🎧 New: AI-Generated Podcasts Turn your study notes into engaging audio conversations. Learn more

Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...

Summary

This document discusses lessons from history, particularly examining the decline of states and the importance of strong leadership and societal progress . It analyzes historical events such as the deterioration of the Moscow State Theatre, using it as a metaphor for the broader issue of the stability of civilizations and the need for adaptable leadership.

Full Transcript

Tar hten İbret Almak Bundan 30-40 yıl önce2 Moskova’dak Devlet T yatrosu’nun duvarlarında b rdenb re büyük çatlaklar oluştuğu görülmüş. Temelden çatıya kadar yükselen bu çatlaklarla bütün b nanın ansızın yıkılıp ç nde bulunanlarla çevredek ler n ez lme tehl kes başgösterm ş. B nayı nceleyen mühend s...

Tar hten İbret Almak Bundan 30-40 yıl önce2 Moskova’dak Devlet T yatrosu’nun duvarlarında b rdenb re büyük çatlaklar oluştuğu görülmüş. Temelden çatıya kadar yükselen bu çatlaklarla bütün b nanın ansızın yıkılıp ç nde bulunanlarla çevredek ler n ez lme tehl kes başgösterm ş. B nayı nceleyen mühend sler, çatlakların nedenler n araştırmaya başlamışlar. Temel n b rkaç yer nde yaptıkları ncelemede ortaya çıkan sonuç şu olmuş: Moskova’nın artık çürümeye ve çökmeye başlamış olan bu tar h karg r b nası ahşap temeller üstüne b na ed lm şt r. Devlet T yatro b nası nşa ed l rken zem n n sağlam olmayışı neden yle yere kalın kazıklar çakılmış ve bunların üstüne de kalın taş duvarlar örülmüş. O dönemde “bu temel yeter nce sağlamdır,” den lm ş. Gerçekten de t yatro b nası bu hâl yle uzun yıllar dayanmış. Ancak yıllar geçt kçe zaman da etk s n göstermekten ger kalmamış; yeraltındak kalın ahşap kazıklar çürüdüğünden temel kaymaya başlamış ve sonuçta b nanın duvarlarında çatlaklar meydana gelm ş. Mühend sler, “Bu tehl key önlemek ç n neler yapmalıyız?” d yerek çözümler bulmaya çalışmışlar. Tar h b nayı yıkmayı göze alamamışlar. Önce köşelerden başlayarak temel açmışlar. Çürüyen kazıkların yer ne kısım kısım sağlam gran t taşları yerleşt rm şler. Bu şlem sürdürerek yavaş yavaş bütün temel yen lem şler. Öyle k Devlet T yatrosu esk b nası yen den sağlam temellere kavuşmuş. Mühend sler n akılcı onarımı sayes nde t yatro b nası bugün b le hâlâ sapasağlam ve tehl kes z b r durumdadır. Devletler n tar h ve m lletler n yaşantısı da Moskova’dak Devlet T yatrosu b nasına benzer. Devlet düzen n n esk temeller -halkı yönetmek ç n çıkarılan yasalar- o dönemler ç n ne kadar yeterl kabul ed lm şse de günümüzde bu temeller -esk yönet m yasaları- zaman aşımına uğrayarak bu‐ nalıma neden oluyor, yeters z kalıyor. Meşhur b r atasözü vardır: “Yen toplumlar, kend ler yle b rl kte yen şarkılar üret rler.” Zaman geçt kçe nes ller sürekl değ ş yor, yen leş yor. Her nes l, kend s yle b rl kte yen kavramlar, söylemler, yen ht yaçlar ve talepler gel şt r yor. Yen nes llere artık esk m ş, zaman aşımına uğramış yönet m b ç mler ve yasalar zorla uygulanamaz. Yen nes ller ç n, daha yen , daha akılcı, daha ad l, daha sağlam temellere dayanan yönet m anlayışlarının yasa ve kuralların uygulanması zorunludur. Akıl ve sağduyu sah b devlet adamlarına sah p olan ülkelerde artık bu ş böyle yapılmamaktadır. Bu ülkelerde, kr zlere, kaoslara, toplumsal sarsıntı ve çalkantılara yol açmadan, daha b lgece, daha ad lce yöntemlere başvurulmaktadır. B rçok ülkede se devlet adamları, halk yönet m n n ve toplum eğ t m n n aşama aşama düzenlenmes gerekl l ğ n kavramıyorlar veya anlamak stem yorlar. Devlet yapısının duvarları harap oluyor, yer yer çatlaklar baş göster yor ama g tt kçe der nleşen ve gen şleyen bu çatlaklar önemsenm yor. İşte bu nedenlerden dolayı dıştan sağlam ve güçlü görünen devlet kurumlarının çatlamasına, hatta yıkılmasına asla şaşırılmamalıdır. Esk İran yıkıldı. Esk Osmanlı Devlet , Esk Avusturya İmparatorluğu yıkıldı. Koca Rusya devr ld . B smark’ların ve W lhem’ler n Almanya’sı da yıkıldı g tt . Kutsal k taplarda anlatılır: B r zamanlar kudretl ve zal m b r hükümdarın sarayının duvarlarında ateşle yazılmış kel meler görülmüş: Mane tekel fares! Bu kel meler n anlamını h ç k mse anlayamamış. Hâk m Danyal bu kel meler şöyle yorumlamış: _ Bu ateşten yazılar, müth ş b r şey n meydana geleceğ n haber ver yor. Bunların anlamı şudur k ; artık devlet yaşama gücünü y t rm şt r. Kaçınılması mkânsız b r mus betle yıkılmaya mahkûmdur. Esk Roma İmparatorluğu, Alba Dükası’nın İspanya Saltanatı, 15. Lou s’n n Fransa Hükümdarlığı, Romanoflar’ın Rusya’sı, Hohenzollernler’ n Almanya’sı, Habsburglar’ın Avusturya’sı aynı fec sonla karşılaştılar. Tar h onlar hakkında gereken hükmü verd : Mane tekel fares! Bütün bu meseleler c dd yetle düşününüz!.. Böcekler g b , önems z, k ş sel uğraşlarınızın ve dertler n z n batağı ç nde kıvranmayınız. Bunun yer ne devlet n temeller n n yen lenmes n ve toplumun bundan sonra alacağı eğ t m n yöntem n düşününüz. Tar h bazı m lletler n ve devletler n fec sonlarını yazdığı g b , bazı devletler n ve m lletler n lerleme ve yükselmes n yazmak ç n de parlak sayfalar açmaktadır. Tar h, halk yığınlarının b r hayvan sürüsü hâl nden ya da çalışkan b r karınca yuvası (Ame senvölker) şekl nden çıkarılarak, akılcı ve neşel b r yaşam üreten m lyonlarca sanatçı ve üret c ye dönüştürmen n çözümler n , devlet hayatının nasıl güçlend r leceğ n , toplumun nasıl eğ t leceğ n gösteren b r b l md r. 2 K tabın 1920’l yıllarda yazıldığı d kkate alınmalıdır. Kahramanlar ve M llet Bazı devletler ş ddetl buhranlar geç r rler ya da bütünüyle mahvolurlar. Bazı m lletler se yaşantılarını b lgece b r güzell k ç nde düzenlerler. Bu örnekler n her k s de yalnızca devlet adamları, m lletvek ller , senatörler ve çarlar ç n önem taşımayıp, toplum b reyler nden her b r n de lg lend rmes gereken meselelerd r. Erkek ve kadınlar, ht yarlar ve gençler, kentl ler ve köylüler, bey n gücüyle veya kol gücüyle çalışanlar hep bu meselelere z h n yormalıdırlar. Devletler n güç ve zaafı, m lletler n lerleme ve yozlaşması, yalnızca devlet adamlarının eh l oluşlarından ve yönet m kab l yetler nden veya becer ks zl kler nden kaynaklanmaz. Yönet c ler y veya kötü olsunlar, kahraman veya zal m olsunlar, onlar kend m lletler n n b rer yansımasıdırlar. Onlar, m ll ruhun b rer kopyasıdır, halk k tles n n ç nden doğmuştur. B r m llet nasılsa, devlet adamları da onlar g b d r. İşte bu nedenled r k esk den ber “Her m llet, layık olduğu dareye ve devlet adamlarına sah p olur.” den lm şt r. Ne yazık k pek y anlaşılmayan bu gerçeğ y ce açıklamak ç n yüzyıllar boyu tartışılan felsef ve tar h b r mesele üzer nde durmama müsaade ed n z. Mesele şundan barett r: M lletler n tar h n k m yaratır? Devletler n ve bütün nsanlığın yaşantısındak en büyük olaylar, k mler tarafından yönlend r l r ve yönet l r? Bağımsız b reyler tarafından mı? Yan bazı tek başına büyük adamlar ünlü İng l z düşünürü Carlyle ’ın ded ğ g b kahramanlar tarafından mı, yoksa bü‐ tün m llet mensuplarının gayret ve halk ruhunun d r lerek yaygınlaşması sayes nde m ? Carlyle, b r nc görüşü savunmuş ve bunu kanıtlamıştır, k nc görüşü se Lev Tolstoy savunmuştur. Carlyle “Kahramanlar ve Tar hte Kahramanlıklar” adlı eser nde kahramanları ve meydana get rd kler kültürlerle, “culte/kült” ve “culture/kültür” kavramları üzer ne duruyor. Carlyle’a göre m llet cansız b r k l tabakasından barett r. Eğer ona b r sanatçının el değmeyecekse, sonsuza dek şek ls z ve harekets z kalacaktır. Ceng z Han, Asya’nın stepler nden m lyonlarca halk oluşturdu, yönet m altına aldı. Ç n’ , H nd stan’ı, İran’ı, Esk Rusya’yı fethett . Peder P erre d’Am yen, Kudüs’ü Müslümanlar’dan ger almak ç n bütün Katol k Avrupa’yı ayaklandırdı. Mart n Luther reformlar yaptı. Neronlar, Kal gulalar, Roma’yı yakıp yıktılar. B smarkların ve Hohenzollern’ n pol t kası Almanya’da ş ddetl sarsıntılara neden oldu. Kısaca Carlyle ’ın düşünces ne göre m lletler n ve hatta tüm nsanlığın tar h n oluşturanlar, ruhen güçlü olanlar, zekâ ve yetenek sah b olan b reylerd r. Yan kahramanlardır. İşte Ramsesler, Them stoklesler, Lutherler, B smarklar vs. hep bu tür nsanlardır. Lev Tolstoy se tamamen bunun ters n ler sürerek şunları söylüyor: “Hayatı yaratan, olayların akışını bel rleyen ve bunların özell k ve b ç m n veren tek başına k ş ler, Napoleonlar değ l, halk k tles n n kend s d r.” Öte yandan Thomas Carlyle da: “Halk kütles , yerde harekets z yatan ve çürüyen b r saman çöpü g b d r. Büyük adamlar ve kahramanlar se samanları tutuşturan, k tleler canlandıran ve harekete geç ren, gökten düşen b r yıldırım g b d r.” d yor. Lev Tolstoy b r örnek vererek şunları söylüyor: “Den zlerde büyük ama çok büyük b r gem n n, transatlant ğ n yol aldığını düşününüz. Hareket esnasında gem n n önünden sular b r şer t hâl nde kaçıyor. Bu su şer d n n gem y sürükled ğ n k m dd a edeb l r? Açıktır k bu su akımını gem n n kend s oluşturuyor, kend önünde kovalıyor. Güç asıl gem n n kend s nded r. Akan su se bunun sonucudur sadece.” Evet Tolstoy böyle söylüyor. B r m llette hareket gücü oluşup yürüyünce, kend l ğ nden harekete geçm ş oluyor ve önündek suları kovalıyor. Kend hayat tarzını, lg ve duyarlılığını fade eden b r k ş y kend s ne önder olarak seç yor. “Savaş ve Barış” romanının yazarı olan Lev Tolstoy, eğer Thomas Carlyle ’ın kahraman yıldırım benzetmes n kabul etm ş olsaydı herhâlde şöyle derd : “Evet, büyük adam b r kahramandır, b r yıldırımdır. Ama halk k tles ne k l tabakası, ne de saman yığını değ ld r. O, yıldırımı meydana get ren m llet n kend s d r. Ne zaman bulut kümes elektr k oluşturursa yıldırım da kend l ğ nden oluşur. Eğer bulutlar elektr kle yüklü değ lse, h çb r zaman ş mşek veya yıldırım oluşmaz, yalnızca bulut neml b r buhar hâl nde kalır. M lletler de böyled r. Eğer b r m llet büyüklük ve kahramanlık özell kler n taşıyorsa ondan yıldırımlar doğar, kahramanlar çıkar. Eğer halk k tles neml b r buhar yığınından baretse, h çb r güç ondan yıldırım çıkartamaz.” İlk bakışta bu k görüş b r b r ne zıt ve b r b r ne uymaz görünüyor. Bunlardan b r n seçmek gerek yor. Carlyle mı haklıdır, yoksa Tolstoy mu? Ancak Carlyle le Tolstoy’un görüşler arasındak bu çel şk yüzeyseld r. Gerçekte Carlyle le Tolstoy b rb rler ne karşı değ llerd r. İk s b r b r n tamamlamaktadır. Burada k s nden b r n seçmek gerekmez. Bunlara “Carlyle ve Tolstoy” denmel yd . Carlyle da Tolstoy da haklıdır. Tıpkı paranın k yüzü g b , her görüş gerçeğ n d ğer yarısıdır. Kahraman halkı heyecanlandırır ve alevlend r r. Ancak onu m llet nden aldığı ateş ve heyecanla yakar. Örneğ n, b r merceğ ele alalım. Gen ş b r alana dağılmış olan güneş ışığını b r noktada toplama özell ğ ne sah pt r. M lyonlarca güneş ışığının b r yere toplanmasından parlak b r nokta oluşur. Bu güçlü enerj k nokta, kâğıt, saman g b yanıcı maddeler anında tutuşturur; taşı, camı ve dem r kızgın hâle get r r. M lletler n büyük adamları da tıpkı b r mercek g b d r. O kend k ş l ğ nde m llet n gücünü ve özell kler n toplar, bununla m lyonlarca nsanın ruhunu tutuşturur. Ancak güneş ışığından yoksun bulutlu havalarda h çb r mercek b r kar taneceğ n er tmeye, b r su damlacığını b le ısıtmaya güç yet remez. İsv çre peyn r yalnızca yüksek dağlarda otlayan nekler n sütünden yapılır. Çeş tl dönemlerde ve çeş tl m lletlerde yet şen büyük adamlar da böyled r. Onlar ç çek açmaya başlayan b r m llet n lat f ray hasıdırlar. Napoleon, esk barışsever Ç n’de değ l, Fransa’da yet şm şt r. Rusya se d ren şs zl ğ n havar s olan Tolstoy’u yet şt rm şt r. Bunun ters görülmem şt r. Her zaman ve her yerde hep aynı şey olmuştur. Almanya’yı I. Dünya Savaşı’na sokan II. W lhelm değ ld r. Ama Almanlar’ın savaşçı ve zorba ruhu B smarklarda, W lhelmlerde , H ndenburglarda ve Ruhrbachlarda b r fade b ç m bulmuştur. Esk Roma’yı Neronlar, Karakallalar ve Komodlar yıkmamıştır. Ancak her şeyde ht ras sah b İspanya, dünyaya Loyola’yı; Almanya se Krupp’u yet şt rm şt r. Her m llet kt dar mekan zmasının başına ya kudretl ya da önems z k ş ler geç r r. Bunlardan b r n n şbaşına gelmes m llet n ahlâkî sev yes ve yaşantısına bağlıdır. M llette toplanmış y b r şey var mı yok mu ya da toplanıyor mu? M llet n aklı, m llet n rades , m llet n v cdanı yükselme göster yor mu, yoksa yozlaşıp zeh rlen yor mu? Bayağı ve sef l b r hayat ç nde yok olup g d yor mu? Burada her b r m z n hayatının özell ğ ve çalışma şekl m z ele alınıyor. B z kend ülkem zde ne yapıyoruz? M llet m z n geleceğ nde nasıl b r rol oynuyoruz? Güney den zler nde beş-on mercan adası vardır. Mercanlar alelâde k l türü b r yapıya sah pt r. Küçük pol pler vücutlarından b r takım organ k maddeler salgılarlar ama bunların farkına varmak güçtür. Ancak bu salgıların b r kmes yle zamanla adına Mercan Adaları den len şte bu adacıklar meydana gel r. Hatta bu adalarda nsanlar b le yaşayab l r. Öte yandan Güney ülkeler nde b r tür küçük kar nalar vardır k , o bölge halkı tarafından tam b r afet olarak görülürler. Halkın barındığı kamış ve ahşaptan evler ve ç ndek mob lya c ns eşyaları yerler. Bu karıncaların ortaya çıktığı yerlerde nsanlar evler n terk ed p başka bölgelere göç etmek zorunda kalırlar. Ş md de kend ülkem z n durumunu gözönüne alalım. Ülkede ne tür b r üret m göstermektey z? Yapmaya mı, yoksa yıkmaya mı yönel kt r çabamız? Olumlu mu yoksa olumsuz mudur? Ülken n refah ve mutluluğunun ve toplumun onur ve şeref n n halkın rades ne bağlı olduğunu kanıtlayan çarpıcı b r örnek olması açısından küçük ve yoksul b r ülkey göstereb l r z. Burası k m lyonluk b r nüfusa sah p olan F nland ya’dır. Avrupa’nın en kuzey nde bulunan F nland ya’nın sert b r kl m vardır. Havası genell kle s sl d r. İlkbaharda b le don olayları devam eder. Ağustostan t baren soğuklar başlar. Araz s de oldukça kıraçtır. Çoğu yerler sarp gran t kayalarla kaplıdır. Kalan yerler se çukur ve bataklıktır. Ülkede maden namına hemen hemen h çb r şey yoktur. Tarım çok güçlükle yapılab lmekted r. Halkı da h çb r zaman tam bağımsızlıklarını elde edemem şt r. K m zaman b r komşusunun, k m zaman da d ğer komşusunun yönet m altında bulunmuştur. F nler kend ler ne “Suom ” derler ve çok sevd kler ülkeler n “Suom ” d ye tanımlarlar k bu “bataklık araz ” anlamına gelmekted r. Suom ’n n Tar h F nland ya’yı çeş tl zamanlarda z yaret ett m. Ülken n çeş tl bölgeler nde yaşadım. Büyük şeh rlerde, göller ve ormanlar arasındak ücra köylerde bulundum. F nler’ n günlük uğraşlarını, yortu günler ndek oyun ve eğlenceler n zled m. Kısacası bu m llet n müz ğ n , edeb yatını, sanatını, t yatrosunu ve m mar s n tek tek nceled m. İçtenl kle t raf etmel y m k tüm bu uğraşlar karşısında hayret m daha da arttı. F nland ya’ya olan her seyahat mde yabancılar ç n sev ms z görünen ama nadına çalışkan olan kuzey n bu küçük ve sak n m llet n daha fazla takd r etmeye ve hayran olmaya başladım. F n m llet n n hayatında başlıca k şey kayda değerd r: B r nc s , Rus ht lal ne kadar F nler’ n bağımsız b r hayatlarının olmayışı; k nc s se bu m llet n başlı başına ve büyük güç sayılacak ve kend ler ne önderl k edecek büyük adamlar yet şt rmem ş olmasıdır. F nler’ n sah p oldukları büyük kültür ve meden yet, halkın b zzat kend çabasının ürünüdür. F nler, Rusya’nın kuzeybatısındak en uç köşeye yerleşm şlerd r. Öte yandan F nland ya, İsveç’e komşudur. 1811 yılına kadar F nler, İsveç egemenl ğ altında bulunmuşlardır. O zaman İsveçl ler’ n F nler’e karşı olan tutumu, Avusturyalıların, Voyvod na’dak ve Bosna Hersek’tek Sırplar’a karşı olan tutumu g b yd . Ya da Osmanlı egemenl ğ dönem nde Rumlar’ın, Bulgarlar’a karşı olan tutumu g b yd . Büt n hükümet ve kt dar gücü, t caret ve sanay , okullar ve hatta k l seler b le İsveçl ler’ n el ndeyd . Bütün kamu memurları, hak mler, askerler, rah pler ve öğretmenler İsveçl ler’den seç l rd . İsveçl ler kend ler n uygarlıkça üstün gördükler nden F nler’ alt b r ırk mensubu olarak görürler ve onlara karşı sürekl o şek lde davranırlardı. F nler, İsveçl ler’le aynı s yas haklara sah p olmakla b rl kte, düşünsel ekonom k ve hatta ahlak yönden b le ger bırakılmışlardı. Bütün bunlar F n m llet n n kültürel gel ş m ne güçlü etk yapmıştır. 18. yy’ın sonlarına ve hatta 1840 yıllarına kadar F n kültürü, havasız b r mahzende yet şen b r ç çek g b zayıf ve solgundur. O dönemde F nler sadece çok az okuma yazmadan başka b r şey b lm yorlardı. 1808 yılında Rusya le İsveç arasında çıkan savaşta Rus çarı I. Alexandr, ordusuyla F nland ya’nın yarısını st la ett kten sonra Borgo şehr nde, bütün Suom ’den seç lm ş delegeler F n Ulusal Mecl s’ (Sey m) altında toplanmaya davet etm ş. Tüm Suomlar’ın (F nler) tems lc ler nden oluşan mecl s üyeler ne şu soruyu yöneltm ş: _ Bundan sonra da İsveçl ler’ n yönet m altında mı kalmak sters n z, yoksa ülken n ç yönet m nde bağımsız olmak şartıyla Rus yönet m ne m geçmey sters n z? F n m llet n n tems lc ler Rusya’ya lt hak etmey kabul etm şler. Bunun üzer ne Çar I. Alexandr, F nler’ n İsveç egemenl ğ dönem ndek anayasayla ç yönet mde ver lm ş olan haklarla yet n rlerse, kend s n n de bu anayasada bel rt len hakları tanıyacağına ve sözüne sadık kalacağına yem n etm ş. F nland ya’nın Rusya’ya lt hakı her k taraf ç n de faydalı olmuştur. Aslında F nland ya yoksul b r ülked r. H nd stan ve Mısır, İng ltere ç n öneme sah pt ama F nland ya, Rusya ç n böyle b r önem taşımıyordu. F nland ya, Rusya’nın Kırım’ına, Kafkasya’sına ya da Türk stan’ına benzer b r ülked r. Rusya, F nland ya’yı lhak ett kten sonra h çb r ekonom k çıkar sağlayamamıştır. Ancak bu ülken n lhakı başka b r yönden Rusya’nın ş ne yaramıştır. Asıl mesele, F nland ya sınırının Rusya’nın başkent Petrograd’a yakın olmasındaydı. F nland ya sınırından 4 saatl k b r tren yolculuğuyla Petrograd’a varılıyordu. Herhang b r ülkeyle çıkab lecek savaşta düşman güçler n n F nland ya üzer nden başkent tehd t etmes tehl kes vardı. Başkent olası tehl keden korumak ç n F nland ya’nın şgal uygun görülmüştü. Öte yandan çte bağmsızlık kazanan F nler, kend ler ne özgü kültür ve uygarlığı gel şt rme fırsatına kavuşmuşlardı. Rus şgal nden sonra da İsveç halkının büyük çoğunluğu F nland ya’da kalmayı terc h etm şt . Ancak bunlar artık ülken n esk sah pler değ llerd . Bu durum da yen vatan kabul ed len F nland ya’nın kültürel yönden gel şmes ç n büyük b r güç kaynağı olmuştu. İlk dönemlerde ülken n kültürel gel ş m ç n uğraş verenler n sayısı sınırlıydı. Ülkede aydın konumunda sayılab lecek öğretmen, d n adamı ve gençler n sayısı parmakla göster leb lecek kadar azdı. Fakat bu durum aydınların gücünün azalmasına değ l, artmasına neden olmuştur. Yüksel ş Önder B r Aydın: Snelman Daha Çar I. Alexandr’ n sağlığında F n kültürünü yükseltmek steyenler n başına Snelman adında b r geçm şt . Bu nedenle bu k ş n n hayatı ve çalışmaları hakkında b raz b lg vermekte yarar var: Johan W lhelm Snelman, 12 Mayıs 1806’da, Stockholm’da dünyaya gelm ş ve 4 Temmuz 1881’de Danskarby’de vefat etm şt r. Snelman, dönem n büyük b r b l m adamı, der n b r f lozofu ve ünlü b r s yasetç s yd . Ancak Snelman’ın en büyük ünü, F n kültürünü yaratan halk öğretmen olmasındadır. Snelman ve arkadaşları, halk öğretmenler sıfatıyla sürekl h zmet ederek b n b r bataklıklar ülkes n , beyaz zambaklar ülkes ne dönüştürmey başarmışlardır. Bu büyük F nland yalı b lge, bütün hayatı boyunca şu gerçeğ yurttaşlarının z hn ne yerleşt rmeye çalışmıştır: “F nland ya her zaman Rusya ve İsveç tarafından şgal ed lme tehl kes yle karşı karşıyadır. Güçlü ve emperyal st komşularına karşı d reneb lmes ç n kültür ve uygarlık yönünden onlardan yüksek olması gerekmekted r. Snelman, Sayma adında yayınladığı gazetes nde, ülke nsanına sürekl şu düşünceler letm şt r: “Ne zaman b z m küçük m llet m z, büyük komşularından daha yüksek b r uygarlığa sah p olursa, ancak o zaman tehl ke savuşturulmuş olur!..” F nler uzun yıllar m llî kültürler n n gel şmes ve lerlemes ç n çalışmışlar ve bugün b rçok Avrupa ülkes nden daha yüksek b r uygarlık dereces ne ulaşmışlardır. Artık büyük ve küçük komşularının saldırısıyla, özgürlük ve bağımsızlıklarını kaybetme tehl kes nden kurtulmuşlardır. Snelman, yen yet şen F n aydınlarının en güzel örneğ d r. O b r avuç genç öğretmen, d n adamı, avukat ve memurla b rl kte halkın eğ t lmes ve eğ t m n yaygınlaşması amacıyla adeta b r seferberl k lan etm şt r. İşte bu b r avuç nsan, aydınlara şöyle seslen yorlardı: _ Aydın olmak demek, modaya uygun elb se, şapka g ymek ve kolalı gömlek g y nmek demek değ ld r. Aydın kes m, halkın beyn konumundadır. Halkımız s z y b r eğ t m aldıktan sonra yüksek b r gel r elde edes n z, geceler eğlenes n z d ye s z o konuma get rmem şt r. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar yozlaşmışlardır. Eğ t m almış olanların tümü m llî düşüncey gel şt rmeye, m llî ruhu uyandırmaya, m llî radey güçlend rmeye mecburdurlar. Köylülere, şç lere, halkın alt kes mler ne nasıl daha y b r konuma yükseleb lecekler n öğret n z!.. Halkımıza var olmanın değer n b lmey ve korumayı öğret n z. Çorak topraklarımızda her köylünün, her şç n n daha nsanca, daha sağlıklı, daha mutlu, daha akılcı b r hayat yaşayab lecekler n anlatınız!.. Halkımıza nasıl çalışmaları gerekt ğ n öğret n z!.. Az mal yetl sağlıklı konutları nasıl yapab lecekler n göster n z!.. Kend ler n n ve çocuklarının sağlıklarını nasıl koruyab lecekler n öğret n z!.. Mutlu b r a le hayatının nasıl kurulab leceğ n , kadının erkeğe, erkeğ n kadına nasıl davranacağını ve çocuklarının nasıl terb ye ed leceğ n anlatınız!.. Halkımızı, her ş zamanında yapmaya, d s pl nl ve düzenl çalışmaya alıştırınız!.. Kend s n n ve başkalarının hukukunu gözetmes n öğret n z!.. Bütün bunlarda halka b zzat kend n z örnek olunuz!.. Kend aranızda ve halk le l şk ler n zde yol göster c olunuz! Bütün Suom ’y büyük b r a le kabul ed n z. Bütün ülkeye de o gözle bakınız. Unutmayınız k , en yoksul kömürcü, kantarcı, h zmetç ve dul kadın, bütün b r F n m llet , s z n kardeşler n z, hemşehr ler n z ve yurttaşlarınızdır. Bunları eğ tmek ve uygarlıkta daha kad m olan m lletler n arasına sokmak s z n görev n zd r. Unutmayınız k , halkın cehalet , kabalığı, alkol düşkünlüğü, hastalıklı oluşu, sefalet , kötü ahlâklı oluşu, bütün bunların heps s z n kend utancınız ve suçunuzdur. İşte b r avuç F n öğretmen , avukatı, memuru ve doktoru, aydınlara böyle seslen yorlar ve bu yönde yazılar yazıyorlardı. Bunlar arasında çalışmaları ve coşkusuyla Snelman daha çok öne çıkıyordu. Kışın sky den len kayakla, lkbahar ve yazın se kayıkla, k m zaman da yaya olarak F nland ya’yı b r uçtan b r uca dolaşarak halkı aydınlatmaya çalışıyordu. Ormanlarda ve taş ocaklarında çalışan genç veya ht yar zek nsanlarla karşılaşınca onlarla sohbet ed yor, k taplar ver yor, adresler n alıyor ve onlarla mutlaka mektuplaşıyordu. Snelman her g tt ğ karanlık köşede b rkaç sorunu çözmekten ger kalmıyordu. Ülken n ç nde bulunduğu gerçeğ z h nlere nakşetmeye çalışıyordu: _ Bütün ülkey sulamak ç n b rkaç dere yeterl gelmez. En ücra yerler b le, göl, pınar veya dere g b su kaynağına muhtaçtır. M llet n manev susuzluğu da buna benzer, her yerde m llet n kana kana çeb leceğ taze pınarlar bulunmalıdır. Snelman, g tt ğ her yerde rastladığı zek nsanları uyandırıyor, z h nler n açıyor ve onlarla yazışıyordu. Yazılan mektuplar sonradan başka nsanlara ulaştırılıyordu. Snelman yazdığı mektuplarda k m n kınıyor, k m neyse nas hat ederek yen görevler ver yordu. B r yere g tt ğ zaman çevres ne eğ t m gönüllüler n topluyor ve onlarla sohbet ed yordu. _ Bakınız, kenev rden nasıl p ve halat örülüyor? İnce ham kenev r l er n alıp nce p hâl nde büküyorlar, sonra pler n b r kısmını beraber büküp kalın p örüyorlar. Y ne bu plerden b rkaçını bükerek de halat yapıyorlar. B z m ş m z de tıpkı böyle. Aydınların dağınık güçler n b r araya toplayarak, k m lyonluk halkımızı büyük b r güç hâl ne get rmel y z. Snelman, yaz tat l nde çevredek öğretmenler b r merkezde toplayarak k üç haftalık kurslar düzenl yordu. Ancak lk dönemler lg görmem şt . Kurslara yüzün üzer nde öğretmen katılıyordu. Ülken n ücra köşeler nde bütün kış h zmet ederek yorgun düşen öğretmenler n çoğu aslında meslekler nden memnun değ llerd . Kurslara steks zce katılıyorlardı. Hatta bazıları “Bu kurslar da nereden çıktı başımıza? Öğretmenler eğ tmeye kalkışmak da ney n nes ?” d yerek s tem ed yorlardı. Snelman bunların heps n duyuyor ama kızmıyordu. O, nsanlara b r doktor g b bakıyordu. “Hastaları tedav etmek gerek r.” d yerek ş n n ncel ğ n ortaya koyuyordu. Kurslarda şöyle seslen yordu yılgın öğretmenlere: _ Az z kardeşler! Görev n z n ne kadar ağır ve yorucu olduğunu b l yorum. Ücra köşelerde ne zorluklarla çalıştığınızı ve çabalarınızın halk tarafından gerekt ğ şek lde değerlend r lmed ğ n de b l yorum. Ekonom k durumunuzun h ç y olmadığını da b l yorum. Ama ne yapalım? Asla unutmayınız k , b z m llet uyandırmak ç n çıktığımız yolun henüz başındayız. B zler yen eğ t m ordusunun öncüler y z. Cehaletle mücadele ederken tüm zorluklara göğüs germek zorundayız. İlk zamanlar belk b z anlamayacaklardır. Fedakârlıklar yapmalıyız. Belk ç m zden kurbanlar vereceğ z. Bu zorunludur, kaçınılması mkânsızdır. Ben s zler fedakârlığa davet ed yorum. Yalnızca kend n feda etmeye hazır olanları çağırıyorum. Afeders n z, açıkça söylemek st yorum! Her meslekte olduğu g b öğretmenler arasında da meslekler ne yabancı k mseler vardır. Bunlar meslekte çırak b le değ ld rler. Bunlar öğretmenl k görev n hor gören mesa düşkünler d rler. Böyleler ne dostça öner de bulunuyorum. Meslekler n terk ets nler. Kend ler ne daha başka ş arasınlar!.. G ts nler, tüccar olsunlar... Resm kurumlarda memur olsunlar... G ts nler k , daha canlı daha yüce ruhlu nsanların bulunması gereken kutsal görevlere layık olanlar gels n!.. İşte, ben m r cam üzer ne, ülkem z n en büyük b lg nler s zlere beşer, altışar konferans vermey kabul ett ler. Onların anlatacaklarından yararlanınız. Bu kurslardan okullarınıza döndüğünüz zaman, s zler de öğrenc ler n ze öğrenme arzusunu aşılayınız!.. İlkokul öğretmenler n n çoğu Snelman’ın sözler nden etk lenerek çevres nde kenetlend ler, cehalete karşı mücadelede onun yardımcısı oldular. Bu öğretmenler n çoğu b lg ler n artırmak ç n yoğun b r öğrenme sürec ne atıldılar ve üstadlarının gösterd ğ yolda yürümeye başladılar. Bunlardan her b r , b r süre sonra ülkede büyük b r kültür ve uygarlık kaynağı oluverd . Kısa b r zaman sonra ülken n dört b r yanında önce beşer onar, sonraları se yüzlerce büyük-küçük Snelmanlar türed . Fakat Snelman sevg l Suom ’n n uyandırılmasını sadece öğretmenlerden bekleyemezd . Nerede memurların, doktorların, tüccarların toplandıklarını haber alsa, oraya koşuyor ve onlara ateşl konuşmalar yapıyordu: _ Halkımızı unutmayınız!.. S zler hep n z, bu halkın arasından yet şt n z. Oysa ş md ne yapıyorsunuz!? B lg s z kardeşler m zden kaçıyor musunuz? Yoksa halkımızın daha y b r konuma yükselmes ç n çözümler m düşünüyor sunuz? Halkımızı uyandırmak ve kültürel düzey n yükseltmek ç n neler yapıyorsunuz? Eğ t mc Memurlar 1816 yılında, F nland ya’nın Rusya’ya lhakı şartlarından olarak bu ülkeye yen b r anayasa ver lm şt ve F nland ya M ll Mecl s yen anayasa hükümler ne göre cra yapıyordu. Çar I. Alexandr, yayınladığı b ld r s nde Rusya’nın dares altında bulunan F nland ya’ya ver len anayasaya, gerek kend s n n, gerek de kend s nden sonrak ler n sonsuza dek bağlı kalacağını vadederek y nelem şt . B r keres nde M llî Mecl s’ n açılışı münasebet yle memurlar kongres toplanmıştı. Bu kongreye Snelman da katılmış ve söz alarak, İsveç dönem nden başlayarak F n memurlarının tar h n gözler önüne serm şt . Snelman şöyle seslenm şt memurlara: _ İsveçl ler, çok y , çok zek , çok namuslu ve uygar nsanlardır. Ben İsveçl ler sever m. Bunların arasında çok az z dostlarım vardır. İsveç’ n her alanda başarılı olmasını çtenl kle temenn eder m. Fakat aynı zamanda b z m unutulmuş ve yoksul kalmış ülkem z n İsveç eğemenl ğ nden kurtulduğuna da memnun oluyorum. Ben halkımın İsveç Devlet ’nden değ l, İsveç memurlarından kurtuluşunu selamlarım. F nland ya’dak İsveçl memurlar nasıl adamlardı? Bunlar hem F nland ya, hem de İsveç ç n b rer belaydılar. İsveçl ler n kend yurtlarındak memurları zek , dürüst, ve çalışkan nsanlardır. Fakat b z m ülkem zdek ler böyle değ ld . İsveç Hükümet de b r çok ülken n yaptığı hatayı tekrarlıyordu. En yetenekl memurlarını merkeze ve çtek gözde şeh rlere tay n ed yor, uzaklara ve taşraya se memur sınıfının artıklarını, ya da toplumun düşkünler n gönder yordu. Her m llette olduğu g b bazı k bar ve sosyete İsveç a leleler nde de şımarık, tembel, becer ks z, zararlı, aptal, alkol k ve yozlaşmış gençler yet ş yordu. Bütün okullardan kovulmuş, h çb r kamu sektörüne kabul ed lmem ş, şyerler nde b r ş bulamamış, kend başına b r ş tutturamamış, aslında çalış‐ mak stemeyen bu gençler, b r süre a le servet yle dare ett kten sonra a leleler n n torp l yle ülkem ze memur olarak gönder l rd . Bu şek lde ülkem ze gelm ş olan 1000, hatta 2000 İsveç memurundan artık ne beklemek gerek r, ger s n s z düşünün. Çoğunluğu L se 2’den ve 3’ten mezun olan bu yalancı, cah l ve ahlâksız memurlar, mesa ler n devlet da reler nde değ l, lüks meyhanelerde ve eğlence yerler nde geç r rlerd . Bu memurlar çalışmak stemezler ve aslında şten de anlamazlardı. Görevler ne karşı ne kadar lg s zlerse, halka karşı da o denl mağrur ve k b rl yd ler. Mesa saatler nde kahve ve s gara çerek, gazete okuyarak veya dostlarıyla sohbet ederek ya da tartışarak zaman öldürürlerd . B r ş ç n kend ler ne müracaat edenler saatlerce beklet rlerd . Kaba ve küstah odacılar b le halka bağırıp çağırıyordu. Halk saatlerce bekled kten sonra ş n yaptıramadan dağılırdı. Sabırla bekleyenler se uykulu, aptal suratlı ama b r h nd kadar mağrur olan memurun huzuruna kabul ed l rd . Müracaat eden k ş daha ağzını açmaya fırsat kalmadan “Bugün çok meşgulüm, yarın gel!” cevabını alırdı. Adamın ısrarları şe yaramaz “yarın gel” d ye tutturan memurun hışmına uğrayarak en n hayet da reden kovulurdu. Mesa s b ten memur se soluğu b r eğlence yer nde alırdı. Pahalı çk ler su g b akar, kadınlar çevres nde döner, memur günün yorgunluğunu(!) çıkarırdı. Ancak böyles b r hayat ç n elbettek çok para kazanmak gerek yordu. Bıı yüz‐ den öneml devlet şler bu batakhanelerde rüşvetle dönüyordu. Bu olayları duyanlar yüksek sesle hesap sormaktan korkarak ancak kend aralarında fısıldaşab l yorlardı. Halk ağlıyor, nl yor, ş kâyet ed yor, kızıyor, nefret ed yor ve “Madem devlet adamları vurgun peş nde, b z neden fırsatları değerlend rmeyel m k ?” den lerek m ll servet talan ed l yordu. Şükürler olsun k , ş md memurların durumu böyle değ ld r. Yavaş yavaş her devlet da res ne kend F n memurlarımızı yerleşt r yoruz veya F nland ya’ya yerleşen İsveçl ler’ n dürüst olanlarını seç yoruz. Bu zamanın değer n b l n z. Bulunduğunuz kurumda, görev başında daha lk günden başlayarak yen usuller uygulayınız. Esk şley ş b ç m n terk ed n z. Tamamen yen ve gerçekç yöntemler deney n z. Bu yoz yönet m b ç m n n devlet da reler nde h çb r z kalmasın. Artık halk da b ls n k memurlar, halkın h zmetç ler d rler. İş ç n s ze müracaat edenlere, sıkıntı veren s nek muameles yapmayın. Elden geld ğ nce şler kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Herkese karşı güler yüzlü ve y n yetl olun. Sonuçta halk şunu anlasın k , eğer b r ş sonuçlanmıyorsa bu s z n yapmak stemed ğ n zden değ l, yasal olarak yapılması mümkün olmadığındandır. Anlayınız k , s z memurlar, halkı eğ tmek hususunda öğretmenlerden aşağı değ ls n z!... Snelman anlamlı b r gülüşle şu soruyu yöneltt : _ Kanunsuzluğun en büyük öğret c s k mlerd r, b l r m s n z? Sorusunu y ne kend cevapladı: _ Memurların ta kend s d r. Yasayı uygulamakla yükümlü olanlardır. Halka, yasalara taat etmen n yollarını ve çareler n memur öğret r. İşte bunun ç n yen F nland ya Devlet ç n s zden r ca ed yorum. Kanun adamı olan s zler, halkı kanunlara uyma konusunda eğ t n z k , halkta sam m adalet duygusu yer ets n! Bu konferans Snelman’ın lk ve son konferansı değ ld . G tt ğ her yerde fırsat buldukça memurları yönlend rmeye çalışıyordu. Sonuçta halkın memurlara karşı güven ve saygısı arttı. B r k nes l sonra bütünüyle yen b r F n memurlar kadrosu meydana geld . Memurlar kültürel olarak ve ahlâken yükseld ler. Tüm dünyaya örnek olacak h zmetler gösterd ler. Bugün halk, kamu memurlarının varlığıyla gurur duymakta ve onları hayranlıkla zlemekted r. Halk Okulu: Kışla Daha İsveç egemenl ğ dönem ndeyken F nler’ n kend anayasa kurumları vardı. Bu yasa gereğ nce F nler’ n Seym den len b r parlamentoları vardı. Kend ler ne mahsus posta pulu ve para b r mler vardı. Az sayıda da orduya sah plerd . F nler, Rus egemenl ğ ne geçt kten sonra da bu kurum ve haklarını korudular. Ancak İsveçl ler dönem nde bütün bu kurumların yönet m nde İsveçl memurlar bulunuyordu. F nler, İsveç kültürünün gel ş m ç n canlı b r unsur sayılıyorlardı. Suom den len F nland ya, Rus egemenl ğ ne geç nce, F nler bütün bu kurumları ele geç rmek ve ülken n gerçek sah pler olab lmek ç n mücadeleye g r şt ler. İşe küçük şlerden başladılar. Kademel olarak lk, orta ve yüksek öğren m kurumlarında İsveçl öğretmenler n yer ne F n öğretmenler atanıyordu. Böylece yavaş yavaş F nlerden, hâk m, doktor ve memur yet şt rmeye başladılar. Küçük F n ordusu da m ll leşmeye başladı. İsveçl ler dönem nde askerler n tümü F nler’den oluşuyordu. Ancak Başkomutanlık, Genelkurmay ve Komuta Kurulu İsveçl ler’ n el nde bulunuyordu. Rütbel ler n askerlere karşı tutumu da İsveç ordusunda olduğu g b yd . İsveçl ler kahraman b r m llett r. Reformlar dönem nde Gustov Adolf, ve Büyük Petro zamanında XII. Karl, İsveç ordusunun ününü tüm Avrupa’ya yaymışlardı. Ancak o dönemde İsveçl ler’ n asker gücü ar stokratların el ndeyd . Ülkede âdeta asker a leler nden oluşan özel b r mt yazlı sınıf meydana gelm şt . Bu sınıfa a t olanlar memurlara, tüccarlara, aydınlara ve tüm halka tepeden bakıyorlardı. Halkın evladı askerler, dayanılması zor b r d s pl ne tab tutuluyordu. Komutanlar, eğ t m, resm tören ve kışla hayatından başka h çb r şeyle uğraşmıyorlardı. Mesa dışı zamanlarını se çk çerek, kumar oynayarak veya danslı balolarla eğlencelerle geç r rlerd . Çoğunun eğ t m eks kt . Okuldan çıktıktan sonra h ç okumaya, araştırıp düşünmeye yönelmezlerd . H çb r toplumsal ve ulusal dealler yoktu. Yalnızca mağrurca kılıçlarını şakırdatmasını b l rlerd . Şık ün formaları ç nde sürekl para harcamaktan başka şey b lmezlerd . Dans salonlarında dans etmekte üstler ne yoktu. Çoğu zaten çk ve kumardan başını kaldırmazdı. Askerlere karşı sürekl kırıcı, kaba ve hatta zal mce davranırlardı. Kend dey mler yle “kışla öküzler ”ne aşağılayıcı bakışlarla tepeden bakıyorlardı. Snelman’ın öncülüğündek genç F n aydınları orduya da gereken önem gösterd ler. Özell kle ordudak askerler n tal m ve eğ t m yle lg lenmey hede ed ler. Bunun sonucunda l seler n en gözde öğrenc ler , hatta ün vers te öğrenc ler b le okullarından mezun olduktan sonra asker okullara g rmeye, orduya mensup olmaya başladılar. 5-6 yıl, hatta 10 yıl süren askerl k h zmetler sırasında b r yandan da b l msel araştırmalarını kapsamlı b r şek lde sürdürdüler. Snelman, bu gençler n sorunlarını ve sıkıntılarını b len en y b r eğ t mc olmuştu aynı zamanda ve onların her türlü ht yaçlarını karşılamadan ger kalmıyordu. Gerek konferanslarında, gerekse de yazılarında sürekl şu düşünceler aşılamaya çalışıyordu: _ Görünüşte en uygar m lletler b le, henüz hayatlarını barış ve huzur ç nde geç rmek ç n yüksek b r uygarlık düzey ne er şemem şlerd r. İnsanlığın yaratılışında var olan k n, nt kam ve vahşet; azgın den z dalgalarının alçak yerlere saldırması g b , nsanlar arasında da başkalarının haklarına karşı sal‐ dırılar hal nde sürüyor. İnsan yığınlarından canlı kaleler oluşturur g b ordularını güçlend ren nsanlar kend ler n savunurlarken, dünyamız kaçınılmaz b r şek lde kanlı taşkınlıklara, çılgınlıklara sahne oluyor. Askerler n yurt savunmasında s per eden her ordu, kuşkusuz değerl d r. Sınırlara yönel k h zmet eden ordunun arkasında m llet n selamet , huzuru ve bağımsızlığı yatmaktadır. Ordu, fedakâr ve feragatkâr b r d ndarlar tar katı g b d r. Asker olmayan b zler, vatan savunması ç n oluşturulan canlı kale duvarlarının önem n gereğ g b takd r edem yomz. Bu duvarların nşasında kullanılan her tuğla, her harç, canlı b rer nsandır. Bu zerrelerden herb r , gerekt ğ nde b z m varlığımızı ve huzurumuzu sağlamak ç n ölmeye hazırdırlar. Yolda, b r dükkânda veya b r parkta askerlere rastlayınca saygıyla selamlayıp, onlara “Az z kardeşler m, s zler hep b z m selamet m z ç n bu ağır görev üstlenm ş bulunuyorsunuz. Allah yardımcınız olsun.” demek ster m... Düşününüz lütfen! Kışladak her b r asker, canlı b rer elmastır. Böyle değerl varlıklardan b nlerces her yıl b r yerde toplanıyor. Uzun b r süre yoruluyor, yıpranıyor, kend ler nden çok şey ver yorlar. Bu kadar süre onlardan yararlandıktan sonra, geld kler yerlere kırılmış ve ç z lm ş elmaslar olarak ger göndermek ne üzücü b r şeyd r!.. Bu sözler üzer ne Snelman’ın manev öğrenc ler olan genç F n subayları şöyle karşılık verd ler: _ B z m yen ordumuz ruhen d r , alışkanlıklarıyla yen , asker h zmetler n n sonuçları t bar yle her açıdan yen olmalıdır. Yen b r ruh ve dael sah b olmuştur ordumuz. Asker, kışlada beslenen b r nek değ ld r. Ben m küçük ve daha az tahs ll b r kardeş md r. “Vatan Ana” evladını tâl m ve terb ye ç n kışlaya göndererek b zlere emanet etm şt r. Askerler terh s olduktan sonra Vatan Ana, subaylara, generallere soracaktır elbet; “Hang evlatlarımı ve nasıl yet şt rd n z bakayım? S z n eller n ze tesl m ett ğ m yüzb nlerce c vanıma ne öğrett n z, nasıl eğ tt n z?” d ye. Subay, asker n yalnız kardeş değ ld r, onun sadece ağabey değ ld r, aynı zamanda öğretmen d r. Onun eğ t m nden sorumlu terb yec s d r. Subay, askerlere karşı b rçok yönden sorumludur: Asker n vücudu subayın el ne tesl m ed lm şt r. Subay, onun sağlığından sorumludur. Asker n beyn subayın el ne ver lm şt r. Z hn n n açılmasından ve düşünsel gel ş m nden sorumludur.

Use Quizgecko on...
Browser
Browser