Anayasa Hukuku 2020 PDF
Document Details
Uploaded by Deleted User
2020
Tags
Summary
This document is a summary of Turkish constitutional law from 2020. It details the fundamental principles of law, including the structure of government, the rights and freedoms of individuals, and the relationship between the state and its citizens. It also discusses the importance of international agreements in the context of the Turkish constitution.
Full Transcript
ANAYASA HUKUKU 2020 A. HUKUK I. Hukuk = Toplumsal düzeni saglamak amacli devlet yaptırımına bağlanmış kurallar bütünü; Insanların aralarındaki ilişkilerini ve devletle olan ilişkilerini düzenlemeyi amaçlayan ve kamu gücüyle destekleyen kurallar büt...
ANAYASA HUKUKU 2020 A. HUKUK I. Hukuk = Toplumsal düzeni saglamak amacli devlet yaptırımına bağlanmış kurallar bütünü; Insanların aralarındaki ilişkilerini ve devletle olan ilişkilerini düzenlemeyi amaçlayan ve kamu gücüyle destekleyen kurallar bütünü. Toplum (İnsan ilişkileri) Düzen hedefi Devlet -> Yaptırım/Müeyyide (Yaptırım, Hukuku diger toplumsal kurallardan ayiran özellik) Ayrıca yazılı olmayan örf ve adet kuralları vardır, bunlar toplumlar içinde oluşan toplumsal kurallardır. Kanunlar ve daha alt düzeydeki Hukuk Kurallarıda hukukun bütünü içinde bu asgari ilkelere uymalıdır. Ör. Toplumsal düzeni bozma amaçlı bir kanun oluşturulamaz, Hukukun aslı toplumsal düzeni sağlamaktır -> Kanun x=x Hukuk Toplumsal düzeni bozmaya yönelik kurallar hukuka uygun degildir. Kanunlar her zaman Hukuka uygun yorumlanmalidir. Hukukun üstünlügü/bütünlüğü ancak bu sekilde saglanir Hukukun Bütünlüğü: Meşruiyet = Bir şeye uygunluk Toplumsal Meşruiyet = Toplumun kabul edebilecegi/ benimsedigi/ toplumun cogunlugu icin uygun olan kurallar Meşruiyet, Hukuk tanimiyla bütünlesen bir kavramdır! Ör.: meclis karari: 65 yas+ kampa kapatilacak -> Kanun -> bu kanun Hukuka meşru görülmez, çünkü toplumsal düzeni bozmaya yönelik bir kanundur => Kanun Hukuka meşru/uygun olmalıdır! II. Hukukun Ana Alanları / Özel Hukuk Kamu Hukuku Ayrımı Özel Hukuk Kamu Hukuku Kişiler arasında eşitlik söz konusudur Devlet üstündür Taraflar Özel kişilerdir Taraflardan en az 1’i Kamu gücünü kullanır Kişilerin birbiriyle olan ilişkilerini düzenleyen Devlet ile olan ilişkilerin düzenlendiği kurallar kurallar Zaman zaman devletin yaptırım gücü buradada ortaya çıksa bile, Bireylerin devlet ile bir ilişkisi bulunmamakta (Boşanma, Velayet, icra) Medeni Hukuk (BK, Aile, Miras, Kişiler) Ceza Hukuku: bir kişi suç işlediğinde Kamusal düzene zarar verir. Bu nedenle Kamu Hukuku dalıdır; Her suç aynı zamanda kamu düzenini bozuyor Vergi Hukuku İdare Hukuku Anayasa Hukuku ANAYASANIN TANIMI unsurları Kural, devlet, bireyin özgürlükleri = Anayasa, devletin yapısını, hükümet şeklini, organlarını, bu organlar arasındaki ilişkileri gösteren, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini garanti altına alan kurallar bütünüdür. Bireyler açısından esas önemi özgürlğkler listesi ve bireylerle ilgili hükmettiği/emrettiği güvenceler Anayasa toplumu düzenleyen değil devleti sınırlayan kural bütünüdür Anayasa iktidar karşısında bireyin hak ve özgürlüklerini belirlediği için son derece büyük önem taşır. Geliştirilmiş demokrasilerde de devlet hizmetten ibarettir, yani anayasa devleti yüceltmek değil, tam aksine iktidarı sınırlandırmaktır. => Yöneten ve yönetilenler arasındaki ilişkiyi düzenler Anayasal devlet = Anayasasında temel hak ve özgürlükleri düzenleyip, bunları güvenceleyen devlettir; Hak ve özgürlüklerin devleti sınırlandırdığı bir devlet. Bunların güvencelenmesi için de gerekli mekanizmaları (Yargı bağımsızlığı, normlar hiyerarşisi vs.) güvence altına alınmış olması gerekir Anayasa Hukukunun yöntemleri Tümden gelim: Hukuk bilimi yöntemi: Hazır bilgi kaynakları kullanarak yapılan araştırmalar, genelden özele varış Tüme varım: Siyaset bilimi yöntemi. Gözlemle deneyle somut olay üzerinden yapılan araştırma ve özelden genellemeye varış En çok seçimlerde kullanılır Anayasanın Kaynakları = Anayasa hazırlığında hangi kaynaklardan yararlanılacak? 1. Anayasa Bir önceki Anaysalar (Ör.: 1982 anayasası, 1961 Anaysasasını ters yönden kullanmıştır, ona tepki olarak çıkmıştır. Onu dönüştürmüştür ama dönüştürürken de kaynak olarak kullanmıştır („Böyle değil de şöyle kullanalım“). İlkeleri değiştirmiş olsa da sistematiğinden yararlanmıştır.) Demokratik ülke Anaysayaları 2. Kanunlar Toplumsal gereksinimleri ve Ülkenin Anayasal düzeydeki ihtiyaçlarını belirlerler 3. Kanun Hükmünde Kararnamler Toplumsal gereksinimleri belirler 4. (Tüzükler -> 2017 Anaysa değişikliği ile tüzükler kaldırıldı) 5. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri 6. Yüksek Mahkeme içtihadları Anaysa Mahkemesi: Anaysayı ve Kanunları, Anayasanın ışığında yorumluyor, Hak ve Özgürlükler kapsamını belirliyor 7. Anayasal Teammüller Kanun Hükmünde Kararnamelerin Normlar Hiyerarşisinde yeri? Kanun Hükmünde Kararnaler adı üzerinde Kanun değerindedir. Buradaki tartışma Yasama Devrinin ve bununla beraber Yasama Yetkisnin olup olmadığına ilişkindir. 1. Görüs: KHK Kanun hükmünde olmasına rağmen yasama organı tarafından değil yürütme organı tarafından yapılyorr. Burada bir yürütme organı yasamadan ayrı olarak kanun değerinde bir norm koyduğundan Yasama yetkisinin devri söz konusudur. Bu, ‘Yasama yetkisi devredilme yasağına’ aykırıdır. 2. Görüş: Kararnameler kendi içerisinde 2’ye ayrılır ve ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Olağan KHK: Bir yasama yetkisi devri söz konusu değildir Gerekçeleri: 1. Olağan KHK için bakanlar kurulunun meclisten bir yetki yasasına ihtiyacı vardır. Meclisin bu yetkiyi tanımadığı takdirde Bakanlar Kurulu Kararname çıkaramayacak. Ayrıca Meclis tarafından bu Kararnemenin içeriği, kapsamı, süresi gibi belirli koşullar belirlediği için Bakanlar Kuruluna bir çerçeve çizilmekte. 2. Olağan Kararname’de bir Konu sınırlaması vardır. Temel Hak ve Özgürlükler, Yasal Hak ve Özgürlükler ile ilgili KHK ile düzenlemeler yapılamaz, sadece sosyal ve ekonomik haklar bakımından düzenlemeler yapılabilir. 3. Kararnameler çıkarıldıkları gün Meclisin onayına sunulur. Meclisin onayına sunulmayan Kararnameler o gün yürürlülükten kaldırılır -> O halde bu bir yasama yetkisi değildir Olağanüstü KHK: Bir asli yetki kullanıldığı ve yasama yetkisi devri olabileceği durumlardır. Burada bir yetki yasası ihtiyacı yoktur. Anayasada buna ilişkin hüküm bulunmamakta. Ayrıca konu sınırlaması/çerçeve yok. Meclise sunuluyordu fakat sunulmaması durumundaki yaptırım belli değildi, konu iç tüzüğe bırakılmıştı Bu Kararnameler yerine 2017’de Cumhurbaşkanı Kararnameleri geçti Ancak bunlar ile ilgili düzenlemeye bakacak olursak -> Anayasa m. 104: Cumhurbaşkanı Yürütme yetkisine ilişkin konularda Kararnameler çıkarabilir, Yasama yetkisine gerek yoktur. Ancak konu sınırlamaları vardır: Anayasanın ikinci kısmının 1. Ve 2. Bölümündeki temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ve 4. kısmındaki siyasi haklar ve ödevler, Cumhurbaşkanı Kararnameleri tarafından düzenlenemez. Eğer kanun açıkça bir konuyu düzenlediyse, aynı konuya ilişkin Cumhurbaşkanı Kararnameleri çıkarılamaz. Çelişkili hallerde Kanun hükümleri kullanılır. TBMM’nin aynı konuda Kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanı Kararnamesi geçersiz olacaktır -> Bunlar normlar hiyerarşisinde dikkate alınmalı Olağanüstü halde koşul: Öceki koşullarla aynı + Meclisin onayına sunup 3 ay içinde meclis tarafından tartışılmayan kararnameler yürürlükten kalkar Olağan üstü halde kanun hükmünde kararnameler anayasa mahkemesi tarafından denetlenemiyor m. 148 (Eskiden de böyleydi) Anayasal Teamüller: (Medeni Hukukta Örf ve Adet) = Yazılı olmamakla birlikte Anaysal değerdeki kuralları’ ; bağlayıcı olması için sürekliliğe dayanıyor olması ve kabul görmüş olması gerekir. Ülkede temel kurumların işleyişi yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve belgelere göre düzenlenir Ör. İngilterenin yazılı Anayasası yoktur ama bu anayasa hükmü olmadığı anlamına gelmiyor. Ör. Parlamenter rejimde Hükümeti kurma yetkisi birincil olarak Mecliste Sandalyelerin çoğunluğunu alan partinin liderine aittir. Uluslararası sözleşmeler İnsan haklarına ilişkin olanlar Anaysa oluşturulurken esin kaynağı olabiliyorlar Anayasa m. 90: ‚..Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır -> Burada Uluslararsı sözleşmelerin Konumu Belirtilmiştir. Kanunla eş değer, ancak bir uyuşmazlıkta uluslararsı sözleşme esas alınır. Soru: Örneğin AİHS’nin verdiği kararlar doğrultusunda Anayasa değişikliliğine gidildi. Bunun doğrultusunda Uluslararsı Anlaşmaların Kanun hükmünde olması doğru mu? Acaba burada uluslararsı sözleşmelerden insan haklarına ilişkin olanları, diğerlerinden ayırmak mı gerekir? 2004 Anaysa değişikliliğinin sebebi uluslararsı uluşmalara uygunluk sağlaması 1. Bu anlaşmalar temel bir hakkı daraltsada öncelikli olarak uygulanacak mı 2. Bir çatışmada kim Karar verebilir (İdare mi Mahkeme mi) Hocanın çözümü: Çok tartışmalı 1. Görüş (Pozitifist): ‚Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir‘ AY m.90/5 -> Anayasanın sözüne göre kanun değerindedir- Bu açık hükümden sonra aksi iddia edilemez. Bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda, Kanunlarla eşit durumda hareket edilir (Önce-sonra, genel-özel kurallarına göre belirlenir) Anayasanın üstünlüğü ilkesine aykırılık olur. Uluslararası anlaşmalar bir çok ülkeyi kapsayan anlaşmalardır. Tek bir ülkenin sosyopolitik ve toplumsal yapısına uygulanmak için kurulmamıştır. Anayasa ise o ülkenin o toplumunun anayasasıdır. Dolayısıyla Kanun hükmündedir ve anayasaının altında, yönetmelikler ve kanunnamlerin üstünde yer alır ve bunlara uygunluk göstermek zorundadır 2. Görüş: ‚Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz‘ AY m.90/5 Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır Kanun değerindedir dedikten sonra anayasa mahkemesine başvurulamayacağına göre o zaman Temel hak ve özgürlüklere ilişkin ua’lar anayasayla kanun arasında yer alır. Bunlara açıkça kanunun üzerinde bir yer tanınmıştır. Temel Hak ve özgürlüklere ilişkin hükümler taşıyan Ve ekonomik ve ticeri ilişkileri düzenleyen uluslararası anlaşmalar birbirinden ayrı tutulmalı. Temel Hak ve Hürriyetlere ilişkin anlaşmalar Kanunun üstünde, Anayasanın altında Diğer anlaşmalar ise kanunla eşit bir seviyede tutulmalı. Bunlar arasındaki bir çatışmaya önceki- sonraki kanun ayrımına göre uygulama yapılacaktır 3. Görüş: İçerik değerlendirilmesi Hocanın görüşü Temel Hak ve Özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler, olağan/alelade sözleşmeler değildir. Bu sözleşmelere farklı bir yer tanınmalı. Bu alandaki uluslararası belgelerin üstünlüklerini kabul etmek ve o doğrulta anayasa dahil iç hukuku insan haklarını gözeten sözleşmelere uygun hale getirmek devletin egemenlik yetkisini sınırlamaz, çünkü bu insan haklarına ilişkin bir konudur (Sevtap hocanın görüşü) Demokratik devletlerin hiç biri insan haklarını ihlal edip egemenlik hakkının arkasına sığınamaz Bu Anlaşmalar evrensel ölçekte hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunması temelinde hazrlanmış belgelerdir. dolayısıyla bunlara iç hukukun bütünü üzerinde bir yer tanımak gerekir. -> Bu doğrultudaki tartışmalardan sonra 2004’te 90. Maddeye hüküm eklendi ‚Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır‘ -> Bu madde sadece kanun ve milletlerarası sözleşmelerin uygulanmasını ele alıyor fakat Zaten Anayasa doğrudan uygulanmaz kanunlar üzerinden uygulanır. O yüzden Anayasa yazmamasının bir sakıncası yoktur. Dolaylı olarak anayasayı da kapsar Burda kastedilen sadece uygulamadaki kanunlar değil, iç hukuk kuralların tümüdür. Kanunlar Anayasaya aykırı olamayacağına göre ve kanunlarla sözleşme çatıştığında sözleşmeye öncelik tanınacağına göre, Anayasanın da bu sözleşmeye uyumlu hale getirilmesi gerekir. Geçmişteki Anayasa Değişikliklerinde AİHS uyulmaya çalışıldığı görülür. Anayasa bir sözleşmeye uygun hale getirilmesi için değiştirilmiştir. Anayasa değişiklikleri, Anayasayı uluslararası bir sözleşmeye uyum sağlaması için yapılmıştır. Yani o zamanlarda bile insan haklarına ilişkin sözleşmelere Anayasanın üzerinde bir değer tanınmış 2010’ da Bireysel başvuru yolu: Hem Anayasada yer alan hem de AİHS de yer alan hakkın ihlali durumunda anayasa mahkemesine başvurulabilme imkanı sunuldu Uluslararası bir insan hakları sözleşmesi anayasaya işlenmiş Neden m. 90 gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz: Uluslararası anlaşmalar hükümetlerin dış ilişkilerde politik/siyasi bir faaliyetidir, hükümet tasarrufudur. Bunun anayasa Mahkemesi tarafından incelenip iptal edilmesi uygun olmaz. Bu denetim, uluslararası sözleşme mantığına uymaz. Anayasa Mahkemesinin görevi bunu kapsamaz. Normlar piramidi Hukuk düzeninde mevcut normlar arasinda altlik üstlük iliskisi vardir. Buna normlar hiyerarsisi denir. Bu hiyerarside alt basamakta yer alan norm gecerliligini üst basamakts yer alan normdan alir ve dolayisiyla ona uygun olmak zorundadir. Örnegin kanun anayasaya, yönetmelik kanuna aykiri olamaz Ne kadar aşağı inilirse kurallar o kadar özellesir Ne kadar yukari çıkılırsa kurallar o kadar genelleşir Örnegin anayasada genel olarak temel haklar yazar, kanunlarda bunlar biraz daha özel düzenlenmistir Asagidaki düzenlemeler üsttekilere aykiri olamaz, asagidaki düzenlemeler üstteki düzenlememeri anlatmak, aciklamak icin vardir Asli Kaynaklar Cumhuriyet Dönem Anayasaları Osmanlı Devleti Anayasaları Anayasa Mahkemesi Kararları Tali Kaynaklar: İdari işlemler Anayasa Hukuku alanında yazılmış bilimsel eserler Resmi Kaynak (=Mevzuat, Anayasa Mh. Kararları) Özel Kaynaklar (= Anayasa Hukukunun yazılmış ve bilimsel eserleri) Anayasal Ayrımlar A. Anlamları yönünden 1. Geniş (Maddi) Anlamda Anayasa/Dar (Şekli) Anlamda Anayasa a. Geniş Anlamda İçeriğe bakılır = kamu otoriterlerinin kuruluşu, işleyişi, organları ve aralarındaki ilişkilerle bireylerin hak ve özgürlüklerini düzenleyen bütün kurallara anayasa denilmektedir Devletin kuruluş ve işleyişine, temel organlarına ilişkin kurallar Hak ve özgürlüklere ilişkin kurallar => Eğer bir kural bunlardan biriyle ilişkiliyse, ister kanunda, ister gelenekte yer alsın, bir anayasa kuralı olarak değerlendirilir Kritik: devletin temel kuruluşuna ilişkin pek çok şey anayasalarda değil, kanunlarda düzenlenmiştir. anayasalarda maddî nitelikleri itibarıyla anayasal nitelikte olmayan yığınla kural vardır Devletin Temel kuruluşunu, işleyişini belirleyen Kurallar bütünü. İçerik odaklıdır. İnsan haklarını güvence altına alan. İhlal edilemez özgürlükler ve Haklar b. Dar Anlamda Şekli normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden, kanunlardan farklı ve daha zor bir usûlle konulup değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda bir kuralın anayasa kuralı olup olmadığına, onun içeriğine bakılmaksızın, o kuralın bulunduğu yere ve yapılış veya değiştiriliş şekline bakılarak karar verilir. Yazılılık, ve değiştirilişin özel bir organ tarafından ve özel bir usule göre yapılması Buna göre devletin kuruluş ve işleyiş esasları ve bireylerin hak ve özgürlüklerinin düzenlendiği belgeler Anayasa adını alır Kritik: Bu anlamda anaysaya sahip olmayan devletlerin anayasaları olmadığı anlamına gelir (Ör. İngiltere) Çözüm: Her devlet geniş anlamıyla Anayasaya sahiptir, ancak dar anlamıyal her devletin bir anaysası olmak zorunda değildir Yazılı olması ve yapılışındaki ve değiştirilişinde usulle tanımlanır B. Şekiller yönünden 1. Yazılı Anayasalar = Devletin kuruluş ve işleyiş esasları ve kişi hal ve özgürlüklerinin ‘anaysa’ adı verilmiş bir metinde toplanmış olmasıdır Tutarlı, sistemli ve tek bir metin haline getirilmiş olan anayasalardır. Yazılı anayasa resmi şekilde ve kendine özgü usüllere uyularak kabul edilen ve tek bir metinde toplanan kurallar bütünü. 2. Yazılı olmayan/ Gelenek Ağırlıklı Anayasalar (‘Teamüli Anayasalar’) = Devletin kuruluş ve işleyiş esasları ve kişi hal ve özgürlüklerinin ‘anaysa’ adı verilmiş bir metinde toplanmış olmaması Birer Anayasa Kuralıymış gibi uyulan, fakat yazılı hukuk kurallarından oluşmayan Anayasa. Maddi Anaysa Hukukuna giren Konuların Anayasa adı altında tek bir metinde toplanmamaış olması Ülkede temel kurumların işleyişi yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve belgelere göre düzenlenir C. Değiştiriliş yönünden 1. Katı Anayasalar (Sert) = Bir Hukuk düzeninde anayasanın değiştirilişinin olağan kanunlardan daha farklı usul ve yöntem kurallarına bağlanmış olması (Kanunlara göre çok daha nitelikli çoğunluk, bir takım değiştirme yasakları) (Ör. ‘Bu Anayasa 10 yıl boyunca değiştirilemez’) Devletin temel yapısına özgürlükler düzeni gösteren kuralları değiştirmenin başka herhangi bir yasayı değiştirmekten farklı bir usule bağlamış olduğu daha çok zorlaştırıcı anayasalardır. 2. Esnek Anaysalar (Yumuşak) = değiştirilişinin kanunlarla veya diğer hukuk kurallarıyla aynı esaslara tabi tutulduğu yani özel koşullara, nitelikli çoğunluklara bağlanmayan anayasalardır. Anayasa ve Kanun arasında biçimsel yönden bir hiyerarşi yoktur ve anaysanın üstünlüğünden söz edilemez Teamüli Anayasalar esnektir çünkü TeamüliAnayasaların değiştirilmesine ilişkin koşullar öngörülmemiştir Devletin temel yapısına özgürlükler düzeni gösteren, kuralları değişirmenin başka herhangi bir yasayı değiştirmekten farklı bir usule bağlanmamaış olduğu Anayasa. Çerçeve Anayasa = Devlet organları kısaca belirleyen, ve diğer düzenlemeleri Kanun veya başka mevzuatın düzenlemesine bırakan kısa Anayasa Kazuistik Anayasa = Ayrıntılı ve uzun bir şekilde düzenlenen Anayasa.Kanunlarla ve diğer mevzuatlarla yapılması gereken ayrıntıları da içerdiğinden günümüzün şartlarına ayak uyduramıyor ve geride kalıyor Konu 3: Anayasanın Yapılması ve Değiştirilmesi Tali ve Asli Kurucu İktidar Asli Kurucu iktidar, yeni bir anayasa yapma iktidarı olarak tanımlanabilir. Bir ‘Hukuk boşluğu’ durumunda ortaya çıkar. Aslî kurucu iktidar, önce mevcut bir anayasayı devirerek, bir hukuk boşluğu yaratmakta sonra da yeni bir anayasa yaparak bu boşluğu doldurmakta. Asli Kuruculuğun ortaya çıkış koşulları: Savaş sonrası devletin bağımsızlığını kazanması sonucu Ör.: Birinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da daha önceden mevcut olmayan birçok devlet (Litvanya, Lehistan, Çekoslovakya ve Yugoslavya) kuruldu ve yeni Anayasalar yapıldı. Keza, savaştan sonra yeni bir devlet kurulmasa bile ağır bir savaştan çıkan bir ülkede bazen yeni bir anayasa yapıldığına da şahit olunmaktadır Sömürge olan bir devletin bağımsızlığını kazanması sonucu Savaş veya barış yoluyla Ülkenin mevcut rejiminin, bir devrim/darbe sonucu yıkılması sonucu Anayasal düzen açısından öncesini ortadan kaldıran olay => Asli kuruculuğun ortaya çıkış koşuluna göre nasıl bir anayasal yol izleneceği belli olur Asli Kuruculukta hangi yöntemler izlenir? Asli Kurucu iktidar tarafından hazırlanan Anayasayı, halkın benimsemesi istenir. Bu meşruiyeti amaçlayan 2 temel yol vardır. Bu temel yollardan biri Halk oylaması, yani Referandum’dur. Burada hazırlanan Anayasa seçmenlere sunulur ve meşruiyetini buradan alır. İkinci bir yol Anayasanın halk tarafından seçilmiş kurucu meclis tarafından hazırlanması ve kabul edilmesidir. Bunların arasında en demokratik yöntem ikisinin birlikte uygulandığı yöntemdir yani Halkın seçtiği bir meslisçe hazırlanan tasarının sonradan yine Halkın onayına sunulması. Türkiyede Asli Kuruculuk örnekler hangileridir? Darbe sonucu ortaya çıkan 1961 ve 1982 Anayasaları Türkiyede Asli Kuruculuk örnekleridir. Bu Anayasalar içerik olarak nasıl şekillendi? 1961 Anayasası 1982 Anayasası Kurucu organlar: Kurucu organlar 1. Askeri Kanat: Milli Birlik Komitesi 1. Askeri Kanat: Milli Güvenlik Konseyi 2. Sivil Kanat: Temsilciler Meclisi (Temsil 2. Sivil Kanat: Danışma Meclisi (Temsil Kabiliyetine Sahip kişilerden Kabiliyeti yoktu) oluşmaktaydı) Siyasi Parti Temsilcileri Meslek Kuruluşlarından Temsilciler Üniversitelerden Temsilciler Tüm siyasi oluşumlar darbenin sebebi Demokrat Parti, darbe sebebi olarak olarak yasaklanmıştır (Asker Anayasası) gösterildiğinden organ içinde yer Siyaset üstü bir devlet düzeni almamıştır amaçlanmıştır Çalışma usulü Çalışma usulü Her iki organ Anayasanın Milli Güvenlik Konseyi esas organ hazırlanmasında esas organ olmuştur olmuştur Hazırlanma aşamasında Anayasa aleyhine Hazırlanırken Anayasa aleyhine davranışlar propagandalar mümkündü (Ör. DP sloganı yasaklanmıştı ‘hayırda hayır vardır’) Hukuk Boşluğu süresi 1 yıl Hukuk Boşluğu süresi 2 yıl (Darbe koşulları daha uzun sürmüştür) Referandum: %60 Evet Referandum %90 Evet Evet oyları bu kadar antidemokratik koşullarda hazırlanan Anayasada neden bu kadar yüksekti? 1. Görüş: 12 Eylül öncesi döneme halkın büyük tepkisi vardı 2. Görüş: Korku atmosferinde insanların hayır demesi olanaksızdı Gerekçe: Referandum sırasında evet ve hayır oylarının farklı renklerden oluşu ve zarfların şeffaf oluşu insanları ürkütmüştü Önceki siyasal eleştirileri dikkate alarak Otoriteyi güçlendiren bir Anayasa özgürlükleri ortaya çıkaran daha çoğulcu bir Anayasa Türev kurucu iktidar anayasayı tümden değiştirebilir mi? = Var olan Anayasa üzerinde değişiklik yapmak Türev kurucu iktidar,demokrasilerin zorunlu bir kurumu olarak asli kurucu iktidarın anayasada belirlemiş olduğu usul ve esas kurallarına dayalı olarak mevcut anayasayı değiştirebilir. Dolayısıyla kendisinden önce koyulmuş, uymakla yükümlü olduğu bir takım usul ve esasa ilişkin kurallar vardır. Bu bakımdan 1982 Anayasası Sert ve kazuistik bir Anayasa olduğundan Anayasanın değiştirilmesi de zorlaşmıştır Sınırları, çerçeveyi, usulleri ve süreleri belirkemiştir ve tali kurucu iktidar ancak bu çerçeve doğrultusunda hareket edebilir Ancak Türev kurucu iktidar Anayasayı AY m. 175 uyarınca değiştirebilir. Üye tamsayısının en az üçte birinin yazılı teklifi gerekir Teklif, Genel Kurulda 2 defa görülür Kabul yeter sayısı: üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Cumhurbaşkanı bir kez daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderebilir. Meclis bu Kanunu üye tamsayısının üçte ikisiyle aynen kabul ederse CB halkoyuna sunabilir Oran 3/5 -2/3 arasında kalırsa CB Meclise iade edebilir veya halkoyuna sunabilir Kabul edilen Anaysa değişiklilği CB tarafından Halkoyuna sunulabilir veya Resmi Gazetede yayımlanır. Halkoylamasına sunulan Anayasa değişiklikleri halkoylamasında kullanılan oyların yarısından çoğunun kabul oyunu alması gerekir Tartışmalı: Meclis tümden yeni bir Anayasa yaratabilir mi? Anayasanın bütünüyle değiştirilmesi aslında eski anayasanın kaldırılıp yerine tümüyle değiştirilmiş bir anaysanın konulmasıdır. Bu yönüyle sonuç açısından yeni anayasa yapımından hiç bir farkı yoktur. Ancak burada bir asli kuruculuk işlevinden söz edilemez. Çünkü bu değişiklik bir Anayasa düzeni içerisinde konulmuş kurallara uymak suretiyle gerçekleştirilmektedir. Türev kurucu iktidarı anayasayı sadece aslı kurucu iktidarın belirlediği çerçeve içinde değiştirebilir. Değiştirmeye revizyon denir. 1. Görüş: Anayasanın tümden değiştirilmesi 82 Anayasasının tümdem kaldırılması anlamına gelir. Ancak 82 Anayasası kendi kaldırılışına ilişkin bir düzenleme getirmemiştir. Bu yüzden tali Kurucu iktidar Anayasayı tümdem değiştiremez, sadece 82 Anayasasının ön gördüğü usullere göre değiştirilebilir. Bu da yeni bir Anayasa değil, değiştirilmiş 82 Anayasası olur. Ağırlıklı görüş: Yeni bir Anayasa yapılması AY m.175 göz önünde bulundurularak mümkündür. 1982 Anayasası toplumsal, sosyal ve teknolojik değişimler dikkate alındığında tüm geleceği belirleyemez. Anayasalar bu açıdan yetersiz kalabilir, tüm toplumu ipotek altına alamaz. Anayasalarının daha özgürlükçü daha demokratik anlamda değiştirelemeyeceği fikri demokratik düşünceye aykırıdır. Ayrıca defacto bir durum yani bir hukuk boşluğu yaratan asli kurucu iktidarın, hiç bir hükme ve kurala bağlı olmaması ve bunun aksine hukuk düzeni çerçevesinde yeniden bir anayasa kurmak isteyen tali kurucu iktidara bu imkanın verilmemesi bir çelişki yaratır. Değiştirilemez hükümlerde 1. Görüş: İlk 3 Madde’ye Anayasanın üstünde bir yer tanınmalıdır. Bunlar değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Ağırlıklı Görüş: Değiştirilemez hükümlerde çağdaş ve demokratik bir devletin varlığına ilişkin hükümler (Hukuk Devleti, Demokratik Devlet, Sosyal Devlet, Laik Devlet) değiştirilemez ancak bazı hükümler vardır ki çağdaş bir devletin varlığı için gerekli olmayan terimler içerirler (Ör. Toplumun huzuru). Bunların değiştirilmesi mümkündür. Bu anlamda Asli Kurucu iktidar Tali Kurucu iktidarı tümüyle sınırlayamaz Sonuç olarak: Anayasayı demokratik yönde değiştirmekte çok fazla sınır tanınmamalı, engel konulmamalı ama tersi yönde bir takım hedeflerde dar koruma alanı ayakta tutulmalı Demokratik Liberal Anayasacılığın Gelişimi (Konu 4) Anaysacılığın demokratik anlamda bu güne kadarki gelişimi iktidarı sınırlama hedefiyle gerçekleştirmiştir. İktidarı sınırlarken Hak ve Özgürlükleri de güvencelemek 1. Hedef olmuştur. Bu bakımdan toplamsal sözleşme fikri önemli: Daha çok sosyolojik incelemerin konusu ama doğal hukuk doktrini, özgürlüklere dayalı anayasayı ve bu nitelikte anayasanın üstünlüğü inancını gerçekleştirmiştir. Liberal Anayasacılığın eleştirisi olarak ortaya çıkan sosyalist Anayasacılık bu görüşe ters noktadan bakış olarak tanımlanabilir. Bu 2 görüş sadece Anayasacılık fikrinde ayrışmıyor, devlete bakışları, topluma bakışları ve tarihe bakışları farklı. Derste detaylandırılacak olan Anayasaya bakışlarıdır. Liberal devlet birey ve özgürlüğü üzerinde inşa edilmiştir Bireycilik anlayışına göre sosyal ve siyasal sistemin temelini doğuştan haklara sahşp olan birey oluşturur. Bu birey özgür iradesiyle devrettiği haklar ile ortaya çıkan iktidarın kaynağıdır. Bu nedenle liberallerde birey önce gelir, devlet sonra Özgürlük anlayışına göre: İnsanlar özel mülkiyeti benimsedikleri andan onu başkalarının saldırılarına karşı savunmak zorunda kaldılar. Bu bağlamda kurulan devlet ile bireyler özgürlüklerinin bir kısmını devlete devretmiş oldular. Ancak bu yetki, özgürlğkleri koruma amcaı devredilmiştir İktidarın bu yetkiyi kötüye kullanması durumunda , bireylerin bu yetkileri geri alma hakkı vardır (direnme hakkı) Bu yüzden devlet olduğunca küçük olmalı, elden geldiğince az müdahale etmelidir Devletin görevi, sahip olduğu yetkiler ile sınırlıdır ve iç güvenliği korumaktır: Yurttaşların güvenliğini sağlamalı, bunlar dışında özellikle istisadi alana ve sosyal alana müdahale etmemelidir Bu bakış açısından merkezi yer, bireye özgülenmektedir Zamanın düşünürleri Liberal Anayasacılıkta şu görüşleri savundular: John Locke (1632-1704): İnsanlar toplum sözleşmesinden önce de birbiriyle uyum içerisindeydiler fakat o düzenin ileriye dönük bozulmaması amaçlı bi toplum sözleşmesi kurdular. Ayrıca Locke, devletin amacının özgürlükleri güvence altına almak olduğunu, devletin temel kaynağının ve meşruiyetinin toplum sözleşmesinden kaynaklandığını, iktidarın bireyselciliği kabullenmek zorunda olduğunu ifade etmiştir. Thomas Hobbes (1588-1679) : Bir iktidar oluşturuluncaya kadar insan insanın kurduydu. Bu kaotik ortamdan kurtulmak için syasi iktidar oluşturuldu Jean-Jacques Rousseau (1712-1778): hakların bireylere ait olmasının ve iktidarında bu hakları bireyler adına kullanabilmesinin doğal sonucu olarak: gerçek iktidar hakltır -> Halk egemenliği fikri Liberal demokratik anayasacılığa zemin hazırlayan fikirler: Toplum sözleşmesi, Doğal Hak doktrininden gelen fikirdir. Doğal hukuk savunucuları şunu savunurlar: Herkes aslında özgür doğar ve kendilerine ait devredilmez vazgeçilmez haklara sahiptir. Ne zamanki iktidar edinmeye çalıştılar, o zaman özgürlükler sınırlandı. Önceki kölelik döneme tepki olarak şu söylendi: ‘Herks hür doğdu, sonra kölelik altına alındı’ Bu düşünceden Bir toplum sözleşmesi fikri doğdu: (Kuram1) Bireyler zaten kendilerine ait hak ve özgürlüklerle yaşarken düzen uğruna bir iktidar kurma ihtiyacında bulundular. Bu iktidar hakların bir ksımını kısıtlamıştır çünkü insanlar düzenin ileriye etkili sağlanması için haklarının bir kısmını iktdara devretmek zorunda kaldı. Bu devirden iktidara düzen sağlayıp hakları koruma görevi yüklenmiştir. Ancak bu kişilerin özgür, hak sahibi olmadıkları anlamına gelmez, sadece bu hakları devrederler -> Ör. Milli egemenlik fikri: Seçimle bu Haklar sadece temsilcilere devredilir. Dolayısıyla temsilciler bu haklar ile sınırlıdır. Toplum sözleşmesi fikrinin bugünkü karşılığı: LİBERAL ANAYASA Anayasa: Devleti, devletin birey karşısında yükümlülüklerini ve bireyin hak ve özgürlüklerini belirliyor. Bu anlamda Anayasa Özgürlükler uğruna devleti sınırlar. Anayasal düzen içerisinde devlet, Hak ve Özgürlükleri düzen içinde sağlamakla yükümldür (=Bekçi) Bugün liberal anayasacalık fikri: Liberal demokratik anaysacılık fikrinin bir arada tutulmasıdır. Liberal Anayasacılık fikri anglosakson sistemlerden geliyor. Bu sistemlerde Liberalizm ve Hak ve Özgürlükler düşüncesi ağır basmıştır: Anglosakson ülkederle Anayasacılık Bildirilerle ilerlemiş (Ör. Magna-Charta’da Hak ve Özgürlükler dar bir alanda bildirilmiştir, ilerleyen süreçte bu belgelerin içeriği tüm halka uygulanmak amacıyla genişletilmiştir). Bu bildiriler üzerinden anayasacılık gelişmiştir. Bu bakış açısından merkezi yer, bireye özgülenmektedir => Özgürlükler üzerinden ilerleyen anayacasıclık Franısz ihtilalından itibaren kara avrupasında demokrasi düşüncesi ağır basmıştır: Burda dönüşüm daha keskin, belgelerle değil ihtilallerle gerçekleşmiştir (Fransız ihitlali) Fransız ihtilaline varana kadar filozoflar tarafından bir düşünce zemini kurulmuştur: Özellikle toplum sözleşmesi kuramı (Fransiz ihitlalinin temeli) Bunun karşılığında devlet bu hakları koruma yükümlülüğü altına girmiştir(buna Doğal hukuk doktrini de denir ) Bu toplum sözleşmesi fikrini savunan 3 düşünür: Locke, Hobbes, Rousseau (Hepsi toplum sözleşmesi fikrini savunmuştur) Rousseau’nun fikri fransız ihtilalinin temelini oluşturmuştur. Özgürlükler mevcut, ancak burda artı halk egemenliği fikri, egemenliğin monarşik yapıdan alınıp halka devredilmesi fikri önceliği var. Bu da kara avrupasının içinde bulunduğu tarihsel ve siyasal yapıyla alakalı -> Demokrasi/Halk egemenliği fikri üzerinden ilerleyen Anayasacılık Türkiyede: Öncelikle cumhuriyet kurulmuş, yani Halk egemenliği fikri daha ağır basmıştır ilerde özgürlükler bunun çevresinde gelişmiş -> Halk egemenliği fikri üzerinden özgürlüklerin gelişmesi 1924 Anayasası: ilk haliyle liberal anayasacılığa en uygun çünkü 1. Kuşak haklara yer verilmiş 1961: Daha çok sosyal haklara yer verilmiş 1982: Sosyal hakların sınırlarını daha fazla belirgin hale getirmiştir, totaliter bir yapı baz alınmış Tarih: 1 Teori Tarihsel olarak baktığımızda Fransız ihtilalinin liberal Anayasacılık gelişimnde önemli bir gelişe olduğunu görmekteyiz: Aydınlanma filozoflarının etkileri yanında İngiliz Halklar bildirgesi gibi metinler ve bunların temelini oluşturan John Locke’nin fikirleri ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nde dile getirilen demokratik ilkeler ve liberal ekonomi fikirleri burjuvaları hareketlendirmiştir. Fransızlar dışarıdan gelen fikir ve hareketleri içselleştirerek ihtilale zemin hazırlamışlardır. İhtilal gerçekleşene kadar fransada toprağa bağlı bir öğretim biçimi vardı. Dolayısıyla toprak sahipleri ve çalışanlar olarak toplum 2’ye ayrılmış durumdaydı. Ancak bu toplum yeni toprakların keşifi ve ticaretle bir dönüşüme uğruyor, yoksul,şehirli kesim zenginleşmeye, elinde kapital bulundurmaya başlıyor. Bu kesim burjuvaziyi oluşturuyor ve hak ekonomik, sosyal haklar talebinde bulunuyor Fransız ihtilaline burjuvaziler öncülük göstermiştir. Diğer topluluklar da , başka hak vaatleri verilerek (Angarya yasağı, işkence yasağı, yaşam hakkı) ihtilale katılmışlardır -> bu ihtilalden 1. Kuşak haklarımız oluşmuştur: Bunların özelliği Negatif statü haklar olmalarıdır: Devlet burda negatif konumda, devletin sınırlı kalması gereken hak ve özgürlük alanı. Devlet ne kadar etkisiz kalırsa bu alan o kadar geniş olur (Ör. İfade özgürlüğü) -> o Liberal anayasacılık fikrinde devleti sınırlayan fikir; Devlet ne kadar sınırlaysa haklar o kadar geniştir 2. Kuşak Haklar: Sosyalist görüşlerin etkisiyle, sanayinin gelişimiyle, işçilerin gelişimiyle yeni hak kategorisi ortaya çıkmıştır: Sosyal haklar Burda Devletin görevi fakrlıdır. Devlet, ekonomik Kaynakları adil paylaşmakla, ekonomik olanak yaratmakla, eğitimi sağlamakla yükümlüdür Pozitif statü haklar: Devlet pozitif konumda: Devlet ne kadar çok bu haklara karışırsa bu haklar o kadar geniş yorumlanabilir 3. Hak kategorisi: Doğal hukuk doktrininden başlayan insan haklarının gelişiminin devamı ile ortaya çıkan haklar (Ör. Çevre Hakkı, barış hakkı) Doğal haklar teorisinin bugüne yansayan fikri: Biogenetik haklar, dijital erişime ilişkin iletişim hakları Hak ve Özgürlkler alanı sürekli gelişen bir alandır. Dolayısıyla Anayasalar bunları da kapsamak zorundaddr. Liberal anaysacılık fikri de insan haklarının gelişimi gibi gelişmeye açık bir alandır. Sosyalist Anayasacılık Sosyalizm nedir Bireyi ve Özgürlüğünü değil toplumu ve eşitliği ortaya çıkaran sosyalist bakış açısı liberal devlet anlayışından tamamen farklıdır. Temel kavramları ekonomik sistem, alt yapı – üst yapı ayrımı ve sınıf mücadelesidir. Sosyalist/Marksist düşünce bir felsefi temel üzerine oruturuyor: Diyalektik Materyalizm =Her şey değişim ve dönüsüm içersindedir, buna toplum da dahildir. hiç bir şey yoktan var vardan yok olamaz. Toplumlar çıkarları birbirine zıt sınıflara bölünmüştür, toplumsal değişimi ve dönüşümü yaratan şey ise bu zıt sınıflar arasında yaşanan çatışmalardır. Bu düşüncenin bilimsel temelini ise normalde doğa ve fen olaylarına uygulanan Tez, Antitez, Sentez, ve bunların toplumlara uygulanabileceği düşüncesi oluşturur Örneğin fen olayında Su 100 dereceye gelince kaynar. Bunu topluma aktardığımızda Sınıfsal çatışmalar evrim ortaya çıkarır ve yeni sistemlere geçiş yapılır. Böylelikle Diyalektik yöntem toplumlara uyarlanmıştır ve bir bilimsel temele kavuşmuştur. İdeoloji: Sosyalist düşünce toplumları nasıl sınıflandırır? 1. İlkel komunal toplum: İlkel toplum aslında insanların barış içinde bir arada yaşadığı toplum haliydi (Locke). Bu toplumda herkes eşit, herşey ortak ve toplum barış içerisindeydi. Ne zamanki birileri mülkiyet edinmeye başladı o zaman bu düzen bozulmuş -> eşitsizlikten doğan köleci toplum ortaya çıkmıştır. 2. Köleci toplum modeli: Kölelerin isyanları toplumu toprağa bağlı çalışmaya yöneltmiş -> toprağa bağlılık, feodal toplum sisteme geçiş 3. Feodal Toplum Sistemi = toprağa bağlı bir toplum biçimi Sınıflar:Senior, Ağa Feodal toplum içerisinde giderek zenginleşen bir şehirli grup yani kapitali elinde bulunduran bir sınıf ortaya çıkmıştır. Burda topraklarda asiller için çalışan işçiler ticaretle zenginleşince burjuvazi ihlali gerçekleşmiştir ve sanayi devrinin başlamasıyla kapital sisteme geçilmiştir 4. Kapitalistler Kapitalist düzende de işçiler ve üretim araçlarını elinde tutan kapitalister arasında yine bir sınıf farkı oluşmuştur. Dolayısıyla işçi sınıf tarafından bundan sonra hedeflenen sistem Sosyalizmdir, yani işçi sınıfının yürüyeceği devrim sosyalist sistemdir Marksizme göre kapitalizmin yıkılmasıyla birlikte bir geçiş dönemi başlar ve bu dönemin bitimiyle komünist topluma ulaşılır. Bu geçiş evresine duyulan ihtiyacın nedeni ise, sınıfsal bir toplumdan sınıfsız bir topluma geçişin keskin biçimde gerçekleşemeyeceği, bununla beraber öznel, baskıcı bir iradeye gerek duyulmasıdır. 5. Sosyalizm (İşçi sınıf iktidardır, egemendir) -> Alt evre: Bu toplum biçiminde kalınnayacak Ancak, Sosyalizm işçi sınıfının egemen olduğu bir toplumsal sistemdir dolayısıyla burda da sınıf farklılıkları oluşmuştur. O nedenle sosyalist düzenlerde totaliterdir. işçi sınıfının diktatörlüğüdür, ve bundan dolayı toplumu ve insanların yaşam biçimlerini dizayn etmeye yönelik baskıcı yöntem izler. Topluma dizayn ihtiyacıyla bakılır. Bunun sonucunda mülkiyetin olmadığı sınıfsız bir toplum hedeflenmekte-> Komünizm (Üst evre, hedef) Komünizm = Çağa uygun gelişkin bir toplum, ancak İlkel komunal toplumdaki gibi, yani Herkesin eşit olduğu, herşeyin ortak, eşit olduğu dolayısıyla özel mülkiyetin olmadığı bir toplum hedefler. Bu bağlamda Locke’un insan felsefesinden etkilenmiştir ve insanın ilkel toplumda barış içinde yaşadığını savunmaktadır. Çatışmalı toplum düzeninden insanları tekrar ilkel, barışçıl birlikte yaşama götürmeyi amaçlar. Bu sistemde üretim ve değerlerin dağılımı kendiliğinden, baskı ve zorlama aracına gerek olmaksızın düzenleneceğinden devletin varlık nedeni de ortadan kalmış olacaktır Sosyalizm Devlet ve Hukuku nasıl değerlendiriliyor Asıl olan alt yapı kurumlarıdır: Bunlar üretim ilişkileri ve üretim araçlarından oluşur: Üretim gücünü kim elinde bulunduyorsa üst yapı kurumlarını da onlar belirler. Dolayısıyla ekonomik güç kimdeyse hukukun içeriğini, devleti ve hatte toplumun ahlaki anlayışını o sınıf belirler. Devlet anlayışı: Devlet mülkiyeti olanın mülkiyetini korur ve Devlet sadece bu özel mülkiyeti koruma amaçlı hakim sınıf tarafından ortaya çıkarılmıştır. Devlet sadece hakim sınıfa çalışır. Bu yüzden Anayasanın üstünlüğü düşüncesi Sosyalizm ile uyuşmaz => Üst sınıf, yani Devlet, Kültür ve Din sadece alt yapının/egemen sınıfın araçlarıdır. Değişim ve dönüşümü ilerletmekle yükümlüdürler. Dolayısıyla iktidar insanı merkez alan bir dönüşüm yönünde, özgürlüğün oluşum mekanı olan topluma müdahale etmek zorundadır. Toplumsal devrim gerçekleştikten ve burjuva hakimiyetinin kaldırılmasıyla bir aşamalalı özgürleşmenin yollarının açılacağına inanırlar. Özgürlüklere bakış açısı: Klasik Haklar da farklı bir bakışa sahiptirler. Hak ve özgürlükler alanı ekonomik olanakları elinde tutanların belirlediği bir alandır. İnsanlar ancak ekonomik olanaklar ölçüsünde özgürlüklere sahiptir. Anayasada hak ve özgürlüklerin olması bir şey ifade etmez ve sadece ekonomik olanaklar çerçevesinde gerçekleşebilir. (Ör.: Günde 18 saat çalışmak zorunda olan birinin düşünce özgürlüğü nasıl olabilir düşünmeye bile zamanı yoksa, veya parası olmayan için seyahat özgürlüğü bir şey ifade etmez) Bu hakların sadece burjuvazinin sahip olmak istediği hak ve özgürlükler olduğunu söyler Ancak 2. Kuşak sosyal haklarına bakış farklıdır, zira bunların ortaya çıkışının temelini zaten sosyalist bakış atmıştır. Devletin aktif bir şekilde özgürlükleri kullanabilmek için ekonomik olanakları sağlaması talebinin temeli sosyalist düşünce biçimidir. Türkiye’de 1961 yılında sosyal haklar anayasaya alınmıştır, ancak batının aksine uzun mücadelelerle gerçekleşmemiştir, bu yüzden belki Türkiye’de pratikte o kadar etkili değildir. Toparlarsak: Başlangıçta özgürlük değil, baskı ve sömürü vardır. Özgürlüklerin gelişimi ise iktisadi gelişime bağlıdır. Bu bakımdan özgürlükler baştan var olan bir şey değil, bir kazanımdır. Bu da bir özgürleşme sürecini gerektirir. Dolayısıyla sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma geçiş döneminde öznel bir irade olan proletarya diktatörlüğü uygulanır. Bu Diktatörlük toplumun işçi ve emekçilerinin uyguladığı bir sistemdir. Yani toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçilere dönük baskı uygulanamaz ve hiç olmadığı kadar özgür yaşarlar. Bu sınıfsal düzen proletarya diktatörlüğü tarafından aşamalı olarak ortadan kaldırılğında Sosyalizme geçiş yapılır. Batıda ortaya çıkan sosyal devlete bakış açıları: Ameliyat olması gereken hastanın ameliyatla ağrısını yatıştırdılar Olası bir sosyalist devrimi engellemek amaçlı bir sistem Çünkü onlara göre sosyal haklar olmasa, sosyalizme geçiş daha basit olacaktı Siyasi İktidarın Kaynağı; Meşruiyeti ve Devletin Varlık Koşulları (Konu 5) I. İktidar ve Devlet Terimleri Genel anlamda iktidar; başkalarını etkileme suretiyle onlara istediklerini yaptırma, onları denetleme, kontrol altında bulundurma yeteneğidir. Başka bir değişle; bir kimse, başkalarını kendi istediği yönde davranmaya sevk edebiliyorsa onlar üzerinde bir iktidara sahip demektir. Max Weber in iktidar tanımı ise daha kesindir: “İktidar, sosyal ilişkiler çerçevesi içinde bir iradenin, ona karşı gelinmesi halinde dahi yürütülebilmesi imkânıdır.” İktidar ve Devlet terimleri kimi zaman aynı anlanda kullanılsalar bile birebir örtüşen kavramlar değildir. Bir görüşe göre iktidar daha geniş bir kavram, Başka bir görüşe göre ise devlet daha geniş bir kavramdır çünkü siyasi iktidarı da içinde barındırır. Devlete bir hukuki organizayson çerçevesinden bakıldığında daha geniş bir kavram denilebilir. Bunun nedeni, iktidarın, devletin organizasyonunun temel bir yapısı olması ve bu anlamda siyasi iktiarı içeren bir kavramdır. Dolayısıyla bu anlamda devlet daha sistemli, organları olan kapsamlı bir mekanizmadır. Ancak bir devletten söz edebilmek için belirli unsurların var olması gerekir Ancak İktidara Sosyolojik/siyaset bilimleri bağlamında bakıldığında, devleti aşan bir kavram olduğu görülmektedir. Bunun açıklaması bazı durumlarda devlet olmadan da bir siyası iktidarın var olmasıdır. Ör. Filisitinde bir siyasi iktidar vardır ancak devletin varlığı tartışmalıdır. II. Siyasi İktidarın Meşruiyeti/Kaynağı Siyasal İktidar için meşruluk temel ölçüttür. Bunun için sadece gücün varlığı yetmez, siyası iktidarın devamlılığı için, halkın itaati de gerekir (güç + itaat). İtaatini kaybeden iktidarı halk benimsemez ve varlığı tehlikededir bu yüzden kaba kuvvet kullanır. Bu yüzden siyasi iktidarlar kendi yönetimlerine bir meşruiyet ararlar Meşruiyet = Akla ve hukuka dayanan, haklı olan eylem; Kamu vicdanının doğru bulduğu davranış Yasallık ne kadar devletin hukuka uygunluğunun karinesi olsa da örtüşmezler. Yasa kimi zaman meşru olanı kısıtlayabilir. Sosyolojik anlamda 3 tür meşruluk vardır: Geleneksel Meşruluk = İtaat, Atadan kalan bir güç oluşundan gelir Karizmatik meşruluk = güven yöneticinin kişiliğine yöneltilir Yasal Meşruluk İktidar sahiplerinin otoritesi meşruluğundan kaynaklanır. Peki iktidar meşruiyetini nerden kazanır? Ulus devleti fikri ortaya çıkmadan evvel: 1.Teokratik kaynak: ilahi güce dayanan meşruiyet: Bu sistemde halk iktidara itaat etmeye mecbur tutuluyor, çünkü iktidara itaatsizlik tanrıya itaatsizlik olarak algılanıyor Ör. Tanrının yeryüzüdeki elçişinin halife olması, Kralın tacını tanrıdan alması 2. Demokratik Meşruiyet: = Seçimler yoluyla gücün Halka dayandığı meşruiyet: Burada yöneticiler serbest seçimler sonucu belirlenirler Bu sistem toplum sözleşmesi fikrinin yansımasıdır: insanlar doğuştan vazgeçilmez, devredilmez hak ve özgürlüklerini (doğal hukuk doktrini) düzen ve özgürlükerlinin korunması uğruna siyasal iktidara seçim yoluyla devrederler. Devletin görevi bu Hak ve özgürlükleri sağlamak ve korumaktır. Meşruiyetin temelini oluşturan bir başka fikir ise Rousseau’nun çoğunluk görüşü: Rousseau’ya göre Halk/Çoğunluk kimi seçtiyse iktidar o olur, bu iktidar gücünü/kaynağını halktan alır, dolayısıyla bu güç halkın itaatiyle meşruiyet kazanır III. Bu çoğunluk kimdir? Halka dayalı demokrasi anlayışında 2 farklı egemenlik fikri vardır 1. Halk egemenliği fikri: Halk daha somut, sayılabilir bir kavramdır. Eğer Roussseau’ya göre halkı seçimler yoluyla çoğunluk tarafından oluşturulan siyasi iktidar yönetiyor o zaman siyasi iktidarın egemenlik kaynağı doğrudan halka dayanır -> Doğrudan Demokrasi Burada temsilciler doğrudan halka bağlıdırlar Vekalet ilişkisi emredici vekalet anlamına gelir = Temsilci, temsil edilenlerin isteğini aynen yerine getirmekle yükümlüdür Aksi takdirde temsil edilenlerin temsilciyi azletme yetkisi vardır 2. Millet egemenliği fikri: Millet kavramı daha soyut, gelişken ve değişken bir kavramdır -> Temsili Demokrasi Burada temsilci temsil edilenler tarafından azledilemez ve seçmenler temsilcilerin fiillerine doğrudan müdahale etme hakkına sahip değiller Millet egemenliği fikri halk egemenliğinden sonra, nüfusun artmasıyla gelişmiştir. Kalabalık bir nüfusun doğrudan yönetimi zor olacağı için halk egemenliği fikrinden bu egemenlik fikrine geçilmiştir. Millet gemenliği fikri halk egemenliği fikrinden gelişmiştir. Ancak bundan farklı unsurlar içerir III. Devletin Varlık Koşulları 1. Ülke/Toprak Ülke, egemenliğin yer bakımından kullanıldığı çerçeve veya siyasal otoritenin üzerinde geçerli olduğu mekandır. sınrıları belirlenmiş bir kara parçasından bahsetmek gerekir. Toprak, belirleyici bir koşuldur. Ülkesiz devlet var olamaz Ülke, devletin yetki ve yargılama alanına giren kara, deniz ve hava sahasıdır. Snırları belirli kara parçası 2. İnsan topluluğu/Millet: Nüfus yoksa devlet de yoktur = egemenliğin kişi açısından kullanıldığı mekan Kimilerine göre Halk: Hali hazırda bir toplumda yaşayan insanların tamamı, sayılabilen somut ifade Kimilerine göre millet: soyut ifade = birbirine bir takım bağlarla bağlanmış insan topluluğu. Sadece belli bir ülkede belli bir zaman diliminde yaşayan insanlar değil, Renana göre: öncesi olan (geçmişte bir arada yaşayan) gelecekte bir arada yaşama arzusu olan ortak kültürel değerlere sahip insan topluluğu (Demokratik tanım, Atatürkün sahiplendiği millet tanımı) Millet tanımının Irka dayalı tanımı da vardır (Ör. Nazi Almanyasında): Alman milleti Günümüzde millet terimi kullanılır çünkü millet sadece ırka dine dile dayalı olmayan bir soyutlama olduğundan ulus devletinin oluşumunda ve millet egemenliği fikri de göz önünde bulundurulduğuna daha elverişli bir kavramdır 3. İktidar/Egemenlik: Kurumsallaşmış siyasi iktidar; Yurttaşlar ve uyruklar üstündeki en yüksek mutlak ve en sürekli güç İç egemenlik = içeride üstün güç olma, bütün kurumların üzerinde olma, kamu adına belirleyici olma Dış egemenlik = bir devletin dünya üzerindeki diğer devletlerle eşit egemenliğe sahip olması ve kendi iç işlerine karışılamaması anlamına gelmektedir. o Eşit statüde olmak diğer devleti bir devlet olarak tanımak demektir =>Klasik egemenlik anlayışı = egemenlik üstün bir iktidar olarak, sınırlanamaz, bölünemez ve devredilemez niteliktedir. 4. Uluslararası tanınmışlık: Bir devlet uluslararası camia tarafından tanınmıyorsa devlet değildir Anayasa Hukukunda yer almasa dahi uluslararası Hukuk açısından çok büyük önem taşır. Günümüzde uluslararsı tanınma olmadıkça devletten bahsetmek neredeyse imkansızdır. Uluslararası tanınma unsuru eksik olduğunda devlet benzeri topluluk veya sadece millet ve egemenliği siyasi iktidardan bahsedilir (Kuzey ırak bölgesinde Kürt Yönetimi Devlet olmak istese de uluslararası baskılardan dolayı devlet olamadı) Bu durumda devlet, belli bir yeryüzü parçası ve orada yaşayan insan topluluğu üzerinde örgütlü ve zorunluluk durumunda güç kullanma tekelini elinde tutan meşru ya da meşru olmayan, uluslararası camia tarafından tanınmış iktidar olarak tanımlanabilir. VEYA KISACA “belirli bir toprak parçası (ülke) üzerinde egemenlik kurmuş insan topluluğu‘ Konu 6: Egemenlik Anlayışı – Günümüzdeki dönüşümü – Hukuk devleti İktidar/Egemenlik: Kurumsallaşmış siyasi iktidar; Yurttaşlar ve uyruklar üstündeki en yüksek mutlak Egemenlik = esas olarak muktedir olmak yani söz sahibi olmak, belirleyici olmak. Devletin egemenliği dendiğinde tek boyutlu tanım yapılamaz. İçeride ve dışarıda olmak üzere 2 boyutta incelenmesi gerekiyor İç egemenlik = devletin ve devlet organlarının yönetme iradelerinin üstünlüğü; içeride üstün güç olma, bütün kurumların üzerinde olma, kamu adına belirleyici olma o Devlet zorlayıcı gücünü iç egemenlikten alır Dış egemenlik = bir devletin dünya üzerindeki diğer devletlerle eşit egemenliğe sahip olması ve kendi iç işlerine karışılamaması anlamına gelmektedir. o Eşit statüde olmak diğer devleti bir devlet olarak tanımak demektir o Daha çok uluslararası hukuku ilgilendiren konu Egemenliği dönüşümü Klasik dış egemenlik tanımı günümüzde dönüşüme uğramıştır. Bugün, klasik egemenlik anlayışının halâ geçerli olduğunu kabul etmek mümkün görünmemektedir. Zira anayasacılık hareketleri sonucunda Uluslararası alanda ulusalüstü hukuk/insan hakları standartları devletleri dış egemenlik bakımından sınırlamaya başladı. Uluslararası antlaşmalar yoluyla devlet kendi egemenliğine sınırlar koyabilir. Buna bir örnek, AİHS çerçevesinde AB’ye üye olmayan ülkeler bile iç hukuklarını o sözleşmeye uygun hale getirmekle yükümlü oldular (AİHS). Türkiyede temel hak ve özgürlüklere ilişkin bu sözleşmeye anayasayla eşit, hatta üstün bir konum tanındı. Bir başka örnek ise AB üyelerinin Hem kendi Parlamentolarına hem Avrupa Parlementosuna üye seçip egemenlik yetkisinin paylaştırılması. AB’nin çıkardığı bir yasaya ilişkin aynı konuyu ele alan bir iç hukuk yasası geçerliliğini kaybetmez ancak AB mevzuatı öncelikli uygulanır. Ancak insan haklarıyla sınırlı olmak bir egemenlik yetkisi sınırı anlamına gelmemektedir. İnsan hakları konusu egemenlik ötesi bir konudur. Hiç bir demokratik devlet, insan haklarını ihlal edip egemenliğinin arkasına sığınmaz AİHM’ye Bireysel başvuru koşullar Hakkında başvuruda bulunulacak devlet sözleşmeye taraf olmalı Ancak sözleşmede yer alan bir hakkın ihlali durumunda başvuru yapılabileceği o Sözleşmede genellikle negatif statü haklar yer almıştır. Bu hak çevresini daraltır mı? Haıyr, bağlantılı haklar da bu çevreye dahil edilebilir Ancak tüm iç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM’ye başvurulabilir o AYM’ye bireysel başvuru o P: AYM’ye başvuru süresi 30 gün AİHM’ye ise 4 ay o İstisna: İç hukuk yollarının etkili olmaması ve insan hakları ihlallerinin sitematik bir hal alması Başka bir uluslararası kuruma başvurmamış olma İç egemenlik özgürlüklere dayalı bir Hukuk devleti ilkesiyle sınırlıdır Yasama yürütme ve yargı organları içteki egemenliği üstün irade olarak ellerinde bulundururlar ancak günümüzde bu sınırsız, denetlenemez bir güç değildir. Bu güç hukuka uygun bir biçimde kullanılmalıdır -> Devletin Hukukun üstünlüğüne bağlılığı Hukuk devleti ilkesi siyasi iktidarın sadece güçten ibaret olmaması için gereklidir. Bu sınırlandırma demokrasinin gelişimi ile de alakalıdır. Demokrasi Siyasi iktidarın seçimle belirlenmesi ve onun dışındaki siyasilerin her daim iktidara gelme imkanlarının olması olarak tanımlanırken günümüzde buna kenndini hukukla ve hak ve özgrlüklerle sınırlayan iktidar eki getirilmiştir (=Sınırlı iktidar) Hukuk devleti = yönetenlerin de yönetilenler gibi Hukuka bağlı olduğu devlet; Hukuk rejimine tabii olan, faaliyet alanı çerçevelenmiş olan devlet Hukuk devleti ilkesinin gerçekleşebilmesi için bazı koşulların var olması gerekir Hukukun üstünlüğünün sağlanması demek, Hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi demek Yasamanın koyduğu kuralları yürütme uygular, yargı bunları denetler => bunlar vatandaş için ne kadar bağlayıcıysa (Ör. Anayasanın ilkeleri vatandaş için ne kadar üstünse) devlet organları için de o kadar bağlayıcı Ör. Hukukun üstünlüğü normlar hiyerarşisi ile gerçekleştirilebilir 1. Gerek: Normlar hiyerarşisi: Anayasaya uygunluk denetimi: üst norma, hukuka aykırı düzenlemelerin ortadan kaldırılması -> Eğer alt düzeyde anayasanın altında, hukuka ve anayasaya aykırı bir düzenleme olursa, bu denetlenemediği takdirde, devlete bağlı kurumların/organların ya da devlet görevlilerin hukuka bağlılığı sağlanamayacak Bunun Hukuk devleti açısından boyutu = kimse hareketleriyle veya kararlarıyla, bir üstteki norma aykırı davranamaz, çünkü bu normlar özgürlükleri güvence altına alır -> Normlar hiyerarşisi hukuk devletinin bir gereği. Normlar hiyerarşisi uygulanmazsa hukuk devleti ilkesi gerçekleştiremez 2 gerek: Yargı bağımsızlığı = yargı bağımsızlığı sağlanamazsa, normlar hiyerarşisi de sağlanamaz, dolayısıyla hukuk devleti ilkesi de sağlanamaz 3. Gerek: idarenin her türlü eylem ve işleminin her türlü yargı denetimine tabi tutulabilmesi -> Yargı muafiyetleri hukukun üstünlüğünün denetimini engeller 4. Gerek: Erkler ayrılığı: Yargı diğer erklerin etkisi altında bağımsızlığı sağlayamaz, dolayısıyla hukuk devleti ilkesi gerçekleşemez; egemenliği tek elde toplanmamasını amaçlar Eğer bunlar birbirinden ayrılmazsa bir güç toplanması olacaktır o Güç toplanmasında denetlemer, dengelemeler ortadan kalkacaktır Ör. Yargı bu durumda yasama ve/ veya yürütmeye baplı olacak ve bağımsız bir denetim sağlayamayacaktır. Dolayısıyla devlet organların hukuka uygunluğunun denetimi gerçekleşemeyecektir 5. Gerek: eşitlik ilkesi = Hukuk devletinde kişiler hiçbir ayrım gözetilmeksizin yasalar önünde eşittirler. Yasa koyucu tarafından çıkarılan tüm kanunlar, herkese eşit olarak uygulanır. Bir kişi için suç veya kabahat kabul edilen davranış başka bir vatandaş için normal kabul edilemez. 6. Gerek = evrensel hukuk ilkeleri (Dünyanın her yerinde kabul gören ilkeler) o Kazanılmış haklara saygı, ahde vefa, masumiyet ilkesi o Hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi için bunların gerçekleşmesi gerekir 7. Gerek: Mahkemelerin bağımsızlığı: Hakimler bağımsız değillerse, yargı organ olarak ayrı da gözükse, bağımsızlık ve tarafsızlık sağlanmadığı için, denetim imkanları ortadan kalkacaktır Denetlenemeyen organlar da elbette hukuk kurallarını ihlal ettikleri taktirde bunun bir yaptırımı/sonucu olmayacaktır → Bu da Hukuk devleti ilkesini ortadan kaldırmaya neden olabilir 8. Gerek: Temel hak ve özgürlüklere verilen hukuki güvenceler: Hukuk devletinden bahsedebilmek için Sadece devletin hukuk kurallarına bağlılığı yetmiyor, Hak ve özgrlüklerin anayasal düzeyde güvenceye kavuşturulmuş ve korunuyor olması da gerekiyor => iktdar ancak beliritlen koşullara uygun olarka yetkilerini kullanabilir ve ancak bu koşullarda Hukuk devleti ilkesine uyum gösterilmiş olur!! Bunlar aynı zamanda hukukun genel ilkelerindendir. - Masumiyet karinesi → bir kişinin suçluluğu mahkeme tarafından kesinleşmeyinceye kadar, kişi suçlu sayılamayacak - Kazanılmış haklara saygı → edindiğimiz bir hak varsa, daha sonraki bir kuralla bu hakkın bizim elimizden alınamaması Ör. X Üniversiteye başladığında Avukatlık sınavı kuralı yoktu, böylelikle bundan sonra da buna tabi olmayacaksınız Hukuki öngörülebilirlik, hukuki güvenlik Konu 8: Devletin Şekilleri A. Devlet Şekilleri: Monarşi ve Cumhuriyet Cumhuriyet ve Monarşi = Yönetim biçimi Demokrasi = Yaşam biçimi MONARŞİ 1. SALTANAT HAKLARININ SINIRLANMASINA GÖRE MONARŞİ ÇEŞİTLERİ Mutlak monarşi= Vesaret yoluyla el değiştiren devlet şekli. Devleti, vesaret yoluyla başa gelen tek bir kişi yönetir (kral, hükümdar). Yetkinin paylaşıldığı başka bir organ yoktur, dolayısıyla sınırları da yoktur -> Burada bir anayasa bulunmaz çünkü anayasanın arkasında bir toplum sözleşmesi fikri saklıdır. Halk seçim yoluyla yönetimi iktidara devreder iktidar ise buna karşılık temel hak ve özgürlükleri güvence altına alır. Meşruti monarşi = Hükümdarın yetkilerinin bir anayasa tarafından sınırlandırılıp halk tarafından seçilen bir meclisle paylaşıldığı monarşi biçimidir -> Meclisle yürütme gücünün oluşması; Kanuni esasiden sonraki Osmanlıdaki yönetim biçimi. Günümüzdeki örnekler: Danimarka, İngiltere 2. HÜKÜMDARIN TAHTA GEÇIŞ BIÇIMINE GÖRE MONARŞİ ÇEŞITLERI 1. Irsi monarşi = tüm hükümdarlar aynı aileden gelir ve hükümdarlık ailenin bir üyesinden diğer üyesine veraset yoluyla geçer. Eğer hükümdar ölürse saltanat kesintiye uğramaz ve devlet başsız kalmaz. Vesaret ilkelerine göre saltanata kim geçecek idiyse otomatik olarak kendiliğinden geçer (İnterregnum yasağı) 2. Seçimli monarşi = hükümdarın seçimle başa gelmesi. Rütbe her zaman aile içinde olmaz CUMHURİYET =Soyluğa dayanmayan, halk tarafından seçim yoluyla belirlenen yetki kullanımı -> ulusa ait yönetim şekli Cumhuriyet demokrasi farkı: Cumhuriyet bir yönetim biçimiyken, demokrasi devletin yaşam biçimini belirler. Dolayısıyla bir devletin cumhuriyetle yönetiliyor olması o devletin demokratik bir yönetim modelini esas aldığı söylenemez Ör. Rusya ve Çin Cumhuriyettir ancak Danimarka ve İngiltere kadar demokratik değildir, çünkü temel hak ve özgürlüklerin belirlenip korunmadığı bir devlet demokratik değildir Dar anlamda Cumhuriyet =Monarşinin tersi, monarşi olmayan her devlet yani irsi olmayan her devlet cumhuriyettir Geniş anlamda cumhuriyet = egemenliğin bir kişi(monark) yada zümreye(aristokrasi) değil toplumun tümüne ait olduğu modeli ifade eder Geniş anlamda cumhuriyet ve demokrasi tanımı örtüşüyor gibi dolayısıyla Öncelikle demokrasinin tanımına bakılmalı. Demokrasi iktidarın halk tarafından belirlenmesi Cumhuriyet ise halkın kendi kendini yönetmesidir. Böyle bakıldığında fark yok gibi ancak günümüzde demokrasi için başka gereklere ihtiyaçlar vardır (Ör. Temel Hak ve Özgürlüklerin korunması). Demokraside sadece iktidarın halk tarafından belirlenmesi yetmez, muhalefetin her zaman iktidara gelme koşulunun bulunması gerekir. Ayrıca devletin temel hak ve özgürlükleri koruma altına alma ve Hukuk devleti ilkelerini gerçekleştirmesi gerekir (Ör. Yaşam hakkı). Bu toplum sözleşmesinin de bir yansımasıdır. Toplum sözleşmesinin bugünki yansıması Anayasadır Cumhuriyet bir devlet biçimiyken, demokrasi devletin yönetimini belirler. Dolayısıyla bir devletin cumhuriyetle yönetiliyor olması o devletin demokratik bir yönetim modelini esas aldığı söylenemez Her Cumhuriyet aynı zamanda demokratik olmayabilir! Her monarşik meşrutiyet mutlaka anti demokratik değildir Ör. İngiltere Bundan dolayı cumhuriyet ve demokrasi iktidarın hak ve özgürlüklerle sınırlandığı derecedeki ölçütle değerlendirilir. Cumhuriyet şekline batıda daha erken geçilmiştir, çünkü orada bu tür kavramlar çok erken keşfedilmiştir. Kazanımlar çok dipten gelen dalgalarla elde edilmiştir ve bu yüzden de oturmuş bir sistemdir Türkiyede ise bu sistemlere çok geç geçiş yapılmıştır. Bu kazanımlar tepeden inme yöntemlerle sağlanmıştır bu yüzden günümüzde dahi tam oturmuş değildir. B. Tek yapılı devlet (Üniter) ve karma yapılı devlet (Federal, konfederal) Asli yetki merkezdedir! I. Tek yapılı devlet 3 alt başlık 1. Saf tek yapılı devlet (pür) - Merkeziyetçilik bakımından en katı tek yapılı devlet biçimi - Bütün yetki ve yönetim merkezde toplanır (Yasama, yürütme hepsi tektir) - Yerel yapılardaki yetkililer de merkezden atanır (seçim yoktur burda) - Taşradaki yetkililer merkezin temsilcileridir - Merkez bölgeleri atama yoluyla yönetir ancak bütün yetki merkezdedir 2. Yerel Yönetimli Tek Yapılı Devlet (TC) - Burada saf yapı yumuşatılmıştır - Yetki büyük oranda merkezde, merkeze uzak noktalara atamayla merkeze birebir bağlı yetkililer gönderilir (İllere vali, ilçelere kaymakam atama) - Bunun yanında yerelde bir de yerel yönetim ve ihtiyaçlar için yerel halkın seçtiği yerel yöneticiler vardır - Seçim yoluyla gelen organlar vardır (belediye), bunlara da merkez tarafından belirli yetkiler verilmiştir. Dolayısıyla burda da asli yetkinin merkezde olduğu görülmekte. hatta merkez o kadar yetkilidir ki merkezin idari vesayet yetkisi vardır. Ancak demokratik ülkelerde yerel yönetimi her zaman güçlendirme eğilimi vardır Demorkasiye yaklaştıran örnekleri oluşturur. Nedeni: Yönetime katılımın kolaylaşması ve kararlara katılma oranının artması bakımından doğrudan demokrasiye sunduğu imkanlar Yerel halkın ihtiyaçlarını gidermekte daha etkilidir, hesap verilebilirlik ve demokratik işleyiş bakımından yerel yönetimin güçlü kılınması çok önemlidir Yerel ve saf tek yapılı devlet biçiminde 2 kavramdan bahsedebiliriz Yetki genişliği-> Merkezi yetkilerin büyük bir kısmının yerel yönetim eli ile kullanılması. Yerel yönetime merkezi iktidarın yetki aktarımıdır (Ör. Kimi merkezi yetkilerinin ve hizmetlerin yerele bırakılması) -> Ülkedeki mekanizmaların işleyişi açısından önemlidir, zira merkez her ildeki köydeki sorunları ve ihtyaçları kültür ve coğrafya farkından tam anlamıyla kapsayamayabilir İdari vesayet -> Merkezin yerel yönetimler üzerindeki kontrolünü, denetimin, gözetimini ifade eder Ör.: İçişleri bakanının belediye başkanıyla ilgili yolsuzluk soruşturması başlatması, görevden alması vs. Bu idari vesayettir. İdari vesayetin abartılması yerel yönetimi de tehlikeye atar, bundan dolayı sadece gerektiği kadar, objektif ölçütlerle ve doğru zamanda kullanılmalıdır 3. Bölgeli devlet Yerel yönetimler çok daha güçlü oluşurlar ve güçlü yetkilerle donatılırlar. Yetkiler tek bir anayasada belirlendiği için Yine tek yapılı bir devlet vardır ancak bölgeli devletin yetkileri çok daha geniş tutulmuştur -> Tek Anayasaya bağlı olması federal devletlerden ayıran temel özelliktir Bölgesel devlet üniter yapısını koruyarak yetkiyi geniş kapsamda belirli bölgelere aktaran devlettir. Yerel yönetimli tek yapılı devletin yerel yönetiminin çok daha güçlendirilmiş halidir. -> Bölgelerdeki yetkiler anayasal düzeyde belirlenmiştir ve anlaşmazlık meseleleri anayasa mahkemesi gibi mahkemeler yoluyla çözüme kavuşturulur => Burda federal devletten ayrılır. !Çünkü (Ayrım kriteri) : Federal devletlerde asıl olan federe devlet yetkileridir, federe devlete ait olmayan, merkeze ait olan yetkiler anayasada belirlenmiştir. Bölgeli devlette ise tam aksine çok fazla yetki aktarılmış olsa da bu aktarılan yetkiler anayasada belirlenmiş olmalıdır, zira asıl olan merkezin görevli olmasıdır, yani bölge devleti yetkilerini anayasadan alır. Yetki genişliği ne derece geniş olursa olsun bölgede, eğer anayasanın/merkezin aktarımı ile gerçekleştiyse bu yetki aktarımı bölgeli devlettir. (Kendi parlamentosu vs bile olabilir, ancak merkezi anayasa ona bu yetkiyi verdiyse ne olursa olsun bölgeli devlettir) Bölgeli yapılar çeşitli nedenlerle oluşur ve bu oluştuğu yapıların özelliklerini gösterir - Birleşik krallık -> Tarihi neden - Belçika -> Konuşulan dile göre ayrım - İspanya -> Milliyetçilik temelli - Fransa -> idari ve hizmet temelli bölgeselleşme - Türkiye -> Fransaya benzer tartışmalar Örnek: İngiltere’de milliyetçilik akımlarıyla gelişmiştir (daha sonra ekonomik) İspanya’da etnik meselerden dolayı, etnik grupların özerklik talepleriyle bu yapıya evrilmilştir Fransa’da tamamen kalkınma ve ekonomik temelli gelişmiştir (Hizmet temelli) (Avrupa birliği sürecinde gerçekleşmiştir) -> Türkiye için de yeni anayasa çalışmaları esnasında Fransada olduğu gibi hizmet temelli bölgeli devlet önerilmiştir Güçlü yerel birimler demokratik işleyiş ve halkın katılımını sağlamak için yararlıdır Bölgesel kalkınma ajansları (GAP) bölgeselleşmeyle ilgili adımlardı Coğrafi olarak farklı özellikler gösteren bölgelerin bölge birimleri oluşturarak, sosyo-kültürel ve ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak ihtiyaçları bakımından daha kolay giderilebilmesini sağlamak TR coğrafi olarak çok geniş bir alan olduğundan tek merkezden yönetim demokratik olmayan tedbirleri de beraberinde getirebiliyor, vatandaş olarak kararlara katılma imkanı olmuyor ancak yerel birimde ne kadar katılım aktif hale getirilirse demokratik yönetime o kadar yaklaşılır II. Karma Yapılı Devlet Birden fazla iktidar ve birden fazla hukuk sistemleri var. Örn. Almanyada hem her eyaletin bir başkenti ve bir anayasası var, hem federal Devletin başkenti (Berlin) ve federal anayasa var. 1. Federal devlet Federal devletler birden fazla küçük federe devletlerinden oluşurlar ve bunlar kendi başlarına devlettirler, ancak çatılarını oluşturan bir devlete sahiptirler. Federe devlet devlet niteliğini korur ama dışa doğru federal devlet şeklinde gözükür. Halk egemenlik yetkisini federe devlet organları ve federal devlet organları arasında paylaştırmıştır (Egemenliğin dikey paylaşımı) Her federal devlet aynı förmül arasında toplanamıyor ancak ortak bir özellik ve En önemli kriter: Halka ait egemenliğin federe devletle federal devlet arasında paylaşılmış olması Halk federe devletin organlarını belirlerken bir taraftan federal devletin de organları belirler Dolayısıyla Federal devlette Egemenlik paylaştırılmıştır. Bir çok küçük devletin aynı zamanda ortak çatı devlet oluşturmasıdır federal devlet. Kural olarka federal devlet anaysasında hangi yetkilerin federal devlete ait olduğu belirtilmiştir. Bunlar genellikle dışa dönük yetkilerdir (Ör. Dış ilişkiler, para meselesi, savunma, dış politikaya ilişkin bütçe) Federal devlet yetkisinde olmayan tüm yetki federe devletlere aittir Bölgeli devletten farkı: Bölgeli devlette bölgeler kendilerine has bir devlet değildir, burada esas yetki merkezdedir ve tekli yapı korunur -> Anayasa tektir: Dolayısıyla bölgeli devletlerin yetkileri anayasanın kendilerine aktardığı kadardır. Özerklik alanı derinleştikçe bu devlet parçalı bir devlete dönüşür. Özerklik alanını Anayasa veriyorsa parçalanmış bir devlet yoktur, merkezi devlet yetkisi devam etmektedir Bölgeli devlet: Aslolan merkezi yetki Federal devlet: Aslolan federe devletin yetkisi Kimi bölgeli devletler tarihte bağımsız bir devlet olma eğilime yaklaşmıştır (İskoçya) Bunun yanında ispanyadaki yönetim gibi yerel yönetime benzer düzeyde kalan bölgeli devletler de olabiliyor => Her federe devlet, kendine özgü bir anayasa yapma hakkına sahiptir ve kendisine ait çok geniş bir yetki alanına sahiptir => Federal Devletin yetkileri anayasada belirlenip sınırlanmıştır, kural tüm yetkilerin federe devletlerde olmasıdır. Federal devlete genelde uluslararası temsil, hak ve özgürlükleri koruma ve milli finansları yönetme ve bu konulara ilişkin kanun çıkarma gibi yetkileri federe devletler veriyor => Federal devletlerin hepsinin kendine özgü modelleri vardır, formüle edilemez (Ör.: ABD ve Almanya farklı) Ör.: Almanya, ABD 2. Konfederal Devlet Tamamen bağımsız, dikey bir şekilde egemenlik yetkisi devri olmadan sözleşmesel düzeyde bir araya gelinmiştir, çatı devlet yoktur ama bir araya gelmeleriyle ortak bir görünüm kazanmışlardır. Çeşitli amaç ve ihtiyaçlar için (siyasi, ekonomik, sosyal) farklı devletlerin bir araya gelmesini ifade eder. Çok zayıf bağlılıklardır çünkü çatı bir devlet yoktur-> dağılabilirler veya federal yapıya dönüşebilirler (Bu anlamda aradadır) Ör.: Avrupa Birliği AB’de 2000li yılların başında başlatılan Anayasa tartışmaları başarıyla sonuçlansaydı, AB federal bir yapı kazanmış olacaktı. Bunun nedeni ise Anayasanın bir devlet anlamına gelmesidir. Bununla birlikte çıkarılan Anayasa taslağının bir kısmı temel hak ve özgürlükleri düzenliyordu bir kısmı da AB organların düzenliyordu -> bununla birlikte Yasama Yürütme yargıyı düzenlenmişti. Dolayısıyla federal bir yapıya eğilim gösterilmekteydi , ancak üye devlet vatandaşları oylamasına sunulması aşamasında egemenliğin kaybı korkusuyla ve ekonomik nedenlerden dolayı (refah düzeyi yüksek ülkeler refah düzeyi yüksek olmayan ülkelerin yükünü taşımak istemedi) hayır cevabı çıktı. Bununla birlikte referanduma götürülmeden başarısız oldu. Dolayısıyla günümüzde Konfederasyona benzer bi yapıya sahip çünkü belirli çıkar etrafında devletler bir araya gelmiştir Konfederasyon ve federal devlet ayırımı: Konfederasyonda Egemenlik üye devletlere aittir Federal devlet bir devlet olduğundan egemenlik federal devlete aittir Konfederasyonda Hukuki temel antlaşmaya dayanır Federal devlette Anayasaya Konfedeerasyon devlette Meşruluk kaynağı devletlerin birliği Federal devlette Halkların birliği Hükümet sistemlerinde yapay bir paylaşım vardır (Yasama Yürütme Yargı) Devlet şekillerinde dikey bir egemenlik paylaşım söz konusu Konu 9: Kuvvetler ayırılığı teorisi =Bir devlette yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç ayrı kuvvetin bulunduğunu ve bunların birbirinden bağımsız olan üç ayrı organa verilmesi gerektiğini savunan bir teori Amaç: Devlet iktidarını kendi içerisinde 3’e bölerek sınırlandırmak ve böylece temel hak ve özgürlükleri korumak. Sınırı olmayan iktidar kaba bir güce dönüşecektir Tarihçe Demorkasiyi siyasal iktidarın sınırlaması şeklinde kabul eden görüş doğrultusunda, demokrasinin doğuşu ve gelişimi iktidarın sınırlanması yoluyla olmuştur. 18. Yüzyılda savunulan bu demokrasi anlayışını Montesquieu ‘iktidar iktidarı durdurmalıdır’ şeklinde ifade etmiştir Toplum sözleşmesi fikrine göre Bireyler aslında kendilerina ait haklarını düzen uğruna ve korunmak amacıyla iktidara devretmiştir. O nedenle iktidar aslında kendisindeki bir yetkiyi kullanmıyor, halkın kendisine verdiği yetkiyi halk istediği sürece kullanabiliyor. Temel amaç: Bu yetkinin sınırlanması, bu gücün kaba bir güce dönüşmemesi Montesquieu’dan önce de Locke gibi düşünürler bu güçlerin arasında bir ayrıma gitmişlerdir. Ancak bugünki ‘yasama yürütme yargı’ ayrımına en yakın ayırımı Montesquieu yapmıştır Montesquieu’ya göre Her devlette 3 çeşit kuvvet vardır - Yasama kuvveti = kanun yapma, eskilerini düzenleme, yürürlülükten kaldırma o Bir kuruma ait olmalı. Bu kurum 2’ye bölünmeli (asiller-halk temsilcileri) o Sınır: Kendi koyduğu kuralları uygulama yetkisi olmamalı - Yürütme = Hükümdar güvenliği sağlar istilaları önler o Daha iyi idare edilebilmesi için sadece bir monaraka ait olmalı o Sınır:Yasamanın koyduğu kuralları yürütmek zorundadır o Yasama Yürütmeyi, Yürütme ise yasamayı sınırlandırmalı - Yargı = Suçluları cezalandırma o Mahkemelere ait olmalı o Sınır: Kanunun sözlerini telaffuz eden birer ağız İlk olarak yasama ve yürütmenin birbirinden ayrılması gerekir aksi takdirde hürriyet olmaz Yargı kuvvetin de yürütme ve yasamadan ayrı olmalıdır Mosntequieu esas olarka sınırlanmayan gücün mutlaka bir despotizme dönüşeceği düşüncesinden hareket etmiştir -> Devlet erkleri dengelenemezse, kontrol mekanizmaları oluşturulamazsa, o gücün kaba bir güce dönüşmesi ve dengelenmeyen güce sahip iktidarın yozlaşması da kaçınılmazdır. -> Güç eğer sınırlanmıyorsa demokrasinin karşıtına dönüşür Günümüzde: Eğer iktidar kanadı farklı organlarla kullanılmazsa tek organ kaba kuvvete dönüşebilir En kolay sınırlama: İktidarı bölmek -> iktidar iktidarı sınırlandırmalı - Kişiler iktidara yetki devrederken bunu birden fazla organ arasında paylaştırma koşuluyla devrederler -> yetkilerin tek elde toplanmasını önlemek. Yetki tek elde toplanırsa o güç sınırsız olacak ve denetlenemeyecektir. Demokratik işleyiş engellenecektir. Sınırlı olmayan iktidar suistimale müsaittir - Bu organlar paylaşılan erki sınırlı bir şekilde kullanırlar (‘Bir diğer erkle dengelenmek suretiyle kullanılır’) Yasama = Kural koyan organ; düzeni sağlarken o düzenin gerektirdiği kuralları koyma yetkisi - Bu gücü kendisine devredilen egemenlik yetkisinden alır, Demokratik düzende yasama organını (Meclisi) halk seçer. Halk adına kural koyma yetkisi bakımından donanımlıdır. o Yasama Organının yürütmeyi de elinde bulundurması bir hantallığa neden olacaktır çünkü uygulama hız ister. Yüzlerce Milletvekilinden oluşan yasama organının uygulamaya dönük hızla hareket etmesi mümkün değildir o Dolayısıyla yasamanın yürütmeyle dengelenmesinin en temel nedenlerinde birisi yürütmenin daha aktif karar alabiliyor olması ve daha hızlı çalışabiliyor olması Yürütme = Yasamanın koyduğu kuralları uygular Yargı - = >Hukukun üstünlüğünün sağlanması ancak yargısal denetimle mümkündür - Yasama Hukuk dışına çıktığında, belirlenen Anayasa Hükümlerinin ve evrensel hukuk ilkeleri ötesinde bir tasarrufa yöneldiğinde, Hukuka aykırı keyfi davrandığında (Anayasaya, Hukuka, Kanunlara aykırı kanun çıkardığında) - Yürütme hukuka aykırı düzenlemelere gittiğinde (Ör. Kararnamelerle) - Bunları denetleyecek bir oganın olmayışı demokrasinin ortadan kalkmasına neden olur ve baskıcı bir rejim için alt yapı oluşturur => Erkler ayrılığında demokrasinin işleyişi açısından en önemlisi Yargının ayrı oluşudur. Yasama ve Yürütme yargı tarafından denetlenmediği sürece yasama-yürütme ilişkisindeki denge bir şey ifade etmez ve demokratik hukuk devleti sağlanamaz Bu sınırlandırma bir zayıflatma amacı değil, birlikte işleyiş amacı güdmektedir. Dolayısıyla iktidarın güçlü olması, kaba kuvvet değildir daha çok işleyişle alakalıdır. Bunlardan yola çıkarak iktidarın yetkilerinin bölünmesi kötü anlamda bir güç kaybı değil bir güç kazanımıdır, çünkü işleyiş daha kolay olacaktır. Asıl amaç iktidarın güç kaybetmesi değil, yıkıcı olmasını engellemektir Denge ve denetim iktidarı güçsüz kılmaz, sadece demokrasiyi ortadan kaldıracak tehlikeleri önler. Yasama Yürütme Yargı arasında halk egemenlik yetkisini paylaştırmıştır. Bu paylaşımlar ne kadar fazla olursa işleyiş daha demokratik ve daha kolay olacaktır Günümüzde iktidarı sınırlandıran bir başka unsur ise iktidar-muhalefet dengesidir Peki bu yargısal denetim kadar etkili midir? İktidar-muhalefet dengesi siyasal bir dengedir. Oysa yargı eliyle yasamanın ve yürütmenin denetlenmesi hukuksal ve dolayısıyla çok daha etkili/sonuç alıcı bir denetimdir İktidarın dengelenmesinin bir diğer yolu yönetilenler bakımından katılım yolları (Doğrudan demokrasi mekanizmaları) -> Halk Yönetime ne kadar çok katılırsa iktidarı o derece dengelenmiş olur => Dolayısıyla burada temel amaç, iktidarı dengelemek Konu 10: Hükümet Sistemleri Yasama ve Yürütme arasındaki ilişki, oluşum biçimi ve ayrılık düzeyi hangi tip hükümet sisteminin uygulandığını belirler Yargı erki bağımsız ve tarafsız olmak zorunda olduğundan, hükümet sisteminin belirlenmesinde alan dışı kalır. Yargı ancak demokrasi için bir ölçüttür: Yani Yasama veya Yürütme, yargıyı içerisinde aldıysa demokratik bir rejimdem bahsedilemez. Dolayısıyla Yargı, hükümet sistemine geçişte ayrı bir konuma sahiptir. 1. Parlamenter rejim =Yasama ve Yürütme birbirinden keskin bir şekilde ayrılmamışsa, yani yumuşak bir erkler ayrılığı varsa ve bu bağlamda yasama ve yürütme iç içe çalışıyorsa parlementer rejimdem bahsedilebilir - Geleneksel bir hükümet sistemi; Tarihsel süreç içerisinde kendilğinden özelliklerini kazanmıştır (İngiltere örneği) - Yasama ve Yürütme hem oluşum, yani seçim aşamasında hem de işleyiş aşamasında iç içe geçmiştir (=Erklerin yumuşak ayrılığı) o Yasama serbest seçimle oluşturulur o Yürütme ise Yasamanın içinden çıkan bir organdır o Seçimle belirlenen yasama içerisinden bir hükümet oluşturur o Kural olarak Yasama CB’nı seçer o => yürütmeyi büyük oranda parlamento belirler - Yürütme çift kanatlıdır: o Devlet Başkanı/Cumhurbaşkanı ▪ Parlamento/Yasama tarafından seçilir, sembolik nitelikte bir pozisyon ▪ Yetkisi olmadığıdan sorumsuzdur ▪ CB yapacağı işlerde sorumluluk gerektiren bir işleme imza attığında, Hukuk devleti ilkesi gereğince yanına mutlaka ilgili bakan/başbakanın imzası aranır. Çünkü o işlemle ilgili CB sorumlu tutulamayacağına göre başka bir sorumluluk oluşabilsin (= karşı imza kuralı) o Hükümet ve Bakanlar/Başbakan ▪ Yetkili dolayısıyla yasama organına karşı sorumludur ▪ Bakanlar Yasama içerisinden seçilir, bunlar hükümeti oluşturur - Yasama yürütmeyi oluşum aşamasına belirlediği için, yürütme yasamaya karşı hem kuruluş hem icraatları sırasında sorumludur o Bakanlar/Başkbakan açısından bireysel sorumluluk o Hükümet açısından kollektif sorumluluk - Yasamanın Yürütmeye karşı kozları: o Hükümeti fazrklı mekanizmalarla denetleyebilir o Meclis soruşturma yoluyla denetleyebilir ve yüce divana sevk edebilir, bundan bir cezai sorumluluk doğar o Parlamento gerektiğinde hükümetin yaptığı işlerle ilgili araştırma önergesi yoluyla meclis araştırması yapılabilir (Meclis araştırması) ▪ Ör. Yolsuzlukta, veya hükümetin bütün ülkeyi ilgilendiren bir kararının doğru olup olmadığı o Yürütme organı yasamanın güvenine dayanır, güvenoyu alamazsa görevde kalamaz - Yürütmenin Yasamaya karşı kozları: Seçim kararı alabilir yani parlamentoyu feshedip seçime gidebilir Tarihçe İngiltere İngiltere parlamenter rejimin beşiğidir. Ancak bu rejim zamana yayılı olarak gelişmiştir. Zaman içerisinde kralın yetkisini kaybetmesi, milli egemenlik fikri ile birlikte millete dayalı bir meclisin yetkili hale gelmesi fikri ortaya çıkmıştır. 1215’de Magna-Charta ile asillerin merkezi iktdar karşısında bir takım haklarının güvencelendiği belge oluşturulmuştur. Ardından giderek özgürlükler alanında ortaya çıkarılan belgeler ve kralın yetkilerini sınırlayan bir süreç başlamıştır. Milli egemenlik fikri ile birlikte sadece asil olanların değil asil olmayanların da seçtiği temsilcilerin de parlamentoda yer aldığı bir sistem oluşturulmuştur. Öncelikle asillerle birlikte Lordlar kamarası oluşturulmuştur. Bu kamara kralla yetkileri paylaşmış hatta yer yer yetkilerini ele geçirmiştir. Ardından avam kamarası (=halk tarafından seçilen meclis) oluşmuş, ve milli egemenlik fikri ile giderek yetkilerin avam kamarasına kayması gerçekleşmiştir. Bu süreç sonunda kralın yetkilerinin sembolik hale gelmesi, yetkilerini meclise devretmesi ve kralın zaman içerisinde sorumsuz ve yetkisiz olması durumu ortaya çıkmıştır. Türkiyede ilk parlamenter rejim adımları, Osmanlı Imparatorluğu 1876 Anayasası (Kanun-i Esasi) ile atılmıştır. Ancak o dönemde tam anlamıyla bu rejim benimsenmiştir. 1961 Anayasasıyla birlikte kuvvetlerin yumuşak ayrılığına dayanan ingiliz (Westminster) tipi bir parlamenter sisteme tam anlamıyla geçiş yapılmıştır. Osmanlı Imparatorluğunun meşruti monarşi döneminde bir parlamenter rejimi denemesi var 2. Meclis Hükümet Rejimi =Yasama ve Yürütme erki, Yasama organının elinde toplanıyorsa, dolayısıyla tamamen iç içe geçmişlerse meclis hükümeti rejiminden bahsedilebilir - Burda Yasama ve Yürütme erki yasama organında toplandığı için meclisin üstünlüğünden/hakimliğinden bahsedebiliriz. - Yürütme ve yasama dengeli bir şekilde karşı karşıya değil, iç içedir - Yürütme ise yasama içinden görevlendirilmiş bir organdır - Bir bakımdan demokratik degil: Meclis bütün gücü elinde toplamış (yargıyı bile) - Diğer bir bakımdan ise demokratik: Meclisin toplanma bicimi, yerelin çok belirleyici olması, halkın bağrından gelen temsilcilerinden oluşması TR’de 1921 Anayasası döneminde bu rejim uygulanmıştır. Bir yürütme heyeti oluşturulmuş ancak bu heyet meclis ile eşit konumda değildi. Yasama ve Yürütme ve hatta yargı bile yasama organı elinde toplanmıştı. Doalyısıyla yargının bağımsız olmayışı ve yargıya müdahale bu dönemin antidemokratik olmasını ifade eder 1920’lerde neden Meclis Hükümeti sistemine geçilmiş de 1920’den önce osmanlı döneminde var olan Parlamenter rejime benzer rejimle devam edilmemiş? =>1921 anayasası ile meşruiyetin kaynağı değişmiş. Teokratik meşruiyet anlayışından demokratik meşruiyet anlayışına geçilmiştir. Böyle bakınca meclis bu demokratik, yani halka dayalı meşruluğun somutlaşması, vücut bulması anlamına geliyor. bu yüzden son derece önemli ve başka bir güç ile dengelenmesi, meclisin üzerine bir güç tanınması istenmemiş 3. Başkanlık Sistemi (1877 ABD) =Yasama ve Yürütme ilişkileri, oluşumları ve işleyişleri sert bir biçimde birbirinden ayrıysa, sert kuvetler ayrılığından hareketle bir başkanlık rejiminden bahsedilebilir - Kuvvetler ayrılığı teorisinden etkilenerek akıl yoluyla ortaya çıkmıştır - Temel öğeleri o Devlet başkanının belirli zaman dilimlerinde halk tarafından seçilmesi o Yürütme organı parlamentonun organıyla atanamıyor ve düşürülemiyor, doalyısyla parlamentonu güvenine tabi değil o Başkan yürütme organıyla özdeştir o Yürütme organı yasamayı feshedemiyor - Seçim aşaması: Yasama ve Yürütme ayrı seçilir - İşleyiş: Ayrı çalışırlar, dolayısıyla burda parlamenter sistemde olduğu gibi birbirlerini ortadan kaldırma imkanları bulunmamakta: Ne başkan yasamayı feshedebilir ne de yasama başkanı düşürebilir o Parlamenter Rejimden farklı olarak kimse kimsenin görev süresine müdehale edemiyor ve görevden düşmesini sağlayamıyor - Yürütme tek bir devlet başkanına aittir o Doğrudan halk tarafından seçildiği için yüksek bir meşruiyeti vardır o Tek bir kişide olduğu için karar alma hızlanır - Ancak burada da Kontrol ve denge unsurları vardır (Checks and Balances) o Başkan Yasamadan uygulanması için bir takım kararlar çıkarmasını isteyebilir o Ancak yasama bu kararları çıkarmakla zorunlu değildir o Başkanın da aynı şekilde Yasamadan gelen kararları bir süre uygulamama imkanı vardır (Cep vetosu) => Bu kontrol ve denge mekanizmaları parlamenter sistemdeki gibi yasama ve yürütmenin iç içe geçmesi sonucunu doğurmaz 4. Yarı Başkanlık rejimi =Yasama ve Yürütme arasındaki ilişki yumuşak olmakla birlikte yasama ile yürütme ayrı ayrı seçilmişse bir yarı başkanlık sisteminde bahsedebiliiriz - Burada erkler bakımından bir sapmadan söz edebiliriz: o Yasama ve yürütme bakımından parlamenter rejime benzerlik: Seçimle bir yasama organı (Meclis) belirlenir, Meclis içinden bir yürütme oluşturur. Doalyısıyla burada da Yürütme meclise karşı sorumludur ▪ Yürütme ikili bir iktidar oluşturur: Başkan ve Hükümet ▪ Yürütme yasamaya karşı sorumludur (güvenoyu, meclis soruşturması, meclis araştırması, gensoru, soru) o Parlamenter rejim ile farklılık: Devlet Başkanı/CB Meclis tarafından değil, halk tarafından seçilir ▪ Hem seçim hem oluşum aşamasında parlamentodan ayrı olduğu için parlamentoya karşı sorumsuzdur ancak CB’nin parlamentoyu fesih yetkisi vardır - Cumhurbaşkanı bu sistemde halk tarafından seçildiği için geniş yetkilere sahiptir ve halka karşı sorumludur. o Siyaşi meşruiyeti, seçilmesi nedeniyle güçlü olduğundan hükümetin de üzerinde bir konuma sahiptir => Dolayısıyla bu sistem Cumhurbaşkanı üzerinden parlamenter rejimden sapma halidir TR’de 1982 Anayasası ile CB’nin halk tarafından seçilm yöntemi kabul edildikten itibaren yarı başkanlığa benzer özellikler barındırmaya başladı Bu rejimlerin hepsinin demokratik olabileceği gibi antidemokratik olmaları da mümkündür. Eğer bu sistemlerde yargı bağımsızsa (1. Koşul) ve demokrasiye ilişkin asagari mekanizmalar (ör. Özgürlükler, insan hakları, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü) ayakta ise (2. Koşul), o halde bu rejimler demokratik rejimlerdir. Eğer Yargı bağımsızlığılı yok ise, yani yürütme ve/veya yasama organı, yargıyı da elinde bulunduruyorsa, o halde antidemokratik bir rejimden bahsedebiliriz. Türkiyedeki Hükümet Sistemleri 1921 Anayasası -> Meclis Hükümeti Sistemi - Esnek bir Anayasa, çünkü değiştirilmesi kanunlar kadar kolay olabilen bir Anayasa. Bunun nedeni ise milli iradenin ve meclis gücünün öncelikli olması ve üstün tutulması - Ayrıca İlk defa teokratik meşruiyet anlayışından demokratik meşruiyet temeline geçilmiştir. Meclis halkı temsil ettiği için de son derece önemli bir konumdaydı. Meclisin üzerinde hiç bir güç kabul edilmemekteydi. Anayasaya ayrıca üstün bir güç tanınmamasının temelinde bu neden vardır - Meclis Hükümeti Sistemi o Yasama ve Yürütme Mecliste toplanmıştır, hatta yargı bile mecliste toplanmıştır -> antidemokratik o Bir yürütme vardı, ancak heyet halinde çalışan, tamamen meclise tabi bir yürütme 1924 Anayasası -> Meclis Hükümeti ve Parlamenter rejim arasında - Yasama Yürütme ilişkisi ne tam bir meclis hükümeti sistemi ne de parlamenter sistem özelliği taşımaktaydı - Parlamenter sisteme benzer yanı: o Meclis içerisinden çıkan bir yürütme var. Bu yürütme yani Hükümet Yasamaya karşı hem bireysel hem de kollektif biçimde sorumludur (güvensizlik oyu, fesih hakkı yok!) o hükümetin meclisi feshedebilmesi veya meclisi seçime götürebilmesi özelliği eksik - Meclis Hükümeti sistemine benzer yanı o Hükümet meclisi feshedemez, seçime götüremez Parlamenter sisteme geçis: - => 1923 Cumhuriyetin ilanı sonrası meclisin üstünlüğü hala geçerli idi ancak hükümete de yasamayı dengeleyecek bir özellik tanınmak istenmiş 1961 Anayasası -> Klasik Parlamenter rejime benzeyen model - Yasama seçilir, içinden 2 başlı yürütme çıkardı - Bu yürütme bireysel olarak ve kollektif olarak meclise karşı sorumluydu - yürütmenin de meclisi feshedebilme/yeniden seçime gitme hakkı vardı - Yürütmenin 2. Başı olan CB Meclis tarafından seçiliyordu ve yetkisiz ve sorumsuz, sembolikti - Çift Meclis vardı o Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu o Çift meclisli bir yapı yasamayı etkili kılan bir meclis biçimi dolayısıyla yasama ağırlığını sürdürmekteydi, ancak sistem bir parlamenter rejim görünümündeydi - 1961 Anayasası 1924 anayasasına eleştiri olarak çoğulcu bir sistem oluşturmak istemiştir, çünkü 1924 Anayasasına yapılan eleştiriler şu yöndeydi: Bir parti çoğunluğu elde ettiğinde mecliste çok daha büyük bir temsil olanağına kavuşmaktaydı, muhalefet susturumaktayda, bu da o parti açısından bir hegemonya’ya dönüşmekteydi. Dolayısıyla klasik bir parlamenter rejim hedeflendi ki yönetimde çoğulcu bir yapı hakim olsun, çoğulculuk garanti altına alınsın. - Bu yüzden 61 Anayasasında barajsız bir temsil sistemi uygulanmaktaydı: alınan oy oranına göre mecliste temsil olanağı - Sorun: 1961 Anayasası özgürlükler bakımından özgürlükleri en geniş tutan, kullanılmalarına en geniş olanak tanıyan anayasa olmuştur. Bunun yanı sıra otorite (siyasal istikrar) bakımından çeşitli problemler de oluşmuştur: o Anayasa ör. Hükümetin kurulamaması halinde ne yapılacağına ilişkin hükümler öngörmemişti ▪ Yukarıda belirtildiği üzere barajsız bir temsil vardı -> bu parçalı yapı nedeniyle sıkça hükümet boşluğu oluşuyordu o CB eğer mecliste seçilemiyorsa ne yapılacğaına dair hüküm bulunmaamktaydı o Bunlar siyasal istikrarsızlıklara ve anayasal tıkanıklıklara neden olmaktaydı: Ülkenin hükümetsiz kalması (=hükümet boşluğu), cumhurbaşkanının uzun bir süre seçilememesi gibi o Özgürlüklerin geniş olması Türkiye koşullarında sosyolojik ve siyasal nedenlerden dolayı bir kaotik duruma neden olmuştur ▪ 70’li yıllardan sonra Anayasaya yoğun eleştiriler => bu eleştiriler dikkate alınsaydı 80 darbesi gerçekleşmeyebilirdi 1971 muhtırası ile eksikliklerin giderilmesi yönünde anayasal değişiklikler yapıldı. Ancak bunlar daha çok özgürlükleri daraltmayı otoriteyi güçlendirmeyi hedeflemiştir, aksaklıkları ve tıkanıklıkları gidermeyi değil (Ör. Özgürlüklerin kötüye kullanılması yasağı formüle edilmiştir, özerkliklerin sınırlandırması (TRT, Üniversite)) 82 Anayasası hazırlanırken asıl amaç otoritenin güçlenmesi ve özgürlüklerin sınırlanması idi. Bu nedenle 61 Anayasasının tüm hükümleri neredeyse silinmiş idi. Nedeni: 61 Anayasasının yol açtığı tıkanıklıkları önlemek için, siyasal krizlerde belirleyici olan yetkili bir Cumhurbaşkanı gerekliydi 1982 Anayasası = Klasik Parlamenter rejimi sürdürmek ile birlikte bu rejime bir takım farklılıklar katmıştır - O nedenle 1982 Anayasasının ilk şeklindeki hükümet sistemi -> zayıflatılmış parlamenter rejim, rasyonelleştirilmiş parlamenter rejim olarak adlandırılmaktaydı o Bir parlamenter rejim var: o Seçimler sonrası bir meclis oluşuyor bunun içinden yürütme çıkıyor (Parlamentoda en fazla oyu alan parti lideri hükümeti oluşturuyor) o Cumhurbaşkanı Parlamento taraıfndan seçiliyor o Ancak farklılık: CB yetkilerle donatılmıştır ▪ Nedeni: 1961 Anayasası döneminde yaşanan siyasal istikrarsızlıkların önlenmesi için CB’nına hakem rolü verildi ör.: ▪ CB 4 turda seçilemezse genel seçimlerin yenileneceği belirlenmişti -> Bununla birlikte parlamentodaki partiler CB üzerinden uzlaşmaya zorlanmıştır (2007 değişikliğinin nedeni buydu) ▪ Meclis seçildikten sonra hükümet 45 gün içerisinde kurulamıyorsa veya kurulan hükümetin 45 gün içerisinde güven oyu alamaması ile birlikte seçimler CB tarafından yenilenebilirdi o T: Kural olarak parlamenter sistemde CB yetkisiz ve sorumsuzdur. Ancak 82 Anayasasının ilk şeklinde geniş yetkilere sahiptir. Peki hala sorumsuz mudur? Hukukta ilke: yetki varsa, Hukuk devleti ilkesi gereğince sorumlulukta olmalı. Bu sorumsuzluğun ortadan kalkması için karşı imza kuralı geliştirilmiştir: CB bir yetki kullanacaksa ve işlemi hukuken sonuç doğuran bir işlemse o zaman ilgili Bakan/Başbakanla birlikte imzalaması gerekir Ancak 1982 Anayasasının sorunu: CB’nin yetkileri Anayasada belirtilmiş, fakat karşı imza kuralına bağlı olarak kullanılacak yetkiler açıkça sayılmamıştı Erdoğan Teziç: Ancak CB’nın işlemlerinin bazıları, niteliği gereği tek başına yapılması gereken işlemlerdir (ör. Yasamanın yaptığı kanunları anayasaya götürmek, Meclise Kanunları görüşülmesi üzere tekrar göndermek, yüsek yargı mensuplarının atanması). Bir kısım: CB yetkisiz ve sorumsuzdur, ancak vatana ihanetten sorumludur, ancak vatana ihanet suçunun işlenmesi çok zordur. Dolayısıyla hangi işlemleri tek başına yapabileceğini nitelik olarak belirleyelim. CB bazi işlemleri işin niteliği gereği tek başına yapması gerekir - > Bakanın imzası saçmadır, yürütmenin yargıya engelidir Dieğr görüş: Bu konuda bir açıklık yok, açıklık getiren bir hüküm gerekmektedir 82 Anayasası dönemimde büyük oranda CB anayasa tarafında verilen görevleri tek başına gerçekleştiriyordu -> bu da Hukuk devleti açısından(yürütmenin işlemlerinin yargısal denetimi) büyük bir sorun çünkü Anayasada CB’nin