Ego Savunma Düzenekleri Dersi (2) PDF

Document Details

EffectiveAquamarine6013

Uploaded by EffectiveAquamarine6013

Haliç University

2023

Doç. Dr. Nermin Gündüz

Tags

ego savunma mekanizmaları psikoloji ruh sağlığı insan davranışı

Summary

Bu belge, ego savunma mekanizmalarına dair bir ders sunuyor. Dersin içeriğinde savunma mekanizmaları, biyolojik, ruhsal ve toplumsal etkilerle ilgili bilgiler yer alıyor. Toplumsal, ruhsal ve biyolojik konuların bütünleştiği bir bakış açısı sunulmaktadır.

Full Transcript

EGO SAVUNMA Doç. Dr. Nermin Gündüz DÜZENEKLERİ 2023 EGO SAVUNMA DÜZENEKLERİ Homeo-stasis ilkesi Dengenin sağlanabilmesi için organizmanın içinde doğal olarak bulunan, gelişebilen; denge bozucu uyarıları tanıma, değerlendirme ve ona göre korumaya yönelme yetileri vardır. İnsa...

EGO SAVUNMA Doç. Dr. Nermin Gündüz DÜZENEKLERİ 2023 EGO SAVUNMA DÜZENEKLERİ Homeo-stasis ilkesi Dengenin sağlanabilmesi için organizmanın içinde doğal olarak bulunan, gelişebilen; denge bozucu uyarıları tanıma, değerlendirme ve ona göre korumaya yönelme yetileri vardır. İnsanda, koruyucu ve yaşamı sürdürücü biyolojik, ruhsal ve toplumsal dizgeler Tüm dizgeler birbiri ile bağlantılıdır. organizmanın kalıtımsal yapısı ile kurulmuş olan düzenekler Ağrıdan kaçma tepkisi Biyolojik koruyucu Hastalık yapabilecek mikroorganizmalara dizgeler karşı vücudun savunma düzenekleri İnsanın dürtüleri ve koruyucu düzenekleri, zamanla, toplumsal ve çevresel etkilerle değişebilir ya da cılız kalabilir. İnsanda da hayvanda da bir açlık dürtüsü ya da iç güdüsünden bahsetmek olasıdır. Ancak insan açlığını gidermek için değişik yollar ve yiyecek şeyler öğrenebilir; kendine Biyolojik yararlı bir besin yerine, tümden zararlı olanı da severek alabilir. koruyucu Öyle ki, insan kendi yaşamını sürdürecek olan dizgeler dürtü ve gereksinimlerini bir yana itebilir; uzun süre erteleyebilir ya da bastırarak yok sayabilir. Örneğin açlık duygusunun bastırılması ile oluşan güçlü yoksunluk olağan uyarıcı niteliğini yitirilebilir. İnsanda biyolojik dürtülerin yanı sıra çoğu kez bu dürtülerden kaynaklanarak gelişen, önemli ruhsal-toplumsal gereksinimler ve güdüler vardır. ruhsal- Bunlar da organizmanın dengesinin korunmasına yararlar. toplumsal dizgeler Bununla birlikte biyolojik olanın nerede bittiğini, ruhsal ve toplumsal olanın nerede başladığını kesinlikle belirtmek olanaksızdır ve hepsi birbiri ile bağlantılıdır. Biyolojik dürtüler doyurulmadan ruhsal gelişim ve toplumsal uyum ya da denge olamaz. Örneğin, anne kucağındaki Biyolojik-ruhsal çocuğun, açlık dürtüsüyle besin gereksinimi doyurulup gelişmesi toplumsal sağlanırken; anne kucağından dizgeler aldığı korunma, sıcaklık, sevgi ve yakınlık onda güven duygusu, sevmek, sevilmek gereksinim ve güdülerini geliştirir. Zamanla çocuk, anne, çocuk-çevre ilişkileri ile insan giderek karmaşık ve yaşamsal önemi olan ruhsal- toplumsal gereksinimler geliştirir. Biyolojik- Güven, korunma, sevme, sevilme, ruhsal- güçlü olma, beğenilme, onur, namus, özgürlük, gerçeği toplumsal öğrenme, gibi gereksinimlerdir. dizgeler Bunlar biyolojik dürtüler gibi doğuştan değildir. Toplumsal bir etkileşim ortamında öğrenme ile kazanılan özelliklerdir. Biyolojik- Doğuştan var olan, insanın bu gereksinimleri ruhsal- geliştirebilme, öğrenebilme yetisidir. toplumsal dizgeler Fiziksel ağrıdan korkma ve kaçma doğal bir savunma yetisi iken sevilmemekten, onurumuzun kırılmasından korkma ve kaçma da belli bir doğal yeteneği olan organizmanın toplumsal etkileşim ile kazandığı savunma yetileridir. Uyum dengesini bozacak herhangi bir etken organizmada bir tehlike olarak algılanır. Dış dünyadan gelen tehlikeli EGO uyaran ve etkenlere karşı her SAVUNMA canlının ortak savunma DÜZENEKLERİ düzenekleri vardır. Ağır tehlikeli durumlarda organizma, ‘KAÇ YA DA SAVAŞ’ biçiminde temel savunma yollarına başvurur. Kaçma ve savunma işlemleri yalnızca biyolojik tepkiler değillerdir. Bu tür davranışlarda da karmaşık benlik işlemleri (örneğin EGO tehlikenin algılanması, değerlendirilmesi, savunma SAVUNMA aygıtlarının işlemeye DÜZENEKLERİ hazırlanması ve eyleme geçilmesi gibi) yürürlüktedir. Fakat ego savunma düzenekleri denilince bu tür dış tehlikelere karşı olan savunmalar anlaşılmaktadır. Benliğin savunma düzenekleri çatışma ve bunaltıya karşı kullanılan benlik işlemleridir. Genellikle bilinç dışı süreçlerdir ve EGO birey, ne tehlikenin ne de kullandığı SAVUNMA savunmanın farkında değildir. DÜZENEKLERİ Korku nasıl dışardan gelen gerçek bir tehlikeye karşı ilk koruyucu tepki ise, bunaltı da içte olan bir çatışma ve tehlikeyi haber veren tepkidir. Korku bizi kaçmaya, saldırmaya ya da teslim olmaya götürebilir. Bilinç dışı bir eğilim ya da dürtü karşısında benliğin çatışmaya girmesi durumunda neyle EGO savaşılacaktır? SAVUNMA İşte benliğin, bilinçdışı çatışmaya DÜZENEKLERİ ve bunun doğurabileceği bunaltıya karşı kullandığı çok değişik türde savunmalar vardır ve bunlar birçok karmaşık davranışın gerçek anlamını açıklamaya yarar 1. Bastırma (represyon) 2. Yadsıma (inkar) 3-Yansıtma (projeksiyon) 4-Çözülme (dissosiyasyon) 5-Yer değiştirme BENLİĞİN 6-Kendine yöneltme SAVUNMA 7-Akla uygunlaştırma DÜZENEKLERİ (rasyonalizasyon) 8-Karşıt tepki kurma (reaksiyon- formasyon) 9-Düşünselleştime (entellektüalizasyon) 10-Yalıtma (izolasyon) 11-Döndürme (konversiyon) 12-Somutlaştırma 13-Yapma bozma BENLİĞİN 14-Saplanma (fiksasyon) SAVUNMA 15-Gerileme (regresyon) DÜZENEKLERİ 16-Düş kurma (fantasy- formation, day-dreaming) 17-Özdeşim (identifikasyon) 18-Yüceleştirme (sublimasyon) İlk tanımlanan düzenek, Freud tarafından tanımlanmıştır. Diğer düzeneklere temel oluşturur BASTIRMA Dürtü, anı ve deneyimlerin bilinçdışına itilmesi ve orada tutulmasıdır. Birçok normal dışı davranış biçiminin, anlam verilmeyen ruhsal sorunun ve belirtinin anlaşılması bu düzeneğin tanımlanması ile gerçekleşmiştir. Çocuklukta hepimizi uğraştıran, davranışlarımıza yön veren birçok istek ve gereksinimimiz, duygumuz ve yaşamsal deneyimimiz olmuştur. BASTIRMA Bunların bir kısmını anımsarız; büyük bir bölümü de bilinçli anılarımızda yok gibidir, anımsayamayız. Bilinçdışına itilen ve orada tutulan dürtü, istek, anı ve anıların bilinç düzeyine çıkmasını benlik genellikle kabul edilemez bulur. Bunlar üst benlikçe yargılanarak yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı BASTIRMA veren öğelerdir. Bu nedenle bastırılırlar. Yaşamımızda ne kadar çok olayı bastırırsak, doyum ve yeni uyum yolları öğrenmede o oranda güçlük çekeriz. BASTIRMA Bastırılmış ve bilinçdışına itilmiş duygu, düş, istek ve korkular bastırma düzeneğinin zayıflayabildiği durumlarda, bilinç düzeyine çıkabilirler. O zaman benlik bir tehlike durumu algılar ve bunaltı ortaya çıkabilir. Bastırılmış olan dürtü ve çatışmalar kümesi (örneğin Oedipus kompleksi) yetişkin kişinin yaşamında çok farklı davranış örüntülerine ya da ruhsal bozukluklara yol açabilir. Örneğin, cinsel sorunlar, evlenememe, erkeklere ya da kadınlara karşı aşırı çelişkili tutumlar, uygun olmayan özdeşim belirtileri vb. Bastırma düzeneği, günlük yaşamın içinde dil sürçmeleri olarak da belirebilir. BASTIRMA Dilimizin ucunda dediğimiz unutmalarımız, çeşitli dalgınlıklarımız ve kasıtsız gibi görünen unutkanlıklar, atlamalar, ertelemeler, yanlış anlatımlar bastırma belirtileridir Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek bir gerçeği yok saymak, görmemek YADSIMA Oldukça yaygın olarak kullanılan ilkel savunma düzeneklerinden İnsanoğlu acı veren gerçeği kolay kolay görmez istemez, kaçınır ve bu kaçınmanın da bilincinde değildir. Bazı özürlerimizi, utanç ya da suçluluk duygusu doğurabilen eski deneyimlerimizi yalnız bilinçdışına itmekle kalmayız; bunları biz hiç yaşamamışız gibi, başımızdan hiç geçmemiş gibi algılayabiliriz; kendimize hiç YADSIMA konduramayabiliriz. Birçok insan ruhsal bunalım içinde olduğu halde bunalım ve acıyı kendine hiç kondurmak istemez; kendine yakıştırmaz. Öfke en çok yadsınan duygudur. Kızdığı, öfkeli olduğu dışardan belli olduğu halde kişi bunu hiç farkında olmaksızın yadsıyabilir. YADSIMA Ağır suçlayıcı üstbenlikleri, kendilerini yargılama eğilimi olan kişiler doğal cinsel uyarılmayı bile yadsıyabilirler. Benlik saygıları kolayca incinebilecek kişiler yaşlanmayı, çirkinleşmeyi, sakat, hasta olmayı yadsıma gereksinimi duyabilirler. YADSIMA Yadsımanın bastırmadan ayrımı zor. Bastırmada bir yaşantı bilinçdışına itilir. Yadsımada ise bilinçdışı bir yakıştırmama, yok sayma özelliği vardır ve bunun yerine gerçek dışı kabullenişler, düşünce ve inançlar oluşturulur. Örneğin, ölüme yaklaşmış kanserli bir kişi kanseri ve yakında öleceğini tümden yadsıyarak güç kazanabilir. Kimi duygu, dürtü, gereksinim ya da yaşam olaylarına karşı bastırma ve yadsıma düzenekleri yetmez. Bunların dışarıya aktarılıp, yansıtılıp, dışarıdaymış ya da dışarıdan kendisine yöneltiliyormuş gibi YANSITMA algılanması Özürlerimizi yadsıdığımız, kendimize yakıştıramadığımız gibi, bunları başkalarında görmek de kolaydır. Kendi tembelliğini yadsıyıp başkalarına aktaran, hep başkalarını eleştiren kişiler Yansıtma düzeneği ile birey, kendi içinde yadsıdığı bir dürtüyü başkalarında görür ya da başkalarının bu dürtüleri kendisinde gördüğünü sanır. Örneğin, içinde öfke ve kin YANSITMA olan bir kişi, ‘bana kızıyorlar, benden nefret ediyorlar’ diye düşünebilir. Burada hem yadsıma: Bende kin, öfke yok Hem yansıtma: onlarda var, bana karşı var Çözülme, zihindeki birtakım düşünce ve duygu kümelerinin ya da karmaşaların bağlı oldukları olay ve yaşantılardan koparak, ayrılarak, özerkleşmeleri (otomatizma kazanmaları) ve benliği etkilemeleri sürecidir. ÇÖZÜLME Çözülme çatışma ve bunaltıyı yatıştırıcı bir düzenektir. Bir dürtünün ya da duygunun asıl nesnesinden başka bir nesneye yöneltilmesidir. Örneğin içinde annesine ya da babasına karşı derin bir öfke, aşırı bir saldırganlık duygusu uyanmış YER olan bir genç bu öfkesini başkalarına, topluma, babayı ya DEĞİŞTİRME da anneyi temsil eden otorite örneklerine yöneltebilir. Çalıştığı yerde patronuna kızıp eve gelince acısını karısından, çocuklarından çıkaran kişinin yaptığı aynı şeydir. Bu düzenek doğal olarak rüyalarda görülür. Rüyalar genellikle yer, biçim, kılık değiştirmiş ve birçok anlamın yoğunlaştırıldığı ve YER simgeleştirildiği yaşantılardır. DEĞİŞTİRME Örneğin kişi rüyasında kendi evi yerine başka bir evi görebilir; anne-baba-eş-kardeş yerine bir yabancının imgesi geçebilir. ‘Annene babana kızmayacaksın, kötü duygular beslemeyeceksin’ ilkesi ile yetişmiş bir kişi, herhangi bir nedenle anne babasına kızsa ve kin duygusu beslese ne yapacaktır? Bu duyguları KENDİNE -Anne babaya yöneltebilir -Bilinçli olarak baskıda tutabilir YÖNELTME -Bilinçdışı bastırma düzeneği ile kontrol altında tutabilir. -Yer değiştirme düzeneği ile başka nesnelere yöneltebilir. BİR YOL DA BU DUYGULARI BİREYİN KENDİSİNE YÖNELTİLMESİDİR. Sevdiklerine kızınca kendi canını acıtan, başını duvara vuran, kendine ceza veren kişiler KENDİNE YÖNELTME Akla yatkın görünen fakat sıkıntı vermeyecek bir neden, bir açıklama bulmak Başkalarıyla kolay geçinemeyen, kendini sevdiremeyen ve AKLA insanları sevmeyen bir kişi ‘ben UYGUNLAŞTIRMA yalnızlıktan hoşlanırım’ diyerek bilinçdışı bir aldatıcı açıklama ile kendini rahatlatabilir. Alkol kullanım bozukluğu olan kişiler alkol alırken kendilerince haklı nedenleri vardır. Okuldan, dersten, sorumluluktan kaytaran insan, rahatlatıcı birtakım açıklamalar, nedenlerle kendini özürsüz, hatta haklı bulabilir. Örneğin çalışmadığından değil de AKLA derslerin pek yararı UYGUNLAŞTIRMA olmadığından, öğretmenlerin yetersizliğinden dolayı düşük not almıştır. Bu aslında bahane bulma düzeneğidir. Kişi kendi içindeki bilinçdışı yasak dürtü ve eğilimlerinin tam karşıtı tepkiler gösterme Örneğin, içindeki kin, nefret ve kabalık eğilimlerine karşı kişi aşırı derecede kibar ve nazik olabilir. KARŞIT TEPKİ Benlikçe kabul edilemeyen birçok dürtü ve gereksinim aşırı baskıcı KURMA ve ahlakçı bir tutumla durdurulmaya çalışılabilir. Normal ve doğal dürtülerini örneğin cinsel anlamla uyarılmalarını bile kendine ve başkalarına yasak sayarak katı ahlakçı bir tutum gösterebilir. Başkalarını sömürmeye eğilimli bir politikacı sürekli olarak insan eşitliğinden, sömürüye karşı savaşımdan söz ederken kendi içindeki bilinçdışı dürtü ve eğilimlerle savaşıyor olabilir. KARŞIT TEPKİ Bireyin içinde sürekli olarak onu KURMA uyaran ve sıkıştıran olumsuz dürtüler ve eğilimler canlılıklarını sürdürmekte, birey de kendi benliğini sürekli olarak bunların karşıtı davranış ve tutum örnekleriyle korumaya çalışmaktadır. Yasak dürtülerin, anıların, yaşantıların, düşünsel (entelektüel) yetiler ve bilgilerle açıklanmaya çalışılması, DÜŞÜNSELLEŞTİRME Kişi, sorunlarını bir tıp konusu olarak inceler, hastalığına adlar bulur, nedenlerini bilimsel terimlerle açıklar; bir hekim gibi konuşur. Her yaşantının hem bilişsel hem duygusal yanları vardır. Örneğin, geçmişe ilişkin bir olay hem yeri, zamanı, nedenleri gibi bilişsel yanları hem de bu olaya karşı bireyin YALITMA duygusal tepkileri ile birlikte anımsanır. Örneğin, olay sırasında duyulan kin, nefret, öfke, sevinç, hoşlanma gibi duygular olay anımsanınca az çok yeniden canlanır. Yalıtma düzeneğinde her anının bilişsel yani bilme, tanıma ve anlama ile ilgili yanı tümü ile anımsanabilirken duygusal yanı YALITMA ayrılarak bastırılır. Böylece, kişi çocuklukta yaşadığı hoş ya da acı bir olayı kuru kuruya hiçbir duygu yükü olmaksızın anımsar ve anlatır. Ağır bir bunaltı insanın uzun süre dayanabileceği bir acı değildir; ne yolla olursa olsun, bunu yatıştırmaya çabalar. Örneğin, ağır bir karı-koca DÖNDÜRME kavgasında kadının birden bayılıvermesi karşılaştığı acı durumdan bir kurtulmadır. Bir süre için bilinç, uyaranlara kapatılarak benlik bunaltıdan uzak tutulmaktadır. Eşyanın, uyaranların, olayların, geleceğe dönük tasarımların belirsizliği, karmaşıklığı, açık olmayışı sıkıntı, bunaltı verir. Zihin açık ve somut olmayan, belirsiz olan şeyleri açık, somut ve belirli yapmaya yönelir (belirsizliğe dayanamamak) İşte kaynağı ve nedeni belli SOMUTLAŞTIRMA olmayan bunaltı ve sıkıntıların giderilebilmesi için, sıkıntı ve bunaltının belli somut bir şeye, bir nedene, bir duruma bağlanması da insanın başvurduğu önemli savunma düzeneklerindendir. Ruhsal bir sıkıntının fiziksel bir rahatsızlığa bağlanması (çarpıntı) Ya da fobiler Belirsiz olan bir korku belirli somut SOMUTLAŞTIRMA bir nesneye yöneltilerek, bireyin kaçınabileceği bir durum yaratılmaktadır. Kişinin gerçekte yaptığını düşündüğü olumsuz bir eylemi nötrleştirmek etkisini kaldırmak ve yapılmamış gibi saymak amacıyla yürütülen birtakım işlemler Hava-gazı musluğunu sık sık açıp YAPMA- kapatarak kontrol etmek BOZMA El yıkama zorlantısında birey ellerini kirlenmiş olarak algılamakta ve hemen arkasından ellerini uzun süre yıkayarak kirlenme duygusunu bozmaya çalışmaktadır. Çocuğun bir basamakta saplanıp kalması, daha doğrusu bir basamağın özelliklerini bırakamaması; onları sonraki basamağın gereklerine SAPLANMA uyduramaması Bir gelişme döneminde aşırı engellenmiş olan kişi, yaşam boyunca doyurulmamış gereksinimlerinin özlemi ve arayışı içinde kalabilir. Örneğin, ilk çocukluk döneminin en önemli ruhsal özelliği; çocuğun bağımlı oluşu; bakımı, korunmayı başkalarından bekleyişidir. Bu özelliği yetişkin çağda da SAPLANMA sürdüren, sanki dünya kendisine borçluymuş gibi hep dışarıdan verilmeyi bekleyen bağımlı kişilik gelişimi çeşitli nedenlerle çocukluğun ilk dönemlerinde bir saplanma sonucudur. Ulaşılmış bir gelişme dönemi kişi için ileri derecede bunaltı doğuracak nitelikte olursa, daha önceki bir döneme gerileme kişinin başvurabileceği bir GERİLEME savunma yoludur. Örneğin, çocukluk çağında yeni bir kardeş gelince, çocuğun çişini, kakasını söylemeyi bırakması ‘ben de bebeğim’ dercesine bir gerilemedir. Kişinin gerçek dünyada doyum sağlayamadığı istek ve dürtülerini düşler kurarak doyurmaya çalışması Çocuk oyun dünyasında düşler kurarken, bir yandan da bunlara biçim, ad vererek bunları gerçekleştirmeye çalışır. DÜŞ KURMA Ergenlik çağında da büyük bir tutku ile sevme ve sevilme, güçlü üstün olma düşlemleri çok sık görülür. Ancak, bunlar zamanla azalır ve doyum kaynakları giderek daha gerçek nesnelere dönüşür. Başka bir kişinin özelliklerini, duygu ve davranış biçimlerini, değerlerini ve inançlarını benimseyerek; kendi benliğimize sindirip kişiliğimizin bir paçası, bir ÖZDEŞİM özelliği durumuna getirmek Her insanın çocukluktan yetişkinlik çağına dek kullandığı bilinçdışı bir olgunlaşma ve savunma düzeneğidir. Özdeşim yalnızca belirli bir gelişme çağında ve yalnızca anne baba ile olmaz. Yaklaşık iki üç yaşlarından gençlik çağına dek sürer. İmrenilen, beğenilen her bireyin ÖZDEŞİM benimsenecek, özdeşim yapılacak özellikleri olabilir. Geniş aile içinde ağabeyler, ablalar, başka yakınlar, okulda öğretmenler, ergenlik çağında arkadaşlar özdeşim örnekleridir. Çocuk gelişirken, öğrenme, olgunlaşma ve özdeşim yapma süreçleri ile birçok doğal dürtüleri değişime uğrar. Kimi dürtüler nesnelerini ya da YÜCELEŞTİRME amaçlarını tümden değiştirirler, benlik için yapıcı, yaratıcı bir amaç ve nesne edinirler. Giderek bunlar toplum ve kişi için yararlı, beğenilen davranışları doğuran eğilimler olarak belirir. Çocukluk çağında özellikle 3- 4 yaşlarından başlayarak, o döneme ve daha önceki dönemlere özgü saldırgan ve cinsel dürtülerin bir bölümü tümden amaç ve nesnelerini değiştirirler. Yani saldırganlık dürtüsünün YÜCELEŞTİRME enerjisi kalır, fakat saldırgan niteliğini yitirir. Cinsel dürtünün enerjisi kalır fakat, cinsel yönelişi kalmaz Böylelikle benliğin hizmetinde cinsellik ve saldırganlıktan arınmış dürtü enerjileri kalır. Örneğin, çocukluk çağında cinsel konuları bilme tutkusu oldukça yaygın ve etkin bir dürtünün belirtisidir. Bu eğilimin bir parçası cinsellikten sıyrılır; çocuğun YÜCELEŞTİRME bilmediği şeyleri öğrenme tutkusuna dönüşür. Çalışma merakı, toplum için yararlı çeşitli uğraşılar, bilme, öğrenme tutkusu, sanat yapıları yüceleştirme ürünleridir.

Use Quizgecko on...
Browser
Browser