Tanzimat Dönemi Eğitimi Özellikleri (1839-1876) PDF

Summary

Bu belge, Tanzimat döneminde (1839-1876) Osmanlı İmparatorluğu'ndaki eğitim sisteminin özelliklerini ve yeniliklerini ele alıyor. Eğitim, devletin temel görevi olarak kabul edilmiş, Avrupa etkileriyle yeni eğitim kurumları ve öğretim yöntemleri ortaya çıkmış ve çeşitli eğitim seviyelerinde yenilikler yapılmıştır.

Full Transcript

TANZİMAT DÖNEMİ EĞİTİMİNİN ÖZELLİKLERİ (1839-1876) 1  DÖNEMİN EĞİTİMİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ  ÖĞRETİM KURUMLARINDAKİ YENİLİKLER  DÖNEME DAMGASINI VURAN BAZI ŞAHSİYETLER 2 DÖNEM EĞİTİMİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ  Ta...

TANZİMAT DÖNEMİ EĞİTİMİNİN ÖZELLİKLERİ (1839-1876) 1  DÖNEMİN EĞİTİMİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ  ÖĞRETİM KURUMLARINDAKİ YENİLİKLER  DÖNEME DAMGASINI VURAN BAZI ŞAHSİYETLER 2 DÖNEM EĞİTİMİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ  Tanzimat döneminde,eğitim alanında ki yenileşme çalışmaları başlıca üç nedenden dolayı meydana gelmiştir; 1-Maarifi Umumiye Nizamnamesi’nde(1869) halkın eğitilmesi “Devlet ve Hükümetin Önemli Bir Görevi” olarak görülmesi, 2- Osmanlı yönetimine ve Türklere karşı düşmanca davranan Avrupa kamuoyunu kazanmak umuduyla, 3-Avrupa devletlerinin baskısı nedeniyle,  Eğitimin geliştirilmesi,devleti felakete gidişten kurtaracak bir yol olarak görülmeye başlanmış,eğitimin siyasal ve toplumsal bir işlevinin bulunduğu fark edilmiştir. 3  Eğitimciler ve yazarlar eğitimin ,devletin temel görevi olduğu görüşünü ele almaya başlamışlardır.  Eğitim bir bilim dalı olarak görülmeye ve eğitim bilim kitapları yazılmaya başlanmış..  Yeni ders araç-gereçleri kullanılmaya ve yeni öğretim yöntemleri kullanılmaya başlanmış.  Örgün eğitim alanında büyük çabalar harcanmış,taşrada ve İstanbul’da birçok okul kurulmuş.  Medrese dışındaki örgün eğitimde İlk,Orta,Yüksek şeklinde bir derecelendirme yapılmış.(Kısmen kağıt üzerinde kalmış)  Eğitim yönetiminde örgütlenmeye gidilmiş.(Maarif-Umumiye Nezareti) 4  Eğitim kurumlarının yenileşme çabalar mantıki bir sıra izlememiş,İlköğretime el atılmadan orta ve yüksek öğretimde düzenlemelere gidilmiş.(Medrese Tepkisinden Kaçınılmış)  Nisan 1847 talimatı ile zorunlu ilköğretim 6 yıla çıkartılmış.Kısmen uygulanmış.  Medreselerin düzenlenmesine gidilmemiş.Bazı meslek liseleri açılmıştır.  Öğretim kurumlarında birlik olmadığı için çok farklı bilgi ,düşünce ve dünya görüşüne sahip insanlar yetişmiş buda toplumu olumsuz etkilemiştir. (Azınlık,Yabancı Mektepler vb.  Yenileşmelerde Avrupa’da görev yapan Osmanlı elçilerinin ve aydınların büyük etkileri olmuştur.  Medrese anlayışı etkisini yeni okullarda şu yollarla sürdürmüş; Öğretmenler,Öğrenciler,Programlar,Yöntemler 5  Azınlık ve yabancı okullar çok büyük gelişmeler gösterdi,Devlet için bir tehlike haline gelmeye başlamışlardır.  Tazimatın kökleşmesi için aydınlar ve memurlar yetiştirilmesi gerekli görülmüş,bu nedenle sivil okullara ve memur yetiştirmeye fazla önem verilmiştir.  Medrese dışındaki okullarda Osmanlıca denen Türkçe öğretim dili olarak benimsenmiştir.(Kendi Dilinde Öğretim)  İlk kez öğretmen yetiştiren meslek okulları açılmıştır.  İlk kez kızlar için orta dereceli okullar açılmıştır.  İlk kez bir kız öğretmen okulu açılmıştır.  Disiplin aracı olan falaka yasal olarak kaldırılmıştır.  Halk eğitiminin önemi daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. 6 İLKÖĞRETİMDEKİ YENİLİKLER  İlk gelişme Nisan 1847 tarihli olarak çıkarılan Talimattır. Temel Hükümleri Öğretim Programları Sıbyan Mektebi dersleri; Elifba,Amme cüzü ve öteki cüzler,Türkçe Lügat,Ahlak ,Yazı,İlmihal,Türkçe Tecvid,Hıfzı Kur’an Öğretim Araç-Gereçleri 1-Özellikle Arabistan’da kullanılan Siyah Taş Tahta denen Üzerine yazı yazılan levhalar 2-Kağıt üzerine yazı yazmak için öğrenciler divit denen tunçtan kalemlik,içinde iki kamış kalem,mürekkep hokkası 7 Öğretim Süresi  7 yaşına giren çocukların sıbyan mektebine devamı zorunludur.  7 yaşına girip te okula gitmeyen çocukları özel memurlar ve mahalle imam ve muhtarları izleyecek ve velileri cezalandıracaktır.  7-13 yaş arasında olup ailesinin geçimi ile sorumlu olan çocuklar dini bilgileri öğrenmek için sabahları 1 saat okula geleceklerdir.  Öğrenim süresi 4 yıldır.Fakat gerekli bilgileri öğrenmemiş çocuklar 3 yıl fazla tutulabilir.  Talimat(1847),4 yıl olan sıbyan mekteplerinden sonra,2 yıl olan ve yeni kurulan Rüşdiye Mektepleri de zorunlu öğretim kapsamına alındı ve böylece zorunlu öğretim 6 yıla çıkmış oldu. 8 Disiplin  Falaka Seriat ta olmadığı için kaldırılmış.  Hoca,Tembel öğrenciye somurtacak,azarlayacak,ayakta tutacak,kulağını çekecek ya da velisinin izni ile yaban asması,yasemin çubuğu gibi yumuşak şeylerle hafif biçimde dövebilecek.  Hoca,çalışkan ve iyi ahlaklı çocukları kendi minderinin yanına oturtacak onları övecek. Öğretmenler  Sıbyan mektepleri hocalarının niteliği ile ilgili Talimatta bir kaytı yoktur.  Okulları teftiş etmek ve öğretmenlere rehberlik yapmak için “muin-i mekatip” adıyla müfettişlikler kurulmuştur. 9 10 MAARİF-İ UMUMİYE NİZAMNAMESİ Sıbyan Mekteplerine İlişkin Hükümleri  Her mahalle ve Köyde en az bir mektep bulunacak.  İnşa,Tamir ve öğretmen masrafları ilgili toplum tarafından karşılanacak  Kızların 6-10,erkeklerin 7-11 yaşları arasında mektebe devamları zorunludur.  Bir yerde iki sıbyan mektebi varsa,biri kızlara biri erkeklere ayrılacak. - Nizamname’de Sıbyan mektepleri yönetimleri açısından Evkaf-ı Hümayun Nezaretine bağlı ”Hususi” ve Maarif Nezaretine bağlı “Umumi” olarak ikiye ayrılmıştır. -Nizamname Sıbyan mektebi terimini kullanmışsa da artık Maarif Nezaretine bağlı olanlara İptidai Mektep adı verilmiş. 11 ORTA ÖĞRETİMDEKİ YENİLİKLER TANZMAT DÖNEMİNDE ORTA ÖĞRETİM ÜÇ TÜR OKUL HALİNDE ŞEKİLENMİŞ; 1-Rüşdiyeler 2-İdadiyeler 3-Sultaniyeler RÜŞDİYELER  İlk çıktığında sıbyan mekteplerinden daha iyi eğitim veren üst sınıflar gibi düşünülmüş.  Tanzimat döneminde ise genel orta öğretimin en alt düzeyindeki okullar haline gelmiştir.  Askeri olanların dışındakilere Mülkiye Rüşdiyeleri adı verilmiş.  1846’da Mekatib-i Umumiye Nazırlığı kurulduktan sonra açılmış ve sayıları artmıştır.  Mülkiye Rüşdiyeleri mezunları, kalemlere memur olarak giriyorlardı.  İyi yetişmiş subay ihtiyacından dolayı1875 ten itibaren İstanbul’da ve İl merkezlerinde Askeri Rüşdiyeler açılmaya başlandı. 12 13  1859’da kızlar için İstanbul’da Cevri Kalfa İnas Rüşdiyesi açıldı.  1850’de Abdülmecit’in annesi tarafından yaptırılan Darulmaarif diğer rüşdiyelerden üstün tutulacak,Darulfünun’a öğrenci yetiştirecek,diğer rüşdiyelere örnek olacak ve dairelere memur sağlayacak bir orta öğretim kurumu açıldı.  1869’daki Nizamnameye göre rüşdiyeler 500 evi geçen kasabalarda kurulacak.  Öğretim süresi 4 yıl olacak ve sıbyan mektebini bitirip Şehadetname alan öğrenciler sınavız kabul edilecektir. 14 İDADİYELER  Önceleri Harbiye ve Askeri Tıbbiye’ye girmek isteyen gençlerin eksik bilgilerini tamamlamak için açılan sınıflar için kullanılmış.  O zaman programları rüşdiyelerden pek farklı değildi.Okula 11-14 yaşları arasındaki öğrenciler alınıyordu.  İlk üç sınıf mahallelerde ,4. ve son sınıf birleşik olarak İstanbul’da idi.  İlk açılan İdadi,İstanbul’da açılan Mekteb-i Fünun-ı İdadiye’dir.(1845)  Bu okul 1872’de Kuleli kışlasına taşınınca Kuleli Askeri İdadisi olarak anılmıştır.  1846’dan sonra Rüşdiyeler ve Darulmaarif’de,sıbyan mekteplerinden gelen öğrencilerin programları izleyebilecek düzeye gelebilmeleri için açılan sınıflara da İdadi adı verilmiştir.  İdadi bir orta öğretim kurumu adı altında bahsedilmesi 1869 Nizamnamesi ile kesinleşmiştir.  Nizamname’de 4 yıllık Rüşdiyelerin üstünde öğretim süresi 3 yıl olacak ve sancak merkezlerinde açılacak bir okul tipi düşünülmüş.  Orta öğretim süresi Rüşdiye ile birlikte 7 yıla çıkartılmış.Ancak bir süre kağıt üzerinde kalmış.  Ancak 1873’te İlk Mülki İdadi ve 1875’te Mora Yenişehir’inde İlk İdadi Okulu açılabilmiştir. 15 SULTANİYELER  Galatasaray’da gerçek anlamıyla kurulan ilk Liseye verilen Mekteb-i Sultani adı ile ortaya çıkmıştır.  Hıristiyan ve Müslüman Teb’asından Batı irfanı ile beslenmiş aydınlar sınıfının bir an önce oluşması gereğinden dolayı Batı ülkelerindeki yapı ve düzeyde bir öğretim basamağı kurulması anlaşıldı.  Fransa hükümeti de bu dönemde Hıristiyan öğrencilerin devam edebilecekleri orta öğretim kurumlarının açılmasını istiyordu.  Bu sebeplerden dolayı Mekteb-i Sultani 1 Eylül 1868’de açıldı.  1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesinde ise orta öğretimin üst basamağını teşkil edecek il merkezlerinde okullar açılması öngörülmüş ve bunlara Sultaniye denmiştir.  Bu okullar Rüşdiyelerin üzerine 6 yıl öğretim vereceklerdir.  Sultani düzeyinde bir diğer okul da 1873’te öğretime başlayan İstanbul’daki Darüşşafaka’dır.  Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’nin çabasıyla açılmış olan Darüşşafaka,kimsesiz ve fakir çocukların alındığı önemli bir Lise olmuştur. 16 17 YÜKSEK ÖĞRETİMDEKİ YENİLİKLER  Yüksek öğretim düzeyindeki Darülfünun’un kurulması 1846’da kararlaştırılmış ancak 1863’te açılabilmiştir.  Darülfünun, Batılılaşma yolunda olan devletteki Müslim ve Gayrimüslim tüm Osmanlı tebaasının kamu hizmetlerinde yer almalarını sağlamak ve medrese dışında tüm dini etkilerden uzak modern bir üniversite eğitimi yapmak amacını güdecektir.  Darülfünun 13 ocak 1863 günü Kimyager Derviş Paşa’nın konuşması ile açıldı.(Açılışta Derviş Paşa bir takım deneyler yaptı.)  Darülfünun Nisan 1865’te buradan çıkartılıp kira ile bir konağa yerleştirildi. 18  Konak Eylül 1865’te 4000 kitap ile birlikte yanınca Darülfünun ortadan kalktı.  1869’daki Nizamnamede,İstanbul'da bir Darülfünun-ı Osmani kurulacağı ile ilgili ayrıntılı hükümler mevcuttur. HÜKÜMLER 1-Darülfünun Hikmet ve Edebiyat,İlm-i Hukuk,Ulum-i Tabiiye ve riyaziye şubelerinden oluşacak 2-Her şubenin öğretim süresi 3 yıl,müderris olacaklar için 4 yıl olacaktır. 3-Dersler Halka da açık olacaktır. 19  Darülfünun 1869’da yeniden kurulmuş.Müdür olarak Fransa’da öğrenim görmüş Hoca Tahsin Efendi atanmıştır.  Sınavla seçilen öğrencilerin çoğu cerre gittiklerinden dolayı açılması 20 şubat 1870’i bulmuştur.  Kütüphanesine o sıralar Avrupa’da yaygın felsefi akımlar olan “hümanizm” ve “pozitivizm” ile ilgili eserler getirilmiş.  Bunların yanında bir takım olumsuz gelişmelerde olmuştur,Örneğin; “Hoca Tahsin Efendi ,tabi bilimler deneyleri yüzünden dinsizlikle suçlanıp görevden alınmış” “Cemalettin Afgani,Peygamberlik sanattır deyince kafir olmakla suçlanıp yurt dışına kaçmış”  Kurum 1873’te kapanmıştır.  1874’te Galatasaray Sultanisi içinde medreseden uzak üç şube olarak tekrar açılmıştır. 1-Turuk ve Maabir (Yollar ve Köprüler) Mektebi (Mühendislik Mektebi) 2-Hukuk Mektebi 3-Edebiyat Mektebi  Bu kurum da 1881’de kapanmıştır. 20 DARÜLFÜNUN KURMA ÇALIŞMALASININ BAŞARISIZLIK NEDENLERİ  Mali sıkıntılar, Yeterli nitelikte hoca, öğrenci ve kitap bulunmaması, plansız girişimler, medrese zihniyetinin etkisi olarak söyleyebiliriz. DİĞER YÜKSEK OKULLAR 1-Mekteb-i Mülkiye 2-Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye -1859’da kurulmuştur. Amacı kaymakamlık -Sivil Tıp Okulu demektir. Mayıs 1867’de Askeri müdürlük gibi idari görevler yapacak Tıbbiye’nin içinde kurulmuştur.1872’de ayrı bir memurlara kaynaklık etmektir. binaya geçerek bağımsız olarak çalışmalarını sürdürmüştür. 3-Mekteb-i Osmani -Paris’te kurulan 3 yıl süreli bir hazırlık okuldur. Amacı Osmanlı Hükümeti tarafından gönderilen çeşitli düzeydeki öğrencileri bir araya getirmek, başıboşluktan kurtarmak, Fransa’da çeşitli okullardaki dersleri verimli biçimde izleyebilmeleri için onlara bir takım bilgiler kazandırmak idi. Fransızcalarını geliştirici bir program izliyordu. 21 MESLEKİ ve TEKNİK EĞİTİMDEKİ YENİLİKLER  1842’de Prusyalı bir uzmana Askeri Baytar Mektebi açtırılmış.  1847’de Yeşilköy'de Ziraat Talimnamesi adıyla uygulamalı bir Tarım Okulu açılmıştır.  1857’de iki Fransız mühendisin yönetiminde orman kursu açılmış,daha sonra Orman Mektebi açılmıştır.  1874’te maden mühendisi yetiştirmek için Maadin Mektebi açılmış.  1862-63 yıllarından itibaren Mekteb-i Maarif-i Adliye ,Rüşdiyeler üzerinde 3 yıla çıkarılarak memur yetiştirilmesi işine önem verilmiş.( Diğer adları sırası ile Mekteb-i Aklam ve Mahrec-i Aklam)  1864’te İstanbul’da genç memurlara Fransızca,Rumca,Bulgarca öğretmek için Lisan mektebi açılmıştır. 22 ERKEK TEKNİK ÖĞRETİM OKULLARI  1848’de Zeytinburnu’da açılan il erkek sanayi mektebinden sonra Rumeli’de Mithat Paşa vali iken Niş’de Rusçuk’ta ve Sofya’da Islahhane adıyla okullar açılmıştır.  Bunlar kimsesiz çocuklara mahsus okullardır.  Mithat Paşa Islahhaneler Nizamnamesi yaptırmıştır.Buna göre; -Okullar yatılı idi.5 sınıftan oluşuyordu.Öğrenciler iç hizmetlerin önemli bir kısmını kendileri yapıyordu.Sabahları dershanede ilköğretim düzeyinde 2 saat ders gördükten sonra ayrıldıkları dallara göre iş yerlerinde şu pratik zanaatları öğreniyorlardı; 1-Terzilik 2-Kunduracılık 3-matbaacılık 4-Deri İşleme 5-Dokumacılık  1868’de İstanbul’da bir sanayi mektebi daha açılmıştır.Programında Demircilik,dökmecilik,makinecilik,mimarlık,marangozluk,terzilik,kunduracılık, ciltçilik gibi zanaatlar vardı. KIZ TEKNİK ÖĞRETİM OKULLARI  1859’da açılan ilk kız Rüşdiyesi olan Cevri Kalfa mektebinde “kadınlara mahsus sanayi” okutulması kararlaştırıldı.  1864’te Mithat Paşa yetim kızlar için bir dikim atölyesi niteliğinde Islahhane açmıştır.  1869’da İstanbul'da ordunun giyim ihtiyacını karşılamak üzere Kız Sanayi Mektebi açıldı. 23 AZINLIK ve YABANCI OKULLAR  1856 tarihli Islahat fermanı ile birlikte azınlıklar cemaat olarak okul açma ve geliştirmeye izinli sayıldılar.  1869 tarihli Nizamname’de azınlıkların ve yabancıların özel okul açma konusu ile ilgili şartlar şunlardır; a)Bu okul öğretmenlerinin elinde Maarif Nezareti tarafından ya da mahalli maarif idaresi tarafından verilmiş Şehadetname bulunması, b)Bu okullarda terbiye ve ahlak kurallarına ve devletin politikasına aykırı ders okutulmaması, c)Maarif Nezareti ya da mahalli maarif idaresi ve vali tarafından resmi izin verilmesi, d)Özel okullarda çocuklara uygunsuz hareketleri ve tembellikleri nedeniyle dövülmesi yasaktır. AZINLIKLARIN GİRİŞTİĞİ ÖZEL ÖĞRETİM  Tanzimat ile birlikte özellikle Tıbbiye,öğretim dilinin Fransızca olması,öğretmenleri arasında Gayrimüslim ve Avrupalıların bulunması nedeniyle azınlıkların rağbet ettiği bir kurum oldu.  Rumlar bu dönemde Heybeliada’da,papaz yetiştirmek için Ortodoks İlahiyat okulu kurdular. (Eğitim yoluyla Osmanlılık politikası)  Yahudiler 1854’te Musevi Asri Mektebi kurdular.1875’te Allians Israelit adında bir örgüt çok sayıda okul açmaya girişti. 24 Azınlık Okulları ve Yabancı Okullar Tanzimat Dönemindeki baslıca azınlık ve yabancı okulları şunlardır : A. Azınlık Okulları 1.Rum Okulları a- Heybeliada Papaz Okulu b.Kuruçeşme Rum Okulu 2.Ermeni Okulları 3.Musevi Okulları 25 YABANCILARIN GİRİŞTİĞİ ÖZEL ÖĞRETİM Tanzimat döneminde yabancı okullarının sayılarının artmasının nedenleri şunlardır; 1-Misyonerlerin daha bilimsel çalışmaları 2-Tanzimat dönemi ile azınlıklara tanınan haklar 3-Osmanlı Devletinin dış borçları nedeni ile Batıya bağımlı hale gelmesi KATOLİK OKULLARI  Bunlar,Cizvit ve kapüsen,lazarist vs. denen dini örgütler,misyonerler tarafından açılmıştır.  En tanınmışları; 1-Saint-Benoit 2-Saint-Louis 3-Saint-Joseph (Erkek okulları) 4-Notre Dame de Sion(Kız okulu)  1856 tarihli Islahat Fermanı ve Osmanlı Devletinin içine düştüğü ekonomik ve siyasal zaaf sonucunda pek çoğu izinsiz olarak Fransız okulları kurulmuştur. 26 PROTESTAN OKULLARI  Temmuz 1824’te Beyrut’ta ilk Amerikan Protestan okulundan sonra sayıları hızla çoğalmıştır.  Amerikan misyonerleri şu bilgilerin peşindeydi; 1-Ülkenin eğitim durumu nedir? 2-Halkın moral durumu nasıldır? 3-Ülkenin siyasal bütünlüğü nasıldır? vs. ROBERT KOLEJİ  New York’lu bir tüccar olan Mr. Robert’in girişimi ile Rumeli Hisarının üstündeki arazide kurulmuş. (16 eylül 1863)  En çok Bulgar ve Ermeni öğrencileri almış,bunların siyasi bakımdan bilinçlenmeleri ve Osmanlı Devletini parçalama amacı gütmüşlerdir. KIZ KOLEJİ  1871’de açılmıştır.Sonradan Arnavutköy Amerikan Kız Koleji adını almıştır. 27 ÖĞRETMEN YETİŞTİRME POLİTİKASI  Rüşdiyelerin iyi bir öğretim yapabilmeleri için iyi yetişmiş öğretmene ihtiyaç vardı.Buda ancak medrese dışında yalnızca bu iş için açılacak meslek okulları ile sağlanabilirdi.  Bu nedenle 16 Mart 1848’de Kemal efendinin öncülüğünde Darülmuallim açıldı.  Darülmuallim’in kuruluş amacı Rüşdiyelere öğretmen yetiştirmek ve kolay ve etkili öğretim yöntemlerini uygulayabilen öğretmen yetiştirmekti.  Ahmet Cevdet Efendi Darülmuallim için 1 Mayıs 1851 tarihli bir Nizamname kaleme almıştır. DARÜLMUALLİM NİZAMNAMESİ HÜKÜMLERİ a)Nitelikli öğretmen yetiştirilebilmesi için okula az sayıda öğrenci alınması yoluna gidilmiş,hatta,alınacak öğrenci sayısı 30’dan 20’ye indirilmiştir. b)Öğrenciler sınavla alınacaktır.Öğrenciler okula girebilmek için Arapçayı anlayıp Türkçeye çevirebilecek bilgiye sahip olmaları şarttır. c)Okul süresi 3 yıl olarak belirlenmiştir. 28 d)Program; Ders verme ve Öğretim Yöntemi, Farsça,Aritmetik,Geometri,Alan Ölçümü,Astronomi,Coğrafya e)Öğrencilere dolgun maaş ödenecek f)Öğretim ve sınavlar ciddi yapılacak g)Çalışkan öğrencilere okulu 3 yıldan önce bitirme yolu çıkmıştır. h)Mezunların atanmalarında mezuniyet Başarı dereceleri göz önünde tutulacak, ı) Boşalan bir Rüşdiye öğretmeliğini kabul etmeyen bir mezunun elinden diploması alınacak ve bir daha görev verilmeyecek,  “İptidai mektep” denen ilkokullara öğretmen yetiştirmek için Darülmuallim-i Sıbyan kurulmuştur.  1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesinde öğretmen okulları ile ilgili çok ayrıntılı hükümler getirilmiştir; -Mükemmel muallimler yetiştirmek üzere Rüşdiye,İdadiye,Sultaniye şubelerinden oluşan Bir büyük Darülmuallim’in kurulacağı,her şubenin biri Edebiyata,öteki Ulüm ve Fünuna mahsus iki bölümü bulunacağı belirtilmiştir. 29  Nizamname(1869),kız ilkokulları ve kız Rüşdiyelerine kadın öğretmen yetiştirmek için bile Darülmuallimat açılmasını öngörmektedir.Bu okul 26 Nisan 1870’de açılmıştır. DARÜLMUALLİMATIN YARARLI ETKİLERİ  Kız Rüşdiyeleri ve sıbyan mekteplerine bayan öğretmenler yetiştirerek bu okulların çoğalmasına ve dolayısıyla daha fazla kızın okumasına katkıda bulunmuştur.  Burs almayan öğrencileri öğretmen olmaya zorlamadığından,bir çok genç kadın üst düzeyde bir okulda okumak için kuruma girmiş ve ülkede aydın bir kadın kitlesi oluşmasını sağlamıştır.  Darülmuallimat II.Meşrutiyet döneminde açılan İnas Darülfünunun da esas öğrenci kaynağı olmuştur. 30 ÖĞRETMEN OKULLARI ÜZERİNE MEDRESE ETKİLERİ  1848 tarihli okulun açılışı Takvim-i Vekayi’nin “yerinin uygunluğu” nedeniyle Fatih’in seçildiğini yazması Okulun medrese gölgesinde kurulduğunu gösterir.  Darülmuallimlerin öğretmenleri de medreselidir.  Öğrenciler medresenin aceze takımından aktarılan softalardır.Öğrenciler eski alışkanlıklarını yeni okulda da sürdürmektedirler.  İlk Darülmuallim-i Sıbyan Müdürü Ahmet Cevdet Efendi yeni alfabe yöntemi denediği için medreseliler velilere okulu boykot ettirmişler. Bunun sonucunda Ahmet Cevdet Efendi medrese düzeninin önemli unsurlarında olan “cerre çıkmayı” kaldırmış.(Dilencilik olarak nitelendirmiş) Ahmet Cevdet Efendi medrese dışında açılan Darülmuallim’in medrese düzenine ait tutum ve davranışlardan da sıyrılmasını gerekli görmüştür. 31 ÖĞRETMENLERİN SAYISAL DURUMU  1860 yıllarında ülkede 12 binden fazla sıbyan mektebi vardı.  1868 de açılan Darülmuallim-i Sıbyan’ın 1875 yıllarında öğrencisi 25’i geçmiyordu.  Rüşdiye,İdadiye,Sultaniye için yetişen öğretmenlerde çok azdır.1871’de Darülmualliminin üç şubesinde 100 maaşlı 100 maaşsız toplam 200 öğrenci vardır.  Darülmuallimata gelince 1871’de okulun tüm öğrencisi 37, 1872’de 39’dur.  Darülmuallimatın açılışından 1895 yılı dahil toplam 302 mezun vermiştir.  Bu yüzden Darülmuallimin dışında çeşitli kaynaklardan da mesleğe atamalar olmuştur.  Askeri okul mezunları müsbet bilimleri, eğer öğretmen okulu çıkışlılar yoksa okutmuşlar kadroların yarıdan fazlasını doldurmuşlardır.  Askeri okullar medrese etkisinden uzak kaldığı için, mezunları sivil okullarda olumlu etkilerde bulunabilmişlerdir. 32 EĞİTİMİN İDARİ TEŞKİLATLANMASI  Tanzimat döneminde eğitim reformlarının yapılmasını Mart 1838’de kurulan Meclis-i Vala adında,en üst düzeyde genel bir devlet kurumu planlamıştır.  Önce Rüşdiyelerle birlikte Mekatib-i Rüşdiye Nezareti kurulmuştur.  1845’te Muvakkat(geçici) Maarif Meclisi kuruldu.Bunun rapor üzerine 1846’da Meclis-i Maarif-i Umumiye kuruldu.Bu kuruluş Eğitim işlerinden doğrudan sorumlu ve hükümet başkanlığına bağlı idi.  Yine 1846’da Mekatb-i Umumiye Nezareti kuruldu.Adının Nezaret olmasına rağmen bu da bir genel müdürlük idi.  1851’de Encümen-i Danış kuruldu.Bu,okulların ve açılacak Darülfünun’un ders kitaplarını çeviri olarak hazırlayacak ve bilim akademisi gibi çalışacaktı.  18 Mart 1857’de Maarif-i Umumiye Nezareti kuruldu.Bu Meclis-i Vükelaya ait bir nazır tarafından yönetilecekti.Bakanlık düzeyinde ilk örgüt budur.  1869’da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi,eğitim genel yönetim merkezi olmak üzere Maarif Nazırının başkanlığında ilmi ve idari iki daireden oluşan Kebir-i Maarif kurmuştur.  1869 Nizamnamesi,il düzeyinde bir maarif müdürünün başkanlığında Maarif Meclisi kurmuştur. 33 BAZI DEVLET ADAMLARININ EĞİTİME KATKILARI ABDÜLMECİT  Abdülmecit (1823-1861),eğitime ilgi duyan bir insandı.  Sık sık, okulların sınavlarında ve okul dağıtma törenlerinde bulunurdu.  1845 yılında yayınladığı bir hatt-ı hümayunla eğitim alanında bazı tedbirler alınmasını istemiştir.  Yine Abdülmecit İllere tamim göndererek kabiliyetli çocukları İstanbul’a getirip Darülmaarif’te okutmuş,buradan çıkanların bir kısmını Paris’teki Mekteb-i Osmaniye’ye göndermiştir. REŞİT PAŞA(1800-1858)  Abdülmecit döneminde 6 kez sadrazamlık yapmıştır.  Tanzimat Fermanını ilan ettiren odur.  1851’de Encümen-i Danış’ın açılışında,Batılı devletlerin gücü ve zenginliğinin halkın eğitilmesinden kaynakladığını söylemiştir. SADIK RIFAT PAŞA(1807-1857)  Tanzimatın ilanından az önce Viyana’da elçilik yapmıştır.Avrupa’nın eğitimde ve çeşitli alanlardaki gelişmiş durumunu ,Avrupa Ahvaline Dair Risale başlıklı 17 sayfalık yazısında açıklamıştır. 34 ALİ PAŞA  Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde beş kez sadrazamlık ve yedi kez Hariciye Nazırlığı yapmış önemli bir devlet adamıdır.  Sadrazamlığı döneminde eğitimle ilgili gerek yasal düzenleme,gerek eğitim kurumları açma bakımından çok önemli atılımlar yapmıştır.  Ali Paşa’ya göre milletin eğitim ve bilgi düzeyini yükseltmek zaruridir.Devletin en birinci işi halkın eğitimi için gerekli olan yolların bulunup geliştirilmesidir. FUAT PAŞA  Ahmet Cevdet Paşa ile birlikte Kavaid-i Osmani başlıklı bir ders kitabı yazmışlardır.  Ölümünden az önce Padişah Abdülaziz’e gönderdiği siyasi vasiyetnamesinde halk eğitilmeden Osmanlı Devletinin güçlenemeyeceğini ve gerçek bağımsızlığa kavuşamayacağını belirtmiştir. 35 AHMET CEVDET PAŞA (1822-1895)  1873-76 tarihleri arasında beş kez Maarif Nazırlığı yapmıştır.  Mecelle adlı eserin hazırlanışında ve Tarih-i Cevdet’i ile tanınır.  Osmanlıca dilbilgisi ve bazı ders kitapları yazmıştır.  Medreselerin yetersizliklerini dile getirmiş,yeniliklere gösterdikleri tepkileri eleştirmiştir.  1848’de açılan ilk Darülmuallim’in müdür unvanıyla ilk yöneticisidir.  Öğretmenlik mesleğinin medresenin etkisinden uzak “öğretmenin saygınlığı” ilkesine dayanması gerektiğini vurgulamıştır. AHMET KEMAL PAŞA  1848’de İlk Darülmuaalim-i Rüşdi’nin açılışına öncülük etmiştir.  Yeni ders araç-gereçlerini Rüşdiyelere sokmuştur.  Okul kitaplarının basımı için Avrupa’dan litografya makinesi getirtmiş.(1848) SAFFET PAŞA  Abdülaziz döneminde üç kez Maarif Nazırlığı yapmıştır.  Sadrazam Ali Paşa ile birlike Galatasaray Sultanisini açılışı,Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin yapılması,Darülmuallim-i Sıbyan,Darülmuallimat ve Darülfünun’un açılmasında büyük emek harcamıştır. 36 HALK EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI  Örgün eğitimin yayılması nedeniyle okuma yazma oranı artmış,buda basının gelişmesi,birçok gazete,dergi ve kitabın yayınlanmasına yol açmıştır.  1 Kasım 1831’de devletin resmi organı olan haftalık Takvim-i Vekayi gazetesi çıkarılmaya başlamıştır.  1840’da Ceride-i Havadis,1860’da Agah Efendi tarafından Tercüman-ı Ahval adındaki gazeteler çıkartılmıştır.  Ceride-i Havadis halkı gazete okumaya alıştırmak için bir yıl parasız dağıtılmıştır.  Çocuklar için ilk yayınlanan dergi 1869 yılında Mümeyyiz’dir. CEMİYET-İ İLMİYE-İ OSMANİYE’NİN ÇALIŞMALARI  Halka Fransızca,İngilizce,Rumca dersler,hukuk ve iktisat dersleri vermiştir.  Mecmua-i Fünun adında bilimsel bir dergi yayınlamıştır.  Kıraathane adında çok önemli bir kurum açmıştır.(1864)Bu kahvehaneye benzeyen ancak fazla olarak yerli ve yabancı dergi ve gazetelerin bulunduğu bir yerdi.  “Okuma evi” anlamına gelen Kıraathane adı bazen gerçek anlamında bazen de kahvehane anlamında kullanılmıştır.  1863 ve 1867’de,İstanbul'da Yusuf,Muhtar,Tevfik ve Süleyman Beyler adında bazı eğitimsever kimseler Müslümanların Gayrimüslimlerden eğitim açısından geri kaldıklarını düşünerek Cemiyet-i Tedrisiye adında bir cemiyet kurup önce esnaf çocuklar olmak üzere ders vermişlerdir.  Namık Kemal’de burada imla okumuştur. 37 BAZI ŞAHSİYETLER(Yeni Osmanlılar) ZİYA PAŞA(1825-1880)  Ziya Paşa okullardaki medrese çıkışlı öğretmenlerin,ellerinden hiçbir şey gelmeyen bilgisiz kişiler olduğunu,yabancı ülkelerde böyle bilgisizlere çocuk teslim edilmediği hatta azınlıkların bile bizden daha iyi öğretmen ve okullara sahip olduğunu dile getirmiştir.  Ziya Paşa Defter-i Amal başlıklı eserinde Osmanlıların eğitime vermesi gereken önemi açıklamaya çalışmıştır.  Onun bir uğraşısı da J.J.Rousseau’nun Emile adlı eserini Türkçeye çevirmiş olmasıdır.  Bu kitap o zaman kadar süregelen terbiye yöntemlerini tamamen değiştirmiştir. EBÜZZİYA TEVFİK(1848-1913)  Yazar ve dergi,kitap yayıncısıdır.  Ona göre mutlu ve refah yaşamamızın ilk şartı okullarımızı ve öğretim yöntemlerimizi düzene koymaktır.  Ülkenin dirilip yükselmesi çok iyi eğitim görmüşlerin yetişmesine bağlıdır. 38 NAMIK KEMAL(1840-1888)  Medrese zihniyetine karşı çıkmış.dönemin eğitim sorunlarını tartışmış,halkın kültür düzeyini yükseltmeye çalışmış,Atatürk’ü siyasi vatanpervane görüşleriyle etkilemiştir.  Namık Kemal çocukların eğitimsiz kalmalarında tutucu cahil hocaları ve cahil anneleri sorumlu tutar.  Yine Darülfünun,Darülmuallim vs. yapmak,her köye okul açmak herkesin okumasını sağlamak gibi girişimleri sonraya bırakarak öncelikle İstanbul’da birkaç düzenli okul açılmasını önerir.  Ona göre her çeşit felaketin kaynağı eğitimsizliktir.  Namık Kemal,vatan sevgisi,hürriyet ve bu yolda canını verircesine mücadele Konusunda bir çok genci etkilemiştir.  Atatürk,öğrencilik yıllarında ondan ilham almış ve bazı şiirlerine konuşmalarında yer vermiştir.Örneğin, harb okulundan sınıf arkadaşı Cebesoy der ki; “Mustafa Kemal bir gece yanıma gelerek Vatan Kasidesini teksir edilmiş bir nüshasını ezberleyelim diye bana verdi.” 39 ALİ SUAVİ(1838-1878)  Medrese zihniyetine karşı çıkmıştır.  Galatasaray Lisesinin müdürlüğünü yapmıştır.  Darülmuallim dışı öğretmen atama sınavını kazanıp Bursa Rüşdiyesine Başöğretmen olarak atanmıştır.  Ocak 1867’de Muhbir gazetesini çıkarmaya başladı.İstanbul Şehzade Caminde halkı bilgilendirici ateşli konuşmalar sonucunda Kastamonu’ya sürüldü.Oradan Londra’ya kaçtı.Sonra Paris’te Ulüm gazetesini yayınladı.  Kamüsü-l Ulüm v’el Maarif adında bizde ilk ansiklopedilerden sayılan bir eser hazırlığına girişti.  Eğitimin toplumsal değişmedeki işlevini kavramış,devrinden ileride bir aydındı.  Medrese zihniyetini yıpratmak amacı ile çıkardığı muhbir gazetesini İstanbul’da bazı okullara parasız göndermesi ve gazetelerin okullarda okutulmasının yararlı olacağını söylemesidir.(Böyle bir uygulama 110 yıl sonra Fransa’da var.)  Ali Suavi Ocak-Ekim 1877 arasında Galatasaray Sultanisi müdürlüğü yapmış ve Padişah sekreterliğine gönderdiği bir yazıda yaptığı ıslahatı açıklamıştır: 1-Müdürlüğü sırasında,Müslüman öğrencilerin sayısını arttırmak için teşvik ve azınlık ile yabancı öğrencilerin sayılarının azaltılması şeklinde politika izlemiştir. 2-Okulda başarı durumu çok zayıftır.Bu nedenle 5 yıllık öğretim süresi 8 yıla çıkartılmıştır. Ona göre başarısızlığın nedeni öğretmenlerin çoğunun şuradan buradan toplanmış,öğretmenlik için yetişmemiş,yeni yöntemleri bilmeyen diplomasız kişiler oluşudur. 40 SELİM SABİT EFENDİ(1829-1911)  Önce medresede okumuş,sonra Darülmuallim-i Rüşdi’yi ilk mezunları arasında bitirmiştir.Paris’te matematik öğrenimini tamamladıktan sonra dönünce eğitimle ilgili çeşitli görevlerde bulunmuştur.(Darülfünun Türkçe-Edebiyat Öğretmenliği vs.) TÜRK EĞİTİM TARİHİNDEKİ ÖNEMİ 1-İlköğretimde öncü olarak giriştiği yenileştirme(Usul-i cedid) çabaları 2-İlkokul öğretmenleri için rehber bir pedagoji kitabı yazmış olması 3-Öğretmen adayı öğrencilerini medrese zihniyetinden kurtarma çabaları  Selim Sabit Efendinin tümünü ilkokullar için yazdığı Tarih,Coğrafya,Matematik,Türkçe Alfabe,vs. gibi kitapların arasında en en önemlisi Rehnüma-i Muallimin başlıklı eseridir.Anlamı “Öğretmenlere rehber,yol gösterici” dir.Bu eser dönemim Sıbyan Mektebi öğretmenlerini eğitim öğretim yöntemleri konusunda aydınlatma amacı gütmekteydi.  Usül-i İnfiradiye(bireysel yöntem),öğretmenin öğrencileri teker teker önüne çağırıp ders verdiği yöntem, Usül-i İçtimaiye(toplu yöntem),öğretmenin öğrencilere topluca ders vermesidir.Usül-i Mütekabilede(karşılıklı yöntem),öğrencilerin aralarında seçilen müzakereciler ders yaptırırlar.  Selim Sabit Efendi bu üç yönteminde iyi ve kötü yanlarının bulunduğunu,Her yöntemin iyi yanlarının alınarak usül-i cedide adında yeni bir yol tutmaktan bahsetmektedir. 41  Bu yöntemde öğrenciler yıllara göre 4 sınıfa ve her sınıf birkaç şubeye ayrılmalıdır.  Her sınıfa bir sınıfbaşı ve bir müzakereci tayin edilir.Disiplini sınıfbaşı sağlar. Müzakerecilerde öğrencilerin derslerini hazırlamalarına yardım eder.  1.sınıfta günde bir,en çok iki ders yapılır.2,3,4, sınıflarda ise iki en çok üç ders yapılır.  Öğretmen harfleri talim levhasına yazarak önce kendisi telaffuz eder sonra hep bir ağızdan öğrencilere okutur.  Ona göre,geleneksel ve hecelemeye dayanan usül-i tehecci bırakılmalıdır.Onun yerine usül-i savtiye denen harflerin seslerini doğrudan okutan yöntem benimsenmelidir.  Aritmetik ise dört işlem ve basit problemler,parmak veya hububat taneleri kullanılarak öğretilmelidir.  Tarih dersleri ise öğretmen anlattığı dersi önce öğrencilere anlattırmalı sonra soru sorarak alıştırma yaptırmalıdır.  Coğrafya dersinde öğrencilere harita ve yer küresi üzerinde beş kıta tanıtılacak,harita çizmesi öğretilecektir. 42 ÖĞRETMEN ve ÖĞRENCİLER İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ  İlkokul öğretmenleri Türkçeyi güzel okuyup yazarak ifade edebilmeli,25 yaşından genç olmamalı,edepli, olgun,iyi ahlaklı olmalıdır.  İlkokulda kadınlar öğretmenlik yapmalıdırlar,Çünkü kadınlar erkeklere göre daha şevkatli davranırlar.  Öğretmen sık sık velilerle görüşmeli,çocuğun durumunun iyileşmesi için velilerle işbirliği yapmalıdırlar.  Çocukların soruları cevaplanmalı,Öğretim Sokrat yöntemi ile yapılmalı öğrenciye sorular sorular sorularak doğru cevap buldurulmalıdır.  Çocuklar denem ve araştırmaya yöneltilmelidir.  Dil konusunda ise öğretmen adaylarına;kısa cümle kurmayı,zorunluluk olmadıkça Arapça,Farsça kelimeler kullanmamalarını öğütlerdi.Bu dillerden alınan kelimelerle Türkçenin güzelleştiği şeklindeki iddiaların saçma olduğunu,sade Türkçe ile konuşup yazmanın daha güzel olduğunu savunurdu. 43 USÜL-İ CEDİD NEDİR?  Ders araç gereçleri konusunda yenileşme,öğretmenlerin geleneksel öğretim yöntemlerini bırakıp,yeni ve etkili öğretim yöntemlerini uygulaması demektir. RÜŞDİYELERDE USÜL-İ CEDİD  Ahmet Kemal Efendinin Rüşdiyelerde Usül-i Cedid’in gelişmesine katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz.Özellikle Rüşdiyelere harita sokması bazı çevrelerde hoş karşılanmamıştır.  Haritaların askeri okullara girişi kolay olmasına rağmen aynı yeniliklerin medrese etkisindeki yeni sivil okullarda yapmak kolay olmamıştır. SIBYAN MEKTEPLERİNDE USÜL-İ CEDİD  Sıbyan Mekteplerinde Usül-i Cedid hareketi,temel alanlarından biri,okumada geleneksel uzun uzun heceleme yönteminin terk edilip,harflerin seslerine dayanan ve kelimeyi doğrudan okuma yönteminin benimsenmesidir.  1869’da Tarih,Coğrafya,Hesap gibi derslerin girmesinden sonra,öğrenci sırası,kara tahta,tebeşir,harita,yer küresi,öğretmen kürsüsü gibi araç gereçler 1870’de kullanılmaya başlamıştır. 44 YENİ ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ İLK KİTAPLAR ELİFBA CÜZÜ  Sıbyan mekteplerinde okuma öğretimi ile ilgili bilinen en eski kitap’tır.  Geleneksel okuma öğrenme yöntemi bu kitapla sürüp gitmiştir.  Amacı Kur’an’ın okunuşunu öğretmektir. NUHBETÜL ETFAL  Kayserili Rüşdü beyin yazdığı ,geleneksel okuma yöntemini değiştirmeyi amaçlayan bir kitaptır.  Bu kitap kısmen elifba cüzünün etkisindedir ve kısmen hecelemeye yer verir.  Fakat Türkçe de kullanılan harfleri de almış,Türkçe kelimelerin okunuşuna da önem vermiştir. İLM-İ TERBİYE-İ ETFAL  Eğitimi bir bilim olarak gören ilk yazı’dır.Takvim-i Vekayi’de çıkmıştır. ELİFBA-YI OSMANİ  Selim Sabit Efendinin kitabıdır.Rehmüma-yı Muallim’in okuma yazma öğretimi ile ilgili ileri sürdüğü görüşlerin bir tekrarı niteliğindedir. RESİMLİ ALİFBA-Yİ OSMANİ  Eğitim tarihimizde ilk resimli alfabe ve okuma kitabıdır.Muhtemelen yazarı Hafız Refi’dir. 45 TERBİYE ve TALİM-İ ADAB ve NESAHİYÜ’L ETFAL  Encümen-i Danış üyesi Mısırlı Ethem İbrahim Paşa bu eserde çocuklara davranış kurallarını öğretmeyi ve onlara öğütler vermeyi amaçlamıştır. REHBER-İ TEDRİS ve TERBİYE  Ankara İdadisi müdürü ve Darülmuallimin’de öğretmen olan Musa Kazım tarafından yazılmıştır.  Bu eser iki kitapçıktır,kitapta önce ulüs-i tedris ve terbiyenin anlamı ve bu konuya hakim olmanın zorluğu üzerinde duruluyor.Sonra tahsil-i hususi başlığı altında öğretmenin sürekli olarak kendini yetiştirmesi gerektiğini açıklıyor. USÜL-İ TALİM ve TERBİYE DERSLERİ  Eğitimci ve öğretmen Ayşe Sıdıka hanımın eseridir.  Ayşe Sıdıka hanım,Darülmuallimatta Ahlak,Coğrafya,El işleri,Usül-i Talim dersleri okutmuştur.  Yabancı kaynaklardan da yararlanarak yazdığı bu eserde terbiyenin bedeni,fikri,ahlaki olarak ayrılmasını benimser. ÇOCUK  Ahmet Mithat Efendinin Fransız eğitimcisi G.Compayre’den çeviri ve uyarlama yoluyla hazırladığı bir eserdir.  Amacı;”Çocuğu ana babalarına ve öğretmenlerine tanıtmaktır.” MUALLİMLERE  Milaslı Gad Franko’nun eseridir.Terbiyenin üçlü ayrımına göre yazılmıştır.Yazara göre ana mektepleri hiç yokken ve ilkokullar ihtiyacın onda ikisini karşılayamazken orta ve yüksek öğretimin bekleneni verememesi normaldir. 46 OKUL BİNALARI ve ÖĞRETİM ARAÇ-GEREÇLERİ OKUL BİNALARI a)Medreseler  Medreseler camilere bitişik ya da yakın bir avluyu çevreleyen ve önlerinde geniş kemer ya da saçak altı bulunan öğrenci hücrelerinden oluşan taş binalardır.  Medreseler genellikle tek katlı,kubbeli yapılardır.Kent mimarisinin önemli bir parçasıdır. b) Sıbyan mektepleri  İstanbul ve küçük kentlerde vakıf yoluyla yapılanları genellikle taş binalardır.  Külliye içinde ve mahalle arasında yapılmalarına göre ikiye ayrılır.  Külliye içindekiler,hemen sokağa açılan özel girişlere,kendi içlerine dönük oyun bahçelerine sahiptir.  Vakıf yoluyla kurulmayan,halkın katkısıyla yapılan İstanbul dışındaki sıbyan mektepleri genellikle camiye bitişik uygun olmayan bir oda ya da ahırdan çevrilmiş bir yerdi. c)Askeri ve sivil okullar  İlk askeri okullardan Mühendishane-i Berr-i Hümayun’un(1795) binası iki oda ve iki dershane üst katta,iki oda ve iki dershane alt katta olmak üzere bir de kütüphaneden ibaret idi.  Askeri okullar için genellikle taş binalar yapılmıştır.  Tanzimat’tan sonra açılan sivil okulların pek çoğu derme çatma binalara yerleşmiş, yangınlar ve sık sık taşınmaları bunların verimini düşürmüştür. 47 DERS ARAÇ_GEREÇLERİ a)Sıra,öğretmen kürsüsü  Bunlar ilk kez askeri okullarda kullanılmıştır.Mühendishane-i Berr-i Hümayun’da her dershanede üçer sıra ve her sırada kitap koymak için çekme gözler bulunuyordu.  Sivil okullara sıra ve öğretmen kürsüsünün girmesi Rüşdiyelerde gerçekleşmiştir.  Sıbyan mekteplerine sıra ve öğretmen kürsüsü girmesi ise Usül-i Cedid hareketlerinde görüldüğü gibi 1870’lere rastlar. b)Kara tahta,taş tahta  İlk kez askeri okullarda kullanılmıştır.Örneğin Mühendishane-i Berr-i Hümayun’da İshak Efendi ders verirken meydandaki siyah tahtaya Fransızca bir riyaziye kitabından kısımlar yazardı.  Kara tahta 1849’lardan itibaren Rüşdiyelere,1870’den itibaren de sıbyan mekteplerine girmeye başlamış,medreseliler buna tepki göstermişlerdir.  Taş tahta ise ardoise (Fr.) denen taştan yapılmış,bir defter sayfası büyüklüğünde,etrafına koruyucu bir tahta çerçeve geçirilmiş,yüzeyi düz bir levhadır.Üzerine bir taş kalemle epeyce bastırılarak yazılır.  Taş tahtanın sivil okullara girişi kara tahtadan öncedir.Sıbyan mekteplerine ilk kez 1847 talimatı ile girmiştir. HARİTA ve YER KÜRESİ  İlk kez askeri okullarda Harita ve Coğrafya derslerinde kullanılmış.!840’ların sonunda Rüşdiyelere,1870’den itibaren sıbyan mekteplerine girmeye başlamıştır. 48 KALEM,MÜREKKEP,KAĞIT,HAT  Eğitim tarihimizde en uzun süre (bin yıl) kamış kalem kullanılmıştır.  Bunlar serçe parmağından az ince ,boğum araları bir kamışa yakın olan kamışlardır.  Eski yazı için çok uygun olan bu kalem 1928’de yeni harflerin kabulü ile ortadan kalkmıştır.  Kamış kalemler divit denen madeni özel bir muhafaza içine konur.Buna bir de hokka ekli oludu.Divit belde kuşak arasında taşınırdı.  Tanzimat döneminde kamış kalem yanında,madeni uçlu kalemler batıdan alınıp önce yabancı dil derslerinde kullanılmaya başlanmıştır.  18. yüzyılda Avrupa’da içi grafitten yapılmış kurşun kalemler de Tanzimat döneminde okullarımıza girmiştir.  Türkler İstanbul,Bursa,Yalova’da kağıt yaptırmışlar,dışardan da getirtmişlerdir.Kağıda daha sonraları yumurta akı ve nişastadan yapılmış ahar denen cila sürülüp parlak ve düzgün bir cisimle iyice ezerek,kağıda daha güzel yazı yazılmasını ve silinmesini sağlamışlar.(Mühreleme) 49 TÜRKLERİN KULLANDIĞI BAZI KAĞIT TÜRLERİ  Abadi(Hindistan yapımı değerli bir kağıt)  Elvan(Renkli kağıt)  Ebru(Renk ve şekillerin özel bir yöntemle üzerine aktarıldığı kağıt türü) YAZI ÇEŞİTLERİ  Sülüs(Hat öğrenenlerin çalışmaya başladıklar yazı)  Talik(Edebi metinleri yazıldığı yazı türü)  Divani(Devlet yazılarında kullanılmak üzere geliştirilmiş bir yazı türü)  Rik’a(Tanzimat döneminden itibaren geliştirilmiş resmi yazılarda kullanılmıştır.Süratli yazma ihtiyacından dolayı harf ve şekiller basitleştirilmiş.)  Siyakat(Vakıf,hazine,tapu kayıtlarının yazıldığı okunuşu zor bir yazı türüdür.)  Kufi(Kalın gösterişli geometrik şekillere sahip yazıdır.Kur’an ilk kez bununla yazılmıştır. ÖNEMLİ HATATLARIMIZ a)Şeyh Hamdullah(1429-1520) b)Mustafa Rakım Efendi(1757-1826) c)Mustafa İzzet Efendi(1801-1876) 50 Cumhuriyet Döneminde Eğitim. ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK EĞİTİMİNE GENEL BİR BAKIŞ I Atatürk dönemi Türk Eğitim tarihi TBMM’nin kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne kadar, yani 1920-1938 yılları arasını kapsamaktadır. Gerek Osmanlıların istemeleri gerek Batı ülkelerinin zorlamaları ve gerekse Avrupa’daki çalkantılardan dolayı, Osmanlı Devletine sığınan Batılı subayların çalışmalarıyla Osmanlılar önce askeri alandan başlayarak geleneksel doğu sistemini terk etmeye başladılar. (Ergün, 1997) Bu çalışmalar sonucunda Osmanlı Devletinde Tanzimat, I. Ve II. Meşrutiyet hareketleri meydana geldi. Bu aşamalardan sonra “Cumhuriyet” yönetim biçimine karar verilerek eğitim sistemi de ona göre şekillendi. Kurtuluş Savaşı döneminin en önemli sorunlarından biri de ilköğretim ve özel idarelerden maaş alan öğretmenlerin maaşı sorunuydu. Öğretmenlerin maaşı her vilayetin “Muhasebe-i Hususiye” adlı özel bütçesinden verilirdi. İdare-i Hususiye-i Vilayet Kanunu’na göre her vilayetin tahsildarları halktan vergi toplarlar ve kendi sınırları içinde çalışan memurlara maaş verirlerdi. (Ergün, 1997) Bunun dışında “Hisse-i Maarif” denilen ilkokul, öğretmen okulu ve idadi öğretmenlerinin maaşları verilirdi. Savaş dönemi maaşını alamayan öğretmenler türlü fedakarlıklar yapması da bir sonuç vermeyince, Mecliste bir açıklama yapan Rıza Nur Bey, bu sorunun bütçe yetersizliği ve özel idare memurlarının kastinden olduğunu ve bu maaşları vermeyen memurların belirlenip Bakanlığa bildirilmesini istemiş ve sekiz maddelik yasa tasarısı hazırlamıştır. Hamdullah Suphi Bey eğitim politikasında bazı değişiklikler yaparak bazı yüksek okulların ve sultanilerin dışından bütün ilk ve orta öğretimin amacının “işçi” yetiştirmek olduğunu belirtiyordu. Ve bu dönemdeki en önemli etkinlik 1921 Maarif Kongresi olmuştur. 1921 MAARİF KONGRESİ VE ÖNEMİ NEDİR? 14 temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresi yurdun her tarafından gelen 250’den fazla erkek ve kadın öğretmeni bir araya getirmiştir. Kongreyi Mustafa Kemal cepheden gelerek açmış ve çok önemli bir açış konuşması yapmıştır. Bu dönemin ilk ve orta öğretiminin düzenlenmesi için 1921 yılı ortalarında vekalet, bir yasa tasarısı hazırlamıştır. Bu tasarıya göre: o İlkokullar altı yıldan dört yıla indirilip, bu dört yıl sonunda bir yıl da isteğe bağlı öğretim yapılacaktı. o Köy bünyeli işçi mektepler kurulacaktı. o Orta öğretimde ilköğretim gibi dört yıl olacaktı. Anadolu’da yüksek öğrenimin, üniversitenin temeli Maarif Vekaleti, 3 Aralık 1921’de başlanılmasını planladığı “Ali Dersler” programının Bakanlık Özel Kalemine yaptırılmasıyla başlanmıştır. Bu dönemlerde eğitim alanında bir çok değişiklik olmasına rağmen Bakanlığın merkez örgütü, 1923 yılında, İ. Safa Bey’in başkanlığı sırasında yeniden kurulmuştur.  A. TEVHİD-İ TEDRİSAT NEDİR? Osmanlı Devleti 1776’dan itibaren Batı örneğine göre askeri okullar ve tazminat yıllarından itibaren de Rüşdiye, idadi, sultani gibi ortaöğretim iptidai gibi ilköğretim kurumları açılmış ve Darulfünün’unda kurulmasıyla Maarif Nezaretine bağlı bu mekteplerin yanında Meşriyati , Şeriye ve Evkaf Nezaretine bağlı medreseler ile Sıbyan Mektepleri etkilerini sürdürmüşlerdir. Bunların haricinde azınlık ve yabancı okullarda ülke içinde açılmayan başlayıp faaliyetlerini sürdürmüşler bir çok karışıklıktan biran önce kurtulmak için 3 Mart 1924’te 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öğrenimlerin birleştirilmesi anlamına gelen bu kanunla getirilen düzenlemeler şunlardır: Madde1: Ülkedeki tüm bilim ve öğretim kurumları Maarif Vekaletine bağlanmıştır. Madde 2: Şeriye ve Evkaf Vekaleti ya da özel vakıflarınca idare edilen tüm medrese ve mektepler Maarif Vekaletine bağlanmıştır. Madde 3: Şeriye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekteplere ve medreselere ayrılan para Maarif bütçelerine geçirilecektir. Madde 4: Maarif Vekaleti yüksek din uzmanları yetiştirmek için Darulfünun’da bir ilahiyat fakültesi imam ve hatip yetiştirmek için de ayrı mektepler açacaktır. Bu maddelerden de anlaşılacağı gibi Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ya da onun sonuçları olarak eğitimimize aşağıdaki yenilikler ve değişiklikler getirilmiş olmaktadır: (Akyüz, 2001)  1.Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Uygulanması Tüm eğitim ve öğretim kurumları eğitim bakanlığına bağlanıp işlerin tekrardan yönetilmesi sağlanmıştır (Askeri okulların yönetimi milli savunma bakanlığına bağlanmıştır).  Medreselerin kapatılması Eğitim Bakanı Vasif Çınar’ın 11 Mart 1924 tarihli bir genelgeyle gerçekleşip 16.000 kadar medrese öğrencisi ilk, ortaokul, lise ve öğretmen okullarına aktarılmıştır. İmam ve hatip mektepleri de 6 yıl sonra kapatılmasına “laiklik” doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. Laiklik 1937’de anayasamıza girecektir.  3 Mart 1924 yılında sadece Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilan edilmemiş 429 sayılı kanunla şeriye ve evkaf vekaleti kaldırılmış, 431 sayılı kanunla hilafet (halifelik) kaldırılarak Osmanlı hanedanı mensupları yurt dışına çıkarılmıştır.  30 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı kanunla tekkeler, türbeler kapatılmış, tarikatlar kaldırılıp, 1933’de ilahiyat fakültesi kurulmuştur. Ayrıca ilk ve ortaöğretimde din derslerinin saatleri azaltılmış, bu dersler bir süre sonra tamamıyla kaldırılmıştır Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Yabancı Okullara Yansıması Öğretimin birleştirilmesiyle ülkedeki farklı isimler altında faaliyet gösteren bütün eğitim ve öğretim kurumlarının denetim altına alınmasıdır. Bu kanun ile getirilen laiklik ve millilik prensibiyle yabancı okulların öğretim faaliyetleri arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırabilmek için getirilen kurallar şunlardır: Yabancı okullarda mabetler dışında dersane ve salonlarda bulunan dini semboller salip, heykel, dini tasvirler vb. kaldırılacaktır. Müslümanların ve başka mezhepten öğrencilerin okullardaki dini ayinlere katılmaları yasaktır. Bunun için sık sık denetlemeler yapılarak suçlular cezalandırılacaktır. (Sezer, 1999) Başlangıçta pek çok okul riayet etmek istemese de İstanbul’daki bazı Fransız ve İtalyan okulları dini sembolleri kaldırmadıklarından dolayı kapatılmışlardır. Buna rağmen Fransız ve İtalya gibi ülkeler okullarının yeniden açılmalarını istemeleri üzerine Türkiye Cumhuriyeti yabancı okullar siyasetini şöyle belirtmiştir. Okullar mezhep yönünden tarafsız olarak ve derslerde milli hislere yer verilecektir. Türkiye’de medreselerin kaldırılması üzerine Türk okullarına uygulanan bu durumdan Hıristiyan okulları istisna edilemeyecek. Konu bir iç mesele olduğundan yabancı hükümetlerin protestoları dikkate alınmayacaktır. (Sezer, 1999) Bu kanunla yabancı okullar sıkı denetim altına alınmış ve cumhuriyetin yabancı okullar politikası bundan sonra yayınlanan bazı kanun ve kararlarda açıkça ortaya konulmuştur. CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİMİN RESMİ TEMEL AMAÇ VE İLKELERİ Bu dönemdeki eğitimin başlıca amacı; her düzeydeki okullarda cumhuriyet rejiminin gerektirdiği ve yeni Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu nesiller yetiştirmek olmuştur. Eğitim Bakanı İsmail Safa Özler’in 8 Mart 1923 tarihli bir genelgesinde “Eğitimin amaçları” şöyle gösterilir: Nesillerin milli varlıkları ile çatışmaya her fikre saygılı olması, okulların ülkeyi iktisadi esaret altında bırakmayacak, kafalar yetiştirmesi her şeyden önce güçlü ve azimli nesiller yetiştirmek gibi ilkeler olan genelgede “Öğretimin temel amacı” olarak da Atatürk’ün şu sözleri gösterilmiştir: “Bilgiyi insan için bir süs baskı aracı veya medeni bir zevkten ziyade maddi hayatta başarı sağlayan uygulamalı ve hesaplanabilir bir hale getirmek.” (Akyüz, 2001) O dönemin Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’ın 8 Eylül 1924 tarihli genelgesinde eğitim ve öğretimin temel amaçları şöyle özetlenmiştir: Eğitimin milli esasları ve batı medeniyetinin yöntemlerine dayanması  Çocukları kalplerinde ve ruhlarında cumhuriyet için fedakar olmaları ülküsünü taşımaları.  Okulların insan ilişkileri toplumsal yaşama kuralları, vicdan ve fikir hürriyeti ve bilinçli sorumluluk sahibi olması.  Okulların ilim ve okuma zevkini vermeyi halka sağlığın değerini ve sağlıklı olmanın yollarını öğrenmesi ve beden ve fikrin dengeli gelişmesi ve çocuklarda hür ve makul bir disiplin oluşturması gibi amaçları vardır. ATATÜRK’ÜN TÜRK EĞİTİM TARİHİNDEKİ YERİ Atatürk’ün eğitimimizin durumuna ilişkin başlıca gözlem ve teşhislerini maddelersek: Toplumumuzda yaygın bir bilgisizlik vardır.  Eğitim-öğretim yöntemlerimiz uygun değildir.  Çocuklarımızın üzerinde ailenin baskısı vardır.  Bir milletin yükselmesi de alçalması da eğitimin milli olup olmasıyla ilgilidir. Bizim eğitimimiz ise milli değildir. Atatürk’e göre; milli olmayan eğitimimizin yüzyıllardır süren felaketlerimizin temel sebeplerindendir.  İstikrarlı eğitim politikamız yoktur.  Eğitimimizin amacı kendini, hayatı bilmeyen , her konuda yüzeysel bilgi sahibi tüketici insan yetiştirmek olmuştur ATATÜRK’ÜN EĞİTİMİMİZ İÇİN ÖNERİLERİ, İSTEKLERİ, TALİMATLARI Onun yaptığı inceleme , gözlem ve teşhislerinden öneri ve isteklerini neler olduğu belli olsa da belli başlıklar altında incelememiz gerekmektedir: Gelecek nesiller Türkiye’nin bağımsızlığını koruyacak, cumhuriyeti koruyup yükseltecek biçimde yetiştirilmelidir.  Eğitim milli , bilime dayalı ve laik olmalıdır.  Eğitim işe yarar, üretici ve hayatta başarılı olacak insanlar yetiştirmelidir.  İşte Atatürk gerilememizin önemli nedenlerinden biri olan memur olmaya aşırı düşkünlüğü ortadan kaldırmaya çalışmış yeni ve aktif bir insan tipi yetiştirmeyi hedef göstermiştir. Ona göre bilgi, bir süs, zevk ya da baskı aracı değil hayatta başarıyı sağlayan kullanılabilir bir araç olmalı, her öğretim düzeyinde iktisadi hayatta etkili olacak uygulamalı bilgiler kazandırmalıdır. (Akyüz , 2001) · Eğitim çocuğa hürriyet vererek, yeni nesillere de fazilet,fedakarlık, düzen, disiplin, kendine ve milletimizin geleceğine güven duygularını geliştirmelidir. · Eğitim toplumu cehaletten kurtarmalı , onun bilgi ve ahlak düzeyini yükseltmeli, kabiliyetlerini ortaya çıkarıp geliştirmelidir. Atatürk toplumumuzun bilgisizliğini, felaketimizin en önemli nedenleri arasında görüldüğünden bilgisizliğin süratle ortadan kaldırılması gerektiğini her zaman ifade etmiştir. CUMHURİYET DÖNEMİ ( 1923-1938 ) 1.Anaokulu Öğretmeni Yetiştirme Politikası Cumhuriyet dönemi başlarında ana okullar da nitelikli öğretmen eksikliği bulunmaktaydı. 1923-1924 öğretim yılında Türkiye de toplam 80 anaokulu 5880 öğrencisi olup öğretmen sayısı ise sadece 136 idi.Yani öğretmen başına 43 öğrenci gibi muazzam bir rakam düşmekteydi. 1-20 Mayıs 1925 tarihleri arasında Konya da toplanan Maarif Müfettişleri kongresi tarafından hazırlanan raporda bu gerçek ifade edilmiş ve anaokullarındaki öğretmen probleminin çözümü için şu kararlara yer verilmiştir. “Vesait-i lazime ihsas edilmeden ve ana mekteplerinde çalışmak için hazırlanmış muallim bulunmadan ana mektepleri açılmamalı. Ana mekteplerine muallim yetiştirmek için Darül Muallimatlar’ın bir kaçından şubeler tesis edilmesi ayrıca bir ana muallim mektebi açılması ve bu mektebin başına da sahib- i ihtisas bir müdirenin getirilmesi lazım olduğu gibi ehliyetli muallimlerden bir kaçının da ecnebi mekteplerinde ihtisas yapmak üzere Avrupa ya gönderilmesi münasip olur. Bunlardan başka ana okulu öğretmeni yetiştirme faaliyetleri arasında 1927 yılında ana okulu öğretmenliği eğitimi görmek üzere kız muallim mektebi mezunu iki kişi Avrupa ya gönderilmiş ayrıca 1930 Ağustosunda İstanbul kız muallim mektebinde mektepleri ana okulu öğretmenliği için ehliyetname imtihanı da açılmıştır. Bura da bahsedilen en önemli konulardan biride John Dewey in Türkiye maarifi hakkındaki raporunu dikkate almak gerekir. Bu raporda Türkiye nin çağdaşlaşma yolundaki tercihi hür, bağımsız, laik bir cumhuriyet olmaktır. Bu gayeye ulaşmak için verilecek eğitim ile bağımsız siyasi fikirler ve siyasi kültür aşılanmalıdır. İkinci olarak fertlerin ekonomik ve ticari kabiliyetleri, milli hakimiyet anlayışı kendi kendini idare etme gücü, güzel sanatlara olan ilgileri geliştirilecektir. Prof. Dewey in üzerinde önemle durduğu diğer ciddi bir nokta verilecek eğitimin yalnızca lider konumunda olan kişilerle sınırlı olmaması, ülkenin bütün insanlarını kapsamasıdır. Profösörün bu fikirleri, Mustafa Necati Bey in bakanlığı sırasında Türk Milli Eğitim Politikası üzerinde belirleyici bir rol oynayıp 1926 da çıkarılan Maarifte şkilatına dair kanun da bu fikirlerin tesiriyle ilk okul öğretmeni yetiştiren okullar - İlk muallim mektepleri - Köy muallim mektepleri diye ikiye ayrılmıştır. Mustafa Necati Bey’in İlkokul Öğretmeni Yetiştirme Politikası Bu dönemde, niteliğin öğretmen okulları lağvederler okul sayısı sınırlandırılırken, bu sınırlı sayıdaki öğretmen okullarının teşkilat, kadro ve bina bakımından geliştirilmesine başlanmış bu işlere kaynak sağlamak için muallim mekteplerine muavenet hakkında kanun tasarısı TBMM’ye sunulmuştu Necati beyi 22 nisan 1926’da TBMM’de yaptığı konuşmada bu kanun tasarısının amaçlarını şöyle açıklar. Her sene üç bin muallime ihtiyada olup, şimdiki muallim vekillerini 100-150 mevcut olup bu mektepler için elimizdeki muallimler kafi değildi. Bu sebeple her sene üç bin muallim memlekete çıkıp Türkiye Maarifi on sene zarfında kendine lazım olan sayıya ulaşacaktır. Atatürk devri öğretmen yetiştirme politikasında çok önemli bir yere sahip olan ve 22 nisan 1926’da kabul edildikten sonra 2 Mayıs 1926 tarih ve 361 sayılı Resmi Ceride’de yayınlanarak yürürlüğe giren muallim ve mekteplerine muavenet hakkında kanunda konuyla ilgili şu hükümler bulunur. (Öztürk, 1996) Madde 1-Maarif Vekaleti tarafından tersip olunarak mahallelerde yeniden yapılarak on muallim mektebinin irsaat ve teciratına yardım olmak üzere 1926 senesi iktidarında itibaren beş sene müddetle her vilayet kendi bütçesinin %10 u nisbetinde iştirak eder. Bu hakkın için ayrılarak ictimai tahsisat Maarif Vekaleti emrine verilir. Madde 2- bu mekteplerden yetişecek muallimleri iştirakleri nisbetinde vilayetlere tevzi olunur. Madde 3-Maarif Vekaleti iş bu parayı birinci maddede zikrolunan muallim mektepleri inşaatıyla tesisatına tarede. On öğretmen okulunun inşaşı için gerekli parayı sağlaması Müzeyel Kanunu çıkartıldı. 1919-1938 dönemi ilkokul öğretmeni yetiştirme politikasının temeli Necati Bey’in ölümünden Atatürk devrinin sonuna kadar dönemde şehir ve kasaba ilkokullarına öğretmen yetiştirme çabalarıyla 1933 yılından itibaren gelişen “köycülük” ve köy kalkınması” hareketlerine paralel olarak, yeniden köye öğretmen yetiştirmeye çalışmış, 1932 reformu ile ilk öğretmen okullarının özellikle Riyaziye, fizik, kimya, felsefe derslerinin lise normlarına göre açık olan müfredatları tamamlanmış orta okullar üzerine üç yıl eğitim veren lise dengi bina meslek ve okulu haline getirilerek Riayet ve terbiye gibi mesleki derslerin haftalık ders saatleri getirilmiş bütün dersler ilkokul müfredat programı göz önüne bulundurularak ve uygulamalı bir biçimde verilmesi öngörülmüştür. Bu arada 1931 yılında din dersleri ilk öğretmen okulları müfredatında çıkartılarak yerine , Askerlik ve yurt bilgisi dersleri konmuştur YAZI, DİL VE TARİH İNKİLABLARININ EĞİTİMİMİZDEKİ YERİ NEDİR? Türkçülüğün akımının etkisi ile bay bayan sadeleşme hareketleriyle ilk çıkarılan yazının ıslah yada değiştirilmesi meselesi gündeme getirilebilir. Atatürk’e göre Arap harfleri şu nedenlerle Türkçülüğe uygun değildir.  Öğrenilmesi zorunludur ve toplumda eğitim düzeyinin düşüklüğünün bir nedeniyle 1 kasım 1928 tarihli bir kanunla Latin temeli yeni bir alfabe kabul edilmiştir.  1931 de Türk tarih kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu kurularak Türkçe’nin dünya dillerine kaynak etmiş olabileceği yolunda Güneş Dil Teorisi ortaya atmıştır. Tüm bu olaylardan amaç, hem batılılıkların tarih, ırk, ayacılık gibi haksız saldırılarıyla bulunduğu Türk insanına haklı bir güven duygusu aşılamak hem de bilim adamlarının yeni araştırmaları olmuştur. Yazı, dil ve tarih inkılaplarının eğitimimize etkileri şöyledir. Okur – yazar sayısını arttırmak için çok yeni bir okuma, yazma faaliyeti başlatıldı.  İnkılaplar doğrultusunda sözlükleri tüm basılı ve resimli yayımlar tekrar düzenlendi.  Bir çok öğretmen Türk dili ve Tarih Kurumlarında görev alırken günlük dilde olduğu gibi, bilimsel terimlerde de çok geniş bir Türkçeleştirme faaliyetine girerek yeni terimler yapılmıştır.  O dün emde darülfünunumuz memleket üzerindeki hurafe ve yoldan sapma kuvvetlerine karşı inkılap fikirlerinin mücadele aracı haline gelmiştir. 1933 reformuna gelinceye kadar darülfünunlardan istenen verimi alınmayışının iki sebebi vardır. 1- Darülfünun inkılaplara karşı olumsuz tutum takınmıştır. 2- Darülfünunda ciddi topluma yararlı, bilimsel çalışmalar yapılmamıştır. 1932 yılında Prof. Albert Malche’in hazırladığı raporda belirttiği aksaklıkları ise hocaların sadece ders vermekte yetinmekle, fakülteler arasında işbirliğin olmayışı. Araştırmanın yapılmadığını, çevirileri ters olarak kabul edip derslerinde çok yüzeysel not tutulur. Öğrenciyi araştırmaya yöneltmeyen, düşünmeden kabule zorlayan, ezberci bir yöntem uygulanmaktadır. Mayıs 1933’te 2252 sayılı Kanun Darülfünün kaldırmış eğitim bakanlığı İstanbul üniversitesini kurmakla görevlendirmiştir. 1953 reformunun temel özellikleri şöyle belirlenmiştir. 1- Özerklik kaldırılıp üniversite, eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulup, idari yönden herhangi bir açıyla farkı kalmamıştır. 2- Darülfunun hocaları geniş ölçüde olanak, batıda okuyup gelenler doktora şartı aranmaksızın doçent olarak atanması ve nazi baskısından kalan Alman ve Orta Avrupalı profesörlere Bu yabancı profesörlerin Türk üniversite ve bilim hayatında katkısı ile olmuştur. 3- Bir çok öğretim üyesinin yetişmesine katkıda bulunarak çok sayıda öğrenci yetiştirmişlerdir 4- Bir çok enstitü, linic, laboratuarı kürsü kurulmasını sağlamıştır. 5- Çoğu Türkçe öğrenerek onların derse aktarımını da arttırıcı olmuşlardır. Reform çalışmaları sadece İstanbul da yapılmamış, 1925’te Ankara da Hukuk mektebi 1930’da ziraat enstitüsü, 1935 ‘de Dil ve Tarih Coğrafya fakültesi 1945’te Tıp fakültesi, 1944’de ilahiyat fakültesi kurulmuş. Dil ve tarih coğrafya fakültesinin adını Atatürk vermiş ve Kancıtak 1 Kasım 1937’de Atatürk’ün TBMM’de söyledikleri yüksek öğretim tarihinde önemlidir. “Memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünür. Batı bölgesi için İstanbul bölgesinde başlamış olan düzeltme susamını daha radikal bir şekilde uygulayarak bir şekilde uygulayarak Cumhuriyete modern bir kurum kazandırmak , merkez bölgesi için Ankara Üniversitesini az zamandan kurmak lazımdır. Doğu bölgesi Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden okulları ve üniversitesi ile modern bir kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir. Halkın bu yeni yazı inkılabını kabulü kolay olmamış biraz tartışmaya neden olmuş. LATİN HARFLERİNİ SAVUNANLAR : Eski yazı güç ve geç öğrenilmesi ile herkesin bir çok kelimeyi çeşitli şekillerde yazıp ortak bir yazım kuralının olmayışı bu harfler yüzünden yabancılar Türkçe öğrenmek istemiyor ve az çok öğrenim görmüş olanlar bile bu yazıları yanlış okuyorlardı.Yayınları sınırlı kişiler okuyor eğitim yavaşlamıyor buna karşın Latin alfabesine karşı olanların savundukları eski harfler iki üç ayda öğrenebiliyor. Kullanılması kolay olup ste no gibi yazılarak az yer tutmasıdır Bir çok aşamadan sonra 1928 yılında Latin harfleri esas alınarak yeni bir Türk alfabesinin oluşmasına başlanmış bu arada TBMM ‘de Türkiye de artık uluslar arası rakamlarının kullanılması yasası çıkartılıp yazı inkılabının önemli adımlarından biri oldu. Türkiye deki tartışma ve çalışma Avrupa da da taktirle karşılanıyor destekleniyordu. Baş vekalet 24 Mayıs 1928 tarihli emri gereğince Haziran ayı ortalarında Latin harflerinin lisanımızda suret ve imkanı tatbikini incelemek için dil encümeni: Yurda ilk toplantısını 26 Haziran 1928 de Gazi Mustafa Kemalin başkanlığında yapar. Bu komisyonun 14 üyesi vardı. Ayrıca bu komisyon ağustos başında 41 sayfalık “ elif beğ raporu “verdi. Komisyonun bu olumlu raporundan sonra Mustafa Kemal Gül hane Parkında Cumhuriyet Halk Fıkrasının düzenlediği halka acık bir toplantıda yazı inkılabını halka şöyle duyurdu “arkadaşları güzel dilimizi ifade etmek için yeni. Türk harflerini kabul ediyorum” bizim güzel ahenktarı zengin lisanımızı yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran anlaşılmayan ve anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak ve bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz bu yeni harflerle eheme hal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir suretle anlayacağız. Anladığımızın arasına yakın zamanda bütün kainat şahit olacaktır. Ben buna katiyetle eminim olacaktır. Bu etkili konuşmanın ardından 1 Kasım 1928 de TBMM’nin 3 devre ilk oturumunda 15 kişilik geçici komisyonun aldığı kararla yasa tasarısı kabul edildi. 3 Kasım 1928 de yürürlüğe giren bu yasaya göre en geç 1929 Ocağında devlet yazışmaları yeni yazı ile yazılmasına karşın basım işleri nedeni ile bazı evraklar 1929 Haziranına kadar eski usulde yazılacaktır. 1928 Aralığından sonra her türlü basılı şeyler yeni harflerle basılmaya başlanıp, halk için zorluk geçmemesi için 1928 Haziranına kadar eski harfli dilekçeler kabul olunabilecektir. Bu yeni harfin terfiki için yazı inkılabı başarı ile savunmaları için 1931 yılına kadar gazetelere prim verilmesi hususunda da bir yasa çıkarıldı.(ertem, reçin,elifba den alfabeye Türkiye de de harf ve yazı meselesi İstanbul: dergah yay. 1991. 5.236) CUMHURİYET DÖNEMİNDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMDEKİ YENİLİK VE GELİŞMELER 1927 yılına kadar meslek sanat okulları açma ve yürütme işi ile ve belediye idarelerinin sorumluluğundayken ve okulların araç- gereç , öğretmen yetiştirme ve istihdam edilmesi Maarif Vekaletine verilmiştir. 1933 te mesleki ve teknik öğretim genel müdürlüğü kuruldu. Buraya genel müdür 1941 de müsteşar olarak atanan kimya ve fizik öğretmenleri ve Fransa da yetişmiş Rüştü Uzel in teknik ve mesleki eğitime büyük emeği geçti. 1935 te mesleki ve teknik okulların masrafları Maarif Vekaleti bütçesine alındı. 1941 de sözü edilen genel müdürlük yerine meslek ve teknik öğretim müsteşarlığı kuruldu. 1934 lerden itibaren çok sayıda erkek kız sanat ve yapı endüstri enstitüleri, ticaret okulları, 1934 – 1935 te kız teknik, 1937 – 1938 de erkek teknik yüksek öğretmen okulları açılmıştır 3 Mart 1924 tarihli tevhidi tedrisat kanunundan sonra medrese kapatılınca imam yetiştirmek için imam hatip mektepleri açılmıştır. İlk açıldığında sayısı 29 olan bu okulların öğrenci yokluğunda 1931 – 1932 ders yılında tümüyle kapandığı resmi kaynaklarda ileri sürülürken 1951 yılında demokrat parti döneminde tekrar açılmıştır. Amerikan Bu dönemde Türklerin giriştiği özel öğretimde her düzeyde gelişme gösterirken daha çok sağladıkları daha iyi öğretim imkanları (yabancı dil, ekonomik sebepler) nedeniyle varlıklı ve soylu ailelerin çocuklarına hizmet sunmuşlardır. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan antlaşması ile birlikte Türkiye’deki azınlıkların eğitim haklarına ilişkin şu hükümler bulunmaktaydı. Her türlü masrafları kendilerine ait olmak üzere kendi dilleri ile öğretim yapabilirken Türkçe dersleri de zorunlu olarak okutulması gerekiyor. belli etmeden gizli dini felsefelerini yaymaya çalışmışlardır Yabancı okulların Türk toplumuna etkilerini şu açılardan inceleyebiliriz. 1) Dini propaganda açısından 2) Kendi kültürlerini benimsetme ve yandaş kazanma girişimleri 3) Türk milli eğitimine katkıları Yabancı okulların ilk açılışlarındaki gayeleri Hıristiyanlığı yayarak misyonerlik faaliyetlerini yönetmek istiyorlardı. Böylece misyonerler “isimsiz Hıristiyanlık” sayesinde çoğunluğu Türk olan öğrencilerin kişiliklerini şekillendirebileceklerini inanıyorlardı. Hıristiyanlık propagandasını bir ahlak eğitimi olarak yapmayı düşünen misyonerler bu eğitim içinde aile ve aile hayatı, meslek duygusu, insan haklarına saygı, sorumluluk, boş zamanları değerlendirme gibi konular vardır. “Kırk senedir misyon üyeleri bilhassa Türkiye’deki Hıristiyanlığı sistematik bir şekilde aşılamaya muvaffak olmuşlardı. Bu gaye için grup halinde çalışan öğretmen, doktor, hasta bakıcı ve şair misyonerler dünya kiliselerinden devamlı maddi yardım görmekte ve maksatlarına erişmek için her türlü yola başvurmaktadır denilerek Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren misyonerlerin faaliyetlerinin gayeleri çok açık bir şekilde ortaya konmuştur( Ergün,1997 ). Hıristiyanlığın dini yaymaları üç şekilde olmuştur: 1) Hıristiyanlığın doğrudan doğruya bildirilmesi 2) Açık dini iştirak 3) Zımni dini öğretim  GENEL ORTA ÖĞRETMENİ YETİŞTİREN KURUMLAR 1. Örgün Eğitim Kurumları Yüksek Muallim Mektebi, Musiki Muallim Mektebi ve Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüleri açılarak Ankara’da 1932-1933 öğretim yılında faaliyete başlayan Yüksek Beden Terbiyesi Mektebi idari bakımdan bağlı olduğu ve daha sonra şube haline gelen Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüleri açılmıştır. 2. Yüksek Muallim Mektebi : 1924- 1925 öğretim yılında eğitim öğretim hayatına başlayıp Şubat 1925’te müdür Hilmi Bey ilk Tedrisat Umum Müdürlüğüne atanmıştır. Bu kuruluşların teşkilat şekli şu şubelere ayrılmaktadır. 1) Edebiyat 2) Felsefe 3) Riyaziye 4) Tarih – Coğrafya 5) Fizik- Kimya 6) Taabiyat 7) Sanayi-i Nefise Okulun öğretim süresi 8 yarıyıl olmak üzere 4 yıldır. Bunun ilk 3 yılı Darülfünundaki öğretimle mesleki derslere son yıl ise stajlara ayrılmıştır( Öztürk,1996)  3. Musiki Muallim Mektebi : 24 Temmuz 1923 talimatnamesine göre musiki muallim mektebi lise ve ortaokullarda müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Akademi de Musiki Muallim Mektebi, Riyaset-i Cumhuriyet-i Flormonik orkestrası, Temsil Şubesi olmak üzere üç kurumdan meydana geliyordu. 4. Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü Orta muallim mektebi, 1926- 1927 öğretim yılında Necati Bey’in kararıyla açılarak 1927- 1928 öğretim yılında Ankara’ya nakledilmiştir ve aynı yıl Yüksek Tedrisata devredilen okulda bir de pedagoji şubesi açılmıştır. 1931 yılında yayınlanan teşkilat ve programa göre Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü ortaokul öğretmeni ve ilköğretim müfettişleri yetiştiren yüksek dereceli ve yatılı bir okuldur. Daha sonraki dönemlerde ise öğretmen yetiştirilmesini diğer kaynaklara uygulamaları şunlardır: Yedek subay öğretmenler  Vekil öğretmenler  Barış gönüllüleri  Öğretmenlik formasyonu  Mektupla öğretmen yetiştirme  Hızlandırılmış programla öğretmen yetiştirme  Askerliğini öğretmen olarak yapanlar  Fakülte mezunlarının öğretmen atanması Cumhuriyet Döneminde Halk Eğitim Çalışmaları Cumhuriyet döneminin başında öğretmenler ve onların mesleki kuruluşları kentlerde, köylerde, irşat heyetleri (aydınlanma toplulukları) adı altında halkı aydınlatmaya çalışmışlardır. Halka devrimden bahsetmişler, okuma- yazma öğretmişlerdir (1925-1928) (Akyüz,2001) 1928 sonlarında Mustafa Necati’nin bakanlığı sırasında Latin harflerinin kabul edilmesi üzerine halka okuma- yazma öğretmek için Millet Mektepleri kurulmuş ve bu mekteplerde 16- 45 yaş arası kadın-erkek herkesi akşam saatlerinde yapılan bir eğitim sonucunda 4 ay boyunca eğitmişlerdir. 1930’lardan itibaren köylerde yetişkinlere okuma-yazma öğretmek için Halk Okuma Odaları açılmıştır. Daha sonra Türk ocakları kaldırılarak (Nisan,1931) Halk Evleri kuruldu. (19 Şubat 1932). 14 yerde birden açılmıştır. Bu iller; Afyon, Ankara, Aydın, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Eminönü, Eskişehir, Konya, Malatya ve Samsundur. Evler CHP tarafından açılıp kuruluş nedenlerini Mustafa Kemal’in şu vecizelerinde anlayabiliriz. “Gençlik, istikbalin ışığıdır. Gençlik mütemadiyen gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın içinde yaşatılmalıdır. Milleti şuurlu, birbirini anlayan, birbirini seven, ideale bağlı bir halk kütlesi halinde teşkilatlandırmak lazımdır. En kuvvetli ders araçlarını ve yetişkin muallim ordularına malik olmak kati değildir. Halkı yetiştirmek, halkı bir kütle haline getirmek için ayrıca bir milli halk mesaisine ihtiyaç vardır. Silah kuvvetinden her türlü cebir ve madde kuvvetinden daha müessir olan fikir kuvvetidir. Bu milleti bu sahada yetiştireceğiz.” Bir millet için en önemli unsur dildir. Dil, Türklerin İslamiyet’i kabul edişlerinden beri yabancı unsurlarla karışıp aralığını yitirmektedir. Din ise yalnızca bir Arap hayranlığı biçiminde anlaşılıyordu. Saray ve Medresenin ileri gelenleri halkı milli benliğinden uzaklaştırıp törelerini bıraktırıyor, Müslümanlık derken Araplık, İlim- İrfan derken Acemliği halka benimsetmeye çalıştıkları için devleti, aydın kesimi ise hem Türklükten hem de halktan uzaklaşıyorlardı. Tanzimat’tan sonra Avrupa hayranlığı işe karışmış ve ayrıca milliyet fikrini unutturmaya çalışan Osmanlı görüşüyle beraber Meşrutiyet yıllarında Jön Türkler ortaya çıkmıştır. Daha sonraları aydınlar Türlük özünü halkta arayarak bu zor günlerde “Mustafa Kemal ateşinin” etrafında toplandılar. Halk evleri, savaş yıllarında birbirine zıt insanlar bile biraraya getirerek milli benliğin tam olarak sağlamaya çalışmışlardır.Aynı yıl açılan Türk Dilini Tetkik Cemiyeti ve Türk Tarih Cemiyeti de bu hizmet için uğraşmıştır. a) Halkevi Nedir? Halkevi aynı kültürden gelen insanların toplandığı yerdir.Halkevleri her alanda gerilikle, gericilikle, taklitçilikle, kozmopolitik ve soysuzlukla savaşır. (Baltaoğlu 1950) Halkevleri sayesinde aydınlarla halkın kaynaşmasını sağlayıp milli heyacın sağlanması ve halkın bilinçlenmesini sağlanır.Milliyet bilinci tarihimizde ,Türk milliyetçiliği (Türkçülük) üç safhadan geçmiştir. 1. Fikri safha:Ahmet Vefik Paşa’dan Türk Ocaklarının kuruluşuna kadar. 2. Romantik safha:1912-1931 Türk Ocakları devresi İradi Milliyetçilik Safhası:Atatürkçülük,Atatürk milliyetçiliği devresi (Ergün 1997) Halkevlerinin çalışma şekillerine baktığımızda,halkevi merkezinde ve halkevi binası dışındaki çalışmalar olarak ikiye ayırabiliriz.Halkevlerinin tek yönetimi zordu,bu yüzden çeşitli kollar açılmıştır. 1. Dil ve Edebiyat Kolu 2. Güzel Sanatlar Kolu 3. Temsil Kolu 4. Spor Kolu 5. Sosyal Yardım(İçtimai Yardım)Kolu 6. Halk Dershaneleri ve Kurslar Kolu 7. Kitaplık ve Yayın Kolu 8. Köycülük Kolu 9. Müzik ve Sergi Kolu gibi kollar açılarak halkın en iyi şekilde eğitilmesi sağlanmıştır Köy Enstitüleri “Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik.” Hasan Âli Yücel  Köy Enstitüleri fikri böyle doğdu ve 1940-1953 arasındaki on üç yıl boyunca yirmi bir enstitü on yedi bin mezun verdi. MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK ABD OSMAN SEZGİN TÜRK EĞİTİM TARİHİ www.osmansezgin.com Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri B İslâmiyetten Sonra B.1. İç Asya B.2. Ön Asya Karahanlılar Selçuklular Osmanlılar 46 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri – İslâmiyetten Sonra TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLMALARI VE YENİ DİNİN EĞİTİM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ü 751’de Arapların Çinliler üzerindeki galibiyeTnden sonra İslâmiyet Türkler arasında yayılmaya başlamışV. Fakat Türklerin kitle halinde ancak 10. yüzyılın ilk yarısında Karahanlılar DevleTnde kendi istekleri ile Müslüman oldukları görülür. ü Türklerin ulaşVkları, Tek Tanrı düşüncesi İslâmiyet’in Tanrı inancı Savaşçı cihat Yoksulları doyurma zekât, sadaka Kurban törenleri kurban Bilim sevgisi gibi gelenekleri Kur’anın ilk âyeti büyük benzerlikler gösterdiği için onların bu yeni dini benimsemeleri zor olmadı. 47 Türk Eği)m Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri – İslâmiye?en Sonra TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLMALARI VE YENİ DİNİN EĞİTİM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ü Türklerin İslâmiyeti benimsemeleri onların eğitimine yeni özellikler kazandırmış ve eğitim tarihi bakımından bunun birtakım önemli ve sürekli sonuçları olmuştur: (Misâl UYGURLAR) ü Türk toplumunda ilk kez medrese denen plânlı, düzenli, güçlü bir örgün öğretim kurumu ortaya çıkmıştır. ü İslâm dünyasında Türk, Arap, İranlı vb. Müslüman düşünür ve eğitimciler eğitim-öğretim konularında eserler kaleme almışlar ve bu konularda genel kabul gören düşünce ve uygulamalar oluşturmuşlardır. ü Türk toplumlarının ahlâk anlayışı, dünyaya bakışı, ideal insan tipi, İslâmiyet'in etkisiyle kısmî değişikliklere uğramıştır. Kabul ettikleri yeni dinle örtüşmeyen birtakım gelenek ve görenekler zamanla değişmiştir. Medreseler ile düşünürler, mutasavvıflar ve din adamları bu değişmeyi kolaylaştırıcı bir yaygın eğitim görevi yapmışlardır. ü Türk insanının yeni dinle ve dolayısıyla yeni değerlerle teması, gâzi ve velî insan tiplerini ortaya çıkarmıştır. Eski savaşçı, cihangir, alp tipinin özellikleri bu yeni değerlerle kaynaşarak yeni alp-eren insan modelini ortaya çıkarmıştır. Osmanlının yükseliş dönemi sonlarına kadar bu alperen tipi İslâm dininin şehit-gâzi değerlerinden güç alarak sürüp gitmiş ve günümüze kadar gelmiştir. 48 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri – İslâmiyetten Sonra TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLMALARI VE YENİ DİNİN EĞİTİM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ü Türklerin İslâmiyet’te bilimin yüce tutulduğunu görmeleri, kendilerinin köklü bilim sevgilerini sürdürmelerini kolaylaştırmıştır. ü “Oku” (Kur’an’ın inen ilk ayeti, Alâk Sûresi, 1. Âyet), ü “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer Sûresi, 9. Âyet), ü “De ki: Rabbim ilmimi artır” (Tâhâ Sûresi, 114. Âyet), ü “İlim öğrenmek kadın, erkek Müslüman’a fazdır.” (Hadis-i Şerif), ü “İlim Çin’de de olsa isteyiniz.” (Hadis-i Şerif), ü “ Ya öğrenen, ya öğreten, ya dinleyen, ya da seven ol! bunların dışında bir beşincisi olma; helak olursun. Beşincisi işe, ilme ve ilim ehline buğzetmendir.“ (Hadis-i Şerif) gibi temel İslamî değer yargıları Türkler arasında ilmî faaliyetlerin yaygınlaşmasına etkili olmuştur. ü Türklerin Müslüman olmaları ve Batıya ilerledikçe Araplar ve İranlılar ile ilişkilerinin artması sonucu Arapça ve Farsça’nın aydınlarımız üzerindeki etkisi artmış, zamanla ilim dili Arapça olmuştur. 49 Türk Eği)m Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiye>en Sonra KARAHANLILAR B.1 İslâmiye)en Sonra KARAHANLILAR 50 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR KARAHANLILAR ü 840’ta Uygur devletinin siyasî hâkimiyeti sona erince, Uygurlar ve başka toplumlar Karahanlı Devleti’ni kurdular ve 930’lu yıllarda, Abdülkerim Satuk Buğra Han döneminde Müslüman oldular. ü Başkenti Kaşgar olan Doğu Karahanlı Devletininen ünlü hükümdarı Hasan Buğra Han’dır. (1056-1103). Bu devlet 1130’da ortadan kalkmıştır. Başkanti Semerkant olan Batı Karahanlı Devletinin ünlü hükümdarlarından biri Buğra Kara Han Ebû İshak İbrahim’dir (1052-1068). Bu devlet 1212’de hâkimiyetini kaybetmiştir. ü İç Asya ve Maveraünnehir’de çok sayıda başka Müslüman Türkler de bulunuyordu. Bunları bazı Türk-Arap-İranlı karışımı devletlerin kurulmasında etkili oldukları gibi, müstakil devletler de kurmuşlardır. 51 Türk EğiUm Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyeXen Sonra KARAHANLILAR KARAHANLILARDA EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ ü Bu toplumun Müslüman olmaları, yerleşik bir düzene geçmeleri onların eğitimini olumlu yönde şekillendiren iki temel etmen olmuştur. ü Bu toplumların devlet adamları, eğitim- öğretime ve bilimin gelişmesine önem vermişlerdir. ü Medreseler kurulup gelişmiş, ülkenin her tarafına yayılmıştır. ü Fârâbi, İbn-i Sînâ, Birûnî gibi dünya eğitim ve bilim tarihinde yer tutan bilim adamları yetişmiştir. ü Eğitim tarihimizde, eğitim bilimine ilişkin ilk görüşler de başta Fârâbi olmak üzere bu düşünürler tarafından ileri sürülmüştür. 52 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR KARAHANLILARDA EĞİTİM, MEDRESELER Karahanlı hükümdarlarının medreselerin kurulup yayılmalarına çok önem vermelerinin iki nedeni; üMedreselerden, yeni Müslüman olan Türk boylarının yeni inanışlarını pekiştirme, yeni dinleri ile çelişen eski inanışları kaybettirme aracı, üMedreselerden, çevrelerindeki Şiilere karşı kendi Sünnî-Hanefî inançlarını koruma aracı olarak yararlanmak. 53 Türk EğiOm Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyeSen Sonra KARAHANLILAR KARAHANLILARDA EĞİTİM, MEDRESELER üMedresede, bilim ve din adamları için bir toplantı yeri olacak, bir camii, çalışma odaları, kütüphane, halk için Kur’an okunan bir salon, edeb (genel olarak eğitim, muaşeret ve genel kültür bilgisi) öğretmeni için bir oda, küçük odalar (muhtemelen öğrenciler için), bir avlu ve bir bahçe bulunacaktır. 54 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR FÂRÂBİ’nin TÜRK EĞİTİM TARİHİNDEKİ YERİ üFelsefe ve çeşitli bilimlerdeki bilgisinin ve görüşlerinin derinliği nedeniyle Aristo’dan sonra kendisine Muallim-i Sâni (İkinci Öğretmen) denen Farabi (870-950), bilimsel çalışmalarının yanında, şöhrete, paraya önem vermemiş, ahlâklı bir hayat sürmüştür. üBugün Kazakistan sınırları içerisinde bulunan Otrar (Fârâb) şehri yakınlarındaki Vesic yerleşim merkezinde doğmuştur. ü Yüzden fazla eser yazmıştır. Bazılarının konuları: ü Felsefe. üGeometri üTasavvuf ü Mantık üSiyaset üDil ü Ahlâk üSosyoloji üEdebiyat ü Psikoloji üAskerlik üMusiki ü Metot üDin ü Fizik ü Kimya ü Astronomi 55 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR FÂRÂBİ’nin EĞİTİM GÖRÜŞLERİ ü Eğitimin amacı, mutluluğu bulmak ve bireyi topluma yararlı hâle getirmektir, ü Farabi eğitimciyi üçe ayırmıştır bunlar; ü Aile reisi, aile fertlerinin; öğretmen, çocuk ve gençlerin; devlet başkanı, milletinin eğitimcisidir. ü Öğretim, milletler ve şehirlerde nazarî (kuramsal) erdemleri var etme demektir. Eğitim ise, milletlerde ahlâkî erdemleri ve iş sanatlarını var etme yöntemidir. ü Öğretim konuşmakla başlar. Eğitim, milletlerin ve şehirlerin kendilerinde bu işleri yapma azmini uyarmakla amelî(uygulamalı) durumlardan doğan işleri yapmakla alışkanlık yoluyla başlar. ü Onlardan doğan huylar(kabiliyetler) ve işler ruhlara hakim olmalıdır ve onlara aşıkmış gibi yapılmalıdır. Azim, sözle veya işle ortaya konulabilir. 56 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR FÂRÂBİ’nin EĞİTİM GÖRÜŞLERİ üÖğre6m ve eği6mi ayırır: “Öğre6m, milletler ve şehirlerde nazari (kurumsal) erdemler var etme demek6r.” ü“Eği6m ise, milletlerde ahlâkî erdemleri ve iş sanatlarını var etme yöntemidir.” üÖğre%mde kolaydan zora gidilmesini istemiş. üBir şey öğre6lmeden ötekine geçilmeyeceğini söylemiş6r. Sorunlar tek tek incelenmeli demiş6r. 57 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR FÂRÂBİ’nin EĞİTİM GÖRÜŞLERİ üÖğretmen öğrencilerle Sokrat gibi tartışmalıdır. üÖğretimde Mantık ve Felsefe’ye yer verilmelidir. üÖğrencinin öğrenme isteğini sürdürülmesine çalışılmalıdır. üÇocuklar, karar verme yeteneği güçlü ve sorumluluk duygusuna sahip olarak yetiştirilmelidir. üDisiplin ne sert ne yumuşak olmalı, ılımlı bir yol izlenmelidir. 58 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR FÂRÂBİ’nin ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ ü Fârâbi, bilimsel meseleleri araşArmanın çeşitli yöntemleri olduğunu, bu konunun başlı başına bir bilim alanı sayılması gerekMğini söylemekte, bilimsel yöntem alanında değerli bir görüş ortaya koyar: ü Bilinmeyen konular araşArma ve öğreMmle açıklığa kavuşturulmak istenince mesele (problem) ve çözülünce de bilgi hâline dönüşür: Her meselede aranan, kesin gerçeği elde etmektedir. Ama çok defa kesinliği elde edemeyiz. Aradığımızın bir kısmına dair kesinlik, geri kalanlara dair de zan ve kanaat elde ederiz. Tek yöntem bizi sorunlar hakkında eşitli kanaatlara götüremez. ü Şüphe de bir araşArma yöntemi olmalıdır. 59 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR FÂRÂBİ’nin HÜKÜMDARIN SİYÂSİ EĞİTİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ ü Milletin eğitimcisi olan hükümdar, bazen ‘ikna’, bazen de ‘zorlama’ yöntemine başvurabilir. Fakat bu, bilgi ve beceri gerektirir. ü Fârâbi’ye göre hükümdarın doğuştan sahip olması ve sonradan kazanması gereken bazı özellik ve yetenekler vardır: ü Doğuştan sahip olması gereken bazı özellikler: ü Vücudunun tam, organlarının sağlam, zeki, uyanık ve hafızasının güçlü olması, öğrenmeyi ve öğretmeyi sevmesi, yemeye, içmeye, kadınlara düşkünlük göstermemesi, kumardan sakınması, doğru sözlü, âdil, ılımlı, irâdesi güçlü olması vb. ü Sonradan kazanılması gereken bazı özellikler: ü Bilge olması, önceki kanun ve kuralları bilmesi, gerektiğinde aklını kullanıp ülke çıkarlarına uygun yeni hükümler getirebilmesi, güzel konuşma sanatını öğrenerek halkını çeşitli konularda aydınlatması, savaş sanatını bilmesi, 60 yorgunluklara dayanması vs. Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR İBN-İ SİNA’nın TÜRK EĞİTİM TARİHİNDEKİ YERİ ü İbni Sînâ (980-1037), gerek Türk gerek dünya düşünce, Lp ve eğiPm tarihinde çok önemli bir yer tutar. ü Buhara’nın Efşene köyünde doğmuş ve Samanoğulları DevleP’nin Buhara’daki kütüphanesinde çok çalışmışLr. ü Bu kütüphanede çok değerli kitaplar vardı ve İbni Sînâ’nın yePşme yıllarında Maverâünnehir’de çok önemli bir bilim, kültür ortamı ve ürünleri oluşmuştur. ü İbni Sînâ daha gençlik yıllarında döneminin felsefe, Lp, tabiat, teoloji, matemaPk alanındaki bütün bilgilerini öğrenmiş ve kendisine Aristo ve Fârâbi’den sonra gelen üçüncü öğretmen anlamında muallim-i sânis denmişPr. 61 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR İBN-İ SİNA’nın TIP BİLİMİNE KATTIKLARI ve TIP ÖĞRENİMİNİ DÜZENLEMESİ ü İbni Sina eğitim görüşlerine gelirsek; bildiğiniz gibi İbni Sînâ tıp alanında çalışmaları çoktur yani İbni Sina Kanun ve Şifâ adındaki eserleriyle tıp bilimini o dönemde doruk noktalarına çıkarmıştır. ü Tıp biliminin konularını ve öğretim programını yazmış, ruhî hastalık ve bozuklukların telkin yoluyla tedavisine başvurarak psikanalist metodun temelini atmış, tıbba daha başka katkılarda bulunmuştur. ü Avrupalılar İbni Sînâ’yı ölümünden yüzyıl geçince eserlerinin lâtince çevirileri ile tanımış ve bunları tıp fakültelerinde beşyüz yıldan fazla bir süre ders kitabı olarak okutmuşlardır.* ü Osmanlı hekimleri de onun kitaplarından yararlanmıştır. Örneğin, Süleymaniye Tıp Medresesi’nde Kanun okutulmuştur. 62 Türk Eğitim Tarihi’nin Kronolojik Açıdan Bölümleri İslâmiyetten Sonra KARAHANLILAR İBNİ SİNÂ’NIN AHLÂK ve FAZİLET EĞİTİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ ü Ona göre insanlar fazîlete değer vermiyor, karanlık içinde yuvarlanıp gidiyorlar. ‘Zavallı insanlar…’ Belki de zenginlik ve şöhrete de kavuşmuşlar. Fakat ahlâk ve fazîlete dayanmayan bir hayaYn ne kıymeZ vardır? ü İbnî Sînâ ahlâk ve fazile\en yoksun kimselerin kendisine haset ederek arkasından konuştuklarını, dedikodu yapYklarını, fakat ‘kendilerini boşuna yorduklarını’ söyler: ‘Onlar akıllarınca, beni çekişZrmekle, didiklemekle bana kötülük yapYklarını sanıyorlar. Oysa bu keçilerin dağa tos vurmalarına b

Use Quizgecko on...
Browser
Browser