Auguste Rodin PDF
Document Details
Erdem Oğuz
Tags
Summary
This document provides an overview of the Post-Impressionism art movement, particularly focusing on the life and works of Paul Cézanne. It explores Cézanne's transition from Impressionism to his unique style, emphasizing his innovative approach to form and color in post-impressionist art. The text discusses how Cézanne's significant contributions influenced subsequent movements like Cubism.
Full Transcript
Batı Sanatı I 2021 13. HAFTA POST - EMPRESYONİZM (ARD İZLENİMCİLİK) Dr. Öğr. Üyesi Erdem Oğuz Post Empresyonizm Akımı, 1886 ve 1905 yılları arasında son empresyonist sergiden fovizm’in doğuşuna kadar gelişen Fransız sanat hareketidir. Post empresyonizm, empresyonistlerin ışığın...
Batı Sanatı I 2021 13. HAFTA POST - EMPRESYONİZM (ARD İZLENİMCİLİK) Dr. Öğr. Üyesi Erdem Oğuz Post Empresyonizm Akımı, 1886 ve 1905 yılları arasında son empresyonist sergiden fovizm’in doğuşuna kadar gelişen Fransız sanat hareketidir. Post empresyonizm, empresyonistlerin ışığın ve rengin doğal tasvirine olan ilgisine karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Soyut niteliklere ya da sembolik içeriğe yaptığı geniş ölçüde vurgusu nedeniyle post empresyonizm, neo empresyonizm, sembolizm ve sentetizm ile sonraki empresyonistlerin çalışmalarını kapsamaktadır. Bu hareketin öncüleri Paul Cézanne (post empresyonizm’in babası olarak bilinir), Paul Gauguin, Vincent van Gogh, ve Georges Seurat’tır. Post-Empresyonizm terimi ilk olarak 1906’da sanat eleştirmeni Roger Fry tarafından kullanılmıştır. Post empresyonistler, sınırlarını reddederken empresyonizmi genişlettiler. Canlı renkler, çoğu kez kalın boya uygulaması ve gerçek hayat konularını kullanmaya devam ettiler. Ancak, geometrik formları vurgulamaya, dışavurumcu etki için şekli bozmaya ve doğal olmayan veya keyfi renk kullanmaya daha eğilimlilerdi. Post empresyonistler, konuların önemsizliği ve empresyonist resimlerdeki yapı kaybı gibi hissettikleri şeyden memnun değillerdi, yine de önlerinde uzanan yol konusunda anlaşmaya varamamışlardı. Georges Seurat ve takipçileri, küçük renkli noktaların sistematik kullanımı olan pointilizm (noktacılık) ile ilgilendiler. Paul Cézanne, resmin bir düzen ve yapı fikrini restore etmek ve empresyonizm kavramını, müzelerin sanatı gibi sağlam ve dayanıklı bir şey yapmak için yola koyuldu. Cézanne Empresyonizmin doygun renklerini korurken nesneleri temel şekillerine indirgeyerek bunu başardı. Empresyonist Camille Pissarro, 1880’lerin ortaları ile 1890’ların başları arasında neo empresyonist fikirleri denedi. Romantik ekspresyonizm olarak adlandırdığı şeyden hoşnut olmayarak yaşamının son on yılında daha saf bir empresyonizme dönmeden önce bilimsel empresyonizm olarak adlandırdığı pointilizmi (noktacılık) araştırdı. Vincent van Gogh, hislerini ve zihnini ifade etmek için renk ve enerjik dönen fırça darbeleri kullanmıştır. Sıklıkla, birlikte sergi açmalarına rağmen, post empresyonist sanatçılar tutarlı bir hareketle ilgili olarak anlaşmaya varamamıştır. Yine de, bütün bu sanatçıların çalışmalarında, harmoni ve yapısal düzenlemenin soyut kaygıları, natüralizme göre öncelik kazanmıştır. Seurat gibi sanatçılar renk ve kompozisyona özenle bilimsel bir yaklaşımı benimsemiştir. 20. yüzyılın başlarında daha genç ressamlar, coğrafi olarak farklı bölgelerde ve post empresyonizm’den koparak, Fovizm ve Kübizm gibi çeşitli biçimsel akımlara yöneldiler. Ard izlenimcilik, 19. yüzyılın sonlarına doğru Fransa'da İzlenimciliğin kurallarına tepki olarak doğdu. Art İzlenimcilik'in temsilcileri olan sanatçılar, sanat yaşamlarına izlenimcilikle başlamışlardır. Fakat bu izlenimcilik akımın kimi sınırlamalarını aşmak ve resimlerine kendi kişiselliklerini katmak istediler. Zamanla kişisel anlatım resimlere yansıdı. İzlenimciliğin canlı ve parlak renkleri yanında, gelenekselin dışına çıkan konu anlayışı da bu sanatçıları etkilemeyi sürdürdü. Bu akım sonraları yerini Fovizm ve Kübizm'e bıraktı ve bu yeni akımlara öncü oldu. Post Empresyonist olarak adlandırılan ressamlar aslında bir grup oluşturmazlar. Terim ilk kez, kendisi de bu kümeye dahil edilen Roger Fry tarafından, 1910 yılında Grafton Galeri'de açılan sergiye verilen ''Manet ve Post Empresyonistler'' başlığında kullanılmıştır. İzlenimci gelenekle ilişkili olan bu ressamların en tanınmışları, Cezanne, Van Gogh, Gauguin'dir. İzlenimciliğin etkisini paylaşan ve bu akımın kesin nesnelliğine mesafeli duran ve daha anlamlı bir yere varmak isteyen sanatçılar, 20. yüzyıl sanatı için hem kurumsal düzeyde, hem de uygulamada birçok başlanıç noktası sağladılar. Paul Cezanne (1839 – 1906) Paul Cezanne 1839’da Aix en Provence’de doğdu. Sonradan banka müdürü olan bir şapkacının oğludur. Orta öğrenimi sırasında Emile Zola ile tanışıp arkadaş oldu. Birlikte şiirler yazdılar, tatillerde uzun gezintiler yaptılar. Cezanne resim eğitimi alırken, bir gün babasının yerine geçebilmek amacıyla hukuk öğrenimine başladı. Babası Jas-de-Bouffan adı verilen bir yazlık ev aldı. Cezanne orada bir atölye kurdu. Zola 1860‘ta Parise gitti; Cezanne’de onun ardından Paris’e gitmek ve ressam olmak istediğini babasına. söyledi. Paul Cezanne, Otoportre, 1881 Babası oğlunu 1861’de Paris’e götürerek Güzel Sanatlar okulunun giriş sınavlarına hazırlanmak üzere İsviçre akademisi adlı okula yazdırdı. Fakat Paul Cezanne çok geçmeden yurduna dönerek babasının bankasında bir işe girdi. Tekrar resme başladı. 1862’de kendini tamamıyla resme vermek amacıyla Paris’e dönme kararı aldı. Cezanne her gün Zola ile buluşuyordu. İsviçre akademisinde Guillaumin ve Pisarro ile tanıştı. Sıkı bir sanat tutumu vardı. Koyu renkler kullanıyor, boyayı çok kalın sürüyordu. Fakat geçimsiz olması arkadaşlarını ondan uzaklaştırıyordu.. Paul Cezanne, Bereli Otoportre, 1898 Auvers-sur-Oise’ a yerleşti, orada doktor Gachet ile tanıştı ve eserleri bakımından bir dönüm noktası olan Asılmış Adamın Evi’ni (1873) yaptı.. Paul Cezanne, La Maison du pendu (Asılmış Adamın Evi) (1873) Tüval üzerine yağlı boya, 55.5 cm x 66.3 cm, Musée d'Orsay, Paris Cezanne'in Empresyonistlerle ve özellikle İsviçre Akademisi'nde tanıştığı Pissarro ile olan dostluğu onun dönük renkleri bırakarak Empresyonistlerin parlak, açık tonlu renklerini kullanmasını sağlamıştır. Kalın renk katmanları tekniğinden vazgeçip hafif fırça vuruşlarıyla noktalama yöntemine yönelmiş, pıhtılaşmış gibi görünen yüzeyler kullanmıştır. 1872-82 yılları arasındaki bu dönem Cezanne'in Empresyonist dönemidir. Modern Bir Olympia (1873), Asılmış Adamın Evi (1873, Louvre Müzesi, Paris), Yidizciçekleri (1875), Kırmızı Koltuklu Madame Cezanne (1877, özel kol., Amerika), Victor Chocquet'nın Portresi (1876-77), L'Estaque (1878-79, Louvre), Pontoişe'da Cote dü Jalais (1879-82) Kavaklar (1879-82) ve Maincy Köprüsü (1879, Louvre) gibi birçok ünlü eseri bu döneme aittir.. Paul Cezanne Maison de Père Lacroix (Pere Lacroix'nin Evi) (1873) National Gallery of Art, Washington Cezanne'in izlenimciliğin kurallarından ayrılan sanatı hızla, daha yalıncı ama daha çok işlenmiş ve yapıya daha çok önem veren bir tutuma doğru gelişti. Tarzını düş gücünden ve gözlemlerinden kaynaklanan ögelerle zenginleştirdi. Desen gücü ile renklerin anlatım duyarlılığını birleştirdi. Klasik perspektif kurallarına pek uymayan Cezanne'in tutumu sonradan büyük ölçüde etkilediği Kübistlere öncü oldu. Karısının Portreleri, Mavi Vazo ve Sepetli Natürmort (Louvre) Kırmızı Yelekli Çocuk (18900-95), Cezveli Kadın (1890-95, Louvre) ve Kağıt Oynayanlar (1890 yıllarında çeşitli versiyonları), Gustave Geffroy'un Portresi (1895) ve Bir Soytarı adlı tablolarıyla sanatı dengeye ve yetkinliğe ulaştı.... Paul Cezanne, Les joueurs de cartes (Kağıt oynayanlar) (1890-1895).. Paul Cezanne, Kağıt oynayanlar, 1890-1892.. Paul Cezanne, Kurukafa Piramidi, 1901.. Paul Cezanne, Yıkananlar, 1890.. Paul Cezanne, Perdeli Naturmort, 1898.. Paul Cezanne, Yıkananlar, 1900-1905 Yaşamının son yıllarında gerçekleştirdiği Les Grandeş Baigneuses- Yıkanan Kadınlar (1902-06) adlı tablosuyla Cezanne'in sanatı doruk noktasına ulaştı. Bu tablo, ritmik kompozisyonu, kesin hatlarla üst üste konulmuş düzlemleri ve resmin bütününün taşıdığı uyumla görkemli bir eserdir ve Picasso'nun hemen hemen aynı zamanlarda yaptığı Avignon'lu Kadınlar adlı tablosunu anımsatır. Cezanne'in yapıtları, özellikle 1907'de Paris'te açılan Salon d'Automne'dan sonra 20.yy. resminin en önemli kaynakları arasında sayıldı. Cezanne, sonradan modern resmin doğmasına yol açacak olan fovlar, kübistler ve soyut sanatçılar gibi yeni kuşağı büyük ölçüde etkiledi. Cézanne, 1906'da fırtına esnasında dışarıda resim yaparken rahatsızlanmış, bir hafta sonra, 22 Ekim'de zatürreden vefat etmiştir. 20. yüzyıl modernistlerine göre Cézanne modern resimin babasıdır... Paul Cezanne, Yıkananlar (Büyük Yıkananlar), 1906. 208 cm x 248 cm, Philadelphia Museum of Arts Paul Cezanne, Mont Sainte-Victoire (Aziz Victore Dağı), 1904.. Paul Cezanne, Mont Sainte-Victoire (Aziz Victore Dağı), 1904 BAŞLICA TEMSİLCİLERİ: Paul Cezanne (1839-1906) George Seurat (1859-1891) Paul Signac (1863-1935) Vincent Van Gogh (1853-1890) Paul Gauguin (1848-1903) Henri de Toulouse-Lautrec CEZANNE Akademik sanatın kurallarının doğaya aykırı olduğu konusunda Empresyonistlerle aynı görüşte. Empresyonistlerin aksine, değişmeyeni yakalamak istiyor. Amacı, gözün gördüğü, görmediği doğanın arkasında yatan değişmeyen dengeye ulaşmak. Felsefesi Klasik, resimlerin yapılışı Modern. Dengeli. Perspektif ve hacim olmadan renk ile uzaklık yakınlık veriyor. Renkleri birbiri üstüne getirerek bambaşka bir perspektif yaratıyor. Ama, resminde renkten çok form önemli. Konstrüktif. CEZANNE Çok uzun zamanda bitiriyor resimlerini. Kompozisyona uygunluk için deformasyon kullanıyor. Titiz hesaplarla koyuyor lekeleri. Derinlik duygusunu geleneksel olmayan yöntemlerle vermek istiyor. Dengenin geometri ile sağlanabileceğini düşünüyor. Doğayı, koni, prizma ve silindire indirebilmenin gerekli olduğuna inanıyor. Modern sanatın babası. Kübizm akımının öncüsü. Gauguin çocukluğundan itibaren sanata meraklıdır. Boş zamanlarında resim yapar. Gauguin, Camille Pissarro Eugène Henri Paul Gauguin ile arkadaşlık kurar. 1881-1882 yılları (7 Haziran 1848, Paris - 8 Mayıs 1903) arasında düzenlenen Empresyonist sergilerde eserleri sergilenir. Bir süre yazları Pissarro ve Paul Cézanne ile resim yapar, Van Gogh ile birlikte çalışır. Empresyonizm Gauguin’e istediklerini veremez olmuştur bundan dolayı Afrika ve Asya sanatı kendisine daha mistik ve çekici gelir özellikle de Japon kültürü. Folklorik sanat ve Japon sanatının etkisi altına girer. 1891 Kısa bir süre Panama Kanalı, Tahiti’de yaşamıştır ve Tahiti’de yaşarken ‘Fatata te Miti (By the Sea)’, ‘la Orana Maria’ (Ave Maria) adlı tablolarını yapmıştır. Paul Gauguin 1897’de Punaauia’ya taşınarak burada da en önemli eseri olan ‘Where Do We Come From’ adlı tablosunu yapar. Hayatının geri kalanını Markiz Adaları'nda geçirmiştir. Bu dönemde Avant et Aprés (Before and After) adlı anıları, sanat eserleri hakkında yorumlarından oluşan bir kitap yazmıştır 1903 yılında kilise ve hükümetle ile yaşadığı bir problem sebebiyle 3 ay hapse mahkûm olmuş, ancak hapse giremeden hastalanarak 54 yaşında ölmüştür. Paul Gauguin’in çalışmalarına olan rağbet ölümünün hemen ardından olur. Çalışmalarının birçoğu Rus koleksiyoncu Sergei Shchukin tarafından toplanır. Koleksiyonun bir kısmı Pushkin Müzesi’nde sergilenmektedir. Gauguin’in eserleri nadiren satılığa çıkarılmakta ve fiyatları 39,2 milyon dolara kadar ulaşmaktadır. Gauguin diğer birçok ressamı özellikle de Arthur Frank Mathews’u etkilemiştir. Tahiti’de bulunan Japon tarzındaki Gauguin Müzesi bazı fotoğrafları, belgeleri ve bazı tablolarını içermektedir.. Paul Gauguin, Bahçedeki Aile, 1881.. Paul Gauguin, Oto-portre, 1888.. Paul Gauguin, Van Gogh Ayçiçekleri Çalışırken, 1888.. Paul Gauguin, Breton’lu Dans Eden Kızlar, 1888.. Paul Gauguin, Arles’de Gece Cafesi, 1888 Gauguin'in Nafea Faa Ipoipo? (Benimle Ne Zaman Evleneceksin?) tablosu 2015 yılının Şubat ayında Katar Emirliği 300 milyon dolar ödeyerek satın aldı. Bu meblağ o tarihe kadar bir sanat eserine verilen en yüksek fiyat olmuştur. Paul Gauguin, Nafea Faa Ipoipo? (Benimle Ne Zaman Evleneceksin?) 1892 Paul Gauguin, Kutsal Bahar, Tatlı Rüyalar, 1894 GAUGUIN Empresyonistlere düşünceye yer vermedikleri için karşı çıkar. Doğanın değil kendi gerçeğini yapar. İçe dönüktür. Sanatında renk ve form çok önemlidir. Satıhta renkler. Renklerde geçiş yok. Kullandığı renkler doğal renkler değil. Hislerini yansıtan renkler kullanıyor (empresyonist). Geniş lekeler. Öğüdü ''işinize yaramıyorsa gölge kullanmayın''. Gölgeyi de form olarak yapar. GAUGUIN Perspektif yok. Soyut motifler kullanır. Dekoratif. Yalın, ayrıntısız. Felsefi. Japon resim sanatından etkileniyor. Parçalardan bütüne gider. Yumuşak kıvrımlı formlar kullanır. Sembolik karakterleri renkleriyle vurgular. İlkel sanatı resme sokuyor. Önce Empresyonist, sonra Sembolist ve Ekspresyonist. Gaugin'in ilk müşterisi Degas olmuştur. Georges Seurat (2 Aralık 1859 - 29 Mart 1891) Fransız akademik resim geleneğine bağlı Ard İzlenimci ve Noktacı (Pointillist) ressam. Resme yapısal sağlamlığını kazandırmaya çalışan bir başka ünlü sanatçı da Seurat'dır. Seurat farklı bir teknik benimsemişti; saf renk noktalarını bir mozaik gibi sabırla yan yana konduruyor, iki tamamlayıcı renkten bir üçüncü renk izlenimi elde ediyordu. Örneğin yan yana gelen mavi ve sarı noktalar gözün ağ tabakasında yeşil renk duyumunu uyandırıyor, böylece resim aslında seyircinin gözünde tamamlanıyordu. Seurat sınır çizgisi, yani kontur da kullanmıyor, sınır çizgilerini renk alanlarının keskin değişimiyle sağlıyordu. Gösteri (The Metropolitan Museum of Art, New York) adlı yapıtında olduğu gibi, renkli alanları yatay-dikey karşıtlığına dayanan sıkı bir geometrik düzen içine alan sanatçı, böylece resmine mimari bir sağlamlık kazandırmaya çalışıyordu. Görüntü yapay ya da doğal da olsa Cezanne gibi onun için de önemli olan, resmin kendi doğasıdır, sağlam bir yapıya dayandırılmasıdır. Artık sanatçı doğayı betimliyorum demiyordu, resim yapıyorum diyordu. Georges Seurat, Asnières'de Yıkananlar, 1884 Georges Seurat - La Grande Jatte Adasında Pazar Ögleden Sonra (1884-1886) Tüyb 207 x 308 cm. Georges Seurat Cezanne ve Seurat, Empresyonizm-Sonrası dönemin sanatçılarıdır, ama bu dönemde farklı yol izleyen başka sanatçılar da vardı. Empresyonistler yalnız resmin yapısını elden kaçırmakla kalmamışlar, objektif olmak pahasına resmin duygu ve düşünceleri dışa vuran işlevini de atmışlardı. Kuzeyli bir sanatçı olan Van Gogh'da anlatımcı, dışa vurumcu yanın ağır bastığı görülür. Patates Yiyen işçiler (Rijks Museum, Amsterdam) adlı yapıtında yoksul insanlara sevecen bir tavırla yaklaşarak, onların alın teriyle yıkanmış inançlı iç dünyalarını vermeye çalışmıştır. Empresyonistlerle tanışması ona yeni ufuklar açmış, paleti birden aydınlanmıştır. Kendini resimlediği bir portrede yüzünü yeşile boyaması, Empresyonistlerin ışık etkilerine göre nesnelerin değişik renkler aldığı inancından gelmez. Van Gogh yapıtlarında rengin anlatımcı niteliğinden yararlanmıştır. Bu renk değişimi daha çok, onu akıl hastalığına kadar götürecek iç bunalımların dışavurumuyla ilgilidir. Van Gogh ister kendi portresini yapsın, ister bir selvili yol resmi, bunlar anlatılan nesnelerden çok bir ruh halini dile getirirler. Sinirli fırça kullanımıyla oluşan servi bir aleve, gökteki ay ve yıldızlar bir nebulaya dönüşür ve onun dinmeyen bunalımını açığa vururlar. Ama Van Gogh tüm sıkıntısına karşın, seyirciye iyimserlik aşılayan, mutluluk duygusu aktaran bir sanatçıdır. Belki asıl başarısı ve büyüklüğü de buradadır. Vincent Van Gogh 30 Mart 1853 - 29 Temmuz 1890 Hollandalı art izlenimci ressam. Batı dünyası sanat tarihinin en tanınmış ve en etkili şahsiyetlerinden biridir. On yıldan biraz fazla bir süre içinde aralarında 860 yağlı boya tablonun da olduğu 2.100 kadar resim ve çizim çalışması üretti ve bunların çoğu yaşamının son iki yılında yapıldı. Bunların arasında manzaralar, natürmortlar, portreler ve otoportreler bulunmaktadır ve modern sanatın temelleri sayılan cüretkâr renkler ile canlı, fevrî ve ifade dolu fırça darbeleriyle ayırt edilirler.. 37 yaşında yıllardır süren zihin rahatsızlığı ve yoksulluğun ardından intihar etti. Üst orta sınıf bir aileye doğan van Gogh çocukken ciddi, sessiz ve saygılıydı ve resim de yapmaktaydı. Gençliğinde sanat simsarı olarak çalıştı ancak Londra'ya gönderildikten sonra bunalıma girdi. Dine döndükten sonra Belçika'nın güneyinde Protestan misyoner olarak çalıştı. Sağlığı bozulup yalnızlık içinde yaşadıktan sonra ebeveynlerinin yanına döndü ve 1881 yılında resim yapmaya başladı. Küçük kardeşi Theo tarafından maddi olarak desteklendi ve ikisi yıllarca mektupla yazıştılar. Çoğunlukla natürmortlar ve çalışan köylülerin tasvirlerinden oluşan ilk çalışmalarında daha sonraki eserlerinin ayırt edici niteliği olan canlı renkler görülmez. 1886 yılında taşındığı Paris'te, izlenimci hassasiyete karşı tepki gösteren ve aralarında Émile Bernard ile Paul Gauguin'in de bulunduğu avangart üyeleriyle tanıştı. Çalışmaları geliştikçe natürmortlara ve yerel manzaralara yeni bir yaklaşım getirdi. Resimlerinde daha parlak renkler kullanmaya başladı ve daha sonra 1888'de Fransa'nın. güneyinde kaldığı Arles'da ustalaşacağı kendine özgü bir üslûp geliştirdi. Bu dönemde zeytin ağaçları, selviler, buğday tarlaları ve ayçiçekleri de tuvallerine konu olmaya başladı.. Ağaçlar Arasında Çiftlik Evleri, 1883, Museum Kolekcji Jana Pawla II, Varşova, Polonya.. Vincent van Gogh, The Courtesan (after Eisen), 1887 Flowering plum tree (after Hiroshige), 1887.. Yıldızlı Gece, Haziran 1889. Museum of Modern Art, New York Van Gogh, Gece Kafesi, 1888 Van Gogh, Rhone Üzerinde Yıldızlı Bir Gece, 1888 Cézanne ve Van Gogh'un bir ortak özelliği daha vardır. İki ressam da hayatlarının büyük bir kısmında beceriksiz olarak görülmüşlerdir. Oysa ki post-empresyonistler modern sanatın başlangıcını oluşturmuşlardır. Resme kendi hayal güçlerini katarak resim sanatına farklı bir boyut getirmişlerdir. Resim yaparken, onlar için artık bir ön hazırlık ve glasilere gerek duyulmaz; her resim her tuval önünde yeniden başlar ve duyguları ile doğrudan boyanır. Bilinen teknik hünerleri yok sayan bu tarzı, eleştirmenler beceriksizlikle nitelendirmişlerdir. Bununla birlikte, Van Gogh'un dolu ve kalın fırça darbeleri ile yaptığı resimler sanatçının yokluk içindeki hayatı sona erdikten sonra büyük önem kazandı... Vincent van Gogh hayatı boyunca bir tek resmini, "Arles'daki Kırmızı Bağlar"ı 400 Franka sattı. Van Gogh son yıllarında çok az ölçüde tanınmaya başlanmış olmasına rağmen tüm hayatı yokluk içinde ve tuvalde sadece kendi biçimini ve rengi bulma savaşıyla geçti. Sarı rengin profesörü olarak ta anılan Van Gogh, dünyaca ünlü ressamlar arasına öldükten sonra ismini kazıdı. Post Empresyonizm aynı zamanda Kübizm ve daha sonraki akımlara bir köprü oluşturmuştur. Mimarlıkta post empresyonizm, geleneklerin yıkılması, imgenin parçalara ayrılması ve yeni açılımlar ile modern mimariye yön vermiştir... Van Gogh, Kımızı Üzüm Bağı, 1888 Van Gogh, Arles'daki Hastane Koğuşu, 1889...... Arles'daki Yatak Odası, 1888.. Vincent Van Gogh , The Large Plane Trees (Road Menders at Saint-Rémy), 1889 Van Gogh, Selvili Buğday Tarlası, 1889.. Selvili Buğday Tarlası, 1889. Metropolitan Museum of Art, New York.. Van Gogh, Arles'dan Manzara, Çiçekli Meyve Bahçeleri, 1889. Neue Pinakothek, Münih Paul Signac. Paul Signac, Saint Tropez Limanı, 1901. Paul Signac, Venedik Büyük Kanal, 1904 Signac - Félix Fénéon’un Portresi.. Post Empresyonizm-Art İzlenimcilik (son notlar) Fransa’da, İzlenimci akımın bazı temsilcileri arasında 19.yüzyılın sonlarına doğru İzlenimciliğin kurallarına tepki doğdu. İzlenimciliğin kimi sınırlarını aşmak, resimlerine kişiselliklerini katmak istediler. İzlenimciliğin canlı ve parlak renkleri, gelenekselin dışına çıkan konu anlayışı korundu. Bilimsel bulgular, rengin nesneye ait bir şey olmadığını, ancak ondan yansıyan ışığın bir özelliği olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ard İzlenimci olarak adlandırılan ressamlar aslında bir grup oluşturmazlar. Yirminci yüzyıl sanatı için hem kuramsal düzeyde, hem de uygulamada birçok başlangıç noktaları sağladılar. MODERN SANAT HAKKINDA Fotoğraf makinesinin gelişimi ile resim sanatı da değişime girmiştir. Önceleri, gerçekliği taklit ederek çizilmiş (mimetik), fantastik veya mitolojik konular seçilmiş, daha sonraları ise resimlere kasıtlı olarak tamamlanmamış görünüm verilerek resmin fizikselliği vurgulanmış, bunların yanı sıra, görünmeyenin, hislerin yansıtılmasına çalışılmış, tüm bunlarla resim sanatı eserleri biricik kılınmaya çalışılmış, bu şekilde önce fotoğraf sonra da film makinesi ile hesaplaşılmıştır. Yeni anlatım yöntemleri ortaya konmuştur: Absürd, Simgecilik, İzlenimcilik, Dışavurumculuk, Kübizm, Gerçeküstücülük, Soyut sanat gibi. Modernist resmin gelişmesi başlıca 3 aşamada oldu: 1. Gerçekliğin temsilinin krizi: Cezanne, Kübizm, Dadaizm, Gerçeküstücülük. 2. Sunulamayanın Sunulması (Soyutlama): Yücecilik, De Stijl, Konstrüktivizm, Soyut Dışavurumculuk, Minimalizm. 3. Sunuşun reddi, estetik sürecin terkedilmesi: Kavramsalcılık. Yirminci yüzyıldan itibaren, konular artık bir resmin önemini ölçmek için kullanılmamıştır. Anlam, estetik etkide yatar. En iyi ressamların eserlerinin konularıyla değil, form ve teknikleri ile kendilerini ortaya koyduğu savunulmuştur. Konunun çok az önem taşıdığı ya da hiçbir önem taşımadığı öne sürülür. Eserin hiçbir konusu olmayabilir, ama yine de bir anlam taşıyabilir. Konu ve anlam birbirine bağımlı değildir. Konunun kendisinden ziyade, ifade ettiği imgesel anlamın değerli olduğu savunulmuştur. Mesaj ya da anlamın, asıl içerik olan araçta yattığı düşünülmüştür. Eserin anlamı renklerde, şekillerde, kompozisyonda, fırça darbelerinde, dokulardadır; eserin biçimsel niteliklerindedir. Cezanne ile eserin temel özelliğinin konu, içerik olmaktan çıktığını, eserde çizgi, şekil, renk ve ton gibi biçimsel niteliklerin ağırlık kazanmaya başladığını görürüz. Modern resmin davası ne görülebilir, ne de gösterilebilir bir şeyin var olduğunu göstermektir. Kant, gösterilemez olanı biçim yokluğu diye adlandırarak izlenecek yolu göstermiş, soyutlamanın sonsuzun bir gösterimi olduğunu söylemiştir. (“Hiç suretini yapmayacaksın….” Çıkış Bab 20). Figürasyon ve temsilden kaçınarak göstermek amaçlanır. Bir Modernist, resmi önce bir resim olarak görür. 1913 yılında New York şehrindeki askeri kışlada açılan sanat sergisi, Cephanelik Sergisi, Amerikan sanatı üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Bu sergide, modern Avrupa sanatçılarının eserleri ilk defa Amerikan sanat dünyasına tanıtılmıştır. Kübizm, Fütürizm, Post Empresyonizm ve diğer avangard sanat tarzlarını temsil eden ressam ve heykeltraşlar ilk kez Amerikalı sanatseverlere sunulmuştur. Başkan Roosevelt de sergiyi gezmiştir. Sergi daha sonra Chicago’ya gitmiştir. Orada da aynı ölçüde, hayranlık ve şaşkınlık uyandırmış, aynı zamanda ilham kaynağı olmuştur. Cephanelik Sergisi’ndeki eserlerin etkisiyle Amerikan sanatı, daha soyut bir sanat anlayışına doğru ilerlemiştir.