Beyaz Zambaklar Ülkesinde Past Paper Extract PDF

Summary

This document excerpt discusses the training and conditions of Finnish soldiers. It details the shift in military culture and training, with a focus on the importance of discipline and patriotism.

Full Transcript

Asker n kalb de subaya ver lm şt r. O, askerlerde güçlü b r k ş l k meydana get recek, onlara tem z v cdanlı olmayı, görgü kurallarını, nsanlarla sağlıklı b r let ş m kurmayı öğreterek ve onlara vatan sevg s n aşılayacaktır. Bu yen görevler karşısında bulunan genç F n subayları bu sorumluluğu ağır v...

Asker n kalb de subaya ver lm şt r. O, askerlerde güçlü b r k ş l k meydana get recek, onlara tem z v cdanlı olmayı, görgü kurallarını, nsanlarla sağlıklı b r let ş m kurmayı öğreterek ve onlara vatan sevg s n aşılayacaktır. Bu yen görevler karşısında bulunan genç F n subayları bu sorumluluğu ağır ve zor görevler n yer ne get r lmes nden korkmuyorlardı. _ Her zaman ama her zaman, yalnız barışta değ l, savaş sırasında da b z vatanımıza kazanç sağlayacak, yararlı olacağız!.. B z kışladayken de yurdumuza yararlı olab l r z. Ülkem z ç n askerlerle her türlü eğ t m ve çalışmamız yararlı olacaktır. Bugüne kadar F nland ya halkı arasında kışla kel mes nden nefretle söz ed lm şt . Esk den b r yerde kabalık, terb yes zl k, kavga ve kargaşa oldu mu herkes; _ Efend ler, burası kışla mı? _ Sank kışla havası! _ Onun ahlâkını kışla bozmuş... d yordu. Genç F n subayları artık bu sözlerden nc n yorlar ve duymak stem yorlar. “Yen dönem n kışlası, başka b r kışla olacaktır!” d yerek ant çm şlerd r. B z kışlayı b r halk okuluna dönüştüreceğ z. Hatta b r ün vers te hâl ne get receğ z. Öyle k , her b r asker, kışlada yaşadığı günler yaşamı boyunca sevg ve övgüyle ansın; kışladan öğrend kler n hayatında başarıyla uygulayarak gurur duysun. Kışlayı öyle b r hâle get rmel y z k , artık halkımız, aşağılayıcı sözler yer ne; _ Bereket vers n, onu kışla ıslah ett . _ O eğ t m n kışladan aldı. _ Askerl ğ sırasında dürüst, at k, çalışkan ve k bar olmayı öğrend ... des n ve bu sözler b rer atasözü olsun. Kışla düzen n n ve askerl k h zmet n n amaçları bu şek lde ortaya konulduktan sonra, genç F n subayları bu amaca ulaşmak ç n en ac l çözümler aramaya, en y yöntemler uygulamaya başladılar. Bundan sonra subaylar, askerlere karşı zleyecekler tutumu ve yöntemler d kkatle düşünmeye koyularak askerlere karşı esk davranış b ç mler n değ şt rd ler. İsveç egemenl ğ dönem nde kışlalar oldukça p st ve yaşanılır g b değ ld . Havası p sl kten kötü kokuyordu. Askerler n ün formaları dökülüyordu. Bozuk y yeceklerden ve kokmuş yemeklerden askerler zeh rlen yor, yemeyenlerse aç kalıyordu. Rütbe sıralamasına göre onbaşılar, çavuşlar, teğmenler d ğer askerler n y yeceğ nden ve ısınma araçlarından (battan ye, kaput, v.b.) kısarlardı. Askerler hor görürler ve aşağılarlardı. Kışlada en ağır küfürler b le gündel k konuşma hâl ne gelm şt . Ama artık her şey temelden değ şm şt . Kışlalar tem zlenm ş, duvarlar boyanmış, bahçeye ç mler ek lm ş, pencerelere ve avlu köşeler ne saksı ç çekler konulmuş, pencerelere perdeler çek lm ş, koğuş g r şler ne paspaslar konulmuştu. Askerler de her sabah banyo yaparak güne başlıyorlardı. Çevre ve vücut tem zl ğ n n yanısıra manev tem zl ğe de ahlakî tem zl ğe de d kkat ed l r olunmuştu. İsveç egemenl ğ dönem nde halk arasında kullanılan dey mler askerler n ne berbat şeyler olduklarına y örnekt r: _ İsveçl g b körkütük sarhoş!.. _ İsveç asker g b sövüyor!.. Önceden askerler sürekl sarhoştu, ağza alınmayacak küfürler ed yorlardı. Askerler b rb rler ne, subaylar b rb rler ne, hatta generaller b le b rb rler ne söverlerd . Karşılarındak n severken de, yererken de söverek konuşurlardı. İğrenç ve uğursuz küfürlerd heps de. H ç çek nmeden ana-babaya, d nemana, güneşe-aya, gökyüzüne ve doğaya, akıllarına gelen her şeye küfürler ed yorlardı. Genç F n subayları kışlaya tem zl k maddeler get rtt ler, askerler n yemeklerden önce ve sonra sabun kullanmalarını sağladılar. Tem z havlular z mmetlend ve her askere b rer d ş fırçası ve macun dağıtarak d ş tem zl ğ ne önem vermey öğrett ler. D ş tem zl ğ nden sonra d l tem zl ğ n , düzgün ve k fürsüz konuşmayı öğrett ler. Subayların kend ler de asla kötü söz söylem yor ve küfür etm yorlardı. Önceler askerlere kaba ve sert davranılıyorken, artık böyle b r şeye z n ver lm yordu. Ama h çb r aşağılayıcı ve küfürlü söz söylemeden, kaba davranmadan en katı d s pl n n yerleşmes n başardılar. Esk den yalnızca askerler değ l, subaylar ve seçk n a lelere mensup k ş ler b le ad kavgaları, bağırıp çağırmayı b r y ğ tl k ve adeta kışla hayatının vazgeç lmez gerekler nden sayarlardı. Öyle k çeş t çeş t küfürler b lmekle övünürlerd . Kışlayı bambaşka b r hâle dönüştürmey başaran genç F n subayları şöyle d yorlardı: _ Kışla b z m a le ocağımızdır. Orası b z m badet yer m zd r. D n adamı ç n mabed , öğretmen ç n okulu neyse b z m ç n de kışla odur. B z burada kadınlar arasında bulunduğumuz zamank nden daha fazla edepl ve terb yel davranmak zorundayız. Subaylar, davranış ve sözler yle askerlere şunları telk n ed yorlardı: Kışlayı sarhoş meyhanes ne veya küfür ortamına çev rmey n z. Yerlere tükürmey n z. Döşemeler k rletmey n z. Küfürlü konuşarak kışlanın nez h havasını bozmayınız. D l n z tem z tutunuz, arkadaşlarınızın kulaklarını k rletmey n z. Kaba küfürlerle konuşmak, köpek ulumasından daha kötüdür. Küfür etmek meden yets zl ğ n bel rt s d r. Eğer y ğ tl ğ n z göstermek st yorsanız, bunun ç n daha as l çözümler bulunuz. Spor yapın, uzun metre yüzmey , ustaca güreşmey , yüksek atlamayı öğren n z. Toplantılarda nezaket ç nde olmayı öğren n z. Yararlı k taplar okuyunuz. Okuduklarınızı ve d nled kler n z y ce anlayınız. Bu şek lde genç subayların her b r y b rer eğ t mc oldular. Asker tâl mler ne kadar çok zaman alırsa alsın, subaylar, askerler terb ye etmek ç n her gün 1-2 saat bulab l yorlardı. Subaylar, askerlere özel oyunlar, eğlenceler, p yesler ve genel okuma geceler düzenl yorlardı. Onlarla sohbetler yaptıkları g b , çeş tl m lletlere da r h kâyeler ve ünlü kahramanların y ğ tl kler n anlatan k taplar okutuyorlardı. Projeks yon alet yle vatan tar h ne ve d ğer m lletler n tar h ne a t şemalar, har talar, manzaralar göstererek genel kültür konularında b lg lend r yorlardı. Bundan başka askerl k h zmet n b t r p terh s olan erlere yurda nasıl h zmetler n n dokunacaklarına da r sık sık açıklamalar yapıyorlar, bu amaçla yazılmış k taplar okutuyorlardı. Subaylar şunları d yorlardı: _ Geld ğ n z yerlerde nsanlar, köstebekler g b kovuklarda yaşıyorlardı. Bunlar nsanca yaşamanın ne demek olduğunu ne görmüşler, ne duymuşlar, ne de k taplarda okumuşlardır. S zler de öyleyd n z. O köstebekler n yanına tekrar onlar g b g d p kovuklara tıkılacak olursanız, yazıklar olsun s ze!.. S zler oraya yen hayatın müjdec ler olarak g d n z! O ücra yerlerde yaşayan nsanların ruhlarını uyandırınız. Oralarda yen b r ordu kurunuz. Bu ordu barış, huzur, uygarlık ve çalışma ordusu olsun. Çeş tl ordularda y ğ tl kler yle öne çıkmış kahramanlardan oluşan taburlar vardır. Onlar kend ler ne “ölüm taburu” sm n takmışlardır. Başka nsanlar da öyle d yor onlara. Bunlar, gerekt ğ nde b r tek asker ka‐ lıncaya kadar ölmeye yem n etm şlerd r. Bunlar kahramandırlar. Vatan ç n yaşamak, ülken n lerlem es ve yükselmes ç n çalışmak da ülke ç n ölmek kadar şere d r! Toprağı nasıl şl yor, buğdayı nasıl ek p b ç yorsunuz? Hayvanlardan ve ormanlardan nasıl yararlanıyorsunuz? Erkekler n z kadınlarıyla nasıl geç n yor? Analar ve babalar çocuklarını nasıl terb ye ed yorlar? Ş md gel n z s ze, hayatlarını daha akıllıca düzenlem ş toplumlarda bunların nasıl yapıldığını anlatalım: N ç n herkes, İng l z kumaşlarını, Bohemya kr staller n , Çekoslovak camlarını, Felemenk (Hollanda) balık konserveler n , İrlanda koyunlarını, Fransız şaraplarını, Dan marka tereyağlarını, Bruxelles (Brüksel) danteller n , Rus kürkler n , İsveç mukavvalarını ve k br tler n terc h ed yor? Çünkü bunlar o ülkelerde en y b r şek lde üret lmekted r. S zler de b z m ülkem zde böyle kal tel ürünler meydana get rmek ç n çalışın!.. Bütün bunları k m yapacak? Köyler n zdek kör kardeşler n z n ve babalarınızın gözler n k m açacak? Bataklık ve ormanlıkların ücra kısımlarına kadar g tmey k m göze alacak? Askerler ne bu uyarıcı ve b l nçlend r c soruları, yönelten Öğretmen Subaylar, cevapları y ne kend ler ver yorlardı: _ S zler!.. En önce s zler yapacaksınız. İşte o zaman a leler n z, köyler n z, s z n vatan ç n uzun yıllar kışlada kalmanızdan dolayı h çb r şey kaybetmem ş olacaklar, aks ne kazançlı çıkacaklar. Onlardan aldıklarınızı kat kat onlara ger ödem ş olacaksınız. S zler kışlaya ham b r madde olarak geld n z. Ş md şlenm ş b r elmas g b ve har kalar yaratan s h rbazlar g b memleketler n ze dönüyorsunuz. Doğanın sank hor görürces ne fey z ve bereketten mahrum bıraktığı F nland ya topraklarında, genç F n subayları büyük b r uygarlık gücü oluyorlardı. Büyük b r fabr kanın üret m g b , ülke ç n akıllı, güçlü, canlı nsanlar yet şt r yorlardı. Askerler, artık kıdeml arkadaşlarını sayıyor ve sev yorlardı. Askerl k h zmetler boyunca onları gücend rmekten ve üzmekten kaçınıyorlardı. Daha güçsüz ve hmalkâr olan arkadaşlarının davranışlarını se kontrol altında tutuyorlardı. Terh s olduktan sonra se çoğunlukla subaylarıyla mektuplaşıyorlardı. Askerl k günler n şükranla anıyorlar, hayata aıtık yen gözle ve daha canlı bakmakta olduklarını b ld r yorlardı. Ülken n kalkınma hamles yle lg l düşünce ve hayaller n subaylarına anlatıyor ve onlardan ne yapmaları gerekt ğ n soruyorlardı. Kend ler ne bazı k taplar göndermeler n ya da gazete ve derg lere abone yapmalarını st yorlardı. En küçük yerleş m b r m ndek kulübelere varıncaya dek, ülken n her yer yle kışla arasında sam m b r bağ kurulmuştu. Yed den yetm şe hep b rl kte, ülken n sağlıklı b r kalkınma ve uygarlığa kavuşması ç n teşk latlar kuruyorlardı. Kışla artık ülke ç n b r fac a olmaktan çıkmış, hakkıyla takd r ed l r olmuştur. Anne-babalar, yaramaz çocuklarını eğ tmek ç n artık şunları söylüyorlardı: _ Şu askerl k zamanın gelse de artık askere g tsen. Belk asker ocağı sen yola get r r! Çevredek ler se onaylıyordu: _ Elbette ıslah eder. Böyle haylazların hakkından ancak kışla gel r. Artık b l yoruz k , kışla b z m çocuklarımızı b zden daha y terb ye etmes n b l yor. Yaşlılar da onaylıyorlardı: _ Evet, önceler gözler m z körmüş. Fec b r hayat sürüyormuşuz. Şükürler olsun, ş md k gençler hayatı daha güzel ve daha akıllıca düzenlemes n b l yorlar. Bu şekl de b zzat kışlalar da b lg ve ahlâk yönünden yükselm şt r. İy mayanın hamuru kabartması g b , kışla da m llet b lg ve ahlâk açıdan yükseltm şt r. Futbol Napoleon’un Fransa’nın dares ne geç ş nden sonra Avrupa ülkeler arasında savaşlara rastlanmamıştır. Napoleon, b rçok Avrupa ülkes yle savaşıyor ve en çok da İng ltere’y yen lg ye uğratmak st yordu. D ğer taraftan İng ltere de, Napoleon’u tahtından nd rmek ç n her çareye başvuruyordu. Napoleon, Rusya’yı da savaşmakla tehd t ed yordu. Rusya, Fransızlar’la b r savaş çıkar end şes yle 1808’de İsveç’le yaptığı savaşa son verd . Fakat Rusya’nın end şes gerçekleşt ve Fransa’yla aralarında o ünlü korkunç savaş başladı. Napoleon y rm m llet n kuvvetler nden oluşan ordusuyla Rusya’nın üzer ne yürüdü. Moskova’ya kadar lerled . Ancak burada bozguna uğradı ve Rusya’dan ger çek lmek zorunda kaldı. Napoleon gücü tükenm ş ve çares z b r hâlde Fransa’ya döndü. B r süre sess z kalarak esk ht şamını ve kudret n yen den kazanmaya çalıştı. Fakat bu kez de İng l zler tüm Avrupa’yı Napoleon’a karşı ayaklandırarak, bütün gücünü ezd ler. İng ltere’ye es r düşen Napoleon, Sa nte-Helene Adası’na sürgüne gönder ld . Napoleon’un ardı arkası kes lmeyen savaşlarından artık bıkmış olan Avrııpa ülkeler bu sonuca çok memnun oldular ve İng ltere’n n yen lg b lmeyen kudret ne hayran oldular. Tüm Avrupa, İng l zler’ takl t etmeye başladı. İng ltere’n n her şey artık moda olmuştu. Ancak çocuklar, büluğa ermem ş gençler ve orta yaş kes m herşey takl d ederken, çoğunlukla s gara ve çk kullanma, kaba konuşma g b olumsuz yönler n takl t ed yorlardı. Henüz kültür ve meden yet alanında lerleyemem ş m lletler de İng l zler’ n kom k ve zararlı davranışlarını alarak, İng l z toplumunun kötü b rer kopyası durumuna düştüler. Zeng nler ve ekonom k durumu y olanlar, İng l zler g b at yarışlarında yüksek m ktarda paralar harcamaya, sodayla v sk çmeye, İng l z modasına göre g y nmeye, ve saçlarına onlar g b şek l vermeye başladılar. Gençl k se kend n İng l z sporlarına ve daha da kötüsü futbola kaptırmıştı. Eğ t mler n henüz tamamlamamış olan Avrupa gençler arasında futbol âdeta b r d n olmuştu. D ğer ülkeler n gençl ğ de bundan etk lenerek futbolu b r badet şekl ne soktular. Bundan daha da zevk alanlar futbolu b r b l m ve sanat dalı g b görmeye başlamışlardı. Sokaktak halkı heyecanlandırarak geç nen boş kafalı ve cah l bazı gazetec ler, gençl ğ n bu yen tutkusunu kışkırtarak sömürme yoluna g tm şlerd . Futbol ç n ayrıca köşe yazıları konulmuş ve sığır bacağı g b güçlü bacakların mez yetler nden uzun uzadıya bahsetmek artık gazetec l k sayılır olmuştu. Snelman’ın dönem nde F nland ya’da da aynı şeyler yaşanıyordu. O zamanlar F n gençler c dd düşünce uğraşına henüz alışmamışlardı. C dd ye alınab lecek h çb r düşünsel lg ve üret mler yoktu. F nland ya, Rusya’ya lhak ett kten sonra artık İsveçl ler’e karşı m ll k n beslemek, onlarla mücadele azm taşımak g b m llî duygular da körelm şt . Bomboş b r kafa ve zamana sah p olan F n gençler ç n de futbol en c dd , hatta d nsel b r uğraş hal n almıştı. Bulaşıcı salgın hastalık g b futbol, kent gençl ğ n etk s ne almakla kalmamış, nüfusu kalabalık köylere b le g rm şt . Futbol bütün b r nesl n düşünces n ve duygularını kend egemenl ğ altına almış b r hastalık olmuştu. Futbol kulüpler ve federasyonları, b tk n b r vücutta türeyen s v lceler ya da bataklık s nekler g b çoğalıyordu. “Manda ayağı g b güçlü bacak.” o günler n ft har sembolü olmuştu. Snelman le arkadaşları, gençlerde zekâ dolu bey nler n yer ne güçlü manda ayaklarının oluşmasına razı olmadılar. Bütün b r nesl n düşünce yönünden çıplak kalmasına tahammül edemed ler. F nler’ ruhen uyandırmak ve uygarlık alanında yükseltmek steyen yurtseverler, “kolları ve bacak kasları kayış g b sertleşm ş kahramanlardan(!) ne yet şeb l r? Ülken n kalkınmasında ne tür h zmetler olab l r?” şekl nde b rb rler ne soruyor, çözümler arıyorlardı. Snelman, b r zamanlar İspanya’da b rtakım k ş ler n hayalî şövalye romanlarıyla akıllarını bozup, şövalyeler takl de kalkmakla nasıl gülünç duruma düştükler n ünlü “Don K şot” (Don Qu chotte) romanında Cervantes’ n daha gülünç b r hâle sokarak anlattığını hatırlattı herkese. Snelman ve dostları aynı f k rdeyd ler: _ Gençler n böyle aptalca yazılmış serser romanlarına kend ler n kaptırmaları öyle hmale gelecek önems z b r şey değ lm ş k , İspanya’nın en büyük dah s bunu romanına konu ed nm ş ve bu salgınla mücadele etmek zorunda kalmış, d yorlardı. Cervantes, bütün okuyucuların böyle macera romanlarına düşkün olmalarının z h n tenbell ğ ııden kaynaklandığını tesb t etm şt . O dönemde İspanyollar, ger kalmış ülkeler n n kalkınması, sosyal düzen n n yen den tes s , m llet ekonom k sosyal ve kültürel alanda yükseltmek yolunda c dd çözümler arayışında değ llerd . Bu alanlarda tamamen çıplaktılar. Çünkü onlar bu konularda ne b r düşünce, ne b r duygu ne de b r n yete sah pt ler, olmak da stem yorlardı. Toplumun çoğu zamanını hayal ürünü macera romanlarıyla geç r yor ve böyle davranmakla b r şey yaptıklarını zanned yorlardı. Ülkede kültürle uğraşan sanatçılar yoktu. Toplum düşünces uykuda; cehalet se z rvedeyd . Bunun yanısıra nüfus artışıyla b rl kte yoksulluk da artıyor, devlet gücü zayı ıyor, ahlâkî, f krî ve t car hayat yok olma tehl kes yaşıyordu. Halkı uyandırmak durumunda olanlar ve az-çok eğ t m görmüş k ş ler se macera romanları okuyarak zevkten dört köşe oluyorlardı. Snelman şöyle düşünüyordu: “Dah yazarların önem n b z m toplumumuz henüz kavrayamaz. Şu dönemde b zde de hayatın gülünç yönler n ustaca tasv r eden b r Cervantes, cücelerden bahseden b r Sw ft yet şmel d r. Cüce ruhlu nsanların bas t pol t k ded kodularını, kısır f k rler n anlatan b r gelmel d r.” Snelman ve arkadaşları Cervantes g b b r yazara sah p olamadıklarına üzülüyor ve çarey onun yaptığının aynısını kend ler n n yapmasında görüyorlardı. Tıpkı veba, kolera, ateşl humma m kroplarıyla mücadele etmek g b yd bu futbol m krobuyla mücadele. Topluma ve m llete musallat olan manev m kroplar, onlardan daha da tehl kel yd . F nland ya bataklıklarla dolu b r ülke olduğundan sıtma ve verem hastalığı yaygındı. Halk sıtmadan ş kâyetç yd ; veremden se kırılmaktaydı neredeyse. Snelman bu m kroplarla mücadele başlatmıştı. Bu mücadeleye ş md de görünmez bozuk k ş l k m kroplarıyla mücadele de eklenm şt . Snelman y ne çözümü gösteren lk k ş olmuştu: _ Ş md b r de düşünce sıtması, rade verem , ruh sıtması hastalıkları çıkmıştır karşımıza. Bu ruhsal bozukluk nerdeyse tüm ülke gençl ğ n st la etm şt r. Gelecek yıllarda topluma yararlı şler yapmak üzere hayata atılacak olan gençler m z n ruhsal hastalıklardan kırılmasına göz yumamayız. Mücadele etmek gerekmekted r. B r gün futbolcular büyük b r eğlence düzenlem şlerd . Ünl ve dev b r futbol kulübünün kuruluşunun onuncu yıldönümü kutlanıyordu. Bu münasebetle m ll maç oynanacaktı. Konuşmalarla geçen eğlence toplantısı törenle son buluyordu. Eğlenceye her daldan sporcular katılmıştı. Snelman da arkadaşlarıyla b rl kte oradaydı. Aslında kend s de en büyük spor kuruluşlarından b r n n fahr başkanıydı. Söz olarak b r konuşma yaptı: _ F n gençl ğ n n sporla uğraştığını görerek sev n yorum. Akılcı b r şek lde yapılan çeş tl beden hareketler n n önem çok büyüktür. Felsefe alanında hayl lerlem ş olan esk Yunanlılar, öyle rastgele olarak j mnast ğ , güreş , yarışları yüksek b r konuma get rmem şlerd r. Beden egzers zler vücudu çev kleşt r r ve güçlend r r. Egzers zler sayes nde vücudun görünümü düzel r, yürüyüş ve hareketler güzelleş r. Kentl ler n kokuşmuş evlerde yaşadıkları hayat, vücudu yaratır, kasları güçsüzleşt r r, kanda zeh rlenmelere neden olur ve nsanları m sk nleşt r r. Buna b r de yıllar süren ve araştırmaya dayalı olmayıp skolast k yöntemler n uygulandığı eğ t m dönem n ekley n z. Bu süre zarfında, çocuklarımızın kafası tar hler, şahıs s mler , ölçü b r mler , prens pler ve cansız yasalar mezarlığına dönüşür. Almanya’da öğrenc ler n çoğu gözlük kullanır, gözler bozuktur. Sırtları kambur, kem kler çarpık, bacakları nce, kolları zayıf; ışıktan yoksun b tk ler g b solgun yüzlü nsanlara köylerde değ l, kentlerde rastlanır. İnsanın, böyleler n eller nden tutup kırlara çıkaracağı, çayırlarda koşturup tem z havayı der n der n solutacağı gel yor. Esk Yunanlılar da böyle yapıyorlardı. Ş md b zler de onlar g b yapıyoruz. Fakat Sokrates’ n Ph d as’ın ve Per kles’ n çağdaşları hayatın temel lkes olarak şunu öne sürmüşlerd r: “H çb r şeyde aşırıya kaçmamalıdır! H çb r şey tek tara ı olmamalıdır. Her şeyde orta yolu gözetmel d r. Her şey zamanında ve yer nde yapmalıdır.” Sokrates’ n ve Eschyle ’ n çağdaşı olan Ar stofan, hâk mler n bu beden gevşekl kler ve m sk nl kler yle alay ederd . “Aptallığa Övgü” adlı ölümsüz h c v dolu üslubuyla, kafalarının ç malumatla dolu, k ayaklı yaratık le, soyut teor c lerle acımasızca alay ed yordu. Gull ver’ n yaratıcı yazarı Sw ft, kurbağalar g b ş ş p büyük adam olmak steyen cüceler (L l putlar) topluluğuyla alay ed yor. Bundan başka Laputlar’la da alay ed yor. Bunlar r ve ş şk n kafalı, nce boyunlu ve küçük omuzlu anormal yaratıklardır. Bunların bütün hayatı k tap kurallarına, geometr k şe‐ k llere göre düzenlenm şt r. Yan hayatları da bedenler g b b ç ms z ve sev ms zd r. B zzat ben m ve dostlarımın bu kadar büyük b r muhabbetle sevd ğ m z Suom ’n n Laputlar’ın ülkes ne benzemes n asla arzu etmey z. B ze ne L l putlar ne de Laputlar gerekl değ ld r. Ancak b z F nler’ n bacakları güçlü, ama aklı zayıf olmasını da stemey z. Bacakları öküz ayağı g b güçlü, ama bey nler koyun beyn g b zayıf nsanlar b z m deal m z değ ld r. Böyle b r nsan, b z m küçük m llet m z ç n b r örnek, b r model olamaz. S zler, futbolun F nland ya’dak lerley ş n görerek heyecana gel yorsunuz. “Kuvvetl Bacak” s ml futbol takımımızın komşularımız olan İsveçl ler, Norveçl ler ve Dan markalılarla karşılaşmalar yaptığından, hatta Macar stan’a b le g d p orada gal p gelmes nden dolayı sonsuz b r sev nç duyuyorsunuz. Ama ben s z n sev nc n ze katılmıyorum. Ben arzu eder m k , b z m sevg l Suom m zde şu s mler taşıyan teşk lâtlar, dernekler kurulsun: “Güçlü Düşünce, Yüksek İşler, Yüce G r ş mler, Sağlıklı Hayvancılık, En İy Tarım, Kal tel Kumaş, Tem z V cdan, Yen F k rler, Mekan k Başarı, Müreffeh M llet!” Ben ster m k s z genç F nler, yalnız Macarlar’ı değ l, Fransızlar’ı ve İng l zler’ de mağlup edes n z. Ancak yalnız bacak gücüyle değ l, yalnız top şutlarıyla değ l; b l m, teknoloj , sanat, t caret, sanay , hukuk toplumu, ülken n kalkınması alanında da onlara gal p geles n z. Bu çet n mücadelede yalnız futbolcuların güçlü kol ve bacaklarına dayanmak stersen z, çok ler g demezs n z. Karşıdan gelen topa vurmak ç n sağlam b r kafa gerekmekted r. Ancak b l n z k en sağlam kafaya koç sah pt r. Ben koç kafasını F n gençl ğ ç n ft har duyulab lecek b r şey saymam. Sokrates’ n ve meşhur Herküles’ n res mler n bulup karşılaştırınız. Sokrates’ n büstünde f lozof başı d kkat çeker. Gen ş b r alın. Burası zekânın yer d r. Sank Sokrates’ n zekâsı kafasının ç ne sığmıyormuş da dışarı taşacakmış sanırsınız. İşte Sokrates’ n alnı ve kafası bu şek lded r. B r de Herküles’ n heykel ne bakınız. Ant k Yunan efsaneler kahramanının güçlü kasları karşısında hayrette kalırsınız. Cüssel b r vücut, sütun g b güçlü bacakların üstünde yüksel yor. Kollarının kasları, kalın b r halatı andırıyor. Omuzları gen ş, göğsü kabarık, boynu öküz boynu kadar ka‐ lın. Başı se vücuduna oranla küçük, alnı dar. Bütün bunlar büyük b r beden gücünün fades d r. Ama bu kahraman zekâ yönünden güçsüzdür. Muhteşem vücutlu, sert yapılı, güçlü adalel b r adamdır, ama akıl ve zekâ t bar yle ger d r. Düşünce ve manev yat kahramanı değ ld r. Ben s ze Sokrates’ n veya Herküles’ n kafalarını terc h ed n z dem yorum. Demek sted ğ m öküz bacaklarını düşünürken, Sokrates’ n başını da unutmayınız. Kaya g b sert ve koyun kafalı olmayınız. Şu kuralı asla unutmayınız: “Her ş zamanında yapmak lazımdır. Eğlence zamanında da eğlenmel d r!” F nland ya’nın yalnız top tepmes n b len nsanlara ht yacı yoktur. B ze F n m llet n ekonom k, sosyal, ahlakî ve f krî yönden yükseltecek nsanlar lazımdır. Kültür ve düşünce yönünden ger kalmış olan ve esk uygarlıkları ters nden öğrenmeye kalkışan m lletler takl t etmey n z. Par s’e g denler, çk l gaz noları öğren yorlar. Almanya’ya g denler, b rahanelere devam etmeye alışıyorlar. İng ltere’ye g denler de futbol öğren yorlar. S z eğ t m çalışmasına daha yüksekten bakınız. Avrupa’nın b l m ve düşünce mabedler ne g d n z. B nlerce Alman genc n n mensup olduğu Tugenlbund’u yan Faz let B rl ğ ’n örnek alınız. Şu kuralı sürekl aklınızdan çıkarmayın: “Sağlam ruh, sağlam vücutta bulunur.” Ey F n Gençler ! S z n vaz fen z şutla topu yükseklere fırlatmak değ l, F n m llet n n hays yet ve şeref n yükseltmekt r. Sevg l yurdumuzu her alanda ler götürmeye, her alanda refahı artırmaya gayret etmekt r!.. Anne-Baba ve Çocuklar “Yen nes llere akılcı b r terb ye verme meseles ...” Snelman le arkadaşları F nland ya’yı uyandırmak ç n bütün üm tler n buna bağlamışlardı. Gençl k meseles Snelman’ın en sevd ğ b r konu ve aynı zamanda kend s n n en hassas ve ıstırap duyduğu meseles yd . Snelman k m zaman gençler yüzler ne karşı azarlıyor ve kınıyor ama bazı yaşlı k mseler n gençler n hayırsızlığı ve bozuk ahlâklarından dolayı ş kayet etmeler üzer ne sürekl gençler savunuyordu. Şöyle d yordu: _ Kabahat gerçlerde değ l, s zded r. S z gençler nasıl terb ye edersen z, onlar da öyle yet ş r. Gençlere verd ğ n z terb ye ned r? Sadece h ç!.. Anneler ev şler ve yemek yapmakla; babalar da memur yet, t caret, dükkân veya fabr ka şler yle meşgul olurlar. Geceler de geç vak tlere kadar zamanlarını kahvehane ve kulüplerde oturarak ve skamb l oynayarak geç r rler. Ama çocuklarıyla asla meşgul olmazlar. Çünkü bunun ç n vak tler yoktur. Hem sonra çocuklarla meşgul olmak nsanı yoran ve usandıran b r şt r. Bunlar çocuklarıyla konuşmazlar, onların yaşantılarıyla lg lenmezler. Sadece boş zamanlarında çocuklarını sev p okşamayı b l rler ve onlara şekerleme ve oyuncaklar almaktan öte başka b r şey yapmazlar. Sonra da, “hayd bakalım, ş md odanıza çek l n, gürültü etmeden kend kend n ze oynayın.” derler. Aslında bunun anlamı şudur: “Başımızdan defolun da ne stersen z yapın! Sadece b z rahatsız etmey n.” Bu durum karşısında çocuğun aklı, f kr , ruhu, şlenmem ş b r tarla g b kalır. Buraya yararlı h çb r şey ek lm ş olmaz. Arasıra çocuklara y l k, doğruluk ve sevg den bahsed lse b le, bunlar genell kle ruhsuz, kupkuru, taş g b sert ve çocuğa yabancı sözlerd r. Anne-baba, çocuğun ruhunu lg lend recek sözler söylenmes n stemezler. İsteseler b le bunu nasıl yapacakarım b lemezler. Onların sıradan ve ısmarlama nas hatler çocuğun hassas ruhunda yankılar uyandırmaz. Doğrusunu söylemek gerek rse, çocuğun anne-babası sağ olduğu halde ve evde bunlardan başka b rçok halalar, teyzeler, dayılar ve amcalar olduğu hâlde çocuk yet m g b büyümekted r. Bazı a lelerde çocuklar çok y beslen rler, y g yd r l rler, sağlığına vücut sağlığına d kkat ed l r. Ancak tüm bunlara rağmen çocuk ruhunun sa ığı, açlığı ve süsü hmal ed l r. Doğrusu bu şartlar altında yet şen çocukların, olduklarından daha fazla yaramaz yet şmed kler ne şaşmamalıdır. Çocuklar büyüyüp de bazı şeyler anlamaya başladıklarında, a le hayatına katıldıklarında, a leden ne alır ve ne görürler k ? Kentler n, kasabaların, köyler n meydanlıklarında b rtakım çöpler n, p sl kler n ve gübreler n yığıldığını görenler, “Bunlar sağlık kurallarına aykırıdır; ne rezalett r bu böyle?” d ye feveran ederler. Ş md s z, evlat sah b anne-babalar!.. B r kere düşününüz. Kend v cdanınıza danışarak b r karar ver n z. İç nde bulunduğu a le çevres ve havası çocukların k ş l kler n n sağlıklı b r şek lde oluşmasında ne derece olumludur? Çocuklara, “Yalan söyleme, yaramazlık yapma, bu hareket kötüdür, nefret uyandırır, günahtır.” g b nas hatlerde bulunurlar ama bu nas hatler veren k ş ler b rb rler n aldatırlar. Çocukları aldatırlar ve y ne çocuklara “K msey nc tmey n z, nezaketl ve terb yel olunuz.” derler. Ancak kend ler bu kurallara uymayı düşünmezler. Çocuklar aldatılmayı çabuk fark ederler. Önce hayret ederler. Anne babalarının kend ler ne kötü ve günah d ye gösterd kler şeyler nasıl olup da b zzat kend ler n n şled kler n anlayamazlar. Sonuçta kend ler nde şu kanaat oluşur: “Anne-babalar böyle söyler, başka türlü davranırlar!” Bu nedenle anne-babanın sözler ne karşı çocukların güven kalmaz. “Şunu yapın, bunu yapmayın.” türünden nas hatlere artık aldırış etmemeye başlarlar. Öte yandan anne-baba da çocuklarının daha küçük olmalarına rağmen kend ler ne taat etmed kler nden ve as olmalarından ş kâyet ederler. Oysa k , çocukların bu hâle gel ş ne kend ler neden olmuşlardır ama farkında b le değ llerd r. Çocukların azarlama, kınama ve cezayla taatkâr ve sevg dolu olab lecekler n sanmayın. Onların yanında öyle davranınız k , s z n mez yetler n z b zzat görerek s z sevmeye başlasınlar. K m anne-babalar evdek yaşantılarına, g ys ve beden tem zl ğ ne d kkat etmezler. Çocuklarının yanında k rl , sökük ve esk elb selerle ve k rl el ve ayaklarla dolaşırlar. Konuşma ve davranışlarında nezahet ve nezakete r ayet etmezler. K m ler de onların yanında b rb rler yle kavga ederler ve “Babanızın nasıl b r olduğunu görüyor musunuz?” veya “Annen z n nasıl b r kadın olduğunu kend n z görün!” g b sözlerle çocukları da kavgalarına ortak ederler. A le toplantılarında meydana gelen ded kodulara, başkalarını çek şt rmelere, küçük b r çıkar ç n çevr len dolaplara da r sözlere d kkat ed n z. İşte çocuklar ergenl k çağına ulaşıncaya dek 15-20 yıl böyle fec b r ortamda büyürler ve ondan sonra da yaşlılarımız çocukların n ç n göklerde uçmadıklarına, kanatsız kaldıklarına şaşarlar. Böyle söyleyen aııne-babalara sormak gerek r: “S z çocuklarınızı terb ye ederken yükselmeler ç n onlara kartal kanatları mı taktınız? Yoksa bu kanatları kökünden m yoldunuz?” Çocukları büyüyüp oğlanları del kanlı, kızları genç kız olunca, anne-babalar gelecekler ne da r pembe hayaller kurarlar. Oğullarını mühend s, doktor, tüccar, avukat, memur veya y b r meslek sah b yapmak sterler. Kızları ç nse zeng n b r koca aramaya koyulurlar. Çocukları ç n hep servet ve refah sağlamaya uğraşırlar. Böylel kle annel k ve babalık görev n en y b r şek lde yer ne get rd kler ne nanırlar. Bu konuda Lev Tolstoy, gayet haklı olarak şu sözler söylüyor. “Hayattak düzens zl kler n en büyük nedenler nden b r şudur k , herkes hayatında refaha kavuşmayı arzu eder, fakat hayatını terf ett rmes n ve b zzat çalışma sonucunda hayatını daha y b r b ç mde düzenleme ht yacını h ssetmez.” Herkes hayattan b r şey almak ster ama ona b r şey vermek stemez. Çoğu k mse hayata menfaatç , zorba ve asalak olarak atılır. Hayatın anlamını bu asalaklıkta ararlar. Böyle b r hayat anlayışı uzun yıllar boyunca acı ç nde çocuklara aşılanır. K mler aşılar? Anne-baba!.. Bu telk nlerle yet şen çocuklar, büyüdükler nde zorba, aç gözlü, şehvet düşkünü, tembel ve vurdumduymaz olurlar. En sonunda artık h ç k mseye ve h çb r şeye sevg ve bağlılık duymayan duyarsız gençler olur çıkarlar. Bu t plerde ülkeye, m llete karşı sevg , yüksek düşüncelere c dd uğraşlara saygı uyanmaz. Anne ve babalarını da çtenl kle sevmezler. Ne ekersen z, onu b çers n z.! Ne p ş r rsen z, onu yers n z! Eğer gençl ğ n ruhunu tarım yapılmayan b r tarla g b kend hâl ne bırakırsanız, orada ısırgan otları ve d kenler yet ş r. Anne-babaların, çocuklarının bey nler n ve kalpler n şlemeden kend hâl ne bırakmaları, akla ve v cdana uygun değ ld r. Hatta böyle b r hmal, ahlâksızlıktır, c nayett r. Çünkü çocukların y terb ye görüp görmemes meseles , yalnız anne-babayı lg lend ren b r mesele olmayıp, aynı zamanda toplumu ve devlet de c dd b r şek lde lg lend ren hayatî b r meseled r. İsted ğ n z kadar mükemmel anayasalar yapın. Özgürlükler alanında da halka d led ğ n z kadar haklar tanıyınız. Sosyal zm n veya l beral zm n s h rl gücüne d led ğ n z kadar nanın. Eğer çocuklarınız gerekt ğ şek lde eğ t m almazlarsa hayata b r h ç olarak atılırlarsa, yasalar ve bütün sosyal haklar var olmasına rağmen toplumsal hayat y ne de sönük ve ruhsuz olacaktır. Bu nes lden gelen memurlar benc l ve uyuşuk, devlet adamları se pol t k madrabaz olurlar. Pol t kacılar, çıkar peş nde koşar. Okullar yen nesl n b l nc n körelten ve kalb n karartan b rer karanlık mağara olur. Basın, sokak kadınlarının albümler ne döner. Tok veya aç olan halk k tleler se kend ler ne yabancı olan her şeye, özell kle varlıklı sınıfa mensup nsanlara karşı nefret, kıskançlık ve nt kam duyguları beslemeye başlarlar. B z m yen ve genç vatanımız s zden böyle şeyler beklem yor!.. F nland ya’nın st kbal büyüktür. Burada herkes tok, herkes hâl nden memnun olmalıdır. Kend hayatınızı ve toplum düzen n buna göre şek llend r n. Snelman ve dostları, kentlerde ve köylerde bu türden konferanslar ver yorlardı. Bu konferansları lg yle d nleyen anne-babalar, çocuklarının eğ t m meseleler n gerçekten c dd yetle düşünmeye başlamışlar ve çocuklarına karşı yüklend kler sorumluluğun büyüklüğünü kavramışlardı. B rçok şeh rde a le kurumları oluşturarak çocuk eğ t m ndek başarısızlıkların ve olumsuzlukların nedenler n araştırmaya başlamışlardı. Eğ t m alanında başarı gösterd kçe sev nm şler, ancak bununla yet nmey p, pedagog ve lah yatçıların da bazı meselelerde görüşler n almak üzere onlara danışmaktaydılar. Eğ t m ş böylece c dd ye alındıktan sonra sorunlar b r b r çözüme kavuşmuş oluyordu. Ülkede tanınmış eğ t mc ve lah yatçılar bütün b r ülkey dolaşarak, hayatta kazanılan tecrübelerde ve b l m n yol göster c l ğ nde çocukların nasıl yet şt r lmes ve terb ye ed lmes gerekt ğ n halka anlatıyorlardı. Çocuk ruhunun özell kler n , hassaslığını, zayıf noktalarını ve hastalıklarını zah ederek, eğ t m esnasında bunların ıslah ve tedav ed lmes çareler n öğret yorlardı. Z raat mühend sler n n, halka, en güzel f danların nasıl yet şt r lecğ n , y tarımın nasıl yapılacağını öğretmes g b , ünlü pedagoglar ve lah yatçılar da tüm anne ve babalara çocuklarının daha akılcı b r şek lde nasıl eğ tecekler n vatana ve m llete nasıl daha yararlı olab lecekler n öğret yorlardı. Bu çalışma ve üstün gayretler sayes nde F n a les ga et uykusundan uyanmış ve büyük b r hızla lerleme ve yükselmeye başlamıştır. Halk Ün vers tes Genç F n aydınları, Snelman’ın çevres ne toplanmışlardı. Bu gruba azar azar, ama sürekl yen kültür m marları katılıyordu. Snelman grubunu, Hels ngfors Ün vers tes ’n n genç profesörler , en uç köylerdek öğretmenler, oldukça aydın tüccarlar, fabr katörler, özel sektörde h zmet veren doktorlar, memurlar ve avukatlar oluşturuyordu. Bu d nam k bey n gücü, yavaş yavaş F nland ya’nın her köşes ne etk etm şt . Bu amaçla çalışanlardan h çb r bunu kes nl kle şöhret olmak amacıyla yapmıyordu. Bu grubun çalışması d ğer eğ t m ve kültür kuruluşlarında olduğu g b sırf kâğıt üstünde kalmaktan çok uzaktı. Burada herkes çalışıyordu ve kel men n tam anlamıyla herkes b rer kültür m syoner yd . Bu gruba mensup olan her k ş , natla, lhamla çalışıyor, bu gayretler nde özel ş ve çıkar gütmey aklına b le get rm yordu. Bunlar okunmuş ve esk k tapları toplayarak çler nden yıpranmamış olanları seç yor, gez c b r kütüphane oluşturarak köy köy dolaşıyorlardı. B r süre o yerde kaldıktan sonra b r başka kasaba veya köye g d yorlardı. Önceler k -üç haftada b r, sonralarıysa her pazar, halka yönel k, sağlıkla, edeb yatla, ekonom yle ve ahlâkla lg l konularda sohbetler düzenl yorlardı. Bu şe kend n adamış hat pler ve öğretmenler seçerek, ülken n her tarafına gönder yorlardı. Böylel kle özel b r Halk Ün vers tes kurulmuştu ve bu ün vers ten n profesörler de y b rer konuşmacı olan gezg n gençlerd . Bu genç profesörler, halkı çeş tl konularda b lg lend rerek en uyuşuk ruhları b le uyandırıyorlardı. Bu konferansları d nleyenlerde daha çok b lg öğrenmek, ülken n herhang b r şek lde lerlemes ne ve yükselmes ne h zmet etmek arzusu uyanıyordu. Önceler k m zeng nler ölmeden önce servetler n k l seye veya hayır kuruluşlarına bağışlıyorlardı. Halk arasında aydınlanma ve aydınlatma hareketler yaygınlaştıkça eğ t m ç n büyük vakı ar kurulmaya başlandı. Ülken n çeş tl yerler ndek varlıklı a leler evler n kütüphane, konferans salonu veya halka a t eğlence yer olması n yet yle halka bağışlıyorlardı. Bu anlamda daha b rçok saf nsancıl davranışlara ve çabalara rastlanıyordu. Tanınmış gez c profesörler n sohbetler nden, bu aydınlatmalarından son derece memnun olan köylüler, eller nde bulunan tereyağı, bal, yumurta, dokuma k l m ve el oyalarını profesörlere vererek a leler ne götürmeler n s‐ t yorlardı. _ S zler b z aydınlatmak, b lg lend rmek ç n köyler m ze kadar zahmet ed p gel yorsunuz. Müsaade ed n z de b z de s zlere el m zden geld ğ nce karşılık verm ş olalım. S z n b zlere öğrett ğ n z yararlı b lg lere ve sağladığınız mutluluklara oranla çok küçük şeylerd r ama lütfen kabul ed n, d yorlardı. Halk Ün vers tes ’n n 25. Yıldönümü Dolayısıyla Reçel Kralı Jarv nen’ n Yaptığı Konuşma Halk Ün vers tes ’n n b rçok zorlukları aşarak 25 yıl boyunca yaptığı h zmetlerden sonra Snelman’ın yaşadığı “Kuop o” şehr nde m llî b r bayram düzenlenm şt . Tören sonunda ülkede “Reçel Kralı” d ye tanınan Jarv nen söz alarak, b r saatten fazla süren b r konuşma yaptı. Davetl ler b rçok konuşma d nleyerek yorgun düştükler hâlde Jarv nen’ n konuşmasını lg ve d kkatle d nled ler. Jarv nen konuşmasına şu sözlerle başladı: _ Ben b r zamanlar yoksul ve sıradan b r satıcıydım. Çocukken b r sepet ç nde s m t satardım. Daha sonra çarşıda küçük b r dükkân açıp şekerlemeler satmaya başladım. Büyük tüccarlar bana güven rler ve d led ğ m kadar, şekerleme, kurab ye ve kuruyem ş ver rlerd . Ben de bunları satarak borçlarımı günü gününe öderd m. Bundan dolayı ben severler ve ler de daha büyük b r dükkân açab lmem ç n bana yardım edecekler n vadederek teşv k ederlerd . O dönemde geç m sıkıntısı çekm yor, tem z elb seler ç nde, y b r odada yaşıyordum. Ancak buna rağmen, o zamank hâl m nasıl fade edey m b lm yorum beğenm yordum. Ruhum acı ç ndeyd . Kend hayatım ve geç m m bana dar gel yordu. Sürekl sıkıntıyla düşünerek kend kend me, “Dükkân küçük, müşter ler sınırlı, kâr az. Bütün b r hayat böyle azlıklar ç nde m geçecek?” d yordum. Jarv nen orada bulunan profesörlere dönerek sözler n şöyle sürdürdü. _ Efend ler sabrederek ben m h kâyem d nley n z! S zler pekâlâ y b l rs n z k , her s m tç çocuktan reçel kralı olmaz ve her s m tç çocuk, doğduğu şeh rde yapılan m ll t yatro yapımı ç n on b nlerce

Use Quizgecko on...
Browser
Browser