Hukuk 28.10.2024 PDF

Summary

This document discusses Turkish law, covering topics such as agricultural credit cooperatives, basic legal concepts, branches of law, government bodies, legal sources, the concept of rights and their types, acquisition and loss of rights, legal entities and legal capacity. It's likely part of a course on law in Turkey.

Full Transcript

¿ w   w w w HUKUK HUKUK TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ VE HUKUK: Tarım Kredi Kooperatifleri, 1581 Sayılı Kanun’a dayanarak kurulmuş olan özel nitelikli bir kurumdur. Kuruluşu, amacı, çalışma konuları, yetkileri, sorumluluklar...

¿ w   w w w HUKUK HUKUK TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ VE HUKUK: Tarım Kredi Kooperatifleri, 1581 Sayılı Kanun’a dayanarak kurulmuş olan özel nitelikli bir kurumdur. Kuruluşu, amacı, çalışma konuları, yetkileri, sorumlulukları, idarecileri ve personeli ile ilgili hususlar, muafiyetler, istisnalar ve tasfiye işlemleri gibi konular dayanak Kanun olan 1581 Sayılı Kanun’da ve Anasözleşmelerde açıklanmıştır. Ayrıca Anayasa’mızın 171. Maddesi de Kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirlerin devlet tarafından alınması gerektiğini belirtmektedir. Dolayısıyla Tarım Kredi Kooperatiflerinin faaliyetleri, 1581 sayılı kanuna ve ilgili kanunlara (Koop. Kanunu, Ticaret Kanunu vb.) uygun olmalıdır. Bu uygunluğun sağlanabilmesi de hukuk bilgisine sahip olmakla mümkündür. Tarım Kredi Kooperatifleri özel hukuk tüzelkişileridir, Kamu kurumu veya kamu tüzelkişisi değildirler. Tarım Kredi Kooperatifi personeli işçi statüsündedir, Devlet memuru değildirler. Personelin Kuruma karşı açacakları davalar İş Mahkemelerinde görülür. TEMEL HUKUK BİLGİLERİ: Hukuk: Toplumsal yaşam içinde kişilerin birbirleriyle ve toplumu temsil eden güç olan devletle ilişkilerini düzenleyen ve uyulması, devlet tarafından yaptırıma bağlanmış kurallar bütünüdür. Ceza verme, butlan, iptal, tazminat hukukta görülen bazı yaptırımlardır. TOPLUMU DÜZENLEYEN KURALLAR: l-Din kuralları: Bir dinin getirdiği kurallar bütünüdür. 2-Ahlak kuralları: Toplumda yardımlaşma, saygı, şefkat, ayıplama ve hoşgörü gibi duyguların insanlara yüklediği kurallardır. 3-Diğer kurallar: Örf ve adetler, görgü, çete kuralları gibi kurallardır. Bu kurallar yöresel veya toplumsal şartlara bağlı olarak değişiklik arz edebilir. 4-Hukuk kuralları: Toplum yaşantısını düzenleyen ve devlet yaptırımı ile güçlendirilmiş kurallar bütünüdür. Sürekli değişim ve gelişme göstermektedir. Yaptırımı devlet eliyle uygulanır. Hukuk kuralları ile diğer kurallar arasındaki fark müeyyide (yaptırım) unsurundadır. Hukuk kurallarının müeyyidesi; zorlama ve cezalandırma, Dini kuralların müeyyidesi; cehennem azabı korkusu, Ahlak kurallarının müeyyidesi; ayıplanma, Görgü kurallarının müeyyidesi; küçük düşme, Örf ve âdet kurallarının müeyyidesi; gruptan atılma veya linç edilme örnek verilebilir. En büyük ve en kapsamlı yaptırım hukuk kurallarındadır. HUKUKUN DALLARI: Kamu Hukuku: Devletle kişiler arasındaki ve devletle başka devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarıdır. Anayasa hukuku, İdare hukuku, Ceza hukuku. Devletler genel hukuku gibi. Özel Hukuk: Kişiler arasındaki ilişkileri ve özel hukuk kuralları çerçevesinde devletle kişilerin girdikleri ilişkileri düzenleyen kurallardır. Medeni hukuk, Borçlar Hukuku, Ticaret hukuku, gibi. DEVLET ORGANLARI: (GÜÇLER AYRILIĞI) l- Yasama (T.B.M.M.) ll- Yürütme (Cumhurbaşkanı, Bakanlıklar) lll- Yargı (Bağımsız Mahkemeler) 1 YARGI TÜRLERİ: 1- Anayasa Yargısı (Anayasa Mahkemesi) 2- İdari Yargı (Danıştay-Bölge İdare Mah.-İdare Mah., Vergi Mah.) 3- Adli Yargı (Yargıtay-Bölge Adliye Mah.-Ceza Mah., Hukuk Mah.) ADLİ YARGI YERLERİ: 1- Ceza Mahkemeleri: a) Sulh Ceza Mah. b) Asliye Ceza Mah. c) Ağır Ceza M. 2- Hukuk Mahkemeleri: a) Sulh Hukuk Mah. b) Asliye Hukuk Mah. (Ticaret Mah., Aile Mah., İş Mah., İcra Mah., Tüketici Mah., Trafik Mah.) YÜKSEK MAHKEMELER: 1- Anayasa Mahkemesi (Kanunların Anayasaya uygunluğunu denetler, vb.) 2- Yargıtay (Hukuk Mahkemelerinin kararlarını temyiz yoluyla inceler) 3- Danıştay (İdare Mahkemelerinin kararlarını temyiz yoluyla inceler) 4- Uyuşmazlık Mahkemesi (Hangi davaya hangi mahkeme bakacak) HUKUKUN KAYNAKLARI: Hukuk kuralları genellikle yazılı olarak karşımıza çıkarlar. Hukuk kuralları arasında bir hiyerarşi mevcuttur. Yani yasa Anayasaya, yönetmelik Anayasa ve yasaya aykırı olamaz. Aşağıda açıklanan kaynaklar hukukun asli (bağlayıcı) kaynaklarıdır. ANAYASA Anayasa; devletin temel yapısını, yönetim biçimini, devlet organlarının birbirleriyle ilişkilerini, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen temel hukuk kaynağıdır. YASA (KANUN) Kanun, toplum düzenini oluşturmak ve asayişi sağlamak için hazırlanmış yazılı hükümlerdir. Toplumdaki her fert, istisnasız kanunlara uymak zorundadır. Uyulmaması durumunda para cezası, tahdit (sınırlama), hak mahrumiyeti, hapis cezası gibi farklı cezai yaptırımlar uygulanır. Yasa çıkarma yetkisi, TBMM’ye aittir. Bu yetki, hiçbir şekilde devredilemez. Yasa teklif etmeye Milletvekilleri yetkilidir. CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ Anayasa m. 104/17hükmü uyarınca; “Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” YÖNETMELİK Cumhurbaşkanı, Bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren yasaların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak koşulu ile Yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin Resmi Gazetede yayımlanacağı yasada belirtilir. 2 TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ VE BİRLİKLERİ BAKIMINDAN HUKUK KAYNAKLARI 1- Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu (1581 sayılı) 2- Anasözleşme 3- Kooperatifler Kanunu (1163 sayılı) 4- Genel Kurul Kararları 5- Yönetim Kurulu Kararı 6- Yönetmelikler 7- Genelgeler 8- Genel Mektuplar 9- Talimatlar MEDENİ HUKUK HAKLAR: 1. HAK KAVRAMI: Hak, hukuken korunan ve sahibine veya temsilcisine bu korumadan yararlanma yetkisi tanınan menfaattir. Korunan bu çıkarın ilişkin olduğu alana göre hakkın türü de değişmektedir. Hak sahibi, gerçek ve tüzel kişiler olabilir, hayvanlar ve eşyalar hak sahibi olamazlar. 2. HAKKIN TÜRLERİ Kamu Hakları: Devletle kişilerin ilişkilerinden doğan, kamu hukukunu ilgilendiren haklardır. Özel Haklar: Kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinden doğan haklardır. Kamu haklarından kural olarak sadece ülke vatandaşları yararlanırken özel haklardan yerli yabancı fark etmeksizin herkes yararlanır. HAKKIN KAZANILMASI VE KAYBEDİLMESİ: Kişinin, bir hakkın sahibi konumuna gelmesine hakkın kazanılması, hak sahibi konumundan çıkmasına ise hakkın kaybedilmesi denir. Hakkın Kazanılması 3 şekilde gerçekleşir: 1. Aslen Kazanma: Bu durumda hak sahibi bu hakkın ilk sahibi olarak, doğrudan doğruya hakkı kazanmaktadır. Hakkın daha önce bir sahibi yoktur. Örn: Avlanmak suretiyle bir hayvanın elde edilmesi, balık tutmak, kuş avlamak gibi. Kişi mülkiyet hakkını aslen kazanmış olur. 2. Devren Kazanma: Burada hak, bir başkasından devren kazanılmaktadır. Kişi o şey üzerindeki hakkını kaybederken, bir diğeri sahipliğini kazanmaktadır. Örn: Aracın bir başkasına satılması veya bağışlanması. Bu şeyin hak sahipliğinin devralana geçmesi için taşınmazlarda “tescil”, taşınırlarda “teslim”, alacaklarda ise “temlik”(devretme) işlemine gerek vardır. 3. Tesisen Kazanma: Burada mevcut bir hakka dayanarak bir başka hak kurulmaktadır. Bir malın maliki bu mal üzerinde bir başkası lehine (borcuna karşılık) bir rehin hakkı kurmaktadır. (örn: ipotek işlemi) Hakkın Korunması: Bir hak sahibinin hakkı bu hakka uymak zorunda olanlar tarafından ihlal edilince, ortaya hakkın korunması sorunu çıkar. Hak sahibi ilk önce karşı taraftan hakkına uymasını talep eder. Bu yolla sonuç alınamazsa dava yoluna gidilir. Kişi hakkına kavuşamamadan veya geç kavuşmadan dolayı uğradığı zararların tazminini isteyebilir. Başlıca dava türleri şunlardır: 3 Eda davası: Davacı karşı tarafı bir şey yapmaya bir şey vermeye veya bir şey yapmaktan kaçınmaya mahkûm edilmesini ister. Eda davası, zararın giderilmesini amaçlıyorsa tazminat davası adını alır. Tespit davası: Bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığını tespit etmek için açılan davalardır. İlişkinin varlığı tespit edilmek isteniyorsa müspet tespit davası (örneğin: trafik kazalarında zararın tespiti), yokluğu içinse menfi tespit davası (Örn: Bazı ortaklarımızın borcu olmadığına dair davaları) adını alır. Yenilik doğuran dava: Kişilerin hukuki durumunda değişiklik meydana getirecek yenilik doğuran hakların kullanılması amacıyla açılan davalardır. Boşanma Hakkın kaybedilmesi 4 şekilde gerçekleşir: 1. Hukuki Olay ile: Hukukun kendisine bir sonuç bağladığı olaylara hukuki olay denir. Örn: Ölüm 2. Hukuki İşlem ile: Hukuk kendisine bir sonuç bağladığı işlemlere hukuki işlem denir. Örn: Sözleşme 3. Hukuki Fiil ile: Hukukun kendisine bir sonuç bağladığı fiillere hukuki fiil denir. Örn: Hırsızlık 4. Hak Düşürücü Süre ile: Kanunen belirlenen süre içerisinde kullanılmaması durumunda hakkın ortadan kalkmasına neden olan sürelerdir. Örn: Mirası red süresi Kişi: Hak ehliyetine sahip olan varlıklardır. Kişilik: Kişinin ehliyetleri, kişilik alanına giren değerleri kişisel durumlarından oluşan bir bütündür. Kişiliğin başlangıcı: Gerçek kişiler sağ ve tam olarak doğmak kaydı ile ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyetini kazanır. Kişiliğin sona ermesi: a) Ölüm b) Ölüm karinesi c) Mahkemece gaiplik kararı verilmesi Ölüm Karinesi: Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır. Ölüm karinesine dayanan tarafın artık ölümün varlığını ispatı gerekmez (Bu yolla ölümün varlığını ispatlamış olur). Gaiplik: Olası Ölüm tehlikesi içerisinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir. Gaiplik kararının istenebilmesi için, ölüm tehlikesinin üzerinden en az bir yıl veya son haber tarihinin üzerinden en az beş yıl geçmiş olması gerekir. TÜZEL KİŞİLER: Belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulmuş ve bağımsız bir kişiliğe sahip, hak ve borçlara ehil olma iktidarı hukuk düzeni tarafından tanınmış kişi ya da mal topluluklarına tüzel kişi denir. Yapılarına Göre Tüzel Kişiler: Kişi toplulukları (Dernek, şirket, sendika, siyasi parti, spor kulübü vb.) Mal toplulukları (Vakıf gibi) Tabi Oldukları Hukuk Kurallarına Göre: Kamu tüzel kişileri (TRT, YÖK, Bakanlıklar, Valilikler, Belediyeler, Köyler vb. ) Özel hukuk tüzel kişileri (Tarım Kredi Kooperatifleri gibi) Tüzel Kişiliğin Başlangıcı: Serbesti sistemi (Derneklerde) Müsaade (izin) sistemi ( A.Ş. ve LTD) Tescil sistemi (Vakıflarda) 4 Tüzel Kişiliğin Sona Ermesi: Kamu tüzel kişileri: Yasayla kuruldukları gibi yine yasayla kaldırılırlar. Özel hukuk tüzel kişileri: Ya kendiliğinden infisah ederler ya da yetkili makamın kararıyla fesih edilirler. **Dernekler ve Vakıflar da tüzel kişilerdir. HAK EHLİYETİ: Kişilerin haklara ve borçlara sahip olabilme yeteneğidir. Buna medeni haklara sahip olma ehliyeti de denir. Kişinin, sağ ve tam doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme, sözleşme yapma, mirastan pay alabilme vb.) yararlanma yeteneğidir. Kişi olmakla eş anlamlıdır. Bununla ilgili iki temel ilke vardır: 1-Genellik ilkesi: Herkes hak ehliyetine sahiptir. 2-Eşitlik ilkesi: Kanun çerçevesinde herkes hak elde etmede ve borç altına girmede eşittir. Kanunun yaş, cinsiyet, nesep, sağlık, yabancılık gibi nedenlerle bunu kısıtlaması eşitlik ilkesini zedelemez. FİİL EHLİYETİ: Fiil ehliyeti bir kişinin bizzat kendi fiilleriyle (davranışlarıyla) hak sahibi olması veya borç altına girebilmesi yeteneğidir. Hak ehliyetinden farkı aktif bir ehliyet olmasıdır. Bundan dolayı buna medeni hakları kullanma ehliyeti de denir. Başlıca şartları şunlardır: 1. Temyiz kudreti (sezginlik): En önemli koşuludur. Bu koşul yoksa kişi tam ehliyetsizdir. Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı ya da akıl zayıflığı veya sarhoşluk vb sebeplerden birisi ile makul suretle hareket etme iktidarından yoksun olmayan herkes sezgin sayılır. 2. Rüşt (erginlik): 18 yaşını doldurmuş kişi reşit sayılır. 17 yaşını dolduran kişi anne ve babasının izni ile evlenebilir. Evlenme kişiyi reşit kılar (Evlenme rüştü), 16 yaşını doldurmuş kişi kendi isteği, ana ve babasının muvafakati ve mahkeme kararı ile reşit kılınabilir (Kaza-i rüşt / yargısal rüşt). 3. Kısıtlı olmamak (hacir altına alınmış olmamak): Yasada sayılan hacir sebeplerinden birinin bulunması halinde kişinin ehliyeti sınırlanır ve kendisine bir vasi atanır. Bunlar; akıl hastalığı, akıl zayıflığı, israf, kötü hal, kötü idare, ayyaşlık, bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezalar vb. FİİL EHLİYETİNİN KAPSAMI Hukuki işlem ehliyeti: Kişinin bizzat kendi fiilleriyle hukuki işlemler yaparak hak ve borç altına girebilmesi için, tam fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Örn: Sözleşme imzalamak için gereklidir. Haksız fiil ehliyeti: Kişinin haksız fiilden sorumlu tutulabilmesini ifade eder. Kişinin kusurlu olması gerekir. Kişinin temyiz kudretine sahip olması gerekir. Örn: Yaralama suçundan veya öldürme suçundan sorumlu tutabilmek için bu ehliyet gereklidir. FİİL EHLİYETİ BAKIMINDAN KİŞİLERİN GRUPLANDIRILMASI Tam ehliyetliler: Temyiz kudretine sahip (sezgin), rüşt (erginlik) ve kısıtlanmamış olmaları gerekir. Bunlar kendi başlarına her türlü hukuki işlemleri yapabilirler, sorumluluk altına girebilirler. Sınırlı ehliyetliler: Bunlar tam ehliyetliler gibi her üç koşula da sahip olmasına rağmen yaptıkları bazı işlemlerin geçerli olabilmesi için ya belirli bir makamın veya kendilerine atanmış olan kanuni müşavirin onayı gereklidir. Bunlar kendilerine kanuni müşavir tayin edilmiş kişilerdir. Tam ehliyetsizler: Temyiz kudretine sahip (sezgin) olmayan kişilerdir. Bunlar ne kendileri ne de yasal temsilcilerin izniyle hiçbir hukuki işlem yapamazlar. Yaptıkları işlemler batıldır yani kesin hükümsüzdür. Bu kişilerin hukuki işlerini yasal temsilcileri yaparlar. Ancak bazı işleri yasal temsilcileri bile yapamaz. Kişinin malını bağışlayamaz onun adına kefalet yapamaz. Sınırlı ehliyetsizler: Temyiz kudretine sahip olmakla birlikte reşit olmayan veya kısıtlı olan kişilerdir. 5 İKAMETGÂH: İkametgâh hukuk açısından son derece önemlidir. Örneğin bir kişiye dava açılabilmesi veya dava ile ilgili bildirimlerin yapılabilmesi için kişinin ikametgâhının olması gerekir. Kişinin ilişkilerin merkezileştiği veya süreklilik arz ettiği yerler kişinin ikametgâhı olarak kabul edilir. Bir kimsenin ikametgâhı oturmak niyetiyle yerleştiği yerdir. Bir kimsenin aynı anda birden fazla ikametgâhı olamaz (İkametgâhın tekliği ilkesi). Kişinin mutlaka ikametgâhının olması gerekir (İkametgâhın zorunluluğu ilkesi). İKAMETGÂHIN ÖNEMİ Usul hukuku açısından: Yetkili mahkemeyi belirleme açısından önem taşır. Genel kural, dava davalının ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinde açılmalıdır. Borçlar hukukunda: İfa yeri bakımından önem taşır. Her borç; doğumu zamanında borçlunun ikametgâhında ifa edilir. Fakat para borçları alacaklının ikametgâhında ifa edilir. İcra ve iflas hukuku açısından: Yetkili icra ve iflas müdürlüklerini belirlemede önem taşır. Tebligat hukuku açısından: Adreste tebligat usulü kabul edilmiştir. Kişinin kayıtlı olduğu en son adrese tebligat yapılır. Kişi adreste bulunmazsa o zaman kendisi ile birlikte oturduğu aile efradına tebligat yapılır. Bu kişilerin 18 yaşından küçük olmamaları ve ehliyetsiz bulunmamaları gerekir. Tebliğin yapıldığı sırada orada mevcut değillerse veya tebligat almaktan kaçınırlarsa tebliğ memuru evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclis üyesinden birine teslim eder ve bu tesellüme ait bilgiler ilgilinin adresindeki kapıya yapıştırılır. Bu tarih tebliğ tarihi sayılır. Adresi meçhul olan kişilere ilan yolu ile tebligat yapılır. Apartman kapıcısına, yöneticiye, komşuya yapılan tebligat geçersizdir. E-Tebligat: 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nda belirtilen tebliği gereken belgelerin, yetkili merciler tarafından elektronik ortamda hazırlanarak e-tebligat yönetmeliğine uygun, değiştirilemez ve inkâr edilemez bir şekilde ulusal elektronik tebligat sistemi (UETS) ile mükelleflerin elektronik adreslerine tebliğ edilmesi yoluyla alıcılarına iletilmesidir. Bu tebliğ, fiziki ortamda yapılan tebligat ile aynı sonucu doğurmaktadır. E-tebligat sistemine, kamu kurum ve kuruluşları ile tüzel ve özel tüm kişiler üye olabilecektir. Bu sistemde, Tebligat Kanunu’nda tebliğ çıkarmaya yetkili kılınan merciler elektronik tebligat gönderebilir, muhataplar elektronik tebligat alabilirler. Posta kutusuna UETS iletisi geldiğine dair bilgi vermek amacıyla UETS sistemi tarafından alıcının cep telefonuna kısa mesaj ve e-mail ile bilgilendirme mesajı gönderilir. Kişilerin, Diğer Kişiler Üzerindeki Hakları: 1-Velayet hakkı: Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk Mahkemece kendisine bırakılan tarafa verilir. Ana ve baba evli değilse velayet anaya aittir. Velayet ana ve babanın her ikisinden de kaldırılırsa çocuğa Mahkeme kararıyla bir vasi atanır. 2-Vesayet hakkı: Velayet altında bulunmayan küçükler ile kısıtlılar için vasi atanır. Vasilik: Vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmek yükümlülüğüne denir. Vesayeti Gerektiren Haller A-Küçüklük: Velayet altında bulunmayan her küçüğe bir vasi atanır. B-Kısıtlılık: a) Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı varsa b) Özgürlüğü bağlayıcı ceza varsa (hapiste ise) c) Savurganlık, alkol-uyuşturucu bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim varsa d) Kendi isteği üzerine 6 3-Kayyımlık: Bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi veya ortada bulunmayan ve miras açıldığında sağ olup olmadığı ispatlanamayan mirasçının payının resmen yönetilmesi amacıyla kayyım atanmasının gerektiği hallerde, vesayet makamı; bu kimselerin malları üzerinde Hazinenin hak ve menfaati bulunup bulunmadığını, mahallin en büyük mal memurluğundan araştırır. Hazinenin hak ve menfaatinin söz konusu olduğunun anlaşılması hâlinde, mahallin en büyük mal memurunu yönetim kayyımı tayin eder. Evlilik Birliğindeki Mal Rejimleri: Medeni Kanunumuza göre evlilikte eşler arasında herhangi bir mal rejimi resmi olarak belirlenmemişse “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi”ni kabul ettikleri varsayılır. Bu sistemde evlenmeden önce edinilen mallar eşlerin her birinin kendi üzerinde kayıtlıdır, evlilikten sonra edinilen mallar kimin üzerine kayıtlı olursa olsun eşler için yarı yarıya ortak sayılır. Örn: Ahmet evlenmeden önce evi var, evlendikten sonra 2. evini alıyor ve tapuda kendi üzerine kaydettiriyor. 1. evi kendi üzerine kayıtlı idi ve ev onundur. 2. evi de kendi üzerine kayıtlı ancak hukuken evin yarısı eşinin sayılıyor. Diğer Mal Rejimleri: a) Mal Ayrılığı, b) Paylaşmalı Mal Ayrılığı, c) Mal Ortaklığı Yeni evlenecek olanlar Evlendirme Memurluğuna yazılı bildirimde bulunmamışlarsa ve Mal Rejimi Sözleşmesi de yapmamışlarsa yasal mal rejimi olan "Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi”ne tabi olurlar. HISIMLIK: 1. Kan hısımlığı: Kan hısımlığının derecesi, hısımları birbirine bağlayan doğum sayısıyla belli olur. Biri diğerinden gelen kişiler arasında üstsoy-altsoy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelen kişiler arasında yansoy hısımlığı vardır. 2. Kayın (Sıhri) hısımlığı: Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları, aynı tür ve dereceden kayın hısımları olur. Kayın hısımlığı, kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesiyle ortadan kalkmaz. AİLE KONUTU ŞERHİ: 2002 yılında yürürlüğü giren yeni Medeni Kanun’un aile hukukuna ilişkin düzenlemelerinde kadın erkek eşitliği ön planda tutuldu. Aile konutunu evlilik birliğinin devamı süresince eşlerin birlikte yaşadıkları hayatlarını idame ettirdikleri yer olarak tanımlayabiliriz. Birlikte oturulan yer eşlerden her ikisi adına müştereken tapuda kayıtlı olabileceği gibi kadının ya da kocanın adına da kayıtlı olabilmektedir. Eşlerden tapu üzerine kayıtlı olan tarafın, kural olarak aile konutunu diğer eşe sormadan 3. şahıslara devir ve temlik etmemesi gerekir. Bunu engellemenin en pratik yolu ise tapuya aile konutu şerhi koydurmaktır. Eşler tarafından aile konutu olarak seçilmiş ancak eşlerden birisinin adına kayıtlı ev için diğer eş ya da eşler müştereken Tapu Müdürlüğüne başvurarak tapuya aile konutu şerhini koydurabilirler bunun için aşağıdaki evrakları yanlarında götürmeleri gerekir. I – Konutun aile konutu olduğunu kanıtlayan muhtarlıktan alınmış belge II – Nüfus Müdürlüğünden alınmış vukuatlı aile nüfus kayıt örneği veya evlilik cüzdanı Aile konutu olan yerin aile konutu olduğu konusunda çekişme varsa o zaman aile mahkemesine dilekçeyle başvurup mahkeme kararı ile aile konutu şerhinin konulması talep edilecektir. Aile konutu şerhi, gerek eşler gerekse üçüncü şahıslar yönünden açıklayıcı özellikte tapuya verilen bir şerhtir. Eşler arasında anlaşmazlık çıktığında ya da boşanma sürecine girildiğinde ya da keyfi olarak tapu sahibi eş tarafından evin satılarak elden çıkarılmasını engelleyen bir tedbirdir. Bu şerh tapuya verilince eşler tek başlarına artık o taşınmazda satış, ipotek tesisi gibi tasarrufi işlemler yapamayacaklar ve o taşınmazın satılmak istenmesi durumunda almak isteyen üçüncü şahısta bu şerhi görünce burasının aile konutu olduğunu anlayacak ve ona göre hareket edecektir. Tapu memuru da 7 eşlerin rızası olmadan satış işlemini yapmayacaktır. Aile konutu şerhi taraflar arasında evlilik birliği devam ettiği sürece geçerliliğini koruyacaktır. Evlilik birliği sona ererse ve taraflar evlilik devam ederken birlikte şerhin kaldırılmasını isterlerse bu şerh tapudan kaldırılabilir. İSPAT: Bir kimsenin iddia ve savunmasında haklı olması yeterli değildir. Ayrıca bunu ispat da etmelidir. Her iki tarafta savunma ve iddialarını ispatlamak zorundadırlar. İspat delillerle olur. Kesin Deliller: 1- Senet (belge) 2- İkrar 3- Kesin hüküm 4- Yemin Takdiri Deliller: 1- Tanık 2- Keşif 3- Bilirkişi 4- Uzman görüşü MİRAS HUKUKU A-KAN HISIMLARI: Altsoy: Miras bırakanın birinci derece mirasçıları onun altsoyudur. Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan kişilerin yerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır. Üstsoy: Altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, ana ve babasıdır. Bunlar eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan ana ve babanın yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır. Kanun burada, miras bırakanın altsoyunun bulunmaması şartını getirmiştir. Eğer miras bırakanın çocukları yok ise, anne ve babası mirasçı olurlar, fakat miras bırakanın evli olması durumunda mirasın yarısı eşe diğer yarısı ise anne ve babaya kalır. Eğer anne ve baba ölmüş ise anne ve babanın altsoyları, yani miras bırakanın kardeşleri halefiyet yoluyla mirasçı olurlar. Anne ve babanın altsoyunun bulunmaması durumunda ise büyük ana ve büyük baba mirasçı olur fakat miras bırakan evli ise mirasın Dörtte Üçü eşe kalanı büyük ana ve büyük babaya kalır. Büyük ana ve Büyük baba: Altsoyu, ana ve babası ve onların altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, büyük ana ve büyük babalarıdır. Bunlar eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan büyük ana ve büyük babaların yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır. B-SAĞ KALAN EŞ: Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre miras bırakana aşağıdaki oranda mirasçı olur. 1-Miras bırakanın alt soyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri, 2-Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa mirasın yarısı, 3-Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır. - Altsoyun tamamının mirası reddetmesi halinde, bunların payı sağ kalan eşe geçer. C-EVLATLIK: Evlatlık ve altsoyu, evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlatlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder. Evlat edinen ve hısımları, evlatlığa mirasçı olamazlar. D-EVLİLİK DIŞI HISIMLAR: Evlilik dışında doğmuş ve babanın kendi rızasıyla tanıması veya mahkeme kararı ile kan bağı olduğunun tescil edilmesi durumunda çocuklar baba yönünden sanki evlilik içinde doğmuş çocuklar gibi mirasçı olurlar. E-DEVLET: Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası Devlete geçer. 8 Vasiyet: Genel olarak vasiyet, resmi şekilde veya miras bırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir. Fakat vasiyetin geçerli olması için bazı şartlar vardır. Bu şartlara uyulmaması durumunda vasiyet geçerli olmayacaktır. Resmi vasiyetname, iki tanığın katılımıyla resmi memur tarafından yapılır. Resmi memur, Sulh Hâkimi, Noter veya kanunla bu yetki kendisine verilmiş diğer bir görevli tarafından yapılabilir. Saklı Pay: Ölen kişinin, vasiyet ile mallarını mirasçılarının dışında başkalarına bırakması durumunda mirasçıların kanuni miras haklarını (kanundaki oranlar) alabileceği oranları gösteren payıdır. Murisin alt soyu için 1/2, ana baba her biri için 1/4, eş içinse altsoy, ana baba birlikte ise mirasın tamamı diğer hallerde 3/4 diye belirlenmiştir. MİRASIN REDDEDİLMESİ: Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Miras bırakanın ölümünün öğrenildiği tarihten itibaren 3 ay içinde miras reddedilebilir. Mirasın reddi, sulh hukuk mahkemesine yazılı veya sözlü olarak yapılmalıdır. Mirasın reddine, herhangi bir kayıt veya şart konulmasına Medeni Kanunumuz izin vermemektedir. Tereke mallarını (ölenin alacak-borç bütün malları) gizleyen veya kendisine maleden mirasçı mirası reddedemez. Eğer kişi aciz halde iken ölmüş ise mirasçılarının kendiliğinden mirası reddettiği varsayılır. Mirasçıların Alacaklılarının Korunması: Malvarlığı, borca yetmeyen mirasçı, ölenin alacaklılarına zarar vermek maksadıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine yeterli güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak 6 ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler. Reddin iptaline karar verilirse, miras resmen tasfiye edilir. Bu suretle tasfiye edilen mirası reddeden mirasçının payına bir şey düşerse, bundan, önce itiraz eden alacaklıların, daha sonra diğer alacaklıların alacakları ödenir. Arta kalan değerler ise ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak olan mirasçılara verilir. Ödemeden aciz bir miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklılarına karşı, ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar. Alacaklılarının alacağının ödenmesine yetecek mal bırakmayan birinin mirasını reddeden mirasçılar, Miras bırakanın ölüm tarihinden geriye doğru beş yıllık süre içinde miras bırakandan ödünç, bağış ya da benzeri şekilde almış oldukları değerler tutarında sorumlu tutulurlar. Gerçek değerinin altında yapılan satışlar ile gerçek değer arasındaki farklar bile bu sorumluluğun içinde mütalaa edilebilir. Mirasçılar, tereke borçlarından müteselsilen sorumludurlar. EŞYA HUKUKU Hak: Hak hukuken korunan ve sahibine bu korunmadan yararlanma yetkisi tanınan menfaattir. Para ile ölçülebilen değeri bulunup bulunmadığı açısından: A- Malvarlığı hakları B- Şahıs varlığı hakları olmak üzere iki başlıkta ele alınabilir. Biz burada sadece malvarlığı haklarını inceleyeceğiz: MALVARLIĞI HAKLARI (Mamelek): Para ile ölçülebilen bir değeri olan haklara denir. Haklar, malvarlığının aktif, borçlar ise pasif kısmını teşkil eder. Bunlar: 1-Alacak hakları: Bir kimseye (alacaklıya) bir başkasından (borçludan) bir şeyi vermesini, bir şey yapmasını veya yapmamasını isteme yetkisi sağlayan haklara denir. Bunu doğuran etkenlerin başında sözleşmeler gelir. Haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya çeşitli kanun hükümleri de bu hakları doğurabilir. Bu hakların özelliği sadece alacaklı ile borçlu arasında bir hukuki bağa dayanmasıdır. Başkaları bu ilişkinin dışındadır. 9 2-Ayni haklar: Bir kimseye bir mal üzerinde doğrudan doğruya hâkimiyet sağlayan haklardır. 3-Fikrî haklar: Kişilerin bilgi ve emekle oluşturduğu ürünler üzerindeki sağlanan hukuki haklarıdır. REHİN HAKLARI: Bunlar hak sahibinin alacak hakkını teminat altına alan ve alacak tahsil edilmediği zaman alacağın rehin konusu malın satılarak elde edilecek parayla karşılanma yetkisi tanıyan haklardır. Taşınmaz Rehni şu üç tipten birine uygun tesis edilebilir. 1- İpotek, 2- İpotekli Borç Senedi, 3- İrat Senedi MÜLKİYET HAKKI: Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik malını haksız olarak elinde bulunduran başka kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir. MÜLKİYET HAKKININ KAPSAMI: a-Bütünleyici parça (mütemmim cüz): Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da sahip olur. Örn; Evin çatısı, arabanın tekerlekleri veya motoru, gözlüğün camı gibi. b-Doğal ürünler: Bir şeyin maliki onun ürünlerinin de maliki olur. Örn: Portakal bahçesi- meyveler. c-Eklenti: Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar. Örn; Gözlüğün kılıfı. BİRLİKTE MÜLKİYET: A-Paylı mülkiyet (müşterek mülkiyet): Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır. Hissedarlar malın üzerinde, 1/2, 2/8, 3/12 gibi belli paylara sahiptirler; gayrimenkul üzerindeki hisse durumu tapuya bu şekilde kaydedilir. Bunun anlamı, her hissedarın payları oranında taşınmazın tamamı üzerinde hak sahibi olmasıdır. Her paydaş kendi payı üzerinde malikin sahip olduğu hak ve yükümlülükleri aynen taşır. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir. Ancak, bir payın devri halinde diğer paydaşın şuf’a (ön alım) hakkı vardır. Müşterek mülkiyette aksine sözleşme olmadıkça, hissedarlar taşınmazı birlikte idare ederler. Müşterek mülkiyet, taşınmazın satış veya taksimi (rızai taksim, yargısal taksim) ile sona erer. B-Elbirliği mülkiyeti (iştirak halinde mülkiyet): Medeni Kanun’daki tanımı: “Yasa uyarınca veya bir sözleşme ile iştirak eden kimseler bir şeye birlikte malik olurlarsa, her birinin hakkı o şeyin tamamına sâri olur.” İştirak halinde mülkiyette, benim payım söz konusu olmayıp, bizim malımız düşüncesi mevcuttur. Mal üzerinde yapılacak her türlü işlem ortak kararla (ittifakla) olabilir. İştirak halinde mülkiyet, birden çok kişinin aralarında daha önceden mevcut şahsi bir bağ veya bir ortaklık ilişkisinin meydana getirdiği ortak mülkiyet çeşididir. Kural olarak paylar itibari bir miktar olarak belli değildir ve bu nedenle ortaklar payları üzerinde tek başlarına tasarruf yetkisine sahip değildirler. Sözleşmeden veya kanundan doğabilir. Sözleşmeden doğan iştirak halinde mülkiyete örnek olarak, karı koca arasındaki mal ortaklığı rejimini, aile şirketi emvalini verebiliriz. Kanundan doğan iştirak halinde mülkiyete örnek olarak, miras şirketi verilebilir. Elbirliği mülkiyeti, malın devri, topluluğun dağılması veya paylı mülkiyete geçilmesiyle sona erer. 10 Mülkiyet; 1- Taşınır (menkul) 2- Taşınmaz (gayrimenkul) Taşınmaz (Gayrimenkul) mülkiyeti: 1-Arazi (tarla-arsa-bahçe). 2-Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar. 3-Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerdir. Kural olarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılması Tapu Müdürlüğünde alıcı adına tescil ile olur. Tescil, tapu kütüğüne işlemek kaydetmek demektir. İl ve İlçelerde teşkilatlanan Tapu Müdürlükleri taşınmazla ilgili işlemleri (satış, bağış, ipotek vb.) yapmaktadırlar. Mülkiyetin Tescilden Önce Kazanıldığı Haller: 1-Miras, 2-Mahkeme kararı, 3-Cebri icra, 4-İşgal, 5-Kamulaştırma vb. Bu hallerde mülkiyet tescilden önce kazanılır ancak, malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır. Yani önce tapu kütüğüne kaydettirecek sonra üzerinde tasarruf edebilecektir. Taşınır Mülkiyeti: Bunlar, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile mal edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir. Taşınır mülkiyetinin kazanılması için zilyetliğin devri gerekir. Zilyetlik: Elinde bulundurma (fiili hâkimiyet) demektir. TAŞINMAZ REHNİ: Taşınmaz rehni; belli bir alacak için teminat amaçlı kurulabilir. Alacağın miktarının belli olmaması halinde, alacaklının bütün istemlerini karşılayacak şekilde taşınmazın güvence altına alacağı üst sınır taraflarca belirtilir. Taraflar faiz oranını diledikleri gibi kararlaştırabilirler. Taşınmaz rehni, ancak tapuya kayıtlı taşınmazlar üzerinde kurulabilir. Taşınmaz rehni tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Taşınmaz rehni tescilin terkini veya taşınmazın tamamen yok olmasıyla sona erer. Rehnin tapu kütüğüne tescil edilmesinden sonra alacak için zamanaşımı işlemez. Borç ödenmezse alacaklı, alacağını rehinli taşınmazın satış bedelinden elde etme hakkına sahiptir. Taşınmaz Rehni Alacaklısına Şu Güvenceleri Verir: A- Anapara, B- Takip giderleri ve gecikme faizi, C- İflasın açıldığı veya rehnin paraya çevrilmesinin istendiği tarihe kadar ki faizi, D- Zorunlu masraflar. Taşınmaz rehni; ipotek, ipotekli borç senedi veya irat senedi şeklinde (3 ayrı şekilde) kurulabilir. 1- İPOTEK: Halen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacak, ipotekle güvence altına alınabilir. İpoteğe konu olacak taşınmazın, borçlunun mülkiyetinde bulunması gerekmez. Alacak sona erince ipotekli taşınmazın maliki, alacaklıdan ipoteği terkin (kayıttan düşürme) ettirmesini isteyebilir. Borçtan şahsen sorumlu olmayan rehinli taşınmaz maliki, borçluya ait koşullar içinde borcu ödeyerek taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını isteyebilir. 11 İpotekten Kurtarma: Değerini aşan bir borç için ipotek edilmiş bir taşınmazı edinen kimse, borçtan şahsen sorumlu değilse, icra takibine başlanılmadan önce, satın alma bedelini ödeyerek taşınmazı ipotekten kurtarabilir. Taşınmazı karşılıksız edinen kimse de takdir edeceği bedeli ödeyerek bu hakkı kullanabilir. İpotekten kurtarma hakkı, alacaklılara altı ay önceden yapılacak yazılı ihbarla kullanılabilir. Açık arttırma yolu ile satılarak parası alacaklılara dağıtılabilir. İpotekli taşınmazın devri: Aksi kararlaştırılmış olmadıkça borçlunun sorumluluğunda ve güvencede bir değişiklik meydana getirmez. Taşınmazın yeni maliki borcu yüklenirse, tapu idaresi bunu alacaklıya bildirir. 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri Kanununun 14. maddesi “Kooperatifler lehine tesis edilecek ipotek işlemleri, köy ihtiyar heyetleri veya noterler tarafından tasdik edilen taahhütnameye istinaden kooperatiflerin yazılı isteği üzerine gösterilecek değere göre, tapu dairelerince takrir alınmadan yapılır. İpoteğin kaldırılmasında da aynı usul uygulanır.” demektedir. 2- İPOTEKLİ BORÇ SENEDİ: Vadesi belirlenmiş kişisel bir alacağın güvence altına alınması için bir taşınmazın rehin edilmesidir. 3- İRAT SENEDİ: İrat senedi, bir taşınmaz üzerinde taşınmaz yükü şeklinde kurulmuş bir alacak hakkı meydana getirir. Taşınmaz yükü: Bir taşınmazın malikini yalnız o taşınmazla sorumlu olmak üzere diğer bir kimseye bir şey vermek veya yapmakla yükümlü kılar. TAŞINIR REHNİ: 1581 Sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunun 13. Maddesine göre üreticiler, kredi kullanmak maksadıyla vermiş oldukları beyannamelerde belirttikleri tarımsal varlıklarını, Tarım Kredi Kooperatiflerine rehnetmiş sayılırlar. Bu varlıklar kendilerine yediemin sıfatı ile teslim edilmiş olarak kabul edilir. a) Teslime Bağlı Rehin: Taşınırlar genellikle, ancak zilyetliğin alacaklıya devri suretiyle rehnedilebilir. Yetkili makamlar tarafından izin verilen kuruluşlar ile Kooperatiflerin alacaklarının güvence altına alınması için, zilyetlik devredilmeden de icra müdürlüğünde tutulacak özel sicile yazılmak suretiyle hayvanlar üzerinde rehin kurulabilir. b) Hapis Hakkı: Alacaklı, borçluya ait olup onun rızasıyla zilyedi bulunduğu taşınırı veya kıymetli evrakı borcun muaccel olması ve niteliği itibarıyla bu eşyanın alacak ile bağlantısı bulunması halinde, borç ödeninceye kadar hapsedebilir. Alacaklı, borçluya ait olmayan taşınırlar üzerinde de zilyetliğin iyi niyetle kazanılmasının korunduğu ölçüde hapis hakkına sahip olur. Hapis hakkı, kıymetli evrak ve menkul eşya üzerinde kurulabilir. Bunların dışındaki herhangi bir şey üzerinde (örneğin para veya gayrimenkul) hapis hakkı kullanılamaz. 12 KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU 2010 yılında Anayasamızda yapılan değişiklik ile mevzuatımıza giren “kişisel veri” kavramı; 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (“KVKK”, “Kanun”) 2016 yılında yürürlüğe girmesiyle yasalarımızda kendisine özgü düzenlemeye sahip olmuştur. KVKK’nın temel amacı; bireylerin, teknoloji çağı içerisinde en değerli varlığı olan kişisel verileri üzerinde söz ve yetki sahibi olması, kişilerin ve kişisel verilerinin mahremiyetinin korunması ve güvenliğinin sağlanmasıdır. KVKK bu amaçlarını yerine getirirken bir yandan bireylere çeşitli haklar tanımakta; diğer yandan bireylerin kişisel verilerine temas eden özel sektörde faaliyet gösteren şirket ve kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşlarına (diğer bir ifade ile kişisel veri işleyen gerçek ve tüzel kişilere, veri sorumlularına) birtakım yükümlülükler yüklemektedir. 1. Kişisel Veri: 6698 sayılı yasa kişisel veriyi, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek bir kişiye ilişkin her türlü bilgi olarak tanımlamıştır. Kanunda, kişisel veriler sınırlı sayma yoluyla belirlenmediğinden, her somut olay bağlamında kişisel verinin kapsamının genişletilmesi de mümkündür. Dolayısıyla niteliği gereğince açıkça kişisel veri olan veriler olmakla beraber (isim, soy isim, T.C. kimlik numarası gibi) gerçek bir kişiye ulaşmamızı sağlayan tüm veriler KVKK kapsamında kişisel veri kabul edilmektedir. 2. Özel Nitelikli Kişisel Veriler: Özel nitelikli kişisel veriler öğrenilmesi halinde ilgili kişinin mağdur olmasına ya da ayrımcılığa maruz kalmasına neden olabilecek nitelikteki veriler. Bu veriler KVKK’nın 6’ncı maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Yani genel nitelikli kişisel verilerin aksine her veri özel nitelikli kişisel veri değildir. Yalnızca 6’ncı maddede sayılan veriler özel nitelikli kişisel veridir. Kişinin, ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, din, mezhep veya diğer inançları kılık kıyafeti, dernek, vakıf veya sendika üyelik bilgileri, sağlık bilgileri, cinsel hayatı, ceza mahkûmiyet ve güvenlik tedbiri bilgileri, biyometrik verileri, genetik verileri olarak sayılmıştır. 3. Veri İşleme: Kişisel verilerin işlenmesi, Kanunun 3. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre; kişisel verilerin tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hâle getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi verilerin ilk elde edilmesinden başlayıp veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlem, kişisel verilerin işlenmesi olarak kabul edilmiştir. 4. Veri Sorumlusu: Kanun’un 3. maddesinde veri sorumlusu; Kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanmıştır. Tüzel kişiler veri işleme faaliyetleri kapsamında bizzat veri sorumlusu olup Kanun kapsamındaki yükümlülüklerden tüzel kişiliğin kendisi sorumludur. Bu kapsamda veri sorumlusu bünyesinde faaliyet gösteren birimler veya personeller değil şirketin tüzel kişiliğidir. 5. Veri İşleyen: Veri sorumlusunun verdiği yetkiye dayanarak kişisel verileri işleyen, veri sorumlusunun organizasyonu dışındaki gerçek veya tüzel kişidir. 6. Kişisel Verilerin İşlenmesinde Genel İlkeler: Genel ilkeler Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Belirli, Açık ve Meşru Amaçlar İçin İşleme İşlendikleri Amaçla Bağlantılı, Sınırlı ve Ölçülü Olma Doğru ve Güncel Olma Hukuka ve Dürüstlük Kurallarına Uygun Olma İlgili Mevzuatta Öngörülen veya İşlendikleri Amaç İçin Yeterli Süre Kadar Muhafaza Edilme 13 7. Kişisel Verilerin İşlenme Şartları: Bir kişisel veri işleme faaliyetine ilişkin olarak yukarıda sayılan genel ilkelere uygunluk değerlendirmesi yapıldıktan sonra ikinci aşamada bakılması gereken husus kişisel veri işleme şartlarının varlığıdır. Söz Konusu Şartlar: İlgili Kişinin Açık Rızası Kanunlarda Açıkça Öngörülmesi Bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması İlgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması Fiili imkânsızlık nedeniyle rızasını açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden bütünlüğünün korunması için zorunlu olması 8. Açık Rıza: Kanunun 3. maddesinde açık rıza; belirli bir konuya ilişkin, bilgilendirilmeye dayanan ve özgür iradeyle açıklanan rıza şeklinde tanımlanmıştır. 9. Kişisel Verilerin Saklama ve İmha Etme Yükümlülüğü: Kişisel verilerin saklamak için yasal veya makul sürelerin sonuna gelinmiş ise imha edilmesi gerekmektedir. Yasanın 7. maddesinde “Bu Kanun ve ilgili diğer kanun hükümlerine uygun olarak işlenmiş olmasına rağmen, işlenmesini gerektiren sebeplerin ortadan kalkması hâlinde kişisel veriler resen veya ilgili kişinin talebi üzerine veri sorumlusu tarafından silinir, yok edilir veya anonim hâle getirilir.” şeklinde ifade edilmiştir. 10. Kişisel Verileri Koruma Kurumu: Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere, idari ve mali özerkliğe sahip ve kamu tüzel kişiliğini haiz Kişisel Verileri Koruma Kurumu kurulmuştur. Kurumun görev yetkileri arasında yasada öngörülen idari yaptırımlara karar vermek bulunmaktadır. 11. Kişisel Verilerin Korunması Kanununa Aykırı Olarak İhlal Durumu: Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından idari yaptırım (idari para cezası) uygulanabileceği gibi yasanın 17. maddesinde yer alan Kişisel verilere ilişkin suçlar bakımından 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 135 ila 140 ıncı madde hükümlerinin uygulanacağı ile yasanın 7 nci maddesi hükmüne aykırı olarak; kişisel verileri silmeyen veya anonim hâle getirmeyenler 5237 sayılı Kanunun 138 inci maddesine göre cezalandırılır hükümleri de yer almaktadır. BORÇLAR HUKUKU Borç ilişkisi: Alacaklı ve borçlu arasındaki öyle bir hukuki ilişkidir ki borçlu alacaklı karşısında bir şey vermek, bir şey yapmak veya bir şey yapmaktan kaçınmakla yükümlü olur. Borç ilişkisinin üç unsuru vardır. 1. Alacaklı: Borçludan bir edimde bulunmasını isteme hakkına sahip olan taraftır. (aktif süje) 2. Borçlu: Borç ilişkisinde alacaklı karşısında bir edimde bulunmakla yükümlü olan taraftır. (pasif süje) 3. Edim: Borç ilişkisinin konusudur. Edim, olumlu (verme, yapma) olumsuz (yapmama) olabilir. Bir şey vermek (Örn: Satım sözleşmesinde satıcının edimi şeyi alıcıya vermektir) Bir şey yapmak (Örn: Hizmet sözleşmesinde işçinin edimi hizmeti yerine getirmektir) Bir şey yapmamak (Örn: Rekabet yasağı anlaşmasında kişinin borcu bir şey yapmamaktır, rekabet etmemektir). Edimin belli veya hiç değilse belirlenebilir olması gerekir. Ayrıca edim hukuka, ahlaka ve adaba aykırı veya imkânsız olmamalıdır. 14 Alacak hakkı alacaklıya iki hak verir: 1-Talep hakkı 2-Dava hakkı Sorumluluk: Bir borç ilişkisinde kişinin edimi ifa etmemesinden dolayı malvarlığına el konulabilir. Burada malvarlığı ile sorumluluk esastır. Borçlu kural olarak malvarlığı ile sınırsız sorumludur. Ancak istisnaen, borçlunun sorumluluğu yasa ile belli mallarla ve belli miktarlarla sınırlandırılmış olabilir. Hukuki İşlemler: Hukuki sonuç doğurmaya yönelmiş irade açıklamalarıdır. (Örn:Sözleşme yapmak) İrade açıklamaları: İradenin herhangi bir nedenle dış âleme aktarılmasına denir. İrade açık veya örtülü bir biçimde yapılmış olabilir her ikisi de sonuç doğurur. Susma örtülü bir kabul sayılmaz. Susma inkârdır. Hukuki sonuç: Hukuki işlemin meydana gelmesi için irade açıklamalarının yanında bu iradenin hukuk düzenince tanınması da gerekir. HUKUKİ İŞLEMLERİN TÜRLERİ: 1. Tek taraflı (vasiyetname, vakıf kurma vb.) ve çok taraflı işlemler: (sözleşmeler, kararlar vb.) 2. Borçlandırıcı ve tasarruf işlemleri: (satış ve satış bedelinin ödenmesi gibi.) 3. Sağlar arası (satış, takas, sözleşme vb.) ve ölüme bağlı işlemler: (vasiyet gibi) 4. İvazlı (satış gibi) ve ivazsız işlemler: (bağışlama gibi) (İvaz = Karşılık anlamına gelir) EKSİK BORÇLAR: Bu tür borçlarda ortada mevcut bir borç vardır. Bu borç borçlu tarafından kendi isteği ile yerine getirilirse geçerlidir, fakat alacaklı tarafından talep ve dava edilemeyen borçlardır. Bu sebeple bu çeşit borçlara “ifa edilebilir fakat dava edilemez borçlar” denilmektedir. Borçlu kendisini borçlu zannederek hataen ifada bulunsa bile bu ifa geçerlidir. Bu ifa bağışlama da sayılmaz. Çünkü borçlu borcunu ifa sebebiyle yerine getirmektedir. Eksik borçların bir kısmı doğuştan eksik borç niteliğindedir. Bunlar; kumar ve bahisten doğan borçlar, evlenme tellallığından doğan borçlar ve ahlaki ödevlerden doğan borçlardır. Zamanaşımına uğramış olan borçlar ise sonradan eksik hale gelen borçlardır. Zamanaşımına uğramış borçlar, borçlunun zamanaşımı def’ini ileri sürmesiyle eksik borç niteliği kazanırlar. Borçlar, 4 şekilde (kaynaktan) doğar: a) Kanundan doğar. Örn: Vergi borcu gibi. b) Sözleşmeden doğar. Örn: Müteahhitle inşaat yapma sözleşmesi imzalamak gibi. c) Haksız fiilden doğar. Örn: Bir kişiyi yaralayan zarardan (hastane masrafları ve manevi zarar) sorumludur. d) Sebepsiz zenginleşmeden Örn: Başkasına ait boyayı kendisinin sanarak evini boyayan kişinin durumu. SÖZLEŞME: İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen hukuki işleme sözleşme denir. Sözleşme iki taraflı hukuki işlemdir. Sözleşmede şekil serbestisi ilkesi geçerlidir. Sözleşmede ilk irade beyanına icap ikincisine ise kabul denir. SÖZLEŞME YAPMA VAADİ (ÖN SÖZLEŞME): Bir sözleşmenin ileride yapılması mecburiyetini doğuran sözleşmelere, sözleşme yapma vaadi veya ön sözleşme denir. Örn: Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi. SÖZLEŞMELERİN ŞEKLİ: Şekil; iradenin belirli bir biçimde veya belirli araçlarla açıklanmasıdır. Şekil, sözleşmeye kesinlik, açıklık, ispat kolaylığı ve güvenlik sağlar, tarafları düşünmeye sevk eder ve sözleşmenin yorumunu kolaylaştırır. Şekil, uyulması gereken prosedürü, kuralları ifade eder. 15 KANUNİ GEÇERLİLİK ŞEKLİNİN TÜRLERİ: 1) Sözlü şekil: İrade açıklamasının mutlaka sözle yapılması gereken şekildir. Örn: Evlenme akdi, sözlü vasiyetname gibi. 2) Yazılı şekil: Tarafların el yazısı ile veya başka bir aletle bir senet düzenleyerek altını imzalamalarıdır. Alacağın temliki, bağışlama vaadi, kefalet sözleşmesi, rekabet yasağı sözleşmesi gibi işlemler B.K’da yazılı şekle tabi tutulmuştur. Kanun bir sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasını belirtmişse, o sözleşmeye ilişkin değişikliklerin de yazılı şekilde yapılması gerekir. Yazılı şeklin iki unsuru vardır: Metin ve imza. Metnin borç altına giren kimse tarafından imzalanması yeterlidir. Yazılı şekilde metin el yazısı veya daktilo vs. ile de yazılabilir. Ancak el yazısı ile vasiyetnamede vasiyetçi mutlaka kendi el yazısı ile yazmalıdır. Borç altına giren kişi tarafından imzalanmış olmak şartıyla mektup ve telgraflar da senet sayılır. İmzada kural imzanın bizzat borçlu tarafından kendi el yazısı ile atılmasıdır. Öyleyse bir mümessil temsil olunanın namına ancak kendi imzasını atabilir. Örf ve adet’in izin verdiği ve özellikle çok miktarda tedavüle çıkarılan kıymetli evrakın ise bir aletle imzalanması mümkündür. Görmeyenlerin imzaları usulen onaylanmadıkça (Noter tarafından) veya imza ettikleri zaman işlemin metnine vakıf bulundukları ispatlanmadıkça onları bağlamaz. İmza atamayan kişiler ya usulen onaylanmış ve el ile yapılmış bir işaret koyabilirler (parmak basma, mühür) ya da resmi bir belge kullanabilirler. İmza, metnin sonuna konulmalıdır. 3) Resmi şekil: Hukuki işlemin, yetkili ve resmi bir makam önünde yapılmasıdır. - Noterler, - Tapu Müdürlükleri, - Sulh Hukuk Hâkimliği Genel yetkili resmi makamdırlar. Bu makamların düzenledikleri senetlere resmi senet denir. Resmi senetlerin içeriğinin, aksi ispatlanıncaya kadar doğru olduğu kabul edilir. Noterlerce re’sen düzenlenen senetler, sahtelikleri ispatlanıncaya kadar kesin delil olarak kabul edilirler. Resmi şekle tabi işlemlere Örn: Resmi vasiyetname, miras sözleşmesi, gayrimenkul satımı, gayrimenkul satış vaadi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, ipotekli borç senedi düzenlenmesi. * Tapu Sicil Tüzüğü 24. Maddede tapuda yapılan işlemlerde tanık bulundurulması gereken haller yer almıştır. Maddenin 2. Bendi gereğince tapuda işlem yapacak olan ilgilinin işitme ve/veya konuşma engelli olması ve yazı ile anlaşma imkânının da bulunmaması hâlinde, işaret dilinden anlayan yeminli bilirkişi bulundurulur. Söz konusu zorunluluk gayrimenkul devri, ipotek tesisi vb. her türlü tapu işlemi esnasında aranmaktadır. 4) Tescil: Kanun bir hukuki işlemin geçerliliğini bazen belli bir sicile tescil edilmesine bağlı tutmuştur. Örn: mülkiyeti muhafaza sözleşmesi, ancak menkul malı alan kişinin yerleşim yerindeki noter tarafından tasdik ve özel siciline kaydedilmişse geçerlidir. 5) İlan: Kanun bazı hukuki işlemlerin ilanını öngörmüş ve buna birtakım sonuçlar bağlamıştır. Örn: bir malvarlığı veya işletmeyi devralan kimse, bunun alacaklılara ihbarı veya gazetelerle ilanından itibaren onlara karşı malvarlığının veya işletmenin borçlarından dolayı sorumlu olur. Şekle Uymamanın Sonuçları: Kanunen veya tarafların kararlaştırdıkları geçerlilik şekline uygun olmayan işlem batıldır. Hâkim re’sen bu durumu dikkate alır. İRADE SAKATLIKLARI GABİN (Aşırı Yararlanma-Fırsatçılık): Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Örn: Gece yarısı çocuğu hastalanan bir baba, çocuğunu kasabanın tek doktoruna götürür. Doktor da bu durumda, normalde 50-TL olan muayene ücreti yerine 250- TL ister ve alırsa burada gabin vardır. 16 MUVAZAA: Tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapmaları ve görünürdeki bu işlemin kendilerini bağlamayacağı konusunda anlaşmalarıdır. Örn: Büyük oğluna tarla bağışlamak isteyen baba, diğer çocuklarının tepkisinden çekindiği için büyük oğlu ile anlaşarak satış yapması. Bağışlama işlemini satım işleminin arkasına gizlemişlerdir. Örn: Malların haczedilmesinden korkan borçlunun, alacaklılarından mal kaçırmak için güvendiği bir arkadaşı ile satım sözleşmesi yapması, evini satış yapıp arkadaşının mülkiyetinde göstermesi. SÖZLEŞMEDE İRADE İLE BEYAN ARASINDAKİ UYGUNSUZLUK HALLERİ: Sözleşmelerdeki irade beyanlarının birbirine uygunluğu sözleşmenin geçerli olması için yeterli değildir. Kişilerin iç irade beyanlarının da uygun olması gerekir. İç iradeler uymuyorsa bu nedenle sözleşmenin iptali istenebilir. Hata, hile, korkutma nedeniyle irade ile beyan arasında istenmeden meydana gelen uygunsuzluk hallerine, irade fesadı halleri de denilmektedir. İradeyi fesada uğratan (bozan) haller: 1- Hata 2- Hile 3- İkrah (korkutma) 1-Hata: Sözleşmenin taraflarından birisi yanılarak gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunmasıdır. Ancak esaslı hatalara düşene sözleşmeyi iptal hakkı verilir. Bunlar, malın niteliğinde hata (1. Sınıf mal alacakken 3. Sınıf mal almak gibi), şahısta hata (Ali ile anlaşma yapacakken yanlışlıkla Veli ile anlaşma yapmak gibi), konusunda hata ve miktarda hata halleridir. Bunların dışında saik hata da vardır hem objektif hem de sübjektif açıdan kişi bu hataya düşmeseydi bu sözleşmeyi imzalamazdı diyebiliyorsak saik hata (amaçta hata) vardır. Bu durumda sözleşmeyi iptal hakkı tanınır. 2-Hile (Aldatma): Sözleşmenin taraflarından biri diğerini yanıltmış olma halidir. Bu durumda yanılma hatası esaslı olmasa bile yanıltılan kişi sözleşmeyi iptal edebilir. 3-Korkutma (İkrah): Kişi, bir sözleşmeyi kendisine veya yakınlarına zarar verileceği tehdidi altında yapmışsa ortada bir korkutma hali vardır. Korkutma fiilini üçüncü kişi işlemiş olsa bile sözleşme iptal edilebilir. HAKSIZ FİİL: Bir kişinin hukuka aykırı bir davranışla bir başka kişiye zarar (malvarlığına veya şahıs varlığına) vermesidir. Hırsızlık yapmak, bir kişiyi yaralamak gibi, Başlıca unsurları şunlardır. Hukuka aykırı fiil Zarar Kusur Nedensellik bağı (illiyet bağı) SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME: Bir kişinin malvarlığında haklı bir sebep olmaksızın diğer kişinin malvarlığı aleyhine meydana gelen zenginleşmedir. Başlıca unsurları şunlardır: Zenginleşme olmalı Fakirleşme olmalı (karşı tarafta) Nedensellik bağı Haklı bir sebebin bulunmaması Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç geri verme borcudur. Zenginleşmenin konusu tüketilmiş ise veya aynen iadesi mümkün değilse iadenin konusu zenginleşmenin nakdi karşılığı olur. Örn: Nişanlılık döneminde karşı tarafa verilen hediyeler nişanın bozulması halinde geri verilir. Geri verilmezse hediyeyi veren sebepsiz zenginleşme davası açarak hediyeyi veya misli bir eşyayı veya karşılığı para tutarını alabilir. Örn: Komşusunun boyasını kendisinin sanarak evini boyayan kişi, sebepsiz zenginleşmiştir. Örn: Kamu görevlisinin kendisine tahsis edilen telefonla özel görüşmeler yapması halinde idarenin bu nedenle yaptığı giderleri sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteme hakkı vardır. BORÇLARIN İFA YERLERİ: Aksi kararlaştırılmadığı takdirde; Para borçları: Alacaklının ikametgâhında ifa olunur. Parça borçları: Sözleşme yapılırken o şeyin bulunduğu yerde ifa olunur. Diğer tüm borçlar: Borçlunun ikametgâhında ifa olunur. 17 ALACAKLININ TEMERRÜDÜ: Alacaklının, haklı bir neden olmaksızın borçlunun edimini reddetmesidir. Yani ifa borçlu tarafından usulüne uygun olarak alacaklıya sunulmalı ve alacaklı ise haklı bir neden olmaksızın bunu reddetmelidir. En önemli sonuçları tevdi ve sözleşmenin feshidir. Eğer borcun konusu bir şeyin teslimi ise tevdi ile borçlu borcundan kurtulabilir. Bu ancak başkasına teslimi mümkün olan edimlerde söz konusu olabilir. Bir şeyin nereye tevdi edileceğini ifa yerindeki hâkim belirler. Örn: Para borcu varsa, borçlu taraf mahkemeye müracaatla karar çıkartarak (tevdi mahalli tayini) bir banka hesabına borç tutarını yatırarak borcundan kurtulabilir. Borcun konusu bir şeyin teslimi değilse, borçlu alacaklının temerrüdü kurallarına göre sözleşmeyi feshedebilir. BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ: İfası mümkün ve muaccel bir borcu ifa etmeyen borçlu ifada gecikmiş sayılır. Bu gecikme bazı şartların varlığı halinde borçlunun temerrüdü olarak nitelendirilir. Bu şartlar şunlardır: Borcun muaccel olması: Borcun ifa (ödenme) zamanının gelmiş olması gerekir. Ayrıca alacaklının borçluya borcunu ödeme konusunda ihtar yapmış olması gerekir. Tacirler arasında ihtarların noter aracılığı ile taahhütlü mektupla ya da telgrafla yapılması gerekir. Ancak ifa günü tarafların anlaşması ile belirlenmiş ise ihtara gerek yoktur. BORCU SONA ERDİREN DURUMLAR: Asıl borç aşağıdaki sebeplerden herhangi biriyle sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. 1. İFA (Ödeme): Sözleşmede belirtilen borcun ödenmesi veya edimin yapılmasıdır. 2. İBRA (Borçtan kurtarma sözleşmesi): Alacaklının borçluyla yaptığı sözleşmeyle alacağından vazgeçerek, borçtan kurtarmasıdır. 3. YENİLEME(Tecdit): Mevcut bir borç yeni bir borç meydana getirilerek sona erdirilir. Şartları: a) Geçerli bir borcun varlığı, b) Yeni bir borcun ortaya çıkması (yeni hesaplama yapılması), c) Tarafların yenileme niyetinin olmasıdır. (Örn: Yapılandırma. Eski borç sona ermiş, yeni borç doğmuştur) 4. TAKAS: Takasın başlıca unsurları şunlardır: a) Taraflar birbirlerinden alacaklı olmalıdır. b) Tarafların alacaklarının konusu aynı olmalıdır. c) Borçların muaccel olması gerekir. d) Takastan feragat edilmemiş olmalıdır. Takas beyanı takas hakkı doğduktan sonra ve sona ermeden önce yapılmalıdır. Borcunu ödeyen kişi artık takas beyanında bulunamaz. Takas halinde borçlardan az olan tutarında borç sona ermiş sayılır. 5. ZAMANAŞIMI: Hak kazandırıcı ve hak düşürücü olarak iki ayrı anlamda kullanılır. Hak Düşürücü Zamanaşımın Şartları: a) Alacağın zamanaşımına tabi olması b) Zamanaşımı süresinin geçmesi (genel zamanaşımı 10 yıldır) daha uzun ve daha kısa zamanaşımı süreleri de olabilir. Hak düşürücü süre: Zamanaşımından farklı olarak hakkın kanun veya sözleşme ile belirlenen süre içinde kullanılmaması sonucunda doğrudan doğruya hakkın sona ermesidir. Hak düşürücü süreyi hâkim kendiliğinden dikkate alır. Zamanaşımı süresini hâkim kendiliğinden dikkate alamaz. 18 6. KUSURSUZ İFA İMKÂNSIZLIĞI: İfa imkânsızlığı mevcut bir borcun ifasının cebri icra yoluyla elde edilemeyecek hale gelmesidir. İfa imkânsızlığı borçlunun kusuru olmadan meydana gelmişse borç sona erer. Örn: Kıymetli bir yağlı boya tablonun komşuya bırakılması, sonrasında yangında tablonun yanması sonucunda evi yanan kişinin, tablonun sahibi olan komşusuna karşı borcunun olmaması. 7. ALACAKLI VE BORÇLU SIFATLARININ BİRLEŞMESİ: ALACAĞIN TEMLİKİ (Alacağın devredilmesi): Alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişi, ödemiş olduğu miktar ölçüsünde alacaklının haklarına halef olur. Alacağı devreden ile alacağı devralan 3. kişi arasında yapılan bir sözleşme ile alacağın, alacağı devralana geçirilmesini ifade eder. Borçlu temlik sözleşmesinin dışındadır. Yani bu ilişkide eski alacaklı borç ilişkisinden çıkmakta onun yerini yeni alacaklı almaktadır. Başlıca şartları şunlardır. Yazılı temlik sözleşmesi: Temlik sözleşmesi yazılı olmalı ve temlik edenin imzası bulunmalıdır. Alacağın temlikinin kanun ve sözleşme hükümlerine göre yasaklanmamış olması gerekir. Örnek: Tarım Krediye borcu olan ortağın pancar üretimi nedeniyle devletten olan 5.000-TL alacağını Tarım Krediye temlik etmesi (devri). Alacağın temliki temlik edenin şahsına özgü hükümler dışındaki yan haklarını da içerir. Ayrıca işlemiş faizlerde alacakla birlikte devredilmiş sayılır. Alacağın temliki borçlunun rızası alınmadan yapılır. (Örnek olayımızda pancar parası için devletin izni gerekmez.) MÜTESELSİL BORÇLULUK (Zincirleme Borçluluk): Borçlulardan her birinin sözleşme veya yasa gereği borcun tamamından sorumlu olduğu, fakat borçlulardan herhangi birinin ödemesiyle diğerlerinin de borçtan kurtulduğu birlikte sorumluluk halidir. Alacağın tamamı borçluların herhangi birinden istenebilir. Biri öderse diğerlerinin de borcu sona erer. Ancak müteselsil borçlulardan biri diğerlerinin durumunu ağırlaştıramaz. Yasada aksi belirtilmedikçe borçlular yapılacak ödemeyi eşit olarak üstlenmek zorundadırlar. Bu paydan fazlasını ödeyen borçlu diğerlerine rücu edebilir. Zamanaşımı, müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesinince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur. KEFALET AKDİ: Kefalet akdi ile kefil, asıl borçlunun alacaklısına karşı borcun yerine getirilmesine kefil olmaktadır. Üç köşeli ilişki mevcuttur. 1-Borçlu, 2-Kefil, 3-Alacaklı. Kefalet akdinin geçerli olması için, geçerli asıl bir borç olmalı ve kefalet akdinin geçerli bir şekilde yapılmış olması gerekir. Kefalet senedinde kefilin sorumlu olabileceği azami miktar belirtilmelidir. Kefaletin nitelikleri şunlardır: Ferilik: Kefaletin asıl bir borca bağlı olmasıdır. Asıl borç sona ererse kefalette sona erer. Talilik: Kefalet talidir yani ikinci plandadır. Birinci planda asıl borçlu (asıl borç) vardır. İvazsızlık (Karşılıksızlık): Kefalet akdinde, karşılıksız bir şekilde asıl borçluya kefil olunur. Başlıca kefalet türleri şunlardır: Adi kefalet: Adi kefalette asıl borçlu takip edilmeden (icra takibi) kefile müracaat edilemez. Müteselsil kefalet: Adi kefaletten farkı asıl borçluya gidilmeden doğrudan doğruya kefile müracaat edilebilir. Birlikte kefalet: Birden fazla kişinin aynı anda aynı borca kefil olmasıdır. Rücua kefalet: İlk kefile karşı asıl borçlunun ödeme gücünü tekeffül etmektedir. Kefile kefalet: Kefil, daha önce kefil olmuş veya olacak kimsenin borcuna kefil olmaktadır. İlk kefil ise borçlu konumundadır. Zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince, kefile karşı da kesilmiş olur ancak; kefile karşı kesilince, asıl borçluya karşı kesilmiş olmaz. 19 YENİ BORÇLAR KANUNU’NUN GETİRDİKLERİ: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 2012 tarihinde yürürlüğe girmesi ile birlikte 818 sayılı eski Borçlar Kanunu kaldırılmıştır. Ortaklarımıza kullandırılan kredilere müteselsil kefil olarak imza atan kefillerin sorumluluğunun doğabilmesi için 6098 sayılı Borçlar Kanunu ile bir takım şekil şartları getirilmiş ve bu arada sözleşme şartlarının her iki tarafça kayıtsız olarak müzakere edilmesi koşulu hükme bağlanmıştır. KEFALETE İLİŞKİN DEĞİŞİKLİKLER: Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir. 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda doğrudan kefile başvurulabilmesi için kefaletin kuruluş aşamasında aranan şekil şartları ağırlaştırılmıştır. 1-YAZILI ŞEKİL ŞARTI: Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Buna göre, kefalet sözleşmesinde: - Kefilin sorumlu olduğu azamî miktarın (kefilin sorumlu olduğu para tutarının), - Kefalet tarihinin (kefilliğin ne kadar süre devam edeceğinin), - Müteselsil kefalet söz konusu ise, müteselsil kefil sıfatının veya bu anlama gelen herhangi bir ifadenin kefilin el yazısıyla yer alması gerekmektedir. Aksi halde kefalet geçersiz sayılır. Vekâleten kefil olunması halini düzenleyen 583 / 2 fıkra düzenlemesine göre, kefil vekâleten kefil olma konusunda bir başka şahsa vereceği vekâlette, - Azami kefalet miktarını (kefilin sorumlu olduğu para tutarını), - Kefalet tarihini (kefilliğin ne kadar süre devam edeceğinin), - Müteselsil kefalette, müteselsil kefil anlamına gelen ifadeleri vekâletnamede belirtecektir. Teşkilatımız açısından, kefil olacak ortağın vekâleten kefil olma konusunda bir başka şahsa vereceği vekâletler noterler tarafından düzenleme şeklinde yapıldığından, matbu vekâletnamedeki kayıtlar da noter tarafından tanzim edilmekte ve şekil şartları da kendiliğinden yerine getirilmektedir. 2-EŞİN YAZILI RIZASI: 584. m. göre, eşlerden biri kefil olacağında diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabiliyor iken, 6455 sayılı Kanunun 77. Maddesi ile yeni Borçlar Kanunun 584. maddesinde yapılan değişiklikle eşin rızası artık aranmamaktadır. 3-MÜTESELSİL KEFALET: Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. Bu bakımdan, icra takiplerinde, asıl borçlu ve müteselsil kefillerin aynı anda icraya verilmesi ve taşınmazların ipotek alınması uygulamasının varlığı karşısında, yasal takibe girişilmezden evvel mutlaka borç bildirim mektupları (ihtar) asıl borçlu ve kefillere gönderilmelidir. 20 4-KEFİLİN AZAMİ SORUMLULUK SÜRESİ: Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir. Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için daha uzatılabilir. Söz konusu hüküm gerçek kişilerin kefil olmaları durumunda uygulanır. Tüzel kişi kefillerin sorumlulukları azami bir süreyle sınırlandırılmamıştır, 10 yıl aşılarak da yapılabilir. Yargıtay kararlarına göre, devam eden icra takiplerinde takip kesinleşmiş ise söz konusu 10 yıllık süre işlemeyecektir. Dolayısıyla hakkında icra takibi kesinleşen kefil, takip süresi ne kadar olursa olsun 10 yıllık sorumluluk şartını ileri süremeyecektir. GENEL İŞLEM KOŞULLARINA İLİŞKİN YENİLİKLER: Genel İşlem Koşulları: Bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. 1581 sayılı Kanun’a göre; Tarım Kredi Kooperatifleri, Kanun’un verdiği izinle kurulmakta ve Kanunun verdiği faaliyet izni ile hizmet vermekte olduğundan, hazırladıkları sözleşmeler (Kredi Genel Sözleşmeleri) tüm maddeleri ile Genel işlem koşulu sayılacaktır. Bu sözleşmeler düzenlenirken BK. 20-25. maddelerine tabi olacaktır. Borçlar Kanunu 21. madde hükmüne göre: Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde genel işlem koşulları yazılmamış sayılır. Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır. Sözleşmeyi tek taraflı olarak hazırlayan tarafın diğerine sözleşme ve genel işlem koşulları hakkında genel açıklamalar yapması yetmez. Sözleşme hakkında temel bilgilerin mutlaka verilmesi gerekir. Bilgilendirme samimi, açık, tereddüde yer vermeyecek biçimde gerçekleşmelidir. Genel işlem Koşullarına ilişkin bu düzenlemeler kapsamında, Kredi Genel Sözleşmelerimizi imzalayacak olan asıl borçlu ve kefillerin sözleşme ve senetlere alınan imzalarının yanında ayrıca her sözleşme maddesini okuyup, içeriklerini kooperatifle tartışıp (müzakere), kabul ettiklerine ilişkin kendi el yazılarıyla beyanda bulunmaları uygulamasına geçilmiştir. Genel İşlem Koşulları açısından, asıl borçlu ve kefillerden alınacak bu yazılı beyanlar hakkında açıklayıcı bilgiler ilgili Genelgeler ve Kredi Yönetmeliğimizde yer almaktadır. VEKÂLETNAME: A- Genel Olarak Vekâletname: Vekâlet sözleşmesinde vekil, vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlenir. Vekâlet sözleşmesi herhangi bir şekle bağlı değildir. Sadece ispat yönünden yazılı şekil gereklidir. Sözleşmenin noterden düzenlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Sahte imza iddialarını önlemek için vekâletnamenin noter tarafından düzenlenmesi uygun olacaktır. 21 Vekil, özel yetkisi olmadıkça; 1. Dava açamaz, sulh olamaz, 2. Kambiyo senetleri düzenleyemez, 3. Kooperatif borçlanma senetleri düzenleyemez, 4. Bağışlama yapamaz, 5. Taşınmaz satamaz, İpotek tesis edemez (ipotek tesis edemez) 6. Kefil olamaz, 7. Hakeme başvurmaz, 8. İflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez. Vekâletnamede yapılacak işlemin tanımı açıkça belirtilmiş olmalıdır. Örn: Temsil edilen adına tahsis edilen parayı alma, kredi işlemleri sonucu alınacak malları teslim alma, kredi sözleşmesi imzalamak gibi. Vekâlet Sözleşmesinin Sona Ermesi: Vekâlet sözleşmesi; 1- Vekilin istifası, 2- Vekilin azledilmesi (vekillikten çıkarılması), 3- Vekâlet verenin veya vekilin ölümü, 4- Vekâlet verenin veya vekilin fiil ehliyetini kaybetmesi, 5- Vekâlet veren veya vekilin iflası 6- Süreli olarak verilmişse sürenin sona ermesi, 7- Özellikle bir işin yapılmasına yönelik vekâletname verilmişse bu işin yapılması ile sona erer. Taraflar verilen yetkiyi üçüncü kişilere açıkça veya dolaylı biçimde bildirmiş ise söz konusu yetkinin ortadan kaldırıldığını da bildirmekle yükümlü olmaları sebebiyle, bildirim yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde vekâlet ilişkisi son bulmakta ancak bildirim zaruriyetine uymayan vekil edenin üçüncü kişilere karşı sorumluluğu devam etmektedir. B- Kooperatiflerde Vekâletname ile işlerin Yürütülmesi: Ortağın kooperatifte olan kredi ve diğer işlemlerini bizzat yürütmesi esastır. Ancak; a) Askerlik, b) Yurt dışında bulunma, c) Hastalık d) Yaşlılık durumlarında vekâletname verilerek işlerin vekile gördürülmesi mümkündür. Yukarıda sıralanan durum ve özürleri nedeni ile ortaklar ancak; a) Üçüncü dereceye kadar hısımlarına, b) Başka bir ortağa vekâletname vermek kaydı ile vekili ile işlemlerini yürütebilecektir. Bir vekil ancak bir ortak adına işlem yapabilir. Vekilin ortak adına kefil olabilmesi için, Vekâletnamede vekilin kendi adına kefil olabileceği ve kefil olunacak azami kredi miktarının açıkça belirtilmesi gerekir. ZAMANAŞIMI Zamanaşımına uğrayan borç / alacak ortadan kalkmış olmaz sadece alacaklının talep ve dava hakkını sona erdirir. Borçlu alacaklının ifa talebine karşı zamanaşımı def’i’ni ileri sürebilir. Zamanaşımına uğramış borç eksik borçtur. Borçlu dilerse ödeyebilir. Dilerse ödemez. Borçlunun zamanaşımından önceden feragat etmesi geçersizdir. Asıl alacağın zamanaşımına uğraması halinde ona bağlı fer'i haklar da (Örn. faiz, cezai şart) zamanaşımına uğramış olur. Fer’i borç zamanaşımına uğramışsa asıl borç zamanaşımına uğramaz. Genel dava zamanaşımı süresi, bu konuda başka bir hüküm bulunmadığı sürece 10 yıl olarak belirlenmiştir. İpotek (gayrimenkul teminatı) ile teminat altına alınan alacaklar zamanaşımına uğramaz. 22 Ücret Alacakları Bakımından Zamanaşımı: İş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin ücreti ve aşağıda belirtilen tazminatların zamanaşımı süresi beş yıldır. İş akdinin sonlandırılmasından itibaren 5 yıllık süre işlemeye başlar. 1. Kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı. 2. İş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat. 3. Kötüniyet tazminatı. 4. İş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat. 5. Ücret, yolluk, ikramiye, fazla mesai, yıllık ücretli izin alacakları. TAHSİL ZAMANAŞIMINI DURDURAN VE KESEN DURUMLAR: A- TAHSİL ZAMANAŞIMINI DURDURAN NEDENLER: Tahsil zamanaşımını durduran haller 6183 sayılı Kanun’un 104. maddesinde üç grupta toplanmıştır ve söz konusu durumların devamı süresince zamanaşımı işlemez. Bunlar; – Borçlunun yabancı memlekette bulunması, – Borçlunun hileli iflas etmesi, – Borçlunun terekesinin tasfiyesi dolayısıyla hakkında takibat yapılmasına imkân bulunmamasıdır. Yukarıdaki nedenlerin ortadan kalkmasıyla birlikte, önceden başlamış olan zamanaşımı, kaldığı yerden işlemeye devam eder. B- TAHSİL ZAMANAŞIMINI KESEN NEDENLER: Tahsil zamanaşımını kesen nedenlere, 6183 sayılı Kanun’un 103. maddesinde 11 bent halinde yer verilmiştir. 1-Ödeme, 2-Haciz tatbiki, 3-Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucu yapılan tahsilat, 4-Ödeme emri tebliği, 5-Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmasının bildirilmesi, 6-Yukarıdaki muamelelerden herhangi birinin kefile, mümessile tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, 7-Yargı organlarınca ihtilaflı amme alacaklarında bozma kararı verilmesi, 8-Amme alacağının teminata bağlanması, 9-Yargı organlarınca yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi, 10-İki amme idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı idarenin borçlu idareye yazı ile amme alacağının ödenmesi için bildirimde bulunması, 11-Amme alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması, hallerinde kesilecektir. Zamanaşımının herhangi bir nedenle kesilmesi halinde, kesilmenin rastladığı tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlayacaktır. 23 ZAMANAŞIMI HÜKÜMLERİNDEKİ YENİLİKLER: Zamanaşımı borcun muaccel olmasından itibaren yasada öngörülen sürelerin dolmasını gerektirir. Yasalarımızda zamanaşımı süresi değişik borç ilişkilerine göre farklı farklı tayin edilmiştirler. Haksız fiillerden doğan borçlarda zamanaşımı; zararı ve faili öğrenme tarihinden itibaren 2 yıl, fakat her halükârda olay tarihinden itibaren 10 yıldır. Haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa, ceza yasalarının bu suç için öngördüğü daha uzun bir ceza zamanaşımı süresi mevcut ise, haksız fiil tazminat alacağı için bu süreler (cezadaki süre) geçerlidir. Örn; zimmette zamanaşımı 15 yıldır. Sebepsiz zenginleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımı; malvarlığındaki eksilmenin ve zenginleşmenin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl, fakat her halükârda olay tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tâbi tutulmuştur. Sözleşmeden doğan alacaklar bakımından zamanaşımı süresinde ise, BK.md.146 hükmüne göre "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak 10 yıllık zamanaşımına tabidir" BK. md. 146'da öngörülen zamanaşımı süresi genel bir süre olup, maddede de ifade edildiği gibi aksine bir hüküm bulunmadığı sürece bütün alacaklar için geçerlidir. ZORUNLU ARABULUCULUK: 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile birlikte bazı davalarda mahkemeye gitmeden önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getirilmiştir. Uyuşmazlık taraflarını bir araya getiren alanında uzman arabulucular, objektif bir şekilde taraflarla görüşme sağlayarak uyuşmazlıkların kısa yoldan çözülmesi hedeflenmektedir. Buna göre bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmektedir. Çalışan tarafından talep edilebilecek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı, eşitliğe aykırılık tazminatı, sendikal tazminat, mobbing tazminatı, ücret, prim, ikramiye, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ve benzeri işçilik alacaklarının söz konusu olması halinde arabulucuya gidilmesi zorunludur. İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi veya manevi tazminat davaları ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları ise kapsam dışıdır. Arabulucuya gitmek zorunlu, ancak arabulucuda uzlaşmak zorunlu değildir. Bu nedenle taraflar arasında anlaşma sağlanamazsa mahkemeye gidilmesinde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Arabuluculuk görüşmeleri sonunda tarafların anlaşmaya varmaları halinde, üzerinde anlaşılmış olan hususların taraflar tarafından tekrar yargı konusu yapılması mümkün değildir. Arabuluculukta çözümlenmiş bir konunun tekrar yargı konusu yapılabilmesi için tehdit, hile, cebir gibi taraf iradelerini sakatlayan bir olgunun varlığı gerekir. İş sözleşmelerinin feshinde, fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulmak zorundadır. Arabulucu atandıktan sonra üç hafta içerisinde karar verilmelidir. Bu süre zorunlu hallerde en fazla bir hafta süreyle uzatılabilmektedir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda işçi ve işveren tarafının işe iade konusunda anlaşmaya varamamaları halinde, arabulucu tarafından son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilecektir. Arabulucu görüşmeleri sonunda anlaşmaya varılamaması halinde arabulucu tutanak düzenleyecek ve mahkeme başvuru dilekçesinin ekine arabulucu tutanağı eklenecektir. Ayrıca ticari uyuşmazlıklarda, tüketici uyuşmazlıklarında ve Gayrimenkul uyuşmazlıklarında da dava açmadan önce arabulucuya gitme zorunluluğu getirilmiştir. 24 İCRA VE İFLAS HUKUKU Borçların, herhangi bir zorlama olmaksızın kendiliğinden yerine getirilmesi esastır. Fakat borcunu yerine getirmeyen borçluların, borçlarını yerine getirmeleri hususunda özel olarak takip edilmeleri ihtiyacı doğmaktadır. Borçların yerine getirilmesini sağlamak üzere devlet tarafından (Adalet Bakanlığına bağlı) bazı organlar oluşturulmuştur. Devlet bu organlar yardımıyla borçlarını yerine getirmeyenlere cebir (zorlama) uygulayarak borçların yerine getirilmesini sağlamaktadır. Buna cebri icra denir. İCRA ORGANLARI: 1- İcra Müdürlükleri: Asliye mahkemelerinin yargı alanı içerisinde yeteri kadar icra müdürlüğü bulunur. İcra dairesinin bulunmadığı yerlerde icra müdürünün görevi asliye mahkemesi yazı işleri müdürlüğünce yürütülür. İcra müdürlükleri icra mahkemesi hâkiminin gözetimi ve denetimi altında çalışmaktadırlar. 2- İcra Hâkimlikleri (İcra Mahkemeleri veya İcra Tetkik Mercii de denir) -İcra Müdürlüklerini denetlemek, -İcra Müdürlüklerinin yaptığı takip hukukuyla ilgili işlemler için yapılan şikâyetleri incelemek, -İcra Müdürlüklerinin işlemlerine yapılan itirazları, itirazın kaldırılması yoluyla incelemek, -Hacizli mala istihkak iddialarını, başvuru üzerine istihkak davası adıyla incelemek karara bağlamak, -İhalenin feshi taleplerini incelemek, karara bağlamak, -İcra ve iflas kanununda öngörülen icra suçları konusunda yargılama yapmak. 3- Yargıtay’ın ilgili hukuk daireleri: 4- Mahkemeler (Asliye Hukuk Mah. Sulh Hukuk Mah.): 5- Savcılar ve Adalet Bakanlığı müfettişleri: İcra Müdürlüklerinin İşlemlerine Karşı “ŞİKÂYET”: İcra Müdürlüklerinin kanuna aykırı olan yahut konuyla uygunsuzluk arz eden işlemin düzeltilmesi, eksikliklerin giderilmesi yahut ortadan kaldırılması için yapılan bir başvurudur. Şikâyetin söz konusu olabilmesi için bir işlemin yapılmış olması ve bunun da icra iflas kanunundan alınan yetkiyle yapılmış olması gerekmektedir. Şikâyet, İcra Mahkemesine yapılır. Şikâyet kural olarak takibin yürütülmesini etkilemez. Hâkim gerekli gördüğünde icranın durdurulmasına karar verebilir. İcra Memurunun Şikâyete Tabi İşlemleri: - İcra müdürlüğünün yapmış olduğu işlemin kanunlara aykırı olması, - İcra müdürlüğünün yapmış olduğu işlemin, konuya uygun olmaması, - Bir hakkın sebepsiz yere kullandırılmaması, - Yapılmak zorunluluğu olan bir işlemin sürüncemede bırakılması, - İşlemin kamu düzenine aykırı olması. Bir hakkın sebepsiz yere kullandırılmaması, yapılmak zorunluluğu olan bir işlemin sürüncemede bırakılması ve işlemin kamu düzenine aykırı olması hallerinde icra memurunu şikâyet süresi bulunmamakta olup, diğer hallerde süre, durumun öğrenilmesinden itibaren 7 gündür. Maaş kesintilerinde yapılan kesintilerde, şikâyet süresi her kesintide yeniden başlar. 25 İCRA HUKUKUNDA SÜRELER: Gün olarak belirlenen sürelerde ilk gün (tebligatın alındığı gün) hesaba katılmaz, ertesi günden itibaren sayılmaya başlanır. Kural olarak süreler hesap edilirken tatil günleri de hesaba katılır. Ancak işgünü olarak verilen süreler için hafta sonu tatilleri hesaba girmez resmi günler sayılır. Yıl olarak belirlenen süreler yılın hangi ay hangi günü işlemeye başlamışsa ertesi yılın aynı ayının aynı gününde sona erer. Örneğin: 15.04.2010 tarihinde 1 yıllık süre verilmişse 15.04.2011 tarihi mesai bitiminde sona erer. Ocak ayının 15’inde 1 aylık süre verilmişse Şubat ayının 15’inde süre sona erer. 1 haftalık süre verilmişse, sürenin verildiği gün Çarşamba ise ertesi hafta Çarşamba mesai sonunda süre biter. Bir sürenin sonu resmî tatil gününe rastlarsa süre tatilden sonraki günde sona erer. Süreler 3 şekilde, tefhim (yüze karşı kararın okunması), tebliğ (resmi tebligat) ya da ilgili tarafından öğrenilmesinden itibaren işlemeye başlar. İCRA TAKİBİ: İcra takibi yolları iki başlık altında uygulanmaktadır. 1- Cüz’i icra (Haciz), 2- Külli icra (İflas) Yolu ile takip uygulamasıdır. Biz burada cüzi icra (Haciz) konusu üzerinde duracağız. Takip Yolları: 1- İlamsız icra takibi (Genel Haciz Yolu): Para ve teminat alacakları için yapılabilir. Alacaklı, mahkeme ilamına gerek kalmaksızın icra müdürlüğüne başvurarak ilamsız icra yoluyla takibe başlar. Ancak bunun başarılı olması için borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi gerekir. İtiraz etmezse haciz aşamasına geçilir. Ödeme emrine itiraz ederse alacaklının genel mahkemelerde dava açmaktan başka çaresi yoktur. 2- İlamlı icra takibi: Bir mahkeme ilamına (ilam sayılan belgeye) dayalı olarak açılan icra takibi yoludur. 3- İpoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip yolu 4- Kambiyo Senetlerine mahsus takip yolu: (Çek, Poliçe, Bono) 5- Kiralanan gayrimenkulün tahliyesi için takip yolu: Kiracının tahliyesi (çıkarılması) için takip 6- Bir eşyanın teslimi veya çocuğun teslimi (velayet) için takip yolu İLAMSIZ İCRA TAKİBİ: (Takip talebi / Ödeme emrinin gönderilmesi / Haciz / Paraya çevirme (Satış) / Paranın alacaklıya ödenmesi) A- Takip Talebi: Alacaklı tarafından hazırlanarak, imzalanarak icra Müdürlüğüne verilir. Borçlar Hukuku Bakımından Takip Talebinin Sonuçları: Takip talebinde bulunan ve icra takip giderlerini ve harçlarını ödeyen alacaklı açısından alacağına ilişkin zamanaşımı kesilmiş olur. İcra takibinin yetkisiz icra müdürlüğünde yapılmış olması halinde dahi zamanaşımı kesilmiş olur. Ayrıca borçlu daha önce temerrüde düşmemiş olsa dahi icra takip talebinde bulunulması ve ödeme emrinin borçluya tebliği ile borçlu temerrüde düşürülmüş olur. B- Ödeme Emri Gönderilmesi: Takip talebini alan icra müdürü borçluya, süresi içinde borcunu ödemesini, borçla ilgili itirazları var ise 7 gün içinde ileri sürmesini, aksi takdirde cebri icraya devam edileceğini ihtar eden bir ödeme emri gönderir. 26 Ödeme Emrine itiraz: a) İtirazın Şartları - Ödeme emri tebliğ edilmiş olmalıdır. İtiraz, yedi (7) gün içinde yapılmalıdır. - Borçlu itirazında hiçbir sebep göstermek zorunda değildir. Fakat itiraz aşamasında ileri sürdüğü sebepleri itirazın kaldırılması aşamasında genişletemez ve değiştiremez. b) İtirazın Sebepleri - İmzaya itiraz: Borçlunun, takibe konu senetteki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmesidir. - Borca itiraz: İmzaya itiraz dışındaki diğer bütün itiraz sebepleri borca itiraz olarak kabul edilir. Borçlu takibe konu olan alacağın tamamına veya bir kısmına itiraz edebilir. Kısmi itirazın söz konusu olabilmesi için itiraz edilen kısım açıkça belirtilmelidir. Kısmi itiraz halinde takip, itiraz edilen kısım için durur. c) Ödeme emrine itirazın hükümden düşürülmesi: İki yolu vardır. 1- İtirazın İptali Davası: Alacağı 68. maddede sayılan bir belgeye bağlı olmayan alacaklı, itirazı hükümden düşürebilmek için itirazın kendine tebliğinden itibaren 1 yıl içinde genel mahkemelerde İtirazın iptali davası açar. Bu dava ile borçlunun aynı zamanda icra inkâr tazminatına (alacağın en az %20’si) da mahkûm edilmesini talep edebilir. 2- İtirazın Kaldırılması: Alacaklının icra takibinin konusu olan alacağı Kanunun belirttiği belli belgelere dayanıyorsa itirazın kendisine tebliğinden itibaren 6 ay içinde İcra mahkemesinden İtirazın kaldırılmasını ve aynı zamanda borçlunun icra inkâr tazminatına (%20) mahkûm edilmesini talep edebilir. İ.İ.K. 68. maddede sayılan belgeler şunlardır: - İmzası kabul edilmiş adi belge, - İmzası noterlikçe tasdik edilmiş senet, - Resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre verdikleri makbuz veya belge İptal: Borçlu iki sebebe dayanarak takibin iptalini talep edebilir. Bunlar ödeme ve zamanaşımıdır. Erteleme: Ödeme emri kesinleştikten sonra borçlu alacaklının kendisine borcun ödenmesi hususunda süre verdiğini ileri sürerek takibin ertelenmesini talep edebilir. Bunun için alacaklının noterden onaylı veya imzasını ikrar etmiş olduğu bir belge ile süre verildiğinin belgelenmesi gereklidir. C- Haciz: İcra takibine konu olan belli bir para alacağının tahsilinin sağlanması için, alacaklının isteği üzerine borçluya ait mal ve haklara icra müdürlüğünce hukuken el konulmasıdır. El konulan malların değeri borç tutarı ile orantılı olmalıdır. Haciz istemi, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl içinde yapılmalıdır. Haciz isteme süresi geçtiğinde haciz yetkisi düşer. Takip dosyası işlemden kaldırılır. Haczi Özellik Taşıyan Mallar (Durumlar): - Hayvan yavrulu ise yavrularıyla birlikte haczedilir. - Yetişmemiş ürünler yetiştikten sonra haczedilir. vb.. - Maaş ve ücretlerin haczi: İcra müdürü, alacaklının isteği ile borçlunun maaş ve ücretinin haczedildiğini yazılı olarak işverene, daire amirine bildirilir. (Maaş ve ücretlerin haczinde maaşın ¼ haczedilebilir) Haczedilen kısım işverence borçluya ödenmeyip icra müdürlüğüne ödenmek zorundadır. Borçlu, haczi caiz olmayan bir mal veya hakkından feragat etmek suretiyle o malın haczedilmesini sağlayabilir. Maaş haczinde de ¼ den daha yüksek haciz oranına muvafakat edebilir. 27 Haczedilemeyen Mallar: 1-Devlet malları haczedilemez, 2-Borçlunun kendisi ve mesleği için eşyaları ve ailesi için gerekli olan yatak ve eşyaları, 3-İbadete mahsus kitap ve eşyaları, 4-Vazgeçilmesi mümkün olmayan mutfak ve ev eşyaları, 5-Sanat ve mesleği için gerekli olan alet edevat ve kitapları, 6-……. vb. D- Haczedilen Malların Satılması: Hacizli malların paraya çevrilmesi alacaklının talebi üzerine olur. Paraya çevirme talebi hacizden sonra menkul mallarda ve taşınmazlarda ise 1 yıl içerisinde olmalıdır. Bu süreler içinde paraya çevirme (satış) talebinde bulunulmazsa haciz düşer. Menkul mallar kural olarak açık artırma ile istisnaen de pazarlık usulü ile satılır. Gayrimenkuller ise mutlaka açık artırma suretiyle satılır. Satış için ihale edilen hacizli malın birinci arttırmada %50’sini, İkinci arttırmada ise yine %50’sini bulması şartı aranır. E-Paranın Alacaklıya Ödenmesi: Haczedilen mallar icra müdürlüğünce satıldıktan sonra icra müdürlüğü satıştan elde edilen para ile alacaklının alacağını öder. Alacaklıya; anapara, işlemiş faizler ve borçlu tarafından peşin olarak yapılmış olan bütün takip giderleri (masrafları), Alacaklı takip için avukat tutmuş ise avukat vekâlet ücreti ödenir. İLAMLI İCRA TAKİBİ İLAM NİTELİĞİ TAŞIYAN BELGELER 1-Mahkeme huzurunda yapılan sulhler (Uzlaşmalar) 2-Mahkeme huzurunda yapılan kabuller 3-Kayıtsız şartsız tek taraflı para borcu ikrarını içeren düzenleme biçimindeki noter senetleri 4-Temyiz kefaletnameleri, 5-İcra müdürlüğündeki kefaletler, 6-Özel kanunlarla ilam niteliğinde sayılan belgeler. Örneğin 1581 Sayılı Kanun’un 12. maddesi; Tarım Kredi Kooperatiflerinin ortaklardan alacakları için tanzim edilen tasdikli senetlerinin, İ.İ.K. Madde 38’de sayılan “İlam niteliği taşıyan belge” hükmünde olduğunu belirtmektedir. Alacaklı elindeki ilama dayanarak, Türkiye’nin her yerindeki icra müdürlüğünde ilamlı icra takibi yapabilir. İcra takibinin başarılı olabilmesi için ilam niteliğindeki belgenin zamanaşımına uğramamış olması gerekir. Zamanaşımı süresi 10 yıldır. 1581 Sayılı Kanun’un 12. maddesine göre; «Kooperatiflerin kredi ile ilgili alacak senetleri, kâğıtları ve her türlü taahhütname ve sözleşmeler ortağın oturduğu veya kooperatifin bulunduğu köy veya mahalle ihtiyar heyetleri tarafından parasız olarak tasdik olunur. Bu suretle tasdik olunan senet ve belgeler İcra ve İflâs Kanununun 38. maddesinde yazılı belgeler hükmündedir. Senetler vadelerinde protestoya tabi tutulmaz. Müracaat vukuunda bu tasdik muameleleri noterler tarafından da yapılır.» İLAMLI İCRA TAKİBİNİN SAFHALARI (Takip talebi / İcra emrinin gönderilmesi / Haciz / Paraya çevirme (Satış) / Paranın alacaklıya ödenmesi) 1-Takip Talebi: Alacaklı ilam veya ilam hükmündeki belgeyle İcra Müdürlüğüne takip talebinde bulunur. 2-İcra Emrinin gönderilmesi: İlamlı icraya ilişkin takip talebi İcra Müdürlüğüne verilince, İcra Müdürlüğünce borçluya icra emri gönderilir. Bu icra emrinde borcun 7 gün içinde ödenmesi istenir. Burada icra emrinin ödeme emrinden farkı icra emrine borçlunun itiraz hakkının bulunmamasıdır. 28 Fakat aşağıdaki hallerde icranın durdurulması istenebilir; A- Borçlu ilamı (mahkeme kararını) temyiz / istinaf etmişse, ilamın bozulması halinde telafisi imkânsız zararların doğmaması için aşağıdaki şartların yerine getirilmesiyle icra takibi ertelenebilir. Hükmün temyiz edildiğinin kanıtlanması, ilamın bozulması halinde telafisi imkânsız zararlar doğmaması için şartlar yerine getirilirse Yargıtay tarafından esas hakkında karar verilene kadar icra takibi durdurulur. Bunun için borçlunun icra müdürlüğüne süresi içerisinde başvurması, borçlunun teminat göstermesi ya da borcu karşılayacak kadar malının haczedilmiş olması gerekir. Bunun üzerine icra müdürlüğünce borçluya süre (mehil vesikası) Yargıtay’ca ve Bölge Adliye Mahkemesince İcranın Geri Bırakılması Kararı verilir. B- İlamlı icranın konusunu oluşturan ilamdaki hüküm verilirken mahkeme tarafından ağır yargılama hataları yapılmış ise, yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir. Yargılamanın iadesine başvuran borçlu, kararı veren mahkemeden teminat karşılığında icranın geri bırakılması kararı alabilir. Yani bir süreliğine icra takibini durdurmuş olur. C- Borçlu ilamlı icrada aşağıdaki sebeplere dayanarak itiraz etmiş ise ilamlı icrayı durdurabilir. Bu itiraz İcra Mahkemesine yapılır. - Ödeme: Borcun ödenmiş olduğunun, icra emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde ispat edilmesi - Erteleme: Borçlu borcun ertelendiğini veya alacaklı tarafından belli bir süre verildiğini ispat ederse bu tür işlemlerin ispatı için, ilgili belgedeki imzanın alacaklı tarafından ikrar edilmiş olması ya da resmi makamlarca onaylan

Use Quizgecko on...
Browser
Browser