Summary

Ocak 2024 tarihli Çağlayan dergisi, söz sanatına, tarihe ve hikâyelere dair derin ve kapsamlı bir içerik sunuyor. Özellikle dinî metinler bağlamında, etkileyici ve düşünce uyandıran bir perspektif sunuyor.

Full Transcript

O'nun bağının taze fidanlarında filizlenmiş o tazelerden taze sözler, başkalarının baharında açılmış tomurcuklara, başkalarının sabahında güneşe uyanmış çiçeklere benzemezdi. O'nun söz sofrasında her şey bir gonca gibi şebnemi burnunda yepyeni ve turfandaydı... m akk'ın murad ve kelamına tercüman ol...

O'nun bağının taze fidanlarında filizlenmiş o tazelerden taze sözler, başkalarının baharında açılmış tomurcuklara, başkalarının sabahında güneşe uyanmış çiçeklere benzemezdi. O'nun söz sofrasında her şey bir gonca gibi şebnemi burnunda yepyeni ve turfandaydı... m akk'ın murad ve kelamına tercüman olma vazifesiyle gönderilmiş bulu­ nan Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), aynı zamanda bir söz sul­ tanıydı. Bugüne kadar herkesin derecesine göre ve belli ölçüde söylemeye muktedir olduğu bir hayli güzel söz olmuştur ama; Güzeller Güzeli'nin sözlerinde bir başka derinlik, bir başka lezzet, bir başka halavet vardır. O'nun beyanı o kadar tatlı, ifadeleri o kadar bü­ yüleyiciydi ki, O (sallallahu aleyhi ve sellem) konu­ şurken başlar döner, bakışlar başkalaşır, kalbler duracak hale gelir, akıl ve muhakemeler teslim-i silah eder, insani duygular dirilir ve ruhlar da adeta kanatlanırdı. Allah O'nun diline öyle bir güç ihsan etmişti ki, O'nu dinleme bahtiyarlığına erenler, ifadeleri en özlü, beyanları en çarpıcı bir Söz Sultanı'nın huzurunda bulunma mehabe­ tiyle adeta dilleri tutulur ve büyülenirlerdi.. ne zaman O'nun dudaklarından hikmet pırlantaları dökülmeye başlasa, akıl ve muhakeme erbabının nutku tutulur; ne zaman O, iyiyi, güzeli, doğruyu anlatmaya koyulsa, ağzının şeker şerbeti dinle­ yenlerin ruhlarını sarar; ne zaman O, ateşin söz­ leriyle fenalıkları hedeflese, küfür ve münkeratı kendi çirkinliklerinde boğar.. ve hele davası adına serdettiği hüccet, burhan ve delillerle kükrediği zaman, bütün karanlık ruhların dillerine zincir vurur ve karanlıkları bozguna uğratırdı... O, bütün bu mazhariyetlerin şuurundaydı ve tahdis-i nimet (şükür niyetiyle Hakk'ın nimet­ lerini ilan) sadedinde bunları izharda da beis görmezdi: "Ben nebi-yi ümmf olan Muhammed'im. Benden sonra nebi yok! Ben sözün ilkiyle, sonuyla ve 'cevamiu'J-kelim' le serfiraz kılındım."1 diyerek Hakk'ın ihsanlarını sayar-döker.. ve "Ey insan- /ar, ben 'cevamiu'J-kelim'Je ve her şeyi hali u Jas/ edecek son sözü söylemekle şeref/endirildim."2 nurefşan beyanlarıyla da geçmiş ve geleceğin Hatib-i Zişan'ı olduğunu ilan ederdi. Gerçekten O Efendiler Efendisi, diriltici soluk­ larıyla, Hak bahçesinin güllerine ilahiler beste­ leyen öyle bir bülbül idi ki, O ne zaman şakısa, gönlünü dile getirir ve gönlünün dilinden en büyüleyici nağmeler söylerdi. O'nun bağının taze fidanlarında filizlenmiş o tazelerden taze sözler, başkalarının baharında açılmış tomurcuklara, başkalarının sabahında güneşe uyanmış çiçek­ lere benzemezdi. O'nun söz sofrasında her şey bir gonca gibi şebnemi burnunda yepyeni ve turfandaydı.. ve bu turfanda nimetleri bütün derinlikleriyle tadıp tanımak, tanıyıp hazzına ermek de, sadece bu bezmin ilk tali'lilerine mü­ yesser olmuştu. O Beyan Sultanı (aleyhi ekmelüttehaya), söz cev­ herinden öyle bir kılıç yaptı ki, o kılıcın başlar üstünde bir kere dönüp helezonlar çizmesiyle bütün yalancı ve muzahref beyanlar kaçıp yara­ saların tünedikleri yerlere saklandılar ve bütün masallar Kafdağı'nın arkasında Anka'ya sığındı­ lar. O ifade ve beyandan öyle çeşmeler akıttı ki, bir anda cahiliye sahrasının dört bir yanı Cennet bahçelerine döndü ve öyle çağlayanlar meydana getirdi ki, bütün imana açık gönüller kendilerini sonsuzun okyanusuna akan o çağlayanlar içinde buluverdiler. O'nun sözleri öteler kaynaklıydı.. eğer vahiy fitiliyle parlayan O'nun sözleri olmasaydı, ci­ hanlar hep kaos olarak kalır giderdi. O, tabiatın yüzündeki perdeyi söz kılıcıyla delik-deşik etti ve şeriat kitabını da yine söz nakışlarıyla süsledi. Söz O'nun atının terkisine vurulmuş bir meta, sadağında altın tüylü bir oktu. O, uğradığı her yerde sözden anlayanların eteklerini mücevher­ lerle doldurdu ve yayını gerip atını karanlıklar üzerine sürdü. Allah, son bir kere daha sözlerle bir yeryüzü devleti kurmak murad buyurunca, bu devletin başbuğluğuna o Beyan Sultanı'nı getirdi; ifade, sikke ve tuğrasını O'nun eline verdi. Gelmiş geçmiş ötelere açık bütün söz erle­ ri, tecelli arşını terennüm eden koronun birer ferdiydi; O, bu bülbüller topluluğunun idarecisi oldu.. nebiler ve veliler gelip gelip bir halka-i zikir teşkil ediyorlardı; O, bu kudsiler halkasının ser­ zakirliği vazifesiyle geldi.. geldi ve o tok sesiyle Arş u ferşi velveleye verdi. O'nun sözlerle donatıp insanlığa takdim ettiği semavı sofrasındaki her yemiş, dost bağının en mahrem noktalarından alınıp, kimseye açılmadan, mahfazası içinde O'na sunulmuş eltaf-ı şahaneden has meyvelerdi. O'n­ dan evvel o meyveleri ne başkaları bakıp görmüş ne de onlara el sürülmüştü... Hele, mahremlerden mahrem en has bahçelerin, en has güllerini, en !atıf nağmelerle terennüm eden bu Andelıb-i Zışan'ın (aleyhissalatü vesselam) ilham üveyki şahlandığı vakit bütün diller su­ sar, sineler kulak kesilir ve ruhlar O'nun beyan zemzemesi karşısında kendilerinden geçerlerdi. Evet, O'nun sözleri, her dalgalanışıyla sahilleri incilerle bezeyen birer deniz, gönüllere ürper­ tiler salarak zirvelerden dökülen birer şelale ve derinliklerden kopup gelen fevvareler gibiydi.. ne o deryaları zenginlik ve muhtevasıyla tavsif etmek, ne o çağlayanlara tercüman olmak, ne de o fevvarelerin ulaştığı noktalara ulaşıp onları ihata etmek mümkün değildir. Şimdiye kadar yüzlerce muhakkik ve edip O'nun söz cevheri etrafında dönüp durdu.. bin­ lerce ve binlerce mütefekkir o pırıl pırıl ab-ı hayat kaynağına başvurdu ve nice devasa kametler, ömürlerini O'nun derinliklerini kavramada tü­ ketti ama; O hep ulaşılan noktaların ötesinde kaldı. Bir şairimizin Kur'an hakkında söylediği bir şiirde az bir tasarrufla şöyle desek yerinde olur zannederim: "Bikri,fikri kainatın çak çak oldu fakat, Perde-i ismette kaldı beyan-ı Resul henüz." Evet, damla, deryayı bütünüyle ifade edeme­ diği, zerre, güneşe ait hususiyetleri tamamen gösteremediği gibi, Muhammedı hakikatin birer parçası sayılan ulema, evliya, asfiya da -başkala­ rına nispeten kamil bile olsalar- O'nu tam temsil edemez ve aynıyla aksettiremezler. 4 ÇAĞLAYAN OCAK 2024 J Allah Resı11ü, mektep-medrese görmemiş bir mürşid-i kamildi. Maddı-manevı yapısının sağ­ lamlığı, duygularının duruluğu, düşüncelerinin rasaneti ve maaliyata açık vicdanının enginliğiy­ le, Hakk'ın mesajlarını olduğu gibi almaya, alıp orijinini koruyarak insanlığa aktarmaya müsa­ it ve müstait bir fıtratta yaratılmış, özü ve ruh safveti korunmuş, beşerı talim ve terbiyenin, talim ve terbiyedeki beşerı sistemlerin tesirine karşı kapalı kalmış; sonra da vahiyle donatı­ larak insanlığa gönderilmiş olma manasında, mektep-medrese görmemiş bir mürşid-i kamil-i mükemmeldir. O'nun tabiat ve seciyesi, zahir ve batın duy­ guları, akıl ve muhakemesi, peygamberlik vazi­ fesiyle o denli münasebet içindeydi ki, Hak'tan gelen hiçbir mesaj, hiçbir ilham esintisi en küçük bir değişikliğe uğramadan, kırılmadan, o nurdan menşurun mahiyet-i nuraniyesinde billurlaşır, sonra da tenezzülat dalga boyunda gelir hede­ fine ulaşırdı. Bu en temiz kaynaktan fışkırıp akan ve ge­ lip temizlerden temiz bir gönle boşalan; sonra da en !atıf, en nazff, en fasıh bir lisanla beşeri idrake göre seslendirilen her türüyle ilahı me­ saj, O'nun peygamberliğinin emaresi, risaletinin delili olduğu gibi, yürüdüğü o çetrefilli yollarda da zad u zahıresi, ışığı-burağı ve hasımlarına karşı hücceti ve burhanıydı: O, muhatablarına Hakk'ın mesajlarını sunarken, aynı zamanda pey­ gamberliğini de haykırır ve elçiliğini ilan ederdi. Keza O, muhataplarının müşkillerini halledip ihtiyaçlarını karşılamada vahyin o sırlı, sihirli cevher hazinelerini kullandığı gibi, hasımlarını ilzam edip susturmada da yine aynı elmas kılıcı istimal ederdi. Kur'an O'nun için her şeydi; hava idi, su idi.. silah idi, zırh idi.. kale idi, burç idi.. ve burçlarda dalgalanan bayrak idi... O, Kur'an'la soluklanır.. onunla bulutlar gibi göklere kadar yükselir.. onunla rahmet damlaları gibi yeniden yerdeki varlıkların imdadına koşar.. onunla zulmetlerle savaşır, onunla şerlerden ve şerırlerden koru­ nur.. onunla gürler ve onunla ışık olur her yana yağardı.a Dipnotlar 1. Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 2/172, 212. 2. İbn Ebı Şeybe, el-Musannef 1/261, 6/318; Ebü Ya'la, el-Müsned 13/209.

Use Quizgecko on...
Browser
Browser