2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 PDF
Document Details
Uploaded by CharitableCerium6848
Tags
Summary
This document appears to be a section of a university course on Ottoman history focusing on the 2nd period of modernization. It outlines key figures and events from this period, including questions for students.
Full Transcript
11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 Özlü Söz “Türk Batılılaşmasının özelliği, ordunun ve sivil bürokrasinin etrafında gelişmiş olmasıdır. Batılılaşmaya gönüllü gir...
11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 Özlü Söz “Türk Batılılaşmasının özelliği, ordunun ve sivil bürokrasinin etrafında gelişmiş olmasıdır. Batılılaşmaya gönüllü girişmiş sivil ve askerî bürokrasi bu süreci temellendirmiştir. Bu mevzuda bize benzeyen iki ülke daha vardır: Uzakdoğu’daki Japonya ve yanı başımızdaki Rusya.” Prof. Dr. İlber Ortaylı Kazanımlar - Merkezî idarenin güçlenmesini kavrar - Askerî reformları bilir - II. Mahmut dönemi iç ve dış siyasi krizleri bilir - Tanzimat Fermanı’nın içeriğini kavrar - Tanzimat dönemi kurumsal düzenlemeleri kavrar (1839-1876) Birlikte Düşünelim 1. II. Mahmut, askerî reformlarda başarılı oldu mu? 2. Tanzimat ile yönetimde hangi temel değişiklikler yaşandı? 3. Tanzimat ve Islahat fermanı arasında fark var mıdır? 4. Islahat Fermanı ile Müslim-gayrimüslim ilişkileri nasıl gelişti? 5. Tanzimat döneminde ekonomik başarısızlığın sebepleri nelerdir Başlamadan Önce Bir önceki bölümde Osmanlı Devleti’nde modernleşme hareketleri hakkında bilgi verilmişti. Bu bölümde kurumsal modernleşme çalışmaları üzerinde durulacaktır. II. Mahmut’un merkeziyetçilik ve reform anlayışı, kendisinden sonraki dönemleri etkilemiştir. Tanzimat devrinde ise Avrupa ile ilişkiler önem kazanmıştır. İmparatorluk, Tanzimat devrinde hem değişime uğradı hem de bir kısmı Cumhuriyet dönemine de intikal edecek olan ciddi sosyal ve ekonomik sorunlar edinmiş oldu. about:blank 1/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Giriş Sultan II. Mahmut (1808-1839) tam manasıyla bir kaos ortamında tahta çıkmıştı. Onu Nizam-ı Cedit taraftarları desteklemekteydi. Bu nedenle reformlarda ikinci aşama başlamış oldu. Aynı zamanda bu dönem ıslahatları, Tanzimat reformlarının öncüsü idi. Sultan Mahmut, merkezî idarede ve taşrada uyguladığı reformlarda devlet otoritesini sağlamlaştırmayı ana hedef seçmişti. Bu amaçla fırsat buldukça yerel otoritelerle mücadele etmek zorunda kaldı. Bu kapsamda Mısır Valisi ile giriştiği ve uluslararası bir krize dönüşen son mücadelesinde yıpranmış, kısa süre sonra da hayatını yitirdi. Sultan Mahmut’un vefatı ardından tahta genç ve tecrübesiz oğlu Abdülmecit (1839-1861) çıktı. Yeni sultan, sorunların çözümünde hariciye kökenli reformist kadrolara destek vermeye çalıştı. Bu amaçla 1839’da Tanzimat Fermanı’nı ve ardından 1856’da Islahat Fermanı’nı ilan edilerek, devlet yönetiminde ve toplumsal yaşamda çok büyük değişimlere kapı araladı. Avrupa’nın model alınmasıyla yürütülen Tanzimat reform süreci, doğal olarak kendi muhalif çevrelerini de ortaya çıkardı. Bu dönemde Avrupalıların Bâbıâli bürokrasisi kanalıyla etkileri bir hayli arttı. Bu durum ise Avrupalıların, Osmanlı iç işlerine müdahalelerinin kurumsallaşmasını sağladı. Tanzimat dönemi, II. Abdülhamit’in 1876’da tahta çıkışına kadar geçen süredeki bütün siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeleri doğrudan etkileyen bir değişim argümanı olarak kabul görmektedir. Tanzimat felsefesi, Batılılaşma anlayışı olarak Cumhuriyet döneminde de etkisini yoğun biçimde sürdürmüştür. 2.1. II. Mahmut Dönemi Reformları (1808-1839) 2.1.1. Merkezî İdarenin Güçlendirilmesi ve İdari Düzenlemeler III. Selim ve kadrosunun tasfiyesi ile Nizam-ı Cedit yeniliklerinin ilk kısmı büyük bir yıkımla sonlanmış oluyordu. İsyancıların desteği ile tahta IV. Mustafa (1807-1808) geçince, devlet yönetiminde bir ara dönem oluştu. Osmanlı başkentindeki büyük kaos Alemdar Mustafa Paşa başta olmak üzere Nizam-ı Cedit taraftarlarının II. Mahmut’u tahta çıkarmalarıyla sona erdi (Örenç, 2013, s. 76-102). Sultan II. Mahmut, devlet idaresinde önceliği merkezî otoritenin güçlendirilmesine verdi. İlk olarak tahtını borçlu olduğu Rusçuk Âyanı Alemdar Mustafa Paşa’yı sadrazamlığa getirdi. Ardından Nizam-ı Cedit’e destek vermiş olan âyanları yanına alarak, merkezî otoriteyi zayıflatan yerel unsurları denetim altında tutmaya çalıştı. İstanbul’a davet ettiği bazı âyan temsilcileri ile mutabakat sağladı. Böylece saray ile âyanlar arasında Senet-i İttifak adıyla bilinen bir belge ortaya çıkmış oldu (7 Ekim 1808). Sağlanan mutabakata göre âyanlar, padişaha ve devlete itaat ve sadakat göstereceklerdi. Buna karşılık Sultan da onları kollama sözü vermekteydi (Akyıldız, 2009, 36, s. 512-514). Sultan II. Mahmut, (Kaynak: Fenerci Mehmed Albümü, 1986, s. 1) about:blank 2/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Âyan sorununu bir süreliğine gündemden düşüren Sultan, devlet işleyişindeki aksaklıkları gidermek amacıyla klasik dönemi anlayışını kademeli olarak terk ederek, Avrupa’ya benzer tarzda yeni bir hükûmet sistemi kurmaya başladı. Hatta, yüzyıllık yönetim kurumu olan Divan-ı Hümayun’un yerini Bâbıâli almaya başladı. Yeni hükûmet sistemde sadrazam tabiri yerini başvekile bıraktı (1838). Bu sıfat bir süre kullanıldı ise de sonra vazgeçildi. Ardından Dahiliye, Maliye, Evkaf ve Hariciye nezaretleri (bakanlıklar) kuruldu. Nezaretlerin teşkilatı tamamlandıkça, ihtisasa dayalı birimlerden oluşacak olan Meclis-i Vükela’nın (hükûmetin) yapısı şekillendi. Böylece Bâbıâli kurumu, saray dışında yeni bir güç merkezi olarak önem kazanmaya başladı. Devletin işleyişini hızlandırmak için yeni istişare kurulları oluşturuldu. Mesela hükûmete dair işleri müzakere etmek amacıyla Dar- ı Şura-yı Bâbıâli, hukuk ve adalete dair işlemler için Meclis-i Ahkam-ı Adliye, askerî konuların görüşülerek karar bağlanması amacıyla Dar-ı Şura-yı Askerî kuruldu (Akyıldız, 2018, s. 23-62, 214-225). Yeni bakanlıklar ve kabine oluşurken, bürokrasiyi güçlendirecek adımlar atıldı. Devlete memur yetiştirmek amacıyla Mekteb-i Ulum-ı Edebi ve Mekteb-i Maarif-i Adli kurumları açıldı. Daha sonra rüştiye (orta okul seviyesi) ve darülmaarif mektepleri mezunlarından da memur alımı yapıldı (Beyoğlu vd., 2013, 1, s. 20; Kılıç vd., 2019, s. 105-109). II. Mahmut’un ülke yönetimine dair attığı çok önemli adımlardan biri muhtarlık teşkilatının kurulması oldu (1831). İlk muhtar İstanbul’da atandı. Ardından bütün eyaletlerde yaygınlaştırıldı. Muhtarlar, köy ve mahallelerde halk ile devlet arasında irtibat kurmakla görevliydiler (Karahasanoğlu, Yıldız, Akyıldız ve Çelik, 2013, s. 61). Reformlar sonrası Sultan II. Mahmut,(Kaynak: Örenç, 2013, s. 99) Sultan Mahmut, devleti dönüştürürken, sosyal ve kültürel alanlarda da tarihi adımlar attı. Osmanlı’da ilk resmî Türkçe gazete olan Takvim-i Vekayi yayımlanmaya başlandı. İlk nüshası 1 Kasım 1831’de çıkan gazetenin haftada bir defa neşri uygun bulunmuştu. 1831’de ülkedeki askerî potansiyelin ve ekonomik durumun tespiti amacıyla ilk nüfus sayımı yapıldı. Osmanlı’da modern ilk karantina teşkilatı II. Mahmut tarafından oluşturuldu. Avrupa tarzında posta sistemi yanı sıra askerî itfaiyenin kurulması da bu dönemin kayde değer yenilikleri arasında yer almaktadır (Örenç, 2013, s. 79-102). Sultan Mahmut, kendisinden önceki hiçbir sultanın teşebbüs edemediği kıyafet düzenlemelerini yürürlüğe koydu. Mesela, 1828’te aldığı bir kararla askerlerin fes giymesini zorunlu hale getirdi. Ertesi yıl çıkarılan kıyafet nizamnamesiyle ile de din adamları (ulema) dışındaki bütün devlet memurlarının fes giymesi zorunlu oldu. Artan fes ihtiyacı için günümüzde de varlığını koruyan Feshane binası inşa edildi (1833). Fes imalatı için önce Bursa ve ardından da Tunus’tan ustalar getirtildi (Beyoğlu vd., 2013, 1, s. 20). about:blank 3/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Sultan Mahmut, denizciliğe, teknolojiye ve ticarete özel önem verdi. İlk buharlı gemiler bu dönemde bahriye envanterine katıldı (1828). Sultan, Avrupalı krallar gibi pantolon giyerek, Batı tarzı protokoller eşliğinde, bu yeni buharlı gemilerle yurt gezilerine dahi çıktı. 2.1.2. Askerî Reformlar II. Mahmut, merkezî idareyi güçlendirirken bir taraftan da askerî yenilikler yapmaya çalıştı. İlk olarak Sekban-ı Cedit Ocağı’nı kurdu ve bunlara modern tarzda talim zorunluluğu getirdi (14 Ekim 1808). Sekban askerlerin sayısı kısa sürede 10 bini aştı. Sultan, eski ocakların ıslahı için de kaynak ayırdı ve Avrupa’dan uzmanlar getirtti. Ancak Nizam-ı Cedit reformlarına başından itibaren tavır almış olan yeniçeriler, tekrar ayaklandılar (15-18 Kasım 1808). Hatta Alemdar Mustafa Paşa’nın konağını basarak ölümüne sebep oldular. Ardından da bütün Sekban-ı Cedit askerlerini dağıttılar. Bazı subayları ise katlettiler. Modern askerî eğitimin yapıldığı Selimiye ve Levent kışlaları yanı sıra Üsküdar’daki matbaayı ateşe verdiler. Bu son olay, başta Sultan Mahmut olmak üzere reformist devlet idarecilerinde, Yeniçeri Ocağı kaldırılmadan köklü ıslahat yapılamayacağı düşüncesini pekiştirmiş oldu (Çelik, Kızıltoprak, Varol ve Hut, 2013, s. 119-120). Sultan, yeniçerilere yönelik bir operasyon için fırsat kollamaya başladı. Çok uzun süren bu sabır döneminde, ulema başta olmak üzere yeniçerilerin ilişkide olduğu kesimlere yönelik politikalar geliştirdi. Halk, muhtemel bir isyana karşı hazırlandı ve el altından silah dağıtımı bile yapıldı. Nihayet yeniçeriler, 15 Haziran 1826’da isyan edince, kendi korkunç sonlarını hazırlamış oldular. Zaten uzun zamandır bu anı bekleyen Sultan Mahmut, halkın ve ulemanın desteği ile iki gün içerisinde Yeniçeri Ocağı’nı ve onları hatırlatan her şeyi ortadan kaldırdı (17 Haziran 1826). Yeniçeri Ocağı’nın lağvedilmesi, Osmanlı literatüründe Vaka-i Hayriye (Hayırlı Olay) olarak yer buldu. Yeniçeriler ile bağlantılı bütün kurumlar ortadan kalkınca, Avrupa tarzında yeni bir ordu kurulması çalışmalarına başlandı. Nitekim kısa süre içinde Asâkir-i Mansure-i Muhammediye adıyla düzenli bir ordu oluşturuldu (Özcan, 1991, 3, s. 457-458). Mansure askerleri için yine Levent Çiftliği eğitim alanı olarak belirlendi. Bir süre sonra bahriye askerlerine yönelik de düzenleme yapıldı ve Asakir-i Mansure-i Bahriye teşkilatı kuruldu. Haliç’teki Mühendishane-i Bahri-i Hümayun (bir süre sonra Mekteb-i Bahriye (Deniz Mektebi)) ile Tophane-i Amire modernleştirildi (Lewis, 1993, s. 77-84; Örenç, 2019, s. 395-423). II. Mahmut, önceliği askerî ihtiyaçlara verdi ise de eğitim alanında da çok önemli reformlara imza attı. İlk başta İstanbul ile sınırlı olmak üzere, ilköğretimi zorunlu yaptı. Osmanlı’da modern eğitim verilen ilk tıp okulu olan Mekteb-i Tıbbiye’yi 1827’de bizzat açtı. Askeriye için hekim ve cerrah yetiştirecek bu okul için Avrupa’dan hocalar getirdi. Eskinin mehterhanesi yerine Muzika-i Hümayun kuruldu (1831). Osmanlı’nın ilk harp okulu olan Mekteb-i Ulum-ı Harbiye (Harbiye Mektebi) yine bu dönemde açıldı (1834). Avrupa’ya ilk kez öğrenci bu dönemde gönderildi (Berkes, 2002, s. 184-194). II. Mahmut devri reformlarını kendisinden önceki dönemlerden ayıran en önemli husus, yeniçeri hadisesinde olduğu gibi, geleneksel kurumlardan kopularak yenilerinin oluşturulmasında gösterilen başarıdır (Lewis, 1993, s. 84-87; Beydilli, 2003, 27, s. 352-357). 2.1.3. Dönemin Önemli Siyasi Kriz Ve İsyanları Sultan II. Mahmut tahta çıktığında Rusya ile 1806’da başlayan savaş sürmekteydi. Bu yıpratıcı savaş, 28 Mayıs 1812 tarihli Bükreş Antlaşması ile son buldu. Antlaşma ile Sırplara özerklik anlamında yeni haklar verilirken, Prut ve Tuna nehirleri ağızları sınır hattı olarak belirlendi. Bu sınır hattı ile Osmanlı Devleti, Balkanlarda Rusya karşısında biraz daha gerilemiş oluyordu (Kılıç vd., 2109, s. 82-84). Bu esnada Avrupa siyasetinde çok önemli gelişmeler yaşanıyordu. Napolyon savaşları sonrası, Avrupa düzeninin sağlanması amacıyla 1815 Viyana Kongresi toplanmıştı. Avrupa güçler dengesinin İngiltere eksenli yeniden düzenlendiği bu kongreye davet edildiği halde Osmanlı Devleti katılmadı. Bâbıâli, iç işlerine müdahale ve Sırplar lehine baskı olmasından endişe etmişti (Uçarol, 2014, s. 35-43, 121-125, 139-140). about:blank 4/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Sultan Mahmut döneminin ilk büyük krizi 1821’de başlayan Rum (Yunan) İsyanı sürecinde yaşandı. Aslında Fransız İhtilali’nin doğurduğu milliyetçilik dalgası, 1804 Sırp İsyanı ile Osmanlı Devleti’ni vurmuştu. Şartlar uygun olmadığından Sırplara Avrupa’dan destek gelmeyince isyan kolaylıkla bastırıldı. Fakat Rum İsyanı’nda durum farklı gelişti. Avrupa ve Amerika’daki Yunan hayranlığının etkisi ile Rumlara destek arttı. Osmanlı Devleti, kısa sürede Mora Yarımadası’na ve Akdeniz Adalarına yayılan isyanı bastıramadı. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istendi (1824). Mısır’ın eğitimli Cihadiye askerleri Mora’ya nakledilince isyancılar dağıldı. Bu durum karşısında Rumları himayede anlaşan İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı’ya baskı yapmaya başladılar. Üç devlet, işi fiili müdahaleye kadar götürdü ve Navarin Limanı’ndaki Osmanlı-Mısır ortak donanması yakıldı (20 Kasım 1827). Bu saldırıdan kısa süre önce Yeniçeri Ocağı kaldırıldı. Navarin’de donanması yok edilen Osmanlı Devleti, bir anda ordusuz ve donanmasız bir imparatorluk haline geldi (Örenç, 2009, 46, s. 37-38). Navarin ardından Fransa, müttefikleri adına Mora Yarımadası’na asker çıkardı. Bu süre sonra 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı başladı. Ruslar doğuda Kars, batıda ise Edirne’ye kadar geldiler. İki ülke arasında imzalanan Edirne Antlaşması’yla ilk aşamada özerk Yunanistan Prensliği kurulmuş oldu. Fakat Avrupalıların baskıları sürdü ve kısa süre sonra Yunanistan’a tam bağımsızlık verildi (1830). Bir süre sonra yeni Yunanistan Devleti’nin sınırları, yine üç devletin müdahalesi ile Rumeli yönünde daha da genişletildi (1832). Fransa, Osmanlı Devleti’nin düştüğü bu zor durumdan yararlanarak Afrika’daki stratejik Osmanlı eyaleti Cezayir’i işgal ederek sömürgesi haline getirdi (1830). Osmanlı Devleti, daha Yunanistan ve Cezayir kayıplarının etkisini atlatamadan bu sefer Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın on yıl sürecek olan isyanı ile sarsıldı (1831). Devlet, bir eyaletinin valisini alt edebilmek için Avrupalılarla ittifak yapmak ve tavizler vermek zorunda kaldı. Osmanlı-Mısır birliklerinin ilk çarpışması Konya civarında oldu. Bu savaşta Osmanlı Ordusu ağır bir yenilgi alınca, Mısır askerlerinin önünde İstanbul’a kadar hiçbir güç kalmadı. Bu arada Mısır birlikleri Bursa şehrine kadar ilerledi (Şubat 1833). Başkenti ve hanedanı tehdit altına düşen Sultan Mahmut, Rusya’nın askerî yardım teklifini kabul etti. Ardından bir Rus filosu Boğaz’a girip Beykoz’da karaya asker çıkardı (5 Nisan 1833). Hemen peşinden Rusya ile ittifakı resmileştiren Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı(1833). Bu antlaşmada özellikle Boğazların geçiş statüsünde Ruslara avantaj sağlayan hükümlerin bulunması, Avrupa’da yankı buldu (Çelik, Kızıltoprak, Varol ve Hut, 2013, s. 123-125). Böylece Mısır Meselesi bir anda Avrupa genel sorunlarından biri haline geldi. Avrupalıların müdahalesi sonrası Bâbıâli ile Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya’da geçici bir uzlaşma sağlandı. Mısır operasyonu ile merkezî idareyi güçlendirmedeki son halkayı tamamlamak isteyen Sultan Mahmut, İngiltere’nin desteğine başvurdu. Bunun için Hariciye Nazırı Büyük Mustafa Reşit Paşa’yı devreye soktu. Mısır Meselesi’nde destek karşılığı İngiltere ile bir ticaret anlaşması yapılması uygun bulundu. Böylece eskinin kapitülasyonları ötesinde ticari ayrıcalıklar içeren Baltalimanı Antlaşması ortaya çıkmış oldu (16 Eylül 1838). II. Mahmut ile Kavalalı arasındaki mütareke durumu, 1839 Haziran ayında büyük bir çatışmaya ve son bir hesaplaşmaya dönüştü. Fakat Osmanlı Ordusu yine başarısız oldu ve Nizip’te ağır bir yenilgi aldı (24 Haziran 1839). Sultan, bu son hezimetin haberini almadan vefat etti. Yerine genç oğlu Abdülmecit tahta çıktı. Yeni dönemde gündem Avrupa tarzı reformlar ve reformist diplomatlar oldu (Küçük, 1988, 1, s. 259-262). 2.2. Tanzimat Devri ve Batılılaşma Süreci 2.2.1. Tanzimat Fermanı (1839) II. Mahmut dönemi yeniliklerine bakıldığında Tanzimat’ın temellerinin bu devirde atıldığını söylemek doğru olacaktır. İlerleyen süreçte Sultan Abdülmecit’in de desteği ile Avrupa’yı iyi bilen devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa reformların sürükleyicisi pozisyonu kazandı. Genç padişah, güçlü muhalifler de bulunmasına rağmen Mustafa Reşit Paşa’nın fikirlerinden etkilendi ve fermanın ilanına izin verdi (Lewis, 1993, s. 106-115; Berkes, 2002, s. 213-244). about:blank 5/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Kuşkusuz Türk modernleşme ve Batılılaşma tarihinin en önemli metinlerinden biri olan Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane meydanında bizzat Mustafa Reşit Paşa tarafından okunarak ilan edildi. Tanzimat-ı Hayriye olarak da adlandırılan ferman, Takvim-i Vekâyi’nin 22 Aralık 1839 tarihli nüshasıyla iç ve dış kamuoyuna duyruldu (İnalcık-Seyitdanlıoğlu, 2006, s. 13-83). Tanzimat Fermanı’nın hemen giriş kısmında, eski dönemler ve yöneticileri eleştirilmekteydi. Buna göre son 150 yıllık süreçte devlet ve halk çeşitli sebepler yüzünden zenginliklerini kaybedip fakirliğe ve güçsüzlüğe düşmüştü. Fermana göre bu durumun sorumlusu yasalara uymayan yöneticilerdi. Devletin kaynakları yeterliydi ve bu kaynaklar verimli ve akılcı kullanılmış olsa 5-10 yıl içerisinde ekonomik gelişme kaydedilecekti. Fermanda vurgu yapılan kalkınma ümidinin gerçekleşmesini engelleyen ve düzeltilmesi gereken hususlar ana hatlarıyla şöyle belirlenmişti: Bütün dünyada can, ırz ve namus güvenliğinden daha kutsal bir değer olmadığından, kalkınma için birinci can ve namus masuniyetinin sağlanması gerekliydi. Fermanda devletin vergi adaletini sağlamasının gerektiği vurgulanmıştı. Bir takım kamu harcamaları için halktan vergi alınacaktı. Vergi toplamada iltizam usulü ise zararlı görülmekteydi. Osmanlı vatandaşlarının ömür boyu asker olmaları ekonomiye ve sosyal yaşama zararlıydı. Bu nedenle askerlikte süre belirlenmesi kararlaştırılmıştı. Nöbetleşe olmak üzere 4 veya 5 senelik askerlik süresi makul görülmüştü. 1839 Tanzimat Fermanı orijinal metni, (Kaynak: Akyıldız, 2011, s. 2) Devlet memurlarının yeterli miktarda maaşları vardı. Olmayanlara maaş bağlanacaktı. Ayrıca rüşvetle mücadele amacıyla özel bir kanun hazırlanacaktı. about:blank 6/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Ferman, bundan böyle yürürlük kazanacak nizamname ve kanunlara padişahın uyacağı, ulemanın ve vekillerin de yasalara uygun hareket edecekleri vaatleriyle son bulmaktaydı. Tanzimat, Mısır Meselesi’nin hararetli günlerinde ilan edilerek, Avrupa kamuoyunun desteği umulmuştu. Nitekim ilanın hemen ardından ferman Fransızcaya çevrilerek yabancı elçiliklere iletilmiştir. Ferman, Osmanlı Müslim ve gayrimüslim vatandaşları arasında şahsî haklar ve vatandaşlık hukuku bakımdan eşitlik sağlamayı hedeflemişti. Aslında bu söylem, klasik dönem zımmî hukuk ve İslamî anlayışına aykırıydı. İlerleyen süreçte Tanzimat’ın bu eşitlik iddiasını pekiştirmek amacıyla ilan edilececek olan 1856 Islahat Fermanı’nın uygulamasında yaşanacak zorluklar da çoğunlukla bu noktada düğümleniyordu (Berkes, 2002, s. 244-248; Kılıç vd., 2019, s. 146-149). Fermanın ilanından sonra devlet yönetimini ve toplum hayatını kuşatan yoğun bir kanunlaşma süreci başladı. Bu dönemin önceki yenileşme hareketlerinden en önemli farkı, başta hukuk olmak üzere yapılan düzenlemelerde ağırlıklı olarak Avrupa’dan esinlenilmiş olmasıydı. Tanzimat ile birlikte Osmanlı Devleti’nde köklü bir Batıcılık anlayışı da yerleşmiş oldu. Tanzimat, II. Mahmut ile başlayan merkeziyetçilik anlayışını kanunlara ve iştişarî kurumlara dayandırarak, Avrupa tipi bir yönetim anlayışına geçişi hızlandırdı. Bu süreçteki dikkate değer değişimlerden biri klasik devlet yapılanmasındaki ilmiye, kalemiye ve seyfiye dengesinde, ilk defa olarak kalemiyenin –bürokrasinin- üstünlüğünün belirgin hale gelmesiydi. Bu bakımdan Tanzimat, bir sivil proje görünümündeydi. Fermanı hazırlayanlar ve uygulayanlar Avrupa’yı iyi bilen ve her birinin Batı’da müttefiki bulunan Mustafa Reşit, Keçecizâde Mehmet Fuat ve Mehmet Emin Ali gibi sivil paşalardı (Ortaylı, 1994, 1, s. 286-300). Tanzimat dönemi incelendiğinde Osmanlı Devleti’nde geri dönüşü olmayan bir reform sürecinin başladığı görülmekteydi. Tanzimat, bu haliyle kendisinden sonraki bütün dönemleri etkilemişti. Bu nedenle Türk devlet, siyaset ve toplum yapısını anlamada Tanzimat sürecinin öğrenilmesi son derece önemliydi. Fakat, aynı zamanda, fermanı ve dönemin siyasi ikliminin ürettiği Batılı anlayışı benimseyenler ile buna belli noktalarda muhalif olanlar arasında uzun vadeli bir mücadele dönemi de başlayacaktı. Bu süreçte temel ayrışma, Avrupalı değerlere yaklaşımda olacaktı. Avrupa medeniyetini algılamada oluşan bu ayrışma, çok derin değişimler yaşamakla birlikte temel anlayış bakımından günümüze kadar devam etmiştir. Bu noktadan bakıldığında, Türk toplumunda Tanzimat’a ve Batılılaşmaya yönelik tartışmaları anlamlandırmak daha kolay olacaktır. Çünkü Tanzimat ile Osmanlı aydın ve düşünürleri arasında ilk defa kalıcı bir ayrışma (düalizm) oluşmuştur. (İnalcık ve Seyitdanlıoğlu, 2006, s. 127-151). Bütün bu değerlendirmeler göstermektedir ki Tanzimat projesi, bir restorasyon hareketiydi ve bu haliyle Osmanlı Devleti’ni ve takipçisi Türkiye Cumhuriyeti’ni yaklaşık bir asır boyunca derinden etkilemeyi başarmıştır. 2.2.2. Islahat Fermanı (1856) Tanzimat’ın devlet ve toplum hayatında öngördüğü değişim sürerken, bir süredir Rusya ile yaşanan siyasi kriz önce büyük bir savaşa, ardından da yapılan ittifaklarla Avrupa ile ilişkilerde yeni bir döneme dönüşecekti. Rusya’nın tahrikleri ile patlak veren Kırım Harbi (1853-1856) sürecinde Mustafa Reşit Paşa’nın çabaları ile Avrupa’da müttefik bulundu. Bu büyük Avrupa savaşında İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldı. Osmanlı Devleti ile müttefikleri, Rusya’yı ağır bir yenilgiye uğrattılar. Hıristiyan Avrupalıların Müslüman bir ülke için kanlarını dökmeleri, savaş sonunda Osmanlı Devleti için bir bedel ortaya çıkardı. Avrupa kamuoyunun tatmin edilmesi gerekiyordu. Bu yüksek beklenti hem Islahat Fermanı’nın ilanı ve hem de Avrupa maliyesine kalıcı biçimde uyumunun önünü açan dış borç alımlarıyla sağlandı (Lewis, 1993, s. 115-118). Savaş sonunda Osmanlı devlet adamları, Avrupalı diplomatların telkinleriyle yeni bir ferman hazırlığına başladılar. Tanzimat, Osmanlı bürokratları tarafından hazırlanmışken, Islahat Fermanı, Bâbıâli’de Avrupalı elçilerle müzakereler sonucunda kaleme alındı. Elçiliklerle 1856 yılı Ocak ve Şubat ayları boyunca süren görüşmeler sonucunda, Osmanlı gayrimüslimlerinin hak ve hukuklarını yeniden düzenleyen bir metin üzerinde uzlaşma sağlandı (Gülsoy, 1999, 19, s. 185-190). about:blank 7/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Islahat Fermanı, 18 Şubat 1856 tarihinde bütün devlet erkânı, cemaat liderleri ve yabancı ülke temsilcileri huzurunda okundu. Fermanın giriş kısmında hem devletin güç kazanması hem de vatandaşların birbirlerine olan bağlılıklarının sağlanması amacıyla böyle bir fermanın ilan edildiği açıklanmaktaydı. Ferman, Kırım Harbi’ne son veren Paris Antlaşması’nın 9. maddesinde de yer aldı. Bu madde içeriğinde, padişah tarafından fermanın ilan edilmesi övülürken, antlaşmayı imzalayan büyük devletlerin bundan böyle Osmanlı Devleti iç işlerine kesinlikle karışmayacakları taahhüt edilmekteydi. Fakat bu taahhüdün sadece kâğıt üzerinde kalacağı kısa süre sonra anlaşıldı. Islahat Fermanı’nda Tanzimat ile aynı hedeflere vurgu yapılmaktaydı. Aralarındaki fark, Islahat Fermanı’nın devleti ve vatandaşlık haklarını daha ayrıntılı ele almasıydı. Islahat Fermanı’nda vatandaşların ırk ve din farkı gözetilmeden kaynaştırılması ve bir Osmanlı vatandaşlığı bilincinin oluşturulması amacı daha belirgin ifadelerle ortaya konulmuştu (Kılıç vd., 2019, s. 164-166, 180-182). Islahat Fermanı’nda ana hatları ile şu hususlara değinildi: a) Osmanlı Müslim-gayrimüslim vatandaşlarının can, mal ve namus emniyeti sağlanacaktı. Bütün vatandaşların din ve mezhep hakları güvence altında olacaktı. Hıristiyan vatandaşlar Patriklerini kaydı hayat şartı ile seçeceklerdi. Ruhani liderlere maaş bağlanacak, buna karşılık toplanan cemaat vergileri kaldırılacaktı. Hıristiyan vatandaşlar ayin ve törenlerini kendi dillerinde serbestçe yapabilecekler, her türlü okul, hastane ve kilise açabileceklerdi. b) Hiçbir Osmanlı vatandaşı ırkı, dili ve dini sebebiyle aşağılanmayacak, haklarında onur kırıcı tabirler kullanılmayacaktı. Yine hiç kimse dinini ve mezhebini değiştirmeye zorlanamayacaktı. Mahkemelerde, gayrimüslimler ile Müslümanların şahitliği eşit sayılacaktı. c) Müslüman veya gayrimüslim bütün Osmanlı vatandaşları devlet memuru olma ve eğitim görmede eşit olacaklardı. d) Gayrimüslim vatandaşlar eyalet, kaza ve nahiyelerdeki idare meclisleri ile Meclis-i Vala-yı Ahkâm-ı Adliye gibi yüksek meclislere üye olabileceklerdi. Bütün vatandaşlar eşit ve serbest bir şekilde ticaret yapabilecekler, mülk edinebileceklerdi. e) Fermana göre bütün vatandaşlar askerlikle yükümlü olacaktı. Bu durumda cizye tarihe karışmış oluyordu. Fakat bu sistemin yürümeme ihtimali dikkate alınarak askere gitmek istemeyen gayrimüslimlere, kaldırılan cizye vergisine benzer bir nakdî askerlik bedeli (bedel-i askerî) ödeme hakkı tanınmaktaydı (Çelik, Kızıltoprak, Varol ve Hut, 2013, s. 148-149). Şurası bir gerçekti ki Tanzimat Fermanı’na göre çok daha kapsamlı içeriğe sahip Islahat Fermanı’nın ana hedefi Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında tam bir eşitlik sağlamaktı. Bundan dolayı, Islahat Fermanı’nda daha ziyade gayrimüslimlere yönelik hükümlerin öne çıkmıştı. Bu hükümler sadece Osmanlı gayrimüslim vatandaşlarını değil ve fakat, onları himaye eden Avrupalı ülkelere Osmanlı iç işlerine müdahalede yeni gerekçeler de sunmuş oluyordu (Gülsoy, 1999, 19, s. 185-190). Islahat Fermanı, Avrupa ile ittifak ikliminde hazırlanmasına rağmen, başta gelir kaybına uğrayan gayrimüslim ruhani liderler olmak üzere hiçbir tarafı memnun etmedi. Hatta fermanın ilanından sonra müslim ve gayrimüslimlerin beraber yaşadığı bölgelerde ciddi karmaşalar yaşandı. Fermana tepki nedeniyle çıkan bazı isyanlara, Avrupalı ülkeler asker göndererek müdahale dahi ettiler (Çelik, Kızıltoprak, Varol ve Hut, 2013, s. 148-149, 157-162). Bu tepkilerin derinliğini anlamak için İstanbul’da 1859’da ortaya çıkarılan gizli bir cemiyete bakmak yeterliydi. Tarihe Kuleli Vakası olarak geçen bu gizli yapılanmanın amacı Müdafaa-i Şeriat yapılanması adıyla Sultan Abdülmecit’i tahtan indirmekti. Yakalanarak Kuleli’de yargılanan cemiyet üyelerinin hedefi, eski düzeni yeniden kurmaktı (İğdemir, 2009, s. 9-76). about:blank 8/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Tanzimat ve Islahat dönemleri bütün yönleri ile değerlendirildiğinde, iyi niyetli çabalara rağmen sürecte istikrar sağlanamadı. Osmanlı Devleti’nde 17. yüzyıldan itibaren bütün reform hareketlerinde rastlandığı gibi Tanzimat sürecinde de sorunların çözümsüzlüğünde gelinen nokta, nitelikli devlet kadrolarının eksikliği idi. Bir de zaman içinde şahsi ikbalini her şeyin üzerinde tutan yeni bir idareci tipolojisinin doğuşuna engel olunamamasıydı. Diğer taraftan, imparatorluktaki bütün unsurların sürece farklı anlam yüklemesi ve yüksek beklentilerin oluşması, Tanzimat ricalinde baskıya ve tutarsızlıkların derinleşmesine neden olmuştu. Her iki ferman, birlik ve beraberliği amaç olarak ortaya koymuşsa da Avrupalıların müdahaleleri ile derinleşen ayrılıkların kaynağı haline gelmişti. Bu olumsuz gelişmeler karşısında Müslümanlar arasında oluşan tepki ve zamanla ortaya çıkan muhalefet, reformlar adına atılan adımları Avrupa’ya yaranma gayreti olarak değerlendirildi. Bundan dolayı Müslüman halk, gayrimüslimlerin haklarının öne çıkarılması nedeniyle devletin kendi asli unsurlarını unuttuğu düşüncesine kapıldı. Bu durum reformların kalıcılığı önünde hep bir engel olarak durmuştur (Örenç, 2013, s. 105-128). Ayrıca, Osmanlı maliyesi Tanzimat sonrasında ciddi bir değişim yaşamaya başladı. Fakat bir bakıma Avrupa sistemine uyum çabalarını da içeren Tanzimat’ın ekonomik ayağında başarı sağlanamadı. Özellikle Kırım Harbi sürecinde başlayan dış borç alımı ekonomideki tüketim alışkanlığına ve israfa sebep oldu. Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nin Avrupa ekonomik sistemine, üretim yerine borçlanma ile bağımlı hale gelmesi, kaçınılmaz olarak devleti iflasa sürüklemiştir. 2.2.3. Tanzimat Döneminde Kurumsal Düzenlemeler (1839-1876) Tanzimat’ın ilk aşamasında, Sultan Abdülmecit ve Batı yanlısı sivil paşaların başlattığı reform uygulamaları, Sultanın ölümü ardından tahta çıkan kardeşi Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde de devam ettirildi. Bu devirde Tanzimat’ın merkezde ve taşrada başlattığı kurumsallaşma tamamlandı. Fakat reformlarının ekonomik ayağının başarısız olması, ekonomik iflasa, onun da tetiklediği siyasi bir kaosa neden oldu (Kılıç vd., 2019, s. 218-223). Sultan Abdülaziz’in askerî darbe ile tahttan indirilişi ardından yine bir ara dönem yaşandı. Sultan V. Murat, 3 ay süre ile padişah oldu (1876). V. Murat’ın sağlık sorunları ortaya çıkınca bu sefer Meşrutiyet’i ilan etmek şartı ile Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) tahta oturdu. Tanzimat dönemi boyunca devlet yönetiminde Bâbıâli kurumu öne çıktı. Hatta Tanzimat dönemi için Bâbıâli bürokrasinin diktatörlüğü tabiri dahi kullanıldı. Bâbıâli, Mustafa Reşit Paşa ekolünden gelen güçlü sadrazam ve devlet adamlarının elinde devletteki bütün işleri planlayan ve yürüten bir kurum haline dönüştü (Akyıldız, 2018, s. 23-62). 1867’de Bâbıâli (Günümüzde İstanbul Valiliği binası), (Kaynak: Örenç, 2013, s. 109) Tanzimat aydınları Avrupalı devletler seviyesine ulaşmak için eğitim ve kültür kurumlarının önemini biliyorlardı. Eğitimi planlamak amacıyla Muvakkat Meclis-i Maarif adıyla bir kurum oluşturdular. Maarif Meclisi’nde, sıbyan mekteplerinin düzenlemesi, ilkokulların parasız ve mecburi olması, rüştiyelerin çoğaltılması about:blank 9/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite ve en önemlisi yüksek öğretim kurumu olarak bir Darülfünun (üniversite) açılması gibi çok önemli kararlar alındı. Eğitimin planlanması amacıyla Mekatib-i Umumiye Nezareti adıyla bir kurum daha oluşturuldu. Osmanlı Devleti’ndeki 1846’da açılan Darülfünun’un ilk faaliyet amacı, devlette hizmet edecek bilgili - malumatlı bendegân- kişiler yetiştirmekti. Ayrıca, devlet dairelerine kâtip yetiştirmek üzere rüştiyeyi bitirenlerin gidebileceği Mekteb-i Mahrec-i Aklam adlı okul açıldı (1862). Bir süre sonra Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane adıyla ilk sivil tıp okulu eğitime başladı (1866). Ertesi sene ise Eczacılık Mektebi faaliyete geçti. Bu arada Fransa’nın ısrarları talepleri sonucunda Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) adıyla lise seviyesinde bir okulun açılmasına izin verildi (1868). Bu arada Hıristiyan çocukların Türkçe imtihanı vermek şartıyla rüştiyelere kabulü uygun bulundu (Küçük, 1988, 1, s. 179-185). Eğitime dair en önemli adımlardan biri Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin yayınlanması oldu (1869). Bu nizamnameye göre artık eğitim hizmetleri, devletin asli görevleri arasında yer alacaktı. Dinî eğitim veren kurumlar dışındaki bütün okullarla ilgilenmek ve düzenleme yapmak amacıyla maarif nazırının başkanlığında bir de Meclis-i Kebir-i Maarif oluşturuldu (Örenç, 2013, s. 112, 140-142). Tanzimat bürokratları, Avrupa’da olduğu gibi devlet yönetiminde yasama ve yürütme güçlerini birbirinden ayırmaya çalıştılar. Bu maksatla II. Mahmut devrinde faaliyete geçmiş olan Meclis-i Vala, Tanzimat’ın ilerleyen döneminde ikiye ayrıldı. Yargı işlerine bakmak amacıyla Meclis-i Ahkam-ı Adliye kurulurken, yasama mevzuatı için de Meclis-i Ali-i Tanzimat ya da kısaca Meclis-i Tanzimat oluşturuldu. Böylece ilk defa olarak yasama ile yürütme erkleri birbirinden ayrılmış oldu. Üstelik yasama organına yürütme organını denetleme ve kontrol etme yetkisi de verilmişti. Sultan Abdülaziz devrinde biri Şura-yı Devlet (günümüzde Danıştay), diğeri Divan-ı Ahkam-ı Adliye (Yargıtay’ın ilk nüvesi) adıyla iki yeni kurum faaliyete geçti (Örenç, 2013, s. 106, 110-112, 141-142). Tanzimat reformlarının ana dayanaklarından olan merkeziyetçilik anlayışı, zamanla çağdaş bir vilâyet yönetimini zorunlu hale getirdi. Tanzimat’ın ilanından itibaren eyalet yönetiminde birçok değişiklik yapıldı. Yeni sistemi uygulamak amacıyla 1840’tan itibaren sancaklara muhassıl adıyla idareciler atandı. Bunlar malî yetkilere de sahiptiler. Sonraki süreçte eyalet tabiri yerine vilâyet, sancak yerine liva kullanılmaya başlandı. Bu durumda Beylerbeyinin yerini vali, sancak beyinin yerini ise mutasarrıf almış oldu. Daha sonra sancak idarecilerine kaymakam denilmeye başlandı. Ülke yönetimde daha hızlı karar alınabilmesi için vilâyet ve livaların sınırları daraltıldı. Bu uygulama sonrası 1846 yılında Osmanlı memleketlerinde toplam 36 vilayet oluştu. Bunların 15’i Rumeli’de, 19’u Arabistan, Suriye, Irak ve Anadolu’da, 3’ü de Afrika’da idi. Bu yapılanma sürecinde vilayet merkezlerinde Vilayet İdare Meclisleri oluşturuldu. Bu meclislere devlet görevlilerinin yanı sıra ahali tarafından seçilecek iki Müslim, iki de gayrimüslim üyenin katılımı sağlandı. Tanzimat’ın Türk modernleşmesine en büyük katkılarından biri, halkın bu yerel meclisler vasıtasıyla yönetime katılımının sağlanması oldu. (Çadırcı, 1991, s. 103-273; Ortaylı, 1994, 1, s. 306-313). Tanzimat’ın ilk dönemindeki bu önemli adımlara Sultan Abdülaziz devrinde devam edildi. Bilhassa vilayet idaresinin sistematikleşmesi açısından çok önemli yasalar çıkarıldı. Bu kapsamda 1864 tarihli bir Vilayet Nizamnamesi hazırlandı. Bu nizamname ilk olarak Midhat Paşa’nın valilik yaptığı Tuna’da uygulandı. Ardından Edirne, Bosna, Halep ve Trablusgarp’ta başarılı sonuçlar alındı. 1864 tecrübelerinden yararlanılarak, önce bir nüfus sayımı yapıldı ardından da 1867 tarihli yeni bir vilayetler düzenlenmesi yürürlük kazandı. 1867 sonrası Osmanlı Avrupasında 10 vilayet ve 44 sancak Asya’da 16 vilayet ve 74 sancak Afrika’da 1 vilayet ve 5 sancak oluşturuldu. Vilâyette vali, liva yani sancakta mutasarrıf, kazada ise kaymakam yetkili mülkî amir oldu. Köylerde muhtarlar yine seçimle belirleniyordu. Her vilâyet, liva ve kazada işlerin müzakeresi için birer İdare Meclisi (Meclis-i İdare), vilâyetlerde ise Umumi Meclis (Meclis-i Umumî) kurulları faaliyete geçirildi (Örenç, 2013, s. 140-141; Kılıç vd., 2019, s. 187-190). Tanzimat sürecinde modern yönetime dair atılan bir diğer önemli adım İstanbul’dan başlamak üzere belediye idarelerinin kurulması oldu. Avrupa tarzındaki ilk belediye olan İstanbul Şehremaneti teşkilatı 1854’te oluşturuldu. Kırım Harbi esnasında İstanbul’a çok sayıda göçmen ve müttefik askerler gelince, şehirde karşılaşılan büyük sorunların çözümü amacıyla belediyenin açılması uygun bulunmuştu (Ortaylı, 1994, 1, s. 314- 317). about:blank 10/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Tanzimat bir kanunlaşma dönemi olduğu için hukuk sisteminde önemli yeniliklere gidildi. İlk önce, 1840 yılında Fransız yasalarından yararlanılarak Ceza Kanunu hazırlandı. Aynı tarihlerde yine Fransız’dan esinlenilerek bir de Ticaret Kanunu kaleme alındı. Ayrıca, Osmanlı vatandaşları ile yabancıların ceza davalarını görmek amacıyla Karma Mahkemeler oluşturuldu (1847). Bu mahkemeler, ölüm hariç her cezayı vermeye yetkili kılındı (Aydın, 1994, 1, s. 429-437). Tanzimat devri kanunlaşma çalışmalarında Avrupa’dan ve bilhassa Fransa’dan etkilenilmeden hazırlanan millî vasıflı yasalardan biri Arazi Kanunu idi. 1858’de çıkarılan bu kanun, devlet adamı ve tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlık ettiği bir komisyon tarafından hazırlandı. Benzer bir durum Medeni Kanun hazırlanması esnasında da yaşandı. 1856 Paris Kongresi’nden hemen sonra Fransız elçisinin tavsiyesiyle medeni kanun yazılması amacıyla bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyon Fransız Medeni Kanunu’nu tercümeye başladı. Ne var ki Ahmet Cevdet Paşa, Fransız kanununda yapılacak küçük değişiklikler içeren bir Medeni Kanunu’n Osmanlı Devleti’nde uygulanmasına karşı çıktı. Paşa, Müslümanlar için Hıristiyanların medeni hukuk kanunlarının uygulanamayacağını belirterek millî bir kanun hazırlanmasını tavsiye etti. Sonunda, Ahmet Cevdet Paşa’nın bir süre başkanlığını yaptığı Mecelle-i Ahkam-ı Adliye Cemiyeti oluşturuldu ve bu cemiyet, 1868- 1876 yılları arasında çalışmalar yaptı. Sonuçta 16 kitaptan oluşan Osmanlı medeni kanunu külliyatı olan Mecelle ortaya çıkmıştır (Aydın, 2003, 28, s. 231-235). Tanzimat sürecinde askerlik alanında birçok düzenleme yapılmıştı. Öncelikle askerliğin ortak bir vatanî vazife olduğu temel ilkesi benimsendi. 1843’te çıkarılan bir kanunla askerlik süresi 5 yıl olarak belirlendi. II. Mahmut döneminde itibaren modern sistemle yapılandırılan kara ordusu Tanzimat döneminde Hassa, Dersaadet, Rumeli, Anadolu, Arabistan, Irak ve Hicaz olmak üzere yedi büyük birime ayrıldı. Piyade ve süvari birliklerinin eğitimi için Fransa’dan, topçular için Prusya’dan destek alındı. Prusya’dan subaylar getirtilerek Harbiye Mektebi 1866’da yeni baştan düzenlendi. Özellikle askerî teknoloji ile yakından ilgilenen Sultan Abdülaziz döneminde ordu silahları modernize edildi. Sultan, Rusya’ya karşı güçlü bir orduya ve donanmaya sahip olmayı bir beka sorunu olarak görmekteydi. Bu nedenle devlet hazinesinden ve şahsi bütçesinden silah alımlarına büyük paralar ayırdı. Bu dönemde Avrupa’dan yeni model silah ve modern zırhlı gemilerin alımı yapıldı. Mümkün oldukça yerli üretime de önem verildi. Sultan Abdülaziz, iç savaş sonrası dünya silah piyasasına giriş yapmaya çalışan Amerikan silah şirketlerinin önünü açtı. Kara ordusu için Amerikan şirketlerinden çok sayıda modern silah alımı yapıldı. Bir taraftan da askerî kanunlar gözden geçirildi. Askerî rüştiyeler (ortaokul) açılarak, askerlik tam manasıyla bir meslek haline getirildi. Gümüşsuyu, Taşkışla ve Taksim kışlaları yapıldı. Günümüzde Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi’nin merkez kampüsü olarak kullanılan tarihi bina, 1869 tarihinde Seraskerlik olarak inşa edildi (Karahasanoğlu, Yıldız, Akyıldız ve Çelik, 2013, s. 34-39). Tanzimat süresince denizcilik alanında da önemli yeniliklere imza atıldı. Bahriye ile ilgili işlerin daha profesyonel yürümesi ve bürokrasisinin oluşması amacıyla 1867’de Bahriye Nezareti’ni kurdu. Rusya’ya Karadeniz’de üstünlük sağlayacak bir savaş filosu oluşturulmaya çalıştı. Modern savaş gemilerinin inşası ve satın alımı için yüksek bütçeler ayrıldı. Tersaneler ıslah edildi. Deniz Mektebi’nde eğitime önem verildi. Böylece padişahın özel ilgisi ile meydana gelen Osmanlı deniz kuvveti, sayıca dünyada üçüncü sırada gösterilmeye başlandı (Gencer, 2002). Tanzimat gibi büyük ve kapsamlı bir değişim programının ekonomik ayağı önemliydi. Ekonominin Avrupa sistemine uyumuna çalışıldı. Kağıt para basımı, borsa gibi finans piyasasına etki eden kurumların kurulması gerçekleştirildi. Mesela, bankacılık alanında İngiliz-Fransız ortaklı Osmanlı Bankası’nın (Bank-ı Osmanî-i Şahane) açıldı. 1863’te faaliyete geçen Osmanlı Bankası’na, günümüzde Merkez Bankası’nın yetkisinde olan para basma izni de verildi. Bankanın para basma yetkisi 1930 yılına kadar sürdü. Tanzimat’ın büyük değişim programının uygulanması, üretime dayanmayan Osmanlı ekonomisinde zamanla denge sorunlarına yol açtı. Abdülaziz devrinin sonlarına doğru iç ve dış borçlar 200 milyon altına ulaşmıştı. Devletin bir senede borç ve faiz olarak ödediği miktar 14 milyon altına çıkmıştı. Tanzimat döneminin ekonomi uygulamaları, 1875 yılına gelindiğinde devleti iflas noktasına getirmiş oldu (Örenç, 2013, s. 145-146). Tanzimat dönemi boyunca bilhassa eğitim, edebiyat ve basın alanında yaşanan yenilikler, günümüze kadar etkisini sürdüren sosyal ve siyasi değişimlere zemin hazırladı. Bu dönemde Yeni Osmanlılar ardından Jön Türkler gibi muhalif yapılanmalar kapsamında gelişen Tanzimat aydını profili, güçlü bir edebiyat about:blank 11/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite geleneğini de ortaya çıktı. Ziya Paşa, Şinasi, Âgah Efendi ve Namık Kemal gibi birçok önemli aydın, yazar ve şair bu dönemde yetişti. Tanzimat’ın sanat ve edebiyat anlayışı ve geleneği, Cumhuriyet felsefesinin şekillenmesinde etkisini gösterdi. Bölüm Özeti Sultan II. Mahmut dönemi merkeziyetçilik anlayışı çerçevesinde devlet yönetimine dair yenilikleri ele aldık. Bu dönemde yapılan askerî ve sivil reformların niteliğini analiz ettik. 1839’da başlayan Tanzimat reformları süreci kapsamında devletin Batılı anlayışta bürokratik ve kurumsal dönüşümünü değerlendirdik. Bu süreçte yaşanan Avrupa tesirli sosyo-ekonomik değişimi ele aldık. Tanzimat ardından 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı döneminde Müslim-gayrimüslim ilişkilerinde yaşanan kırılmaları analiz ettik. Osmanlı’da artan Avrupa etkisini ve baskıları değerlendirdik; bu bağlamda yaşanan sorunları öğrendik. Tanzimat sürecinde (1839-1876) Avrupa tarzında şekillenen Osmanlı kurumlarının işlevlerini ele adık; bu kurumlardan Cumhuriyet dönemine intikal edenleri öğrendik. Kaynakça Akyıldız, A. (2009). Sened-i İttifak. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 36 içinde (s. 512-514). Akyıldız, A. (2011). Tanzimat Fermanı. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 40 içinde (s. 1-10). Akyıldız, A. (2018). Osmanlı Merkez Bürokrasisi (1836-1856). İstanbul: Timaş Yay. Aydın, M. A. (1994). Osmanlıda Hukuk. E. İhsanoğlu (Ed.), Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi I içinde (s. 375-510). İstanbul: IRCICA Yay. Aydın, M. A. (2003). Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 28 içinde (s. 231- 235). Berkes, N. (2002). Türkiye’de Çağdaşlaşma. A. Kuyaş (Yay. Haz.). İstanbul. Beydilli, K. (2002). Mahmud II. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 27 içinde (s. 352-357). Beydilli, K. (2006). Mustafa Reşid Paşa. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 31 içinde (s. 348-350). Beyoğlu, S., vd. (2013). Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I. C. Eraslan (Ed.). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay., No. 2729. Çadırcı, M. (1991). Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapıları. Ankara: TTK Yay. Çelik, Y., Kızıltoprak, S., Varol, M. ve Hut, D. (2013). Osmanlı Tarihi (1789-1876). Z. Kurşun ve D. Hut (Ed.). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay., No. 2839. Gencer, A. İ. (2002). Bahriye’de Yapılan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezareti’nin Kuruluşu (1789-1867). Ankara: TTK Yay. about:blank 12/13 11/27/24, 9:31 PM Ders : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I | Ünite : 2. Kurumsal Modernleşme Dönemi - 1 - Ünite Gülsoy, U. (1999). Islahat Fermanı. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 19 içinde (s. 185-190). İğdemir, U. (2009). Kuleli Vakası Hakkında Bir Araştırma. Ankara: TTK Yay. İnalcık, H., Seyitdanlıoğlu, M. (2006). Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu. Ankara: Phoenix Yay. Karahasanoğlu, S., Yıldız, G., Akyıldız, A. ve Çelik, Y. (2013). Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri (1703-1876). A. Akyıldız (Ed.). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay., No. 2837. Kılıç, M., vd. (2019). Osmanlı Tarihi (1789-1876). M. Topal (Ed.). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay., No. 3440. Kurşun, Z., Kızıltoprak, S., Hut, D. ve Satan, A. (2018). Osmanlı Tarihi (1876-1918). Z. Kurşun (Ed.). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay. No. 3044. Küçük, C. (1988). Abdülmecid. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 1 içinde (s. 259-262). Küçük, C. (1988). Abdülaziz. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 1 içinde (s. 179-185). Ortaylı, İ. (1994). Tanzimat Devri ve Sonrası İdari Teşkilat. E. İhsanoğlu (Ed.), Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, I içinde (s. 283-333). İstanbul: IRCICA Yay. Osmanlı Kıyafetleri, Fenerci Mehmed Albümü. (1986). İ. Turan (Ed.). İstanbul: Vehbi Koç Vakfı Yay. Örenç, A. F. (2009). 1827 Navarin Deniz Savaşı ve Osmanlı Donanması. İÜ Tarih Dergisi, (46), 37-85. Örenç, A. F. (2013). Yakınçağ Tarihi, 1789-1918 -Giriş-. İstanbul: Ati Yay. Örenç, A. F. (2019). Yakınçağda Osmanlı Bahriyesi. A. S. Özkaya (Ed.), Hunlardan Günümüze Türk Askeri Kültürü içinde (s. 395-423). İstanbul: Kronik Yay. Özcan, A. (1991). Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye. Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, 3 içinde (s. 457-458). Uçarol, R. (2014). Siyasi Tarih (1789-2014). İstanbul: Der Yay. about:blank 13/13