11. Sınıf Tarih Ders Kitabı PDF

Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...
Loading...

Summary

Bu belge, 1595-1700 yılları arasında Osmanlı Devleti'ndeki siyasi olayları ve 17. yüzyıldaki sorunları ele alıyor. Osmanlı Devleti'nin Batı'daki güçlerle ilişkileri ve iç sorunları konularında ayrıntılı bilgiler içeriyor. Ayrıca, 17. yüzyıl başlarında yaşanan isyanları ve sebeplerini analiz ediyor.

Full Transcript

A. 1595-17 YILLARI ARASINDA OSMANLI DEVLETİ nelim le elim Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyılın sonlarından itibaren güç kaybetme süre ine girmesinin neden- leri neler olabilir?...

A. 1595-17 YILLARI ARASINDA OSMANLI DEVLETİ nelim le elim Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyılın sonlarından itibaren güç kaybetme süre ine girmesinin neden- leri neler olabilir? 1596 1639 1681 1683 Haçova Muharebesi Kasr-ı Şirin Antlaşması Bahçesaray Antlaşması II. Viyana Kuşatması 1606 1669 1672 Zitvatorok Antlaşması Girit’in Fethi Bucaş Antlaşması 1700 İstanbul Antlaşması AVUSTURYA 1699 Viyana Karlofça Antlaşması Zitvatorok Antlaşması Bucaş Antlaşması II. Viyana Eğri Kuşatması RUSYA Hotin Antlaşması Venedik Haçova Muharebesi Bahçesaray AZAK Antlaşması DENİZİ Karlofça Antlaşması Roma HA KARADENİZ ZA R DE İstanbul Antlaşması Nİ Selânik Nasuh Paşa Antlaşması Zİ AD DENİ ALA Zİ R (E Atina Serav GE Antlaşması ) Tahran A Girit’in K Fethi Kasr-ı Şirin D Kıbrıs Antlaşması E 0 200 400 km N SAFEVİ İ Z Bağdat DEVLETİ Şam Antlaşma K B D Kudüs Savaş G Kahire B K A Ö SR Harita 1.1: Osmanlı Devleti’nde 1595-1700 yılları arasında yaşanan başlı a siyasi gelişmeler R FE A Zİ 16. XVII. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ nelim le elim Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyıl boyun a ıslahat çabası içinde olmasından hareketle devletin bu yüzyıldaki durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz? Osmanlı Devleti, XV. yüzyıl ortalarına kadar bir yandan siyasi ve askerî kurumlarını oluştururken, diğer yandan Anadolu ve Balkanlara yerleşerek gücünü pekiştirdi. İstanbul’un Fethi yle birlikte de büyüme sürecine girdi ve her bakımdan güçlenip sınırlarını genişletti. Akdeniz ve Karadeniz’i birer Türk gölü hâline getirerek XVI. yüzyılda küresel bir güce dönüştü. XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti Batı’daki gelişmelerden olumsuz etkilendi. Bunlardan özellikle Coğrafi Keşifler in (Avrupa’nın sömürgecilik faaliyetleri) Osmanlı ekonomisi üzerinde yıkıcı etkileri oldu. Yeni tica- ret yollarının keşfi sonrasında devletin İpek ve Baharat Yollarından elde ettiği gelirler azalmaya başladı. Osmanlı Devleti, XVII. yüzyılda bazı padişahların küçük yaşta tahta geçmeleri ve devlet yönetiminde yetersiz kalmaları nedeniyle güç kaybetti. Ortaya çıkan yönetim boşluğu çıkar grupları tarafından doldu- rulunca devlet yetkileri ehil olmayan kişiler tarafından kullanılmaya başlandı. Diğer yandan tımar siste- minin bozulmasına bağlı olarak tarımsal üretim geriledi ve tımarlı sipahilerin sayısı azaldı. Bütün bunlara Yeniçeri Ocağındaki bozulmalar da eklenince Osmanlı ordusu hızla eski gücünden uzaklaştı. Savaşların uzun sürmesi ve beklenen zaferlerin kazanılamaması ise ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açtı. u alım XVII. Yüzyıl Başlarken Osmanlı İstanbullular XVII. yüzyılın ilk ramazanına büyük sıkıntılarla girdiler. Buğday, pirinç, nohut gibi hububat ve yağ, bal, et, ekmek gibi temel ihtiyaç maddelerinin satışında çarşı pazarda kimse devletin belirlediği fiyatlara riayet et- miyor, elbise vesair giyim eşyaları yüksek fiyatla güç bela bulunabiliyordu. Arpanın kilesi 0, bir ekmek 5, pabuç 100 ve çizme 200 akçeye çıkmıştı. Avusturya ile harbin sürmekte olduğu bu dönemde akçe de hızla değer kaybet- mekteydi. İstanbul’daki sipahilerin üç aylık maaşlarının yarısı altın, yarısı da akçe olarak güç bela ödenebilmişti. (...) Maaşlarını ayarı düşürülmüş akçe ile alan İstanbul’daki sipahiler hizmet defterlerinin dağıtımında da kendileri aleyhine bir uygulamanın yapıldığını öğrendiler. Bu gelişme, sipahilerin isyan bayrağını kaldırmalarına sebep oldu. Hadisenin yaşandığı günlerde İngiliz elçisi sıfatıyla İstanbul’da bulunan, dolayısıyla yaşananlara şahit olan Lello, isyanın sebepleriyle alakalı olarak harem ile vezirler arasındaki nüfuz mü adelesine işaret etmektedir. Lel- lo’ya göre gerek ephedeki Veziriazam İbrahim Paşa gerekse sadaret kaymakamı olarak İstanbul’da bulunan Halil Paşa kayınvalideleri olan Safiye Sultan’ın siyaset üzerindeki nüfuz ve müdahalelerinden artık bıkmışlardı. Aynı za- manda kapıkulu sipahileri de valide sultanın nüfuzundan rahatsızdılar. Çünkü Safiye Sultan, ri a ve niyazla oğlu III. Mehmed’in hizmet defterlerini kendisine tahsis etmesini sağlamış, daha sonra bu geliri kethüdası, gözdesi ve başdanışmanı olan Yahudi Kira Kadın’a vermişti. Kira Kadın bunların bir kısmını sattı, bir kısmını da oğulları ve akrabalarına hibe etti. H lbuki det üzere bu defterlerin sipahiler arasında dağıtılması gerekli idi. Safiye Sultan’ın iki damadı İbrahim Paşa ile Halil Paşa, valide sultanın nüfuzunu kırmak için sipahilerin bu hoşnutsuzluğundan isti- fade etmek isteyip onları kışkırttı. İsyan eden sipahiler, saraya gelerek III. Mehmed’den fesat kaynağı olarak gör- dükleri Kira Kadın’ın başını ve Safiye Sultan’ın da devlet işlerine karıştırılmamasını istediler. Erhan AFYONCU, Ahmet ÖNAL, Uğur DEMİR, Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar ve Darbeler, s. 5 (Orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.). Yukarıdaki metinde anlatılanlardan hareketle Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılda hangi alanlar- da sorunlar yaşadığı söylenebilir? 17 1. XVII. Y O -H M XVI. yüzyılda olduğu gibi XVII. yüzyılda da Osmanlı Devleti nin Batı daki en büyük rakibi 962 yılında kurulan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu idi. XVI. yüzyılda Habsburg Hanedanı tarafından yönetilen bu imparatorluğun doğu kanadını Avusturya oluşturuyordu. 1804 e kadar arşidüklük adıyla Roma Germen İmparatorluğu nun bir parçasını oluşturan Avusturya, bu tarihten itibaren imparatorluğa dönüştü. 1867 yılında da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu adını aldı. Osmanlı Devleti’nin Habsburglarla mücadelesi Kanuni Dönemi’nde başlamıştı. Kanuni’nin 1526 yılın- daki Mohaç Meydan Muharebesi’ni kazanarak Macaristan’ı fethetmesi Osmanlıları Habsburglarla karşı karşıya getirmişti. Avusturya Kralı Ferdinand’ın Macaristan üzerinde hak iddia etmesi üzerine Kanuni, Avusturya nın başkenti Viyana’yı kuşatmış ancak kış mevsiminin yaklaşması nedeniyle kuşatmayı yarıda kesip dönmek zorunda kalmıştı. Kanuni, 1532 yılında Avusturya kralı ve onun koruyucusu olan Kutsal Roma Germen İmparatoru Şarlken ile meydan savaşı yapmak üzere sefere çıksa da karşısında savaşacak bir ordu bulamamış- tı. Tarihe Almanya Seferi adıyla geçen bu seferin ardından yapılan 1533 İ tanbul Antlaşma ı’yla Avusturya, Macaristan üzerindeki hak iddiasından vazgeçmiş ve Osmanlı Devleti ne yıllık 30.000 altın vergi ödemeyi kabul etmişti. Ayrıca Avusturya arşidükünün protokolde padişaha değil, sadrazama eşit sayılacağı hükme bağlanmıştı. Avusturyalılar İstanbul Antlaşması yla Osmanlı Devleti nin üstünlüğünü tanımalarına rağmen mücadeleye devam etmişlerdi. Kanuni’den sonra yaşanan kısa süreli bir barış döne- minin ardından iki taraf arasındaki savaşlar yeniden başlamıştı. 1593’te başlayan Avusturya savaşları sırasın- da ordunun başında sefere çıkan Osmanlı Padişahı III. Mehmed, Eğri Kalesi’ni fethetti. 1596’da da Haçova Meydan Savaşı’nda Avusturya ordusunu yenilgiye uğrattı (Görsel 1.1). Haçova Zaferi’ni izleyen yıllarda karşılıklı el değiştiren Belgrad, Kanije ve Estergon Kaleleri Osmanlı kuvvetlerinde kaldı. İki taraf arasındaki savaşlar Avusturya’nın isteğiyle 1606’da yapılan Zitvatorok Antlaşması ile sona erdi. Zitvatoro Antlaşma ı’na göre Eğri, Kanije ve Estergon Kaleleri Osmanlı Devleti’nde kalacak, Avusturya bir defaya mahsus olmak üzere Osmanlı Devleti’ne iki yüz bin kuruş savaş taz- minatı ödeyecekti. Buna karşılık Avusturya’nın Osmanlı Devleti’ne ödediği yıllık vergi kaldırı- lacak, Avusturya arşidükü protokolde Osmanlı padişahına eşit sayılacak ve Roma imparatorları- nın kullandığı caesar (sezar) ünvanıyla anılacak- tı. Antlaşma 20 yıl sürecek ve savaş esirleri kar- Görsel 1.1: Padişah III. Mehmed i Haçova Meydan şılıklı olarak değiştirilecekti. Savaşı’nda gösteren bir minyatür (N dir , 1 05, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Zitvatorok Antlaşması hükümlerinden hareketle Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılın başlarındaki durumu hakkında ne gibi çıkarımlarda bulunabilirsiniz? 18 Zitvatorok Antlaşması, Osmanlı padişahını protokolde Avusturya arşidüküne eşit hâle getirdi. Antlaşma bu yönüyle Osmanlı Devleti’nin 1533 tarihli İstanbul Antlaşması’yla Avusturya karşısında kazandığı siya- si üstünlüğe son verdi. Böylece iki taraf arasındaki ilişkilerde ve Avrupa diplomasisinde devletlerin eşitli- ği prensibine dayanan mütekabiliyet esası kabul edildi. Osmanlı Devleti, Zitvatorok Antlaşması ile Avusturya karşısında bazı kazanımlar elde etse de 1593-1606 yılları arasında on dört yıl süren savaşlarda oldukça yıprandı. Savaşların önceki dönemle- re göre uzun sürmesi devletin eski gücünün kalmadığını açıkça ortaya koydu. Buna rağmen Zitvatorok Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında uzun sürecek bir barış dönemini başlattı. Bu dönem- de Osmanlı Devleti doğuda İran, batıda Lehistan ve Venedik’e karşı mücadele etti. Ülke içinde de Yeniçeri ve Celâli İsyanları nı bastırmakla uğraştı. 2. XVII. Y O D K Y P Osmanlı Devleti XVII. yüzyılda kuzeyde Lehistan ve giderek güçlenmekte olan Rusya’ya karşı müca- dele etti..O -L İ Osmanlı-Lehistan ilişkileri genel olarak jeopolitik mecburiyetler etrafında şekillendi. Lehistan, Karadeniz’e çıkmak için kullandığı Kili ve Akkirman kaleleri ve liman şehirleri 1484’ten beri Osmanlı hâki- miyetinde bulunuyordu. Bu nedenle Lehistan, Osmanlı Devleti ile dostluk ilişkileri kurmaya önem verdi. Osmanlı yönetimi de kendisini kuzey ve batı istikametinde dış dünyaya bağlayan yolların üzerindeki Lehistan ile yakınlaşma politikası izledi. Osmanlı Devleti’nin Lehistan ile yakınlaşmasında giderek büyü- yen Rus tehlikesine karşı kendisini kuzeye doğru yönelmek zorunda hissetmesi de rol oynadı. Osmanlı Lehistan ilişkileri Lehlerin XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlılara bağlı Boğdan Beyliği’nin iç işlerine karış- masıyla birlikte bozulma sürecine girdi. Lehler aynı günlerde Ukrayna Kazaklarını Osmanlı himayesi altındaki Kırım Hanlığı’na karşı kışkırtmaya başladılar. Böylece Kazak meselesinden dolayı iki taraf arasın- da ortaya çıkan siyasi gerginlikler XVII. yüzyılda savaşa dönüştü. Osmanlı tarihinde Genç Osman adıyla bilinen Padişah II. Osman (Görsel 1.2), 1621 yılında Lehistan Seferi’ne çıka- rak Hotin Kalesi’ni kuşattı. Burası Orta Avrupa’dan ve Baltık bölgesi’nden gelip İstanbul’a uzanan tarihî ticaret yolları üze- rinde önemli bir geçit noktasıydı. Karadeniz ticaretinin güvenliği için Hotin’in mutlaka alınması gerekiyordu. Ancak II. Osman’ın yağmayı yasaklaması ve az bahşiş ver- mesi yeniçerilerde isteksizliğe yol açtı. Bu Görsel 1.2: II. Osman’ı gösteren bir minyatür nedenle Hotin Kalesi önünde yapılan mey- (Ahmed Nakşi, 1 22) dan savaşı kazanılamadı. 19 Hotin Seferi, Lehistan kralının barış teklifi üzerine sona erdi. Yapılan antlaşmayla Hotin, Osmanlı egemenliği altındaki Boğdan’a bırakıldı. Ayrıca Kırım’dan Lehistan’a akınlar yapılmaması ve Lehistan’ın Kırım Hanlığı’na vergi ödemeye devam etmesi kararlaştırıldı. Vergilerini zamanında ödemeyen Lehistan’a 1634’te yeni bir sefer düzenlendi. Ancak Lehlerin barış istemesi üzerine antlaşma yapılarak geri dönüldü. Sonraki dönemde Lehistan doğuda Rusya, kuzeyde İsveç ile mücadele etmek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti bu mücadeleleri sırasında Lehistan’ı destekleyerek güneye doğru yayılma stratejisi izleyen Rusya’yı sınırlarından uzak tutmaya çalıştı. Bu arada Hotin Kalesi Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında birkaç defa el değiştirdi. Burası XVII. yüzyılda kuzeye doğru sefere çıkan Osmanlı ordularının önemli bir askerî üssü hâline geldi. Osmanlı Devleti Hotin’i de içine alan Ukrayna topraklarına hâkim olma mücadelesinde Ukrayna Kazaklarını kendi yanına çekmek istedi. Bu amaçla 1672 yılında Lehistan’ın saldırısına uğrayan Zaporog Kazaklarının Osmanlı Devleti’nden yardım isteğine olumlu cevap verdi. Sefere çıkan Osmanlı ordusu, kuzeye doğru ilerleyerek Podolya eyaletinin merkezi Kamaniçe’yi ve Bucaş’ı ele geçirdi. Osmanlı Devleti Kamaniçe’nin fethiyle Boğdan ve Kırım Hanlığı üzerindeki kontrolünü güçlendirdi. Bir yandan da Kazakların Karadeniz’e saldırılarının önüne de geçmiş oldu. Bundan sonra Kamaniçe Kalesi Bağdat, Budin, Belgrad ve Kandiye ile birlikte Osmanlı Devleti’nin en önemli kaleleri arasına katıldı. Lehistan, sefer sonucunda imzalanan 1672 tarihli Bucaş Antlaşması’yla Podolya’yı Osmanlı Devleti’ne, Ukrayna topraklarını ise Osmanlı himayesindeki Kazaklara bıraktı. Ayrıca Osmanlı Devleti’ne her yıl 220 bin duka altın vergi ödemeyi kabul etti. Lehistan Meclisinin vergi maddesini kabul etmemesi üzerine savaş yeniden başladı. 1676’ya kadar süren savaşın sonunda Lehistan vergi yükümlülüğünden kurtuldu. Bucaş Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin batıda topraklarına yeni bir toprak kattığı son antlaşma oldu..O -R İ Osmanlı-Rus ilişkileri XV. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Bu dönemde küçük bir beylik durumundaki Rus knezliği kendisini tehdit eden Lehistan’a karşı Osmanlı Devleti’ne yaklaşmaya çalıştı. Osmanlı padişahları Rus knezlerini diğer Avrupa kralları düzeyinde görmediğinden iki taraf arasındaki ilişkiler Osmanlı Devleti adına Kırım Hanlığı tarafından yürütüldü. XVI. yüzyılın ortalarına doğru Rus knezliğine IV. İvan’ın (Görsel 1.3) gelmesiyle birlikte Türk-Rus ilişkilerinde yeni bir döneme girildi. İnsanlara korku salan hareketleri nedeniyle tarihe Korkunç İvan adıyla geçen IV. İvan kendisini 1502’de yıkılan Altın Orda Devleti’nin mirasçısı olarak görüyordu. Korkunç İvan 1547’de bütün Rusya’nın imparatoru Görsel 1.3: IV. İvan ın portresi olduğu iddiasıyla çar ünvanını alıp yayılmacı bir politika (Devlet Tarih Müzesi, Moskova) izlemeye başladı. Osmanlı Devleti ilk zamanlarda doğru- dan bir Rus saldırısıyla karşılaşmadı. Bununla birlikte Rusların Kazan ve Astrahan Hanlıklarının toprakla- rına girmesini kendi nüfuz sahasına müdahale olarak değerlendirdi. Osmanlı Devleti ile Rusların ilk karşılaşması Kazak meselesi yüzünden oldu. Kamaniçe zaferinden sonra Lehistan’ın hâkimiyetinden çıkan Ukrayna topraklarının merkezi durumundaki Çehrin Osmanlı himayesindeki Zaporog Kazaklarının eline geçmişti. Çehrin 1674’te Lehler, ertesi yıl da Ruslar tarafından kuşatılsa da Osmanlı hâkimiyetinde kalmaya devam etti. Ancak bir süre sonra Kazakların Rus Çarlığı ile anlaşması buranın elden çıkmasına neden oldu. 20 Çehrin’in savaş yapılmadan Ruslara teslimi üzerine Osmanlı Devleti duruma müdahale etmek zorunda kaldı. Sarp arazide bulunan, hendekler ve surlarla güçlendirilmiş Çehrin Kalesi’nin alınması çok zordu. Bölgedeki Osmanlı kuvvetleri birkaç denemede bulunmuş ancak kaleyi fethedememişti. Bunun üzerine 1678’de kuzeye doğru padişah IV. Mehmed’in de katıldığı büyük bir sefere çıkıldı. Sefer yolunda kuman- dayı üstlenen Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Rus kuvvetlerinin elindeki Çehrin Kalesi’ni kuşattı. Otuz üç gün süren zorlu bir kuşatmanın ardından kale Osmanlı ordusu tarafından alındı. Savaşı sürdür- meyi göze alamayan Rusların barış istemesi üzerine de iki taraf arasında Bahçesaray Antlaşması yapıldı. Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki ilk antlaşma olan Bahçesaray (Çehrin) Antlaşması’yla Özi Nehri iki devlet arasında sınır kabul edildi. Ayrıca Rusya’nın Kırım Hanlığı’na vergi ödemeye devam edeceği karara bağlandı. Bununla birlikte Çehrin ancak sekiz yıl kadar Osmanlı hâkimiyetinde kaldı. Osmanlı ile Kutsal İttifak arasındaki savaşlar sırasında da tekrar Rusların eline geçti. 3. O -V İ Orta Çağ boyunca Akdeniz ticaretini büyük ölçüde elinde tutan Venedik, bu konumunu Osmanlı Devleti’nin denizlerde yükselişe geçtiği XV. yüzyılın sonlarına kadar devam ettirdi. Fatih Sultan Mehmed Dönemi’ndeki deniz savaşları sırasında Venedik’in elindeki Mora, Arnavutluk ve Dalmaçya kıyıları ile Adalar (Ege) Denizi’ndeki adalar, kaleler ve limanlar fethedildi. Savaşın sonunda yapılan antlaşmayla da Venedik, Osmanlı Devleti’ne yıllık vergi ödemeyi kabul etti. Buna karşılık Osmanlı Devleti, Venedik’in İstanbul’da balyos adı verilen bir elçi bulundurmasına ve Türk sularında serbestçe ticaret yapmasına izin verdi. Böylece Osmanlı Devleti, Venedik’i Haçlı ittifakından koparmaya ve deniz ticaretini geliştirmeye çalıştı. Osmanlı Devleti’nin denizlerdeki yükselişini durdurmak isteyen Venedik, II. Bayezit Dönemi’nde yeni- den harekete geçtiyse de başarılı olamadı. Türk donanması 1571 yılında Venedik’in elinde tuttuğu Kıbrıs Adası’nı fethederek Doğu Akdeniz’deki Osmanlı hâkimiyetini kesinleştirdi. XVII. yüzyılın ortalarına kadar devam eden uzun süreli barış döneminin ardından Osmanlı Devleti ile Venedik bir kez daha karşı karşıya geldi. Bunun başlıca nede- ni Venedik hâkimiyetindeki Girit Adası’nın Hristiyan deniz korsanlarının barınağı hâline gelmiş olmasıydı. Girit’teki korsanlar, Türk gemilerine saldırarak Osmanlı Devleti’nin Doğu Akdeniz’deki egemenliğine gölge düşü- rüyorlardı. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti 1645’te Venedik’e savaş ilan ederek Girit Adası’nı kuşattı. Savaşın ilk günlerinde Hanya Kalesi alındıysa da adanın merke- zi durumundaki Kandiye’nin fethi oldukça uzun sürdü (Görsel 1.4). Kuşatma sırasında Venedikliler Osmanlıların çekilmesini sağla- mak için Çanakkale Boğazı’nın ağzını kapattı- lar. Ancak 1669 yılında Kandiye’yi ele geçiren Osmanlıların Girit’i fethetmesini önleyemedi- ler. Girit’in Fethi Doğu Akdeniz’deki Osmanlı hâkimiyetini pekiştirdi. Bununla birlikte adanın yirmi dört yıl süren bir kuşatmayla alınabilme- si Osmanlı ordusunun ve donanmasının eski Görsel 1.4: Kandiye Kuşatması’nı gösteren bir tablo [Jan Peeters (Can Pitırs), 1 7] gücünden uzaklaştığını gösterdi. 21 u alım Sümbül Ağa Olayı Akdeniz ti aretine önem veren Osmanlı Devleti, Girit Adası’nı alma konusunda fırsat kollamaktaydı. (...) Osmanlı Devleti için beklenen fırsatı Sümbül Ağa Olayı doğurmuştur. Sultan İbrahim, Darüssaade ağası olan Sümbül Ağa’yı görevinden azlederek Mısır’a sürgün etmiştir. Sümbül Ağa’yı Mısır’a götüre ek İbrahim Reis kalyonu Sümbül Ağa’nın malları, ariyeleri ve seçkin atları ile birlikte Mekke-i Mükerreme’ye kadı tayin edilen Bursev Mehmed Efendi ve o sene ha a gide ek olan üç bin kadar ha ı adayını da alarak yola çıktı. Bu kal- yonun sade e dört top ile yola çıktığını öğrenen Malta korsanları kalyona saldırdı. Malta korsanları ile girilen savaşta Sümbül Ağa, İbrahim Çelebi ve pek çok insan öldü. Bu geminin mallarına el koyan korsanlar gemiyi Girit’in Hanya Limanı’na götürdüler. Korsanlar tarafından gasp edilen geminin mallarının bir kısmı Girit valisine hediye edildiği gibi bir kısmı da Girit’te satıldı. (...) Sümbül Ağa Olayı’nın İstanbul’da duyulmasıyla Venedik balyosunun huzura çağrılması Seyahatname’de yer almaktadır. Buna göre Venedik, Osmanlı düşmanı gemileri himaye ettiği için, iki devlet arasında yapılan antlaşmalara aykırı davranmakla suçlanmıştır. Hasan Ali CENGİZ, Osmanlı Kaynaklarında Girit Seferi, Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C 9, S 17, s. 107, 10. (Orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.). Venedik in Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaşmaları çiğnemesine bakarak Osmanlı Devleti nin XVII. yüzyıl ortalarındaki durumuyla ilgili hangi çıkarımlarda bulunabilirsiniz? 4. O -S İ K - Ş A Osmanlı Devleti doğuda Safevi Devleti ile sınır komşusuydu. 1502 yılında Anadolu’nun doğusunda kurulan bu devlet İran’ın yanı sıra Azerbaycan ve Irak’a da hâkim olarak gücünü arttırmıştı. Safeviler, Osmanlı şehzadelerini kışkırtarak iç karışıklık çıkarmaya ve resmî mezhepleri olan Şiiliği Anadolu’daki Türkler arasında yaymaya çalışıyorlardı. Bir yandan da Osmanlılar aleyhine Memlûklular ve Venediklilerle ittifaklara giriyorlardı. Safeviler bu zararlı faaliyetleriyle İpek Yolu ticaretinin güvenliğini tehlikeye düşü- rüyor ve Orta Asya’dan gelen Türk boylarının Anadolu’ya girmesini engelleyerek Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda izlediği iskân politikasına zarar veriyorlardı. Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde başlayan Osmanlı-Safevi Savaşları, XVI. yüzyıl boyunca devam etti. Osmanlı Devleti, Kanuni Dönemi’nde kendisine karşı Avusturya ile ittifak arayışına giren Safeviler üzerine çıktığı seferlerle sınırlarını doğuya doğru genişletti. III. Murad Dönemi’nde imzalanan 1590 tarihli Fer at Paşa (İstanbul) Antlaşma ı’yla da doğuda en geniş sınırlarına ulaştı (Harita 1.2). ADA DENİZİ LAR (EG E) A K D K E N B D İ Z G 0 200 400 km Harita 1.2: Ferhat Paşa Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nin doğu sınırı 22 Safevi Devleti XVI. yüzyılda olduğu gibi XVII. yüzyılda da Osmanlı Devleti’nin Doğu siyasetinde önemli bir yer tuttu. Safeviler, bu yüzyılın başlarında Osmanlıların Avusturya ile savaş hâlinde olmasını ve iç isyanlarla uğraşmasını fırsat bilerek yeniden saldırıya geçtiler. Safevilerin Osmanlı hâkimiyetinde- ki Azerbaycan topraklarını işgaliyle başlayan savaş 1612 tarihli Na u Paşa Antlaşma ı’yla sona erdi. Osmanlı Devleti bu antlaşmayla Ferhat Paşa Antlaşması’nda aldığı yerleri Safevilere bıraktı. Buna kar- şılık Safevi Devleti, Osmanlı Devleti’ne yılda 200 deve yükü ipek vermeyi kabul etti. Safevilerin antlaş- ma şartlarına uymaması nedeniyle yeniden başlayan savaşlar 1618’de imzalanan Serav Antlaşma ı’yla sona erdi. Antlaşmayla birlikte her iki taraf savaştan önceki sınırlarına geri dönerken Safevilerin ödediği vergi yarıya indirildi. Bu süreçte Osmanlı Devleti doğuda Safevilerin eline geçen toprakları geri alamadı- ğı gibi onların 1624 yılında Bağdat’ı ele geçirmelerine de engel olamadı. Osmanlıların Safeviler karşısındaki gerileyişini durdurmak isteyen IV. Murad (Görsel 1.5) bu devlet üzerine iki sefer düzenledi. Padişah Revan Seferi adıyla bilinen 1635 yılındaki ilk seferinde Azerbaycan’ın bir bölümü ile Doğu Anadolu’yu kurtardı. 1638 yılındaki seferiyle de Bağdat’ı yeniden Osmanlı topraklarına katmayı başardı. Bağdat’ın alınmasından sonra 1639’da iki devlet arasında Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı. Ka r-ı Şirin Antlaşma ı’yla Revan ve Azerbaycan Safevi Devleti’nde, Bağdat ve çevresi ise Osmanlı Devleti’nde kaldı. İki ülkeyi Zagros Dağlarıyla birbirinden ayıran Kasr-ı Şirin Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin doğu sınırını belirleyip büyük ölçüde kalıcı hâle getirdi. Aynı zamanda bazı Görsel 1.5: IV. Murad’ın küçük değişiklikler dışında varlığını günümüze kadar sürdürerek bugünkü temsil resmi Türkiye-İran sınırını çizen bir antlaşma oldu (Harita 1.3). ADA DENİZİ LAR (EG E) A K D E N İ Z K B D G 0 250 500 km Harita 1.3: Kasr-ı irin Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nin doğu sınırı Osmanlı-İran sınırının büyük bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelebilmesinin ne- denleri neler olabilir? 23 5. O -A İ Osmanlı-Avusturya ilişkileri 1606 tarihli Zitvatorok Antlaşması’yla uzun süreli bir barış dönemine gir- mişti. İki taraf arasındaki savaşlar Avusturya’nın Erdel’in iç işlerine karışması nedeniyle 1663’te yeni- den başladı. Avusturya Seferi’ne çıkan Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, Uyvar Kalesi ile birlikte sınır boyundaki bazı kaleleri ele geçirdi. Bunun üzerine Osmanlı ilerleyişini durduramayacağını anlayan Avusturya barış istemek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında 1664’te imzalanan Va var Antlaşma ı’yla Uyvar, Zerinvar ve Neograd Kaleleri Osmanlı Devleti’ne bırakıldı. Aynı antlaşmada Avusturya’nın Erdel’in iç işlerine karışma- ması ve Osmanlı Devleti’ne vergi ödemesi hükümlerine de yer verildi. Osmanlı Devleti, XVII. yüzyılda çeşitli iç ve dış sorunlarla karşı karşıya kalmasına rağmen Venedik, Avusturya ve Lehistan karşısında başarılar elde etmiştir. Bu durumla ilgili olarak ne gibi değerlendirmelerde bulunabilirsiniz? II. Vi ana Kuşatma ı (1683) Vasvar Antlaşması’ndan sonra Avusturyalılar egemenlikleri altındaki Protestan Macarlara Katolikliği kabul ettirmeye yönelik baskılarını arttırdılar. Bunun üzerine Avusturya’ya karşı ayaklanan Macar ileri gelenlerinden Tökeli İmre, Osmanlı Devleti’nden yardım istedi. Avusturya ile barışı bozmak istemeyen Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa bu çağrıya sıcak bakmadı. Ancak onun ölümünden sonra sadrazamlığa getirilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Macaristan’daki gelişmelerden yararlanmak istedi. Bu amaçla Tökeli İmre’yi Orta Macaristan kralı ilan etti. Ardından Macaristan’daki Osmanlı egemenliğini sağlamlaş- tırmak ve Avusturya’nın Orta Avrupa’daki gücünü kırmak üzere 1683 yılında Avusturya Seferi’ne çıktı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, ordusuyla doğrudan Avusturya’nın başkenti Viyana üzerine yürüdü. Sadrazam şehri tahrip etmeden fethetmek istiyordu. Bu amaçla güçlü bir taarruz yerine Viyana’yı kuşatıp (Görsel 1.6) Avusturyalıları teslim olmaya zorlama taktiği izledi. Ancak Viyana dört taraftan kuşatılamaya- cak kadar büyüktü. Diğer yandan bölge Osmanlı topraklarına uzak olduğu için ağır kuşatma topları geti- rilememişti. Bu durum ateş gücü bakımından düşmanın gerisinde kalınmasına neden oldu. Zahire kıtlı- ğı nedeniyle atlara ve topları çeken öküzlere yem verilemeyecek duruma gelindi. Lojistik sorunlar yüzün- den kuşatmanın uzaması ise ganimet bekleyen askerler arasında huzursuzluk ve disiplinsizliğe yol açtı. Bütün bunlar Viyana’nın yardımına gelecek Avrupalılara zaman kazandırdı. Görsel 1.6: II. Viyana Kuşatması’nı gösteren rölyeften bir kesit [Frans Geffels (Franz Cefıls),XVII. yüzyıl sonları, Viyana Müzesi] 24 Papanın teşvikiyle hızla harekete geçen Lehistan Kralı an Sobieski an Sobieski (Görsel 1.7) , Bavyera ve Saksonya kuvvetleriyle birleşe- rek bir Haçlı ordusu kurdu. Sobieski nin beklenenden önce Viyana önle- rine gelerek Osmanlı ordusunu iki taraftan çevrelemesi âdeta savaşın kaderini değiştirdi. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Haçlıların Viyana’nın yardımına geleceğini öngörmüş ve Kırım hanı ile Budin bey- lerbeyini Haçlı ordusunun Tuna Nehri’ni geçmesini önlemekle görev- lendirmişti. Ancak sadrazamın zafer kazanmasını istemeyen bu kişiler görevlerini yerine getirmediler. Böylece an Sobieski’nin Tuna Nehri’ni geçip Viyana’yı kuşatan Osmanlı kuvvetlerine var gücüyle saldırması- Görsel 1.7: Jan Sobieski nin na imkân tanımış oldular. Başka bir deyişle Osmanlı ordusunun iki ateş portresi [Mar ello Ba iarelli arasında kalıp ağır bir bozguna uğramasının yolunu açtılar. (Marçello Baçarelli), 179 ] Haçlı ordusu karşısında uğradığı yenilginin ardından Budin’e gelen Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, yenilginin sorumlusu olarak gördüğü Budin beylerbeyini idam ettirdi. Kırım hanını ise görevden aldı. Sadrazam ordusunu tekrar toparlayıp Osmanlı sınırlarını korumaya çalıştıysa da uç böl- gesindeki Estergon’un ve diğer bazı kalelerin Avusturyalıların eline geçmesini önleyemedi. Kışı geçirmek için Belgrad’a gelen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, ilkbaharda Viyana’yı yeniden kuşatma hazırlıklarına başladı. Ancak Padişah IV. Mehmed’in hakkında verdiği idam kararı nedeniyle planını gerçekleştiremedi. u alım İkinci Viyana Kuşatması Sonrasında Osmanlı Balkanları Etkinlik İkin i Viyana Kuşatması’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki eyaletleri ilk anda bir karga- şalık, iktisadi çöküntü ve asayişsizlik içinde kaldılar. Ordunun bozgunu, şehirlerde asayişi sağlamakla görevli garnizonların da erimesi, yol güvenliğinin azalması ve süregelen harpler bu eyaletlerde merkez idarenin kont- rolünü yok etmişti denebilir. Mesela Bosna ahalisi merkezden sürekli olarak para ve asker yardımı istiyordu. Merkez hük met ise bu talepleri karşılamaktan a izdi. Bu nedenle şehirlerin halkı kendi güvenliklerini kendileri sağlama yoluna gittiler. XVIII. yüzyılın başından itibaren imparatorluğun Rumeli bölümünde (...) şehirleri temsi- len ayanlar otoriteyi elde etmeye başladılar. Bunlar özellikle yerel toprak sahipleri, büyük vakıfların yöneti ileri gibi zümrelerden çıkıyordu. Nihayet idare çok yerde bu gibi kimselere teslim edildi. (...) Balkanlarda görülen asıl değişme iktisadi yönden olmuştur. (...) zellikle Avusturya’nın Balkanlardan satın aldığı tahıl, endüstriyel bitkiler (tütün, pamuk), hayvansal ürünler (deri, yün), yarı işlenmiş maddeler (aba, kaytan vs.), bal mumu, kereste, bazı maden evherleri Osmanlı Rumeli sindeki tarım, ziraat ve ti aretin kompozisyonu- nu giderek değiştirmiştir. (...) zellikle deri ve yüne dayanan yarı mamul maddelerin Avusturya pazarlarına ihra ı Bulgaristan’da Rusçuk, Filibe, Plevne gibi merkezlerde Lon a Teşkilatının nitelik değiştirmesine ve bazı lon a ustaları arasında giderek büyükçe sermaye sahiplerinin ortaya çıkmasına neden oldu. (...) XVI. yüzyılın başında Ragüza Cumhuriyeti ve Venedik tü arları Avusturya’nın doğu ile ti aretinde ara ılık yapıyordu. Oysa şimdi Balkan halklarının hemen hepsinden tü arlar vardır. Bunların Viyana modasını, kültürü- nü ve giderek Alman dilini Balkanlara yerleştirmekteki rolleri bilinmektedir. İlber ORTAYLI, İkin i Viyana Kuşatmasının İktisadi Sonuçları Üzerine, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, C 2, S 2, s. 200, 202. (Orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.). Yukarıdaki metinde anlatılanlardan hareketle savaşların asker sonuçlar dışında ne gibi alan- larda değişikliklere neden olduğu söylenebilir? 25 Kut al İtti a Osmanlı ordusunun II. Viyana Kuşatması’nda aldığı ağır yenilgi Avrupa’da sevinç ve heyecanla karşı- landı. Osmanlı fetihleri karşısında uzunca bir süredir savunma durumunda kalan Avrupa devletleri kazan- dıkları bu zaferden sonra Türkleri Avrupa’dan atma konusunda yeniden ümitlendiler. Papa V. Pius önder- liğinde bir araya gelen bu devletler Osmanlı Devleti’ne karşı Kutsal İttifak ı kurdular. İttifaka Avusturya ile Lehistan’ın yanı sıra Venedik, Malta ve Rusya katıldı. Kutsal İttifak devletlerinin saldırısıyla başlayan savaşlar sırasında Osmanlı Devleti aynı anda birçok cephede mücadele etmek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak devletleri arasındaki savaşların başlamasıyla birlikte Avusturya, Macaristan topraklarına girdi. Venedik, Mora Yarımadası ve Dalmaçya kıyılarına Lehistan Podolya’ya, Rusya ise Kırım’a saldırdı. Osmanlı Devleti bu devletlere karşı bazı başarılar kazansa da Avusturya ile yaptığı Salankamen (1691) ve Zenta (1697) Savaşları nda ağır kayıplara uğradı. Diğer yandan Ruslar 1696’da Azak Kalesi’ni ele geçirdi. Venedik ise 1687’de Mora’yı işgal etti. Ayrıca Papalık, Malta ve Floransa donanmalarının desteğiyle Sakız Adası’nı ele geçirdi. Osmanlı Devleti bu kayıpların ardından orduyu toparlamanın ve kaybedilen yerleri geri almanın zorluğunu görerek İngiltere ve Hollanda elçile- ri aracılığıyla barış istedi. Avusturya ve Venedik Osmanlı Devleti’nin barış teklifini kabul etti. Rusya ve Lehistan ise henüz istedikleri yerleri alamadıkları için savaşın devam etmesinden yana görüş bildirseler de yalnız kalacakları düşüncesiyle barışa razı oldular. Karlo ça Antlaşma ı (1699) Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak devlet- Viyana leri arasındaki barış görüşmeleri Belgrad’ın kuzeyindeki Karlofça kasabasında yapıldı. Budin Karlo ça Antlaşma ı’yla iki taraf arasında on altı yıldır süren savaşlar sona erdi. Yirmi Zenta Temeşvar beş yıllığına imzalanan ve garantörlüğünü Salankamen Avusturya’nın yapacağı Karlofça Belgrad Antlaşması’na göre Avusturya, Temeşvar Semendire Vidin ili ve Banat yaylası dışında kalan tüm Saraybosna Silistre Niğbolu Macaristan topraklarını ülkesine kattı. Varna Burgaz Lehistan, Podolya ve Ukrayna’yı alırken Sofya Venedik Mora Yarımadası, Dalmaçya kıyı- Üsküp Filibe Edirne ları ve Ayamavra Adası’nı ele geçirdi İstanbul Selânik (Harita 1.4). Görüşmelere katılan Rus dele- Otranto Bursa gesi ise antlaşmayı imzalama yetkisi olma- K Yanya dığını öne sürerek ateşkes ile yetindi. AD DENİ B D Midilli ALA Zİ G Rusya, bir yıl sonra yaptığı İ tanbul İzmir R (E 0 130 260 km Atina Antlaşma ı’yla Azak Kalesi’ni alırken GE Aydın ) İstanbul’da sürekli elçi bulundurma hakkını da elde etti. Rodos Karlofça Antlaşması ile Protestan Ma- Harita 1.4: Karlofça Antlaşması’naGirit göre Osmanlı Devleti’nin car halkı, Katolik Avusturya’nın hâkimiye- batı sınırı tine girdi. Avusturya bir yandan da Katolik Osmanlı tebaasının haklarını koruma bahanesiyle Osmanlının iç işlerine karışma imkânına kavuştu. Osmanlı Devleti Karlofça Antlaşması nda Venedik’e bırakılan yerler nedeniyle denizlerde zayıfladı. Ayrıca Lehistan’a geçen topraklarda yaşayan Kazaklar üzerindeki egemenlik haklarını kaybetti. 26 Karlofça Antlaşması’yla Osmanlı Devleti batıda ilk kez toprak kaybetti. Bu kayıplar, XVIII. yüzyılda ve sonrasında da devam etti. Türklerin batıdaki bu gerileyişi ancak Millî Mücadele sırasında 1921 tarihli Sakarya Meydan Muharebesi’nde durdurulabildi. Karlofça Antlaşması Osmanlı Devleti’nin müzakereler yoluyla imzaladığı ilk antlaşma oldu. Başka bir deyişle önceki antlaşmalarda şartlarını karşı tarafa dikte eden Osmanlı Devleti masa başı diplomasisi ile tanıştı (Görsel 1.8). Devlet bu antlaşmanın müza- kereleri sırasında ilk kez ara bulucu kullan- mak durumunda kaldı. Antlaşma sonrasında da konferansta Osmanlı Devleti’ni temsil eden Rami Mehmed Paşa yı reisülküttaplık- tan sadrazamlığa getirdi. Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması’na kadar tek taraflı diplomasi anlayışıyla hare- Görsel 1.8: Karlofça Antlaşması için yapılan görüşmeleri ket etmişti. Bu anlayışa göre yapılan ant- gösteren bir gravür (XVIII. yüzyıl başları, Ma aristan Ulusal Müzesi, Tarihî Çizimler Koleksiyonu) laşmalar Osmanlı Devleti’nin tek başına hazırlayıp karşı tarafa kabul ettirdiği belgeler şeklindeydi. Ancak Karlofça Antlaşması yla Osmanlı Devleti diplomasideki üstünlüğünü büyük ölçüde kaybetti. Bununla birlikte Karlofça sonrasında yenilgiyi hemen kabullenmeyip tek taraflı diplomasi anlayışını bir süre daha devam ettirmek istedi. Osmanlı Devleti nin bu direnişi 1718 Pa aro ça Antlaşma ı yla sona erdi. Antlaşma sonrasında tek taraflı diplomasiden karşılıklı diplomasi anlayışına geçildi. Bu dönemde ilk kez Batı’nın üstünlüğünü kabul eden Osmanlılar, Avrupa merkezlerine geçici elçiler göndermeye başladı. Karşılıklı diplomasi sürecinde Osmanlı Devleti askerî alanda Batı’nın gerisinde kaldığını görerek önce- likle barışçı bir dış politika izledi. 1736-1739 yılları arasında Avusturya ve Rusya ile karşı karşıya gelse de savaşı başlatan taraf olmadı. Savaşın sonunda imzalanan Belgrad Antlaşma ı, Rusya ile yaklaşık otuz yıl sürecek uzun bir barış dönemini başlattı. Osmanlı Devleti Pasarofça Antlaşması nın ardından aynı anda birden fazla devletle savaşamayacağı gerçeğinden hareketle müttefik arayışına girdi. Bu amaçla öteden beri savaştığı Avusturya, Rusya ve Venedik’e karşı diğer Avrupa devletleriyle yakınlaşmaya çalıştı. Devletler arası ilişkileri ve söz konusu dönemin şartlarını hesaba katarak kendi çıkarları doğrultusunda konjonktürel ittifaklar kurdu. Bu kapsam- da İsveç ile önce ticaret antlaşması, 1740’ta da bir ittifak antlaşması yaptı. 1790’da ise Prusya ile bir ittifak antlaşması imzaladı. İngiltere ve Hollanda, Akdeniz’deki ticari çıkarlarının zarar görmemesi için Osmanlı toprak bütünlü- ğünü savunan bir dış politika izliyorlardı. Bundan dolayı söz konusu devletler Karlofça Antlaşması nda olduğu gibi sonrasında da Osmanlı Devleti ile rakipleri arasında ara buluculuk yapmaya devam ettiler. Belgrad Antlaşmaları’na arabuluculuk yapan Fransızlar da yeni ticari ayrıcalıklar karşılığında Osmanlı Devleti’ne diplomatik destek verdiler. Osmanlı Devleti ile Fransa arasındaki iyi ilişki- ler Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgaliyle bozuldu. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Fransa’ya karşı aynı yıl Rusya, bir yıl sonra da İngiltere ile ittifak antlaşmaları yaptı. Etkinlik Osmanlı Devleti nin XVIII. yüzyılda kurduğu ittifakların olumlu ve olumsuz sonuçları neler olabilir? 27. AVRUPALI GÜÇLERİN VE OSMANLI DEVLETİ NİN DENİZ İLİK AALİYETLERİ nelim le elim Ünlü Türk deniz i Barbaros Hayrettin Paşa, deniz ileri ufkun ötesini gören kişiler olarak tanım- lamıştır. Devletler de Denizlere h kim olan ihana h kim olur. anlayışıyla tarih boyun a güçlü donanmalar kurmaya önem vermiş ve denizlere h kim olmak için savaşmaktan çekinmemişlerdir. Geçmişte ve günümüzde dünya siyasetinde söz sahibi olmak isteyen devletlerin deniz iliğe önem vermelerinin sebepleri nelerdir? 1. A D D S XV. yüzyılın sonlarına kadar dünya denizciliğinin merkezi Akdeniz idi. Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları- nın ortasında bulunan Akdeniz, kıtaları ayıran değil birbirine bağlayan bir iç deniz durumundaydı. İlk ve Orta Çağlar boyunca İran, Çin, Hindistan gibi Doğu ülkelerinden kervanlar ve gemilerle getirilen ticaret malları bu deniz üzerinden Avrupa’ya taşınmıştı. Doğu-batı ticaretine konu olan mallar içinde ipekli ku- maşlar ve baharatlar önemli yer tutuyordu. Avrupa kendi tekstil ürünlerini geliştirdikçe ipek ticareti ve İpek Yolu’ndan uzaklaştı. Ancak Uzak Doğu ülkelerine özgü baharatları üretemediği için Baharat Yolu’nu kul- lanmaya devam etti. u alım Baharat Günümüzde baharat geniş ti aret ağı oluştura ak bir ti aret malı değildir. (...) An ak XV ve XVI. yüzyıllar içerisinde Avrupa için durum günümüzdekinden çok farklıdır ve (...) baharata yoğun bir talep vardır. Bahara- tı Avrupa için önemli h le getiren nedenlerin birisi şudur O dönemde kış aylarında yalnız belirli sayıda hayva- nın beslenmesine yete ek kadar yem sağlanabilmektedir ve bu nedenle beslenemeye ek hayvanlar kışa kal- madan kesilmektedir. Kesilen hayvanların etlerinin yeniden lez- zet kazanması için baharat oldukça önemlidir. Bayat da olsa bu etin tüketimi bir zorunluluktur. Çünkü kış aylarında Avrupa’da sı- nırlı miktarda sebze ve meyve türü yetişmektedir ve insanların beslenmesi için bu et gerçekten gereklidir. Baharatı Avrupa için önemli h le getiren bir diğer neden ise pasta, içe ek ve şekerleme türlerinde de tatlandırı ı olarak kulla- nılmasıdır. Avrupa’daki yaygın bir kanaate göre (...) Haçlı savaş- çılarının Doğu yemek kültürünü öğrenmesi de Avrupa’da baharat tüketimini tetiklemiş olabilir. Sonuç olarak baharatın Avrupa’da Orta Çağ sonlarında yaygın olarak tüketildiği, ara ıların çokluğu nedeniyle Avrupa’da oldukça pahalı fiyatlara satıldığı, Avrupa’nın Görsel 1.9: Venedikli bir tü arın (solda) satın alma gü ü arttıkça daha çok tüketildiği söylenebilir. (...) Ba- Hindistan’da hasat edilen karabiberi kontrol etmesini gösteren bir resim [1410-1415 harat, ti aretini yapanlar (Görsel 1.9) için yükte hafif, pahada ağır dolayları, Ja uemart-Andre bir üründü ve uzun yol uluklara karşı da oldukça dayanıklıydı. (Jekumar Andre) Müzesi, Paris] Murat HANİLÇE, Coğrafi Keşiflerin Nedenlerine Yeniden Bakmak, Tarih Okulu Dergisi, S 7, s. 57, 5. (Orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.). Tarihte baharat gibi ülkeler arası alışverişe konu olmuş ti aret mallarına başka ne gibi örnekler verilebilir? 28 Akdeniz’in ve ona bağlanan İpek ve Baharat Yollarının dünya ticaretinden aldığı pay Coğrafi Keşifler (Avrupa’nın sömürgecilik faaliyetleri) sonrasında dü- şüşe geçti. Portekizli denizci Vasco de Gama’nın Vasko dö Gama (Görsel 1.10) 1498’de Ümit Burnu’nu geçerek doğrudan Hindistan’a ulaşmasıyla birlik- te Baharat Yolu eski önemini kaybetti. Portekiz’in Basra Körfezi ve Kızılde- niz’in girişini kapatması nedeniyle levant denilen Doğu Akdeniz limanlarına getiri- len baharat miktarında büyük düşüşler yaşandı. Üstelik eski güzergâh üzerin- den Venedik’e ulaştırılan baharatın fiya- tı, Ümit Burnu Yolu ile Portekiz’e taşınan baharattan beş kat daha fazlaydı. Bunun sonucunda ticaret üstünlüğü iç denizler- den açık denizlere geçti. Akdeniz liman- ları canlılığını kaybedip gözden düşer- ken Atlas Okyanusu kıyısındaki limanlar işlek ticaret merkezleri hâline geldi. Görsel 1.10: Vas o de Gama’nın Ümit Burnu’nu geçerek 149 de Hindistan’ın Kaliküt kıyılarına ulaşmasını gösteren bir tablo İtalyan şehir devletlerinden Ceno- [Ernesto Casanova (Kazanova), 1 0] va, Akdeniz ticaretindeki değişen şartla- ra uyum sağlama konusunda erken davrandı. Cenevizliler Karadeniz’deki kolonilerinin Osmanlıların eline geçmiş olmasının da etkisiyle ticari girişimlerini Atlas Okyanusu kıyısındaki limanlara taşıdılar. Ayrıca de- nizcileri ve teknik bilgi birikimlerinin yanı sıra sermayeleriyle İspanyolların keşif hareketlerine katılarak yeni duruma uyum sağlamaya çalıştılar. Buna karşılık Venedikliler ticari geleneklerinden ve Doğu’ya yö- nelme alışkanlığından vazgeçmedikleri için her geçen gün gerilediler..P İ Y Coğrafi Keşifler (Avrupa’nın sömürgecilik faaliyetleri) sonrasında İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa ve İngiltere denizlerde küresel ölçekli ticari ve askerî faaliyetlere girişti. Avrupa’da Coğrafi Keşifler’le bir- likte yükselişe geçen ilk devletler Portekiz ve İspanya oldu. Bunlardan Portekiz ekonomisi tarıma daya- nan, bir milyon nüfuslu, kayalıklarla kaplı, fakir bir ülkeydi. Toprakları dağlarla ve denizlerle çevrili olan bu ülkenin sınırlarını Avrupa içlerine doğru genişletme imkânı yoktu. Bu nedenle Portekiz için denizaşırı ya- yılma, büyük önem taşıyordu. Portekizli denizciler Gemici lakabıyla tanınan Prens Henry’nin (Henri) çalışmaları sonucunda Afrika kıtasının en güneyindeki Ümit Burnu’nu dolaşarak Hindistan’a giden yeni bir yol buldular. Diğer yandan Güney Amerika’daki Brezilya’ya ulaştılar. Ele geçirdikleri kıyılarda ticaret kolonileri kuran Portekizliler hiç- bir zaman geniş topraklara hükmeden bir kara imparatorluğu peşinde koşmadılar. Onun yerine daha çok Uzak Doğu’nun kıymetli baharatlarıyla ve köle olarak pazarlayabileceği Afrikalılarla ilgilendiler. Böylece gemiler ve ateşli silahlarla desteklenen ilk denizaşırı sömürge imparatorluğunu kurdular. 29 Portekiz gibi denizden doğan bir başka imparatorluk İspanya oldu. İspanyollar Amerika’yı keşfettik- ten sonra Portekizliler gibi koloniler kurup ticaret yapmak yerine yayılmacı bir anlayışla kıtanın zenginlik- lerine doğrudan el koymaya yöneldiler. Bu amaçla Meksika’yı ve Brezilya dışında kalan Güney Amerika topraklarını işgal ettiler. İspanyol kâşifler, Amerika kıtasındaki eski uygarlıkların hazinelerini yağmalayıp altın ve gümüş eşya- larını eriterek İspanya’ya taşıdılar. Kıtanın yerlilerini de işgal ettikleri bereketli topraklarda ve madenler- de çalıştırmak üzere köleleştirdiler. Ayrıca Afrika kıtasından köleler getirdiler. Böylece tarihin en acımasız sömürge imparatorluklarından birini kurdular. Portekiz ve İspanya’nın denizlerdeki hâkimiyeti XVI. yüzyılın sonlarına kadar devam etti. Onların geniş sömürge imparatorlukları kurdukları dönemde İngiltere, Fransa, Hollanda gibi devletler henüz okyanusla- ra açılma fırsatı bulamamışlardı. Bu devletlerin açık denizlerin imkânlarından yararlanmaya başlamaları ancak iç sorunlarını çözüp din savaşlarını geride bırakmalarından sonra gerçekleşebildi..İ H D S Portekiz ve İspanyol sömürge imparatorluklarına karşı ilk ciddi tehdit İngiltere’den geldi. İngiltere İspanya’nın Hollanda’daki hâkimiyetini zayıflatmaya çalışırken İngiliz korsanları da İspanya gemilerini yağmalamaya devam etti. Bunun üzerine Yenilmez Armada adıyla tanınan güçlü İspanya donanması Britanya’yı işgal etmek amacıyla İngiltere kıyılarına geldi. 1588’de yapılan deniz savaşında İngiltere, İspanyolları ağır bir bozguna uğratarak okyanuslarda tam bir serbestliğe kavuştu. İspanya’nın denizlerdeki üstünlüğüne son veren İngiltere, ilk denizaşırı kolonilerini Kuzey Amerika’nın Atlas Okyanusu kıyılarında kurarak buralara kendi halkından insanları yerleştirdi. Aynı şekilde Doğu Akdeniz ticaretinde söz sahibi olmak amacıyla XVI. yüzyılın sonlarına doğru Levant Company’yi Levınt Kampani, Doğu Akdeniz Ticaret Şirketi (Görsel 1.11) kurdu. İngiltere, Amerika kıtasının yanı sıra Hindistan ile de yakından ilgilendi. 1600 yılında Levant Company benzeri İngiliz Doğu Hindistan Şirketini kurarak dünya ticaretinde tekel olma yolunda Görsel 1.11: Doğu Akdeniz Ti aret irketinin amblemini gösteren bir gravür [John Ri hard Green (Jan Riçırd Gırin) önemli bir adım attı. İngiliz Halkının Kısa Tarihi] XVI. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere gibi gelişme gösteren bir diğer Avrupa devleti Hollanda idi. 1595 yılında Ümit Burnu’ndan geçip Hindistan’a ulaşan Hollandalılar kıyılardaki Portekiz limanlarını alıp Hint Deniz Yolu nu kontrol etmeye başladılar. Ardından Güneydoğu Asya’daki Cava Adası’na yerleşerek bugünkü akarta şehrini kurdular. Oradan Avustralya’nın kuzey kıyılarına ve kıtanın doğusundaki Yeni Zelanda, Fiji ve Tonga Adalarına geçtiler. Hollanda Krallığı, XVII. yüzyıl başlarında Amerika kıtasında sömürgelere sahip olmak için İngiltere ve Portekiz’e karşı savaştı. Bu savaşların sonunda Brezilya ve Guyana’nın bir bölümü ile Antillerde bazı adaları ve Kuzey Amerika’da New York’u (Niv York) ele geçirdi. 30 Hollandalılar 1602’de kurdukları Hollanda Doğu Hindistan Şirketi aracılığıyla baharat ve diğer değerli malların ticaretini kontrol etmeye başladı- lar. Hollanda Doğu Hindistan Şirketi modern anlamda hisse senetlerini çıkaran ve bunları halka arz ederek borsayı açan ilk şirket olarak tarihe geçti. Aynı zamanda dünyanın ilk çok uluslu şirke- ti olan bu kuruluş Hollanda devleti adına para basma (Görsel 1.12), silahlı güç oluşturma, hapis cezası verme, Asyalı hükümdarlarla anlaşmalar Görsel 1.12: Hollanda Doğu Hindistan irketi tarafından yapma ve savaş açma yetkilerini kullandı. basılan bir maden paranın ön ve arka yüzü Doğu Hindistan Şirketinin büyük kazançlar elde ettiğini gören Hollandalılar, Batı Hindistan Şirketi adıyla başka bir şirket daha kurdular. Bu şirket aracılığıyla Batı Afrika kıyılarında ve Amerika kıtasında kurdukları sömürgeleri arasında ticaret yapmaya başladılar (Görsel 1.13). Böylece Portekiz ve İspanya’nın Atlas Okyanusu’ndaki etkinliğini azalttılar. Görsel 1.13: Hindistan’daki Hollanda şirketlerine ait deniz ti aret filosunun Batı Afrika kıyılarından geçişini göste- ren bir tablo [Adam illaerts (Edım Vilerts), 1 0 , Amsterdam Müzesi] Hollanda Krallığı XVII. yüzyılda yeterli sayı ve nitelikteki gemileri, ticaretteki uzmanlığı ve sermaye biri- kimiyle zengin bir sömürge imparatorluğu kurdu. Bu yüzyılda altın çağını yaşayan Hollanda, gemi yapım endüstrisinde ve deniz ticaret taşımacılığında rakiplerini geride bıraktı. Dünyanın en büyük ticaret filosunu kurarak Avrupa’nın önde gelen tüccar devleti hâline geldi. Hollanda’yı sömürge rekabeti konusunda en fazla zorlayan güç İngiltere oldu. İki taraf arasında XVII. yüzyıl boyunca devam eden savaşların sonucunda İngiltere, Hollanda’nın bazı sömürgelerini ele geçire- rek bu devletin denizlerdeki gücünü zayıflattı. 31 u alım Felemenk (Hollanda) Gemileri Felemenklerin ti aretteki en büyük teknolojik avantajları Fluyts hip (Fluytsçip) adı verilen kargo gemileriydi. Bu gemiler rakiplerinin aksine savaş zamanı savaş gemisine dönüştürülmek üzere tasarlanmamışlardı. Bu yüz- den maliyetleri u uzdu ve iki kat fazla kargo taşıyabiliyorlardı. Felemenk ti aret gemileri tehlikeli sularda konvoy h linde (...) yol alırlardı. Bu şekilde gemiyi daha az mürettebatla idare etmek de mümkün h le geliyordu. Cornelis Corneliszoon’un (Kornelis Kornelison) tasarladığı, rüzg r gü üyle çalışan testere gibi yeni i atlar gemi inşa sanayisinde verimliliği artırdı. Artık uzmanlaşmış tersaneler, gemileri rakiplerinden daha kısa zamanda ve daha u uza inşa edebiliyorlardı. (...) Bu faktörler bir araya geldiğinde Felemenk tü arlarının sefer maliyetleri oldukça düşüyor, onlara rekabet üstünlüğü sağlıyordu. Artık Felemenk Cumhuriyeti dünyanın en büyük ti aret filolarına sahip bir süper güç h line gelmişti. 1 9 yılı itibarıyla sade e Doğu Hindistan irketinin 150’nin üzerinde ti aret gemisi, 40 savaş gemisi, 50.000 personeli ve 10.000 kişilik özel ordusu vardı. 1 70’te ise Felemenk ti aret filoları 5.000 ton kargo taşı- mıştı ve bu Avrupa toplamının hemen hemen yarısına denk geliyordu. Sabri Çağrı SEZGİN, Hollanda Doğu Hindistan irketi, Basından, 21.0.2022. (Orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.). Yukarıdaki metne göre Hollanda’nın deniz ti aretinde ileri gitmesinin nedenleri nelerdir?. D Fransa Krallığı, Avrupa kıtasında Habsburglara karşı verdiği mücadele ve ülke içinde uzun süre devam eden yıpratıcı din savaşları nedeniyle denizlerde küresel ölçekli ticari ve askerî faaliyetlere fırsat bulamadı. Bu devlet ancak ülke içinde birliği sağlayıp güçlü bir monarşiye dönüştükten sonra okyanuslara açılabildi. Fransızlar da İngilizler gibi denizaşırı ülkelerde koloniler kurma stratejisini takip ettiler (Harita 1.5). Bu amaçla XVII. yüzyılın başlarından itibaren Kuzey Amerika’nın Missisippi (Misisipi) ve Louisiane (Luizyon, Yeni Fransa) bölgeleri ile Kanada’nın uebec (Kebek) bölgesine yerleştiler. Atlas Okyanusu Büyük Okyanus Hint Okyanusu 0 1000 2000 km İngiltere Fransa Hollanda Harita 1.5: Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın sömürge bölgeleri 32 Fransızlar, Kuzey Amerika’dan sonra Batı Afrika kıyılarındaki Senegal’e girdiler. Oradan da kıtanın iç bölgelerine doğru yayılarak köle ticareti sayesinde büyük gelirler elde ettiler. Diğer yandan Hindistan, Kamboçya, Vietnam gibi denizaşırı ülkelerle ilgilenerek sömürge imparatorluklarını genişletme politikası izlediler. Bu amaçla 1664 yılında Fransız Doğu Hindistan Şirketini (Görsel 1.14) kurarak Hint Okyanusu kıyılarındaki kolonilerinde fabrikalar inşa ettiler. Görsel 1.14: Fransız Doğu Hindistan irketinin bayrağı 2. A G A R Avrupa kıtasındaki güç mücadelesi kapsamında İngiltere Fransa’yı engellemek üzere Hollanda ve diğer Avrupa ülkeleriyle bir ittifak kurdu. İki taraf arasında 1701’de başlayan İspanya Veraset Savaşı Fransa’nın karada ve denizde ağır yenilgisiyle sonuçlandı. İngiltere, bu savaşın ardından Kuzey Amerika’daki bazı Fransız kolonilerine yerleşti. Ayrıca savaş sürerken İspanya dan aldığı Cebelitarık’ı ve onun güvenliğini sağlayan Minorka Adası’nı topraklarına kattı. İngiltere, Hollanda donanmasını da deniz filosunun küçük bir ortağı hâline getirdi. Böylece Avrupa kıyılarındaki önemli stratejik mevkileri ele geçi- rerek kıtadaki üstünlüğünü pekiştirdi. İngiltere tarihe Yedi Yıl Savaşları olarak geçen 1756-1763 Savaşı sonunda Fransa’nın denizaşırı sömürgelerini ele geçirerek bu devletin siyasi üstünlük arzusunu büyük ölçüde kırdı. Diğer yandan serma- ye birikiminin büyük kısmını başta Hindistan olmak üzere sömürgelerinde yatırıma dönüştürerek küresel ticareti kontrolü altına aldı. Böylece Britanya İmparatorluğu adıyla dünyaya büyük ölçüde hâkim olarak rakipsiz bir güç hâline geldi. İngiltere XVIII. yüzyıldaki kazanımları ve güçlü donanmasıyla (Görsel 1.15) ufuklarında güneş batmayan bir sömürge imparatorluğuna dönüştü. Böylece Londra’dan Hindistan’a, oradan da Okyanusya ve Hong Kong’a kadar uzanan deniz yolu, söz konusu imparatorluğun can damarı hâline geldi. Bu nedenle İngiltere, denizcilik stratejisinin ana hedefini söz konusu Etkinlik yolun güvenli ve kesintisiz şekilde işlemesini sağlamak şeklinde belirledi. Görsel 1.15: Yeni inşa edilmiş bir savaş gemisinin İngiliz donanmasına katılış töreni [John Cleveley (Con Kıleveli), 1757] Avrupalı güçlerin sömürge ilik faaliyetleri bu güçler ve sömürülen ülkeler açısından hangi sonuçları ortaya çıkarmış olabilir? 33 3. D O H Z.K O H Z XV. yüzyıl ortalarına kadar karalardaki hâkimiyeti ile adından söz ettiren Osmanlı Devleti, İstanbul’un Fethi’nden sonra denizlerde de egemenlik sahasını genişletmeye başladı. Yeni dönemdeki kazanımlarla birlikte boğazlar üzerinden açık denizlere bağlanan Karadeniz, bir Osmanlı iç denizi hâline geldi. Osmanlı Devleti’nin Karadeniz üzerinde- ki mutlak hâkimiyeti XVII. yüzyılın sonları- na kadar devam etti. Bu hâkimiyete karşı ilk büyük tehdit Rusya’dan geldi. Çar I. Pet- ro’nun (1682-1725) sıcak denizlere açılma politikası gereği Karadeniz’e inmek için hare- kete geçen Rusya, 1700 tarihli İ tanbul Ant- laşma ı’yla Don Nehri ağzındaki Azak Kalesi ve çevresini ele geçirdi. Bu antlaşmanın mü- zakerelerini yürütmek için İstanbul a gelecek Rus heyeti Karadeniz yolunu kullanmak iste- di. Osmanlı Devleti Rusların bu talebini iste- meyerek de olsa kabul etmek zorunda kaldı (Görsel 1.16). Osmanlı Devleti, Prut Seferi (1711) ile Rusya karşısındaki kayıplarını telafi edip Azak Kalesi ni geri alsa da burası 1739 tarihli Belg- rad Antlaşma ı’yla yeniden Rus egemenli- ğine girdi. Antlaşmaya göre Ruslar şimdilik Görsel 1.16: Karadeniz’i geçerek İstanbul’a gelen ilk Rus kendi gemileriyle Azak Denizi ne ve Karade- gemisi Krepost’u gösteren bir gravür [Adrian S honebe k (Edrıyın anbek)] niz’e açılamayacak, yalnızca Osmanlı gemileri ile ticaret yapabilecek ve Karadeniz sahillerin- de tersane kuramayacaklardı. Bu antlaşmayla Osmanlı Devleti, Karadeniz üzerindeki tam egemenliğini ilk kez yabancı bir devletle müzakere etmek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti, Rusya ile yaptığı 1768-1774 Savaşı sırasında Cebelitarık Boğazı’ndan Akdeniz’e giren Rus donanmasının saldırısına uğradı. 1770 te Çeşme Limanı’nda demirlemiş olan Osmanlı donan- masını yakan Ruslar, bir yandan da Kırım üzerine yürüdüler. Savaşın sonunda imzalanan 1774 tarihli K ç Ka nar a Antlaşma ı’yla Kırım, Osmanlı Devleti’nden koparıldı. Kırım ın elden çıkması Karade- niz deki Osmanlı hâkimiyetinin zayıflamasına yol açtı. u alım Rusya Karadeniz'de Çar I. Petro, 1700 tarihli İstanbul Antlaşması nın müzakereleri için elçi Ukraintsev’i görevlendirdi. İçe- risinde Rus elçilik heyetinin de bulunduğu Krepost adlı Rus gemisi, Azak’ta hazırlanmış olan bir Rus donanması eşliğinde İstanbul’a doğru yola çıktı. O güne kadar diplomatik görüşmeler için İstanbul’a kara yolu ile gidilirken bu sefer özellikle Karadeniz üzerinden deniz yol uluğu ter ih edildi. Böyle e ilk defa Karadeniz’de bir Rus diplomasi heyeti kendi gemileriyle seyahat etmiş oldu. Rusların buradaki ama ı Karadeniz’de artık kendilerinin de söz sahibi olduğunu Osmanlı Devleti ne göstermekti. Yazar tarafından bu kitap için yazılmıştır. 34 Osmanlı Devleti 1700 yılında Rus elçilik heyetine o güne kadarki diplomatik teamüllere aykırı olarak Karadeniz i kullanma izni vermiştir. Bu bilgiden hareketle Osmanlı Devleti nin XVIII. yüzyıl başlarındaki genel durumu hakkında hangi değerlendirmelerde bulunabilirsiniz?.A O H Z İstanbul’un Fethi’nden sonra ateşli silahlarla güçlendirilerek stratejik bir savaş aracına dönüştürülen Osmanlı donanması, II. Bayezit Dönemi nde tarihinin en parlak devirlerinden birini yaşadı. Önce Adalar (Ege) Denizi’ndeki adaları, ardından Mora Yarımadası ve Yunanistan’ın batı kıyılarındaki kaleler fethe- dilerek Akdeniz hâkimiyetine giden yolda ilk adımlar atıldı. Türk donanması aynı dönemde Akdeniz’in en batı ucundaki İspanya kıyılarına ulaşarak Katolik Hristiyanların baskısından kaçan Endülüs Müslümanla- rını ve Musevileri Osmanlı topraklarına taşıdı. Böylece Akdeniz’in önemli deniz güçlerinden biri olduğu- nu gösterdi. Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki güçlenme süreci XVI. yüzyılda devam etti. Osmanlı Devleti 1571’de Kıbrıs’ı fethedip adayı Türkleştirerek Doğu Akdeniz’deki hâkimiyetini pekiştirdi. Ancak 1571 yılında İne- bahtı Körfezi’nde yapılan deniz savaşında Osmanlı donanmasının uğradığı yenilgi bu hâkimiyetin sarsıl- masına yol açtı (Görsel 1.17). Görsel 1.17: Osmanlı ve Haçlı donanmalarının İnebahtı’daki savaş düzenini gösteren bir tablo (Ferrando Bertelli, Vatikan Müzesi, 1572) Osmanlı Devleti İnebahtı’da kaybettiği donanmasının yerine kısa sürede yenisini inşa ederek deniz- lerde sarsılan hâkimiyetini yeniden kurmaya çalıştı. Ancak İnebahtı Savaşı’nda çok sayıda yetişmiş deniz savaşçısını kaybettiği için bir daha eski gücüne kavuşamadı. XVII. yüzyılda Osmanlı donanmasının Ak- deniz’deki en önemli faaliyeti 1645’te başlattığı Girit Kuşatması oldu. Kuşatma 1669’da adanın fethiyle sonuçlansa da bu zaferin büyük kayıplar verilerek çok uzun sürede kazanılması Osmanlı donanmasının güç kaybetmekte olduğunu gösterdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti gemicilik teknolojisini yenileme ihti- yacı duydu. 35.K K Osmanlı donanması kuruluş yılla- rından XVII. yüzyıl sonlarına kadar geçen dönemde esas itibarıyla kürekli gemilerden oluşuyordu. Kadırga veya çektiri adı verilen bu gemiler dar, uzun ve küpeşteleri suya yakın olduğu için olumsuz hava şartlarından etkilenmi- yordu (Görsel 1.18). Bununla birlikte Osmanlı gemiciliği XVII. yüzyılın sonla- rına doğru gemi teknolojisindeki değişi- mi ve rakiplerinin gücünü dikkate ala- rak yenilenmeye ihtiyaç duydu. XIX. yüzyılın ortalarına kadar sürecek olan Görsel 1.18: XVI. yüzyıl Osmanlı donanmasında kadırgaları göste- bu dönemde kürekle hareket eden ka- ren bir gravür [Mel hior Lor k (Melçiyo Lork), Berlin Müzesi] dırgaların yerini yelkenli kalyonlar (Görsel 1.19) almaya başladı. Kalyonlar ince, uzun kadırgalara göre çok daha ağır, uzun, geniş ve yüksek yapıda deniz taşıtlarıydı. Buna bağlı olarak kadırgalardan daha fazla denizci taşıyabiliyordu. Esas itibarıyla kürekli gemiler olan kadırgalarda yel- ken yardımcı unsur olarak bulunduru- lurken kalyonlarda yelken, asıl hareket mekânizmasını oluşturuyordu. Kadır- galar kürekleri yardımıyla her türlü ha- vada hızlı hareket edebilirdi. Buna kar- şılık kalyonlar ancak rüzgârlı havalarda yol alabiliyordu. Kadırgalarda genellik- le hafif ateşli silahlar kullanılırken kal- Görsel 1.19: Kalyonlar (temsilî) yonlar, ateş gücü yüksek ağır toplar- la donatılıyordu. Osmanlı gemiciliğinde kadırgadan kalyona geçişte en önemli dönüm noktası 1645-1669 seneleri ara- sında süren Girit Kuşatması oldu. Bu kuşatma sırasında Venedik korsanlık ve ticaret için Akdeniz’e gelen İngiltere ve Hollanda’nın kalyon denilen yelkenli gemilerini kiralayarak Osmanlı donanmasını engelleme yoluna gitti. Aynı şekilde Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alarak asker, silah ve erzak naklini önlemeye ça- lıştı. Venedik donanmasındaki kalyonlar rüzgârın da yardımıyla Girit’e yardıma giden Osmanlı kadırgala- rının Çanakkale Boğazı’ndan çıkışına engel oldular. Bu durum Osmanlı denizcilerini yeni arayışlara yö- neltti. Bazı müzakere ve istişarelerin ardından da devlet adamları tarafından yelkenli büyük kalyonların inşasına karar verildi. Kadırgalar ve kalyonları karşılaştırdığınızda bu savaş araçlarının güçlü ve zayıf yönleri hak- kında neler söyleyebilirsiniz? 36 Osmanlı denizciliğinin XVII. yüzyıldan itibaren zayıflamasında kaptanıderyalıklara denizcilikten ye- tişenlerin getirilmemesinin yanı sıra gemicilik teknolojisindeki yeniliklerin takip edilememesi etkili oldu. Özellikle kalyon sayısının sınırlı tutulması Osmanlı donanmasının Venedik karşısında gerilemesine yol açtı. Bunun üzerine 1682 yılından itibaren donanmadaki kürekli gemilerin sayısı azaltılırken yelkenli ge- milerin inşasına hız verildi. u alım Kadırga mı, Kalyon mu? Barbaros ve adamları denizlerde dolaştıkları uzun yıllar boyun a sade e deniz i olmakla kalmamışlar, savaş- larda zaptettikleri İspanya kalyonlarını, Napoli kadırgalarını ve çeşitli milletlere ait büyük ti aret barçalarını ayrın- tılarıyla in eleyerek gemi onarım ve inşası konusunda uzmanlaşmışlardı. Barbaros çektirilerin en etkili savaş tekneleri olduğu kanaatindeydi. Çünkü yelkenli büyük gemiler rüzg r es- tiğinde daha hızlı yol alsalar bile Akdeniz’de yaz mevsiminin uzun sürmesi ve bu aylarda havanın durgun gitme- si sebebiyle uzun zaman deta hareketsiz kalıyorlardı. Yine bu gemiler kürek ağırlıklı kadırgalar gibi koylarda ve küçük limanlarda kullanılmaya elverişli değildi. Savaş sırasında da hızlı hareket edip düşman gemilerini sıkıştıra- mıyorlardı. Bu sebeple XVII. yüzyılın ikin i yarısına kadar Osmanlı donanmasının esasını kürekle hareket eden ve yelkeni yardım ı olarak kullanan çektiri sınıfı gemiler oluşturmuştur. (...) Barbaros ve takipçisi Osmanlı deniz- ilerinin bu ter ihi eleştirilebilir olsa bile bunun birtakım haklı gerekçelerinin olduğu unutulmamalıdır. İdris BOSTAN, Salih ÖZBARAN, Başlangıçtan XVII. Yüzyılın Sonuna Kadar Türk Deniz ilik Tarihi, C 1, s. 270. (Orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.). Barbaros’un yerinde siz olsaydınız donanmanızda kürekle hareket eden kadırgalara mı yoksa büyük yelkenli kalyonlara mı yer verirdiniz? Neden? u alım Kalyon Meselesinin Meşveret Meclisinde Müzakeresi 1 4 ’de Sofu Mehmed Paşa’nın sadarete ve Voynuk Ahmed Paşa’nın kaptanıderyalığa getirilmesi ile Girit meselesi ve donanmanın Venedik karşısındaki olumsuz durumu ve devlet erk nı tarafından donan- manın ıslahı hakkında çeşitli görüşler ortaya konulmaya başlandı. Kimi isimler Venediklilerin kalyonlarıyla denizlerde dolaştıklarını ve savaş sırasında rüzg r sayesinde karşılarına çıkan kadırgaları çiğnediğini ileri sürerek kadırgaların bunların karşısına çıkmasının imk nsız olduğunu ileri sürüyordu. Bu sebeple Venedik donanmasına karşı koyabilmek için kalyon yapılması gerektiği üzerinde duruldu ve kalyona kalyonla kar- şılık verilmesini teklif ederek 1 4 ’de kalyon inşasına karar verildi. (...) 1 49 yılında Kaptanıderya Voynuk Ahmed Paşa kumandasında Girit’e yardım götüren Osmanlı donan- ması, Çanakkale Boğazı’ndan çıkarken karadan atılan toplarla Venedik donanmasını geçiş yolundan uzaklaştırıp yoluna devam ederken donanmada üç kalyon bulunuyordu. Kalyonlar, çektiriler gibi süratli olmadığından ve henüz ön sıraya geçmediğinden kadırgaların yedeğinde gidiyordu. İdris BOSTAN, Salih ÖZBARAN, Başlangıçtan XVII. Yüzyılın Sonuna Kadar Türk Deniz ilik Tarihi, C 1, s. 272, 27. (Orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.). Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyıl ortalarına kadar kadırgadan kalyona geçiş konusunun gün- deme getirilmemiş olmasından hareketle donanmanın ön eki yüzyıllardaki durumuyla ilgili olarak ne gibi çıkarımlarda bulunabilirsiniz? 37 Osmanlı donanması kalyon kullanımının yaygınlaşmasına bağlı olarak 1685-1699 yılları arasında- ki deniz savaşlarında başarılar elde etti. Gelişimini XVIII. yüzyılda da devam ettiren donanma 1717 de Venediklilerle yapılan üç deniz savaşından zaferle ayrıldı. Bu durum Karlofça Antlaşması yla Venedik e bırakılan Mora Yarımadası’nın geri alınmasında önemli rol oynadı. Osmanlı donanması Akdeniz deki hâ- kimiyetini 1770 yılında yaşanan Çeşme yenilgisine kadar elinde tuttu. Çeşme felaketi denizcilik bilgisine sahip, iyi yetişmiş denizcilerin eksikliğini gözler önüne serdi. Bunun üzerine Osmanlı donanmasında yeni bir ıslahat hareketine girişildi. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın başlattığı donanma ıslaha- tı kapsamında denizcilerin eğitimine ve disiplinine önem verildi. Bu dönemde Batı tarzında deniz subay- ları yetiştirmek üzere Avrupa dan gelen subayların ve uzmanların eğitim verdiği Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun kuruldu. Donanma personeli Garp Ocakları olarak adlandırılan Cezayir, Tunus, Trablusgarp eyaletleri ve Adriyatik kıyılarında denizcilik yapmış tecrübeli kişiler arasından seçildi. Kalyon- ların ağır donanımları hafifletilerek manevra kabiliyetleri yükseltildi. Etkinlik inli Osmanlı donanmasında kullanılan kadırga ve kalyonlarla ilgili bir araştırma yapınız. Araştırmanız sırasında ulaştığınız bilgiler doğrultusunda bu savaş araçlarının özelliklerine ilişkin olarak verilenlerin numaralarını balık kılçığı üzerinde ait olduğu yere yazınız. 1. 00-1000 arasında mürettebat taşır. 7. Durgun sular ve kıyılar için elverişlidir. 2. Gövdesi uzun, alçak ve dardır. 8. -1 arasında değişen sayıda top taşır. 3. Gövdesi uzun, yüksek ve geniştir. 9. Yelkenle hareket eder. 4. Kürekle ve yelkenle hareket eder. 10. 50-1 0 arasında değişen sayıda top taşır. 5. 00 ivarında mürettebat taşır. 11. İnşa maliyeti yüksektir. 6. İnşa maliyeti düşüktür. 12. Açık ve fırtınalı sular için elverişlidir. Taşıdığı top Şekli Hareket sistemi sayısı Mürettebat sayısı Maliyeti Elverişliliği KADIRGA OSMANLI DONANMASI Mürettebat sayısı Maliyeti Elverişliliği KALYON Hareket sistemi Taşıdığı top Şekli sayısı 38 Ç. 17 -1774 YILLARI ARASINDA OSMANLI DEVLETİ nelim le elim Osmanlı Devleti, 1 99 Karlofça Antlaşması ve 1700 İstanbul Antlaşması sonrasında Avrupa dev- letlerine karşı nasıl bir dış politika izlemiş olabilir? Neden? 1711 1730 1740 1774 Prut Patrona Halil Kapitülasyonların Küçük Kaynarca Antlaşması İsyanı sürekli hâle gelmesi Antlaşması 1718 1739 1770 Pasarofça Belgrad Çeşme Antlaşması Antlaşması Baskını AVUSTURYA Viyana RUSYA Azak Venedik AZAK Belgrad DENİZİ Prut Antlaşması Pasarofça Antlaşması Akyar Roma HA Antlaşması ZA Küçük Kaynarca KARADENİZ R Antlaşması DE Nİ Selânik Zİ İstanbul Ankara ADA ENİZİ LAR D Atina Çeşme (EGE Baskını ) Tahran A K D 0 200 400 km E N İRAN İ Z Bağdat Şam Antlaşma K Savaş B D Kudüs B G Kahire K A Ö SR R FE A Harita 1.6: XVIII. Yüzyıl Osmanlı siyasi tarihindeki gelişmelerden bazıları Zİ 39 1. K İ A S O D Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılın ilk yıllarında Karlofça ve İstanbul Antlaşmaları’nın yaralarını sarma politikası izledi. İlk olarak savaşlardan en fazla zarar gören Balkan memleketlerinden toplanan vergileri azalttı. Diğer yandan Yeniçeri Ocağını ve donanmayı güçlendirmenin yollarını aradı. Bu dönemde padi- şah II. Mustafa’nın Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin etkisinde kalarak devlet işlerinden uzaklaşması Os- manlı Devleti’ni iç karışıklıklara sürükledi. Zamanının çoğunu Edirne’de geçiren padişahın bu hareketiyle başkentin siyasi ve ekonomik gücünü zayıflatması yeniçeriler ve İstanbul halkı arasında huzursuzluğa yol açtı. Bu huzursuzluk Edirne’nin başkent yapılacağı söylentisinin yayılmasıyla birlikte 1703 yılında büyük bir isyana dönüştü. İsyancılar İstanbul’u kontrol altına aldıktan sonra Edirne’ye gelerek II. Mustafa’yı taht- tan indirip yerine onun kardeşi III. Ahmed’i tahta geçirdiler. III. Ahmed Dönemi nde Osmanlı Devleti, Kar- lofça ve İstanbul Antlaşmaları’nda kaybettiği toprakları geri almak amacıyla Rusya, Venedik ve Avustur- ya ile savaşlar yaptı..O -R İ XVIII. yüzyılın başlarında Rusya, Çar I. Petro (Görsel 1.20) tarafından yönetiliyordu. Karadeniz ve Baltık Denizi yoluyla sıcak denizlere ulaşmayı hedefleyen Petro, 1700 İstanbul Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’nden Azak Kalesi’ni alarak Karadeniz’e bir kapı açmıştı. Petro bunu izleyen günlerde Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca tutumunu sürdürdü. Antlaşma hükümleri- ne aykırı bir şekilde Osmanlı sınırında kaleler inşa ettirerek Azak Denizi’nde donanma bulundurmaya başladı. Ayrıca kendisini Rusların ve Rumların İmpa- ratoru olarak tanıttığı propaganda kâğıtlarını Balkanlarda dağıtarak Osmanlı Görsel 1.20: Çar I. Petro uyruğundaki Hristiyanları kışkırtıp Karadağ topraklarında isyanlar başlattı. [Paul Delaro he (Pol Delaroş), 1 , Hamburg Müzesi] u alım Çar Petro Petro daha henüz küçük bir ço ukken bile asker ilik ve gemilerle oynuyordu. (...) Tahta çıktığında Rus steplerine yerleşmiş (...) koloniler ara ılığıyla Batı dünyasını daha yakından tanıma fırsatı buldu. Türklere karşı Rus mü adelesinden, yeni müttefikler bulma gibi siyasi ve sosyal amaçlar için 1 97 yılında Elçilik Heyeti ni oluşturdu. Kendisi de bu heyete takma bir ad ile katıldı. Bu vesile ile Avrupa’yı dolaştı, iş ant- laşmaları yaparak yurduna geri döndü. Ülkede her alanda reform hareketleri baş gösterdi. Yeni fabrikalar açıldı, kılık kıyafet, sakal konusunda bile değişiklikler meydana geldi. (...) Bu dönemde sakallı gezmek isteyen erkeklere vergi ödeme zorunluluğu getirildi. (...) Rus mill elbi- seleri de şehirler ve asiller arasında yasaklandı. I. Petro’dan evvel Rusya’da kadınlar da kısıtlamalar ile yaşamaktaydı. (...) Kadınlar yanlarında bir erkek olmadan ge eleri dışarı çıkamaz, kalabalık toplantılara katılamazdı. (...) Petro ile birlikte kadınlar da toplum içerisinde bir yer edindi. 1700 yılında mev ut Rus takvimi değiştirildi, yerine Gregoryen takvim esas alınmaya başlandı. (...) Büyüyen ve gelişen Rusya’nın Avrupai tarzda eğitim sistemine ihtiya ı vardı. Bu doğrultuda I. Petro, Matematik ve Deniz ilik Okulunu kurdu. Bu okulda geometri, trigonometri, oğrafya gibi dersleri vermek ama ıyla İngiliz öğretmenler getirildi. Daha sonra okulda Latin e, Alman a ve Fransız a gibi dersler de verilmeye başlandı. (...) Kaynak ihtiya ını karşılamak adına ilk mill kütüphane olan Kuntskamera açıldı. İlk Rusça haber gazetesi olan Vedomisti kuruldu. Bengisu ATMACA, Büyük Petro’nun Reformları , s. 1-. (Orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.). I. Petro’nun başlattığı ıslahat hareketlerinin Rusya açısından sonuçları neler olabilir? 40 Çar I. Petro, hâkimiyet sahasını Karadeniz’e ve Balkanlara doğru genişletme politikası izlerken aynı anda İsveç’in elinde bulunan Baltık Denizi kıyılarını ele geçirmeye çalıştı. Bu nedenle İsveç Kralı XII. Şarl (Demirbaş Şarl) ile savaş hâlindeydi. XII. Şarl, Rus ilerleyişine karşı ilk zamanlarda zaferler kazanarak Petro’yu durdurmayı başarmıştı. Ancak 1709’da yapılan Poltova Savaşı’nda yenilerek Osmanlı Devleti’ne sığınmak zorunda kalmıştı. İsveç kralının peşindeki Rus birliklerinin Osmanlı Devleti sınırını geçmesi üzerine Osmanlı-Rus iliş- kileri yeniden gerginleşti. Petro, İsveç kralının sınır dışı edilmemesi hâlinde Lehistan’ı da yanına alarak Osmanlı Devleti’ne savaş açacağını bildirdi. Diğer yandan Osmanlı Devleti’ne bağlı Boğdan voyvodası ile anlaştı. I. Petro’nun gerilimi tırmandıran bu hareketlerine XII. Şarl’ın kışkırtmaları da eklenince Osmanlı Devleti, Rusya’ya savaş ilan etti. Osmanlı Devleti’nin savaş ilanını öğrenen I. Petro barışı bozmak istemediğini söyleyerek savaşı durdurmaya yönelik diplomatik girişimlerde bulundu. Olumlu bir cevap alamayınca da 1711 yılında Bal- kanlardaki Hristiyanları Türklerden kurtaracağını söyleyerek saldırıya geçti. Kışkırtıcı propagandalarına rağmen Hristiyan unsurlardan beklediği yardımı göremeyen I. Petro, Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun ilerleyişi karşısında zor duruma düştü. Prut Irmağı kıyısında yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri Rus ordusunu çember içine aldı. I. Petro gece karanlığından yararlanarak kuşatmayı yarma girişiminde bulunduysa da başarılı olamayıp barış istemek zorunda kaldı. u alım Çar Petro’nun Mektubu Prut’ta Osmanlı ordusu tarafından kuşatılan ve esir edilerek öldürüle eğini düşünen Petro, Moskova’daki senatoya gönderdiği mektubunda şunları söylemektedir Ordumun dört katı Türk kuvvetleri ile çevrilmiş bulunuyorum. Herhangi bir mu ize olmazsa ya hepi- miz öle ek veya esir edile eğiz. Bundan sonra el yazımı da görseniz buyruklarımı yerine getirmeyiniz. ldüğüme kesin kanaat getirdikten sonra aranızda en layık olanı seçiniz. Süleyman DUYGU, Genel Tarih, C II, s. 195. Çar I. Petro’nun esir düşmesi h linde vere eği emirlerinin yerine getirilmemesini istemesinin nedeni ne olabilir? Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa, İsveç kra- lının ısrarına rağmen sonucundan emin olama- dığı genel bir taarruz yerine barışı tercih etti. 1711 yılında imzalanan Prut Antlaşma ı’na (Görsel 1.21) göre Rusya, İstanbul Antlaşma- sı’yla ele geçirdiği Azak Kalesi’ni Osmanlılara geri verdi. Ayrıca İstanbul’da elçi bulundurma hakkından geri adım attı. Aynı antlaşmayla Rus- ya’nın Lehistan ın iç işlerine karışmayacağı ve Demirbaş Şarl’ın ülkesine serbestçe dönmesine Görsel 1.21: Prut Antlaşması görüşmelerini gösteren izin verileceği hükme bağlandı. bir resim [ illiam Hogart’ın (Vilyım Hogart), 1724 tarihli Aubry de la Motraye’nin Seyahati adlı eserdeki çizimi] 41 Prut Antlaşması’yla tutsak düşmekten ve ordusunu kaybetmekten kurtulan Çar I. Petro antlaşma hükümlerini yerine getirmekte isteksiz davrandı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti yeni bir sefere karar ver- diyse de İngiltere ve Hollanda’nın araya girmesiyle imzalanan 1713 tarihli Edirne Antlaşma ı’yla bundan vazgeçti. Böylece geri adım atan Rusya, Prut Antlaşması hükümlerini uygulamak zorunda kaldı. Prut Zaferi Osmanlı dış politikasını hangi yönde etkilemiş olabilir? Neden?.O -V O -A İ Osmanlı Devleti, Rusya karşısında kazandığı zaferden aldığı güçle kaybettiği yerleri geri alma politika- sına hız verdi. O günlerde Karlofça Antlaşması’yla Venedik’e bırakılan Mora Yarımadası ve bazı Ege ada- larındaki Ortodoks Rumlar, mezhep baskısından kurtulmak için Osmanlı Devleti’nden yardım istiyorlardı. Diğer yandan Venedik, Osmanlı hâkimiyetindeki Karadağlıları isyana teşvik ediyordu. Venedik korsanları da Akdeniz’deki Osmanlı ticaret gemilerine zarar veriyordu. Bütün bu nedenlerden dolayı Osmanlı Devle- ti, 1715 yılında Venedik’e savaş ilan edip Mora Yarımadas

Use Quizgecko on...
Browser
Browser