Çevre Hukukunun İlkeleri PDF
Document Details
Uploaded by VeritableCarnelian1363
Hacettepe University
Tags
Summary
This document presents the principles of environmental law. It discusses various aspects like the polluter pays principle, precaution principle, participation principle, prevention principle, integration principle, and sustainable development principle. The document also touches upon the application of these principles, including methods for implementing and enforcing them, and the relevant legal frameworks.
Full Transcript
Çevre Hukukunun İlkeleri. Genel açıklamalar Çevre hukukunun temel ilkeleri: çevre hukukuna temel oluşturan, bu hukuk dalının bağımsız bir alan olarak gelişmesinde ve kendine özgü bir karakter kazanmasında belirleyici olan ilkelerdir. Başta ekoloji olmak üzere, ç...
Çevre Hukukunun İlkeleri. Genel açıklamalar Çevre hukukunun temel ilkeleri: çevre hukukuna temel oluşturan, bu hukuk dalının bağımsız bir alan olarak gelişmesinde ve kendine özgü bir karakter kazanmasında belirleyici olan ilkelerdir. Başta ekoloji olmak üzere, çevre ile ilgili bilim dallarının verileri ışığında oluşturulmuştur. İlkeler birbirlerini tamamlayıcı nitelik taşımaktadır. Başlıca ilkeler: Kirleten öder ilkesi İhtiyat ilkesi Katılım ilkesi Önleme ilkesi Entegrasyon ilkesi Sürdürülebilir kalkınma ilkesi Kirleten Öder ilkesi İlk ilke Zarara neden olan kişi, sebep olduğu zararla mücadelenin bedelini ödemeli Çevresel kirliliğin mali bedelinin karşılanmasına yönelik bir araç Çevresel kirlenmeden kim sorumlu? Sorumluluk nasıl gerçekleştirilecek? Kirleten Öder ilkesi tanım: Kirletenin, çevrenin kabul edilebilir bir durumda olmasını sağlamak için kamu otoritelerince belirlenen kirliliği önleme ve kontrol önlemlerinin masraflarına katlanması Ekonomik kökenli tanımında ise dışsallıkların içselleştirilmesinden; yani kirletenin çevrenin kabul edilebilir bir durumda olmasını sağlamak için kamu otoritelerince belirlenen kirliliği önleme ve kontrol yöntemlerinin masraflarına katlanmasıdır. Kirliliğin önlenmesi ve kontrolü ifadesi önce önlemeye, sonra kontrole vurgu yapar Önleme: kirleten önce kirlenme olasılığını önlemek için gerekli tedbirleri alacak bunun masraflarını Kontrol altına alma ve giderme önlemlerin hiç alınmamış olması ya da gerektiği şekilde alınmamış olması dolayısıyla ortaya çıkacak kirlilikle mücadele için gerekenleri yapma ve bunların masraflarına katlanma da yine kirletene ait bir ödevdir Çevre kazaları durumu Önlemlerin kirleten tarafından alınması beklenemez Gereken önlemler kamu otoritelerince alınır Masraflar kirletenden tahsil edilir Böyle durumlarda yetkililerin ilk harcamaları yapabilmesi için evrensel sözleşmelerde ve ulusal çevre mevzuatı düzeyinde acil müdahale fonları oluşturulmaktadır kabul edilebilirlik düzeyi (?) kabul edilebilirlik düzeyi nasıl belirlenecek ? kirliliği önleme ve kontrol masraflarının nasıl ve ne ölçüde saptanabilecek ? önlemleri belirlemede hangi yaklaşım esas alınacak ? Kirleten öder 1972 Ekonomik işbirliği ve kalkınma örgütü (OECD) tarafından kabul edilmiş Rio bildirgesi «çevre maliyetleri» başlığı altında Çevre kanunu «ilkeler» başlıklı 3.maddesi g bendi Çevre kanunu «ilkeler» başlıklı 3.maddesi g bendi: Kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, giderilmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır. Kirletenin kirlenmeyi veya bozulmayı durdurmak, gidermek veya azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kirletenden tahsil edilir. Atıksu Altyapı ve Evsel Katı Atık Bertaraf Tesisleri Tarifelerinin Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik m.4/ı kirleten öder ilkesi atıkların oluşturduğu veya oluşturması muhtemel çevresel kirlenme ve bozulmayı önlemek, sınırlandırmak, gidermek ve çevrenin iyileştirilmesini sağlamak için yapılan ve/veya yapılacak tüm yatırımların ve harcamaların kirletenler veya bozulmaya neden olanlar tarafından karşılanacağı’nı ifade eder. Kirleten öder ilkesi ile beklenen: Maliyet-fiyat ilişkisiyle çevresel kaynakların piyasada daha iyi dağılımını sağlayarak, bunların da diğer üretim araçları gibi ekonomik bir kullanıma kavuşturulması olmaktadır. Kirletenlere sebep oldukları kirlilikle mücadelenin bedelinin ödettirilmesinin yanı sıra, çevresel zararlara neden olan kişileri bu zararları azaltmaya ve daha az zararlara neden olacak yöntemler bulmaya da teşvik etmektedir Kirleten öder ilkesine getirilen eleştiriler: 1. Uygulama güçlükleri 2. Parası olan kişiler kirlilikle mücadelenin maliyetini tüketiciye yansıtarak kirletme hakkını satın almış olurlar, bu durum çevrenin zarar görmesinin engellenmesi amacı ile bağdaşmamaktadır. 3. Bu ilke kirlenmenin önlenmesi, sınırlanması ve kirlenme ile mücadelenin masraflarının kirletene yüklenmesine dayanmakta ise, fiyatı belirlenemeyen çevresel unsurların fiyatı nasıl belirlenecektir? Kirleten öder ilkesinin hayata geçirilmesine yönelik yöntemler Müdahaleci Yöntemler (devlet tarafından hayata geçirilen yöntemler ) Emir ve kontrol Doğrudan yasaklama ya da sınırlama Kirlilik ücretleri Vergi dışı kirlilik ücretleri ve çevre vergileri Ortak tazmin fonları ve kirlilik sigortaları Piyasa yöntemleri (piyasanın dengelemesi beklenen yöntemler )(ekonomik güdü sağlayarak üretici ve tüketicilerin davranışlarına yön vermeyi amaçlar ) Mülkiyet hakları Alınıp satılır paylar (emisyon ticareti) Türkiye’de uygulama (çevre kanunu m.3/g) emir kontrol yöntemleri (standartlar) kirlilik ücretlerine (vergi, harç, katılma payı, emisyon ücreti vb.) temiz teknolojinin kullanımının teşvik edilmesi (m.3/ı) kirleten öder ilkesinde kirlilikle mücadele önlemlerini almadaki mali yükün kirleten bazında devletin yardımıyla azaltılması m. 29 çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesine ilişkin faaliyetler bakımından teşvik uygulaması İhtiyat ilkesi 1970lerde ilk defa Almanya’da uygulamaya aktarılmış bir faaliyetin çevre açısından olumsuz neticeler doğuracağı hususunda ciddi bir şüphenin oluşması halinde bilimsel bir kanıtın ortaya çıkışı beklenmeden önleyici tedbirlerin alınmasını öngörmektedir İhtiyat ilkesi Ortaya çıkış sebebi : Bilimsel belirsizlik Bilimsel belirsizliğin ihtiyat ile risk arasında bir tercih yapılmasını gerektirdiği hallerde devreye girer bilimsel belirsizliğin getirdiği riskin yüksek olduğu ve zarar tehdidinin giderilmez olduğu durumlarda, çevresel değerlere öncelik tanınarak çevresel riski oluşturan faaliyetlere söz konusu zarar ortaya çıkmadan önce engel olunmasını amaçlamaktadır İhtiyat ilkesinin içeriğini belirleyen temel öğeler: Bilimsel belirsizlik Zarar tehdidi Koruma tedbirleri İhtiyat ilkesinin uygulama araçları: Yasaklama Sıkı koşullara bağlanmış izin sistemi Bazı üretim yöntem ve teknolojilerinin kullanılması zorunluluğu İspat yükün tersine çevrilmesi Karar alma usullerinde değişiklik Hareketsizlik veya Yasaklama Sıfır risk İhtiyat ilkesinin en katı uygulama şekli yeni bir kimyasal madde veya atığın ya da GDO’nun çevreye bırakılması isteminin reddi Yasaklama tam veya kısmi olabilir Baz istasyonlarının kurulmasının belli yerler bakımından yasak olması Sıkı koşullara bağlanmış izin Faaliyet gerçekleştirilmeden önce, faaliyetin gerçekleşeceği yerin yetkili makamlarına durumun bildirilmesi ve izin talep edilmesi tehlikeli madde ve atıkların uluslararası transferi gibi durumlarda rastlanılmaktadır. Bazı Üretim Yöntem ve Teknolojilerinin Kullanma Zorunluluğu Temiz teknolojiler Mevcut en gelişmiş-en ileri teknolojinin satın alınması şart koşulmaktadır İspat Yükünün Tersine Çevrilmesi ispat yükü çevresel bozulmaya yol açabilecek faaliyete karşı çıkanlardan (mağdur veya potansiyel mağdurlardan) alınarak; bu faaliyeti gerçekleştirmek isteyenlere (çevresel kaynakları kullananlara) verilmektedir öncelikle izin verme sürecinde ortaya çıkar gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetin çevresel açıdan önemli bir zarar yaratma riski taşımadığının, bizzat faaliyet ya da proje sahibi tarafından kanıtlanmasını gerektirir. Aksi takdirde ilgili projeye izin verilmeyecektir. Karar Alma Usullerinde Değişiklik: Evrensel metinlerin hazırlanması açısından düşünülmüş Teknik kararlarının konsensüs yerine, çoğunlukla alınması kabul edilmektedir. Bu neviden düzenlemelerin kabulünün önündeki en isteksiz tarafın iznini alma zorunluluğundan kurtulmak amaçlanır. Katılım ilkesi bireylerin çevresel yönetim sürecinde rol oynamaları, bu sürece etkide bulunmaları ve böylece kendi yaşamlarını şekillendirecek bu süreci yönlendirmelerini İfade eder Yönetim sürecinde katılma Karar alma aşamasında Çevre hukukunun amacı olan çevrenin korunması ve önleyicilik bakımında bu aşamada katılım çok önemlidir Uygulama aşamasında Hizmet alımı şeklinde uygulamada katılım olabilir İdareye ya da yargıya başvuru yollarını kullanarak katılım olabilir Karar alma aşamasında katılım yeterli sağlanamamışsa ikinci aşama daha da önem kazanır Katılım ilkesinin yararları: çevresel kararların demokratik meşruiyetini ve etkililiğini artırır halka idari kararların alınması ve yürütülmesi sürecini denetleme imkanı sağlar devlet idaresinde şeffaflığı artırır ilgili idari birime kararlarına temel oluşturacak sağlam bilgilere erişme olanağı sağlar idari kararların yerel koşulların da göz önünde bulundurularak alınmasını sağlar. Katılım ilkesini diğer ilkelerden ayıran özellik Katılım ilkesi sadece bir ilke değildir aynı zamanda bir «hak» tır. ayrıca Katılım ilkesinin hayata geçirilmesinin önkoşulu bilgi ve belge edinme hakkının kabulüdür. (2004 yılında yürürlüğe giren bilgi edinme hakkı kanunu!) ÖNLEME İLKESİ Korumak tedavi etmekten iyidir Koruyucu hekim mantığına dayanır. ►Önleme ilkesi, mevcut çevresel sorunların giderilmesi ile değil, aksine bu sorunlar henüz ortaya çıkmadan evvel öncelikle engellenmesi ile ilgilidir. Önleme ilkesinin özellikleri akılcı ve ekonomiktir çevre sorunlarının ortaya çıkmasından önce alınacak tedbirler bu sorunların ortaya çıkmasından sonra tedbir alınmasından daha akılcı ve ekonomik ihtiyat ilkesinin çekirdeğini oluşturmaktadır. Ancak, etkisi ihtiyat ilkesine göre daha düşüktür. Zira önleme ilkesi, mevcut bir çevresel tehlikenin söz konusu olması halinde uygulama alanı bulurken, ihtiyat ilkesinde çevresel bir tehlikenin olması önemli olmayıp, potansiyel bir zarar riskinin öngörülebilmesi yeterlidir. Entegrasyon ilkesi (Bütünleyicilik ilkesi) Entegrasyon: birbirinden farklı öğelerin bir bütün içinde uyumlu bir şekilde birleştirilmesi Entegrasyon ilkesi, çevre hukukunda esas alınan bütüncül yaklaşımın bir yansıması Entegrasyon ilkesi (Bütünleyicilik ilkesi) Dış entegrasyon Çevre koruma gereklerinin diğer politika alanlarının şekillenmesi ve yürütülmesinde dikkate alınmasını öngörür, Diğer politikaların saptanmasında ve sektörel faaliyetlerin yürütülmesinde çevrenin korunmasının da dikkate alınmasını ve bu politika ve faaliyetlerin (tarım, ticaret, ulaştırma v.s.) çevre politikası ile ilgili uyumlulaştırılması için gereken değişikliklerin yapılmasını öngörmektedir. İç entegrasyon bir madde veya bir faaliyetin yalnızca belli bir çevresel öğe üzerinde değil bir bütün olarak çevre bağlamında doğuracağı etkilerin göz önünde tutulmasını gerekli kılmaktadır. Sadece belli çevresel öğelerin diğer öğelerden yalıtık bir şekilde korunmasını öngören sektörel yaklaşımın terk edilerek, çevrenin bütüncül bir şekilde korunmasını benimseyen bütüncül bir yaklaşımın uygulanmasını gerektirmektedir SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ekonomik büyüme ile doğal kaynakların korunması arasında bir denge Kalkınma ≠büyüme Kalkınma, sosyal ve kültürel öğeleri de içeren, niceliksel göstergelerin yanında niteliksel göstergelere de yer veren bir kavramdır. Büyüme, ekolojinin ilkelerini yadsıyan sınırsız bir kar anlayışını ve kontrol altına alınmış bir tüketim talebini arzular. Kalkınma anlayışı ile en azından kaynakların kıtlığının ve bazı kaynakların da yenilenemez olduğunun farkına varılmıştır. Yine de kalkınma, büyüme merkezli bakış açısını esas almaktadır. Bu bakış açısına göre doğa, insanların hizmetine tahsis edilmiş bir araç ve mallar toplamıdır. Dolayısıyla kalkınma anlayışı güçlü bir faydacılık ve antroposantrik yaklaşım içerir ki, bu da klasik fayda-maliyet analizini temel aldığını gösterir. Sürdürülebilir kalkınma Denge arayışı, uzlaşma Kuzey güney çatışmasına getirilen dengeleyici bir araç: gelişmiş ülkeleri temsil eden kuzeyin bakış açısı çevreci bakış açısını yansıtırken, az gelişmiş ülkeleri temsil eden güney ise kalkınmacı bakış açısını benimsemiştir. Kuzey yıllardır kendisinin uyguladığı ve çevrenin bozulmasına yol açan kalkınma modellerinin, şimdi güney tarafından kullanılmasına karşı çıkarak SK kalıplarını güneye dayatmaya çalışmaktadır. Güneyin kavramın karşısında olduğu nokta da budur. Daha önceki uygulamalardan tecrübeli olan Güney SK kalıplarını Kuzeyin “yeni sömürgecilik aracı” olarak kullanmasından korkmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma Gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin günümüz kuşaklarının ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kalkınma modeli 20. yüzyıl sonlarına doğru dünya gündemine girmiş ve 1990’lı yıllarda imzalanan uluslararası antlaşmalarla küresel bir uygulama planı haline gelmiştir. Sürdürülebilir kalkınma günümüzün ulusal ve uluslararası ölçekteki çevre koruma politikalarının en temel kavramlarından birisidir. Hatta bu ilke çevre koruma politikasının hareket noktasını meydana getirmektedir Birleşmiş Milletlerin 1987 tarihli “Brundtland-Ortak Geleceğimiz” raporu Kavramın ilk resmi tanımı çevre sorunlarının insan refahını ve dünyadaki yaşamı tehdit ettiği, bu bakımdan sürekli ve dengeli bir kalkınmaya ihtiyaç duyulduğu, ancak bu kalkınma politikasında bugünün ihtiyaçları karşılanırken gelecek nesillerin ihtiyaçlarından taviz verilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Bunun için ise, sürdürülebilir kalkınmaya dayanan bir adalet anlayışı gerekli olduğuna vurgu yapılmıştır. Raporun giriş kısmında “…sosyal ve çevresel olarak sürdürülebilir nitelikte yeni bir ekonomik büyüme dönemine” gereksinim olduğu ifade edilmiş Çalışmanın tümü boyunca sürdürülebilir kalkınma ulaşılması gereken bir hedef olarak vurgulanmıştır. Sürdürülebilir kalkınma ilkenin bu denli önem kazanmasının altında yatan neden mevcut ekonomik kalkınma anlayışının devamının tehlikeye düştüğünü gösteren gerçeklerle karşılaşılmasıdır. sınırsız sanılan ve bu yüzden kalkınma çabalarında alabildiğine kullanılan doğal kaynakların tükenmekte olduğu görülmüştür iyi kurgulanmamış bir kalkınma stratejisi, şu anki ihtiyaçları karşılayabilir; ancak insanların gelecekteki temel ihtiyaçlarının karşılanmasını tehlikeye sokabilir. Çünkü büyümenin hangi sınırdan sonra çevresel felaketlere yol açacağı kesin değildir ve çevresel bozulma çoğu zaman geri döndürülemez niteliktedir. Sürdürülebilir kalkınma ilkesi, ekosistemlerin taşıma kapasitesini dikkate alan bir ekonomik büyüme modelini hedefler. sürdürülebilir kalkınmanın temel felsefesi: Ekonomik ve sosyal yapı ile çevre etkileşiminin bütüncül bir şekilde değerlendirilerek bugünkü ve gelecekteki nesillerin, kalkınmanın getirdiği fırsatlardan hakkaniyetli bir şekilde yararlanmasının sağlanması. Sürdürülebilir kalkınma sürdürülebilir kalkınma kavramının içerisinde “çevre” sözcüğü geçmez ! Ancak, SK yaklaşımının ana teması çevrenin korunması ile kalkınma kavramlarının birbiriyle çatışmadıkları; aksine birbirlerini tamamladıkları ve birbirlerine gereksinim duydukları düşüncesidir. 2002 Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesinde kabul edilen plan: 1. Yoksullukla Mücadele 2. Sürdürülebilir Olmayan Üretim ve Tüketim Kalıplarının Değiştirilmesi 3. Doğal Kaynakların Ekonomik ve Sosyal Kalkınmayı Destekleyecek Şekilde Korunması ve Yönetilmesi 4. Enerji Sunumunda Fosil Kaynaklara Olan Bağımlılığın Azaltılarak Kaynak Çeşitliliğinin Sağlanması 5. Enerji Kullanımında Küresel Ölçekte Daha Adil ve Dengeli Bir Dağılımın Sağlanması 6. Biyolojik Çeşitliliğin Korunmasıyla Biyolojik Çeşitlilikteki Azalmanın Önüne Geçilmesi. YEŞİL BÜYÜME Sürdürülebilir kalkınma kavramıyla bağlantılı OECD ve uluslararası örgütlerin “yeşil büyüme” veya “yeşil ekonomi” tanımı: çevresel iyileştirmelere katkı sağlayan mal ve hizmetlerin yatırım ve tüketimini önceliklendiren bir anlayış