🎧 New: AI-Generated Podcasts Turn your study notes into engaging audio conversations. Learn more

ÇEVRE_SOSYOLOJİSİ_5.pdf

Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...

Full Transcript

Bölüm 5 öğrenme çıktıları Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları 1 3 Hayvan Hakları Kuramı 1 Hayvan Hakları Hareketi’nin düşünsel temelini oluşturan Hayvan Hakları Kuramı hakkında bilgi edinebilme Hayvan Hakları Kuramını Savunanlara Yöneltilen Eleştiriler 3 Hayvan Hakları Kuramını ve Hayvan...

Bölüm 5 öğrenme çıktıları Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları 1 3 Hayvan Hakları Kuramı 1 Hayvan Hakları Hareketi’nin düşünsel temelini oluşturan Hayvan Hakları Kuramı hakkında bilgi edinebilme Hayvan Hakları Kuramını Savunanlara Yöneltilen Eleştiriler 3 Hayvan Hakları Kuramını ve Hayvan Hakları Hareketi’nin karşı olduğu uygulamaları eleştirebilme 2 4 Hayvan Refahı Kuramı 2 Hayvan Refahı Kuramı hakkında bilgi edinebilme Hayvan Hakları Hareketi İçindeki Düşünce Ayrılıkları 4 Hayvan Hakları Hareketi içinde yer alan düşünce farklılıklarına bakışı eleştirebilme Anahtar Sözcükler: • Hayvan Özgürleşmesi • Faydacılık • Doğal Değer • Hayvanların Refahı • Vejetaryenizm • Eşit Menfaatler Gözetme • Yaşamın Özneleri 104 Çevre Sosyolojisi GİRİŞ Hayvan Özgürleşmesi ve Faydacılık Her çağda hayvanların insan türünün toplumsal yaşamının ekseninde yer aldığı gözlenir. Mağara duvarlarındaki hayvan resimlerinden yazının bulunuşuna kadar geçen sürede insanların hayvanları nasıl gördükleri, hayvanların toplumsal yaşamdaki yeri sadece tahminlerle sınırlı kalır. Buna karşılık Antik dönemden günümüze ulaşan belgelere göre insanların hayvanlarla olan ilişkisinin iki düzeyde gerçekleştiği gözlenir: Düşünsel düzey ve Uygulamalar. Özellikle Antik Yunan ve Roma’da oluşan düşünsel düzeydeki zenginliğin uygulamalara fazlaca yansımadığı görülür. Örneğin, uygulamada Et yemezlik (Vejetaryenlik) Antik Yunan’da Orfizm gibi dini nedenlerle ya da et çok nadir ve pahalı bir besin maddesi olduğu için halkın çoğunluğunun sebze ve meyve ile beslenmeyi tercih etmesi sonucu olduğu gözlenir. Buna karşılık düşünsel düzeyde Empedocles’in hayvanların bazı yönlerden insanlardan daha üstün olduğunu savunan düşüncesinden Aristoteles’in doğanın amaca yönelik ve hiyerarşik olarak gördüğü yapısında insanların hayvanlardan üstün olduğu düşüncesine kadar olan geniş bir yelpazede insan-hayvan ilişkilerinin tartışıldığı görülür. Ayrı ayrı gelişen söz konusu iki farklı düzeyin birleşmesi günümüz Hayvan Hakları Hareketi ile mümkün olmuştur. Örneğin, Etik Vejetaryenizm Hayvan Haklarının düşünsel temeline dayanan, yalnızca Hayvan Hakları ve Yararları gözetilerek benimsenen bir eylemdir. Diğer bir deyişle, dini ve ekonomik nedenlerle ya da hayvan sevgisinden kaynaklanan bir tutum değildir. Hayvan Hakları Hareketi’nin bu özelliği, hayvanlarla ilgili olarak Dünya’da ve Türkiye’de çıkarılan yasaların ve hayvanları korumaya yönelik sivil toplum kuruluşlarının tarihçesinden bağımsız kılar. Bu nedenden dolayı, elinizdeki bölümde Hayvan Hakları Hareketi’nin temel kuramları, harekete yöneltilen eleştiriler ve kendi içlerindeki tartışmalar yer almaktadır. Hayvan Özgürleşmesi kuramının öncüsü Peter Singer’dır. Hayvan Özgürleşmesinin amacı, insanların hayvanlar üzerindeki baskı ve sömürüsüne son vermektir. Bu sömürünün hayvanlar üzerinde yol açtığı fiziksel ve psikolojik acının ancak yüzyıllar boyunca beyazların renkli ırklar üzerinde yarattığı acılarla karşılaştırılabilir. Hayvanlar üzerindeki baskı ve sömürüye karşı verilen mücadele yıllardır mücadele edilen ahlaki ve toplumsal konular kadar önemlidir. İster kendi türümüzün üyelerine yapılsın ister hayvanlara yapılsın acımasızca sömürü ve zalimlik yanlıştır ve değişmelidir. Hayvan Özgürleşmesi hareketinin hayvanları sevmekle bir ilişkisi yoktur. Üstelik hayvan severlerin aşırı duygusallıkları ve hassasiyetleri, tüm hayvanların yararına olabilecek olan bu konunun ciddi siyasi ve ahlaki tartışmaların dışında kalmasına neden olmaktadır. Örneğin, canlı hayvanlar üzerindeki deneylerden söz ederken hoş olmayan şeyleri yansız biçimde tanımlamak, işlemin hoş olmayan durumunu gizler. Canlı hayvan deneylerine karşı çıkma nedeni duygusal değildir. Tamamen kabul edilen en temel ahlaki ilkelere dayanır. Bu ilkelerin kurbanlara uygulanmasını istemek duygusallıktan kaynaklanmaz. Akıl tarafından talep edilir. Hayvanlara insanların amaçları için araç olarak bakılmasını kabul etmez. Hayvanlara bağımsız, hissedebilen varlıklar olarak davranılmalıdır (Singer, 2015[2009] [1975]). Hayvan Özgürleşmesi, en temel ahlaki ilke olan ‘Eşit menfaatler gözetme’ ilkesinin yalnızca kendi türümüzle sınırlı olmadığını düşünen insanlar içindir (Singer, 2015[2009] [1975]:21). HAYVAN HAKLARI KURAMI Bir özgürleşme hareketi olarak hayvan özgürleşmesi çok sayıda engelle karşılaşmaktadır. Öncelikle sömürülen grubun kendilerine yapılan davranışı organize biçimde protesto etme imkânı yoktur. Bizler onların adına konuşmak zorundayız. Bir grubun baskıya karşı ayağa kalkarak organize olma imkânı ne kadar az ise, o kadar çok sömürülür. Hayvan Özgürleşmesindeki ikinci engel, sömüren grupların bu Hayvan Hakları Hareketinin kuramsal yapısı, 1970’lerden sonra Peter Singer ve Tom Regan’ın başlattığı Hayvan Özgürleşmesi felsefesine dayanır. Hayvan Özgürleşmesi, insanların hayvanlara karşı tutumlarını, hayvanların hakları olup olmadığını tartışmaya açmıştır. Eşit menfaatler gözetme ilkesi, en temel ahlaki ilkedir. Bir eylemin doğruluğunu hesaplarken etkilenen tüm menfaatlerin eşit önemde kabul edilmesi ve hesaplamaya katılmasıdır. 105 Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları sömürüden çıkarının olmasıdır. Diğer bir deyişle, her gün mezbahada kesilmiş hayvan eti yiyenlerin hatalı olduklarına inanmaları zordur. Gerçekte, belirli durumlarda et yeme isteğinin ardında yıllardır var olan et yeme alışkanlığı yatar. Bu alışkanlık bizim hayvanlara karşı tutumumuzu belirler. Bu nedenle Hayvan Özgürleşmesinin önündeki üçüncü engel alışkanlıktır. Hayvan Özgürleşmesi için yalnızca beslenme türünde değil, düşüncede ve dilde de alışkanlıkları değiştirmek gerekir. Hayvanlara yapılan işkencenin yalnızca hayvan severleri ilgilendirdiğini düşünmek, hassas olmayan insanların bu duruma zaman ve çaba harcamayacağını düşünmek bir önyargı ve bir düşünce alışkanlığından ibarettir. Benzer biçimde dil alışkanlıkları da ön yargı ve engel oluşturur. Singer, (2015[2009] [1975]) “hayvan” kelimesinin insanın dışındaki varlıkları tanımlamak için kullanılan bir kelime olduğunu, bu kullanımın insanların diğer hayvanlardan ayrı olduğu düşüncesini pekiştirdiğini söyler. Oysaki biyoloji dersi almış herkesin bunun yanlış olduğunu bildiğini belirterek insan olmayan hayvanları tanımlamak için daha kısa bir terim olmadığından dolayı etkili bir iletişim açısından “hayvan” kelimesini kullanmaya devam eder. Tüm Hayvanlar Eşittir Temel eşitlik ilkesi, eşit ya da özdeş muamele gerektirmez; eşit gözetme gerektirir. Farklı varlıklar için eşit gözetme farklı muamele ve farklı haklara yol açabilir. Örneğin, insanlar için eşitlik ilkesi insanlar arasındaki gerçek eşitliği tanımlamaz; İnsanlara nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili bir kuraldır. Ahlak felsefesinde Faydacı Okulun kurucusu reformcu Jeremy Bentham’a göre herhangi bir eylemden etkilenen herkesin menfaatlerinin dikkate alınması ve bunların dışında yer alan diğerlerinin menfaatleriyle aynı ağırlığa sahip olması gerekir. Singer (2015[2009] [1975]) bu ilkeye Eşit Menfaatler Gözetme İlkesi adını verir. Temel eşitlik ilkesine göre varlıkların menfaatlerinin gözetilmesi ister hayvan ister insan olsun tüm varlıkları içine alacak biçimde genişletilmelidir. Bu yaklaşım ırkçılığı, cinsiyetçiliği dışladığı gibi türcülüğü de dışlar. Türcülük, bir türün üyesinin ait olduğu türün menfaatlerinin diğer türlerin üyelerinin menfaatlerinden üstün olduğuna dair önyargısı ve tutumudur. 106 Bir varlığın eşit menfaatler gözetme ilkesi hakkına sahip olabilmesi için en önemli özellik acı çekme, zevk ya da mutluluk hissedebilme kapasitesidir. Acı çekme ve zevk alma kapasitesi menfaatlere sahip olduğunun kabulü için bir zorunluluk ve yeter şarttır. Örneğin, bir sokak hayvanının tekme yemekten kaçması onun menfaatinedir çünkü tekme ona acı verir. Eğer bir varlık acı çekiyorsa, bu varlığın doğası ne olursa olsun, eşitlik ilkesine göre onun acısını dikkate almamanın ahlaki açıdan hiçbir mazereti yoktur. Bu nedenle eşitlik ilkesinin sınırlarının çizilmesi ve menfaatlerin kabulünde ölçüt, duyuları ve sezgileri olan, acı ve zevk kapasitesi olan varlıklardır. Hayvanların acı çekmediği ya da insanlara göre daha az acı hissettikleri doğru değildir. Acı hissettiğimiz bir durumdur. Başkalarının acı çektiğimizi anlaması ancak dışsal göstergelere dayanır. Acı çekmenin tüm dış göstergeleri diğer türlerde de özellikle memeliler ve kuşlarda görülür. Ayrıca bu hayvanların sinir sistemleri vardır ve fizyolojik olarak acı hissettiğimizde meydana gelen kan basıncının artması, göz bebeklerinin büyümesi gibi tepkiler verirler. Sonuç olarak bilimsel ve felsefi açıdan hayvanların acı çektiğini inkâr etmek için iyi bir neden yoktur. Eğer insanların acı hissettiklerinden şüphe etmiyorsak diğer hayvanların da acı çektiğinden şüphe etmememiz gerekir. Acı çekme ve acıyı hissetmenin kendisi kötüdür. Irk, cins ya da tür ayrımı yapmadan acının önlenmesi ya da en aza indirilmesi gerekir. Acının ne kadar kötü olduğu yoğunluğuna ve süresine bağlıdır. İster insan olsun ister hayvan aynı yoğunluk ve sürede yaşanan acılar eşit biçimde kötüdür. Yaşama hakkı için yüksek derecede kendi varlığının farkında olmak ve diğerleriyle anlamlı ilişkiler kurabilmek bir ölçüt olarak kabul ediliyorsa, bir şempanze, köpek ya da domuz, ağır zihinsel engelli bir bebekten ya da ilerlemiş bir bunamadan daha yüksek derecede söz konusu ölçütlere uygun davranmaktadır (Singer, 2015[2009] [1975]). Canlı Hayvan Deneyleri Türcülüğün Sonucudur Canlı hayvan deneyleri hayvanlara yoğun biçimde acı çektirilen deneylerdir. İnsan olmayan hayvanlar üzerindeki deneyler dünyanın her tarafında yapılmaktadır. Bu durum aslında Türcülüğün bir sonucudur. Deneylerin çoğu insanlara ya da diğer hayvanlara anlamlı yarar sağlamaktan uzak Çevre Sosyolojisi biçimde hayvanlara acı vermeye devam etmektedir. Bu tür deneyler başlı başına bir endüstridir. Geniş çaplı bir endüstri olarak hayvan deneylerinin doğasını anlamak için ticari ürünlere bakmak yeterlidir. Hayvan deneylerinin kendisi deneylerde kullanılan özel aletler için pazar yaratmıştır. Yapılan milyonlarca deneyden sadece az sayıda deney tıbbi araştırmalara önemli katkıda bulunur. Çok sayıda hayvan üniversitelerin ormancılık ve psikoloji bölümlerinde kullanılır. Bunlardan pek çoğu şampuan, kozmetik, yiyecek boyası ve diğer gereksiz maddeler için ticari amaçlı olarak yapılan canlı hayvan deneyleridir. Söz konusu durumun asıl nedeni kendi türümüzün bir üyesi değilse, bir varlığın acı çekmesiyle ilgili ön yargılarımızdır. Deney savunucuları hayvanların acı çektiğini inkâr edemez çünkü deneylerinin insan amaçlarına uygun olduğunu söyleyebilmek için insanlarla diğer hayvanlar arasındaki benzerlikleri göstermeye ihtiyaçları vardır. Deney yapan kişinin amacı sadistlik göstermek değildir ama kullandıkları hayvanların menfaatlerini dikkate almadan deney yapabilmelerine imkân veren kurumsallaşmış Türcülük anlayışına sahiplerdir. Bu deneylerde çoğu hayvan önce bir kuramı ispat etmek sonra da aksini ispat etmek, en sonunda orijinal kuramın düzeltilmiş bir versiyonunu desteklemek için uzun ve şiddetli, keskin bir acıyı yaşamak zorunda kalır. Türcülük zihniyeti canlı hayvan deneyleri yapan araştırmacıların hayvanları canlı ve acı çeken varlıklar olarak değil, laboratuvar malzemesi olarak görmelerini sağlar. Hayvanlar deney tüpleri ve diğer malzemelerle birlikte tedarik listesinde yer alır. Vejetaryenlik Bir Protestodur Modern kentlerde çoğu insan için hayvanlarla doğrudan temas yemek masasında sağlanır. Hayvan etinin yenmesi gerçeği bizim hayvanlara karşı tutumumuzun anahtarıdır. Genellikle yiyecek olarak satın aldığımız hayvan etlerinin soframıza gelinceye kadar geçirdiği uzun süreç gözlerden uzakta gerçekleşir. Günümüzde küçük çiftliklerin yerini büyük şirketler ve bant üretim yöntemleri alarak tarımı büyük bir endüstri hâline getirmiştir. Büyük şirketler bitkiler, hayvanlar ve doğa arasındaki uyumla ilgilenmez. Tarım yarışmacı bir iştir ve üretimi arttırıp maliyeti azaltacak yöntemleri kullanır. Böylece tarım, endüstriyel tarımcılığa dönüşür. Hayvanlar düşük maliyetli yemi yüksek fiyatlı ete dönüştüren makineler olarak görülürler. Eğer sonuçları dönüştürme oranını daha da ucuzla- tacaksa herhangi bir yenilik uygulanmaya hazırdır. Bu yöntemler altında hayvanlar doğumlarından kesimlerine kadar mutsuz, zavallı bir hayat sürerler. Hayvanlara bu işi yapanlar elbette zalim canavarlar değildir. Aksine tüketicilerin tutumlarıyla üreticiler arasında büyük farklılıklar yoktur. Bütün bunların nedeni Türcülüğün doğasından kaynaklanır. Buna karşılık yapabileceğimiz tek şey yaşamlarımızın sorumluluğunu almak ve onları bu zulümden azat etmektir. İlk adım olarak et yemeyi bırakabiliriz. Hayvanlara yapılan zulme karşı olan çoğu insan vejetaryen olur. Bu çiftlikler hayvanları amaçlarımıza ulaşmak için araçlar olarak gören düşünceye teknolojinin uygulanmasıdır. Yeme alışkanlıklarımız kolaylıkla değişmez ancak hayvanlar için gerçekten endişeleniyorsak onları yemekten vazgeçmeliyiz (Singer, 2015[2009] [1975]). Vejetaryenlik et yemezlik olarak da adlandırılır. Beslenme tarzı olarak canlı hayvanların öldürülmesiyle elde edilen her tür et ve et ürününü yiyecek olarak kullanmamaktır. Vejetaryen olmak sembolik bir tavır değildir. Kendimizi dünyanın çirkin realitesinden ve bunun sorumluluğundan uzak tutmak için bir çaba olarak da görülemez. Vejetaryen olmak hayvanların öldürülmesine ve acı çekmelerine son verecek oldukça pratik ve etkili bir adımdır. Bir boykot türü olarak vejetaryenlik et yeme alışkanlığından vazgeçerek hayvanların yemek için öldürülmesini boykot etmektir. Tüm et ve et ürünleri boykot etmediğimiz sürece yiyecek olarak yetiştirilen hayvanlar üzerinde uygulanan acımasız yöntemlerin varlığı devam edecektir (Singer, 2015[2009] [1975]). Hayvan Özgürleşmesi ve Doğal Haklar Tom Regan, Hayvan Özgürleşmesi Hareketinin diğer önemli ismidir. Regan, hayvanların insanlar karşısında ahlak felsefesi açısından doğal hakları olduğunu savunur. Hayvanların doğal haklarının üç temel nedeni vardır: • Hayvanlar ‘doğa’ gereği ahlaki haklara sahiptir çünkü Hayvanlar ‘Yaşamın Özneleri’dir. • Hayvanların doğuştan gelen, asli, ‘doğal değer’i vardır. Doğal değer, nesnel ve ahlaki bir özellik olup, herhangi bir şeyin başkaları 107 Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları tarafından değerli görülüp görülmemesinden bağımsız olarak, var oluşuna içkin bir değerdir. Bu açıdan başkaları hak olarak değerlendirmese bile, hayvanlar ahlaki hak sahibidir. • Bu haklar bireylerin ya da varlıkların diğerleriyle yaptığı anlaşmalardan değil, varoluşlarının doğasından kaynaklandığı için her türlü anlaşmadan önce gelir (Rowlands 2009[1998]:58). Yaşamın Öznesi: İnançları ve arzuları olan tüm bireyler yaşamın özneleridir. Algılama, hafıza, kendi geleceği de dahil olmak üzere gelecek hissi, acı ve zevk hissedebilme kapasitesi, tercihleri, iyilik hissini deneyimleme, arzu ve amaçlarını gerçekleştirmek için eylem başlatma kabiliyeti, deneyimlediği yaşamın iyi ya da kötü olduğunu hissetme anlamında bireysel rahatlık arayışı olan, herhangi bir kişinin çıkarları dışında bağımsız bir varlığı olan tüm bireyler yaşamın özneleridir. Tüm insanlar yaşamın özneleridir ve eşit doğal değerleri vardır. Çünkü yaşamın öznesi olmak sadece canlı olmaktan daha fazlasıdır. Yaşamın özneleri yaşamlarını iyi ya da kötü olarak deneyimler ve bunun farkındadır. Bu özellikleri ve sahip oldukları doğal değer onların ne kadar çok ya da az şey bildiğine, ne kadar yetenekli ya da yeteneksiz olduğuna, ne kadar zengin ya da fakir olduğuna bağlı değildir. Hayvanların da yaşamın özneleri olduğunu ve doğal değerleri olduğunu söylememize engel olan şey türcülüktür. İnsan türü hayvanlardan daha yüksek, daha üstün değildir. Hayvanlar da daha aşağı bir tür değildir. Doğal değer nedeniyle eşitiz. Yaşamın öznesi olma, zihinsel kapasite ve yaşamı deneyimleme sadece insanlara özgü değildir. Zihinsel kapasite ve yaşamı deneyimleme bazı hayvanlarda da görülür. Bu açıdan yaşamın öznesi olma insanlarla hayvanların kesiştiği noktadır. Bazı hayvanlar ve bitkiler canlı olmalarına rağmen yaşamın öznesi değildir (Regan, 2003[2001]). Yaşamın özneleri, algılama, hafıza, kendi geleceği de dâhil olmak üzere gelecek hissi, acı ve zevk hissedebilme kapasitesi, tercihleri, iyilik hissini deneyimleme, arzu ve amaçlarını gerçekleştirmek için eylem başlatma kabiliyeti, deneyimlediği yaşamın iyi ya da kötü olduğunu hissetme anlamında bireysel rahatlık arayışı olan, herhangi bir kişinin çıkarları dışında bağımsız bir varlığı olan tüm bireysel varlıklardır. 108 Doğal Değer: Yaşamın özneleri olan tüm varlıkların doğal değerleri vardır. Diğer bir söyleyişle, yaşamın öznesi olma ölçütlerine sahip her varlık yalnızca var olduğundan dolayı doğal değer sahiptir. Bir varlık yaşamın öznesi ise doğal değere sahiptir. Ancak bu durum yaşamın öznesi olmayan insan ve hayvanların doğal değeri olmadığı anlamına gelmez. Doğal değer kavramının dört önemli ögesi vardır: • Birey bir başkasının isteği ya da çıkarından bağımsız olarak bu değere sahiptir. Kişinin sevilip sevilmediği ya da başkaları tarafından değer verilip verilmediğine bağlı değildir. Toplumsal şartlarda hiç istenmeyen, sevilmeyen, yalnız olanlar bile diğerleriyle aynı doğal değere sahiptir. • Kişinin doğal değeri, diğerlerine çıkarlarına ya da yararına ne kadar hizmet ettiğine bağlı değildir. Örneğin kimsenin hoşlanmayacağı ya da yapmak istemeyeceği işleri yapanların doğal değeri toplum içinde en çok saygı gören ya da en fazla yararlı olan meslekleri yapanlardan daha az değildir. • Doğal değer elde edilemez ve kaybedilemez. Kişinin kazanabileceği ya da başkalarının yardımıyla geliştirebileceği bir şey değildir. Kişi ne yaparsa yapsın doğal değeri kaybolmaz. Örneğin suç işleyen biri suçun mahiyetinden bağımsız olarak bir ermişle aynı doğal değere sahiptir. • Doğal değer, bireylerin deneyimlerine yüklenen değerlerden farklıdır. Doğal değer deneyimlere verilen değerlere indirgenemez. Örneğin mutlu bir hayat yaşamanın böyle bir deneyimden kaynaklanan yüksek öz değeri vardır. Ancak doğal değer ve öz değer aynı değildir. Mutlu hayat sürenlerin doğal değerleri ile mutsuz deneyimler yaşayanların doğal değerleri aynıdır. Doğal değer, yaşamın özneleri olan tüm varlıkların, yalnızca var olmuş olmalarının getirdiği ya da var olmalarından kaynaklanan değerdir. Çevre Sosyolojisi Doğal değer kavramı Regan’ın yaklaşımını Faydacı yaklaşımdan ayıran en önemli noktadır. Faydacılara göre herhangi bir kabın kendi başına bir değeri yoktur. İçine değerli şeyler konduğunda değer kazanır. Doğal değerde ise kabın kendisi doğal değere sahiptir. Kabın değeri içinin boş olup olmaması ya da içine konulan şeylerin değeriyle bağlantılı değildir (Rowlands 2009[1998]:63). dikkat Doğal değer ve öz değer aynı değildir. Birbirlerine indirgenemez ve birbirlerinin yerine kullanılamaz. Yaşamın öznesi olan tüm varlıkların doğal değerleri olduğunun kabulü beraberinde onlara nasıl davranılması gerektiğiyle ilgili ahlaki ilkelere varılmasına yol açar. Bu ilkelerden birincisi Saygı İlkesidir. Saygı ilkesi, doğal değere sahip bireylere bu değerden ötürü saygıyla davranılması gerektiğidir. Yaşamın özneleri olan tüm bireyler doğal değere sahip oldukları için, adalet gereği tümüne saygı gösterilmelidir. Bu anlamda saygı ilkesi, adaletin eşitlikçi ve mükemmeliyetçi olmayan yorumuna dayanır. Bir bireye doğal değeri olduğu için saygı göstermek adalet gereğidir. Aksi tutum adaletsizliktir (Rowlands 2009[1998]). Bu bağlamda hayvanlar da yaşamın özneleri oldukları için doğal değere sahiptir. Doğal değere gösterilen saygı, adalet gereği doğal değere sahip hayvanlara da gösterilmelidir. Zarar ilkesi gereği bireylere zarar vermemek görevimizdir. Çıkış noktası saygı ilkesidir. Yaşamın özneleri olan tüm bireylere (insan, hayvan) sahip oldukları doğal değerler nedeniyle ve adalet gereği eşit biçimde saygı duymak ve onlara zarar vermemek görevimizdir. Vejetaryenlik ahlaki açıdan bir zorunluluktur. Yaşamın öznesi olma ölçütlerini sağlayan memeliler doğal değere sahip olduklarından, saygı ve zarar vermeme ilkesine göre yetiştirilip, öldürülüp, yiyecek olarak kullanılmamalıdır. Buna dayanarak, benzer biçimde hayvanların tuzakla yakalaması, avlanma ve canlı hayvan deneyleri ahlaki açıdan yanlıştır (Rowlands 2009[1998]). Hangi hayvanların yaşamın öznesi olduğunu nasıl karar verilecek? Sınır ne olacak? Regan’a (2003[2001]:101) göre, sınırın tam olarak nerede çizileceğini bilmiyoruz. Yaşamın öznesi olanların ortak noktası olan bilinç, kişinin yaşamındaki en büyük gizemlerden biridir. Zihinsel durumların beyin fonksiyonlarına bağlı durumlar olduğuna dair çok sayıda bulgu bulunmaktadır. Bilincin bu fizyolojik temelinin evrimsel soyun hangi noktasında ortaya çıktığını, gerçekte nerede görünmez olduğunu hiç kimse tam olarak bilemez. Bizi ilgilendiren nokta hayvanların, özellikle memeliler ve kanatlıların yiyecek olarak kullanılmak üzere yetiştirilmesi, kürk elde etmek için tuzaklar kurulması, insan hastalıkları için deneylerde kullanılıyor olmasıdır. Bu hayvanların tamamı yaşamın özneleridir (Regan, 2003 [2001]). İnsan-hayvan ilişkileriyle ilgili başka kuramlar da bulunmaktadır. Ekofeminizm içinde yer alan Feminist İlgi/Bakım Etiği, Marksist ve Fenomenolojik Yaklaşımlar açısından insan-hayvan ilişkilerini yeniden ele alan çalışmalar bunlardan bazılarını oluşturur. Bu yaklaşımların Hayvan Hakları kuramları içinde yer almamasının nedeni, analizlerinin doğrudan hayvanlarla ilişkili olmamasıdır. Kendi kuramsal çerçevelerinden insan-hayvan ilişkilerine ve hayvanların yaşadığı şartlara odaklanırlar. 109 Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları Öğrenme Çıktısı 1 Hayvan Hakları Hareketi’nin düşünsel temelini oluşturan Hayvan Hakları Kuramı hakkında bilgi edinebilme Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş Feminist İlgi/Bakım Etiği kuramının temel bakış açısı nedir? Türkiye’de HAYTAP’ın çalışmalarıyla Hayvan Hakları Kuramını ilişkilendirin. Konuyla ilgili olarak HAYTAP’ın Manifestomuz web sayfasını okuyabilirsiniz. https://www.haytap.org/tr/ kurumsal/manifestomuz Yaralı bir sokak hayvanı ile karşılaştığınızda ya da fotoğrafını gördüğünüzde hissettiklerinizi ve düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. HAYVAN REFAHI KURAMI Hayvan Hakları savunucuları ile Hayvan Refahı yaklaşımını benimseyenler arasında insan-hayvan ilişkilerine bakış açısından önemli farklılıklar bulunmaktadır. Hayvan Haklarını savunanlara göre hayvanların varlık nedeni insanlar için yiyecek, giyecek, eğlence aracı ve deney malzemesi olmak değildir. Onların da insanlar gibi başkalarının yararına feda edilemez, vazgeçilemez çıkarları bulunmaktadır. Hayvan Refahı kuramı ise hayvanların bazı menfaatleri olduğunu ama insan menfaatleriyle çatıştığında hayvan menfaatlerinin feda edilebileceğini ve hayvanların kullanılabileceğini savunur. Hayvan Refahı/İyiliği hayvanların yaşam kalitesiyle ilgilidir. Hayvanların yaşam kalitesinin iyi olması için önemli olanın ne olduğu sorusuna cevap bulmaya çalışır. Fraser’a (1998) göre, Hayvan Refahı Kuramı hayvanların yaşam kalitesini arttırmak için temel olarak üç konuya odaklanır: 1. Hayvanların yaşam kalitesi nasıl hissettikleriyle (duygularıyla) ölçülür. Hayvanların refah seviyesinin yüksek olması demek hallerinden memnun olmaları, yaşamın normal zevklerini deneyimlemeleri, uzun süreli ve yoğun acıdan, korkudan, açlıktan ve diğer hoş olmayan duygu durumlarında uzak olmaları anlamına gelmektedir. 110 2. Hayvanların yaşam kalitesi biyolojik işlevleriyle ölçülür. Hayvanların normal büyüme ve üreme yetisine sahip olmaları, hastalık, incinme, kötü beslenme, fizyolojik ve davranışsal bozukluklarının olmaması onların yaşam kalitesinin yüksek olduğu gösterir. 3. Doğallık ve doğal davranış hayvanlar için yaşam kalitesinin göstergelerinden biridir. Hayvanların doğal çevrelerinde tutulmaları, doğal uyum sağlama ve doğal yeteneklerinin gelişmesine izin verilmesi yaşam kalitesi açısından önemlidir. Hayvanların Duyguları Hayvanlar hissedebilen varlıklar olarak korku, acı, hayal kırıklığı gibi duyguları deneyimleyebilir. Korku hayvanların sosyal ve fiziksel çevresini nasıl algıladığını ve tepki verdiğini belirleyen duygudur. Hayvanların deneyimleyebileceği duyguların derinliği ve genişliği konusundaki bilgilerimiz onların refahıyla ilgili etkili önlemler alabilmemiz açısından önemlidir. Hayvanların deneyimlediği duygular arasında korku, en iyi anladığımız ve potansiyel olarak en fazla zarar veren duygudur. Hayvanların hissettiği ani, tahmin edilemez, yoğun ve uzun süreli korku onların zihinsel ve fiziksel sağlığına, büyümelerine ve laboratuvarlarda, hayvanat bahçelerinde ya da hayvan çiftliklerindeki üreme Çevre Sosyolojisi performanslarına ciddi zararlar verir. Hissedilen korku duygusuyla kaygı arasında önemli bir fark vardır: Korku, gerçek tehlike karşısında hissedilir. Kaygı ise potansiyel tehlikeye gösterilen tepkidir. Korkuya bağlı reaksiyonlar hayvanı gerçek tehlike ile başa çıkmak için hazırlayan fiziksel ve davranışsal tepkilerdir. Evrimci bakış açısından bu tür savunmaya yönelik reaksiyonlar hayvanın yırtıcı düşmanları karşısında var olma şansını arttırır. Diğer taraftan tutsak hayvanların ve evcilleştirilmiş hayvanların çok az düşmanı olmasına rağmen aynı mekanizmalar, duygular ve davranışsal tepkiler görülür. Evcilleştirmenin esas amacı hayvanlardaki insandan korkma tepkisinin azaltılmasıdır ancak insanlarla bağlantı kurduklarında düşmandan kaçınmak için gösterilen tepkilerin aynısı görülür. Bunun nedeni rutin işlerden olan kısırlaştırma, gaga kesme, boynuz kesme, ulaşım gibi durumların ve işlemlerin sığırlarda, koyunlarda ve kümes hayvanlarında korku, kaygı ve acı çekme duygusu yaratmasıdır (Boissy, Dwyer ve Jones, 2018[2011]:92-93). Kümes hayvanları üzerinde yapılan bir araştırmaya göre korku tepkilerinin, kronik korku durumlarının hayvanların refahı ve yetiştiriciler açısından yarattığı olumsuz sonuçlar şöyle sıralanabilir: • İncinmeler, fiziksel acı ve ölüm, • Tüy dökme, kendi tüyünü yolma, • Değişim ve yeni kaynaklara adaptasyon yeteneğinin azalması, • Üreticilerin hayvanlarla başa çıkma ve idare edebilme konusunda yaşadıkları güçlükler, • Büyümenin yavaşlaması, üreme performansında ve yumurta üretiminde düşüş, • Yumurta kabuğunda anormallikler, kuluçkaya yatma sorunları, yumurtaların kalitesinde düşüş, • Üreticiler açısından yaşanan ciddi finansal sorunlar (Boissy, Dwyer ve Jones, 2018[2011]:102). Biyolojik İşlevler Sağlık ve Hastalık, Hayvan Refahı kavramının önemli bir parçasını oluşturur. Sağlık durumunun güçlendirilmesi biyolojik işlevler olan büyümeyi, üremeyi ve verimliliği arttırır. Diğer taraftan yük- sek verimlilik için yapılanlar hem hayvan sağlığını hem hayvan refahını olumsuz yönde etkiler. Örneğin, çok süt üreten hayvanlarda ya da hızlı büyüyen civcivlerde hayvan sağlığı ve hayvan refahı olumsuz etkilenir. Hayvanların sağlığı ile biyolojik işlevleri arasında net bir ilişki bulunmaktadır. Bunun anlamı hayvan sağlığının biyolojik işlevler yaklaşımının bir parçası olduğudur ama hayvan sağlığı aynı zamanda hayvanların hissettikleriyle de ilişkilidir. Hayvanların hissettikleri hastalık hali, acı ve stres biyolojik işlevlerini de olumsuz yönde etkiler. Doğallık ve Doğal Davranış Hayvanların Refahı açısından doğallık ve doğal davranışın önemi vurgulanırken doğal davranış nasıl tanımlanmaktadır? Bu konuda yapılan araştırmalarda doğal davranışın ne olduğuyla ilgili farklı tanımlamalar bulunmaktadır ama hayvan refahı açısından önemli bir durumdur. Örneğin, Bracke ve Hopster’a (2006) göre, hayvanların refahı açısından hissettikleri acılar en aza indirilirken aynı zamanda olumlu deneyimler yaşamaya da ihtiyaçları vardır. Doğal davranışlar hayvanların biyolojik işlevlerini arttıracak ve onlara zevk verecek davranışlar olduğundan doğal şartlar altında gösterme eğiliminde oldukları davranış olarak tanımlanabilir. Hayvan refahı için yalnızca yiyecek, içecek vermek gerekli ısı şartlarını sağlamak yeterli değildir. Bazı doğal davranışlarını gösterebilmek için aynı zamanda başka ortamlara da ihtiyaçları vardır. Örneğin hayvanların oyun oynayabilecekleri, keşif yapabilecekleri, yem arayabilecekleri, tımar olabilecekleri ortamlar hoşlarına giden ortamlar olduğu için hayvanların biyolojik işlevlerini arttıracaktır. Olumlu refah değeri hayvanların doğal şartlardaki davranışlarını göstermesidir. Olumsuz refah değeri ise stres, anormal davranışlar, saldırganlıkla bağlantılıdır. Doğal davranışlar, hayvanların refah düzeyini gösteren bir ölçüttür. Doğal davranışa işlerlik kazandırılması için etik ve politik karar verme sürecinde hayvan refahının önemi diğer hayvan ve insan menfaatlerinden daha fazla ağırlık kazanmalıdır. 111 Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları Öğrenme Çıktısı 2 Hayvan Refahı Kuramı hakkında bilgi edinebilme Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş Hayvanlarda doğallık ve doğal davranışın farklı tanımlarını nelerdir? Bunlardan birini anlatınız. Hayvanların gösterdikleri duygusal tepkilerle sağlık durumları arasında nasıl bir ilişki vardır? M. S. Dawkins’in (2013), Hayvanlar Ne İster? kitabını inceleyiniz. Sosyal medyada hayvan sever grupların tartışmalarında hayvanların hangi özelliklerinin ön plana çıkartıldığını, sizce nelerin konuşulması gerektiğini arkadaşlarınızla tartışınız. HAYVAN HAKLARI KURAMINI SAVUNANLARA YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER Hayvan haklarına karşı çıkanların hayvan hakları savunucuları hakkında yarattığı imaj, genellikle bu harekete katılan insanların aşırı duygusal tepkiler veren, toplumda hayvanlara karşı sempati ve onlara acı çektirenlere karşı öfke yaratmak için çiftliklerde, laboratuvarlarda hayvanlara yapılan eziyeti, kötü muameleyi anlatan yazılar yazan, grafikler çizen, hayvanlara kötü muamele yapıldığını düşündükleri yere terörist saldırılar düzenleyen fanatikler olduğu yönündedir. Hayvan Haklarını savunanların karikatürize edilmiş tepkilerini eleştiri olarak kabul etmek hem savunucuların hem karşı çıkanların tartışmalarının altında yatan insan-hayvan ilişkileri ve insanların hayvanlara karşı sorumluluğu konusundaki karmaşık felsefi soruları görmezden gelmek anlamına gelir. Bu bölümde Hayvan Hakları ve Hayvan Özgürleşmesi hareketini savunanların temel aldıkları ahlak felsefesine karşı çıkanların görüşlerine yer verilecektir. Anlaşmazlık 4 temel noktada ortaya çıkar: 1. Hayvanların hakları olabilir mi? 2. Canlı hayvanlar üzerinde deneyler mazur görülebilir mi? 3. Hayvanlar yiyecek ve meta olarak kullanılabilir mi? 4. Vahşi yaşamın korunmaya ihtiyacı var mı? 112 Hayvan Hakları Hayvan Özgürleşmesi ve Hayvan Haklarının kurucusu olan ahlak filozofu Peter Singer, Faydacılık kuramını Hayvan Haklarına uygulayarak tüm hayvanların (insan ve insan olmayanlar) eşit olduğunu savunmuştur. Ahlak felsefesinin en temel ilkesi olan eşitlik, hayvanların da insanlar gibi acı çekme ve zevk alma kapasitesine sahip olduğunu, bu nedenle herhangi bir eylemde hayvanların menfaatlerinin de hesaba katılması gerektiğini, eşitliğin reddinin Türcülük olduğu söyler. Kendisi gibi filozof olan Raymond Frey ise yine Faydacılık kuramından yola çıkarak Hayvan Hakları ve Hayvan Özgürleşmesi aleyhine yazılar yazmıştır. Tüm hayvanlar eşit değildir. Frey’e (1996) göre, bir türün yaşamı diğer türlerden daha zengin ve gelişmişse o tür diğerlerinden daha değerlidir. Bundan dolayı insanların hayvanları insan yaşamına daha yüksek değer kazandırmak için tıbbi ve bilimsel deneylerde kullanması meşru kabul edilebilir. Ancak bu düşünce hayvanların ahlaki olarak dikkate alınmaması, hesaba katılmaması anlamına gelmez. Frey, çalışmalarında hayvanları göz ardı etmediğini, acı çekmek söz konusu olduğunda hayvanların öz-bilince, inançlara, dile, gelecekle ilgili arzulara sahip olmamasının, kendi davranışlarına karşı öz eleştiri yapabilecek durumda olmamaları- Çevre Sosyolojisi nın önemli olmadığı, hayvanların bu açıdan ahlaki olarak hesaba katılmaları ve dikkate alınmaları gerektiğini savunur. Et yeme, canlı hayvanlar üzerinde deneyler ve genel olarak hayvanların kullanımı konusunda reformist bir tavır gösterir. Belirli sınırlar içinde canlı hayvanlar üzerinde deney yapılmasından yana olmasının nedeni hayvanları ahlaki topluluktan dışlamak değildir. İnsan ve hayvan hayatının değeri konusundaki önermelerinden kaynaklanmaktadır. Hayvan hayatının bir değeri vardır; Tüm hayvanların hayatı aynı değere sahip değildir; Hayvan hayatı insan hayatından daha az değerlidir. Acı kötüdür. Acı acıdır. Hayvanlara uygulanan eziyete, işkenceye karşı olmak hayvan ve insan hayatının aynı değere sahip olduğu anlamına gelmez. Tüm hissedebilen varlıklara uygulanan fiziksel ve zihinsel acı veren eziyete, işkenceye karşı durmak, bu varlıkların tümünün yaşamlarının eşit değerde olduğu anlamına da gelmez. Kozmetik endüstrisinde hayvanlar üzerindeki deneylere karşı çıkmakla birlikte, Tıp alanında, insanların denek olarak kullanımının yasaklandığı deneylerde hayvanların kullanımını ya da hayvan organlarından yapılan plantasyonların insan yaşamının yararına olduğu durumlarda hayvanların acı çekmesinin mazur görülebileceğini savunur. İnsan yaşamını hayvan yaşamından değerli kılan şey insan yaşamının zenginliğidir. Bir yaşamın zenginliği kalitesinin göstergesidir. Hayvan yaşamıyla ortak olan aktivitelerimizin yaşamın zenginliği ya da yokluk içinde olmasıyla bir ilişkisi yoktur. Örneğin, âşık olmak, evlenmek, çocuklarını eğitmek, iş sahibi olmak, hobileri olmak, sporla ilgilenmek, sanatla ilgilenmek, entelektüel gelişim yaşamı zenginleştiren, kalitesini ve değerini arttıran aktivitelerdir. Yaşamı fakirleştiren şeyler fiziksel yoksunluk değildir. Tüm ihtiyaçlar karşılandığı halde yaşamının diğer boyutlarına değer verilmemesi ya da en alt düzeyde ilgilenilmesi yaşamı fakirleştiren durumlardır. İnsan yaşamını diğer yaşam türlerinden daha değerli kılan şey, yaşamı zenginleştirme, kalitesini arttırma potansiyelidir. Yaşamın zenginliği ile yaşam kalitesinin artmasında en önemli nokta “özerklik”tir. Özerklik, sıradan yetişkin bir insanın hayatına değer katan çok önemli bir özelliktir. Özerkliğin kullanılması iyi bir yaşam için verdiğimiz kararlardır. Bu kararlar doğrultusunda başarı duygusu, kendini gerçekleştirme ve tatmin duygusu yaşanır. Özerklik, bir kişinin bir başkasından ya da bir durumdan bağımsız olarak karar verebilmesi, kendi hayatını yönetebilmesidir. Sıradan bir yetişkin insanın kendi yaşamıyla ilgili olarak bir başkasının ya da bir durumun gerektirdiği kararlara uymak yerine kendi kararlarını verebilmesi, diğer bir deyişle özerkliğini kullanması ve böylece yaşam kalitesini artırma potansiyeline işlerlik kazandırması, insan yaşamını hayvan yaşamından değerli kılar. Tavşanlarla belirli aktiviteleri paylaşıyor olmamız, onların yaşamlarının zenginleşme potansiyeli olduğu anlamına gelmez. Frey, böyle bir durumdan söz edenlerin gözlemlerimizin ötesinde önermelerde bulunduğunu, bunların şüpheyle karşılanması gerektiğini söyler. Hayvan Özgürleşmesi hareketinin diğer felsefi ayağını oluşturan Tom Regan’ın Doğal Haklar kuramıdır. Regan, bir yaşından büyük tüm normal memelilerin aynı temel ahlaki haklara sahip olduğunu savunur. İnsan olmayan hayvanların da bizler gibi zarar görmeme ve öldürülmeme hakkı vardır. Bu hakkın temelinde hayvanların yaşamın özneleri olmalarından dolayı doğal değere sahip olmaları bulunur. Yaşamın özneleri oldukları için doğal değere sahip olan tüm hayvanlar eşit ahlaki haklara sahiptir. Regan’ın görüşlerine bir başka filozof, Mary Anne Warren karşı çıkar. Warren’a (1996) göre, Regan’ın güçlü hayvan hakları olarak adlandırdığı bu durum aslında zayıf hayvan haklarıdır çünkü yalnızca bazı hissedebilen hayvanları içine alır. Regan’ın doğal değer anlayışı hissedebilme kapasitesi ya da zihinsel kapasiteye dayanmamaktadır. Bu anlayışa göre hissetme kapasitesine sahip olmayan nehirlerin taşların bile doğal değeri olması gerekir. Böylece herhangi bir varlığın doğal değere ve ahlaki haklara sahip olup olmadığına karar vermek zorlaşmaktadır. Doğal değer bazı doğal özelliklere dayanıyorsa, söz konusu özelliklerin açıklanması gerekir. Doğal değerin temelinde herhangi bir doğal özellik bulunmuyorsa böyle bir özelliğin varlığını kabullenmek için bir neden bulunmamaktadır. Warren’a (1996:46) göre, insan olan ve olmayan doğayı ayıran ve ahlaki anlamı olan şey akıldır. Akla dayalı muhakeme sonucu bazı eylemleri yapma ya da yapmama kapasitesine sahibiz. Akıl 113 Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları bizi diğer hayvanlardan daha iyi, daha mükemmel ya da daha zeki yapmaz ama ahlaki olarak bazı sorunlara şiddet içermeyen çözümler sunma ya da iş birliği yapma potansiyeli kazandırır. İnsanlar vahşi hayvanlardan daha fazla tehlikelidir. Davranışları hayvanlara göre daha zor tahmin edilebilir. Bu nedenden dolayı ilişkilerimizi düzenleyebilmek için ahlak sistemine ihtiyacımız vardır. Ahlak sistemi hayvanları da içine alacak şekilde genişletildiğinde, insan olmayan hayvanlarla herhangi bir sorunu akla dayalı olarak çözemeyiz. Örneğin, vahşi kedileri ya da tilkileri nesli tükenmekte olan yerli türleri avlamaktan vazgeçirmek için müzakereye dayalı bir anlaşma yapamayız. Fareler evimizi istila ettiğinde onları bize karşı haksızlık ettiklerine ikna edemeyiz. Akıl yürütme kapasitesi en temel ahlaki haklara sahip olmak için gereken bir durumsa yeni doğmuş insan bebekler ve zihinsel olarak sorun yaşayan yaşlıların durumunu nasıl değerlendirmeliyiz? Bebeklik dönemi hepimizin yaşadığı, yaşlılıktaki zihinsel sorunlar da bazılarımızın yaşayabileceği durumlardır. Onları koruruz çünkü onları severiz. Evde beslediğimiz hayvanlara da aramızdaki ilişkiden dolayı diğer hayvanlara davranmadığımız şekilde onlara koruma ve ihtimamla yaklaşırız. Warren (1996:49), ahlaki hakların ancak hissetme kapasitesi olan bazı türlere genişletmenin daha anlamlı olacağını söyler. Çünkü ahlaki haklar, hak sahiplerini zarar görmekten korur ve onları ilgilendiren konularda fayda sağlamalarına yardım eder. Yalnızca böyle varlıklar kendilerine yapılanlardan hoşlanabilir ya da hoşlanmayabilir; bazı şartları diğerlerine tercih edebilir. Bu nedenle hissetme kapasitesi olan hayvanlar mantıksal olarak ahlaki haklar için olası adaylardır. Gerçekte, hayvanların bilimsel deneylerde ve yoğun olarak çiftliklerde kötüye kullanımının son bulması, hayvan haklarından konuşabilmek için anlamlı bir durum yaratır. Canlı Hayvanlar Üzerinde Yapılan Deneyler Canlı hayvan deneyleri yalnızca tıbbi amaçlarla yapılmamaktadır. Askeri amaçlarla, ticari amaçlarla hayvanlar üzerinde deneyler yapıldığı gibi psikolojik araştırmalarda da hayvanlar kullanılmaktadır. Deneyleri savunanlar Deneysel Psikolojinin hayvan araştırmalarının hem hayvanların hem insanların yararına olduğunu, araştırmalar için kullanılan mevcut yönetmeliklerin hayvanların refahını garanti altına aldığını savunurlar. 114 Hayvanlar üzerindeki psikolojik deneyleri destekleyen Baldwin (1996), hayvan deneyleriyle ilgili olarak tepki veren Hayvan Hakları savunucularının kendi içlerinde ikiye ayrıldığını, azınlık olan Hayvan Hakları savunucularının bu tür deneyleri tamamen kaldırmak istemesine rağmen, çoğunluğu oluşturanların isteğinin deneylerde kullanılan hayvan sayısının azaltılması ve hayvanlara daha iyi bakılması olduğunu söyler. Kişisel olarak hayvanların insanlar gibi haklarının olamayacağını, insanların yalnızca bakımını üstlendikleri hayvanlara iyi davranmak gibi bir sorumluluklarını olduğu savunur. İnsan yaşamını güçlendirmek için hayvanlar üzerindeki deneyler önemlidir. Bunun karşılığında insanlar da hayvanlara iyi davranmalıdır. Baldwin (1196), 1980’lerde hayvanları psikoloji deneylerinde kullanan araştırmacıların kurumlar tarafından korunmadığını, Hayvan Hakları savunucularının suçlamalarına karşılık konunun basında yer alarak büyümemesi için araştırmacıların kendilerini savunmaya yönelik olarak fazla çaba sarf etmeyerek aktivistlerin kendiliklerinden gitmesini beklediklerini, ancak aktivistler gitmediğini anlatır. Ayrıca araştırma topluluğu kamuoyunda yaptıkları araştırmalarının sonuçlarının bir işe yaramadığı, hayvanlara boşuna acı çektirdikleri suçlamasıyla karşılaşmışlardır. Sonunda araştırmacılar ve araştırma kuruluşları suçlamalara cevap vermeye karar verir. Halka bilgi verirken, öncelikle aktivistlerin kendi içlerindeki bölünmeye dikkat çekerler. Daha sonra halka hayvan deneylerinin önemini anlatan konuşmalar düzenlenir. Araştırmacıların ve araştırma kurumlarının bilgilendirme toplantılarında ele alınan başlıklar temel olarak yanlış bilgilendirmenin giderilmesini sağlamak, hayvanların bu araştırmalardan sağladıkları faydaları anlatmak ve araştırmalarla ilgili düzenleme ve yönetmelikler hakkında bilgi vermek amacını taşır. Baldwin’e (1996:93) göre, en yanlış bilgilendirme hayvanlara verilen elektrik şoku ile ilgilidir. Aktivistlere göre hayvanlara sürekli yüksek miktarda elektrik şoku verilmektedir. Elektrik şokunu reddetmeyen Baldwin, yanlış bilgilendirmenin kullanım miktarında olduğunu söyler. Verilen şok orta şiddette olmaktadır. Yüksek şoklar epilepsi gibi tıbbi sorunları çalışmak amacıyla kullanılır. Ayrıca bu tür hastalıkları kontrol altına alabilmek için kullanılan ilaçların etkileri ve yan etkilerini görmek için de hayvanlar üzerinde deney yapılır. Çevre Sosyolojisi Hayvan Hakları savunucuları hayvanlar üzerinde yapılan psikolojik deneylerin hayvanlara katkısını görmezden gelirler. Davranış deneyleri hem araştırmalarda kullanılan hayvanların hem hayvanat bahçelerinde tutulan hayvanların çevrelerinin güçlendirilmesine katkıda bulunur. Üreme biyolojisi ve kafeslerde tutulan hayvanlara yönelik programlar bazı hayvanların türlerinin yok olmaktan kurtulması için bir umuttur. Psikolojik araştırmalarda kullanılan hayvanlardan elde edilen bulguların Alzheimer hastalarının, omurga incinmesi yaşayanların, başından yaralananların, kalp krizi geçirmiş olanların rehabilitasyonunda ve daha birçok hastalıkla ilgili olarak insanlara yarar sağlayıcı sonuçları bulunmaktadır. Araştırmalarda kullanılan hayvanların kullanımı ve bakımıyla ilgili federal düzenlemeler bulunmaktadır. Araştırma topluluğu hayvan araştırmalarını kendilerine göre düzenlemezler. Düzenlemelerin bazı maddeleri araştırmacılara hareket alanı sağlıyorsa da işleyen bir sistemin kendi deneyimlerini kullanamadığını düşünmek zordur. Aktivistlerin araştırma hayvanlarının bakımı konusunda araştırmacılara güvenmemesi sorununa gelince, Baldwin iyi bilim yapabilmek için laboratuvarın hayvanlarına iyi bakılması gerektiğini, hayvanlara iyi bakmasının araştırmacının yararına olduğunu söyler. Deneysel psikoloji araştırmalarında hayvanlar yerine bilgisayar programlarının kullanımının bazı davranış araştırmaları için veri tabanı sağlayacağını ama kimyasal ve fiziksel sistemle ilgili araştırmalarda bu programların ve modellemelerin yararlı olmayacağını söyler. Hayvanların Yiyecek ve Meta Olarak Kullanılması Büyük besi çiftliklerinde hayvanlar yetiştirme, mezbahaya ulaştırma ve burada öldürülme sırasında ciddi biçimde acı çekmekte ve sömürülmektedir. Vejetaryenler ve Hayvan Refahı aktivistleri çevrecilerle ve gelişimci çiftçilerle birlikte çalışarak halka fabrika çiftlikler yerine daha insancıl ve çevre dostu alternatifler sunarak eğitmektedir. Örneğin, tüketicilerin görevi fabrika tarzı çiftliklerde yetişen hayvanlar yerine geleneksel yöntemlerle küçük çaplı hayvan çiftliklerinde yetişen ve sağlıklı yaşam marketlerinde satılan ürünleri tercih etmeleri önerilmektedir. Besi endüstrisi adına konuşan Kopperud (1996:126), geçimini hayvan yetiştiriciliğinden sağlayanlara üç temel öneride bulunur: 1. Hayvan Hakları hareketiyle uzlaşma arama; 2. Üretim uygulamalarını güçlendirecek araştırmalar yap; 3. Hayvancılık konusunda halkın yanlış bilgilendirilmesini önleyecek bilgileri edin. Hayvan Hakları hareketinin hayvan yetiştiriciliğiyle uğraşanlara tek katkısı üretim uygulamaları ve satılan ürünlerin halk tarafından dikkatli biçimde takip edildiğinin farkına varmalarını sağlamasıdır. Bunun dışında Hayvan Hakları Savunucuları doğrudan hayvan yetiştiricilerini işinden etmeye çalıştığından dolayı onlarla uzlaşma aramak anlamsızdır. Üretim pratikleri konusunda yetiştiricilerin geleneksel olandan kopmayı öğrenmeleri gerekir. Yeni yöntemlere uyum sağlamaları hem hayvanların yararına olur hem verimlilik ve kar artar. Bu endüstrinin en temel doğası “hayvanların durumu iyi ise, çiftçinin durumu da iyidir”. Çiftçilikte ve hayvancılıkta da diğer iş dallarında olduğu gibi çürük elmalar bulunmaktadır. Bütün suçu endüstrinin üzerine yıkmak haksızlıktır. İyi çiftçiler ya kötü olanların düzelmesine yardım etmeli ya da onları endüstriden uzaklaştırmalıdır. Çiftçilerin anlaması gereken şey, eğer hayvanlarını kötü bir çevrede yetiştirir ya da onları istismar ederlerse üretilen hayvanların ölüm oranı astronomik boyutlara ulaşır ve pek çok çiftçi ekonomik olarak batar. Genellikle iki, üç kuşak önce çiftlikten ayrılan ortalama kentli tüketicilerin çiftlik hayatıyla bir bağlantısı kalmamıştır. Bağlantı kurmaya çalışanlar ise daha çok kırsal yaşama romantik biçimde yaklaşırlar. Bu nedenden dolayı çiftçiler kent yaşamının kalitesine katkılarını anlatmalı ve ürünlerinin kalitesi konusunda kendilerini tüketicilere pazarlamaya başlamalıdır. Tüketicilerin çiftçilere, besicilere ve ürettikleri ürünlere olan güvenin kazanıldığından emin olunması gerekir. Çiftçilerin ve besicilerin yiyecek güvenliği konusunda da bilgi sahibi olması gerekir. Kendilerini çevre ve yiyecek güvenliğine önem vermemekle ve hayvanları istismar etmekle suçlayan aktivistlere cevap verebilmeleri gerekir. Örneğin, aktivistler sürekli olarak Salmonella ve E.coli gibi mikrobik hastalıklardan söz ederler ama Salmonella’nın sebze ve meyve dahil tüm yiyeceklerde bulunabileceğinden, E.colinin ette olduğundan çok daha fazla oranda suda görüldüğünden söz etmezler. Hayvan sömürüsünün hiçbir ahlaki mazereti olmadığına inanan, bu doğrultuda sadece et değil, 115 Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları hiçbir hayvansal gıdayı kullanmayan Veganlar da bulunmaktadır. Samimi olarak inandıkları felsefe doğrultusunda yaşamayı tercih edebilirler ama bu hareketin kendisi büyük bir iş koludur. Bu konuda milyonlarca dolarlık organizasyonlar, halka satılmak üzere sayısız yayınlar hazırlar, özel ürünler üretir. Daha önce tanınmayan çok sayıda aktivist eğlence programlarında yer alır. Bu durum uzak durması zor olan bir tür bağımlılık yaratır. Çiftçilerin ve besicilerin kendilerini savunabilmek için bu tür konularda bilgi sahibi olması gerekir. Vegan, vejetaryenlikten farklı olarak hiçbir hayvan kökenli gıdayı ya da hayvansal ürünü tüketmeyen, yalnızca bitkisel ürünler tüketmeyi tercih eden kişilerdir. Katı vejetaryenizm olarak da adlandırılır. Pesketaryenden farkı, pesketaryenler balık ve su ürünleri hariç diğer et ve süt ürünlerini tüketmezler. Vahşi Yaşamın Korunması İnsanlar neden avlanır? Avlanmak için gerçekten iyi bir neden var mıdır? Cartmill’e (1996:180) göre, bu sorunun kesin bir cevabı yoktur. En azından yapılanın doğru olup olmadığına, inandığımız diğer şeylerle karşılaştırarak cevap verebiliriz. Gelişmiş ülkelerde hayvanların acı çekmelerine neden olacak aktiviteler, eğer çektirilen acı daha üstün bir amaca hizmet etmiyorsa, istenmeyen bir durumdur. Hayvanlara yapılan eziyet ve işkenceye karşı gelen kanunlar varsa, hayvan dövüşleri yasaklanıyorsa neden spor amaçlı avcılığa izin veriliyor? Avcılık yapanlar bu sorunun konuyla bir ilgisi olmadığını söylemeyi tercih ederler. Avcılıkla uğraşanlara göre spor için avlanmanın altında yatan nedenler: Öldürme içgüdüsü: Avcıların bazılarına göre insanoğlunda doğuştan gelen öldürme içgüdüsü vardır. İnsan doğada yırtıcılar sınıfına girer. Kan tutkusu insanlara katil maymun atalarından mirastır. Avcılıktan hoşlanmamak içgüdülerimize aykırı bir davranıştır. Cartmill (1996:176), öldürme ve avlanma bir içgüdüyse ciddi biçimde kısıtlı bir içgüdü olduğunu söyler çünkü Amerikan nüfusunun sadece %12’si avlanmaktadır. Bazı insanların hayvanları öldürmekten doğuştan gelen bir zevk aldığı 116 doğru olabilir ama bu durum bütün insanlara genelleme yapılamaz. Ekonomik nedenler: Geçmişte çok sayıda insan avlanma yoluyla vahşi hayvanların bedenini yiyecek ve giyecek olarak kullanmıştır. Bugün kırsal kesimde yaşayan bazı insanlar için de bu durum geçerli olabilir ancak günümüzün modern avcıları avlanabilmek için ciddi paralar ödemek zorundadır. Hayvan nüfusunun kontrol altına alınması: Avcılık yapanların savunduğu nedenlerden biri de hayvan nüfusunun kontrol altına alınmasıdır. Onlara göre, avcılık olmasa fazlaca üreyen bu hayvanlar ya hastalıktan ya açlıktan ya da donarak zaten öleceklerdir. Cartmill (1996:177), avcıların böyle insanca bir görev duygusuyla hareket ederek yalnızca yerel olarak açlık çeken hayvanları avlamadıklarını, hayvan nüfusunun kontrolü için başka bölgelere nakledildiklerinde durumu protesto eden ilk kişiler olduğunu söyler. Doğanın bir parçası olduğunu hissetmek: Doğada yapılan aktivitelerden biri olan avcılık, bazıları için dağlara gitmek, kentin gürültü ve kalabalığından kaçmak için bir bahanedir. Böylece toprakla olan bağlarını güçlendirdikleri, doğal dünyadan yalıtılmış olmaktan kurtuldukları bir alandır. Sosyal nedenler: Avrupa ve Amerika’da avcıların çoğu sosyal nedenlerden dolayı avlanır. Avrupa’da yönetici sınıfın aktivitesi olan avcılık, Amerikan kırsal kesiminde işçi sınıfından olanların arkadaşları, akrabaları ve atalarından miras olarak kalan topraklarla bağlarını pekiştirdikleri bir tür sınıf dayanışmasıdır. Diğer bir neden, avcıların “erkeklik” ve “avcılık” arasında kurdukları bağdır. Erkeklere oranla çok az sayıda kadın, erkeklere eşlik etmek için avlamaktadır. Çoğu erkek avcı için avlanmak erkek kimliğinin bir parçasıdır. Erkek çocuk avlanarak diğer erkeklerle olan bağını güçlendirir. Bazı avcılara göre avlanmak erkek kimliği ve cinsel iktidarın onaylanmasıdır. Cartmill’e (1996:179) göre, avlanmak bir erkeklik göstergesi olduğu için avcılıkla ilgili tartışmalarda avcılıktan yana olanlar ve karşı olanlar birbirlerinin cinsel kimliği hakkında şüpheye düşerler. Modern dünyada avcılık ve avlanma ile ilgili her iki tarafın da eşit derecede iyi ve kötü nedenleri bulunmaktadır. Vahşi yaşamın korunmasıyla ilgili olarak tartışılan konulardan biri de nesli tükenmekte olan türlerin ulusal vahşi yaşam parklarında mı yoksa Çevre Sosyolojisi hayvanat bahçelerinde mi korunmasıyla ilgilidir. Hayvan Hakları savunucuları, hayvanat bahçelerinin hayvanların refahını olumsuz yönde etkilediğini savunmaktadır. Örneğin, Uluslararası Hayvan Hakları Topluluğu’na (2008) göre (ISAR-International Society for Animal Rights), hayvanat bahçelerinde yaşayan hayvanların çoğu vahşi yöntemler kullanan satıcılardan para karşılığı alınır. Doğal ortamlardan çok uzak yerlere, ilkel şartlarda nakledilirler. Hayvanat bahçelerinde steril hücrelerde ya da kafeslerde, kötü ve yetersiz beslenme, ilgisizlik, yetersiz tıbbi bakım nedeniyle hastalıklarla boğuşurlar. Genleri ve doğalarının gerektirdiği yaşamdan uzak olarak laboratuvarlarda çapraz üreme ile yeni garip türler yaratılır. Hayvanat bahçelerinin yerine ulusal vahşi yaşam parklarının nesli tükenme tehlikesiyle karşılaşılan hayvanlar için uygun olduğu düşüncesine karşı çıkanlar için hayvanat bahçeleri üreme programları sayesinde türlerin yok olma tehlikesini ortadan kaldırır. Hem kısa hem uzun vadede habitat koruma için bir çeşit hayati yedekleme sağlar. Hayvanat bahçeleri yakalanmış türlerin üremesi için en uygun merkezler olmamasına rağmen en azından gelecek 500 yıl için türlerin korunmasında önemli bir rol oynar. Diğer taraftan ulusal parklar da Asya filleri gibi türlerin ve büyük yırtıcıların yaşaması için geniş alanlara ihtiyaç duyan türlere kısa vadede ideal bir ortam sağlamaz. Bazı parklarda ağaç bile yoktur. Ayrıca salgın hastalıkların parklarda çalışanların tüm çabalarına rağmen türler arasında yayılmasına engel olunamaz. Parkların yer aldığı ülkelerin siyasi durumları ve savaş türlerin doğal ortamlarda çoğalmasını yerine daha hızlı yok olmasına neden olur. Bu açıdan ele alındığında hayvanat bahçelerinde hayvanların yakalanarak üremesinin sağlanması habitat koruma için bir alternatif olmasa bile yaşamsal bir yedekleme sağlar. (Tudge, 1996) Öğrenme Çıktısı 3 Hayvan Hakları Kuramını ve Hayvan Hakları Hareketi’nin karşı olduğu uygulamaları eleştirebilme Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş Hayvan Hakları savunucularına göre insanlar neden Vejetaryenliği seçmelidir? Araştırınız. Çiftlik hayvanlarının genetik yapılarının değiştirilmesini ekonomik yapı ile ilişkilendiriniz. Konuyla ilgili olarak Ş. İnal, A.Akmaz ve M. Garip’in (2016), Zootekni 1 kitabını inceleyebilirsiniz. Hayvan Hakları savunucuları size göre başka hangi konularda eleştirilebilir? Arkadaşlarınızla tartışınız. HAYVAN HAKLARI HAREKETİ İÇİNDEKİ DÜŞÜNCE AYRILIKLARI Hayvan Hakları Hareketinin kendi içlerinde de eleştirdikleri ve anlaşmazlık yaşadıkları konular vardır. Bunlardan en önemlileri radikal hayvan özgürlüğü savunucularının ılımlılık yanlısı Hayvan Refahı yaklaşımına gösterdikleri tutumlar ve bununla bağlantılı olarak benimsenmesi gereken politikalardır. Regan ve Francione’ye (1996: 194) göre, Hayvan Hakları ve Hayvanların Refahı yaklaşımlarının felsefeleri arasında büyük farklılıklar vardır. Bu nedenle hayvan hakları savunucuları hayvanların refahı yaklaşımını benimseyenleri içlerine almamalıdır. Hayvanların refahı yaklaşımı hayvanların en önemli yararının aleyhine işler. Güçlü bir hayvan hakları felsefesinin gelişmesi hayvanların elde edeceği yararlar konusunda hem uzun hem kısa vadede daha iyi hizmet edecektir. Bu nedenle hayvan hakları hareketi, hayvan hakları 117 Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Kuramları savunucuları tarafından yönlendirilmelidir. Yöneltilen eleştiriler geçmişte hayvanların refahı savunucularının çabalarını görmezden gelmek değildir. Burada yapılan tartışma hareketin geleceği, benimsenecek politikalar ve politikalarla ilgili yapılacak kampanyaların seçimiyle ilgilidir. Hayvan Hakları ile Hayvanların Refahı yaklaşımları arasındaki felsefesi açıdan, ahlaki anlayış açısından, uygulamaya açısından ve Hayvan Hakları Aktivizmine yönelik olarak farklılıklar bulunmaktadır. Felsefi Açıdan Farklılıklar: Hayvan hakları felsefesi hem insanların hem hayvanların bireyler olarak ahlaki dokunulmazlıklarına dayanır. Nasıl ki renkli insanlar beyazlar için var olmamışsa, hayvanlar da insanlar için var olmamıştır. Hayvan hakları hareketinin amacı tüm hayvanları insanların tiranlığından bütünüyle özgürleştirmektir. Hayvan hakları felsefesini benimseyen hiç kimse çiftlik hayvanlarının ekolojik olarak sürdürülebilirlik modasına göre yetiştirilmesini ve ‘insanca’ nakledilerek katledilse bile aşırı biçimde tüketilmesini kabul etmez. Hayvanların Refahı’nı savunanların hayvanların “yumuşak kullanım” anlayışını karşı çıkar. Diğer bir deyişle, hayvanların insanların yararına kullanılmasını ahlaki olarak kabul edilebilir gör

Use Quizgecko on...
Browser
Browser