gibi yutak felcine neden olan hastalıkların seyri sırasında gıda maddelerinin larenkse kaçması sonucu larengitis meydana gelebilir. Patogenez: Larenks mukozasının irritasyonu, hayvanlarının sık sık öksürmesine, mukozada ödem oluşumuna bağlı olarak solunum yolunun daralmasına ve dolayısıyla solunum güçlüğüne ve asfeksiye neden olmaktadır. Semptomlar: Hayvanlarda ilk dikkati çeken bulgu kısa süreli, yüksek sesli ve sert bir öksürüktür. Özellikle soğuk havanın solunması veya aşırı soğuk suyun içilmesinden hemen öksürüğün görülmesi tipiktir. Hayvanın genel durumu, ateşli ve sistemik etkili bir enfeksiyon yoksa genelde iyidir. Yem ve su alımı genelde normaldir. Burun akıntısı ve bazen ateş meydana gelebilir. Larenks bölgesinin dışardan palpasyonunda hayvanda ağrı, şiddetli reaksiyon ve öksürük belirtileri gözlenir. Larengitiste önceleri kuru, kısa ve sert olan öksürük daha sonraları yumuşak ve ağrılı bir karakter kazanır. Öksürük sırasında hafif balgam çıkışı da gözlenir. Semptomlar: Kedi ve köpeklerde ses değişiklikleri (vokal değişikliği, ses kısıklığı) ile uzun süre yüksek sesli olmayan miyavlama ve havlama görülür. Hayvanlarda pis kokulu solunum havası ve çok şiddetli olgularda dispne belirtileri ile birlikte hayvanın başını aşağı doğru eğdiği ve ağzı açık soluma yaptığı gözlenir. Ciddi vakalarda asfeksiye bağlı ölümler meydana gelebilir. Teşhis: Klinik bulgulara göre veya larengoskopik (endoskopik) muayene yöntemiyle kesin tanı konulabilir. Özellikle soğuk veya tozlu havanın solunmasından sonra veya larenks bölgesinin dışardan hafif palpasyonunda öksürük tespit edilmesi tanıda yardımcı olur. Larengoskopik muayenede larenkste ve hatta epiglottis’te kızarıklık ve şişkinlik ile larenks ve çevresinin berrak veya irinli sekretle kaplı olduğu tespit edilir. Kedi ve köpeklerin kronik larengitisinde doku proliferasyonuna bağlı hava yollarının obstrüksiyonu ile ilgili bulgulara rastlanılabilinir. Ayrıcı tanı: Yabancı cisim, proliferatif değişiklikler ve oluşumlar, bronşitisle karıştırılır. Enfeksiyöz hastalıkların seyri sırasında meydana gelen larengitisin ayırıcı tanısında hayvandaki hastalıkla ilgili diğer bulgular birlikte değerlendirildiğinde ayrıcı tanı kolayca konulur. Tedavi: Esas hastalığın tedavisi ve larengitise neden olan faktörlerin ortadan kaldırılmasıyla hastalık kendiliğinden iyileşebilir. Hayvanlar temiz, ılık tozsuz ve ılık bir barınağa alınarak, hayvanlara temiz yiyecek ve soluması için temiz hava mutlaka sağlanmalıdır. Yemler sulu, yumuşak ve ılık olmalı ve güneşli havalarda hayvanlar gölge bir yere bağlanmalıdır. Larenks bölgesine hiperemizan pomatlar (pom. Kamfre ve iyotlu pomatlar) sürülebilir. Hayvanlara antifilojistik ve sekrolitik etkili ilaçlar inhalasyon yoluyla uygulanmalıdır. Hastalarda öksürük mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Bu amaçla antitüssif ilaçlar (Kodein) veya kedilerde Phenobarbital (3-6 mg/kg) uygulanmalıdır. Ayrıca hastalara antiseptik (kreolin), NaHCO3 ve amonyum klorid gibi maddeler tütsü yoluyla kullanılır. Hastaların çok kuru (relatif nem oranının > % 50 olmalıdır) ve sıcak veya soğuk çevreye maruz kalmamasına özen gösterilir. Şiddetli ağrı belirtileri gösteren hayvanlara aspirin veya Novaljin uygulanarak ağrı azaltılır. Kronik olgular genellikle tedaviye güç cevap verirler. Kortikosteroitler inhalasyon ve sistemik yolla uygulanarak yapılan tedavide geçici bir iyileşme sağlanabilir. Ayrıca glukokortikoit ve ekspektoran ilaçlar ile hiperemizan pomatlar uygulanır. Şiddetli solunum güçlüğüne yol açan durumlarda cerrahi müdahale yapılarak larenksteki obstrüksiyonlar uzaklaştırılır veya trakeatomi yapılarak solunum rahatlatılır. LARENKS ÖDEMİ, Larenks ödemi çeşitli hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkan akut veya kronik seyirli ve mukoza ve ses tellerinde aşırı şişmeye bağlı larenkste obstrüksiyona neden olan bir hastalıktır. Etiyoloji: – Larengitise yol açan etkenlerin (enfeksiyöz veya nonenfeksiyöz) daha şiddetli olarak etkimesi, – alerjik nedenler, – yabancı maddeler, – irritan maddeler ve gazların inhalasyonu, – bölgede yapılan operasyonların bir komplikasyonu ve travmalar hastalığın oluşmasında rol oynarlar. Semptomlar: Hastalık çok kısa süre içerisinde gelişir ve şiddetli solunum güçlüğü gibi klinik belirtilere neden olur. Hayvanlarda hırıltılı solunumla karakterize hayati tehlikeye sahip hem inspiratorik hem de ekspiratorik dispne ile birlikte burun deliklerinin iyice açıldığı, mukozalarda Siyanoz, nabız sayısında ani artış ve şiddetli öksürük gözlenir. Hayvanın boynunu ileri doğru uzattığı, ağızdan solunum yaptığı, gözlerde exophthalmus ve hayvan hareket ettirildiğinde şiddetli öldürücü Asfeksi görülür. Larenksin oskültasyonunda stenoz sesleri, palpasyonda larenkste titreşimler ve larengoskopik muayenede bölgenin kızardığı ve şiştiği tespit edilir Teşhis: Klinik bulgulara göre tanı konulamayabilir. Ancak larenksin oskültasyonunda stenoz sesleri, palpasyonda larenkste titreşimler ve larengoskopik muayenede larenks bölgesinin kızarık ve ödematöz şişkin olduğunun tespit edilmesiyle kesin tanı konur. Ayrıcı tanıda larenkste yabancı cisimlerden larengoskopik muayene Rostral larinksi kaplayan (siyah ok ) karışık inflamatuar lezyonun BT görüntüsü (sol) ve laringoskopisi (sağ) Larinksin sağ tarafındaki bölgede (siyah oklar) büyük, genişleyen bir lezyonun nekropsi sonrası fotoğrafı (sağda) ve BT'si (solda). Histopatolojide karışık inflamatuar infiltrasyon ve nekroz görüldü. Apse ile uyumlu periferik Histopatolojide mast hücreli kontrastlanma gösteren sağ tümör olduğu belirlenen, larinks taraftaki yumuşak dokuyu lümenine uzanan sol taraflı zayıflatan lezyonu (siyah ok) yumuşak doku kitle lezyonunun gösteren BT (siyah ok) BT'si Tedavi: Şiddetli solunum güçlüğünün olduğu durumlarda hayvanın hayatını kurtarmak için vakit geçirmeden trakeatomi operasyonu ve ödeme neden olan esas etkenin ortadan kaldırılmasına yönelik tedavi yapılmalıdır. Hafif olaylarda larenks bölgesine dışardan soğuk su kompresleri veya buz uygulamaları faydalı olmaktadır. Tedavi: Enfeksiyöz veya yangısal kökenli ödemlerde antibiyotik ve yangı gidericiler (kortikosteroidler veya nonsteroidler) , – alerjik kökenli olanlarda ise antihistaminikler (KH’a 0,5-1 mg/kg dozda i.m. veya i.v.) – i.v. yolla yüksek dozlarda kortikosteroitler (Prednisolon 1-2 mg/kg) veya – inhalasyon yoluyla % 0,1’lik adrenalin çözeltisi sprey tarzında kullanılır. – Ayrıca hayvanlara Ca enjeksiyonları (% 20’lik KH’a 5 cc i.v.) yapılır. – Şiddetli olaylarda kedi ve köpeklerde oksijen maskesi kullanımı faydalı olur. LARENKS FELCİ Nadiren köpeklerde görülen, larenksi innerve eden Nervus recurrensin tek veya çift yönlü felci sonucu hayvanlarda inspiratorik dispne ve larenkste atrofi oluşması ile karakterize bir hastalıktır. Etiyoloji: – Köpeklerde bölgesel travmaların etkisiyle N. recurrens’te felçler meydana gelmektedir. – Ayrıca kalıtsal nedenler, bölgesel yangılar ile tümöral oluşumlar ile irritan ilaçların perivasküler enjeksiyonu ve bitkisel zehirlenmeler de felçlere neden olabilmektedir. – Hayvanlardaki felç olgularının % 90’ı sol, % 6’sı sağ ve % 2’si bilateral olarak şekillenir. Felçlerin sol taraftaki sinirde daha fazla şekillenmesinin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Semptomlar: Başlıca klinik bulgular ses kısıklığı veya inspirasyon sırasında hırıltılı solunumdur. Hastalık genellikle gizli seyreder. Şiddetli şekilde etkilenen hayvanlar çalışamaz, çabuk yorulurlar ve solunum güçlüğü çok belirgindir. Köpeklerde ses değişiklikleri ile iki taraflı felçlerde sesin tamamen kaybolmasına bağlı sessiz havlama gözlenir. Köpeklerde tam felçler veya sinirin iki yönlü felçlerinde inspiratorik solunum sesleri veya özellikle hareket halindeyken hipoksemi ve siyanoz ile karakterize şiddetli inspiratorik dispne semptomları ortaya çıkar. Teşhis: Klinik bulgular (hareket halinde ortaya çıkan inspiratorik stenoz sesleri, istirahat halinde hiçbir bulgunun olmaması vb.) hastalığın tanısını koymak için yeterli değildir. Kesin tanıda endoskopik (larengoskopik) muayeneyle larenksteki asimetri ortaya konularak yapılır. Tedavi: Başlangıçta tedavi, hava yolu tıkanıklığı belirtilerinin hafifletilmesine yöneliktir. Sakinleştiriciler ve kortikosteroidler hafif vakalarda geçici olarak etkilidir. (trakeotomi) gerektirebilir. Sorunu düzeltmek için yapılan cerrahi genellikle başarılıdır. Hastalıkta kendiliğinden iyileşme nadir olarak görülür. Şiddetli olaylarda trakeatomi yapılarak hayvanın rahat nefes alması sağlanır. Hayvan istirahata alınır ve parenteral B1 vitamini (Nervit, BH’a 10- 20 ml, KH’a 0,5-1 ml i.m. yolla) uygulanır. Şiddetli tıkanıklık, trakeaya bir tüpün yerleştirilmesini Kronik olaylarda kornaj operasyonu ile kısmen başarı sağlanmaktadır. Larengiyal ventriküllerin ekstirpasyonu ile % 60 oranında başarı elde edilebilir. LARENKS SPAZMI Glottis kaslarının kontraksiyonu sonucu glottisin larenksi kapatması olayına larenks spazmı (larengospasmus) adı verilir. Köpeklere göre kedilerde daha sık gözlenir. Etiyoloji: Yabancı cisimler, bölgesel eksudat, yeterince anestezi edilemeyen hayvanlarda yapılan larenks bölgesi manüplasyonları, güçlü irkiltici maddeler ve gazların (eter yağları, formalin, sıcak hava) inhalasyonu veya organik fosforlu ilaçlar larenkste spazma neden olmaktadır. Ayrıca, larenks yangı ve yaralanmaları sonucunda ve organizmada Ca ve P metabolizması bozukluklarında da larenks spazmı ortaya çıkabilmektedir. Semptomlar: Hayvanlarda hayatı tehlikeye sahip nöbetler halinde şiddetli solunum güçlüğü ilk klinik bulgudur. Genellikle 1-2 dakika aralıkla seyreden ıslık sesiyle karakterize nöbetler gözlenir. Nöbet süresi 2 dakikadan daha fazla sürerse ölüm olayı gözlenebilir. Hayvanlardaki solunum güçlüğü daha çok inspiratorik solunum güçlüğü şeklindedir. Teşhis: Hayvanlarda aniden ortaya çıkan solunum güçlüğü nöbetlerini görmek tanı için yeterli olmaktadır. Hastalık larenks ödemi, felci ve tümörleriyle karışır. Ayrıcı tanıda; Larenks spazmında; – hayvanlarda aniden ortaya çıkan ve hayatı tehlikeye sahip nöbetler halinde şiddetli solunum güçlüğü vardır. Larenks ödeminde; – solunum güçlüğü daha hafiftir ve nöbet yoktur, fakat solunum güçlüğü devamlıdır. Larenks felci ve tümörlerinde; – stenozik ses, hayvan hareket ettirilince artar ve yavaş yavaş ortaya çıkar ve süreklidir. Tedavi: Tedavi etkenlerin uzaklaştırılması ve esas hastalığın tedavisini kapsar. Ani ortaya çıkan nöbetler esnasında hayvanı kurtarmak için trakeotomi yapılır. Medikal tedavide spazm çözücü ve narkotik ilaçlar sprey tarzında veya parenteral yolla uygulanarak spazmın şiddeti azaltılır. Bu amaçla, Kloralhidrat, Buscopan, Atropin ve Novaljin gibi ilaçlar verilir. Küçük hayvanlara lokal anestezikler larenks bölgesine sprey tarzında uygulanır. Yine küçük hayvanlarda larenks bölgesi operasyonlarında ve endoskopik muayenelerinde refleks azaltıcı narkoz uygulamaları faydalıdır. LARENKSTE YABANCI CİSİMLER Daha çok oyun oynamayı seven ve hareketli kedi ve köpeklerde larenkste yabancı cisim olgularına rastlanılır. Özellikle küçük hayvanlarda dikiş iğnesi ve ipliği gibi yabancı cisimler genellikle kaza ile yutulurlar ve larenks veya farenkse takılıp kalabilirler. Semptomlar: Hastalarda aniden başlayan yutma güçlüğü, öksürük, huzursuzluk ve bölgenin palpasyonunda ağrı gibi klinik belirtiler ortaya çıkar. Yabancı cisimlerin irkiltileri sonucu ortaya çıkan şiddetli larenks ödemine bağlı inspiratorik ve ekspiratorik solunum güçlüğü gözlenir. Yabancı cismin yutulmasını takip eden birkaç saat ile birkaç gün içerisinde sekonder karakterde yangı belirtileri ile bölgesel lenf yumrularında şişme ve anoreksi bulguları ortaya çıkar. Teşhis: Larengoskopik veya röntgen muayeneleriyle larenksteki yabancı cisim tespit edilir. Küçük hayvanlarda genel anestezi altında ağız açılır ve ışık yardımıyla larenks bölgesinin muayenesi yapılarak yabancı cisim belirlenebilir. Tedavi: Hayvanın solunumu rahatlatmak için ilk önce larenksteki ödem ortadan kaldırılmaya çalışılır. Daha sonra hayvanlara rompun gibi sedatifler uygulanır ve pens yardımıyla yabancı cisimler dışarı alınmaya çalışılır. Bu yöntemle alınamayan yabancı cisimler operatif müdahale ile alınır. Operasyon sonrası yerinde ve yeterli bir bakımla hayvan çok kısa süre içerisinde (birkaç günde) kendine gelebilir. LARENKS TÜMÖR ve APSELERİ Evcil hayvanlarda larenks bölgesi tümörlerine (lipom, sarkom, karsinom ve papillom) oldukça seyrektir. Semptomlar: Apse ve tümörlerin gelişimi yavaş olduğundan hastalıkta klinik semptomlarda yavaş yavaş ortaya çıkar. Hayvanlarda en belirgin bulgular olarak, iştahsızlık, zayıflama, yutma ve solunum güçlüğü göze çarpar. Hayvan hareket ettirildiğinde inspiratorik ve ekspiratorik özellikte ve hırıltılı bir solunum güçlüğü belirtileri artar. Hayvanlardaki yutma güçlüğü özellikle su içme esnasında belirgindir. Teşhis: Hastalığın teşhisinde larenks bölgesinin dıştan palpasyonu veya ağız padanla açıldıktan sonra içten parmak yardımıyla yapılan muayenelerinde larenksteki tümor veya apse gibi oluşumlar belirlenebilir. Tümörlerin karakterlerinin ve yapısının kesin teşhisinde endoskopik ve biyopsi muayenelerden yaralanılır. Tedavi: Larenksteki tümör ve apseler cerrahi müdahale ile uzaklaştırılır. Şiddetli solunum güçlüğü bulunan hayvanlara uygulanacak trakeatomi geçici bir iyileşme sağlar. Eti yenen hayvanların kesime sevk edilmesi en uygun yoldur. TRAKEA HASTALIKLARI TRAKEİTİS Trakeitis, soluk borusu mukozasının kataral yangısal reaksiyonu olarak karşımıza çıkar. Etiyoloji: – Hastalığın ortaya çıkmasında viral ve bakteriyel hastalıklar, – yabancı cisimler, – trakealkollaps veya kalp yetmezliğindeki öksürük, – sıcak ve irkiltici gazların inhalasyonu, – trakeal tüp yerleştirmede veya bronchoskopik muayene sırasında oluşan travma, – trakeitis verminoza, – talyum zehirlenmesi ve asidik mide içeriğinin aspirasyonu gibi etkenler rol oynar. Semptomlar: Hasta hayvanlarda genellikle kuru bazen de hafif nemli bir öksürük gözlenir. Özellikle trakea’ya dışardan hafif basınç yapıldığında hayvanın kolayca öksürdüğü görülür. Hastalığın çıkışında primer etkene göre hayvanda az veya çok genel durum bozukluğu ile ateş ortaya çıkar. Trakeadaki yabancı cisim hayvanda aniden ortaya çıkan şiddetli bir öksürüğe ve belirgin bir irritasyona neden olacağından hasta yabancı cismi dışarı atmak için çabalar. Konjestif kalp yetmezliğinde de trakeitisli hastalardaki gibi şiddetli bir öksürük ile birlikte kalp yetmezliğinin diğer klinik semptomları da gözlenir. Hastalığın lokalize olduğu yere göre inspiratorik veya ekspiratorik dispne görülür. Trakeanın mukuslu bir salgıyla dolu olduğu durumlarda oskültasyonda stenozik sesler duyulmadığı gibi normal bronşiyal sesler de duyulmaz. İleri durumlarda ise tıpkı obstrüksiyonlarda olduğu gibi hırıltı sesleri alınır. Teşhis: Klinik bulgular ve trakeaya dışardan yapılan hafif basınçla hayvanın kolayca öksürmesi trakeitisin tanısı için yeterlidir. Trakeal oskültasyon bulguları da teşhisi destekler. Radyolojik muayenede sadece Trakealkollaps veya granulomatöz trakeitis olguları hakkında çok belirgin bulgular elde edilir. Trakeoskopik muayenede trakeada kızarıklık, mukus ve purulent içerik birikimi, damarların belirgin olması veya granulom oluşumu gibi çok belirgin bulgular elde edilir. Hastalığın etiyolojisini belirlemek için trakeadan alınan sekretten bakteriyolojik veya paraziter muayeneler yapılır. Trakeitis verminoza olgularında parazitin, fizyolojik tuz çözeltilerinde hareket etmesiyle teşhis konur. Ayrıcı tanı: Benzer öksürük semptomları gösteren larengitis veya bronşitis ile bronşlarda yabancı cisim bulunduğu durumlarla karışır. Ayrıca akciğer hastalıkları, bronşiollerin yangısı ve kalp yetmezliği gibi sekonder olarak öksürüğe neden olan hastalıklar da ayrıcı tanıda göz önünde bulundurulmalıdır. Tedavi: Trakeitisin tedavisi eş zamanlı seyreden ve hastalığa neden olan enfeksiyöz hastalık veya bronşitisin tedavisiyle birlikte yapılır. Şiddetli öksürükle seyreden kuru trakeitislerde antitüssif (öksürük durdurucu) ilaçlar kullanılır. Eksüdatif yangılarda antitüssif ilaçların kullanımı kontrendikedir. Bu durumlarda sekretin öksürükle dışarı atılması sekrolitik veya ekspektoranlarla sağlanmalıdır. Bakteriyel kökenli trakeitislerde antibiyotikler (en iyisi antibiyogram test sonuçlarına göre seçilen) uygulanır. Tedaviye öksürük kesildikten sonra 5 gün daha devam edilmelidir. Alerjik kökenli olan trakeitislerde kortikosteroit tedavisi uygulanır. Bu grup ilaçlar Trakealkollaps sonucu ortaya çıkan trakeitislerde de olumlu sonuçlar vermektedir. Köpeklerde Filaroides osleri’nin neden olduğu Verminöz trakeitislerde ise yoğun bir anti paraziter tedaviye ihtiyaç vardır. Bu amaçla, Thiabendazole (60 mg/kg dozunda 23 gün süreyle), Levamisol (7,5 mg/kg dozunda 21 gün süreyle), Oxfendazol (10 mg/kg dozunda 28 gün süreyle) kullanılır. KÖPEKLERDE TRAKEAL KOLLAPS Trakea halkaları arasında bulunan dorsal bağ dokunun sürekli dorsoventral yönde aşağıya doğru genişlemesi veya sarkması sonucu trakea lümeninin daralması olgusudur. Etiyoloji: Esas neden bilinmemektedir. Hastalık genellikle köpeklerin yaşamlarının ikinci yarımında veya tek tük doğmasal olarak ortaya çıktığı bildirilmiştir. Trakea halkalarının zayıflığının rol oynayabileceği ile ilgili görüş henüz tam olarak ortaya konulamamıştır. Patogenezis: Tıpkı etiyolojinin bilinmemesi gibi Patogenez de tam olarak bilinmemektedir. Trakealkollaps ile birlikte şiddetli karaciğer yağlanmasına bağlı gelişen hepatomegali olaylarının sıklıkla ortaya çıkması hastalığın etiyo-patogenezisinde hepatomegalinin rolü olabileceği düşünülmektedir. Trakealkollaps olayları sonucu hem sağ kalp hipertrofisi (intratrokal basınç artışına bağlı küçük kan dolaşımında basınç artışı sonucu hipertrofi görülür) hem de karaciğer yağlanması (hipoksi) gelişebilir. Semptomlar: En önemli semptom, özellikle heyecan veya hareket durumlarında dikkate değer derecede ortaya çıkan dispne belirtileridir. Anamnezde hastanın uzun zamandan veya yıllardan beri öksürdüğü hakkında bilgiler alınır. Öksürük genelde kuru ve şiddetlidir. Heyecan, stres, soğuk havanın aniden solunması, soğuk suyun içilmesi ve gıda alımından hemen sonra öksürük ortaya çıkar. Trakeanın üzerine hafifçe bastırıldığında hayvanın kolayca öksürdüğü, şiddetli vakalarda hipoksemi belirtileri (Siyanoz, tachypnoe) gözlenir. Hastalarda hepatomegali palpe edilebilir. Radyolojik muayenelerde boyun bölgesi veya toraks bölgesinde trakeada daralmalar tespit edilir. Boyun bölgesindeki daralmalar en iyi inspirasyon sırasında, toraks bölgesindeki daralmalar ise en iyi ekspirasyon sırasında belirlenir. En güzel tanı ve klinik bulgular trakeobronchoskopi ile elde edilir. Trakeobronchoskopide trakeada dorsaldaki sarkma çok kolayca belirlenir. Ayrıca trakea mukozasının şiddetli kızarık olduğu, genellikle kuru, bazen de çok az miktarda sekresyon gözlenebilir. Teşhis: Hastalarda paroksismal öksürük ve Siyanoz belirtilerinin bulunması Trakeal kollapstan şüphe ettirir. Röntgen ve özellikle Trakeobronchoskopi bulguları hastalığın kesin tanısında önemli bilgiler verir. Ayrıcı tanı: Özellikle üst sonlum yollarındaki stenozlar (burun, yumuşak damağın genişlemesi, larenks spazmı ve ödemi) ile bronşlarda spazm ve yabancı cisim olguları ve kalp hastalıkları göz önünde bulundurulmalıdır. Tedavi: Daralan kısımların ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan Plastik operasyonlarda elde edilen sonuçlar her zaman olumlu değildir. Medikal tedavide antitüssif veya bronchodilatatörlerin uygulanması şikayetlerin yeterince ortadan kalkmasını sağlayamamaktadır. – Kortikosteroitlerin verilmesiyle hastaların durumlarında önemli iyileşmeler (öksürükte belirgin bir azalma veya kaybolma, trakea mukozasında kızarıklığın azalması vb.) sağlanmaktadır. Köpeklerde Dexamethason ilk 3 gün başlangıç dozu olarak 0,07-0,1 mg/kg/gün, daha sonraları aynı doz gün aşırı uygulanır. Prednisolon veya Prednison kullanılacak ise başlangıç dozu 0,5-1,0 mg/kg dozu günde iki eşit doza bölünerek kullanılır. Bunlara ilave olarak Theophyllin 10 mg/kg total doz, 3 eşit doza bölünerek günde 3 kez verilir. Prognoz: Şüphelidir. Plastik operasyonuyla daralan kısımlar giderilirse de olumlu sonuç elde edilmesi çok zayıftır. Medikal sağaltımla hayvanın durumu yıllarca iyileştirilebilir. TRAKEA-BRONŞİYAL HASTALIKLAR KÖPEKLERDE TRAKEABRONŞİTİS Hayvanlarda çeşitli faktörlerin etkisiyle hemen her yaştaki köpeklerde ortaya çıkan, nöbet şeklinde kraşeli bir öksürükle karakterize trakea ve bronşların birlikte yangılanması olgusudur. Hastalık genellikle köpeklerin bir arada tutulduğu barınak ve hayvan hastanelerinde görülmektedir. Etiyoloji: Hastalığın ortaya çıkmasında çok çeşitli faktörler rol oynamaktadır. Bunlar; İrkiltici gazlar; alerjen ve kimyasal maddeler, dumanlar, Virüsler; Parainfluenza, İnfluenza, Adenovirüsler, Distemper, Herpes virüs, Bakteriler; Streptokoklar, Stafilokoklar, E. coli, Klebsiella, Bordotella bronchioseptica, Pseudomonas, Proteuslar, Parazitler; Toxocara canis, Abcylostoma caninum, Strongyloides stercoralis, Crenosoma vulpis, Flaroides osleri, Capillaria aerophila, Angiostrongylus vasorum, Diğer faktörler; hayvanın dayanıklılığını azaltan faktörler (barsak parazitleri, protozoonlar), üşütme, bakım-besleme hataları, uzun süren nakiller, böbrek hastalıkları, üremi, akciğer ödemi (sol kalp yetmezliğine bağlı) ve stres durumlarıdır. Semptomlar: Hastalarda kısa süreli, kuru, nöbetler şeklinde ve kraşeli bir öksürük gözlenir. Hayvanın hareket etmesiyle öksürük miktarında bir artışla birlikte, kötüleşme ve nöbetle karakterize bir hale dönüşmektedir. Bazı durumlarda hayvan sahipleri köpeklerinin boğazında kemik veya başka bir yabancı cisim takıldığı hissine kapılırlar. Beden ısısı çok az artar veya hiç değişmez. İstirahat halinde hayvanda herhangi bir hastalık belirtisi gözlenmez iken hareket ettirildiğinde hayvan öksürmeye başlar ve öksürükle birlikte birikmiş mukus sekretini dışarı atar. Bu durum öksürük sonrası hayvanın kustuğu imajını verebilir. Teşhis: Klinik bulgulara ve solunum sisteminde başka komplikasyonun olmayışına göre, tanı konulur. Yine trakeayı iki parmak arasına alınıp hafifçe sıkıldığında hayvanda öksürüğe neden olması tanı için önemli bir kriterdir. Hastalık genelde 1-2 hafta içerisinde iyileşir. Tedavi: Hasta hayvanlara hafif ekspektoranlar ve kodein içeren ilaçların verilmesi faydalı olur. Ayrıca antihistaminikler, antibiyotikler (Bordotella bronchioseptica enfeksiyonlarında Gentamisin günde 10-50 mg intratrakeal yolla) ve sulfonamidler kullanılır. Paraziter kökenli olanlarda antiparaziter ilaçlar (Tetramizol, Thiabendazole) uygulanmalıdır. Alerjik kaynaklı olan ve enfeksiyöz kaynaklı olmayan durumlarda glukokortikoitler kullanılmalıdır. Sağlıklı hayvanlara aşı uygulamaları yapılır. BRONŞİYAL HASTALIKLAR BRONŞİTİS Bronşların akut veya kronik yangısı olup genellikle bronşiyollere bazen de akciğer parankim dokusuna yerleşir. Etiyoloji: Hastalık, çoğunlukla paraziter hastalıklar, kalp hastalıkları ve diğer hastalıkların bir komplikasyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun dışında bakteriyel, viral ve mikotik enfeksiyonlar, allerjen maddeler, irritan gazların ve dumanlı havanın uzun süre inhalasyonu, kimyasal maddeler, atmosferdeki ani değişikler bronşitislerin başlıca nedenleridir. Semptomlar: Başlıca en önemli bulgu ağrılı ve güçlükle yapılan bir öksürüktür. Özellikle çevre şartlarının değiştiği ve egzersiz sonrası dinlenme dönemlerinde öksürüğün sayı ve sıklığında artışlar görülür. Hastalığın başlangıç dönemlerinde oskültasyon muayenesinde akciğerde önemli derecede bir değişiklik tespit edilemez. İlerlemiş olgularda ise veziküler seslerin arttığı ve derinden geldiği duyulur. Beden ısısı hafif artmıştır. Akut dönemden sonra 2-3 hafta süren inatçı bir öksürük görülür. Şiddetli olgularda yangı akciğer parankim dokusuna kadar yayıldığından pneumoni ile karıştırılabilir. Burunda hafif bir akıntı, solunum sayısında bir artış ve bronchopneumoni veya pneumoniyle komplike olduğu durumlarda mukopurulent bir burun akıntısı gözlenir. Perküsyon bulguları negatiftir ve perküsyonda ağrı belirtileri vardır. Teşhis: Anamnez, klinik bulgular ve küçük hayvanlarda radyografik bulgulara göre hastalığın tanısı konur. Ayrıcı tanıda öksürükle seyreden diğer hastalıklar ve onların spesifik bulguları göz önünde bulundurulur. Tedavi: Hastalığın ortaya çıkmasında rol alan esas hastalığa yönelik tedavi yöntemleri uygulanmalıdır. Hayvanlar istirahata alınır, ahır ve barınakların havadar olmasına ve hijyenik kurallara özen gösterilir. Öksürük giderici kodeinli ilaçlar veya antitüssüfler uygulanarak öksürük kontrol altına alınmalıdır. Hayvanlara yapılan tedaviden olumlu sonuç alabilmek için hayvanın temiz hava alması sağlanmalıdır. Antiseptiklerle (Boğusan, Boğuseptil, Kafur vb.) buğu yapılmalıdır. Sekonder enfeksiyonlara karşı ve mevcut yangının ortadan kaldırılması için parenteral antibiyotik (Penisilin, Enroflaksasin, Danofloksasin, Tetrasiklin gibi) veya Sulfonamid preparatlarından etkili olanı veya kombinasyonu uygulanır. Küçük hayvanlara oksijen tedavisi ile kronik inatçı vakalarda yukarıda tedaviye ilave olarak steroid hormonların kullanımı faydalı olur. AKUT BRONŞİTİS Bronş mukozalarının yangılanması ve sekresyon artışı, mukozalarda şişme ve bronşlarda kontraksiyonlarla karakterize akut seyirli bir hastalıktır. Bronş ve bronşiyollerdeki akut yangılar genellikle üst solunum yolları (Trakeabronşitis) veya akciğer hastalıklarıyla (Bronchopneumoni) kompleks halinde gelişir. Hastalık savunma sisteminin tam olarak gelişmediği genç hayvanlar ile yaşlı ve zayıf hayvanlarda görülür. Etiyoloji: Çevre şartlarının kötü olması, yüksek nem oranı, enfeksiyöz hastalıklar ve alerjik olaylar etiyolojide önemli rol oynamaktadır. Enfeksiyöz nedenler; Köpeklerde, Canine infeksiyoz trakeabronşitis, Canine adenovirüs-2, canine parainfluenze virüs, Reovirüs-1-2, Distemper, Canine herpesvirüs, Bordetalla bronchiseptica, Tüberküloz, Staphylokoklar, Streptokoklar, E. coli, Pastörella, Klebsiella pneumonia, Pseudomonas, Proteus, Toxocara canis, Ancylostoma caninum, Candida albicans, Blastomyces, Kedilerde, Calisivirüs, Herpesvirüs felis, Reovirüs-1 v e 3, Clamidya enfeksiyonları, Toxocara cati, Allerjenler; Tozlar, Polenler, Spreyler, irkiltici gazlar ve dumanlar, yabancı cisimler, mide sıvısı, gıda ve ilaçların aspire edilmesi ile hayvanlara bozuk ve küflü gıdaların verilmesi gibi nedenler hastalığa yol açarlar. Patogenez: Hastalık etkenleri bronşlara genelde aerojen yolla seyrek olarak ta hematojen yolla ulaşır. Etkenlerin bronşlara ulaşmasını takiben başlangıçta hafif kuru bir hiperemi ve bronş duvarlarında ödem meydana gelir. Daha sonraları nötrofil granulositler ve alveoler fagasitozların birikmesi veya özellikle bakteriyel kontaminasyon sonucu irinli olabilen şiddetli mukozal sekresyon ortaya çıkar. Bronşiyal mukozalarda epitel hasara bağlı olarak muozal klerans işlemi azalır ve sonuçta atılamayan sekresyon bronşial boşlukta birikir. Patogenez: Bronş lümeninde daralma ve bakterilerin yerleşmesi uygun ortam gelişir. Bronşlarda meydana gelen yangısal ürünlerin rezorbe edilmesi sonucu otointoksikasyon gelişir. Akciğerde gaz değişiminde (ventilasyon bozuklukları) ve akciğer performansında azalma veya zayıflama meydana gelir. Bronşlardaki yangının peribronşiyal parankim dokuya yayılması veya komplike olması halinde ventilasyon bozukluğu daha da şiddetlenir. Bronşlarda biriken sekret, zamanla kurur veya mukozal silialara yapışması sonucu öksürükle atılamaz hale gelir. Yabancı cisimler ve paraziter invazyonlar, akut yangıları takiben granulomatöz proliferasyonlara neden olur. İrkiltici gazların inhalasyonu sonucu akut bronşiyolitisi takiben granulom oluşumuyla karakterize bronşiyolitis obliterans meydana gelir. Yabancı cisimlerin aspire edilmesi, özellikle ilaçların yanlış içirilmesi, gıdaların ve asidik mide içeriğinin aspire edilmesi, bronşiyolitis nekroticans’a neden olur. Semptomlar: Akut bronşitis, Trakeabronşitis ve Bronşiyolitisli hastaların muayenesinde ilk dikkati çeken bulgu öksürüktür. Hastalarda öksürük semptomu en önemli ve tek semptom olabileceği gibi bazen de geçici olabilir. Akut bronşitislerde ortaya çıkan öksürük önceleri ağrılı, şiddetli, daha sonraları derin veya yaş olabilir. Hayvanda genel durum bozukluğu olduğunda iştah azalır. Solunum sayısı ve frekansı artar. Hayvanda bronşitis ile birlikte üst solunum yolları hastalığı da bulunursa burun akıntısı görülür. Akciğer oskültasyonunda başlangıçta sertleşmiş veziküler sesler veya bronşiyal solunum sesleri ile daha sonraları çıtırtılı raller duyulur. Endoskopik muayenede bronşlarda sekret biriktiği tespit edilir. Teşhis: Klinik belirtiler (öksürük vb.), hematolojik muayeneler (yangısal reaksiyonlarda görülen lökositozis ve sola kayma görülür) ve radyolojik muayene sonuçlarına göre tanı konur. Bronşiyal lavajla alınan sıvıda sitolojik muayene ile etken izolasyonu yapılır. Tedavi: Hayvanlar sakin, temiz, tozsuz ve havadar bir yere alınır. Küçük hayvanlara sulu ve yumuşak gıdalar verilir. Barınakların hijyenik şartları düzeltilir ve nem oranı düşürülür. Ateşli durumlarda antibiyotik ve sulfonamidler (Cobactan, Gentamisin, Ampisilin, Tetrasiklin, Trimethroprim) öksürüğü azaltıcı ile sedatif ilaçlar kullanılır. Eksudatı sulandırılıp dışarı atılması için ekspektoran ilaçlar (Clenbuterol 0,08 µg/kg) uygulanır. Bu amaçla NaHCO3, Sel de karspalt (günde 50-75 gr), Amonyum klorür (BH’a 5-15 gr) KI (BH’a5-10 gr, KH’a 0,25-0,50 gr) peroz içirilir. Bu ilaçlar kombine kullanıldıklarında daha faydalı olmaktadır. Solunum güçlüğü bulunanlarda oksijen takviyesi (inhalasyon), 100- 300 ml, yapılır. Ayrıca bronşları genişletici ve sekresyon azaltıcı etkilerinden dolayı Atropin sülfat uygulanır. Antibiyotik ve Ekspektoran uygulamaları 5-7 gün süreyle kullanılmalıdır. Akut bronşitisli köpek ve kedilerde tedavi prensipleri: 1) Başlangıçta kuru olan öksürüğü kontrol altına almak; Bu amaçla Antitüssüf (Kodein 1-2 mg/kg peroz yolla) verilir. Kedilerde ise Kodein yerine antihistaminik ve sedatiflerin (Phenobarbital 3-6 mg/kg) verilmesi daha uygundur. Antitüssüf ilaçların özellikle sekret altılımı olmadığı öksürük durumlarında kullanılması gerektiği unutulmamalıdır. 2) Ekspektoranların verilmesi; Bu amaçla 3 gruba (sekrelotik, mukolitik ve sekretomotorik etkili) ayrılan Ekspektoranlar kullanılır. Sekrelotik preparatlar kurumuş sekreti sulandırarak ve sekresyon salgısını etki gösterirler. Bu amaçla KI 5-10 mg/kg dozda günde 3 kez, veya eter yağı (kedilere verilmez!!), Bromhexin 0,1-0,2 mg/kg dozda günde 3 kez kullanılır. Mukolitikler sekresyonun viskozitesini azaltıcı etki gösterirler. En tanınmış olanı Asetilsisteindir (5 mg/kg dozda % 10-20’lik çözeltiler halinde oral uygulanır). Asetilsisteinin yan etkisi olarak bronşlarda daralmalar görülür. Ekspektoranların tek başına kullanımları yeterli olmamaktadır ve bu nedenle bronchospazmolitiklerle (2-reseptör blokerleri) kombine edilmesi zorunludur. 3) Enfeksiyonun önlenmesi için antibiyotikler kullanılır. Antibiyotik seçimi bronşiyal lavajdan etken izolasyonu ve antibiyogram testi yapıldıktan sonra yapılır. Antibiyogram testinin mümkün olmadığı durumlarda geniş spektrumlu antibiyotikler uygulanılır. Bu amaçla; Ampisilin 50-100 mg/kg dozda günde 4 kez oral yolla kullanılır. 4) Bronşlardaki spazmı çözmek için Bronchodilatatörler (Bronchospasmolitikler) kullanılır. Bu amaçla; 2-reseptör blokerlerinden Ephedrin 1-3 mg/kg dozda günde 2-3 kez, Clenbuterol 0,0008 mg/kg dozda günde 2 kez, 5 gün süreyle verilir. Bu grup ilaçlar ekspektoranlarla kombine olarak uygulanır ve özellikle kronik obsrüktif akciğer hastalıklarında kullanılır. 5) Kortikosteroitler uygulanır. Bu grup ilaçların özellikle alerjik kökenli akut bronşitis ve bronşiyolitislerde endikasyon alanları bulunmaktadır. Bu amaçla Prednisolon 0,5-1,0 mg/kg dozda parenteral yolla uygulanır. 6) Aerosol tedavi uygulanır. Etiyolojik nedene göre, KI, mukolitik, ekspektoran, bronchodilatatör, antibiyotik ve glukokortikoitlerle kombine yapılarak kullanılır. Yağlı preparatlar flimmer epitellerinde yapışmalara neden olduğundan kullanılmamalıdır. Eterik yağ içeren preparatlar kedilerde şiddetli savunma reaksiyonlarına neden olmaktadır!!! KRONİK BRONŞİTİS VE BRONŞİOLİTİS Bronş mukozasının kronik veya tekrarlayan yangıları sonucu ortaya çıkan, sert mukuslu veya irinli sekresyon, 8 haftadan daha fazla süren bir öksürük ile bronş mukozalarında hacim artışı ve spazmlarla karakterize bir hastalıktır. Etiyoloji: Akut bronşitislerin ortaya çıkmasında rol alan etkenler ve kronik seyirli hastalıklar etiyolojide rol oynar. Özellikle alerjik reaksiyonlar ile küçük kan dolaşımının kronik durgunlukları neden Patogenez: Hastalık etkenlerinin uzun süre etkimeleri sonucu bronş mukozasında kalınlaşma ve bronş lümeninde daralmalar meydana gelir. Hasara uğramış mukoza bölümleri bakterilerin yerleşmesi veya allerjenlerin kolayca girmesini sağlar ve bronşlar kendi kendini temizleme yeteneğini kaybeder. Bronş ve bronşiyol- lerde kurumuş sekresyonun birikmesi sonucu havayolları daralır veya tamamen kapanır. Epitel dökülmeler, surfaktan üretiminde Azalma ve siliar kleransta azalma ortaya çıkar. Buna bağlı olarak mikrobronşlar ve Alveollerde hava hapsedilir ve anfizem gelişir. Hapis olan havanın rezorpsiyonu sonucu atelaktazi gelişir. Kan dolaşımında basınç artışı gözlenir. Sağ kalpte hipertrofi gelişir. Semptomlar: Klinik belirtiler yavaş gelişir. Anamnezde daha önceleri hayvanda akut bir hastalık geçirdiği öğrenilir. Hastalık daha çok orta veya ileri yaşlı ve küçük yapılı aşırı kilolu köpek ve kedilerde gözlenir. Hastalarda ilk ortaya çıkan ve uzun süreden beri var olan, özellikle hareket ettirildiğine artan, semptom öksürüktür. Hayvanlarda öksürükle birlikte sert bazen irinli çok kötü kokulu sekret çıkışı gözlenir. İntratrokal basınç artışına bağlı olarak ekspiratorik dispne görülür. Askultasyonda kuru veya yaş harharalar ile stenoz sesleri alınır. Patolojik seslerdeki değişiklikler hayvanın solunum yapması engellendiğinde veya hareket ettirildiğinde daha belirgindir. Bronkoskopik muayenede bronşlarda sert ve kurumuş sekret birikimi ve lümenlerinin daralmış olduğu gözlenir. Bronşlardan alınan sekretten genelde bakteriyolojik etkenlere rastlanmaz. Laboratuar bulguları olarak, hafif nötrofili, astım hastalarında ise eosinofili tablosu tespit edilir. Arteriyel kan pO2 AKCİĞERDE ATELAKTAZİ Doğumdan önce akciğerlerin gelişmesini tamamlamaması ve doğumdan sonra sağlam olan akciğerlere havanın girmemesi sonucu akciğerlerde bir lopun veya akciğer bölümünün kollapsına akciğer atelaktazisi denir. Etiyoloji: Konjenital veya edinsel olarak ortaya çıkabilir. Edinsel olanlar daha çok kollaps olarak adlandırılır. Faktörler; - Akciğer loplarında kompresyonlar (Pneumothoraks, pleural sıvı birikim), - Akciğer dokusunda apse ve tümör oluşumlar, - Yabancı cisim (yavru sularının fazlaca yutulması ve zararlı gazların inhalasyonu) veya sekret artışına bağlı olarak bronşların tamamen tıkanması (obstrüksiyon atalektazisi), - Surfaktan sisteminin hasara uğraması (alveoler duvarlarının birbirine yapışması), - Akciğer dokusunda fibrozis durumları, - Anestezi edilen hayvanların uzun süre yan tarafına yatırılması sayılabilir. İlgili bölgelerde sekret durgunluğu ve ödem oluşumuna Semptomlar: Tıpkı pnömonilerde görülen semptomlar gözlenir. Taşipne, dispne, siyanoz, zayıf bir öksürük, ateş ve askultasyonda veziküler solunum seslerinin kaybolduğu tespit edilir. Kollabe olan tarafta perküsyonda mat ses alınması ile göğsün o tarafının akciğerin sönmesine bağlı olarak asimetrik olduğu ve solunuma katılmadığı ve atelaktaziye neden olan esas hastalığın semptomları gözlenir. Teşhis: Klinik bulgulara göre tanı konulabilir. Kesin teşhis için radyografiden faydalanılır. Röntgen bulguları olarak, kollabe olan kısım optik olarak daha kalın, sınırları belirgin ve mediastinum hastalıklı tarafa doğru yönelmiş olduğu tespit edilir. Tedavi: Hastalığın ortaya çıkışında rol oynayan esas etken yönelik tedavi yapılmalıdır. Öncelikle olarak nedenin ortadan kaldırılması gereklidir. Diğer tedavi tedbirleri olarak kronik obstrüktif bronşitis tedavisi (Bronşiyolitikler, Ekspektoranlar, Antibiyotik ve Sulfonamidler vb. ilaçlar) uygulanır. Hayvanlar, neden olan hastalığın izin verdiği oranda, hareket ettirilerek, derin solunum yapmaları uyarılır. Yeni doğanlarda konjenital veya güç/geç doğuma bağlı olarak ortaya çıkan atelaktazi olaylarında hayvanların mümkün olan en kısa sürede hava almaları sağlanmalıdır. Bu amaçla; yeni doğanlarda yutulan yavru sularının atılması için hayvan PNÖMONİ VE BRONKOPNÖMONİ Akciğer yangısı denildiğinde; bronş, bronşiyol, alveoller, intesitisyel doku ve pleuranın birlikte yangılanması anlaşılır. Yangı akciğerde genellikle 2 yol ile yayılabilir. 1) Bronş ve bronşiyollerde multisentrik veya lobuler olarak başlayan yangı daha sonra tüm akciğer dokusuna yayılabilir. 2) Yangı etkenleri hematojen yolla (viral enfeksiyonlarda) gelerek intersitisyel dokuda yangıya sebep olabilir. Klinik olarak pnömoni formları şunlardır: a) Bronkopnömoni; b) Lober pnömoni (Fibrinöz pnömoni); c) İntersitisyel pnömoni (Diffüz pnömoni); d) Embolik ve trombotik pnömoni; e) Granulomatöz pnömoni; f) Aspirasyon pnömonisi g) Akciğer apseleri; h) Akciğer gangreni; Etiyoloji: Farklı formlarda ve etiyolojik faktörleri de farklıdır. a) Bronkopnömoni; Kataral ve eksudatif formları mevcuttur ve enfeksiyonlar, parazit invazyonları, alerjik durumlar vb., b) Lober pnömoni (Fibrinöz pnömoni); enfeksiyonlar, parazit invazyonları, aspirasyon durumları, (pleuritisle birlikte), c) İntersitisyel pnömoni (Diffüz pnömoni); özellikle viral enfeksiyon lar, sepsis, paraziter invazyonlar, üremi, alerji ve toksinler, d) Embolik ve trombotik pnömoni; sepsis, paraziter invazyonlar, yağ embolisi, pıhtılaşma bozuklukları ve kalp yetmezliği durumları, e) Granulomatöz pnömoni; enfeksiyonlar, paraziter invazyonlar, yab. cisimler, aspirasyon (mineral yağların aspirasyonu) durumları f) Aspirasyon pnömonisi (özellikle orta lob ve lobus Etiyolojik faktörler hastalığın formuna göre farklılıklar gösterdiği gibi hayvan türlerine göre de faklılıklar gösterirler. Kedi ve Köpeklerde; Viral etkenler (Distemper, Parainfluenza, Canine Adenovirüs-2, Reovirüsler, CHV, FHV, Calici virüs), Bakteriyel etkenler (Chlamidia felis), Mantar, paraziter etkenler (Toxocara larvaları, Aelurostrongylus, Toxoplasma gondii), irkiltici gazların inhalasyonu (dumanlar, yer temizlik malzemeleri), sıvıların, yağların ve yabancı cisimleri aspirasyonu, toksinler (üremi) ve kan dol. bozuklukları (emboli) etiyolojide rol oynar. Patogenez: Pneumoniler ya akciğer parankiminin yangılanması veya sistemik hastalıkların bir bölümü olarak (primer) ya da bronşitis veya bronşiyolitisin ilerlemesi sonucu gelişir. Alveoler pneumoniler, başlıca hastalığın oluşmasına neden olan ajanların inhalasyonu sonucu ortaya çıkar. İlk olarak yavaş yavaş peribronşiyal bölgeye yayılma gösteren bir multiple bronşiyolitis gelişir. Yangısal eksudat Alveol lümenini doldurur ve alveolerde gaz değişimini engeller. a)Kataral pnömonilerde patogenez; Respiratorik epitellerde yüzeysel seyirli seröz eksudasyon, mukozalarda hiperemi ve ödem oluşumu ile karakterize bir yangıdır. Hastalık özellikle viral enfeksiyonlarda ortaya çıkar ve her zaman akciğerin diğer yangı formlarına dönüşebilir. Pnömonilerde görülen ortak semptomların yanında, ekspiratorik dispne, hırıltılıdan boru sesine kadar solunum sesleri ve sekonder olarak akciğer anfizemi bulguları gözlenir. b) Lober (Krupöz veya Fibrinöz) pnömonilerde patogenez; Etkenler akciğere aerojen veya hematojen yolla gelirler. Etkenlerin akciğer dokusunu etkilemesi sonucu önceleri alveoller, bronşlar ve peri bronşiyal bölgelerde eritrositler ve kanın albüminden bir sıvı birikimi sonucu hiperemi gelişir. Hiperemi sonucu fibrin birikimi meydana gelir ve akciğerin karaciğer görünümünde olması nede- niyle bu dönem hepatizasyon dönemi olarak adlandırılır. Hepatizasyonun devresi a)kırmızı hepatizasyon devresi, b) boz Hepatizasyon devresi, c) sarı hepatizasyon devresi’dir. Lökositlerin yoğun bir şekilde alveoler lümene göçü ve infiltrasyo- nu sonucu koagule olmuş eksudat sulanır ve erime gözlendiğin- den bu dönem lizis dönemi olarak adlandırılır.Sıvı hale gelmiş olan eksudat dışarı atılır veya akciğer tarafından rezorbe edilir. Bu olayların seyri sırasında hastalığa neden olan mikroorganizmalar toksin salgılayacağın hayvanın beden ısısında önceleri bir artış gözlenirken, özellikle lizis dönemi başladıktan sonra beden ısısı düşmeye başlar ve hayvanda iyileşme gözlenir. Ancak bazı durum larda mikroorganizmaların salgıladıkları toksinler hematojen yolla bütün vücuda yayılarak, piyemi veya septisemiye neden olabilirler. c) İntersitisyel (Diffüz) pnömonilerde patogenez; özellikle viral enfeksiyonlar, Chlamidya enfeksiyonlar ve paraziter invazyonlar sonucu ortaya çıkar. Bu formun tipik patognomik semptomlar, özellikle öksürük ve röntgen bulgularının net olmaması, gözlenmediğinden hastalığın kesin diagnozu yapılamamaktadır. Hastalığın akciğer bağdokusuna yayılması uzun sürer. d) Granulomatöz pnömonilerde patogenez; özellikle fibrinli pneumonileri takiben, akciğer dokusunda granulasyon doku oluşumu ve akciğerde yapışmalar ve skleroz meydana gelir. f) Aspirasyon pnömonisinde (gangrenli pnömoni) patogenez; yutma güçlüğü, yutak felci, bilinç kaybı, yutak ve ösefagus tıkanıklıkları ile buzağılarda ağızdan besleme durumlarında yem maddeleri (asidik mide içeriği vb.) ve ilaçların hatalı yutulması sonucu sporadik olarak meydana gelir. Özellikle mineral yağların hatalı sonda uygulamalarına bağlı olarak akciğere kaçması, silialarda yapışmalara bağlı olarak yabancı cisimlerin atılması ve alveollerde gaz değişiminin engellenmesine neden olacağından oldukça tehlikelidir. Akciğerlere kaçan yabancı cisimler akciğer dokusunda irkiltilere (yangılara) ve bakteriyel enfeksiyonların gelişmesine Hastalık etkenlerine ve bakterilerin türüne (anaerobik) göre 3-4 gün içerisinde klinik semptomlarda kötüleşme gelişir. g) Akciğer apselerinde patogenez; Hastalık genellikle kataral yangıyı takiben sekonder bakteriyel etkenlerin akciğere ulaşarak olaya katılması sonucu meydana gelir. Bakteriyel etkenlerin bronşiyal veya hematojen yoluyla (metastaz) akciğere gelmesinde diğer dokularda ortaya çıkan irinli olayların rolü oldukça önemlidir. Apse oluşumuna neden etkenlerin akciğere ulaşmasından sonra akciğerlerde generalize veya multiple, küçük apse odakları meydana gelir. Apse odaklarından bakteriyel etkenlerin genel dolaşıma katılması sonucu etkenler tüm organlara yayılır ve bakteriyemi, endokarditis, poliarthritis gibi organ hastalıkları ile toksinlerinin yayılması sonucu toksemi ve poliarthritislerin gelişmesi mümkündür. Semptomlar Pneumoniler; klinik olarak göre kataral, irinli-apseli, fibrinöz ve gangrenoz bronkopnömoniler olarak sınıflandır. Pneumonilerin hepsinde genelde ateş, burun akıntısı, öksürük, solunum güçlüğü (Taşipne, Dispne), perküsyonda ve askultasyonda genelde patolojik solunum seslerinin alınması, durgunluk, performans geriliği gibi, klinik olarak az veya çok şiddetinde farklılıklar gösteren ortak semptomlar gözlenir. a)Kataral pnömonilerde semptomlar; Pnömonilerde görülen ortak semptomların yanında, ekspiratorik dispne, hırıltılıdan boru sesine kadar solunum sesleri ve sekonder olarak akciğer anfizemi bulguları gözlenir. Kronik formda, kamburluk, gastroenteritis, gıda alımının bozulması, ateş yok, solunum güçlüğü, hafif veya şiddetli anemi semptomları gözlenir. b) Lober (Krupöz veya Fibrinöz) pnömonilerde semptomlar; İştahsızlık, genel durum bozukluğu, mukozalarda siyanozla karakterize dispne, gaz değişiminde azalma, askultasyonda akciğer seslerinin geniş bir alanda kaybolması (afoni) ve hırıltılı veya boru sesiyle karakterize solunum sesleri dikkati çeker. Süt veriminde azalma, irinli veya kanlı burun akıntısı, ağız açık soluma, taşikardi gibi diğer semptomlar gözlenir. c) İntersitisyel pnömonilerde semptomlar; yüzeysel ve frekansı artmış solunum, akciğerin rezerv kapasitesinin azalması ve dispne görülür. Klinik olarak; trakea ve bronşlarda değişiklikler, alveoler membranda kalınlaşma ve fibrin oluşumu, ateş ve öksürük d) Aspirasyon pnömonisinde semptomlar; Hayvan türleri içinde hatalı yutmaya en yatkın olanlar sırasıyla, at, domuz, inekler ve koyunlardır. Yabancı cisimlerin (mide içeriği, gıda maddeleri, ilaçlar vb.) akciğere aspirasyonundan (hatalı yutma) 24-48 saat sonra klinik semptomlar ortaya çıkar. Hastalarda ilk bulgular olarak, aniden ortaya çıkan şiddetli ve nöbet şeklinde bir öksürük, ateş, dispne, kahverengi-gri burun akıntısı, hızlı ve hırıltılı solunum, akciğer dokusunda erimelere bağlı (kavern oluşumu) olarak perküsyonda bazı alanlarda timpanik sesler alındığı gözlenir. 2-4 gün içerisinde ölüm olayları gözlenir. e) Akciğer apselerinde semptomlar; Kapsülleşmiş apseler genelde her hangi bir klinik semptomlara neden olmazlar. Generalize apseler de; hayvanlarda durgunluk, iştahsızlık, zayıflama ve verim düşüklüğü görülür. Apse büyük alanlara yayılırsa, perküsyonda geniş alanlarda mat ses alınır. Öksürük belirgin olup, kısa, sert ve ağrısızdır. İntermitant ateş, farklı zamanlarda epistaksis ve hemoptisis görülür. Burun kanamalarının nedeni, akciğer apselerinin damarlarda rupturlara yol açmasıdır. Lezyonların derecesine göre solunum hızı ve derinliğinde değişmelerle karakterize solunum bozukluğu görülür. Büyük apse odaklarının olduğu durumlarda askultasyonda solunum seslerinin alınmadığı tespit edilir. Hastalık kronik seyirli olup, zamanla anfizem veya bronchopneumoniye dönüşür. Hayvanlarda kötü kokulu Teşhis: Klinik bulgulara göre, pneumoninin hangi formunun olduğu kesin olarak söylenemez. Hatta burun akıntısı veya trakeal sıvaplardan bakteriyolik etken izolasyonları dahi kesin bir bulgu değildir. Klinik muayene ile birlikte kan muayenelerinin yapılması (PCV ve lökosit sayısı artmıştır ve sola kayma vardır) ve bronşiyal lavaj ile alınan sekretten sitolojik muayene sonuçları hastalık hakkında değerli bilgiler verebilir. Alveollerde gaz değişiminin sınırlanması sonucu kan gazları analizinde pO2’de düşüş tanıda yardımcı olur. Hastalarda radyolojik muayenelerde tipik bulgular elde edilemeyebilir. En güzel teşhis yeni ölmüş veya öldürülen hayvanların akciğer dokusunda yapılan bakteriyolojik izolasyon ve identifikasyon sonucu konur. Viral hastalıklarda ise burun ve konjuktival sıvaplardan yararlanılır. Ayrıca viral kökenli enfeksiyöz hastalıklarda serolojik olarak yeterli antikor titresinin belirlenmesi değerli bilgiler verir. Ayrıcı tanı: Ayrıcı tanıda spesifik bronkopnömoniler göz önünde tutulmalıdır. Prognoz: Hastalığın prognozu bir çok etkene bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu faktörler, hastalık etkeninin yanında, hastalığın klinik formu, hayvanın genel durumu, bakım-besleme, bakteriyel etkenlerde antibiyotiklere karşı direnç gelişmesi ve tedavinin şekli olarak sayılabilir. Ayrıca bronkopnömoniler genel olarak önemli hayvan kayıplarına neden olmaktadırlar. Hastaların aniden ölmesi, tedaviye cevap vermemesi, akut olayların ölüme neden olması veya kronik forma dönüşmesi ile hayvanlarda performans düşüklüğü ve boğulma olaylarının sık görülmesiyle kayıplar ortaya çıkmaktadır. Özellikle viral kökenli veya nedene yönelik tedavinin mümkün olamadığı generalize pnömonilerde ve gangrenli pnömonilerde prognoz şüpheli veya olumsuz kabul edilir. Kemoterapoitiklerin yaygın olarak kullanılmaya başlamasından sonra hastalığın prognozu daha öncelere göre iyidir. Viral kökenliler kendiliğinden iyileşebilir. Tedavi: Bronkopnömonilerde başarılı bir tedavinin yapılabilmesi için hastalığın sporadik veya enzootik olup olmadığı ve esas nedeninin belirlenmesi gereklidir. Hastalığın etiyolojisinin tam olarak ortaya konulması, Medikal tedavide amaç, hastalık etmeninin ortadan kaldırılmasıdır. Bu nedenle hastalığın formunun (akut, kronik, sporadik, enzootik, alerjik, paraziter vb.) çok iyi bilinmesi gereklidir. Pnömonilerde, genellikle primer veya sekonder olarak bakteriyel etkenler rol oynadığından, hastalara antibiyotik uygulamaları (paraziter kökenliler dışında) ilk tercih edilen tedavi yöntemlerinden birisidir. Sporadik olarak ortaya çıkan pnömonilerde antibiyotik uygulamaları olumlu sonuçlar verir. Ancak enzootik seyirli olan hastalıklarda bir çok farklı etken, özellikle virüsler, rol oynadığından antibiyotik tedavi her zaman mümkün olmamaktadır. Antibiyotik tedaviye ilave olarak; - Sürekli olarak hayvanların klinik muayenelerle kontrollerinin yapılması, - Barınak klimasının düzenlenmesi (taze hava, hava cereyanının önlenmesi, zararlı gazların miktarının azaltılması, ortam ısısının 12-14 ºC olmasına çalışılır), - Kortikosteroit ve kortikosteroit içeren preparatların uygulanması (alerjik veya kronik), - Betamimetikler (Ventipulmin vb.), Sekrolitikler (Bisolvon) Kedi ve köpeklerde pnömonilerde uygulanacak tedavi yönteminin belirlenmesinde ilk yapılacak olan etiyolojik faktörlerin ortaya konulmasıdır. Kronik seyirli hastalıklarda etiyolojinin belirlenmesi akut seyirli olanlara göre çok daha önemlidir. Tedavide; 1) Hayvanlarda mevcut olan öksürüğün kontrol edilmesi için Kodein içeren preparatlar (Codein 1-2 mg/kg) kullanılır. Ancak kedilerde bu amaçla Phenobarbital (3-6 mg/kg) kullanımı daha iyidir. Kodeinli ilaçlar sekresyonlu pnömonilerde kontrendikedir. 2) Kurumuş veya sertleşmiş sekresyonun sulandırılması ve atılması için Ekspektoronlar verilir. Bu amaçla Bromhexin (0,1-0,2 mg/kg dozda günde 3 kez), Guajacol (8-20 mg/kg dozda günde 3 kez) uygulanır. 3) Mukolitik etkili olarak Acetylcystein içeren preparatlar inhalasyon yoluyla lokal olarak veya oral yolla verilir. Mukoproteinlerin disülfit bağlarını kopararak içeriğin sulanmasını ve atılmasını sağlar. İrinli, fibrinli ve kan pıhtısının oluştuğu durumlarda etkisizdir. Ayrıca -laktam antibiyotikler (Penisilin, Ampisilin, Sefalosporin) ve Antibiyotikler özellikle viral enfeksiyonların seyri sırasında sekonder bakteriyel enfeksiyonların engellenmesi için, Penisilin (5000 U/kg) daha iyisi Ampisilin (50-100 mg/kg) tek başına veya Kanamisin (25 mg/kg) ile kombine edilerek günde 3-4 kez uygulanır. Sulfonamidlerin Trimethoprimle kombinasyonlarının (20-30 mg/kg günde 1 veya 2 kez) kullanımları olumludur. 5) Toxoplazmoziste Sulfadiazin (60-100 mg/kg doz bölünerek günde 4-6 kez) verilir. 6) Alerjik veya eosinofilik Bronkopnömoni ve bronşiyal astım durumlarında Kortikosteroitler kullanılır. Bu grup ilaçların yan etkilerinden dolayı en az yan etkili olan Prednisolon 0,5-1,0 mg/kg dozda günde 2 kez uygulanarak tedaviye başlanır Kortikosteroitlerin akut dönemde kullanımları kontrendikedir. 7) Hastalarda ortaya çıkan şiddetli hipoksi durumlarında O2 (1-4 l/dakika dozunda) tedavisi yapılır. Oksijen mutlak suretle nemlendirilerek verilir, yoksa bronşiyal mukozalarda kurumaya ve mukozal sekresyonlarda viskozite artışa neden olur. 8) Bronşlardaki mevcut spazm durumları - PNEUMOTHORAKS Çeşitli nedenlerle göğüs boşluğunda akciğerlerin uni- yada bilateral kollaps ve hava birikmesi olgusudur. Etiyoloji: Çeşitli nedenlerle akciğer dokusunun bütünlüğünün bozulması sonucu göğüs boşluğunda hava birikir. Endojen faktörler; akciğer apselerinin pleuraya açılması, ekino-kok kistlerinin patlaması, şiddetli öksürük, aşırı egzersiz, enfeksiyonun seyrinde oluşan bullaların yırtılmasıdır. Eksojen faktörler; göğüs duvarının dışardan gelen travmalara bağlı (sivri cisim, kurşun yarası vb) olarak delinmesi, pleural drenaj sırasında hatalı uygulamalar ve kırık kosta uçlarının akciğere batmasıdır. Patogenez: Göğüs duvarında veya akciğerdeki bir yırtıktan göğüs boşluğuna havanın aspire edilmesi sonucu akciğerlerde sönme meydana gelir ve akciğerin ilgili bölümü artık solunuma katılamaz. Genellikle tek taraflı olarak meydana gelen Pneumothoraks olguları çift taraflı olarak ta gözlenebilir. Semptomlar: ilk semptom, aniden başlayan bir sol. güçlüğüdür. biriken havanın miktarının artmasına bağlı Tek taraflı ve hafif olgularda semptomlar biraz daha hafif seyreder. Hayvanlarda solunum sayısı artışı, inspiratorik solunum güçlüğü, kedilerde ağızdan soluma, hasta tarafta göğüs kafesinin asimetrisinin bozulduğu ve solunuma katılmadığı gözlenir. Sönmeyen tarafta kompenzasyona bağlı olarak dışa doğru bombeleşme görülür. İlerlemiş olgularda hayvanlarda siyanoz ve şok semptomları gelişir. Akciğerlerin oskültasyonunda sönen tarafta hiç solunum sesi alınmaz iken sağlam tarafta ise solunum seslerinde sertleşme tespit edilir. Perküsyonda sönen tarafta ventralde mat ses, üstte davul sesi ve sağlam tarafta açık üstü ses alınır. Eksojen kaynaklı pneumothraks olgularında deri altı anfizemi gözlenir. Yabancı cisimlerin ösefagus veya göğüs duvarını delmesi sonucu enfeksiyon etkenlerin pleuraya ulaşması sonucu pyothoraks gelişebilir. Teşhis: Klinik semptomlar, perküsyon ve röntgen bulgularına göre hastalığın tanısı kolaydır. Prognoz: Göğüs duvarındaki deliğin mümkün olan en kısa süre içerisinde kapatılması ve sterile edilmesi halinde prognoz iyidir. Tedavi: Hafif olaylarda kendiliğinden iyileşmeler görülebilir. Travmatik kökenli olgularda yara delikleri kapatılır ve hayvan dinlendirilir. Komplikasyonları önlemek için parenteral antibiyotik ve şiddetli olgularda 7 ve 8. İK aralıktan HYDROTHORAX, HAEMOTHORAX VE CHYLOTHORAX Göğüs boşluğunda transudat toplanması (Hydrothorax), kan toplanması (Haemothorax) ve lenf sıvısının toplanması (Chylothorax) sonucu, akciğerlerin ventral loplarında sönme ve solunum güçlüğü ile karakterize hastalıktır. Etiyoloji: Göğüs boşluğunda biriken sıvının karakterine göre, etiyolojik faktörler farklılık gösterir. Hydrothorax olgularında etiyoloji; Kalp yetmezlikleri (hidrostatik basınç artışları), tümörler (venöz veya lenf dolaşımının engellenmesi), hipoalbüminemi (nefrotik sendrom durumlarında, eksudatif enteropatiler), hepatopati (onkotik basıncın azalması), akciğer ödemi ve kanın sulanmasına neden olan hastalıklar, Haemothorax olgularında etiyoloji; Göğüs duvarına isabet eden travmalar (trafik kazaları, düşme, kurşun yarası), Kumarin zehirlenmeleri, damar rupturları (pleural hemangiomlar, damar aneurismaları), kronik pleuritislerde adhezyonların yırtılması, Chylothorax olgularında etiyoloji; Çok nadiren ortaya çıkar ve travma veya tümörlere bağlı olarak lenf damarlarının rupturu etiyolojide rol oynar. Patogenez: Etiyolojik farklılıklara ve etkenlere maruz kalan dokulardaki değişikliklere göre göğüs boşluğunda biriken sıvının karakteri farklı olur. Ancak hangi sıvı birikirse biriksin etkilenen organ akciğerdir. Artan sıvı miktarına bağlı olarak akciğerlerin ventral kısımlarında basınç artışına bağlı olarak atelektazi meydana gelir ve hastalardaki solunum güçlüğünün (dispne) derecesi atelektazinin şiddetine bağlı olarak değişir. Hayvanlarda Semptomlar: Esas nedene ait klinik semptomların (kalp yetmezliği, hemorajik anemi vb. bulgular) yanı sıra aynı klinik bulgulara rastlanılır. Hastalarda ortaya çıkan klinik semptomlar olarak; dispne, taşikardi, dermansızlık, güçsüzlük ve beden ısısının normal olması gözlenir. Oskültasyonda ventralde akciğer seslerinin kaybolduğu ve perküsyonda yatay asamiyet sahası tespit edilir. Göğüs boşluğunda aşırı sıvı birikmesine bağlı olarak venalar üzerinde basınç artışı ve vena jugulariste dolgunluk ile ven nabzı gözlenir. Zayıf olan hayvanlarda interkostal aralıkların şişkin olduğu belirlenir. Haemothorax olgularında mukozalarda solgunluk ve anemi bulguları ile Hydrothorax olgularında hipoproteinemilere bağlı olarak zayıflama, ascites ve ödemler gözlenir. Tanı: Klinik semptomlara göre hastalığın tanısı kolayca konulur. Üç hastalık olgusu da pleuritisle karıştırılabilir. Ancak pleuritiste göğüs duvarının palpasyonu ve perküsyonunda ağrı olması, göğüs boşluğuna punksiyon yapıldığında alınan sıvıda bakterilerin ve fibrin iplikçiklerinin bulunması ayrıcı tanıda önemli bir göstergedir. Tedavi: Özel bir sağaltıma gerek duyulmasa da hastalığın çıkışında etkili primer hastalığa yönelik tedavi yapılır. Hayvanlarda şiddetli solunum güçlüğü semptomları bulunduğunda thorakosentezle göğüs boşluğundan sıvı alınır. Göğüs boşluğundan sıvı alındıktan sonra lokal olarak göğüs boşluğuna antibiyotikler verilir. Medikal tedavide, kanama durdurucu ilaçlar, kardiyotonikler, hipertonik glikoz solüsyonları ve Ca infüzyonları uygulanır. Göğüs boşluğundaki sıvının emilmesi atılması için Diüretikler (Furosemid, 1-2 mg/kg dozda) ve aldesteron antogonistleri (Aldactone, 3-6 KÖPEKLERDE SPESİFİK SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI KÖPEKLERİN ENFEKSİYÖZ TRAKEOBRONŞİTİSİ (KENNEL COUGH) Barınak öksürüğü olarak ta isimlendirilebilen, enfeksiyöz köpek trakeobronşitine verilen genel isimdir. Köpekler arasında oldukça bulaşıcı bir solunum sistemi hastalığıdır. Adından da anlaşılacağı gibi, bu trakea ve bronşların iltihabı ile tanımlanır. Bu hastalık tüm dünyada bulunur ve ömürleri boyunca en az bir kez köpeklerin yüksek bir yüzdesini enfekte ettiği bilinmektedir. Bazen bordetelloz olarak da anılır. Genç yavrular genellikle olgunlaşmamış bağışıklık sistemine sahip oldukları için bu hastalığa bağlı olarak ortaya çıkabilecek en ciddi komplikasyonlardan muzdariptirler. Bağışıklık kabiliyetleri azalmış yaşlı köpekler de görülme oranı artar Bağışıklığı azalmış hamile dişiler ve önceden var olan solunum yolu hastalıklarına sahip köpekler de risk altındır. Etiyoloji Enfeksiyöz köpek trakeobronşitlerine katkıda bulunan en yaygın mikroorganizmalardan bazıları – Bordetella bronchiseptica bakterileri, – köpek adenovirüsü, parainfluenza virüsü, – distemper virusu, reovirüsler ve mikoplazmalardır. Bu organizmaların herhangi biri, bu hastalığın semptomlarına tek başına veya kombinasyon halinde neden olabilir. Birden fazla organizma içeren enfeksiyonlar en şiddetli semptomlara neden olma eğilimindedir. Köpekler genellikle çok sayıda başka köpeğe (örneğin bir yatılı tesiste veya şovda) maruz kaldıktan 3-4 gün sonra kennel öksürüğü ile ilişkili klinik belirtileri geliştirir. Stres, aşırı ventilasyon, hava sıcaklığı, ve nem duyarlılığı hastalığın şiddetini arttıran faktörlerdir. Bulaşma aerosol yolla ve çok hızlı gelişir. Barınaklarda ve toplu bulunan yetiştirme yerlerinde yaygındır. Semptomlar Kalıcı öksürük en sık görülen semptomdur Öğürme Sulu burun akıntısı Hafif vakalarda, köpekler genellikle aktifdir ve normal iştah Şiddetli vakalarda, belirtiler ilerler ve pnömoni, halsizlik, ateş, uyuşukluk, depresyon, sepsis ve hatta ölüm içerebilir Öksürük kuru ya da yaş karakterli olabilir, trakeal palpasyonla öksürük artar, Komplike olmayan olgularda sistemik belirtiler görülmeyebilir Sekonder enfeksiyonlar semptomları şiddetlendirir Gençlerde ve aşısız olanlarda daha şiddetli seyreder Teşhis Bu hastalığın tanısı büyük ölçüde, mevcut olan semptomların tipine ve diğer köpeklere maruz kalma konusunda bir köpeğin hastalanma dönemine dayanmaktadır. Kan kimyası testleri, tam bir kan hücresi sayısının, idrar tahlili, fekal muayenelerin ve göğüs röntgenlerinin bazı kombinasyonlarını uygulanabilir. Bir köpek beklendiği gibi tedaviye cevap vermezse, kennel öksürüğüne neden olan mikroorganizmaları tanımlamak için ek testler (örn., Bakteriyel kültürler, Transtrakeal aspirasyon) gerekli olabilir. Başka köpeklerle temas edip etmediği Temas sonrası öksürük Nötrofili ve sola kayma komplike enfeksiyonlarda ortaya çıkar Hafif olgularda interstisiel akciğer yoğunluğu Şiddetli olgularda lober konsolidasyonla birlikte interstisiel ve alveoler paternler gözlenir Tedavi Tedavi, enfeksiyonun şiddetine bağlıdır. Köpek uyanık, aktif, iyi beslenen ve sadece az semptomlara sahipse, sadece dinlenme, iyi hidrasyon ve beslenme gibi genel destek bakımı yapılabilir. Daha ciddi şekilde etkilenen köpekler, enflamasyonu ve öksürüğü azaltan ilaçlardan yararlanır. Bakteriyel bir enfeksiyon varsa, antibiyotikler hastalığın seyrini kısaltabilir. Pnömoni olan köpeklerin genellikle daha agresif tedavi için hastaneye yatırılması gerekir. Tedavi Paroksismal (Kriz) öksürük için supresanlar verilir – Hidrokodon 0,25 mg/kg günde 2 veya 4 kez – Butarfanol 0,5-1,0 mg/kg günde 2 veya 4 kez, pnömoni varsa bunlar kullanılmamalıdır. Enfeksiyonlar için, – Doksisiklin 10 mg/kg – Amoksisilin Klavulonik asid 13,75 mg/kgx2 – Trimethoprim sülfonamid 15 mg/kgx2 – Antibiyotiklerle nebulizasyon (Gentamisin 6-8 mg/kg % 0,9 luk NaCl ile 1:5-1:10 dilüe edilerek uygulanır) Tedavi 2-3 hafta hastanın izolasyonu gerekir. Komplike olgularda – Sefoksitin 22 mg/kg İV – Ampisilin 10-20 mg/kg İV – Amoksisilin 20 mg/kg + Enrofloksasin 2,5- 10 mg/kg – Azitromisin 5 mg/kg 5-7 gün – Kristaloidlerle hidrasyon – Bronkodilatatör ve antibiyotiklerle inhalasyon – Gerekirse oksijen tedavisi Korunma Parainflüenza, Bordetella ve adenovirus için aşılar mevcuttur BORDOTELLA BRONŞİOSEPTİKA Köpekler ve kedilerdeki Bordetellosis hafif, kendi kendini sınırlayan bir hastalıktır. Klinik belirtiler birkaç gün ile birkaç hafta arasında sürebilir. Köpeklerde öksürük, egzersizi kısıtlayarak ve heyecandan kaçınarak yönetilebilir. Hafif respiratuar belirtileri olan kediler genellikle sadece destekleyici bakım ile düzelir. Sistemik klinik belirtileri olan köpekler ve kediler için, diğer hayvanlara bulaşma riski veya önceden var olan solunum rahatsızlıkları, Önerilen ilaçlar arasında antibiyotikler, öksürük hastalıkları ve antienflamatuvarlar bulunur. Etiyoloji Bordotella bronchioseptica gram negatif, aerobik kokobasil Siliali epitellerde kolonize olur. Nadiren tek başına enfeksiyon oluşturur Aerolizasyon ile bulaşır, kontamine materyal ve insanlar Etken intrinsik mekanizmalar ile konakçının savunma mekanizmasından korunmaktadır. Aşılar çok etkili değildir Klinik Bulgular Paroksismal öksürük, kusma ve balgam şikayeti vardır Ses teli ödemine bağlı olarak kaz sesine