Medeni Usul Vize Çalışma Ders Notu Özeti PDF
Document Details
Uploaded by Deleted User
Tags
Summary
This document is a summary of the Turkish Civil Procedure course. It covers topics such as the application of procedural rules, types of courts, and relationships between administrative and civil courts.
Full Transcript
MEDENİ USUL VİZE ÇALIŞMA DERS NOTU ÖZETİ USUL HÜKÜMLERİNİN YER BAKIMINDAN UYGULANMASI Lex fori (hakimin hukuku): Olaya uygulanacak hukuk farklı bile olsa, yabancılık unsuru varsa, hakimin kendi usul yasası uygulanır. Yabancılık unsuru olup olmasına bakılmaksızın lex fori uygulanır; bun...
MEDENİ USUL VİZE ÇALIŞMA DERS NOTU ÖZETİ USUL HÜKÜMLERİNİN YER BAKIMINDAN UYGULANMASI Lex fori (hakimin hukuku): Olaya uygulanacak hukuk farklı bile olsa, yabancılık unsuru varsa, hakimin kendi usul yasası uygulanır. Yabancılık unsuru olup olmasına bakılmaksızın lex fori uygulanır; buna yer bakımından uygulanmak denir. USUL HÜKÜMLERİNİN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI Usul kurallarında derhal uygulanma durumu geçerlidir. Yapılan işlemlere ve tamamlanmış işlemlere derhal uygulanma kuralı uygulanır. YARGI KAVRAMI VE YARGI YOLLARI Beş temel yargı yolu kabul edilmektedir: 1. Anayasa Yargısı 2. İdari Yargı 3. Adli Yargı 4. Uyuşmazlık Yargısı 5. Hesap Yargısı İdari Yargı ile Adli Yargı Arasındaki İlişki İdari yargı ile adli yargı arasındaki ilişki, yargı yolu ilişkisidir, bir görev ilişkisi değildir. Bir davanın yanlış yargı yolunda açılması yargı yolu uyuşmazlığına, görev hatası ise görev uyuşmazlığına yol açar. Yargı yolu uyuşmazlığı kamu düzenine ilişkin olup, mahkeme bu durumu resen gözetir. Örnek: Kamulaştırma bedeline itiraz: Kamulaştırma işlemi için idari yargıya, ancak bedel itirazı için adli yargıya başvurulmalıdır. Memurun emekliliği: Memur, idari yargıya başvurur çünkü devletin kamu hukuku kuralları ile yapılan bir işlemdir. İstisna: Belediyenin kira sözleşmesi gibi özel hukuk ilişkileri, idari yargıda değil, hukuk mahkemelerinde görülür. İDARİ YARGI İYUK (İdari Yargılama Usulü Kanunu) çerçevesinde, yargı yolu, görevli mahkeme ve yetkili mahkeme belirlenmelidir. Usulden ret durumları yaşanabilir. Örnek: Kamulaştırma bedeline itiraz, idari yargı yerine adli yargıda görülür. ADLİ YARGI Adli yargı, ceza yargısı ve medeni yargı olmak üzere ikiye ayrılır. Ceza yargısı, Ceza Muhakemesi Kanunu’na tabi olup, medeni yargı **HMK (Hukuk Muhakemeleri Kanunu)**na tabidir. Medeni Yargı: Çekişmeli yargı ve çekişmesiz yargı olarak ikiye ayrılır. Çekişmeli yargı: Taraflar arasında menfaat çatışması vardır ve eşitlik esasına dayanır. Çekişmesiz yargı: Taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. İlgililer veya talep sahipleri kavramları kullanılır. ÇEKİŞMESİZ YARGI Çekişmesiz yargı: Burada menfaat çatışması yoktur. Yargı kararıyla yapılan işlemler, yargı kararını içeren işlerdir. Örnekler: Evlenmeye izin verilmesi, evlat edinme, isim değiştirilmesi, gaiplik gibi işler. Çekişmesiz Yargı ile Çekişmeli Yargı Arasındaki Farklar: 1. Çekişme yokluğu 2. Sübjektif hak yokluğu 3. Kendiliğinden harekete geçme UYUŞMAZLIK YARGISI Uyuşmazlık Yargısı, yargı yolu ve hüküm uyuşmazlıklarını çözmek için kurulur. 1. Yargı Yolu Uyuşmazlığı: Olumlu uyuşmazlık: İdari mahkeme, kendi yargı yolunda görülmesi gerektiğini belirtir. Olumsuz uyuşmazlık: İdari veya vergi mahkemesinde, yargı yolu yanlış seçildiğinde usulden red yapılır. 2. Hüküm Uyuşmazlığı: Aynı dava konusu ve sebeplerine dair idari ve adli yargı arasında çelişkili kararlar varsa, Uyuşmazlık Mahkemesi bu durumu çözer. İLK DERECE MAHKEMELERİ Genel Mahkemeler: Asliye Mahkemesi Sulh Hukuk Mahkemesi Özel Mahkemeler: İcra Mahkemesi BAM (Bölge Adliye Mahkemeleri) 2016 yılından itibaren kurulan BAM'lar, istinaf incelemesi yapar. 5235 sayılı kanunla kurulmuş olup, ilk derece mahkemelerinin verdiği kararların hukuki kontrolünü sağlar. İstinaf: Yeni delil ve vakıa sunulması yasaktır. Yargıtay’a temyiz başvurusu yerine istinaf başvurusu yapılır. ___________________________________________________________________________ Yargı Görevlileri Hakim 1982 Anayasası, hakimlerin tarafsızlık ve bağımsızlık teminatlarını vurgular. Yargı organı, yürütmeden bağımsızdır, yani yürütme organının yargıya emir veya tavsiyelerde bulunması yasaktır. Bu, yargı bağımsızlığının sağlanması için temel bir ilkedir. Hakimler, toplumdaki adaletsizlikleri gidermek için yetkilendirilmiştir ve bu nedenle statüleri diğer kamu görevlilerinden ayrı bir şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca, hakimlere devlet memurlarının sahip olmadığı teminatlar tanınmıştır. Bu teminatlar, hakimlerin bağımsız ve tarafsız bir şekilde karar vermelerini sağlar. 1961 Anayasası'nda, Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi iki ayrı kurul bulunurken, 1982 Anayasası ile bu kurullar tek bir kurul altında birleştirilmiştir. Ancak, bu birleşme bazı eleştirileri beraberinde getirmiştir. Tanör, hakimlerin daha bağımsız olmaları gerektiğini savunur ve hakimlerin savcılarla aynı kurula bağlı olmalarının, onların bağımsızlığını tehlikeye atabileceğini belirtir. Adalet Bakanlığı'nın Hakimler ve Savcılar Kurulu’na başkanlık etmesi, hem erkler ayrılığı ilkesine hem de yargının bağımsızlığına aykırı bir durum yaratabilir. Bu durum, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sorgulatan bir durumdur. Hakimlerin Bağımsızlık, Tarafsızlık ve Teminatları Bağımsızlık, hakimlerin yürütme ve yasama organlarından bağımsız olarak hareket edebilmesini ifade eder. Hakimler, hiçbir organ ya da kişiden emir almazlar ve kararlarını yalnızca hukuka ve vicdanlarına dayanarak verirler. Tarafsızlık, hakimlerin adil bir şekilde, her iki tarafa eşit mesafede kalarak karar vermelerini sağlar. Hakimin tarafsız olması, hem subjektif (kişisel önyargılardan ve ideolojilerden arınma) hem de objektif (tarafların hakime güven duyması) tarafsızlıkla sağlanır. Teminatlar, hakimlerin bağımsız ve tarafsız bir şekilde görev yapabilmeleri için gereklidir. Hakimler, belirli koşullar altında görevden alınamazlar, 65 yaşına gelmeden emekliye sevk edilemezler ve maaşları ya da özlük hakları mahkeme kararlarıyla kesilemez. Teminatlar yeterli mi? - Coğrafi teminat yok. - İdari görevleri bakımından adalet bakanlığına bağlı olmak var (adalet bakanlığının memuru zannı uyandırıyor) - Disiplin soruşturmalarının hsk tarafından yürütülmesi var. Dolayısıyla hakimlik teminatının da sınırları var. Hakimler, mesleki olarak belirli görevleri yerine getiremezler. Örneğin, hükümet komiseri, iflas idare memuru veya hakem olarak görev alamazlar. Bunun amacı, hakimlerin başka çevrelerden etkilenmelerini engellemektir. Ancak, özel bir düzenleme varsa, örneğin seçim kurullarında görev alabilirler. 1. Hakimlerin Bağımsızlığı Hakimlerin bağımsızlığı, onların yürütme ve yasama organlarına bağlı olmamalarını, bu organlardan bağımsız hareket etmelerini ifade eder. Hiçbir organ, makam, mercii veya kişi, hakimlere yargı yetkisi kullanılırken emir ve talimat veremez; görüş bildiremez veya tavsiyede bulunamaz. Bu kural yalnızca yargı yetkisinin kullanımına yönelik olup, örneğin bir davayla ilgili olarak TBMM’de soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Aynı şekilde, yürütme ve yasama organları, idare mahkemelerinin kararlarına da uymak zorundadır. Hakimlerin bağımsızlığını sağlamak için, yalnızca yürütme ve yasama organlarına karşı değil, diğer mahkemelere karşı da korunmaları gerekmektedir. Hakimlerin, herhangi bir dış etkenin baskısından bağımsız karar verebilmeleri için, yasama, yürütme ve yargı dışındaki etkenlerden de korunmaları gerekir. Bu nedenle, hakimlerin kanunda belirtilen görevler dışında, resmi ve özel görev almamaları gerektiği kabul edilmiştir. Bu düzenlemenin amacı, hakimleri etkileyebilecek çevrelerden uzak tutmak ve faaliyetlerini sadece yargılama faaliyetiyle sınırlamaktır. 2. Hakimlerin Tarafsızlığı Hakimlerin tarafsızlığı, adil yargılanma hakkının bir unsurudur. Tarafsızlık, hâkimin kendi kişisel inançlarından, ön yargılarından ve ideolojilerinden arınıp, vicdani kanaatini oluşturması ve hukuka uygun bir karar vermesini sağlar. Subjektif tarafsızlık, hâkimin karar verirken kişisel etkilerden uzak kalması anlamına gelir. Objektif tarafsızlık ise tarafların hâkimin tarafsız olduğuna güvenmelerini ifade eder. Hakim, davanın taraflarına eşit mesafede ve objektif olarak görev yapmalıdır. 3. Bağımsızlık ve Tarafsızlık Arasındaki İlişki Bağımsızlık, hâkimin dışsal etkilere karşı korunmasını sağlarken, tarafsızlık hâkimin kendi içsel etkilerden de uzak kalmasını gerektirir. Hakimin bağımsız ve tarafsız olması, her türlü baskı ve yönlendirmeden uzak olarak adil bir şekilde karar verebilmesini sağlar. 4. Yasama Karşı Bağımsızlık Anayasaya göre, bir dava görülmekteyse, TBMM’de bu dava hakkında soru sorulamaz, görüşme yapılamaz ya da herhangi bir beyanda bulunulamaz (138/3). Bu, yasama sorumsuzluğu ile çelişiyor gibi görünebilir. Ancak, yargı organı ile yasama arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmamaktadır ve hiçbir hakim başka bir hakime emir veya talimat veremez. Örneğin, Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) hakiminin Sulh Hukuk Mahkemesi'ne emir ve talimat verme yetkisi yoktur. 5. Yürütmeye Karşı Bağımsızlık Hakimler, yürütme organına karşı bağımsızdırlar. Yürütme, basın ve medya da dâhil olmak üzere, hakimlerin kararlarını etkilememelidir. 140. Madde'ye göre, hakim ve savcılar yalnızca kanunda belirtilen görevleri üstlenebilirler ve bu görevler dışında herhangi bir resmi veya özel görev alamazlar. Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü, bazen hakimleri etkileyebileceği için bu özgürlük kısıtlanabilir. 6. Taraflara Karşı Bağımsızlık Bazı hukuk sistemlerinde mahkeme tarafsız olmak zorundadır. Taraflara karşı bağımsızlık, tarafsızlıkla eşdeğer olarak kabul edilir. Eğer hakimde yasaklılık sebebi varsa, kendisi davadan çekilmek zorundadır. Yasaklılık, usulî bir konu olup, hâkim bu durumda çekilmezse, verilen kararlar temyize veya istinafa götürülebilir. Eğer maddi anlamda kesin hüküm oluşturduktan sonra yasak hakim olduğu anlaşılırsa, bu durum yargılamanın yenilenmesine sebep olabilir. HAKİMİN YASAKLILIĞI ve REDDİ Hakimin tarafsızlık ilkesine uygun bir şekilde davaya bakabilmesi için bazı durumlarda, kanun koyucu hakimlerin tarafsızlıklarını kaybedebileceği halleri belirlemiş ve buna göre yasaklılık ve reddi düzenlemiştir. Yasaklılık ve Red Arasındaki Farklar: Yasaklılık durumu, hakimin herhangi bir aşamada, hatta hükmün kesinleşmesinden sonra bile dikkate alınabilir. Hâkimin reddi ise belirli bir zaman sınırlamasına tabidir. Yasaklılık halleri, üst mahkeme tarafından denetlenebilirken; hâkimin reddi, bir başka hakim tarafından değerlendirilir. Yasaklı hakim tarafından yapılan işlemler ve verdiği kararlar, üst mahkeme tarafından iptal edilebilirken, reddi istenen hâkimin işlemleri farklı sonuçlar doğurur. HAKİMİN YASAKLILIĞI SEBEPLERİ (HMK m. 34) Yasaklılık durumunda, hâkimin davaya bakması mümkün değildir ve davadan çekilmesi gerekir. Yasaklılık sebepleri şunlardır: 1. Kendisine ait veya doğrudan/dolaylı olarak ilgisi olan bir davaya bakamaz. 2. Eşinin davasına bakamaz, evlilik bağı sona erse bile. 3. Kendisi veya eşinin altsoyu ve üstsoyu ile aralarındaki evlatlık bağı bulunan davalara bakamaz. 4. Üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarının davalarına bakamaz. 5. Nişanlısının davasına bakamaz. 6. İki taraftan birinin vekili veya vasisi olması durumunda, davaya bakamaz. Yasaklı bir hâkimin bu sebeplerden dolayı davadan çekilmesi beklenir. Eğer hâkim çekilme kararı vermezse, taraflar yasaklılık sebebini ileri sürerek reddedebilirler. Yasaklılık durumunda hâkimin bugüne kadar yaptığı işlemler, yasaklılık durumunun başlamasından itibaren üst mahkeme tarafından iptal edilebilir. HAKİMİN REDDİ SEBEPLERİ Hakimin reddi, tarafsızlık ilkesinin ihlaliyle ilgili bir durumdur. Hakimin tarafsızlığından şüphe edilmesi, hâkimin reddine sebep olabilir. Genel Ret Sebebi (HMK m. 36): Tarafsızlık şüphesi: Hakimin tarafsızlığının şüpheli olması durumunda reddedilebilir. Özel Ret Sebepleri (HMK m. 36): 1. Kanunen gerekmediği halde görüşünü açıklamış olması: Hakim, bir tarafa haklılık yönünde izlenim vermemelidir. 2. Tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş olması: Aynı davada tanık ya da bilirkişi olarak görev almış hâkim, tarafsızlık açısından sorun doğurabilir. 3. Arabulucu ya da uzlaştırıcı olarak görev almış olması. 4. Hısımlık ilişkisi: 4. dereceye kadar olan kan ve kayın hısımlığı ya da dava esnasında iki taraftan biriyle aralarındaki düşmanlık hâlinde, hâkimin tarafsızlığı şüpheli olabilir. Hakimin Kendiliğinden Çekilmesi: Eğer hâkim kendisinin tarafsızlık açısından şüpheli olduğunu düşünüyorsa, davadan çekilebilir. Ancak, hâkimin davadan çekilmesi her zaman onaya tabidir; yani her davada hâkim kendiliğinden çekilemez, bunun için bir onay gerekmektedir. Red Talebinin Süresi ve İncelenmesi: Red talebinin süresi: Red talebi, dava açılmadan önce bilinen sebeplerle yapılmalıdır. Eğer red sebebi sonradan öğrenilmişse, ilk duruşma tarihinde bu durumun bildirilmesi gerekmektedir. Red talebini kim inceleyecek? Red talebi, dava mercii tarafından incelenir. Hakim, kendisine yönelik reddi kabul etmeyebilir ve talebi geri çevirebilir. Ancak, red talebinin geçerli olmadığı durumlarda, talep geri çevrilebilir. Red Talebinin Geçerliliği: Red talebinin geçerli olabilmesi için, aşağıdaki şartlar sağlanmalıdır: İnandırıcı delil ve emareler: Taraflar, red talebini destekleyecek yeterli ve inandırıcı delil sunmalıdır. Dava uzatma amacı: Red talebinin, davayı uzatmak amacıyla yapılmadığına kanaat getirilmelidir. Eğer bu şartlar sağlanmazsa, hâkim red talebini reddedebilir ve davaya devam edebilir. YARGILANMAYA HAKİM OLAN İLKELER VE TARAFLARIN HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ A. ADİL YARGILANMA HAKKI Adil yargılanma hakkı yalnızca yargılanmanın kararın adi olmsının değil aynı zamanda kanuni sürecinin adli yürütülmesinin de bir ügvencesidir. Adil yargılanma hakkıının unsurları şu şekilde düzenlenmektedir: kanunla kuurlmuş bağımsız ve tarafsız mahkemece makul sürede aleni ve hakkaniyete uygun (herk iki tarafın da tüm delil ve iddalarını değerlendirmek ve belirgin bir dezavantaj bırakmayacak şekilde ve bir diğeri ise hukuki dinlenilme hakkı hukuki dinlenilme hakkı da üç unsur içermektedir bilgi sahibi olma hakkı açıklama ve ispat hakkı dikkate alınma hakkı ve kararların gerekçeli olması) )bir biçimde gerçeklşetirilmeliridir. Mahkemelerin kuruluşu kanunla düzenlenmektedir ancak ilgili mahkemenin kurulması HSKnın olumlu görüşü üzerineaDALAET BAKANLIĞINI TARAFINDNA gerçeklşetiriliri ve tabii mahkeme uyuşmazlığın ortaya çıkmasındna önce kurulmalıdır. B. TASARRUF İLKESİ Davacı yoksa hakim de yoktur. Hakim iki tarfatn birinin talebi oolmaksızın bir davayı inceleyemez ve karar bağlayamaz. Çok istisnai hakim resen harekete geçebilse de bu kural medeni usule hakim bir ilke değildir. C. KENDİLİĞİNDEN HAREKETE GEÇME (RESEN) İLKESİ Bu kanunda çekişmesiz yargı işlerinin ölçütüdür. D. TARAFLARCA GETİRİLME (HAZIRLAMA) İLKESİ Davanın temelini oluşturan iki önemli konu dayanılan vakıalar ve bunların delillleridir. E. KENDİLİĞİNDEN RESEN ARAŞTIRMA İLKESİ Çekişmesiz yargı işleri bakımından aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesi geçelidir. Kendiliğinden araştırma ilkesi tarfalarca getirilme ilkeisnin tam karşıtıdıur. F. TALEPLE BAĞLILIK İLKESİ Hakim tarfaların talep sonuçlerı ile bağlıdır. Duruma göre talep sonucundan daha azına karar vaerebilir. Davacının talebindne başka bir şeye karar veremez örneğin talep malın iadesi ise hakim malın bedelinin ödenmesine karar veremez. Diğerleri bana çok önemli gelmedi yani kitaptan okunsa yeterli belki hakşmin hukuki kendiliğindne uygulaması durumu ayrıca okunabilir. Geçiyorum bunları. Usul İşlemleri Usul Muamelesi / Usul İşlemi Kavramı: Usul ilişkisi, tasarruf ilkesi çerçevesinde tarafın ya talebi ya da dilekçesiyle mahkemeye başvurmasıyla kurulur. Dava dilekçesinin verilmesi, hem mahkeme ile hem de davalıyla bir ilişki kurar. Yani, davacı, davalı ve mahkeme arasında bir usul ilişkisi kurulmuş olur. Usul İşlemleri ve Dava Süreci: Dava, usul işlemleri üzerinden ilerler. Usul işlemleri iki şekilde yapılır: Taraf usul işlemleri ve mahkemenin usul işlemleri. Taraf usul işlemleri, tek taraflı ve iki taraflı olmak üzere ikiye ayrılır. Tek Taraflı Usul İşlemleri: Dava açılması, cevap dilekçesi verilmesi, delil bildirilmesi, ikrar gibi işlemler tek taraflı usul işlemlerine örnektir. İki Taraflı Usul İşlemleri: Usul sözleşmeleri, tarafların karşılıklı irade beyanlarıyla yapılan işlemlerdir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) çerçevesinde, bu sözleşmelerin belirli sınırları vardır. Örneğin, iki tarafın karşılıklı anlaşarak irade beyanlarında bulunmaları mümkündür, ancak emredici hükümlerin aksine bir durum belirlenemez. Usul Sözleşmeleri: Usul sözleşmeleri; yetki sözleşmeleri, tahkim sözleşmeleri ve ispat sözleşmeleri gibi kategorilere ayrılır. Bu sözleşmelerin geçerli olabilmesi için her iki tarafın iradelerinin uyumlu olması gerekir. Emredici Hükümler: Emredici hüküm, tarafların aksi yönde bir düzenleme yapmalarını engelleyen hukuki kurallardır. HMK gibi kanunlarda emredici hükümlere sıkça rastlanır. Bu tür hükümlerin olduğu durumlarda, taraflar arasında yapılan anlaşmalar geçersiz olabilir. Tek Taraflı Usul İşlemleri: Tek taraflı usul işlemleri, işlemin yapıldığı anda sonuç doğuran işlemlerdir. Örneğin, dava dilekçesinin verilmesi, temyiz başvurusu ve benzeri işlemler tek taraflı olarak yapılır ve sonuç doğurur. Mahkemeye yapılan başvurular, mahkemenin kabulüne bağlı olarak geçerli olur. Mahkemenin Usul İşlemleri Mahkemenin Usul İşlemleri: Bir davanın yürütülmesi ve sonuçlandırılması sırasında mahkeme tarafından yapılması gereken işlemler ve kararlar, mahkemenin usul işlemleri kapsamına girer. Mahkemelerin verdiği kararlar iki ana grupta incelenebilir: Ara Kararlar: Mahkeme, yargılama sırasında bazı ara kararlar verebilir. Bu kararlar, yargılamayı etkilemeyen ve davaya devam edilmesini sağlayan kararlardır. Örneğin, yetkisizlik veya ilk itirazın reddi gibi kararlar verilebilir. Ara kararlar, yargılamaya devam edilmesini sağlar. Nihai Kararlar: Nihai kararlar, mahkemenin yargılamayı sona erdiren ve davayı sonuçlandıran kararlardır. Bu kararlar, esasa ilişkin hüküm içerebilir ve davanın sonlanmasına yol açar. Mahkemeler, ara kararlar ile nihai kararlar arasında bir ayrım yaparlar. Usule İlişkin Nihai Kararlar: Usule ilişkin nihai kararlar, yargılamayı sona erdiren, ancak esasa ilişkin olmayan kararlardır. Esasa ilişkin kararlar, hüküm içerir ve davanın sonucu hakkında bir karar verir. Usulden Reddetme Durumu: Bazı davalarda, usulden reddetme mümkündür. Örneğin, bir alacak davasında borç ödenmemişse, davanın usulden reddi sağlanabilir. Bu tür davalarda, mahkemenin usul kurallarına uygun hareket edilip edilmediği önemlidir. Süreler ve Adli Tatil Kesin Süreler: Kesin sürelerin iki kaynağı vardır: 1. Hakimin Verdiği Süreler: Kanunda aksi belirtilmedikçe, hakimin verdiği süreler genellikle kesin değildir. Ancak hakim, süreyi kesin olarak belirlediği takdirde bunu açıkça belirtmeli ve tutanağa geçirmelidir. Süreyi kaçıran bir tarafa ikinci bir süre verilir o kesin süredir başka bir süre verilmez. 2. Kanuni Süreler: Kanuni süreler, kanunla belirlenen ve değiştirilemeyen kesin sürelerdir. - Bazen bir hukuki işlem için verilen süre kanunda açıktır ve hakimin bir süre vermesine gerek olmaz. Örneğin nihai karardan itibaren 2 hafta içerisinde istinafa başvurulur hakim bunu değiştiremez. 2 haftalık temyiz süresi vardır bu da kanunda bellidir. Sürelere İlişkin Hükümler: Sürelerin nasıl hesaplanacağına dair açıklamalar da mevcuttur. Örneğin, süre ay olarak verildiğinde, ayın son günü, ayın kaçında olduğunu göz önünde bulundurarak belirlenir. Ayrıca, hafta olarak verilen süreler için de, resmi tatil günleri dikkate alınarak hesaplama yapılır. Bayram gibi tatil günleri de süreye dahil edilir. Adli Tatil: Adli tatil, 20 Temmuz ile 31 Ağustos arasında uygulanır ve bu süre zarfında bazı işlemler kısıtlanmış olabilir. Ancak, çekişmesiz yargı işlemleri, keşifler, nafaka davaları, velayet ve vesayet işlemleri gibi acil durumlar adli tatilde de yapılabilir. Sürelere Uymama Durumunda Talepler: Bir tarafın, sürelere uymaması durumunda, belirli koşullar altında süreyi eski haline getirme talebinde bulunması mümkündür. Bu durumda, objektif veya subjektif imkansızlık gibi engellerin varlığına dayanarak süre kaçırılmışsa, mahkemeye başvuru yapılabilir. Örneğin, doğal afetler ya da ciddi hastalıklar bu tür durumlardır ve doktor raporu ile belgelenmesi gerekir. TEBLİGAT Tebligat Amacı ve Önemi Tebligat, muhataba yapılan bildirimin yazılı olarak belgelendirilmesi anlamına gelir. Muhataba varmak üzere hazırlandığı tarih itibariyle süresi başlamaz; aksine, muhataba ulaştığı ve bunun belgelendirildiği tarihte tebliğ tarihi sayılır ve süre işlemeye başlar. Tebligat Kanunu’na ilişkin yönetmelikler ve e-tebligat yönetmeliği bulunmaktadır. Davet, tarafların dinlenilmek üzere mahkemeye çağrılmasıdır. Davet ile tebliğ aynı şeyler değildir. Tebligat Yapılma Şekilleri Tebligat, yazılı, memur eliyle veya elektronik yollarla yapılabilir. Kural olarak, tebligat PTT aracılığıyla yapılır, ancak bazı istisnalar vardır. o Tebligat, resen veya talep halinde memur aracılığıyla da yapılabilir. o Aynı yerde bulunan daire ve müesseseler, kendi memurları aracılığıyla da tebligat yapabilir. o Oturum esnasında veya kalemde, davaya ait belgeler taraflara tutanağa geçirilmek suretiyle veya imza karşılığında tebliğ edilebilir. o Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, tebligat vekile yapılır. Kanunda açıkça belirtilen gerçek ve tüzel kişilere elektronik tebligat yapılması zorunludur. Örneğin, baroya kayıtlı avukatlar, sicile kayıtlı arabulucular, bilirkişiler, noterler, adli ve idari yargı mercileri gibi kurumlar için bu zorunluluk geçerlidir. Ayrıca, kanunda açıkça belirtilmeyen kişilere de, talepleri halinde e-tebligat yapılabilir. Bu durumda e-tebligat yapılması zorunludur. E-tebligat, muhatabın e-posta adresine ulaştığında, beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu da beş günlük bir kazanım sağlar. Tüzel kişilere tebliğ yapılırken, yetkili kişilere yapılması gerektiğine dikkat edilmelidir. Usulsüz Tebligat Usulsüz tebligat, tebliğ anında değil, öğrenme anında sonuç doğurur. Evde kimse yoksa, kapıya tebligat için bir not yapıştırılır ve evrak, muhtara veya zabıtaya verilmesi için teslim edilir. Tebligat vekil yerine asile yapılırsa bu usulsüzdür. Usulsüz tebligat, geçersiz değildir. Ancak tebligat, muhatabın öğrendiği tarih itibariyle geçerli kabul edilir. Tebligat Nerede ve Nasıl Yapılır? Tebligat, şahsın bilinen en son adresine yapılır. Kişinin başvurusu ve kabulü şartıyla, her yerde tebligat yapılması mümkündür. Taraflar, tebligat anında veya önceden adres konusunda anlaşabilirler. MERNİS (Merkezi Nüfus İdare Sistemi) adres bildirme zorunluluğu vardır. Eğer muhatap bilinen adresine ulaşılamazsa, tebligat, o kişiye yakın birine yapılabilir. Hizmetçi veya aile bireyleri gibi kişiler de bu durumda tebligat alabilir. İlanen Tebligat: Muhatabın adresi meçhulse, ilan yoluyla tebligat yapılabilir. İlanen tebliğ, son ilan tarihinden 7 gün sonra yapılmış sayılır. Tüzel Kişilere Tebligat Tüzel kişilere tebligat, yetkili temsilcilere yapılabilir. Birden fazla temsilci varsa, bunlardan sadece birine yapılması yeterlidir. Dava Sırasında Adres Değişikliği Taraf, adresini değiştirdiğinde bunu mahkemeye bildirmek zorundadır. Yeni adres üzerinden tebligatlar yapılır. (TK 35) Tebligat Kanunu’na Göre Uygulamalar Kanun, muhatabın bilinen en son adresine yapılan tebligatları geçerli sayar. Eğer bu adres yanlışsa veya muhatap taşınmışsa, tebligat başka bir adrese çıkarılabilir. Adres değişikliği bildirilmeyen kişiler için, PTT memuru muhtara teslim eder ve kapıya ihbarname bırakılır. Bu tarihten itibaren tebligat yapılmış sayılır. Tebligat Suçları MAHKEMELERİN GÖREV VE YETKİSİ Yetki Açmayı düşündüğünüz dava için hangi yer hukuk mahkemesine başvuracağımız yetki kurallarına göre belirlenir. Yetkili yer tespit edildikten sonra davanın o yerdeki hukuk mahkemelerinden hangisinde açılacağı görev kurallarına göre belirlenir. o Genel görevli mi, özel görevli mi olduğu bu kapsamda incelenir. GÖREV Özel görevli mahkemelerin görevi, genel görevli mahkemelerin görevinden önce gelir. Özel görevli mahkemelerin görevine giren konular daha sonra ayrıntılı olarak incelenecektir; şu an genel görevli mahkemelere odaklanıyoruz. Genel Görevli Mahkemeler 1. Asliye Hukuk Mahkemeleri o HMK m.1: Genel görevli mahkemelerin görevi kanunla belirlenir. o Asliye hukuk mahkemesi, malvarlığı ve kişi varlığına ilişkin davalarda asıl görevli mahkemedir. ▪ Malvarlığı davaları: Alacak davaları, taşınır ve taşınmaz davaları (değerine bakılmaksızın). ▪ Kişi varlığı davaları: Aile mahkemesi veya sulh hukuk mahkemesine ilişkin özel hükümler bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi görevlidir. ▪ Örneğin: Maddi ve manevi tazminat davaları, dernek feshi, nüfus kayıt düzeltme talepleri. 2. Sulh Hukuk Mahkemeleri o Görev alanı daha sınırlıdır ve genellikle değerli taşınmazlar veya kira uyuşmazlıkları gibi konuları kapsar. TİCARET MAHKEMELERİ TTK m.5: Ticari davalar, aksine bir hüküm bulunmadıkça asliye ticaret mahkemesinde görülür. Ticaret mahkemeleri, mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki tür dava görür: o Mutlak Ticari Davalar: TTK’da düzenlenen her konu. o Nispi Ticari Davalar: Tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgili olması gerekir. ▪ Örneğin: Tarafların bireysel mal alımları ticari davadan sayılmaz. Notlar: Ticaret mahkemesinin birden fazla dairesi varsa, bu daireler arasında iş bölümü yapılmışsa Yargıtay bunu görev ilişkisi olarak değerlendirebilir. Ticaret davalarında görev mahkeme için bir dava şartıdır ve resen göz önünde bulundurulur. FİKRİ VE SINAİ HAKLAR MAHKEMELERİ 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi o Örneğin: Markaya tecavüzün önlenmesi, faydalı model veya tasarıma ilişkin davalar. 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi o Örneğin: Bilgisayar programlarının izinsiz kopyalanması gibi fiiller nedeniyle tazminat ve eski hale getirme davaları. GÖREV KURALLARININ NİTELİĞİ Kamu düzenindendir: Mahkeme görevli olup olmadığını her aşamada resen incelemek zorundadır. Görevsizlik Kararı: o İlk derece mahkemesi, görevli mahkemeyi belirtir ve gönderme kararı verir. o Ancak davacı, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için işlem yapmalıdır. o Görevsizlik kararı usule ilişkin nihai bir karardır ve yargılama giderleri görevli mahkemece hükmedilir. Görev kurallarına aykırılık, hüküm kesinleşinceye kadar taraflarca ileri sürülebilir. GÖREVSİZLİK KARARI SONRASI İŞLEMLER 1. Süre Başlangıcı: o Görevsizlik kararının tebliğinden itibaren 2 hafta içinde işlem yapılmalıdır. 2. İtiraz ve İstinaf Yolları: o Görevsizlik kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir, ancak bu süreçte süreler korunmalıdır. o Görevsizlik kararı kesinleştiğinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için mahkemeye başvurulmalıdır. 3. 20. Madde: o Görevsizlik kararı üzerine yapılan işlemler davanın zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerinin korunmasını sağlar. 4. Özet: o Süreler ve seçenekler: ▪ Görevsizlik kararı kesinleşmişse, tebliğden itibaren 2 hafta içinde işlem yapılır. ▪ İstinaf incelemesi sonucu red kararı varsa, bildirimin ardından 2 hafta içinde aynı işlem gerçekleştirilir. Görev ve Yetki Arasındaki Farklar Kavra Tanım Özellikler Örnek m - Hukuk kurallarıyla belirlenir ve emredicidir. - Sulh hukuk Bir makamın veya - Kamu düzenine mahkemelerinin organın hukuk düzeni ilişkindir; taraflar taşınmazla ilgili Görev tarafından kendisine arasında anlaşmayla uyuşmazlıkları verilen iş veya faaliyet değiştirilemez. çözmekle görevli alanıdır. - Genel, özel veya olması. münhasır olabilir. - Daha çok coğrafi bir alanla sınırlıdır. - Görevin aksine, Görevli olan organ çoğunlukla ilk itiraz veya makamın, işin - İstanbul’da bir yolu kapalıysa veya hangi yerel mahkemenin taşınmaz Yetki yetki kesin değilse mahkemede veya davasını çözmekle taraflarca değiştirilebilir. idari birimde yetkili olması. - Yetki kesin olabilir görüleceğini belirler. (kesin yetki durumlarında kamu düzenine ilişkindir). Görev ve Yetkinin Hukuki Nitelikleri 1. Görev: o Kamu düzenine ilişkindir, mahkeme kendiliğinden dikkate alır. o Yanlış görevli bir mahkemede dava açılmışsa dava, görevli mahkemeye gönderilir (HMK m. 114/1-a). o Örneğin, ağır ceza mahkemesi yerine sulh ceza mahkemesine açılan bir davanın görevsizlik kararı ile ilgili mahkemeye gönderilmesi gerekir. 2. Yetki: o Kamu düzenine ilişkin değilse, davanın taraflarınca ilk itirazda ileri sürülmesi gerekir (HMK m. 19). o Kesin yetki durumlarında mahkeme, yetkisiz olsa bile resen yetki kurallarını dikkate alır. o Örneğin, taşınmaz davalarında taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. ___________________________________________________________________________ BAZI ÖZEL YETKİ KURALLARI Haksız Fiilden Doğan Yetki HUMK'a Göre: Zarar göreni koruyucu geniş yetki kuralları getirilmiştir. Yetkili Mahkemeler: 1. Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi (HMK m.16). 2. Zararın meydana geldiği ya da meydana gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesi. 3. Zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi: HMK, zarar görene, kendi yerleşim yerindeki mahkemede dava açma hakkı tanımıştır. Geçici Olarak Oturulan Yer Bakımından Yetki (HMK m.8) Kapsam: Memur, asker, öğrenci gibi geçici olarak bir yerde bulunan kişiler. o Örneğin: Öğrenci, ailesinin başka bir şehirde yaşamasına rağmen geçici olarak oturduğu yerde alacak davasına muhatap olabilir. Uygulama Alanı: o Taşınır malların zilyetliğine ilişkin davalarda geçici oturulan yer mahkemesi yetkilidir. o Taşınmazlar: Bu kapsamın dışındadır. Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan Davalarda Yetki (HMK m.15) Zarar Sigortaları: o Zarar sigortası kapsamındaki davalarda yetkili mahkeme: ▪ Malın bulunduğu yer mahkemesi. ▪ Rizikonun gerçekleştiği yer mahkemesi. o Sabit duran mallar: Malın bulunduğu yerde dava açılabilir. Mirasçılık (HMK m.11) Mirasçılık Belgesi: o Sulh hukuk mahkemesi veya noter yetkilidir. Ancak noter yoluyla alınamayacak durumlarda sulh hukuk mahkemesi görevli olur. Tereke Davaları: o Tereke malına ilişkin istihkak davası, malın bulunduğu yer mahkemesinde açılır. o Terekenin paylaşılmasından sonra mirasçılar arasındaki davalarda genel yetki kuralları geçerlidir. Boşanma Davalarında Yetki (TMK m.168) Yetkili Mahkeme: o Eşlerin son 6 aydan beri oturdukları yer mahkemesi. o Davanın açıldığı sırada eşlerden birinin oturduğu yer mahkemesi. KESİN YETKİ KURALLARI Genel Esaslar: Kesin yetkili bir mahkeme varsa, bu bir dava şartıdır ve mahkeme tarafından kendiliğinden dikkate alınır. Diğer yetki kurallarına uyulmaması, yetki itirazı olarak öne sürülebilir. Taşınmazın Aynından Doğan Davalarda Yetki (HMK m.12) Taşınmazın Bulunduğu Yer Mahkemesi: o Taşınmaz üzerindeki ayni hak sahipliğinin değişikliği. o Taşınmazın zilyetliğine ilişkin davalar. Şahsi Haklar: o Şahsi haklar (örneğin kira sözleşmesi) bu kapsamın dışındadır. o Kuvvetlendirilmiş şahsi haklar (örneğin şerh düşülmüş haklar) ise bu kapsama alınabilir. Miras Davalarında Yetki (HMK m.11) Kesin Yetki: o Miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesi. o Örneğin: Terekenin paylaşımına kadar kanuni mirasçılar arasındaki davalar. Can Sigortaları (HMK m.15) Eksik Ses Kaydı: (8 dakikalık eksiklik). YETKİ SÖZLEŞMESİ Genel İlkeler: Kesin yetkili mahkeme olmamalıdır. Geçerlilik Şartları (HMK m.17): o Yazılı yapılmalıdır. o Uyuşmazlık konusu belirli olmalıdır. o Yetkili mahkeme açıkça belirtilmelidir. Yetki Sözleşmesinin Geçerliliği: Kesin Yetki: o Taşınmazın aynına ilişkin davalarda yetki sözleşmesi yapılamaz. Yetki Şartı: o Yetki şartı, ilk itiraz olarak öne sürülmelidir. İtiraz edilmezse yetkisiz mahkeme yetkili hale gelebilir TARAF TEORİLERİ 1. Maddi Taraf Teorisi o Hukuki ilişkinin tarafı kimse, davanın tarafı da odur. o Dava hakkı, maddi anlamda hak sahipliğine dayanır. 2. Şekli Taraf Teorisi o Dava hakkı, her zaman maddi hak sahipliğine dayanmaz. o Örneğin: Kanundan kaynaklanan dava takip yetkisine sahip 3. kişi, görevden ötürü taraf olarak kabul edilir. o Bağımsız Dava Takip Yetkisi: Hak sahibinden dava takip yetkisi esirgenebilir. o HMK m. 50’ye göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip kişiler taraf ehliyetine sahiptir. 3. Fonksiyonel Taraf Teorisi o İhtilaf, iki taraf değil, iki malvarlığı arasında görülür. o Günümüzde bu teori kabul görmemektedir. GERÇEK KİŞİLERİN TARAF EHLİYETİ 1. Her Gerçek Kişi Taraf Ehliyetine Sahiptir oCenin (doğmamış çocuk), sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyeti kazanır (TMK m. 28, HMK m. 50). o Örnek: Cenin adına kayyum atanarak babalık davası açılabilir (TMK m. 427/3). o Çocuk ölü doğarsa dava reddedilir; mahkeme kararı hükümsüz hale gelir. 2. Ölüm Halinde Taraf Ehliyeti o Dava tarihinden önce ölmüş birine karşı dava açılamaz. o Yargıtay’ın görüşü: Ölen kişiye dava açılmışsa mahkeme, dava şartı eksikliği nedeniyle davayı resen reddeder. o HMK m. 124/4: Tarafın yanlış gösterilmesi kabul edilebilir bir hata ise, hâkim karşı tarafın onayı olmaksızın taraf değişikliğine izin verebilir. o Ölen tarafın mirasçıları, davaya katılmayı kabul ederse, usul ekonomisi gereği yargılamaya devam edilebilir. 3. Dava Açıldıktan Sonra Ölüm o Taraflardan biri dava sırasında ölürse, dava mirasçılar tarafından devam ettirilebilir. o Mirasçılar malvarlığına ilişkin haklar söz konusu olduğunda zorunlu dava arkadaşlığı oluşturur. o Boşanma davaları gibi yalnızca öleni ilgilendiren davalar ölümle konusuz kalır. Ancak mirasçıların hukuki yararı varsa devam talep edebilirler. TÜZEL KİŞİLERİN TARAF EHLİYETİ 1. Tüzel Kişilik ve Taraf Ehliyeti o Tüzel kişiliğe sahip her varlık taraf ehliyetine sahiptir. o Ticaret sicilinden silinen bir şirket, tüzel kişiliğini kaybeder ve taraf ehliyeti sona erer. 2. Kamu Tüzel Kişileri o Devlet ve bağlı kurumlar taraf ehliyetine sahiptir. o Bakanlıklar, devlet tüzel kişiliğinin organıdır ancak taraf ehliyetine sahiptir. o Genel müdürlükler (örn. Tapu Kadastro) ve belediyeler de taraf ehliyeti taşır. 3. Tüzel Kişiliği Olmayan Topluluklar o Tüzel kişiliği olmayan topluluklar (örn. adi ortaklık, miras ortaklığı) taraf ehliyeti taşımaz. o Adi ortaklık veya miras ortaklığında tüm ortaklar birlikte dava açmalı veya aleyhlerine dava açılmalıdır. DAVAYA İLİŞKİN DAVA ŞARTLARI 1. Taraf Ehliyeti (HMK m. 114) o Gerçek ve tüzel kişiler taraf ehliyetine sahiptir. o Eksiklik varsa mahkeme, davayı esasa girmeden reddeder. 2. Dava Ehliyeti o Fiil ehliyeti ile özdeşleşmiştir. o Taraf ehliyeti gibi, resen dikkate alınır. DAVA TAKİP YETKİSİ de tarafa ilişkin bir dava şartı. Dava takip yetkisi bir davada talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir. Kural olarak, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin dava takip yetkisi de vardır, davayı açanın dava takip yetkisine de sahip olması gerekir. Bazı istisnai durumlarda davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti mevcut bulunmasına karşın bu kişinin dava takip yetkisi mevcut olmayabilir. Örneğin hakkında iflas kararı verilen kişinin iflas masasına giren mallar üzerindeki tasarruf yetkisi sınırlanır ve iflas kararı verilen kişinin yani müflisin her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olur icra iflas kanunu madde 191 söylüyor bunu. İflas masasının yasal temsilcisi olan iflas idaresi tasarruf yetkisini kullanır ve müflisin tasarruf olduğu takiplerde hukuk davalarında istisnai durumlar hariç davayı takip yetkisi iflas idaresine ait olur. Bu nedenle müflisin bu hukuk davalarında taraf ehliyeti ve dava ehliyeti mevcut olmasına rağmen davayı takip yetkisi bulunmamaktadır. Burada dava takip yetkisi iflas idaresine ait olur dedik ama iflas idaresinin buradaki sıfatı dava yetkinidir ve iflas idaresi ona bu görev kanunundan kaynaklandığı için de görevden ötürü taraaf dava yetkini olur. Davayı takip yetkisinin bulunması dava şartlarındandır bu nedenle davayı açan tarafın takip yetkisinin bulunup bulunmadigi yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebilir ve mahkemece kendiliğinden göz önüne alınır. Dava yetkinliği sıfattır ve sıfat olarak maddi hukuka ilişkindir, dava takip yetkisi ise şeklidir usul ilişkindir. Taraf teoriler tarafa ilişkin dava şartları TARAF Res iudicata inter partes : kesin hüküm sadece tarafları bağlıypr. Üçüncü Kişilerin Davaya Katılımı Üçüncü kişilerin davaya katılımı iki şekilde gerçekleşir: 1. Feri Müdahale 2. Asli Müdahale 1. Feri Müdahale Feri müdahalede davaya katılan kişi, davada taraf olmayan, ancak davaya müdahil olma hakkı bulunan bir üçüncü kişidir. Feri müdahale, davada hukuki yararı olan kişilere tanınmış bir hak olup, müdahale eden kişi, davanın sonucundan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenebilir. Feri Müdahale Şartları: o Üçüncü kişi olmalı. o Dava ehliyetine sahip olmalı, çünkü müdahale eden kişi usul işlemleri yapabilir ve katıldığı taraf ile ilgili işlemleri takip edebilir. o Dava takip yetkisi gerekmemektedir, çünkü feri müdahil, kendisi adına hukuki koruma talep etmez. Tarafın dava takip yetkisini kullanarak usul işlemleri yapar. Feri Müdahale Hukuki Durumu: o Feri müdahil, taraf sayılmaz. Kendisi adına herhangi bir hukuki koruma talep etmez. o Tarafın istemediği bir işlem yaparsa, taraf bunu onaylamadığı sürece işlem geçersiz olur (HMK 66-68). o Derdest bir dava olması ve belirli durumlarda teminat ödenmesi gerekebilir. o Katılmada hukuki yararın olması gerekir. Bu yarar doğrudan veya dolaylı olarak hükmün etkilerinden doğabilir; örneğin, kesin hükmün üçüncü kişiye sirayeti, hükmün icra kabiliyetinin etkisi, inşai tesir veya hukuki sorumluluk gibi durumlar. o Feri müdahale, tahkikat aşaması bitene kadar yapılabilir. Feri Müdahale Etkisi: o Feri müdahale, genellikle davanın seyrini etkileyen ve tarafların lehine veya aleyhine sonuç doğurabilen bir müdahale olarak kabul edilir. o Örneğin, iflas idaresi alacaklılarıyla ilgili bir davada, iflas idaresi feri müdahale olarak davaya katılabilir. Feri Müdahalenin Negatif Hüküm Etkisi (HMK 69): o Feri müdahil, davayı kötü yürütüldüğünü savunabilir, ancak davanın haksızlığını doğrudan ileri süremez. o Feri müdahil, davanın kötü yürütüldüğünü iddia edebilir, ancak davanın asıl tarafı, feri müdahilin bu iddialarına katılmıyorsa, işlem geçersiz olabilir. 2. İhbar ve Feri Müdahale Feri müdahale çoğunlukla ihbar yoluyla yapılır. Taraflardan biri, dava sürecinde feri müdahil olabileceğini bildirebilir. İhbar, genellikle ihtiyaridir ve yazılı olarak yapılır. İhbarın Şartları: o İhbar, yargılamanın hangi aşamasında olduğunun belirtilmesi gerekir. o İhbar, mahkeme aracılığıyla yapılmaz. o Feri müdahale, ihbar sonucunda davaya katılabilir veya katılmayabilir. İhbarın İhtiyari Olup Olmadığı: o İhbarın ihtiyari olup olmadığı, genellikle hâkimin sorumluluklarına göre belirlenir (HMK 46). 3. Asli Müdahale Asli müdahale, bir kişi davada yer alan iki tarafa karşı dava açarak, kendi haklarını savunmak isteyen bir üçüncü kişinin başvurabileceği bir yöntemdir. Asli Müdahale Şartları: o Asli müdahale, davanın derdest olması ve hüküm verilinceye kadar yapılabilir. o Asli müdahale, bağımsız bir dava olup, her iki dava için de ayrı hüküm verilmesi gerekmektedir. o Asli müdahale davalarında, davanın takip edilmesi için dava takip yetkisi gereklidir. Feri müdahale de ise dava takip yetkisi gerekmemektedir. Örnek: o A, bir taşınmazın kendisine ait olduğu iddiasıyla B'ye karşı dava açtığında, C adlı üçüncü kişi bu taşınmazın kendisine ait olduğunu savunarak, asli müdahale davası açabilir. Özet: Üçüncü kişilerin davaya katılımı, feri ve asli müdahale olarak iki şekilde gerçekleşir. Feri müdahale, hukuki yararı olan bir kişinin davaya katılmasıdır ve tarafın dava takip yetkisini kullanarak usul işlemleri yapar. Asli müdahale ise, bir üçüncü kişinin, dava konusu olan hakları için bağımsız bir dava açmasıdır. Her iki durumda da davanın seyrine etki eden, ancak taraf olmayan kişiler, belli şartlarla davaya müdahil olabilirler. Feri müdahale, çoğunlukla ihbar yoluyla yapılır ve ihtiyaridir. Asli müdahale ise bağımsız bir dava olup, her iki tarafın davalarına karşı açılabilir. DAVA ARKADAŞLIĞI 1. İhtiyari ve Zorunlu Dava Arkadaşlığı İhtiyari Dava Arkadaşlığı: o Sübjektif dava birleşmesi: A ve B’nin davalarını aynı dilekçede birleştirirsiniz. Tarafların yığılması (yığılma) söz konusu olur. o HMK 57, ihtiyari dava açılabileceği durumları ve davacı/davalı taraflarda kimlerin bulunabileceğini düzenler. o 57. madde koşulları sağlanmazsa, davalar ayrılabilir. o Ortaklık Şartları: ▪ Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun ortak olması, fakat bu ortaklığın elbirliği mülkiyet dışı bir sebepten kaynaklanması gerekir. ▪ Elbirliği mülkiyeti zorunlu dava arkadaşlığına yol açar. Paylı mülkiyet gibi durumlar ise ihtiyari dava arkadaşlığını oluşturur. ▪ Örnek: Müteselsil borçluluk gibi durumlar da ihtiyari dava arkadaşlığına örnektir. o Hukuki Sebeplerin Ortaklığı: ▪ Doktrinde benzer sebeplerin de ihtiyari dava arkadaşlığı oluşturabileceği öne sürülmektedir. Müteselsil Borçluların Savunmalarından Yararlanması: o Şahsi bir itiraz değilse, müteselsil borçlular birbirlerinin savunmalarından faydalanabilir. HMK 124: o İradi dava değişikliği mümkündür. Şartları varsa, dava sübjektif olarak birleştirilebilir; ancak şartlar yoksa davaların birleşmesine izin verilmez. 2. Zorunlu Dava Arkadaşlığı Maddi Bakımından: o Maddi hukuk kaynaklı zorunluluk: Örneğin, elbirliği mülkiyeti (miras, şirket alacakları) gibi durumlarda dava ortaklaşa takip edilir. o Bölünemeyen taleplerde dava takip yetkisi ortak ve birlikte kullanılır. Şekli Bakımından: o Kanun, bazı davalarda zorunlu dava arkadaşlığına ilişkin kurallar koyar. Örneğin, babalık davası çocukla anne birlikte açar. 3. Sıfat ve Husumet Kavramları Uygulamada "husumet" terimi, taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi gibi terimlerle ilişkilidir. Sıfat: o Dava konusu yapılan maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. o Taraf sıfatı, dava konusundaki subjektif hakla ilgilidir. o Dava dilekçesinde gösterilen kişiler, mahkeme karar verebilmek için gerçek davacı veya davalı sıfatına sahip olmalıdır. o Sıfat yokluğunda dava, esastan reddedilir. Dava Hakkı ve Sıfatı: o Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi, hakkın sahibine aittir. o Örneğin, alacak davasını sadece alacaklı açabilir, üçüncü kişi davacı olamaz. o Pasif husumet ehliyeti: Dava edilen kişi, borçlu veya dava konusu hakkın sahibi olmalıdır. Sıfat Yokluğu: o Sıfat yokluğu bir itiraz değil, dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir durumdur. o Mahkeme, tarafların sıfatlarını kendiliğinden gözetmelidir. o Yargıtay’ın Görüşü: Yargıtay, sıfat yokluğunu kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtir. Sıfatın Usul Hukukuna Etkisi: o Sıfat yokluğu, usul hukuku sorunu değil, maddi hukuk sorunudur. o Taraf sıfatı bulunmayan kişiler arasındaki davada, mahkeme dava konusu hakkın esasını inceleyemez ve dava sıfat yokluğundan reddedilir. Örnek: o Bir alacağın devri söz konusu olduğunda, alacak devrini dava dosyasına bildirmeyen kişi, dava hakkında taraf sıfatına sahip olmayabilir. Özet: Dava Arkadaşlığı iki türdür: İhtiyari ve Zorunlu. İhtiyari dava arkadaşlığı, tarafların dava konusu haklarının ortak olmasıyla oluşur, zorunlu dava arkadaşlığı ise maddi hukuk sebebiyle oluşur (örneğin, elbirliği mülkiyeti). Sıfat dava konusundaki maddi hukukla ilgili bir terim olup, tarafların davada sıfatlarının olup olmadığı mahkemenin kararını etkiler. Sıfat yokluğu, usul hukukunda dava şartı değildir, ancak maddi hukuk sorunudur ve mahkeme bunu kendiliğinden göz önünde bulundurur. DAVA ÇEŞİTLERİ Mahkemeden istenen hukuki korumaya göre davalar sınıflandırılır. Eda davaları tespit davaları ve yenilik doğuran davalar yani inşaayı davalar biçiminde bir ayrımına tabi tutulabilir. EDA DAVASI Tanım ve Konu: Eda davası, davacının davalıdan belirli bir davranış talep ettiği davalardır. Bu davranış, bir işi yapmaya, bir şeyi vermeye veya bir işi yapmamaya yönelik olabilir. Örneğin, davalıdan taşınmazı tahliye etmesi, 10.000 TL satış bedelini ödemesi veya gürültü yapmaması istenebilir. Hukuki Yarar: Eda davası açılabilmesi için davacının hukuki yararının bulunması gerekir. Hukuki yarar, davacının hakkını inkar etmeyen ancak yerine getirmeyen bir davalıya karşı icraya dayalı bir hüküm talep etmesiyle de mümkündür. Davalının, davacının hakkını inkar etmesi şart değildir; sadece hakkın yerine getirilmemesi durumunda dava açılabilir. Eda Davasının Konusu: Eda davasının konusu, kişisel haklar (örneğin satış bedelinin ödenmesi) veya ayni haklar (örneğin taşınmaz malın teslimi) olabilir. Davacı, davalıdan olumlu ya da olumsuz bir hareketi talep eder; örneğin taşınmaz veya taşınır malın teslimi, bir şeyin yapılması veya yapılmaması. Mahkeme Kararı ve Hüküm: Eda davası açılmadan önce, dava konusu hakkın veya hukuki ilişkinin tespit edilmesi gereklidir. Mahkeme, davacının iddia ettiği hakkın mevcut olup olmadığını tespit eder ve eğer hak mevcutsa davalıyı eda mahkumiyetine yönlendirebilir. Bu durumda: o Mahkeme, dava konusu hakkın veya hukuki ilişkinin varlığını tespit eder. o Davalı, davacının istediği edayı yerine getirmeye mahkum edilir. Eda davası kabul edildiğinde verilen hüküm, iki önemli unsura sahiptir: 1. Davanın dayandığı hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı tespit edilir. 2. Davacının talep ettiği edanın yerine getirilmesi için davalıya yönelik bir emir verilir. Hükmün Geçerliliği ve Kesin Delil: Dava kabul edilirse, aynı taraflar arasında aynı dava sebebiyle açılacak ikinci davada bu hüküm kesin delil teşkil eder. Eda davasının reddedilmesi, bir tespit hükmü anlamına gelir. Bu durumda, davacının iddia ettiği hakkın mevcut olmadığı tespit edilir. Kesinleşen tespit hükmü, kesin hüküm ve kesin delil teşkil eder. Mahkemede görülen davaların büyük çoğunluğu eda davasıdır. Özet: Eda davası, davacının davalıdan bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını talep ettiği bir davadır. Eda davalarında, davacının hukuki yararının bulunması gerekir, yani davacının hakkının yerine getirilmemesi durumunda dava açılabilir. Eda davasının konusu kişisel ya da ayni haklar olabilir. Mahkeme, davacının hakkının var olup olmadığını tespit eder ve eğer kabul edilirse davalıyı talep edilen edaya mahkum eder. Eda davasının reddi ise tespit hükmü oluşturur ve kesin hüküm teşkil eder. Kısmi Dava (HMK m. 109) Kısmi dava, bir hukuki ilişki veya alacağın sadece bir kısmının dava konusu edilerek açılan davadır. Örneğin, 100.000 TL'lik ödünç alacağının 20.000 TL’si için dava açılması veya 10 ton buğdayın 100 kilosu için dava edilmesi gibi. Kısmi dava, alacağın belirli bir kısmı hakkında hüküm talep edilmesini içerir. Talep Sonucunda Tamamını İleri Sürmek Zorunlu Mudur? Hayır, talep konusu kısmi olarak belirlenmişse, tüm alacağı talep etmek zorunlu değildir. Kısmi dava açılabiliyorsa, yalnızca bölünebilir bir kısmı talep edilebilir. HMK'nın İlk Hali (2011): Belirsiz Alacak Davası: Eğer alacağın miktarı belli değilse veya belirlenemiyorsa, belirsiz alacak davası açılabilir. Ancak miktar belirlenebiliyorsa, kısmi dava açılamazdı. Kısmi Dava: Kısmi dava açabilmek için alacak belirli olmalıydı. Bu sebeple 2. fıkra (belirli alacak durumunda kısmi dava açılamaz) engelleyici bir hüküm getiriyordu. HMK 2015 Değişikliği: Kısmi Dava: Eğer talep konusu bölünebilir bir parça ise, kısmi dava açılabilmesi engellenmemiştir. Artık kısmi dava, belirli alacaklar için de öne sürülebilir. Dava Dilekçesi: Kısmi dava açıldığı açıkça belirgin olmalı ve talep kısmında bu durum yer almalıdır. Ayrıca, talep sonucunda feragat edilmiş sayılmadığı için açıkça feragat edilmedikçe, davacı talepten vazgeçemez. Belirsiz Alacak Davası (TMK m. 107) Belirsiz alacak davası, alacağın miktarının o an belirlenemediği durumlarda açılabilir. Özellikle zararın net olarak tespit edilemediği tazminat taleplerinde söz konusudur. Özellikleri: Miktar Belirlenememesi: Alacak miktarı o an için belirlenemiyor ve bu, davacıdan beklenemez. Islah Yöntemi: Talep sonucunu değiştirmek mümkün değildir. Alacak miktarının arttırılması için ıslaha başvurulmalıdır, ancak bu da davalının onayına bağlıdır. Zamanaşımı: Belirsiz alacak davasının en büyük avantajlarından biri, açıldığı tarihteki alacak miktarının tamamına yönelik zamanaşımının kesilmesidir. Miktar Biliniyor veya Belirlenebiliyorsa: Bu durumda, belirsiz alacak davası açılamaz çünkü hukuki yarar kalmamış olur. Tespit Davası Tespit davası, bir hakkın veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının veya bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi amacıyla açılır. Örnek: Bir tarafın, ortaklığa ait olduğu iddia edilen bir aracın kendisine ait olduğunu tespit etmek için açılacak dava tespit davasıdır. Bu tür davalarda, davacı ya bir hakkın ya da hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığını tespit etmek ister. Tespit Davasının Şartları: 1. Hakkın veya Hukuki İlişkinin Varlığı: Tespit davası yalnızca somut bir hukuki ilişkiye dayalı olabilir. Soyut, genel ilişkiler için tespit davası açılamaz. 2. Hukuki Yarar: Davacının, hak veya hukuki ilişkinin tespiti ile korunmaya değer bir yararının olması gerekir. Bu yararın bir tehlike altına girmesi, davacının zarar görmesini engellemek amacıyla tespit davası açılması gerekmektedir. Tespit Davası Çeşitleri: Müspet (Olumlu) Tespit Davası: Bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının tespiti için açılır. Menfi (Olumsuz) Tespit Davası: Davalı tarafından iddia edilen bir hakkın varlığının reddedilmesi veya bir belgenin sahte olduğunun tespiti için açılır. Tespit Hükmü: Tespit davasının sonucu, kesin hüküm ve kesin delil teşkil eder. Mahkeme sadece tespit talebine yönelik karar verir, talepten fazlasına hükmetmez. Bu metin, yenilik doğuran ve inşaî dava türleriyle ilgili bilgileri içermektedir. Şimdi, metni daha açık ve anlaşılır bir şekilde düzenleyelim ve bazı önemli noktaları vurgulayalım: Yenilik Doğuran Davalar (İnşaî Davalar) Yenilik doğuran davalar, bir hukuki durumun değiştirilmesi veya kaldırılması amacıyla açılan davalardır. Bu tür davalarda, davacı mevcut bir hukuki durumu değiştirmek, yeni bir durum yaratmak veya bir durumu sona erdirmek ister. Bu durumlar genellikle medeni hukuk ve insan hakları gibi alanlarla ilgilidir. Örnekler: Evlenme ve boşanma davaları, Babalık davası ve soybağının reddi davası, Ölüme bağlı tasarrufların iptali davaları, Tenkis davaları (yoksulluk nafakası indirimi), Ceza şartının indirilmesi ve anonim şirketlerde genel hukuk kurallarının iptali davaları. İnşaî Davaların Özellikleri İnşaî davalar, bir inşaî hakkı kullanarak hukuki sonuçların doğmasını sağlayan davalardır. Bu davaların temel özellikleri şunlardır: 1. İnşaî Hakkın Tek Taraflı Kullanımı: İnşaî hak, çoğu durumda tek taraflı bir irade beyanı ile kullanılır. Yani, karşı tarafın kabulüne veya mahkeme kararına gerek olmadan hukuki sonuç doğar. Ancak, taraflar arasında uyuşmazlık durumunda bu uyuşmazlık mahkeme önüne gelebilir. 2. İnşaî Dava ile Hukuki Sonuç: İnşaî davada, davacının irade beyanı tek başına hukuki sonuç yaratabilir. Fakat, bazı durumlarda bu sonuç yalnızca mahkeme kararı ile doğar. Örneğin, boşanma ve evliliğin butlanı davaları gibi davalarda, tarafların anlaşması tek başına yeni bir hukuki durum yaratamaz. Mahkeme kararı gereklidir. 3. Mahkeme Kararının Önemi: Bazı inşaî haklarda, hak sahibinin tek taraflı irade beyanı hukuki sonuç doğurmaz ve dava açılması gerekir. Örneğin, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve cezai şartın indirilmesi gibi durumlarda, tarafların anlaşması hukuki sonuç doğurabilir; ancak anlaşmazlık durumunda dava açılması şarttır. 4. İnşaî Davaların Sonuçları: İnşaî davaların sonucu olarak verilen karar, davacının iddia ettiği inşaî hakkın varlığını veya yokluğunu tespit eder. Eğer dava reddedilirse, bu bir tespit kararıdır. Ancak davanın kabul edilmesi halinde, inşaî hak doğar ve hukuki durum değişir. İnşaî hüküm, kararın verilmesi ve kesinleşmesiyle kendiliğinden meydana gelir. 5. Mahkumiyet Durumu: Eğer inşaî hüküm mahkumiyet içeriyorsa, bu durumda mahkeme kararı doğrultusunda edimler de yerine getirilir. Örneğin, boşanma kararında nafaka ve çocuğun hangi ebeveyne verileceği gibi hükümler de bulunabilir. İnşaî Davaların Çeşitleri İnşaî davalar, meydana getirdikleri etkiler bakımından iki ana gruba ayrılabilir: 1. Geleceğe Etkili İnşaî Davalar: Bu davalar, hukuki sonucu gelecekte doğurur. Örneğin, boşanma davası gibi. 2. Geçmişe Etkili İnşaî Davalar: Bu davalar, geçmişteki bir hukuki durumu değiştirmek için açılır. Örneğin, evlenmenin butlanına karar verilmesi gibi. Sonraki Dava Türleri Yukarıdaki davalar, mahkemeden istenen hukuki korumaya göre sınıflandırılan dava türleridir. Şimdi ise dava konusu hakkın niteliğine göre sınıflandırılacak dava türlerine geçilecektir. Taleplerin Sayısına Göre Dava Çeşitleri 1. Terditli Dava terditli dava da o olmazsa şu Tanım: Terditli dava, bir asıl talep ile birlikte bir de feri talebin yer aldığı davadır. Feri talep, asıl talebin koşullarının gerçekleşmemesi durumunda devreye girer. Terditli davada, asıl talep gerçekleşmediğinde, feri talep gündeme gelir. Örnek: Başkasının arazisinde iyi niyetle inşa yapan bir kişi, taşınmazın mülkiyetinin kendi adına tescilini talep edebilir. Ancak, bu mümkün değilse, yaptığı masrafların tazmin edilmesini isteyebilir. Burada mülkiyet hakkının tanınması asıl talep, mümkün olmazsa yapılan masrafların tazmin edilmesi feri taleptir. Özellikler: Taleplerin arasında hukuki bir bağlantı olmalıdır. Yani asıl talebin gerçekleşmemesi durumunda feri talep devreye girebilir. Asıl talep koşulları gerçekleşmediğinde, feri talep incelenir ve değerlendirilebilir. Mahkeme, önce asıl talebi değerlendirir; eğer bu koşullar oluşmamışsa feri talebe geçer. Hüküm: Asıl talep yerinde görülürse, feri talebe bakılmaz. Feri talep yerinde görülürse, esastan reddedilebilir. 2. Seçimlik Dava (HMK 11) : seçimlik de ya o ya öbürü Tanım: Seçimlik dava, borçluya ya da alacaklıya seçim hakkı tanıyan davalardır. Burada taraflardan biri seçim hakkını kullanarak, davalıya iki alternatiften birini seçme imkanı verir. Özellikler: Seçim hakkı alacaklıda ise seçimlik dava açılmaz. Seçim hakkı borçluda ise dava, seçimlik olarak ortaya konabilir. Mahkeme, bu tür davalarda verilen kararın seçimlik olduğunu belirtir. Eğer borçlu, mahkeme kararını yerine getirmezse, alacaklı alternatifleri kullanarak borcu tahsil edebilir (örneğin, bir malın verilmesi ya da tazminat talep edilmesi). Örnek: Bir borçluya, buzdolabı veya fırın vermek zorunluluğu gibi durumlar seçimlik dava ile gündeme gelebilir. 3. Kümülatif Dava burada bunu da onu da Tanım: Kümülatif dava, birden fazla talebin bir arada açılabildiği davadır. Bu tür davalarda her talep bağımsız olarak değerlendirilir ve ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir. Özellikler: Kümülatif davada taleplerin her biri bağımsızdır ve her bir talep için ayrı ayrı hüküm verilmesi gerekir. Aynı davacı, aynı davalıya karşı farklı taleplerle dava açabilir. Talep edilen davaların her biri ayrı bir sonuç doğurabilir ve farklı mahkemelerde görülebilir. Taleplerin arasında hukuki irtibat olması zorunlu değildir. Örnek: Marka ihlali nedeniyle hem maddi tazminat, hem manevi tazminat hem de müdahalenin önlenmesi talep edilebilir. 4. Çift Taraflı Dava Çok önemli değil bence çok az anlattı. Tanım: Çift taraflı dava, iki tarafın karşılıklı olarak dava açabileceği ve her iki tarafın da birbirine karşı taleplerde bulunabileceği davalardır. Bu tür davalar genellikle ortaklık veya mal paylaşımı gibi durumlarda görülür. Örnek: Ortaklığın giderilmesi davası, çift taraflı bir dava örneğidir. 5. Topluluk Davası (HMK 113) kitapta yok Tanım: Topluluk davası, birden fazla kişinin topluca davasını açabileceği davalardır. Bu tür davalarda, birden fazla kişiyi ilgilendiren hakların korunması sağlanır. Özellikler: Kollektif hukuki korunma sağlamak amacıyla açılan davalardır. Birçok kişi için aynı sonucu doğuracak kararlar verilir. Bu tür davalar, genellikle dernekler, bakanlıklar veya kurumlar tarafından açılabilir. Örnek: Bir dernek, tüm üyelerinin haklarını korumak için topluluk davası açabilir. Bu davalar, hukuka aykırı durumların tespit edilmesi, müdahalenin önlenmesi ve eski hale getirilmesi şeklinde açılabilir. Tazminat talebi genellikle söz konusu olmaz. Not: Topluluk davaları, özellikle bireysel dava açamayacak durumda olanlar için önemli bir araçtır. USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR 1. Dava Şartı ve İlk İtiraz: o Dava şartları: Davanın kabul edilmesi için gereken temel unsurlardır ve dava açılmadan önce var olması gereken unsurlar olarak tanımlanabilir. Bu şartlar eksikse dava usulden reddedilir. o İlk itirazlar: Davalı, dava açılmadan önce usul bakımından bazı itirazlarda bulunabilir. Bu itirazlar davanın haklılığına ilişkin olmayıp, davanın kabul edilip edilemeyeceğine yönelik usuli nedenlerle yapılır. Örneğin, mahkemenin yetkisizliği, davanın zamanaşımına uğraması veya dava şartlarının eksik olması gibi durumlar ilk itiraz olarak sunulabilir. o Öncelikli inceleme: Davanın esasına girilmeden önce ilk olarak dava şartları ve ilk itirazlar incelenir. Bu aşamada mahkeme kendiliğinden (resen) dava şartlarını göz önünde tutmakla yükümlüdür. 2. Dava Şartları ve Türleri: o Olumlu Dava Şartları: Davanın açılabilmesi için gerekli olan koşullardır. Bu şartlar, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, hukuki menfaat vb. unsurları içerir. o Olumsuz Dava Şartları: Bir davanın açılmaması için gerekli şartlardır. Örneğin, derdestlik ve kesin hüküm, davanın yeniden görülmesini engelleyen olumsuz şartlardır. Derdest dava durumu, başka bir mahkemede görülen aynı davaya ilişkin durumları ifade eder ve bu durumda ikinci dava usulden reddedilir. o Özel Dava Şartları: Bazı davalarda, örneğin iş davalarında zorunlu arabuluculuk gibi, özel dava şartları aranır. Eğer bu şartlar yerine getirilmezse, dava usulden reddedilir. 3. Genel Dava Şartları: o Tarafa İlişkin Şartlar: ▪ Tarafların bulunması: Davanın açılabilmesi için, her iki tarafın (davalı ve davacı) bulunması gerekir. Bu, çekişmesiz yargı davaları dışında her durumda geçerlidir. ▪ Taraf ehliyeti ve dava ehliyeti: Tarafların hukuken dava açma yeteneğine sahip olmaları gerekir. ▪ Vekalet ehliyeti ve geçerli vekaletname: Eğer bir taraf avukata vekalet vermişse, vekaletname geçerli olmalıdır. Vekaletname olmadan dava açılması durumunda dava usulden reddedilir. ▪ Dava takip yetkisi: Davacı, davayı takip etmeye yetkili olmalıdır. Bu yetki, genellikle dava açma yetkisini içerir. o Mahkemeye İlişkin Dava Şartları: ▪ Türk Mahkemelerinin Yargı Yetkisi: Türk mahkemelerinin yargı yetkisi, hem kişi hem de ülke bakımından sınırlıdır. Türkiye sınırları dışında bir konu söz konusuysa Türk mahkemesi yetkili olmayabilir. ▪ Kesin Yetki: Mahkemeye ilişkin kesin yetki kuralları vardır. Örneğin, taşınmaz ile ilgili bir dava Fethiye'de açılmışsa, orada kesin yetkili mahkeme bulunması gerekir. Aksi takdirde dava reddedilir. ▪ Yargı Yolu: Davanın hangi yargı yolunda açılacağına dair kurallar, başvurulacak mahkemenin belirlenmesi açısından önemlidir. o Dava Konusuna İlişkin Dava Şartları: ▪ Hukuki Yarar (Menfaat): Davacının dava açmak için hukuki yararı olmalıdır. Hukuki menfaat yoksa dava usulden reddedilir. Bu yarar her dava türü için farklı tanımlanır. o Gider Avansı: Dava açılırken, gider avansı ödenmiş olmalıdır. Gider avansı yatırılmadığı takdirde, dava usulden reddedilebilir. 4. Kesin Hüküm ve Derdestlik: o Kesin Hüküm: Daha önce aynı dava ile ilgili verilmiş bir kesin hüküm bulunmamalıdır. Aksi takdirde dava usulden reddedilir. o Derdestlik: Aynı dava, başka bir mahkemede görülüyorsa, bu davanın açılması mümkün değildir. Derdestlik, aynı dava koşullarına sahip başka bir davanın halen devam ettiği durumu ifade eder. 5. Usulden Redde Sebep Olan Durumlar: o Eğer dava şartlarından biri eksikse, dava açılmadan önce gereken şartlar sağlanmazsa, mahkeme davayı usulden reddedebilir. o Mahkeme, belirli davalarda, tarafların önceden belirlenmiş bir işleyişi yerine getirmedikleri takdirde (örneğin zorunlu arabuluculuk) davayı usulden reddedebilir.