ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ FİNAL SINAVI PDF

Summary

This document is a study guide for a final exam about Turkish history and principles, focusing on the Ottoman Empire during World War I. It includes information about the Sykes-Picot Agreement and other treaties. The study guide also discusses the activities of minorities following the Treaty of Mudros.

Full Transcript

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ FİNAL-BÜTÜNLEME SINAVI HAKKINDA; Final ve Bütünleme sınavında sorumlu olduğunuz konular ve ders notları, ayrıca da örnek sorular ek dosyada yer almaktadır. Sınava isteyen göndermiş olduğum notlardan, isteyen de canlı derste anlattığımız KUZEM de yer alan ses kayı...

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ FİNAL-BÜTÜNLEME SINAVI HAKKINDA; Final ve Bütünleme sınavında sorumlu olduğunuz konular ve ders notları, ayrıca da örnek sorular ek dosyada yer almaktadır. Sınava isteyen göndermiş olduğum notlardan, isteyen de canlı derste anlattığımız KUZEM de yer alan ses kayıtlarından hazırlanabilir. Her canlı dersin sonunda sınavda şuralardan soru gelir dediğimiz kısımlara dikkatli çalışırsanız gelecek olan soruları çok rahatlıkla cevaplayabilirsiniz. Sınavımız test usulünde olacak 20 veya 25 sorudan oluşacak, sınav süresi en fazla 30 dk. Olacaktır.  Başarılar dilerim. Doç. Dr. İsmail Efe **OSMANLI DEVLETİNİ PAYLAŞMA PROJELERİ** Birinci Dünya Savaşı yıllarında İtilaf devletleri aralarında yaptıkları gizli anlaşmalar ile Osmanlı Devleti'nin bölüşülmüşlerdir. Türklerin Almanya ile birlik olması Osmanlı Devleti'nin paylaşılması projesini hızlandırmıştır. ***İstanbul Anlaşması:*** 4 Mart-10 Nisan 1915 tarihleri arasında yapılan görüşmeler sonunda İngiliz ve Fransızlar, İstanbul ve Boğazları, Trakya'da Midye-Enez hattının doğusunda kalan arazi ile Gökçeada ve Bozcaada'yı Rusya'ya vaat etti. Buna karşılık Ruslar da İngiltere ve Fransa'nın, Anadolu ve Orta Doğu'daki haklarını tanımayı kabul etti. ***Londra Sözleşmesi:*** 26 Nisan 1915'de Londra'da İngiliz, Fransız ve İtalyanlar arasında gizli bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma ile zaten elinde bulunan 12 Ada'da İtalya'ya tam hakimiyet veriliyordu. İngiltere, Fransa ve Rusya, Türkiye'nin Asya'daki topraklarını kısmen veya tamamen paylaştığı takdirde İtalya'nın, Antalya bölgesinden pay almasını kabul ediyorlardı. Bu payın sınırları sonra çizilecekti. ***Sykes-Picot Anlaşması:*** İngiliz ve Fransız hükümetleri adına Mark Sykes ve General Picot'nun görüşmelerini yürüttüğü bu anlaşma 26 Nisan ve 9 Mayıs 1916'da teati edilen belgelerle imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre, Boğazlar, Doğu Anadolu'nun mühim bir kısmı Rusya'ya, Kayseri, Adana bölgesi ile Suriye ve Musul Fransa'ya, Hayfa ve Akka limanları ile Irak topraklarının yanı sıra bütün Arap Yarımadası İngiltere'ye bırakılıyordu. ***St. Jean de Maurienne Anlaşması:*** Rusya'nın 1917'deki ihtilalden sonra savaştan düşmesi üzerine İngiltere ve Fransa, İtalya'ya daha çok önem verdiği için 10-21 Nisan 1917 tarihleri arasında yapılan görüşmeler sonucu St. Jean de Maurienne Anlaşması yapıldı. İngiltere ve Fransa, Sykes-Picot'u kabul etmesi şartıyla İtalya'ya Antalya'dan başka İzmir'i veriyor ve Konya'ya kadar da bir nüfuz bölgesi tanıyorlardı. **BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN SONA ERMESİ VE YAPILAN ANTLAŞMALAR** Savaşın devam ettiği yıllarda yorgunluğun ilk işaretini Avusturya verdi. Almanya için de savaş ağır gelmeye başlamıştı. Buna karşılık müttefiklerin durumu da pek iyi sayılmazdı. Avusturya ve Almanya 1917 yılı yazında, müttefikler nezdinde barış teşebbüslerinde bulundular. Fakat şartlar üzerinde uzlaşma sağlanamadığı için sonuç çıkmadı. Herkesin barış istediği bir dönemde A.B.D. Başkanı Woodrow Wilson barışın düzenini tespit etmek üzere ortaya atılarak, 8 Ocak 1918'de 14 maddelik meşhur prensiplerini açıkladı. Bu prensiplerin mahiyeti kısaca şöyle idi: Avrupa'da milliyetler esas tutularak siyasi harita ona göre düzenlenecekti. Bu düzenlemelerde bağımsız Polonya, Belçika ve Macaristan devletleri öngörülüyordu. İşgallerin derhal sonlandırılması isteniyor ve küçük devletlerin bağımsızlıkları büyükler tarafından sağlanmalıdır deniyordu. ***Wilson prensiplerinin 12. maddesi ise Osmanlı Devleti ile ilgili idi. Buna göre; "Osmanlı Devleti'nin Türklerle meskûn olan kısımlarında Türk hakimiyeti sağlanacak, fakat Türk olmayan milletlere muhtar gelişme imkanları verilecekti. Çanakkale Boğazı devamlı olarak bütün milletlerin gemilerine açık olacak ve bu durum milletlerarası garanti altına konacaktı ".*** ***Rusya'nın Savaştan Çekilmesi ve Brest-Litovsk Antlaşması:*** Rusya'da ihtilalle iş başına gelen Bolşevik Hükümeti, verdiği notalarda bütün cephelerde hemen mütareke yapılmasını istedi. *Ayrıca hükümet, Çarlık hükümetinin bütün gizli antlaşmalarını açıkladı.* Sovyet Rusya'nın çağrısına Almanya olumlu cevap verdi. ***3 Mart 1918'de Brest-Litovsk'da anlaşma imzalandı.*** Buna göre Sovyetler Polonya, Letonya, Estonya ve Litvanya'dan çekiliyordu. Ukrayna, bağımsızlığını ilan etti. ***Rusya, Kars, Ardahan ve Batum'u da Osmanlı Devleti'ne geri verdi.*** ***Romanya'nın Savaştan Çekilmesi ve Bükreş Barış Antlaşması:*** 1916'da savaşa giren Romanya, 1918 Mart'ında mütarekeyi kabul etti. 7 Mayıs 1918'de Bükreş Barış Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile Romanya, Almanya ve Avusturya'nın ekonomik nüfuzu altına giriyor, ayrıca Karpatlar'da toprak kaybederken Dobruca'dan çekiliyordu. Lakin İtilaf Devletlerinin galip gelmeleri bu antlaşmayı hükümsüz kıldı. ***Bulgaristan'ın Savaştan Çekilmesi ve Antlaşma İmzalaması:*** Eylül 1918'de çözülen Bulgar ordusu 29 Eylül 1918'de mütarekeyi kabul ederek savaştan çekildi. Bilahare Bulgarlar ile 27 Kasım 1919'da Neuilly Antlaşması imzalandı. ***Avusturya-Macaristan'ın Savaştan Çekilmesi ve Barış İmzalaması:*** Cephelerde yenilen ve içeride isyanlar çıkan Avusturya, 3 Kasım 1918'de İtalyanlarla mütareke imzaladı. Daha sonra 10 Eylül 1919'da Saint Germain Antlaşması imzalandı. Macaristan, Hırvatistan, Çekoslovakya Avusturya'dan ayrıldı. 4 Haziran 1920'deki Trianon Antlaşması ile bağımsız Macaristan kuruldu. ***Almanya'nın Mütareke ve Barış İmzalaması:*** Almanya Ekim 1918'den itibaren İsviçre vasıtasıyla barış girişimlerinde bulundu. 11 Kasım 1918'de Rethondes'da mütarekeyi kabul ve imza etti. Daha sonra İtilaf devletleri ile Almanya arasında 28 Haziran 1919'da Versailles (Versay) Barışı imzalandı. ***OSMANLI DEVLETİ'NİN SAVAŞTAN ÇEKİLMESİ VE ATEŞKES İMZALAMASI:*** Osmanlı Devleti, Bulgaristan'ın savaştan çekilmesi ve Filistin-Suriye yenilgileri ile zor durumda kalmıştı. Anadolu her yönden tehdit altına girdiği için, işbaşına gelen Ahmet İzzet Paşa Hükümeti, ülkenin işgale uğramaması ve halkın daha fazla ezilmemesi için mütareke yapmaya karar verip*, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'ni imzaladı. Mütarekenin imzalanmasında Wilson Beyannamesinin, Osmanlı Devleti ile ilgili 12. maddesinin de etkisi olmuştu.* *Türk tarafını Bahriye Nazırı Rauf Bey ile Hariciye Nazırlığı Müsteşarı Reşat Hikmet ve Kurmay Yarbay Sadullah Beylerin, İngiliz tarafını ise Akdeniz Filosu komutanı Amiral Calthrope'nin temsil ettiği Mondros Mütarekesi, Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda imzalandı.* [Tamamı 25 maddeden ibaret olan anlaşmanın başlıca şartları şöyle özetlenebilir]: - Boğazlar açılacak, bu bölgelerdeki istihkamlar müttefikler tarafından işgal edilecek. - İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durumla karşılaşırsa, herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecekler (7. madde). - Ermenilere bırakılması düşünülen Doğu Anadolu'daki Vilayat-ı Sitte'de (altı il: Erzurum, Van, Diyarbakır, Bitlis, Harput, Sivas) karşılıklı çıkarsa Anlaşma Devletleri bu bölgeleri de işgal edebilecekler (24. madde). - Tüm haberleşme istasyonları (telsiz, telgraf ve kablo) İtilaf devletlerince denetim altına alınacak. - Sınırların denetlenmesi ve iç düzenin korunması için gerekli olan birlikler dışında, Osmanlı ordusu terhis edilecek, bütün savaş gemilerine ordunun taşıt, araç-gereç, silah ve cephanesine el konacak. (5. Madde) - Osmanlı Devleti'nin elindeki tüm savaş tutsakları (suçlu Ermeniler dahil) serbest bırakılacak, buna mukabil Türk tutsaklar serbest bırakılmayacak. - Brest-Litowsk barışından sonra İran ve Kafkasya'ya giren Osmanlı birlikleri derhal 1914 sınırına kadar çekilecek, Anadolu dışındaki Osmanlı birlikleri ise İtilaf devletlerinin en yakın komutanlıklarına teslim olacak (11. Madde). - Tüm liman ve tersanelerden İtilaf devletleri yararlanabilecek. - Müttefiklere mütarekeyi denetlemeleri için kömür, akaryakıt ve benzer kaynaklarda (ülkenin ihtiyaçları karşılandıktan sonra) satın alma kolaylığı sağlanacak. - Demiryolları İtilaf devletleri tarafından denetim altına alınacak. *Yukarıdaki maddelerden açıkça anlaşılacağı üzere, Mondros Mütarekesi bir mütarekeden ziyade tam bir "teslim oluş vesikası" niteliği taşımakla kalmamış, itilaf devletlerinin Osmanlı topraklarını istilasını kolaylaştırmıştır.* Böylece Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'na girmenin bedelini çok ağır bir biçimde ödemiştir. ***Mondros Mütarekesi'nin Uygulanışı ve İlk İşgaller:*** Mütarekenin imzalanmasından hemen sonra İtilaf devletleri, daha önce yaptıkları gizli anlaşmaları vakit geçirmeden uygulamaya koyuldular. *İngilizler, mütarekenin imzalanmasının üzerinden 36 saat geçmeden, 1 Kasım 1918'de Musul'un ve az sonra da İskenderun'un teslimini resmen istediler. Mütarekeye rağmen Irak cephesinde durmayan İngiliz kuvvetleri 3 Kasım 1918'de Musul'a girdi. 9 Kasım'da da İskenderun'u işgal ettiler.* *İngiliz işgalleri, güneyde Maraş, Birecik, Urfa bölgelerine kadar genişlerken diğer İtilaf devletleri de gizli anlaşmalarla kendi paylarına düşen yerleri işgal ettiler. 24 Aralık'ta bir İngiliz tümeni Batum'a çıktı. 31 Ocak 1919'da ise Kars işgal edildi.* *6 Kasım'da İngiliz heyeti Boğazları teslim işlemine başladı. 13 Kasım 1918'de 155 gemilik müttefik donanması Dolmabahçe önünde demirledi. Çoğu İngiliz 3.500 kişilik askerî bir kuvvet, şehrin muhtelif yerlerine çıkarıldı.* Görüldüğü gibi İtilaf devletleri, Türk topraklarını çeşitli bölgelerden istila ediyorlardı. Mondros Mütarekesi'nin hükümlerini uyguladıklarını ileri süren itilaf devletleri bu davranışlarıyla, yıllardan beri yaptıkları hesapları, Anadolu ve Türklük için düşünce ve niyetlerini açık bir şekilde gösteriyorlardı. **I. MÜTAREKE SONRASI MEMLEKETİN DURUMU** Mondros Mütarekesi, Türkiye toprakları üzerinde yaşayan çeşitli kesimlerde değişik tepkilere neden oldu. Asırlardır Türklerle birlikte yaşayan azınlıklar ülkede hakim unsur olmaya kalkıştılar. İktidardaki İttihatçıların ardından iş başına gelen Osmanlı hükümetleri olup bitenler karşısında tam anlamıyla çaresizlik içindeydi. Ateşkes antlaşması, uzun zamandan beri savaşmakta olan Türk milleti için de başlangıçta olumlu bir gelişme gibi gözükmüştü. Ancak, mütarekenin imzalanmasından sonraki gelişmeler ve yaşanan işgaller bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu ortaya koydu. **Azınlıkların Faaliyetleri ve Ayrılıkçı Cemiyetler** ***1. Rumlar ve Faaliyetleri:*** Mondros Mütarekesi'nin hükümlerinin uygulanmaya başlaması, azınlıkların faaliyetlerini yoğunlaştırmasına zemin hazırladı. İtilaf devletleri donanmasının İstanbul'a gelişi Rumları daha da cesaretlendirmişti. Rum Ortodoks Patrikhanesi, Yunanistan'ın desteği ile bu zararlı faaliyetlerin merkezi haline gelmişti. *Başkentteki Rumlar, İttihad-ı Milli adında bir Rum Cemiyeti kurdular.* Ayasofya'yı tekrar kilise haline getirmek için yüksek fiyatlarla çevredeki ev ve arsaları almaya başladılar. Ayrıca Rumlar, bir takım cemiyetler kurarak, amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlardı. **[Mavri Mira Cemiyeti]:** *Cemiyetin amacı; İstanbul, Trakya, ve Batı Anadolu'yu Yunanistan'a ilhak etmenin zeminini hazırlamaktı*. Patrikhane, din adamları ve Yunan hükümeti destekli bu cemiyete bağlı Rum çeteleri, başta İstanbul olmak üzere Marmara ve Ege bölgelerimizde akla gelebilecek her türlü insanlık dışı davranışlarda bulunarak Türkleri göçe zorlamışlardır. **[Pontus Rum Cemiyeti]:** Rum çetelerinin en iyi teşkilatlanmış ve en tehlikelisi, İstanbul'daki Pontus Cemiyeti idi. *Pontusçu Rumların amaçları ise, Karadeniz'de Pontus Rum Devleti kurmak ve daha sonra Yunanistan'la birleşmekti.* Bölgede Pontusçuluk fikrinin oluşmasında Merzifon Amerikan Koleji'nin önemli rolü vardı. Pontus çeteleri Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon gibi sahil şehirlerimizde Mavri Mira çetelerinin Batı Anadolu'daki eylemlerine benzer eylemlerde bulundulardı. ***2. Yahudiler ve Faaliyetleri:*** Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra Osmanlı Devleti'nin, o zamana kadar sadece himmetine ve himayesine mazhar olmuş Yahudilerin bir kısmı dostça ve dürüst davranmamışlardır. Nitekim İstanbul'daki Yahudiler, Rumlarla beraber çalışmayı kabul etti. *Yahudiler gerek Hahambaşı Naum Efendi'nin başkanlığında yürütülen faaliyetlerle, gerekse kurdukları Makabi adlı cemiyetleri aracılığıyla, ticari alandaki avantajlarını sürdürmeye ve seslerini duyurmaya çalıştılar.* ***3. Ermeniler ve Faaliyetleri:*** Anadolu'nun Türkler tarafından fethinden başlayan Türk -- Ermeni ilişkilerinde Türk devletlerinin hakimiyeti altındaki insanlara sunduğu hoşgörü sayesinde Ermeniler, Anadolu'da 19. yüzyılın ikinci yarısının sonlarına kadar Türklerin idaresinde huzur ve güven içinde varlıklarını, dil, din ve kültürlerini sürdürmüşlerdi. İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed, Rum patrikliği yanında bir de Ermeni Patrikliği kurdurmuş ve bu suretle Ermeniler dini hürriyetlerine kavuşmuşlardı. Tarım, ticaret ve kuyumculuk gibi işlerle meşgul olup zenginleşen Ermeniler, zamanla memurluk, vekillik ve hatta bakanlık yaptılar. Devlete gösterdikleri bu sadakat dolayısıyla (19. yüzyılın ikinci yarısına kadar) Osmanlı yöneticileri tarafından kendilerine "*Millet-i Sadıka*" denmişti. *XIX. yüzyılda Balkanlar'da Osmanlı Devleti'ne bağlı çeşitli etnik unsurların (Sırplar, Bulgarlar, Rumlar vs.) ayrılıkçı faaliyetlerine rağmen devlete bağlılıklarını sürdüren Ermeniler de, asrın son çeyreğinde Rus ve İngiliz kışkırtmaları ile isyana kalkıştılar.* *Rus kışkırtmaları ve propagandasının etkisinde kalan Ermeniler 1862 yılında Zeytun'da, 1863'de Van'da ilk ayaklanma girişimlerinde bulundular*. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra İngiltere de politikasını değiştirerek Ermenileri kullanmaya başladı. İngiltere Doğu Anadolu bölgemizde kendi himayesinde oluşturulacak bir Ermenistan'ın işine yarayacağını düşünüyordu. *Başka yerlerde ve Doğu Anadolu'da Ermeniler tarafından Araratlılar, Mektep Sevenler, Kara Has, Anavatan Müdafiileri gibi isimler altında çeşitli cemiyetler kuruldu*. *1885 yılında Armenekon Partisi, 1887'de İsviçre'de Hınçak Komitesi ve 1890 yılında Kafkasya'da Taşnaksutyun cemiyetleri kurulmuştur.* Teşkilatlanmalarını büyük ölçüde tamamlayan Ermeniler, 1880'li yılların sonlarında ve 1890'lı yıllarda Doğu Anadolu'da ve başkent İstanbul'da birçok eylemlerde bulundular. Hükümet, bu Ermeni faaliyetlerini yakından takip ederek her defasında olayları büyümeden önledi. *Ermenilerin, 1904 yılında başlattıkları ikinci Sason isyanı, hükümet kuvvetleri tarafından bastırıldı. Ermenilerin en cüretkar teşebbüsü 25 Temmuz 1905'de Yıldız Suikastı diye bilinen Sultan II. Abdülhamid'e karşı giriştikleri suikast teşebbüsüdür. Sultanın arabasına yerleştirilen zaman ayarlı bir bomba Sultan Abdülhamid'e zarar vermese de bu olayda pek çok insan ölmüş ve yaralanmıştır.* İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra (1908), yönetimde etkili olan İttihatçılar, Ermeniler lehine ılımlı bir tutum sergilemeye başladılar. Bunun sonucu olarak karşılıklı olumlu bir hava esmeye başladı. Görünürde ilan edilen hürriyetin her şeyi halledeceği söyleniyordu. Ancak Ermeniler, 14 Nisan 1909'da Adana'da isyan ettiler. Bu şartlar altında Türkler mal, can ve namuslarını korumak için silaha sarılınca, meydana gelen çatışmalarda çok sayıda Ermeni öldü. Avrupalıların müdahalesinden korkan İttihatçılar, Ermenileri değil de kendilerini savunan Türkleri bulup cezalandırma yoluna gittiler. *I. Dünya Savaşı ile Ermeniler, kendileri için kaçırılmayacak bir tarihi fırsatın doğduğu inancıyla faaliyetlerini yoğunlaştırdılar. Ermeni komiteleri cephe gerisinde harekete geçerek, Türk ordusunu iki ateş arasında bıraktılar. Bu tarihlerde Ermeniler tarafından en ciddi şekavet olayları Van ve çevresinde meydana geldi. Rusların da yardımıyla tamamen Ermeniler'in eline geçen şehir, 6 Mayıs 1915'te Ruslar'a teslim edildi. Daha sonra şehirde geçici bir Ermeni hükümeti kuruldu.* *Hükümet, ilk başlarda mahalli tedbirler almaya başladı. Ancak olaylarının artarak devam etmesi üzerine 14 Mayıs 1915'te "Tehcir Kanunu" olarak bilinen yasa çıkarıldı. Buna göre; hükümet emirlerine, ülke savunmasına ve güvenliğin sağlanmasına karşı hareket edenler, diğer önlemlerle durdurulamaz ise, fert-fert veya toplu halde, başka bölgelere zorunlu göçe tabi tutulabileceklerdi. Bu kapsamda bölgedeki Ermeniler, Suriye ve Filistin'e zorunlu göçe tabi tutuldular.* Göç esnasında da pek çok olaylar yaşandı. Ermeni çeteleri, göçü engellemek için göç konvoylarına saldırılarda bulunuyorlar ve taraflar arasında silahlı çatışma kaçınılmaz oluyordu. Bunun doğal sonucu olarak birçok insan hayatını kaybetmiştir. **Mütarekeden Sonra Osmanlı Hükümetleri** İş başındaki Talat Paşa kabinesi, 1918 yılı Ekim ayında savaşın kaybedildiği anlaşılınca istifa etti. İstifanın ardından İttihat Terakki liderleri Enver, Talat ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçtılar. Bu ortamda İttihat ve Terakki muhalifleri güçlenmeye başladı. Kısa süre içerisinde bir çok kabine kuruldu ve yıkıldı. Böylesine buhranlı bir dönemde yaşanan bu değişiklikler, Osmanlı hükümetlerinin çaresizliğini gösteriyordu. *İtilaf Devletleri 13 Kasım 1918'de İstanbul'u fiilen işgal altına aldıktan sonra, İngiliz Fevkalade Komiserliği kuruldu. Bu tarihten itibaren İstanbul hükümetleri bu komiserliğin istekleri dışında hareket edemedi. Örneğin komiserliğin baskıları sonucu Meclis-i Mebusan "zaruri siyasi sebepler" gerekçesiyle 21 Aralık 1918'de dağıtıldı.* Osmanlı hükümetleri, aslında hiç de iyi niyetli olmadığını bildiği halde komiserliğin isteklerini çoğu zaman yerine getirmek zorunda kaldı. Bu baskıları kabullenemeyen Osmanlı kabineleri ise, uzun süre iş başında kalamadılar. **MÜTAREKEDEN SONRA TÜRK MİLLETİ VE CEMİYETLER** XX\. yüzyılın başlarında zaten oldukça sıkıntılı yıllar geçiren Türk Milleti için Birinci Dünya Savaşı, bu sıkıntıların katlanarak daha da artmasına sebep olmuştu. Wilson Prensipleri ile adaletli bir barış için ümitlenen Türk halkı Mondros Ateşkesi ve hemen arkasından da işgallerle yüzleşmiştir. Olaylar karşısında hükümet otoritesinin de ortadan kalkması üzerine halk arasında farklı tavırlar belirmeye başladı ve bir takım teşekküller meydana geldi. Bunlar iki türde cemiyetlerdi. **1. Milli Varlığa Zararlı Cemiyetler** ***İngiliz Muhipleri Cemiyeti:*** Osmanlı devlet adamları arasında, *İngilizlerin sempatisini ve desteğini kazanarak, devletin içine düştüğü kötü durumdan kurtulabilineceğine inananlar İngiliz Muhipleri Cemiyeti'ni kurarak, ülke genelinde üye kaydetme çalışmalarını başlatmışlardı.* Başta Damat Ferit Paşa olmak üzere devrin birçok ileri geleni aynı düşünceyi paylaşıyorlardı. Bu düşünceden hareketle Damat Ferit Paşa, 30 Mart 1919'da İngiliz Fevkalade Komiserliği'ne sunduğu bir proje ile resmen himaye talebinde bulundu. İngiliz hükümeti bu talebe sıcak bakmamasına rağmen, İstanbul hükümetinin ileri gelenleri uzun süre vazgeçmediler. *Bu cemiyetin üyelerine göre; Anadolu'da başlayan ve başarı şansı bulunmayan, ayrıca İngilizlerin hiç de hoşuna gitmeyen milli direniş hareketi tam bir intihar teşebbüsüydü ve dolayısıyla engellenmeliydi* ***Wilson Prensipleri Cemiyeti:** Ülkenin tek kurtuluş çaresini manda ve himayede mümkün görenlerden bazıları ise, İngiliz himayesini kabullenme görüşüne muhalefet ediyorlardı. Onlara göre İngiliz mandası yerine Amerikan mandası tercih edilmeliydi.* Zira İngilizler şimdiye kadar hakkımızda dürüst davranmadıkları gibi şimdi de ülkemiz hakkında düşmanca tasarıların baş mimarıydılar. *İngiliz mandası yerine Amerikan mandasını tercih edenler, Aralık 1918'de Wilson Birliği adında bir cemiyet kurdular*. Amerikan mandası taraftarları Başkan Wilson'a amaçlarını ihtiva eden bir muhtıra göndermeyi de ihmal etmediler. Kısa bir süre sonra Amerika'nın Ermeniler lehine tavır takınması cemiyet mensuplarını hayal kırıklığına uğrattı ise de, bir süre daha bu fikri savundular. Hatta Sivas Kongresi'nde bu konuyu gündeme getirdiler. ***Sulh ve Selamet-i Osmani Cemiyeti:** Çaresizlik içinde çare aradıklarını sanan bazıları ise, milletin ve memleketin kurtuluşunun, tamamen İngilizlerin baskısı altındaki Sultan-Halifeye ve onun buyruklarına sıkı sıkıya bağlılıkla mümkün olacağını sanıyorlardı.* Sulh ve Selamet-i Osmani ve İslam Teali Cemiyeti adlı teşekküllerle teşkilatlanan bu cemiyet içerisinde çoğu kabine üyesi önemli şahsiyet, askerler ve bazı aydınlar vardı. ***Kürt Teali Cemiyeti:*** Mayıs 1919'da İstanbul'da kurulan bu cemiyet, Osmanlı Mebusan Meclisi'nde ayan üyesi olan Seyyid Abdülkadir'in liderliğinde çalışıyordu. *Cemiyet İngiltere'nin Kürtçülük propagandasının da etkisindeydi. Jin ve Kürdistan adlı yayın organlarını çıkardılar. Ancak asırlarca birlikte yaşamış Türklerle Kürtler üzerine oynanan oyunlar karşısında halkın sağduyusu galip geldi. Olup-bitenlerin farkında olan pek çok aşiret, ne cemiyet mensuplarının propagandalarına ne de İngiliz kışkırtmalarına kapılmışlardır. Onlar Anadolu'da yürütülen Kurtuluş Savaşını destekleyerek, ülkenin bütünlüğünü en zor şartlarda devam ettirmekten yana oldular.* ***2. Milli Cemiyetler*** ***Milli Kongre Cemiyeti:*** Türkçülük fikrini ve Türk milliyetçiliği hareketini benimseyen Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti üyeleri, 29 Kasım 1918'de İstanbul'da, Milli Kongre adıyla bir cemiyet kurdular. *Rumların "Megalo-İdea" hedefine karşı Dr. Esat Paşa'nın çağrıları ile 70 kadar cemiyet bu uğurda bir araya geldi.* *Bu cemiyet, partiler üstü bir teşekkül idi. Tüzüğünde belirtilen amacı, dünyada Türkler üzerinde yapılan haksız ve yalan yayınlara ilmi yayınlar ve tarihi belgeler ile cevap vermekti*. Milli Kongre üyeleri İngilizce ve Fransızca olmak üzere bir çok değerli eser neşretti. Son Osmanlı Meb'usan Meclisi için yapılan milletvekili seçimlerinde Milli Mücadelecileri destekleyen Milli Kongre, 28 Ocak 1920'de Misak'ı Milli'nin hazırlanmasına da fikir bakımından katkıda bulundu. İstanbul'un 16 Mart 1920'de resmen işgali üzerine, çalışmalarını durdurmak zorunda kalan cemiyet Mustafa Kemal Paşa'yı destekledi. ***Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuku Heyet-i Osmaniyesi:** Trakya bölgesini Yunanlıların işgal etmesi ihtimali üzerine şehrin ileri gelenlerinin öncülüğünde, 2 Aralık 1918'de Edirne merkezli olmak üzere Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk-ı Heyet-i Osmaniyesi adıyla bir cemiyet kuruldu. Cemiyet fikirlerini, "Yeni Edirne" ve "Ahali" adlı iki gazeteyle kamuoyuna duyurulmaya çalıştı.* *Cemiyet, Nisan 1920'de Lüleburgaz'da, 9 Mayıs 1920'de de Edirne'de kongreler yaptı,* son Osmanlı Mebusan Meclisi'ne ve Büyük Millet Meclisi'ne vekil gönderdi. 1920 Haziran'ında başlayan Yunan taarruzu karşısında, imkansızlıkların da etkisi ile cemiyet etkili olamadı. ***İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti:*** *Mondros Mütarekesi'nden sonra İzmir'i Yunanlıların işgal etme ihtimali açıkça ortaya çıkınca bölgede kolordu komutanı olarak bulunan, İzmir Vali vekili Nurettin Paşa'nın çabaları sonucu 2 Aralık 1918'de İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti kuruldu.* 19 Mart 1919'da gerçekleştirilen İzmir Kongresi'nde muhtemel bir düşman işgaline karşı silahlı müdafaa kararı alındı. Nureddin Paşa'nın faaliyetleri İngilizleri son derece rahatsız ediyordu. Bu sebeple hükümete baskı yapan İngilizler, Nureddin Paşa'yı görevden aldırdılar. Nureddin Paşa'nın görevden alınması üzerine burada yürütülen millî faaliyet büyük ölçüde aksadı. Yunan askerinin İzmir'e çıkmasından bir gün önce, Redd-i İlhak adıyla bir beyanname yayınlayan cemiyet halkı İzmir'in savunmasını görüşmek üzere bir mitinge davet etti. 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'e asker çıkarması üzerine bölgede başlayan mahalli direniş, düzenli ordu kurulana kadar devam etti. ***Vilayât-ı Şarkiye Müdâfaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti:** Mondros Ateşkesinden sonra İtilaf Devletleri'nin Ermenistan ve Kürdistan projelerine karşı yörenin Müslüman-Türk ahalisinin haklarını savunmak amacıyla, Erzurumlu Raif Hoca ile Diyarbakırlı Süleyman Nazif tarafından 4 Aralık 1918'de İstanbul'da Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku-ı Milliye Cemiyeti kuruldu.* *Mart 1919'da cemiyetin Erzurum şubesi açıldı ve "Albayrak" adlı gazete çıkarıldı*. Kazım Karabekir'in Mayıs 1919'da Erzurum'daki 15. Kolordu komutanlığına atanmasıyla cemiyetin faaliyetleri arttı. *Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti ile Erzurum Kongresi'ni tertipleyen cemiyet 7 Ağustos 1919'da Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını aldı.* **Kars Millî İslam Şurası ve Güney Batı Kafkasya Geçici Hükümeti:** *Mütareke'ye göre Kars, Ardahan ve Batum'un elimizden alınacağı bir dönemde yörenin Müslüman-Türk ahalisinin başına gelebilecekleri sezen komutan Yakup Şevki Paşa'nın teşebbüsleriyle 5 Kasım 1918'de "Kars Millî İslam Şurası " adıyla bir cemiyet kuruldu. Cemiyet 30 Kasım 1918'de "Büyük Kars Kongresi"ni toplandı ve "Millî İslam Şurası Hükümeti " kuruldu. Batum'da "Sadayı Millet " adlı bir gazete çıkarıldı.* 17-18 Ocak 1919'da hükümetin yeni adı "*Cenub-ı Garbî Kafkas Hükümeti Muvakkat-i Milliyesi*" olarak değiştirildi. Bayrağı, Türk bayrağı olan bu hükümetin başkanı Cihangirzade İbrahim Bey idi. Nisan 1919'da İngilizler Kars'ı da işgal ederek bu oluşumu dağıttı. Geçici hükümetin ileri gelen üyeleri Malta'ya sürüldü. Batum'u İngilizler, Kars ve havalisini Ermeniler, Ardahan'ı da Gürcüler işgal ettiler. ***Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti:*** Mütarekeden sonra halkın cemiyetler halinde teşkilatlanması, Rum emellerinin açığa çıktığı Karadeniz kıyılarında da görüldü. *1919 yılı Ocak ayının sonunda Trabzon'da kurulan bu cemiyet tarafından yörenin Müslüman-Türk ahalisinin Pontusçu Rum çetelere karşı yürüttüğü mücadele desteklenerek teşvik edildi.* *Cemiyetin başkanlığını Barutçuzâde Ahmed Hoca yapıyordu. "İstiklal" adlı bir gazete çıkarıldı. Cemiyet, bütün Karadeniz sahilindeki yerleşim merkezleriyle birlikte iç kesimlerde de teşkilatlanmıştı. Erzurum Kongresi'ne temsilci gönderen cemiyet daha sonra Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne katılarak, faaliyetlerine devam etti.* **II. MİLLİ MÜCADELEYE HAZIRLIK** **İzmir'in İşgali ve İşgale Karşı Tepkiler** Anadolu'nun Türk vatanı haline gelmesiyle birlikte, İzmir ve çevresi de Türkleşen yurt köşelerinden biriydi. Ancak, özellikle XIX. yüzyılın başlarından itibaren Adalardan ve Yunanistan'dan Batı Anadolu'ya bir Rum göçü başladı. XX. yüzyılın başlarına kadar zaman zaman devam eden bu göçler sonucunda, bölgede bir Rum nüfusta yaşamaya başladı. XIX\. yüzyılın ilk yarısında bağımsızlığını kazandıktan sonra Yunanistan, büyüme ve yayılma sevdasıyla, devamlı olarak, Osmanlı Devleti aleyhine bir genişleme siyaseti gütmeye başlamıştı. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde*, I. Dünya Savaşı ile birlikte yaşanan olaylar, sonuç itibarıyla tam Yunanistan'ın hayal ettiği gibi gelişme göstermişti. Savaşın sonunda özellikle İngiltere'nin Yunanistan lehine tavır koyması hem İngilizlerle İtalyanların hem de İtalyanlarla Yunanlıların aralarının açılmasına neden oldu. 1919 yılı Ocağında başlayan Paris barış görüşmelerinde, İtalya'nın karşı çıkmasına rağmen, İngiliz hükümetince İzmir ve çevresinin Yunanlılara verilmesi uygun görülmüştü.* İngiliz-Yunan diplomatik çabası İtilaf Devletlerini, bölge halkının çoğunluğunun Rum olduğu ve onların güvenliğinin ancak Yunanistan tarafından sağlana bileceği hususunda ikna ettiler. *1919 Mayısının 14'ünde de İzmir'in mütarekenin 7. maddesi gereği işgal edileceğini Osmanlı Hükümeti'ne bildirdiler. Aynı gün İzmir'in işgal edileceği haberi büyük bir infial yarattı. 15 Mayıs sabahı Yunanlılar İzmir'e asker çıkardılar. İşgal hareketi civar kazalara da yayıldı.* *İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi, Türk Milletine olayların vahametini anlatmaya yetti. Millet, bu olayı büyük bir tepkiyle karşıladı. Pek çok mitingler, protesto yürüyüşleri tertiplenerek, başta İtilaf Devletleri temsilcileri olmak üzere hükümete ve yetkili mercilere protesto telgrafları gönderildi. Bu nedenle İzmir'in işgali, Türk Milletinde, milli mücadele ruhunun doğmasında ve gelişerek bir milli mukavemet hareketine dönüşmesinde etkili olmuştur.* **Mustafa Kemal'in İstanbul'daki Faaliyetleri** 5 Temmuz 1917 de Yedinci Ordu Komutanlığına atandıktan sonra Mustafa Kemal, yöneticilere yazdığı raporlarla, şartların tamamen aleyhimize cereyan ettiğini, milletin durumunun çok kötü olduğunu, güçlü bir ordu kurulması ve idarenin güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyordu. Bu görüşlerine itibar edilmeyince istifa ederek İstanbul'a döndü. Bu sırada Veliaht Vahdettin'le birlikte bir ziyaret için Almanya'ya gitti. Bu ziyaret esnasında M. Kemal, birlikte savaştığımız Almanların da aslında ne kadar zor durumda olduklarını görme imkânını buldu. Mütarekenin imzalandığı gün de Adana'daki Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına tayin edildi. Ancak artık yapılabilecek pek bir şey kalmamıştı. Zira anlaşma gereği Osmanlı orduları terhis edilecekti. O'nun komutanı bulunduğu 7. Ordu ve Yıldırım Orduları Grubu da mütareke şartlarının icabı olarak lağvedilince, Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a döndü. Memleketin durumunun tahmin ettiğinden daha vahim olduğunu gördü. İtilaf Devletleri donanması, Dolma Bahçe Sarayı'nın önüne demirlemiş, toplarını da saraya çevirmişti. Buna rağmen Mustafa Kemal, ümidini hiç kaybetmemiş, yanındakilere "**Geldikleri Gibi Giderler**" diyerek, geleceğe yönelik düşüncelerini bir cümleyle ifade etmişti. *Memleketin yararına İstanbul'da bir şeyler yapabileceği düşüncesiyle Mustafa Kemal, öncelikle Tevfik Paşa Kabinesi'nin işbaşına gelmesini engellemeye çalıştı. O, kendisinin de içinde yer alacağı, millî gayeye daha iyi hizmet edebilecek bir kabinenin göreve gelmesi gerektiğini düşünüyordu. Ancak mecliste yapılan oylama sonunda güvenoyu alan Tevfik Paşa Kabinesi göreve başladı.* *Mustafa Kemal, gerek milletvekilleriyle yaptığı temaslardan, gerekse padişahla gerçekleştirdiği görüşmeden sonra, İstanbul'da bir şeyler yapmanın pek kolay olmayacağını anlamıştı. O, bundan sonraki faaliyetlerini ikili münasebetlere ağırlık vererek sürdürdü. Özellikle bu sırada İstanbul'da bulunan genç subaylarla temasa geçti, ülkenin nasıl kurtarılacağı üzerine onlarla uzun müzakereler yapma fırsatı buldu. Tam bu sırada İngiliz Fevkalade Komiserliği, Karadeniz Bölgesi'ndeki karışıklıkları bahane ederek hükümeti sıkıştırıyordu.* Bu gelişme zaten Anadolu'ya geçmeyi planlayan Mustafa Kemal'in işini daha da kolaylaştırdı. 30 Nisan 1919 da Mustafa Kemal padişah emriyle IX. Ordu Kıta Müfettişliğine tayin edildi. Mayıs ayının ilk haftası içinde tayin işleri tanımlanan Mustafa Kemal'e hükümetçe oldukça geniş yetkiler tanınmıştı. Gerçekten hazırlıklar süratle tamamlanmış, beraberinde götüreceği heyet bizzat kendisi tarafından belirlenmiş, İstanbul'da vükelâ heyetinden nazırlarla ve sadrazamla görüştükten sonra, Anadolu'ya hareketinden önce son olarak bir de padişahla görüşmüştür. Yıldız Sarayı'nda gerçekleşen bu görüşmede Sultan Vahdeddin görevinde kendisine başarılar dilemiştir. Bu görüşmeyi de yaptıktan sonra *Mustafa Kemal, yanına aldığı 18 kişilik kurmay heyetiyle birlikte, 16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan ayrılıp, 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun'a ulaştı.* **Mustafa Kemal Liderliğinde Anadolu'da Yürütülen Faaliyetler** **1. Samsun ve Havza'daki Çalışmaları** *Mustafa Kemal, Samsun'a geldikten sonra hemen çalışmalara başladı. Önce buradaki Tümen ve Jandarma kumandanlarından Pontusçu Rumların faaliyetleri hakkında bilgi aldı. Daha sonra Samsun mutasarrafını ve Jandarma komutanını değiştirdi.* İstanbul'dan Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp, tedbirler almak üzere gönderilen Mustafa Kemal, Samsun'da bulunduğu altı gün içinde devamlı çalışıyor, askerî ve idarî tertibat alıyor, sorumluluk alanıyla ve özellikle Erzurum'da bulunan XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ile sürekli haberleşiyordu. *Samsun'dan Harbiye Nezareti'ne gönderdiği ilk raporunda bölgedeki karışıklıklara sebep olanların Türkler olmadığını, yörede çıkan olayların yegane sorumlusunun Pontusçu Rumlar olduğunu belirtiyor,* 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından gerçekleştirilen İzmir'in işgalinin hiçbir haklı gerekçesinin bulunmadığını, bu nedenle olayın hükümetçe her platformda, özellikle İtilaf Devletleri nezdinde protesto edilmesini ve işgalin bertaraf edilmesi için gerekli önlemlerin tez elden alınmasını istiyordu. O'nun Anadolu'da ne yapmayı düşündüğü ve ne yapmak istediği daha bu ilk faaliyetlerinden ve yazışmalarından kolaylıkla anlaşılıyordu. Mustafa Kemal'in Havza'daki, hatta bundan sonra Anadolu'daki faaliyetlerinin eksenini, yurdun her köşesini bir bütün haline getirerek hep birlikte bir direnişi gerçekleştirebilme esası oluşturulmuştur. Bu maksatla O, *Havza'dan Anadolu'daki mülki ve askerî erkâna gönderdiği şifre telgraflarla yurdumuzdaki yabancı işgalinin, düzenlenecek mitinglerle, protesto yürüyüşleriyle ve telgraflarıyla şiddetle telin edilmesini bildirmişti. Bunun üzerine yurt genelinde pek çok mitingler tertip edilmiş, protesto telgrafları gönderilmişti.* **2. AMASYA GENELGESİ** Mustafa Kemal Paşa'nın Havza'daki faaliyetlerinden dolayı, İstanbul hükümeti hayli zor durumda kalmıştı. Bir yandan milletin haksız işgaller karşısındaki infiali, diğer yandan İtilaf Devletlerinin baskısı hükümeti oldukça bunaltmıştı. Hükümet, millette uyanan tepkinin Mustafa Kemal'in Anadolu'daki faaliyetlerinden kaynaklandığının farkındaydı. Olaylar karşısında gün geçtikçe daha fazla bunalan hükümet, 8 Haziran 1919'da O'nu görevinden geri çağırdı. *Mustafa Kemal, kendisini geri çağıran Harbiye Nezareti'ne oyalayıcı cevap vererek 12 Haziran 1919'da Amasya'ya vardı.* Müdafaa-i Hukuk Derneği bünyesinde, Mustafa Kemal tarafından önceden hazırlanmış metin üzerinde çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar daha sonra tarihi Amasya Tamimi olarak kabul edildi. Anadolu'daki bütün mülki ve askerî erkâna şifre telgraflarla ve mektuplarla bildirilen Amasya Tamiminde şu hususlar yer almaktaydı: - Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. - İstanbul hükümeti üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. - Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. - Milletin hal ve durumunu gözden geçirmek ve hak isteyen sesini dünyaya duyurmak için her türlü tesir ve denetimden uzak millî bir heyetin kurulması gerekmektedir. - Anadolu'nun her yönden güvenilir merkezlerden biri olan Sivas'ta millî bir kongrenin tertiplenmesi kararlaştırılmıştır. - Bunun için, bütün vilayetlerin her sancağından, milletin itimadına mazhar olmuş üç delegenin mümkün olan süratle yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir. - Vilayât-ı Şarkiye namına 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre tertiplenecektir. Bu tarihe kadar diğer vilayetlerin temsilcileri Sivas'a ulaşabilirlerse Erzurum Kongresinin delegeleri dağılmadan, Sivas'ta toplanacak Milli Kongreye katılmak üzere Sivas'a hareket edeceklerdir. ***21/22 Haziran'da ''Amasya Genelgesi'' olarak anılan ve Amasya'ya gelen Ali Fuat Paşa (CEBESOY), Rauf Bey (ORBAY) ve Refet Bey (BELE) in de imza ettiği tamimi Anadolu'daki mülki ve askeri makamlara gönderdi.*** ***Genelgede ''Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.'' denilerek Sivas'ta toplanacak milli bir kongre için her ilden seçilecek üç temsilcinin gönderilmesi istenmekte idi.*** *Genelge Türk tarihi açısından çok önemlidir. Zira genelgede "**Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır**." denirken, ilk defa **milli irade ve milli hakimiyetten** söz edilmekte, yeni bir düzen öngörülmekteydi.* *Tamimle, Kurtuluş Savaşı'nın **temel** **dayanağı** ve **gerekçesi** ortaya konarak, Millî Mücadele'nin sonuna kadar yapılacak işlerin ilk çerçeve planı hazırlanmıştı.* Amasya Tamimi'nin yayımlanması üzerine, İtilaf Devletlerinin baskıları daha da arttı. Bu baskılar doğrultusunda Mustafa Kemal Paşa'nın dönüşünü sağlayabilmek için İstanbul hükümeti, Kazım Karabekir Paşa'ya bir talimat gönderdi. Hükümetin, XV. Kolordu Komutanı'na gönderdiği şifre telgrafta (21 Haziran), Mustafa Kemal'in görevinden alındığı, Ordu Müfettişliği görevine kendisinin uygun görüldüğü, bu durumda Kolordu Komutanlığı için yerine kimi uygun göreceği sorulmuştur. Karabekir Paşa'nın yolladığı cevapta: "Benim hal-i hazırda Erzurum'dan ayrılmam doğru değildir, doğrusu Kolorduya da vekalet edecek uygun bir kimse yoktur. Aslında vatansever kıymetli komutanların çeşitli bahanelerle görevlerinden uzaklaştırılmaları bize büyük zararlar verir. Sağlık durumu açısından bir zaruret yoksa Mustafa Kemal'in ordu müfettişliği görevinden ayrılması sakıncalı ve tehlikeli olacaktır." diyerek, aslında İstanbul hükümetinin takip ettiği politikayı tasvip etmediğini üstü kapalı olarak dile getirmiştir. **3. ERZURUM KONGRESİ (23 TEMMUZ-7 AĞUSTOS 1919)** Kongre, Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'nin Erzurum şubesi ve Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti'nin işbirliği ile düzenlendi. Cemiyetin Erzurum şubesi tarafından Kongre için hazırlıklar yapılırken, Mustafa Kemal'in Anadolu'daki faaliyetlerinden duyulan rahatsızlığın derecesi de artıyordu. Henüz O, daha Amasya'dayken, Dahiliye Nezareti'nde bulunan Ali Kemal Bey'in genelgesiyle İstanbul'a çağrılmış, hükümetin bu ikinci çağrısına da uymayınca görevinden azledilmişti. Ancak Mustafa Kemal, bu göreve bizzat Padişah tarafından tayin edildiğini ileri sürerek, hükümetin emirlerine pek itibar etmiyordu. *Mustafa Kemal ve ekibinin Anadolu'daki faaliyetlerinden rahatsızlıkları gittikçe artan İngilizler, İstanbul üzerindeki baskılarını iyice arttırdılar. Nihayet bu baskılar sonunda Mustafa Kemal 7/8 Temmuz gecesi saray tarafından bizzat makine başına çağrıldı ve askerlik görevinden alındığı kendisine tebliğ edildi. O da, 8 Temmuz sabahı çok sevdiği askerlik görevinden istifa ederek, milletin bir ferdi olarak mücadeleye devam etmeye karar verdi.* Mustafa Kemal'in resmi görevinin sona ermesini müteakip, Milli Mücadele tarihimiz açısından çok önemli olan bir tutum, XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa tarafından sergilenmiştir. "*Ben ve kolordum bundan sonra da emrinizdeyiz Paşam " deme basiretini gösteren Karabekir Paşa'nın bu davranışını takdir etmemek mümkün değildir. Kâzım Karabekir Paşa'nın bu davranışı, Mustafa Kemal'in resmi görevinin sona ermesinden dolayı doğabilecek bir çok sıkıntıların aşılmasında etkili oldu.* *Kongre, 23 Temmuz Çarşamba günü 54 üyenin katılımıyla açıldı ve tam 14 gün süreyle çalışmalar devam etti. Mustafa Kemal üç olumsuz ve dört çekimser oyun dışında diğer üyelerin oyunu alarak kongre başkanlığına seçildi. Kongre üyeleri 23 Temmuz'da başlayan görüşmelerini 7 Ağustos'ta tamamlayarak, alınan kararları bir beyanname ile açıkladılar. Kongrede kararlaştırılan ve beyanname ile açıklanan kararlar şunlardı:* - *Milli sınırlar içinde vatan birbirinden ayrılmaz bir bütündür.* - *Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı Osmanlı hükümetinin dağılması halinde millet topyekûn olarak savunacak ve direnecektir.* - *İstanbul hükümeti vatanın bütünlüğünü koruyamadığı taktirde gayeyi temin için Anadolu'da geçici bir hükümet kurulacaktır.* - *Kuvâ-i Milliyeyi âmil ve irâde-i milliyeyi hâkim kılmak esastır.* - *Hıristiyan azınlıklara siyasi hâkimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.* - *Manda ve himaye kabul olunamaz.* - *Milli Meclis'in bir an önce toplanmasını ve hükümet işlerinin meclisin denetimi altında yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.* *Alınan bu kongre kararlarını yürütmek üzere, başkanlığına Mustafa Kemal'in getirildiği 9 kişilik bir Temsil Heyeti oluşturuldu. Mahalli amaçlı tertiplendiği halde bu kongrede ülkenin tamamını ilgilendiren temel kararlar alınmıştır. Bu sebeple **Erzurum Kongresi toplanış amacı mahalli, aldığı kararlar yönüyle milli bir kongre** niteliğindedir.* *Erzurum Kongresinden sonra İstanbul hükümeti tarafından yeniden gündeme getirilen Mustafa Kemal'in tutuklanması girişimi, yine hedefine ulaşamadan sonuçsuz kaldı.* ***4. BALIKESİR KONGRESİ (26-30 Temmuz 1919)*** *İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra, bütün Ege Bölgesi'nde yayılma istidadı gösteren Yunan işgal hareketine karşı Batı Anadolu Bölgemizin hamiyetperver insanları, hükümetin olaylar karşısında tepkisiz kalması üzerine bir takım teşebbüslerde bulundular. Erzurum Kongresi'nden üç gün sonra açılan ve 30 Temmuz'a kadar devam eden Kongreye Balıkesir, Bandırma, Burhaniye, Edremit, Gönen, Balya, Soma, Sındırgı, Akhisar, Kırkağaç kazalarının ve yöredeki bazı nahiyelerin temsilcileri katılmıştır.* ***5. ALAŞEHİR KONGRESİ (16-25 Ağustos 1919)*** *Alaşehir'de de Hacım Muhittin Bey'in öncülüğünde 16 Ağustos 1919'da Milli bir kongre tertip edildi. 20 Ağustos'ta kongrece yayınlanan beyannamede Yunan zulmüne karşı mücadeleye devam etme hususu vurgulandıktan sonra; kongrenin milli bir çalışma olduğu, tertipçilerinin saltanat makamına bağlı bulunduğu, particilik ve siyasetle ilişkilerinin olmadığı, tek amaçlarının karşı karşıya kalınan durumdan bölgelerini ve ülkeyi kurtarabilmek olduğu açıklanmıştır* **6. SİVAS KONGRESİ** **(4-11 Eylül 1919)** Sivas Kongresi, Anadolu'da başlayan Kuvay-i Milliye hareketinin önceden kararlaştırdığı millî bir kongreydi. Ancak işgalci güçlerin baskıları, İstanbul Hükümeti'nin olumsuz tutumu ve basında Anadolu haberlerine uygulanan sansür gibi sebeplerden ötürü, millî girişimler Türk Milletine istendiği ölçüde ulaştırılamamıştı. Bu yüzden 4 Eylül'de başlayan Sivas Kongresi'ne katılım beklenenin altında olmuştur. *İtilaf Devletleri ve Osmanlı hükümeti kongreyi engellemek için bir takım teşebbüslerde bulundular. Gerek Elazığ valisi Ali Galip aracılığı ile gerekse Malatya Mutasarrıfı ve bölgedeki İngiliz binbaşısı aracılığıyla kongreyi engellemeye yönelik girişimler sonuçsuz kaldı. 4 Eylül'de başlayan kongre çalışmaları, 11 Eylül'de tamamlandı. Üzerinde en fazla tartışılan meselelerden biri manda ve himaye meselesi idi.* Erzurum Kongresi kararları küçük değişikliklerle Sivas Kongresinde de kabul edildi. - Türk toprakları hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütündür. - Kuva-i Milliyeyi âmil, irâde-i milliyeyi hakim kılmak esastır. - İşgale uğrayan yurt köşesi hep birlikte savunulacaktır. - Azınlıklara denge bozucu ayrıcalıklar verilmeyecektir. - Milletimizin kendiliğinden oluşturduğu milli cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla tek isim ve tek amaç etrafında birleştirilmiştir. - Kongrenin seçtiği Temsil Heyeti Millî Meclis açılana kadar vaziyeti idare edecektir. - Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti köylere kadar teşkilatlanacaktır. - Ülkemize karşı istilâ emeli beslemeyen herhangi bir devletin iktisâdi yardımları memnuniyetle kabul edilecektir. Adaletli bir barışın yapılması millet olarak emelimizdir. - Millî Meclis'in bir an önce toplanması ve milletin geleceğinin bu meclisin kontrolüne bırakılması gerekmektedir. Bu kararlar bir süre sonra İstanbul Mebusan Meclisinde de Milli Ahid olarak onaylanmış ve Türk tarihine Misak-ı Milli olarak geçmiştir. Ayrıca beyanname, milletin kendi mukadderatını kendisinin tayin ettiğini, bu uğurda icap edeni yapmakta serbest olması gerektiğini ifade ederek, milli iradeye dinamik ve pratik bir yön vermiştir. Bundan başka, bütün Müslüman halkın Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin üyesi olduğu beyan edilerek, milliyetçilik fikrinin halkçılık yönü ortaya konmuştur. *İngilizlerin ve İstanbul Hükümeti'nin bütün olumsuz girişimlerine rağmen çalışmalarını tamamlayarak bu kararları almayı başarmıştır. İstanbul Hükümeti'nin bu girişimi Damat Ferit Paşa hükümeti ile Anadolu'nun ilişkisinin kesilmesi sonucunu doğurmuştur. Anadolu ile mücadelede başarısız kalan Damat Ferit, İngilizler' den de yüz bulamayarak istifa etmek zorunda kalmıştır. Damat Ferit hükümetinin yerine, 2 Ekim' de milliyetçi bir kimlik taşıyan Ali Rıza Paşa hükümetinin kurulması, M. Kemal ve milli dava açısından bir zaferdir. Sivas Kongresi kararlarını yurt genelinde duyurmak gayesiyle M. Kemal'in isteği üzerine Sivas'ta 13 Eylül' de "**İrade-i Milliye**" gazetesinin yayınına başlanmıştır. * Kongre üyeleri, Erzurum Kongresi sonunda olduğu gibi aralarından bir Temsil Heyeti seçtiler. Kongre kararlarında da belirtildiği gibi heyet, en azından Milli Meclis açılıp işleri tam olarak ele alıncaya kadar, millet adına kendini milletin işlerine yetkili kılmış, yani bir nevi yürütme organı olarak görev yapmıştır. Sivas Kongresi ile **Milli Mücadele** hareketi **Türk Milletine mâl edilmiş**, Milli Mücadele fikri yurt sathına yayılmıştır**. ** **7. AMASYA GÖRÜŞMELERİ VE PROTOKOLÜ** **(20-22 Ekim 1919)** Sivas Kongresi çalışmalarını başarıyla tamamladıktan sonra Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçişinden bu yana, her fırsatta ısrarla üzerinde durduğu Mebusan Meclisi'nin yeniden açılışını sağlayabilmek için direkt olarak padişahla temasa geçmek istedi. *İstanbul'da Ali Rıza Paşa kabinesinin işbaşına gelmesiyle birlikte önce karşılıklı yazışmalarla başlayan Temsil Heyeti-İstanbul Hükümeti ilişkileri, yerini kısa bir süre sonra görüşmelere bıraktı. İstanbul Hükümeti adına Amasya'ya gelen Bahriye Nazırı Salih Paşa ile, Temsil Heyeti adına Mustafa Kemal Paşa arasında 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasında Amasya görüşmeleri gerçekleştirildi.* Bu görüşmelerin sonunda taraflar, karşılıklı olarak, birbirlerinden bekledikleri hareketleri ve davranış tarzlarını protokoller şeklinde tanzim etmişlerdir. *Beş protokol şeklinde tanzim olunan bu esasların, muhteva bakımından İstanbul hükümetinin Kuvay-ı Milliyecilerden beklentilerini içeren ilk üçü açık ve imzalı, Anadolu'nun İstanbul'dan beklentileri şeklinde tanzim olunan diğer iki protokol ise gizli ve imzasız olarak düzenlenmiştir.* **İlk protokolde:** genellikle İstanbul Hükümeti'nin Anadolu'dan istekleri yer almaktadır. Bu istekler; ordunun siyasetle uğraşmaması, İttihatçılığın ülkede tekrar canlandırılmaması, Temsil Heyeti'nin hükümeti küçük düşürecek beyanlarda bulunmaması, seçimlere müdahale edilmemesi, hükümet aleyhinde yazılar yazılmaması şeklinde ifade edilebilir. **İkinci protokol:** ise tarafların ortaklaşa kararlaştırdıkları hususları içermektedir. Örneğin; Hıristiyanlara sosyal dengeyi bozacak ayrıcalıkların verilmemesi, Meclisin İstanbul'da toplanmasının uygun olmayacağı hususları gibi. ** Üçüncü protokol:** daha ziyade seçimle ilgilidir. Temsil Heyeti'nin seçimlere müdahale etmemesi, Hıristiyanların seçimlere katılmalarının sağlanması, İttihatçıların Tehcirle ilgili olanlarının seçilmemesine dikkat edilmesi gibi esaslar yer almıştır. **Dördüncü protokol**: Gizli ve imzasız olan dördüncü protokolde tamamen Temsil Heyeti'nin İstanbul Hükümeti'nden istek ve beklentileri yer almıştır. Bunların başlıcası, görevlerinden alınan ve mahkemeye verilen subaylar hakkındaki emirlerin düzeltilmesi, Malta sürgünleri hakkındaki kararın, kişilerin yargılanmasından sonra verilmesi, İzmir'den Yunanlıların çıkartılması için hükümetin protesto girişimlerinde bulunması, İstanbul'daki zararlı cemiyetlerin yayınlarının engellenmesi, Kuva-yı Milliye'nin mali açıdan desteklenmesidir. **Beşinci protokol:** Yine gizli ve imzasız olan beşinci protokolde barış görüşmelerine gönderilecek kurulda bulunması gereken delegelerin isimleri yer almıştır. Salih Paşa İstanbul'a döndükten sonra taahhüt ettiği bu esasların pek çoğunu yerine getiremedi ise de, bu istekler içinde en önemlisi olan *Meclis-i Mebusan'ın yeniden toplanması için çalışmaların başlatılmasını sağladı. Bu açıdan oldukça önemli olan Amasya görüşmeleri ayrıca, şimdiye kadar isyancılar olarak nitelendirilen Kuvay-i Milliyecilerin, İstanbul hükümetince resmen muhatap kabul edilmesi, Temsil Heyeti'nin varlığını meşrulaştırıyordu.* **8. KOMUTANLARIN SİVAS TOPLANTISI VE ALDIKLARI KARARLAR** **(16-29 Kasım 1919)** Anadolu'da Mustafa Kemal'in öncülüğünde şimdiye kadar yürütülen çalışmaların hepsinde öncelikli olarak millet adına tek yetkili merci olan Meclis-i Mebusan'ın bir an önce toplanması esası üzerinde durulmuştu. ** **Salih Paşa Amasya'da Meclis-i Mebusan'ın Anadolu'da toplanmasına çalışacağına söz vermiştir. Ancak hükümet ve padişah buna razı olmadıklarından, Meclisin nerede toplanacağı yeniden büyük bir soruna dönüşmüştür. Temsil Heyeti, meclisin toplanacağı yer ve seçimler hakkında ortaya çıkan görüş ayrılıklarını tartışıp, kesin karara varmak için, Milli Mücadele' yi destekleyen kolordu ve tümen komutanlarıyla bir toplantı düzenlemeyi zorunlu görmüştür. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına M. Kemal'in kolordu ve tümen komutanlarıyla yaptığı toplantı sonunda; *-Sakınca ve tehlikesine rağmen, Meclis' in İstanbul'da toplanması kabul edildi.* *-Toplanacak olan mecliste milli teşkilatın programını savunacak kuvvetli bir gurubun kurulması kararı alındı.* *-Milletvekillerinin İstanbul'da güven içinde yasama görevini yapacakları ana kadar Temsil Heyeti'nin görevine devam etmesi uygun görüldü. * *-Milli teşkilatın yurt genelinde yaygınlaşması için komutanlar ellerinden gelen her türlü desteği vermesi kararı alındı* *- **Paris Barış Konferansı'nın** Türkiye hakkında olumsuz bir karar vermesi ve bu kararın meclis tarafından kabul edilmesi halinde milletin düşüncesinin öğrenilmesi ve ona göre hareket edilmesi esası kabul edilmiştir.* **9. TEMSİL HEYETİ'NİN ANKARA'YA GELİŞİ** **(27 Aralık 1919)** Sivas Kongresi ve Amasya Görüşmeleri sonunda Milli Heyet'in istekleri uygulanmaya başlandı. İstanbul'da Mebusan Meclisi'nin bir an önce toplanması için hazırlıklar bütün hızıyla devam ediyordu. Anadolu'dan seçilerek bu meclisin çalışmalarına katılacak mebuslar birer birer İstanbul'a doğru, yola çıkıyorlar, temsilcisini henüz seçemeyen yörelerse süratle seçim işlerini tamamlamaya çalışıyorlardı. *Gelişmelerin en sağlıklı bir şekilde takip edilebileceği yer olarak Ankara seçildi. Ulaşım ve haberleşme şartlarının elverişliliği, Milli Mücadele'nin asıl muharebelerinin cereyan edeceği Batı Cephesi'ne yakınlığı, şehir halkında Milli Mücadele ruhunun çok güçlü olması, Anadolu'nun çeşitli yörelerinden seçilerek İstanbul'a gidecek Milletvekillerinin pek çoğunun güzergâhında bulunması gibi sebeplerden dolayı Ankara, Temsil Heyeti için yeni ve en uygun karargâh merkezi olarak belirlendi.* 27 Aralık'ta Ankara'ya ulaşan Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler Ankaralılar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandılar. Bundan sonra Ankara, Milli Mücadele hareketinin ve daha sonra da kurulacak olan yeni Türk devletinin değişmez merkezi oldu. **SON OSMANLI MEBUSAN MECLİSİ'NİN AÇILMASI VE FAALİYETLERİ** **1. Meclisin Açılması ve Misak-ı Milli Kararlarının Alınması** *Bütün sakıncalarına rağmen, seçilen 168 mebustan ancak o güne kadar İstanbul'a ulaşabilen 72'sinin katılımıyla meclis, 12 Ocak 1920'de resmen açıldı ve çalışmalarına başladı.* *Daha önce Sivas'taki komutanlar toplantısında alınan kararlar gereğince, Anadolu'dan seçilerek İstanbul'a giderken Ankara'ya uğrayan meclis üyelerine Mustafa Kemal Paşa; durumun zannedildiği kadar kötü olmadığını, cesaretli olmaları gerektiğini, mecliste kendisini gıyaben başkan seçmelerini ve milli teşkilatın şimdiye kadar kongrelerde aldığı kararları mecliste onaylatacak "Müdafaa-i Hukuk Grubu" adıyla güçlü bir grup kurmalarını tavsiye etmişti.* Meclis üyeleri, çalışmalarına başladıktan sonra Anadolu'dan gelen temsilciler, Mustafa Kemal'i gıyaben başkan seçtirmeyi gündeme getiremediler. Mecliste tavsiyeler doğrultusunda bir grup kurdular ama adına, tembih edildiği gibi Müdafaa-i Hukuk değildi, Felah-ı Vatan Grubu diyebildiler. Felah-ı Vatan Grubu'nun meclise getirdiği, Millî Heyet'in kurtuluş için ileri sürdüğü fikirler Mebusan Meclisi'nde herhangi bir muhalefete maruz kalmadı. Nihayet bu fikirler, grubun **22 Ocak 1920** tarihli gizli oturumunda ele alınarak son şekline kavuşturulduktan sonra, *Meclisin **28 Ocak 1920** tarihli yine gizli oturumunda oy birliği ile kabul edilmiştir. Böylece Milli Heyet'in daha önce kongrelerle ortaya koyduğu Millî kurtuluş planı tam anlamıyla hukukî hüviyet kazanmış oluyordu.* Peymân-ı Milli, Millî And gibi isimlerle de anılan kararlar manzumesi için en yaygın ifade Misak-ı Millî ifadesi olmuştur. Metinde yer alan kararlar şunlardır: **a)** Osmanlı Devleti'nin Mondros Mütarekesi'ni imzaladığı tarihte (30 Ekim 1918) İtilâf Devletleri'nin işgali altında bulunan Arap çoğunluğun yaşadığı Osmanlı topraklarının durumu, halkın serbestçe verecekleri oya göre belirlenmesi gereklidir. Bunun dışında mütareke hududu içinde Türk ve İslâm halkın oturduğu kısımlarının tümü, hiç bir şekilde parçalanamaz bir bütündür. **b)** Daha önce halkı ilk serbest kaldıkları zamanda kendi oylarıyla anavatana katılmış olan üç sancakta (Elviye-i Selâse = Kars, Ardahan, Batum) gerekirse tekrar halk oylamasına gidilmesini kabul ederiz. **c)** Türkiye barışına bırakılan Batı Trakya'nın durumunun da yine halkın hür iradesiyle verecekleri oylarıyla belirlenmelidir. **d)** Hilafetin, saltanatın ve hükümetin merkezi İstanbul ile Marmara Denizi'nin güvenliğinin tam olarak sağlanması şartıyla, boğazların dünya ticaret ve ulaşımına açılması hususunda, bizimle birlikte ilgili devletlerin ortaklaşa verecekleri karar geçerli olacaktır. **e)** İtilâf Devletleriyle düşmanlarımız ve bazı ortakları arasında kararlaştırılmış olan anlaşma esasları dairesinde azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın aynı haklardan yararlanmaları şartıyla tarafımızdan kabul ve temin edilecektir. **f)** Milli ve iktisâdi gelişmemizin gerçekleşmesi ve daha düzenli bir idare şeklinde işleri yürütmeyi sağlayabilmek için, her devlet gibi bizim de gelişmemizin sağlanmasında tam bir istiklâl ve serbestliğe sahip olmamız, varlık ve yaşamamızın asıl temelidir. Bu sebeple siyasî, iktisadî, sosyal gelişmemize engel olacak diğer kayıtlara karşıyız. Borçlarımızın ödeme şartları da bu esaslara ters düşmemelidir. Meclis toplanma aşamasındayken İngilizlerden kaynaklanan ciddi bir problemle karşılaşılmamıştı. Türklerle yapılacak barış konusunda iyice sabırsızlanan İngiliz hükümeti, 1920 yılı içinde Türk hükümetine mutlaka bir barış antlaşması imzalatmayı düşünüyordu. Hükümetçe imzalanan antlaşma, meclisçe de onaylanırsa hukuki prosedür tamamlanmış olacaktı. İşte 1919 yılı sonlarında, Türkler tarafından hummalı bir biçimde başlatılan meclisi toplama çabalarına İngilizler bu düşünceyle yaklaştıkları için engel olmamışlar, hatta sıcak bakmışlardı. Yani İngilizler, toplanacak meclisten teslimiyet kararına onay bekliyorlardı. **2. İstanbul'un İşgali ve Meclis-i Mebusan'ın Dağıtılması** Mebusan Meclisi **17 Şubat 1920'de Misak-ı Milli** kararlarını Türk ve Dünya kamuoyuna ilan etti. Misak-ı Milli kararlarının yayımlanması gerçekten büyük cesaretti. Çünkü İzzet Paşa Kabinesinden beri iş başına gelen Osmanlı hükümetlerini müttefikler kendileri tarafından ileri sürülen her isteği kabul eden bir merci olarak görüyorlardı. Halbuki şimdi Meclis-i Mebusan bu kararlarıyla istenileni değil, milletin isteklerini kabul etmiş, bir "İSTİKLAL BEYANNAMESİ" yayınlamıştı. Baskılara daha fazla dayanamayan **Ali Rıza Paşa** kabinesi, 3 Mart 1920'de istifa etti. **Misak-ı Milli** kararlarından son derece rahatsızlık duyan İtilaf Devletlerinin, son günlerde Osmanlı Devleti için hiç de iyi şeyler düşünmedikleri, günler geçtikçe daha iyi hissedilmeye başladı. Bunun gerçek boyutunu görmek için fazla beklemeye gerek kalmadı. Çünkü İngilizler, 13 Kasım 1918'den beri fiilen işgal altında bulundurdukları İstanbul'u, 15/16 Mart gecesi resmen işgal ettiler. Gelişmeleri yakından takip eden **Mustafa Kemal Paşa**; *İtilaf Devletlerinin İstanbul'daki temsilcilerine, Birleşik Amerika siyasi temsilcisine, tarafsız devletlerin dışişleri bakanlıklarına, Fransa, İngiltere ve İtalya parlamentolarına birer protesto gönderdi: İstanbul'u işgal etmenin "XX. yüzyıl medeniyet ve insanlığının bütün değerlere hürriyet, milliyet ve vatan duygusu gibi bu günün insan topluluklarına esas olan prensiplere vurulmuş bir darbe"* olduğunu belirtti. **MİLLİ MÜCADELENİN MADDİ VE MANEVİ TEMELLERİ** Yeryüzünde insanlar tarafından gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi düşünülen her sosyal ve siyasi hareket belirli bir hazırlık, plan ve program ister. Özellikle millet çapında geniş toplulukların kaderini ilgilendiren meselelerde hazırlığın önemi daha da büyüktür. İşte Türk Milletinin mukadderatını tayin eden Milli Mücadele hareketinin de dayandığı bir takım maddi ve manevi temeller vardır. Milletin geleceğini ilgilendiren dünya çapındaki bir olayın plansız, programsız bir macera şeklinde yürütülmesi mümkün değil. Bu çetin mücadeleye güç katan maddi ve manevi unsurları şu başlıklar altında ele almak mümkündür. **1.Psikolojik Hazırlık** Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları ilk olarak durumdan milleti haberdar ederek işe başladılar. Milletin varlığı sona erinceye kadar mücadelenin kutsallığına halkı inandırmaya çalıştılar ve telkinlerde bulundular. Bu mitinglerde Milli İstiklal fikri, vatanın birlik ve bütünlüğü, mütareke şartlarının çiğnenmesi, milli birlik ve beraberlik, manda ve himaye kabul etmemek gibi muhteva bakımından ortak özellikler işlenmiş ve halk bu konuda aydınlatılmıştır. **2. Lider ve Kadronun Oluşturulması** Milli Mücadelenin lideri daha önceki hadiseler içerisinde belirmiştir. Zaten Trablusgarp ve Birinci Dünya Savaşının Türk Milleti bakımından en önemli kazancı, Mustafa Kemal Paşa'yı lider olarak ön plana çıkarmaya vesile olmalarıdır. Daha İstanbul'da iken harekat planı hazırlayan Mustafa Kemal Paşa, bu işe arkadaşlarıyla birlikte karar vermişti. Bu karar doğrultusunda O'nunla birlikte hareket ederek Amasya Tamimine imza koyan Refet Bele, Hamit Bey, Ali Fuat Paşa, Rauf Bey'e Erzurum'da Kazım Karabekir, daha sonra da asker olarak Fevzi Paşa ve İsmet Paşa katılmış, böylece Milli Mücadelenin kadrosu teşekkül etmiştir. **3. Askeri Güç Toparlaması** Mütarekenin, ordunun terhisine ve silahların teslimine ilişkin maddesinin ülke genelinde büyük ölçüde uygulanmasına rağmen, Doğu Anadolu'nun tabii-coğrafi şartları burada ateşkes hükümlerinin tam olarak uygulanmasına fırsat vermedi. Zira Mütareke Heyeti 1918 Kasımında bastıran ve Mayıs ortalarına kadar süren çetin kış şartlarının geçmesini bekleyerek XV. Kolorduya da müdahale ederek dağıtmayı, silahlarına el koymayı düşünüyorlardı. Nitekim Türk askeri kuvvetlerinin büyük bir kısmı dağıtılmışken, Paşanın gayretleri sonucu XV. Kolordu bütün silah ve kadrosuyla varlığını muhafaza ediyordu. Ayrıca burada tabiat şartları da Türklerden yanaydı. İşte bu yüzden 23 Nisan 1920'de Ankara'da yeni Türk devletinin temelleri atılırken tam silahlı ve kadrolu tek kolordu Kazım Paşa komutasında Erzurum'da bulunan XV. Kolorduydu. **4. Hedef ve Prensiplerin Tespiti** Muhakkak ki her milli hareketin belli prensipler içinde ulaşılması gereken bir hedefi vardır. Daha işin başında ulaşılması gereken hedefler belirlenmişti. Bunların başlıcaları şunlardır: - "Manda ve himaye asla kabul edilemez" - "Vatan bir bütündür parçalanamaz" - "Kuvay-ı Milliyeyi amil, irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır" - "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" - "Hatt-ı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır" - "Misak-ı Milli" - "Ya istiklal ya ölüm". Türk İstiklal mücadelesinin mali kaynak oluşturma konusu, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir fedakarlık örneğidir. Mali yardımlar dört şekilde ortaya çıkmıştır: **Ferdi hibeler:** Mesela Amasya'da Hacı Tevfik Efendi, Erzurum'da Raif Efendi, Ankara'da Rıfat Börekçi Mustafa Kemal'e maddi destek sağlayan şahsiyetlerden bir kaçıdır. Raif Efendi ömrü boyunca biriktirdiği 800 altını Mustafa Kemal Paşa'ya vermiştir. **Tekâlif-i Milliye Kanunu:** B.M.M.'nin açılmasından sonra çıkarılan ilk kanunlardandır. Bu kanun gereğince bütün millet gücü oranında yardıma çağrılmıştır. Devlet bu kanun ile bir çift çorabın dahi hesabını yapmıştır. Kim neye sahip ise devlete mutlaka bağışta bulunacaktır. Fakat Türk Milleti o zamanki yoksul durumunda dahi bu seferberliğe kanun zoruyla değil gönüllü katılmıştır. **Dış Yardımlar:** Hindistan ve Afganistan Müslümanlarından toplanan bir miktar yardım, Batı Türkistan'daki soydaşlarımızın Rus hükümeti vasıtasıyla gönderdiği yardım (Bu yardımın önemli bir miktarı Ruslar tarafından kesintiye uğratılmıştır.), İtalyanların güney illerimizden çekilirken bıraktıkları silahlar bu türdendir. **Sair Yardımlar:** Bunların dışında Müdafaa-i Milliye Teşkilatının İstanbul'dan, başta silah ve cephane olmak üzere kaçırdıkları çeşitli askeri eşya ve malzemeler sair kaynaklardandır. **III. TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN AÇILMASI VE ÇALIŞMALARI** **Meclisin Açılması Ve Faaliyetleri** **1. Meclisin Açılışı** Anadolu'ya geçtiği ilk günlerden itibaren, Milli Kurtuluş hareketini Türk Milleti'ne mal etmeyi bir parola haline getiren M. Kemal, İstanbul'dan ümidini kesmişti. Zaten onun kafasında gençlik yıllarından itibaren milli egemenliğe dayalı bir devlet projesi vardı. *Mustafa Kemal işe, **19 Mart 1920**'de Mülki ve askeri erkana bir genelge gönderip durumu açıklamakla başladı. O, genelgesinde şöyle diyordu: "İstanbul Meclis-i Mebusanı'na ve hükümet merkezine başta İngilizler olduğu halde İtilaf güçleri tarafından resmen ve zorla el konmuştur. Kanun-ı Esasi'nin koruyuculuğunda bulunması gereken yasama ve yürütme gücü bu gün mevcut değildir. Bir kurucu meclis (Meclis-i Müessisan) oluşturmak zorunludur."* *Hilâfet Makamının ve Saltanatın dokunulmazlığını ve bağımsızlığını, İstanbul'un kurtulmasını sağlayacak Milli Mücadele'nin, Kurucu Meclis'in kontrolü altında olması gerekir. Meclis'in 15 gün içinde çoğunluğu teşkil edecek şekilde toplanması kararlaştırılmıştır. Mustafa Kemal önce 17 Martta komutanlara bir genelge göndererek fikrini açmış, ancak çoğunluğu buna karşı çıkmıştı. Onlarla iki günlük karşılıklı telgraf teatisinden sonra, 19 Martta bütün valiliklere, Mutasarrıflıklara ve komutanlıklara gönderdiği bu genelge bir seçim kanunu niteliğindedir* Bu genelgenin yayımından sonra süratle meclis toplanması için hazırlıklar başlatıldı. Bir yandan seçimler yapılıyor, diğer yandan bazı bölgelerde ciddi güçlüklerle karşılaşılıyordu. Ancak inanç ve azim bu güçlüklerin üstesinden gelmeyi başardı. Belirlenen süre içinde işin büyük kısmı halledilmiş ve seçilen üyeler Ankara'ya ulaşmaya başlamıştı. *Nihayet kararlaştırılan gün geldiğinde Ankara'ya ulaşabilen meclis üyeleri, halkla birlikte Hacı Bayram Camii'nde Cuma Namazı'nı kıldıktan sonra, ilk meclis binası olarak hizmet verecek olan Ulus'taki eski Meclis binasının önüne geldiler. Burada okunan dualar ve kesilen kurbanlardan sonra, o güne kadar Ankara'ya ulaşabilen 78 üyenin katılımıyla Büyük Millet Meclisi resmen açıldı.* ***2.* Meclisin Çalışmaları** Açılış konuşmasının ardından söz alan Mustafa Kemal Paşa, Meclis'in olağanüstü yetkiyle görev yapacağını belirtmiş, bu görüş meclis üyelerince de onaylanmıştır. 24 Nisan günü saat 10'da toplanan B.M.M.'nde Milletvekili tutanaklarını inceleyen komisyonun raporu okunduktan sonra ilk sözü Mustafa Kemal Paşa aldı. Bu konuşmasında O, Mondros Mütarekesinin imzalanmasından B.M.M.'nin açılışına kadar geçen zaman içinde yaşanan olayları özetledi ve aynı gün meclis başkanı seçildi. Meclis Başkanı seçildikten sonra, meclise bir önerge verdi ve bu önerge milletvekillerince kabul edildi. Önergede yer alan hususlar şunlardı: - Hükümet kurmak zaruridir. - Geçici olarak hükümet başkanı tanımak veya ona padişah vekili demek doğru değildir. - Mecliste toplanan milli iradeyi, fiiliyatta da milletin mukadderatına hakim kılmak esastır. - Meclisin üstünde başka bir beşeri güç yoktur.. - Meclis, yasama ve yürütme yetkilerini nefsinde toplamıştır. - Meclisten seçilecek vekiller heyeti hükümet işlerini yürütür, Meclis başkanı Vekiller Heyetinin de başkanıdır. *Ayrıca önergeye şu not ilave edilmiştir: Padişah ve Halife, baskılardan kurtulduktan sonra Meclis'in yapacağı kanuna göre durumunu yeniden alır.* *29 Nisan 1920 tarihli oturumunda Meclis, kendisine karşı çıkan, daha da çıkması kuvvetle muhtemel olan olayları etkisiz hale getirmek maksadıyla Hıyanet-i Vataniye Kanununu kabul etmiştir.* *Hıyanet-i Vataniye Kanunuyla birlikte İstiklâl Mahkemeleri de kurulmuştur.* *30 Nisan'da ise Avrupa Devletleri dışişleri bakanlıklarına, Ankara'da B.M.M.'nin kuruluşunu bildiren birer muhtıra gönderilmiş, Türk Milleti adına artık Türkiye'de tek meşru söz sahibi merciin B.M.M. olduğu belirtildikten sonra, O'nun onayının olmadığı hiç bir belgenin hukuki meşruiyetinin olamayacağı ihtar edilmiştir.* **3. İLK TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN ÖZELLİKLERİ** - **Bu meclis her şeyden önce millî bir meclistir.** *İlk Meclisin üyeleri tamamı ile Türklerden oluşturmuştur.* 1876 tarihli I.Meşrutiyet Meclisinde 130 üyeden 50 si gayr-ı müslimdir. Gayr-ı müslim üyeler bu konumlarını kullanarak birtakım ayrılıkçı emellerini gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bu nedenle II.Abdülhamit o dönemki Meclis-i Mebusanı feshederek, memleketin parlamento aracılığı ile parçalanmasını engellemek istemiştir. II.Meşrutiyet Meclisinde de durum bundan farklı değildir. İlk BMM de gayr-ı müslim milletvekili yer almamıştır. - **Meclis idealist, demokratik bir meclistir**. *İlk TBMM çok zor şartlar altında, fakat demokratik kurallar ile yapılan bir seçim sonunda kurulmuştur.* *Halkın sosyal yapısı göz önünde bulundurulduğunda, hemen her kesimden, her tabakadan üye meclis çatısı altında görev yapmıştır*. *İlk meclisin üye sayısı 390 dır. Bu üyeler farklı inanç ve görüşe sahiplerdir.* Ancak tüm üyelerin birleştiği tek nokta memleketin esaretten kurtarılması, bağımsızlığına kavuşturulmasıdır. *Zaman içerisinde meclisteki görüş ayrılıkları gruplaşmalara yol açmıştır. Bu gruplar Tesanüt, İstiklal, Halk Zümresi, Islahat Grubu ve Müdafaa-i Hukuk grubudur.* - **Olağanüstü hal meclisidir**. *İlk meclis yasama, yürütme, yargı yetkilerini ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü şartlar nedeniyle kendi bünyesinde toplamıştır.* Yasama yetkisini çıkardığı kanunlar ile kullanan meclis, yürütmeyi bir hükümete veya bakanlar kuruluna vermemiş, İcra Vekilleri Heyeti adıyla bir kurul oluşturarak, ona bırakmıştır. Ancak meclis, bakanları her an denetleyebilmekte ve gerektiğinde sorgulayabilmektedir. İstiklal Mahkemesi hakimlerinin meclis tarafından atanması suretiyle, meclis yargı yetkisini de üzerine almıştır. - **Meclisin temeli ve bekası fedakârlık esasına dayanıyordu.** İlk Meclisin vekilleri yokluklar içerisinde var olmaya çalışan bir milletin temsilcileridirler. Milletvekilleri Ankara'ya bin bir güçlükle gelebilmişlerdir. Çoğunun yatacak yeri yoktur. Meclis Başkanının kullandığı otomobilden başka motorlu araç bulunmamaktadır. Sekiz ay maaşsız çalışan milletvekilleri, bir yıl sonra 100 lira olan maaşlarının % 20 sini bütçe açığını kapatmak için yine devlete vermişlerdir. - **Kahraman bir meclistir.** Çok zor şartlar altında biraraya gelen, memleketin bağımsızlığına kavuşması için gerekirse ölümü göze alabilen vatansever ve kültür düzeyi yüksek milletvekillerinden oluşmuş bir meclistir. Genç milletvekillerinden oluşmuştur. Yabancı dil bilenlerin oranının yüksek olduğu seviyeli bir meclistir. İstanbul'un işgali ve Meclis-i Mebusan'ın kapatılmasından sonra, bütün ülke genelinde olduğu gibi İstanbul'dan da Ankara'ya önemli bir teveccüh vardı. Birçok mebus, idareci ve asker Ankara'ya gelerek yeni bir askerî ve idarî kadro oluşturuyordu. Nihayet bu birikimin ilk ve en önemli semeresi, Ankara'da B.M.M.'nin açılması şeklinde tezahür etmiştir. Bu gelişmeler İtilaf Devletlerini oldukça rahatsız etmeye başlamıştı. Bu güç odakları, gün geçtikçe kendilerini daha da zor durumda bırakacağını anladıkları Anadolu'daki gelişmelere engel olmak için ülke bütünlüğünü tehlikeye düşüren askeri, siyasi ve sosyal yönlerden büyük zararlar meydana getiren çeşitli isyanların çıkmasında etkili olmuşlardır. [Ayaklanmaların çıkış sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:] - Ankara'daki gelişmeler sonucunda Anadolu'daki kontrolün tamamen elinden gittiğini gören İstanbul Hükümeti'nin beyan ve teşvikleri sonucu çıkan olaylar. - Anadolu'daki milli hareketin başarılı olması halinde, Türkiye ve Türk Milleti üzerine hazırladıkları projelerinin bir işe yaramayacağını anlayan İngilizlerin ve diğer İtilaf Devletleri'nin kışkırtmaları sonunda çıkan olaylar. - Devlet otoritesinin boşluğundan yararlanarak etrafına topladığı adamlarla eşkıyalık yapanların çıkardıkları olaylar. - [Ülke] bütünlüğünü parçalayarak yeni siyasi teşekküller kurmak amacıyla çıkan isyanlar. - Başlangıçta Kuvayı Milliyeci iken şahsi hesaplar yüzünden B.M.M.'ye karşı olan kişilerin çıkardıkları karışıklıklar. *1919 yılı sonlarına doğru başlayan ve 1920 yılı sonlarına kadar devam eden, hatta zaman-zaman 1921 yılının ilk aylarında da görülen iç ayaklanmaların hemen hepsinde İstanbul Hükümeti'nin teşvik ve beyanlarının etkisini görmek mümkündür. Nitekim bir yandan Kuvayı Milliye hareketinin Halife-Sultana karşı bir isyan olduğunu, dolayısıyla halkın Kuvayı Milliyeye katılmamaları ve onlara hadlerini bildirmeleri yolundaki Şeyhülislam Dürrîzâde Abdullah Efendi'nin fetvası İngiliz uçaklarıyla tüm Anadolu halkına ulaştırılmaya çalışıldı.* 11 Nisan 1920'de ilan edilen bu fetvaya karşılık, Anadolu uleması Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'nin etrafında toplanarak, Halifenin İngilizlerin elinde esir, dolayısıyla verdiği fetvanın geçersiz olacağını, buna karşılık Halifeyi kurtarmaya çalışan Kuvayı Milliye'ye yardımın dinin gereği olduğunu içeren bir karşı fetva hazırlayarak 5 Mayıs 1920'de ilan edilmişti. Ayaklanmalar içinde en çarpıcı olanı şüphesiz Çerkez Ethem olayıdır. Ethem Bey, Anadolu'da çıkan ayaklanmaların bastırılmasında çok başarılı olmuştu. Aynı zamanda kendine bağlı kuvvetlerle Batı Cephesinde Yunan taarruzuna karşı da büyük hizmetlerde bulunmuştu. Fakat B.M.M. açıldıktan ve Millî Mücadelenin sevk ve idaresini ele aldıktan sonra, Yunan kuvvetlerini kesin olarak durdurabilmek için düzenli ordu oluşturma zorunluluğu gündeme geldi. Düzenli ordu saflarına katılmayı bir türlü kabul etmeyen Ethem ve kuvvetleriyle düzenli birlikler arasında çatışma zorunlu hale gelmişti. Bu olay, Millî Mücadele tarihimizin üzücü olaylarından biri olarak tarihe geçmiştir. Milli Mücadele başladığı sırada faydalı hizmetlerde bulunan Demirci Mehmet Efe de Çerkez Ethem gibi birliklerini düzenli ordu saflarına sokmak istememişti. Ancak üzerine gönderilen kuvvetlere direnmeyerek, etkisiz hale getirilmiş, teslim olarak çetecilikten vazgeçmiş ve kendisine gösterilen köyde oturmayı kabul etmiştir. **İsyanlar:** **a)** Yozgat ve yöresinde Çapanoğulları Ayaklanması b\) Mardin ve civarında Ali Batı İsyanı c\) Konya'nın Bozkır İlçesinde Bozkır İsyanı d\) Balıkesir ve yöresinde Ahmet Anzavur öncülüğünde çıkan Anzavur İsyanı e\) Urfa ve havalisinde Milli Aşireti İsyanı f\) Garzan ve çevresinde Cemil Çeto İsyanı g\) Orta ve Doğu Anadolu'nun bir kısmında Koçgiri İsyanı *Sonuç olarak ayaklanmalar*: - Millî kuvvetleri yaklaşık olarak bir yılı aşkın bir süre gereksiz yere meşgul ederek ve hırpalayarak, Millî Mücadelenin gecikmesine sebep oldular. - Eldeki mevcut askerî imkanların bir kısmının gereksiz bir biçimde tüketilmesine neden oldular. - B.M.M.'ni zor durumda bırakma çabaları başarıya ulaşamadı. Böylece hepsi etkisiz hale getirilerek, birlik ve beraberlik sağlanmış, İstiklâl Savaşının önündeki engeller büyük ölçüde kaldırılmıştır. **MONDROS MÜTAREKESİNDEN SONRA İTİLAF DEVLETLERİNİN TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ YENİ PROJELERİ** **1. Paris Barış Konferansı** Mondros Mütarekesinden sonra İtilaf Devletleri bir yandan gizli antlaşmalar doğrultusunda ülkemizi işgal etmeye çalışırken, diğer yandan da dünyayı yeniden şekillendirmek üzere aralarında müzakereler düzenlemişlerdir. Bunlardan ilki 18 Ocak 1919'da toplanan Paris Barış Konferansıdır. 32 devletin temsilcilerinin bir araya geldiği görüşmelerin gerçek yönlendiricileri İngiltere, A.B.D., Fransa ve İtalya idi. Bu konferansta Osmanlı Devletiyle ilgili olarak; **a)** Gizli paylaşma projelerinden St. Jean de Maurienne Antlaşmasıyla İtalya'ya vaat edilen İzmir ve civarı, İngiliz-Yunan işbirliği ile şimdi Yunanistan'a münasip görülüyordu. Bu durum İtalyan-İngiliz ve İtalyan-Yunan ilişkilerinin gerginleşmesine sebep oldu. İtalya bu konuda diğer İtilaf Devletlerince de yalnız bırakıldı. Görüşmelerin en ciddi problemlerinden biri buydu. **b)** Yine gizli antlaşmalara göre, Osmanlı topraklarından kendisine büyük miktarda (Boğazlar, Karadeniz sahilleri ile Doğu Anadolu'nun tamamı) toprak ayrılan Rusya savaştan çekilmiş ve payına düşen toprakların kaderinin belirlenmesi de, İtilaf Devletleri arasında görüş ayrılıklarına neden olmuştu. **c)** Harbe sonradan katılan A.B.D'nin Başkanı Wilson ortaklarının tasarılarını zedeleyen barış ilkeleri yayınlamıştı. Zira bu ilkeler yenik devletlerin topraklarını paylaşmak yerine, sınırların milliyet esasına göre yeniden belirlenmesini öngörüyordu. Oysa Avrupalı ortakları Wilson'la aynı düşüncede değillerdi. Onlar birer emperyalist devletti. Aslında bu ilkeler, İngiltere ve Fransa'nın sömürgesi durumundaki milletlere de kötü örnek teşkil edebilirdi. Nihayet bu görüş ayrılıkları yüzünden Amerika barış görüşmelerinden çekildi. İtalyanlara da fazla söz hakkı tanınmadı. Böylece Loyd Geoge ile Fransa başvekili Clemenceau dünyayı yeniden şekillendirme işini kendilerine münasip gördüler. Ancak Osmanlı topraklarının paylaşılması konusunda bu iki devlet adamının da anlaşması pek kolay olmadı. **2. Londra Konferansı** Türklerle yapılacak barışın daha da uzaması halinde işinin ne kadar zorlaşacağının gün geçtikçe daha iyi farkına varan İngiliz hükümeti bu konuda ortaklarını sıkıştırmaya başladı. Bir yandan kendi kamuoyu tarafından sıkıştırılan hükümet, diğer yandan Türkler'in de bir takım faaliyetler içinde olduklarını görüyordu. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon Türklerin kuvvetlenip, müttefiklerin istediği şekilde bir barış antlaşmasını kabul etmeyeceklerinden endişe ediyordu. Fransızlarla İtalyanlar, Türkler'in İstanbul'dan çıkarılmalarına muhalefet ederlerken, İngilizler, Türkler'in Trakya'dan ve İstanbul'dan tamamen atılmalarını istiyordu. Bu doğrultuda 1919 yılı Aralık ayında üç defa bir araya gelen İtilaf devletleri Türkiye'nin geleceği hakkında bir uzlaşmaya varamadılar. 12 Şubat 1920'de Londra'da toplanan İtilaf Devletleri 15 Şubatta İstanbul'un Türklerin elinde bırakılacağına dair bir karar alıp Osmanlı hükümetine bildirildi. Müttefikler bu kararla Türkleri İstanbul'da bırakmayı kararlaştırmışlarsa da Fransızların Maraş'ta yenilmeleri üzerine Konferansın 28 Şubattaki toplantısında Türklerin İstanbul'dan çıkarılacağı tehdidinde bulundular. Daha sonra 5 Marttaki toplantıda **Lloyd George**'nin ısrarıyla İstanbul'un işgalini kararlaştırdılar. **16 Mart 1920**'de de şehri işgal ettiler. Başkentin işgali Anadolu'daki Türk direnişini daha da arttırırken, müttefikler Türkler hakkında yeni kararlar almaya devam ettiler. **3. San-Remo Konferansı** Türklerle yapılacak barış konusunda Londra Görüşmelerinde de bir sonuç alamayan İtilaf Devletleri 18 Nisan'da San-Remo'da yeniden toplanmak üzere Londra'dan ayrıldılar. Kararlaştırdıkları gibi 18 Nisan'da San-Remo'da tekrar biraraya gelen İngiliz, Fransız ve İtalyan devlet adamları müzakereleri başlatıp, Türkiye'ye kabul ettirilecek antlaşmaya son şeklini vermeye çalıştılar. Konferansta Padişah'ın İstanbul'dan çıkarılmayacağı, Türkiye'nin güney sınırlarının beşeri, coğrafi ve ekonomik şartlar göz önünde bulundurularak çizileceği, Boğazlar komisyonunda Rusya'nın da temsil edileceği, İstanbul bölgesine kadar Doğu Trakya'nın, ayrıca adalarla İzmir'in Yunanistan'a verileceği, Amerika'nın da taraf olduğu bir Ermenistan'ın kurulacağı, Mezopotamya, Arabistan, Filistin ve Suriye'nin Türkler'in elinden alınacağı kararlaştırıldıktan sonra barışın statüsü şöyle belirlendi: *"İstanbul ve boğazlar milletlerarası bir idareye bırakılacak, Irak ve Filistin'de İngiliz mandası, Suriye'de de Fransız mandası kurulacak, Güneydoğu Anadolu'da İtalyan ve Fransız nüfuz bölgeleri kurulacak, İngilizler'in himayesinde bir Kürt devleti kurulacak, Doğuda altı vilayet Ermenilere verilecek, İzmir ile Batı ve Doğu Trakya Yunanistan'a verilecek, Kapitülasyonlardan bütün İtilaf Devletleri yararlanacaktı."*

Use Quizgecko on...
Browser
Browser