EĞİTİM SOSYOLOJİSİNDE TEMEL KAVRAMLAR VE KONULAR
Document Details
Uploaded by Deleted User
Tags
Summary
This document discusses fundamental concepts and topics in education sociology. It explores the relationship between society and education, examining concepts like social groups, communities, and societal institutions. It also touches upon the emergence of sociology as a field, highlighting figures like Auguste Comte. The text also delves into social change, its characteristics and various facets.
Full Transcript
# EĞİTİM SOSYOLOJİSİNDE TEMEL KAVRAMLAR VE KONULAR ## Hazırlık Soruları 1. Toplum nedir? Topluluk nedir? İnsan neden toplum içinde yaşar? 2. Sosyoloji bilimi nerede, nasıl ve niçin ortaya çıkmıştır? 3. Eğitim ve toplum arasında ne tür ilişkiler vardır? 4. Toplumsal kurumlar, olgular ve eğitim deni...
# EĞİTİM SOSYOLOJİSİNDE TEMEL KAVRAMLAR VE KONULAR ## Hazırlık Soruları 1. Toplum nedir? Topluluk nedir? İnsan neden toplum içinde yaşar? 2. Sosyoloji bilimi nerede, nasıl ve niçin ortaya çıkmıştır? 3. Eğitim ve toplum arasında ne tür ilişkiler vardır? 4. Toplumsal kurumlar, olgular ve eğitim denildiğinde neler anlaşılır? ## İnsan ve Toplum Eğitim sosyolojisi, genel sosyoloji biliminin alt alanlarından biridir. Eğitim sosyolojisine geçmeden; önce içtimaiyat, sonra sosyoloji hakkında bazı bilgiler edinmek anlamlı olacaktır. Türkçeye "toplum bilim" olarak tercüme edilen sosyoloji, 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan bir bilim alanıdır. Sosyolojinin temel konusu, toplumdur. Toplumun nasıl meydana geldiğini, hangi kurumların nasıl etkileşim halinde olduğunu araştırır. Ayrıca toplumsal kurumların ürettiği sorunların genel geçer sebeplerini kendine özgü metodolojisi ve kavramlarıyla araştırır. Toplum ve topluluk birbirine yakın anlamda kavramlar olmakla birlikte farklıdır. Topluluk, bir grup canlının tabii ihtiyaçlarını karşılamak üzere daha çok içgüdüsel olarak bir arada bulunma ve işbirliği yaparak yaşama durumudur. Topluluk hayatında grup üyeleri arasında hemen her bakımdan tam bir benzeşme, bir olma ve aynı amaç için yaşama söz konusudur. Oysa toplumun oluşmasını sağlayan temel unsur farklı yetenek, düşünce, amaç ve niteliklerde bulunan insanların bir araya gelmesidir. İnsanların amaçları, davranışları, beğenileri farklı bile olsa, herkesin kendi amacına ulaşabilmek için bir diğeriyle rasyonel bir iş bölümü ve işbirliği yaparak uyumlu bir yaşama alanı meydana getirmesine toplum denilir. Toplumun özü topluluktan farklı olarak, farklılıklara dayanmasıdır. Ancak bu farklılık insanların kendi rızalarıyla ürettiği kurallarla anlamlı, ahenkli ve güvenli bir ortam üretir. Bu ortam insanın insana ait niteliklerini en iyi biçimde geliştirip gösterebileceği ve üretebileceği yerdir. İnsanın diğer canlılardan temel farkı, kültür sahibi olmasıdır. Kültür, tabii olanın karşısında insanın ürettiği maddi ve manevi her şeydir. Kültür ürünlerinin gelişmesi, birikmesi ve dünya üzerinde çok büyük geniş alanları da etkileyecek halde yükselmesi durumuna medeniyet denilir. Şu halde toplum, kültür ve medeniyetin üretildiği insan birlikteliğidir. İnsanların bir araya gelerek oluşturdukları birikim gerçekte ne kadar toplum ise, gerçek anlamda kültür ve medeniyet üretme kapasiteleri de o nispette yüksek olur. Aksi halde, sadece yaşamaktan ve neslini devam ettirmekten ibaret olan topluluklar gibi varlıklarını sürdürür. İnsan için sadece yaşamak değil, iyi yaşamak esastır. Spinoza'ya kulak verilirse, insanın öz u hazdır. İyi yaşamak; ancak iyi bir toplum meydana getirmekle mümkün olabilir. Ancak toplum; çok farklı kabiliyet, istek, niyet ve düşüncede insanlardan bir araya geldiği için burada daima büyük sorunlar ve çatışmalar ortaya çıkar. Bu sorunların çözümü bir üst otorite olan devlet tarafından sağlanır. Devlet; toplumsal sorunları çözmede din, hukuk, gelenek, ahlak, eğitim, kültür, ekonomi vb. kurumların sağladığı imkânları kullanır. ## Sosyolojinin Ortaya Çıkışı İnsanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden modern döneme (Sanayileşme Çağı, 18. yüzyılın başları) gelinceye kadar çok karmaşık toplum hayatı söz konusu değildir. Bu döneme kadar daha çok kırsal kesimde yaşayan, ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan, dinin ve diğer inançların hayatı anlamlandırmada merkezî bir yer tuttuğu, az sayıda seçkin yöneticinin, din adamı ve tüccar tabakası desteğiyle geniş kesimleri yönettiği bir hayat/sistem var olagelmiştir. Oysa felsefe, bilim, teknik ve teknolojinin gelişerek devlet, siyaset, ekonomi, yaşam biçimi, eğitim, inanç vb. bir arada yaşamaya dair her ne varsa, hepsinin radikal biçimde değiştiği sanayi devriminden sonra, daha önceden görülmeyen sorunlar, bunalımlar ve yeni kurumlar ve kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Sanayi toplumunda yerleşim yerleri artık, şehirler olmaya başlamıştır. Tarım ve hayvancılıktan ziyade imalat ekonomisi ön plana çıkmıştır. Devletlerin yönetim biçimi, iktidarın kaynağı ve meşruiyeti ile din, tanrı ve toplumsal hayatın düzenlenmesi gibi konularda ciddi değişimler olmuştur. Bürokrasi, herkesi ilgilendiren vergi, zorunlu askerlik, zorunlu eğitim, yükseköğretimin yaygınlaşması gibi yeni durumlar ortaya çıkmıştır. Nüfusun artması, işsizlik, sömürü, eğitimsizlik, geleneksel inanç ve değerlerin iş yapamaz hale gelmesiyle, büyük sorunlar yaşamaya başlayan devletler/ülkeler, geleceklerini temin edebilmek için öncelikle karşılaştıkları bu sorunu anlamak, açıklamak ve rasyonel şekilde ifade etmek istemişlerdir. İşte, sanayileşme devrinde Avrupa'da toplumların karşılaştıkları hemen her türlü sorunu bilimsel yollarla araştırarak bu sorunların taraflarını, nedenlerini, bileşenlerini ve ürettiklerini akli yol ve yöntemler kullanarak belirleme sürecine sosyoloji denilmiştir. Sosyoloji kavramını ilk defa Fransız Sosyolog Auguste Comte (1798-1857) kullandığı için kurucusu o kabul edilmiştir. ## Sosyolojinin Alt Dalları Sosyolojinin araştırma nesnesi toplumdur. Sosyoloji, en temelde toplumsal kurumlar arasındaki ilişkileri ve onların ürettiği olguları inceler. Toplum çok sayıda kurumsal yapıdan meydana gelir. Toplumu meydana getiren temel kurumların başında aile, sağlık, siyaset, hukuk, güvenlik, eğitim, din, iletişim ve eğlence gelir. Kurumların görevlerini yerine getirdikleri fiziksel ortama/mekâna ise "kuruluş” denilir. Okul, hastane, karakol, postane, adliye, ibadet yerleri ve turizm merkezleri birer kuruluştur. Sosyoloji; bütün bu kurumların toplumla ilişkisini araştırdığından her birine ait farklı bilgi kümeleri, araştırma metodolojileri ve kavramlar üretmiştir. Sosyolojinin bütün toplumsal kurumlar için genel-geçer metodu, kavramları ve araştırma yöntemleri yoktur. Sosyoloji değil, sosyolojiler vardır. Bu bakımdan genel sosyolojik ilkelerin ötesinde, her kurumun kendine ait sosyolojisi vardır (eğitim sosyolojisi, sağlık sosyolojisi, hukuk sosyolojisi, spor sosyolojisi gibi). Sosyolojinin alt dalları olan bu kurumların kendilerine özgü araştırma konuları/nesneleri, araştırma metodolojisi, yayınları, personelleri ve kavramsal dünyası vardır. ## Sosyolojinin Anlamı ve Faydası Öncelikle, sosyoloji; toplumsal olguları, toplumsal kurumları inceleyen bir bilim alanıdır ve toplumsal sorunları çözmeyi amaç edinmez. Bu yönüyle sosyoloji "normatif" bir bilim alanı değildir. Diğer bir ifadeyle kurallar koyan ve bu kurallara insanların uymasını isteyen (hukuk, ahlak ve eğitim gibi) bir kurum değildir. Sosyoloji, toplumsal olayları bilimsel yöntemlerle inceler ve olayların, sorunların çok yönlü sebeplerini neden-sonuç ilişkisi içinde açıklar. Sosyolojinin verileri kullanılarak, sorunlara çözüm üretmek diğer sosyal kurumların (belediye, güvenlik, hukuk, vb.) görevidir. Sosyoloji, yerel ve küresel düzeyde toplumsal değişim ve dönüşümleri sistematik biçimde inceler ve açıklar. Toplumsal sorunların çözümüne sosyal, siyasal ve kültürel politikaların üretimine bilimsel katkı sunar. Buradan hareketle gelecekteki toplumsal yaşamı öngörmeye çalışır. Toplumsal gerçeği anlamlandırmak, toplumdaki grup dinamiklerini irdelemek, insanlar arasındaki ilişki ve etkileşimlerin yapısı ve işleyişi ile ilgili kural ve ilkeleri ortaya koymak, sosyal davranışı toplumsal bağlam içerisinde açıklamak sosyolojinin temel amacıdır. Sosyolojinin araştırma konusu bireyin toplumla ilişkilerinden eğitim, din, aile, ekonomi gibi toplumsal kurumların incelenmesine; kırsal ve kentsel yaşamdan, siyasete kadar geniş bir yelpaze sunar. Değişimin hızlandığı ve olayların karmaşık boyutlar kazandığı dünyada, toplumsal sorunların (zorunlu göç, kutuplaşma, kültürel yozlaşma, toplumsal güvensizlik vb.) anlaşılması sosyolojik açıklamalarla mümkündür. İletişim, etkileşim ve bilgi paylaşımı giderek sınırları yok etmektedir. Bu durum, farklı kültürlerin hiç olmadığı kadar iç içe geçmesine ve birbiri üzerinde etki kurmaya çalışmasına sebep olmaktadır. Bu etkileşimlerin meydana getirdiği beklenmedik gelişmeler ve grup dinamikleri karşısında sosyoloji, zamanın ruhunu anlamaya imkân tanıyan açıklamalar getirir. ## Sosyolojinin ve Eğitim Sosyolojisinin Bazı Önemli Kavramları Yukarıda ifade edildiği gibi sosyolojinin bütün toplumsal olay, olgu, kurum ve sorunlar için genel geçer kavramları ve araştırma yöntemleri yoktur. Ancak yine de sosyolojinin bazı kavramları bütün alt alanlarda kullanılır. Bunlardan bazılarını açıklamak, eğitim sosyolojisi dersinin daha anlaşılır olması bakımından önemlidir: **Toplumsal Olay** Olay (vak'a); yeri, zamanı, eylem niteliği ve eylemi gerçekleştirenlerin (özne, fail) belli olduğu sabit, kaydedilebilen oluşum veya harekettir. Olay, bir kişiyle sınırlı olabileceği gibi daha fazla kişiyle de gerçekleşebilir. Toplumsal olay ise başlangıcı bir ya da birkaç kişiyle olsa da ilerleyen safhalarda toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren eylem/hareket ve oluşuma denilir. Olay, oluşumu ve etkisi bakımından tekil ve sınırlıdır. Toplumsal olay ise pek çok insanı etkiler. Sokakta iki kişinin kavga etmesi bir olaydır, bir kişinin cüzdanının çalınması bir olaydır. Ancak hırsızlık olayının hayli yaygınlaşması, kapkaçın artması, iki kişinin kavgasının, bütün mahalle hatta bölgeye yayılması ve herkesi ilgilendirir hale gelmesi bir toplumsal olaydır. **Toplumsal Olgu** Olgu (vakıa); tekil olayların yer, zaman ve özneleri belirtilmeden sadece o eylemin ifade edilmesidir. Okulda iki kişinin kavga etmesi bir olay iken, sadece "kavga" ya da "şiddet” ifadesi bir olgudur. Olayda yer, zaman ve özne bellidir. Olguda bunlardan hiçbiri belli değildir. İstanbul'un alınması, fethedilmesi bir olaydır. Fetih, savaş, barış vb. ifadeler ise tekil olarak kullanıldıklarında bir olguyu ifade eder. Bu kavramların toplumla ilgili olarak kullanılmasına toplumsal olgu denilir. Bir toplumda, şiddet olayları arttığı zaman, şiddetten toplumsal bir olgu olarak bahsetmek gerekir. Olgular üzerine, sadece olgunun kendisi hakkında konuşmak, son derece güçtür. Ancak bu güçlüğü anlayabilenler, toplumsal olayları ve olguları çok daha iyi kavrar. ## Toplumsal Değişme ve Dönüşme Değişme ve dönüşme kavramları birbirinden farklıdır. Değişim; bazı temel yapıların farklı etkilerle, belli bir zaman aralığında aynı kalarak farklılaşmasını anlatır. Burada bazı şeylerin aynı kalması, sabit olması, değişmemesi önemlidir. Dönüşümde ise aynı kalan bir şey yoktur. Bir kişi, toplum ya da kurumun bütünüyle başka bir hale bürünmesine, fiziksel ve kimyasal yapısında farklılaşma olmasına dönüşüm denilir. Toplumlar hiçbir zaman tam anlamıyla bir dönüşüm geçirmez. Her toplum kendi tarih, kültür, coğrafya vb. birikimlerinden yapısal olarak miras taşır. Bu bakımdan toplumdaki farklılaşma “toplumsal değişme” olarak adlandırılmıştır. Bir toplumun belli bir dönemdeki, belli bir zaman aralığındaki duyuş, düşünüş, yaşayış tarzının çeşitli sebeplerle (iç ve dış, ekonomik, sosyal, kültürel dini, siyasi, teknolojik, göç, iklim, beslenme, eğitim, özgürleşme, basın, iletişim vs.) yeni bir şekle, tarza, görünüme kavuşmasına ve bu iki dönem arasındaki farkın insanlar tarafından görülmesi ve fark edilmesine "toplumsal değişme" denilir. Toplumsal değişme kısa sürede gerçekleşen ve görülebilen bir farklılık değildir. Ancak Türkiye gibi gerek coğrafi gerekse sosyal ve kültürel bakımdan değişime çok açık toplumlarda bu dönüşümlerin daha hızlı gerçekleşmesi söz konusu olabilir. Toplumsal değişme; toplumsal kurumların yapısında, eylem biçiminde ve günlük hayat tercihlerinde görülebilir. Örneğin, 1990'lı yıllarda insanların dinlenme ve eğlenme tercihleri ile 2020'li yıllarda insanların dinlenme-eğlenme tercihlerinin farklılık göstermesi bir toplumsal değişmedir. Keza, bundan yirmi-otuz sene önce toplumun ev ve yerleşim tercihleriyle 2020'li yıllarda insanların ev, evlenme ve ikamet tercihlerindeki değişim toplumsal değişmeye verilebilecek örneklerdir. **Toplumsal Değişmenin Özellikleri:** * Toplumsal değişme belli bir zaman aralığında gerçekleşir. Zaman aralığı bazen oldukça uzun olmasına karşın bazen daha kısa olabilir. * Bir kurumdaki toplumsal değişmenin niteliği, görünümü ve etkisi toplumdan topluma farklılık gösterir. * Toplumsal değişmenin ortaya çıkardığı farklılık insanların her zaman yararına ve daha iyi noktaya doğru gitmesine sebep olmayabilir. * Toplumsal değişimler genelde radikal ve hayli derin etkiler içerir. * Toplumsal değişme beraberinde sosyal çöküş, bozulma, yozlaşma, kalkınma, ilerleme vb. sonuçlar üretir. Görüldüğü üzere toplumsal değişme istenilen yönde olabileceği gibi istenmeyen biçimde de olabilir. * Toplumsal değişme, toplumun tamamında etkili olabileceği gibi sadece bir kısmını da etkileyebilir. Böylesi durumlar kısmî ya da total (bütünsel) değişim olarak adlandırılır. * Toplumsal değişimler oldukça sert/radikal ya da yumuşak olabilir. * Toplumsal değişimler toplumların isteğiyle gönüllü/iradi ve kendiliğinden olabileceği gibi bir lider ya da oligarşik grup tarafından zorla da olabilir. Böylesi değişimlere "otokratik/zorunlu toplumsal değişmeler" denilir. ## Toplumsal değişmeyle birlikte anılan üç kavram vardır: Kalkınma, gelişme ve ilerleme. Kalkınma bir toplumun bütün kurumlarında, -bileşik kaplar misali- sosyal, kültürel, iktisadî ve kültürel bakımdan, hayat kalitesini arttıran, yaşamayı kolaylaştıran ve genel olarak herkesin istediği yönde meydana gelen farklılaşmadır. Kalkınma daha çok ekonomik iyileşmeye vurgu yapar. Gelişme, büyük ölçüde kalkınmayla aynı olmakla birlikte ekonomik yönlerden ziyade kültürel, bilimsel vb. taraflara vurgu yapan bir kavramdır. İlerleme ise bir toplumun ekonomik, sosyal, kültürel vb. alanlarındaki birikimin sayısal artışına verilen addır ve ilerleme her zaman müspet/olumlu bir anlam taşımaz. Bütün bu kavramlar toplumsal değişim ve dönüşümün içinde bir anlam ifade eder. ## Sosyal/Toplumsal Sınıf Toplumsal sınıf, sosyolojinin temel ve karmaşık kavramlarından biridir. Literatüre büyük ölçüde Karl Marx tarafından dâhil edilmiştir. Bir toplumda ekonomik düzey, günlük yaşam biçimi ve tercihler; eğitim, kültür, sağlık, saygınlık vb. bakımlardan birbirine benzeyen ve kendi için bilinçli ya da bilinçsiz bir bütün sağlayan toplumsal kategorilere “toplumsal sınıf" denir. Sosyal sınıfların oluşumunda insanların nasıl yaşadığı, tükettiği, kişisel beğenileri, değer sistemleri, başkalarıyla kurdukları ilişki biçimi, diğer bir ifadeyle başkalarını nasıl algıladıkları ve başkaları tarafından nasıl algılandıkları belirleyicidir. Sosyal sınıflar herhangi bir kanunla veya dinî açıklamayla değil, toplumsal teamüllerle belirlenir. Bu bakımdan bazı toplumlarda insanlar sınıf değiştirebilme imkânına sahiptir. Bazılarında ise sert geleneksel kabuller yüzünden statik bir durum vardır. Sınıf değiştirme kolay ve kısa sürede gerçekleşmez. Sosyal bir sınıfa ait olma durumu aileden miras alınan, kanuni ve geleneksel bir temele oturmayabilir. Bir kişinin sosyal sınıfının belirlenmesinde sahip olduğu statü önemlidir ve bu statüler çoğunlukla kazanılmış statülerdir. Sınıflar arası "hareketlilik" ve sıkça görülen bir durumdur. Sosyal sınıf kişiler arasında özellikle maddi kaynakların mülkiyeti ve kontrolü gibi ekonomik temelli farklılıklara dayanır. Unvan, prestij, geleneksel ve kültürel değerler gibi ekonomik temele dayanmayan farklılıklar önemini kısmen yitirmiştir. Sanayileşmiş, modern toplumlarda daha çok insanların gelir ve eğim-kültür düzeyini esas alan, genel olarak üst, orta ve alt olmak üzere bir sınıflama mevcuttur. ## Toplumsal Sınıflamalar Tarih boyunca insanların din, düşünce/ideoloji ve ekonomiyle olan ilişkileri dikkate alınarak tanımlama ve sınıflamalar yapılmıştır. Bu tanımlamalar 19. yüzyılda sosyolojinin ortaya çıktığı döneme aittir. Sosyolojinin kurucusu Auguste Comte'a göre insanlık üç önemli tarihsel dönemden geçmiştir: teolojik, metafizik ve pozitif dönem. Bu tasnif insanların kendilerini ve varlık dünyasını açıklayan, inanç, din ve ideolojiyi dikkate alan bir sınıflamadır. Her bir dönemin uzun açıklaması yapılabilir. Toplumsal sınıflamalardan ikincisi, Karl Marx ve Hegel'in açıklaması olan ekonomik temelli sınıflamadır. Bunlara göre insanlık tarihi en baştan bu zamana kadar üç ayrı dönemden geçmiştir. İlk önce avcılık ve toplayıcılık zamanı yaşanmıştır. Bu dönemi tarım ve toprağı işleme dönemi takip etmiştir. En sonunda ise sanayi dönemi/kapitalist dönem başlamıştır. Marx ve Hegel'in bu tasnifi, insanların üretim biçimlerine ve mülkiyet ilişkisine dayanır. Üçüncü toplumsal bir sınıflama Herbert Spencer ve Ferdinand Tönnies'e dayanan "karşıt ilişkiler" açıklamasıdır. Buna göre toplumlar insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar toplum içerisindeki karşıtlıklar sayesinde yaşamıştır. Karşıtlıklar arasındaki çatışmalar toplumun dinamizmini ve devamını sağlar. Mesela askerî/otoriter toplum-sivil toplum, işçi-memur toplumu, kır-şehir toplumu, işçi-işveren çatışması gibi. ## Bireyselleşme Sosyolojinin önemli kavramlarından olan bireyselleşme/ferdileşme; bir insanın içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını ve kültürünü içselleştirerek yeteneklerini keşfetmesi, kendini özgür biçimde ifade etmesi ve tercihleri doğrultusunda hareket edebilmesidir. Bireyin yeterliklerinin ve kendine ait özelliklerin ön plana çıkması, gelişme göstermesi bireyselleşmedir. Bireyselleşme, kısmen topluma rağmen ama toplumla birlikte, toplum içinde bireyin kendi ayaklan üzerinde durabilmesini ifade eder. Toplumu, yerelliği, kültürü dikkate almayan bir bireyselleşme daha çok yabancılaşma ve dışlanmayı beraberinde getirir. Yabancılaşma ve dışlanmanın arttığı ortamlarda da toplumsal alt kültürler oluşur. Alt kültürler bir toplum için kısmi zenginlik sayılabileceği gibi tehlike ve tehdit olarak da algılanabilir. ## Toplumsallaşma/Sosyalleşme Her insan bir kültür içine doğar ve zamanla o kültürü içselleştirir. İçine doğulan kültürün davranış ve beklentileri, beğenileri, alışkanlıkları, eylem ve düşünme biçimleri benimsenir. Bireyin içinde yaşadığı toplumun ve kültürün sorunlarına, yaşayış biçimine, değer ve inanç dünyasına bağlanmasına, onları kabullenmesine ve pratik hale getirmesine “sosyalleşme/ toplumsallaşma" denir. Toplumsallık, insanın dışında bir oluşumun insanı kuşatmasıdır. İnsanın dışında var olan toplumda oluşmuş dinî, ahlaki, siyasi ve kültürel normlar, kurallar insanı kuşatır, onun eylem ve düşünce dünyasını biçimlendirir ve bir yönüyle sınırlar. ## Toplumsallaşma Ortamları İnsanın toplumsallaşabilmesi, içine doğduğu kültürü bütün incelikleriyle öğrenmesi ve içselleştirebilmesi için aileden başlayan, sokak, çevre, okul vb. birçok ortama ihtiyacı vardır. Bu ortamlar ne kadar çoğalır ve insan da buralarda ne kadar dikkatli/alıcı davranırsa o nispette toplumunu tanır. Dinî çevreler, yapılar, siyasi partiler ve lokaller, arkadaş ortamları, kütüphaneler, kahvehaneler, pastaneler, kafeler, sinema salonları, spor, eğlence ve alışveriş mekânları öncelikli sosyalleşme ortamlarıdır. Düğün, sünnet, nişan, kutlama, karşılama, uğurlama, davet, ziyafet, iş toplantıları önemli toplumsallaşma anlarıdır. Kitle iletişim araçları da artık en önemli toplumsallaşma ortamı haline gelmiştir. Kitap, gazete, radyo ve televizyonun yanında hayatı çepeçevre kuşatan internet, sosyal medya ortamları, şifreli kanallar, bloglar gibi dijital ortamlar sosyalleşmenin aktörü haline gelmiştir. Bazı dar arkadaşlık gruplarının etkin olduğu alt kültürler, çete ve mafyatik oluşumlar da sosyalleşme ortamı olmakla birlikte bunlar jargonları ve davranış kalıpları bakımından genel kültür ortamından kısmen soyutlamış, ayrılmış yaşama ve davranma biçimleridir. ## Küreselleşme (Globalization) Küreselleşme; dünyadaki bütün devletlerin, şirketlerin, iş, eğitim, sağlık, ekonomi ve siyaset olgularının birbirini ve bütün dünyayı ilgilendirir hale gelmesini anlatan çok boyutlu, katmanlı ve karmaşık sürecin adıdır. Ulaşım ve iletişim teknolojileri aracılığıyla dünyanın herhangi bir yerindeki gelişmenin, diğer yerleri, kültürleri, toplumları olumlu ya da olumsuz ilgilendirmesi, etkilemesi hadisesidir. Küreselleşmede her ne kadar bütün devlet ve toplumlar söz konusuymuş gibi görünse de belli güç odakları daima başat rol oynar. ## Küreselleşmenin Boyutları 1. Ekonomik Boyut: Dünya ekonomisinin âdeta büyük bir kütle gibi her an ve her yerde birlikte hareket etmesi ve güçlüler lehine olmak üzere bütün işletmelerin ve finans merkezlerinin birbirine bağlı olması, birindeki durumdan diğerlerinin etkilenmesidir. 2. Kültürel Boyut: Fikirlerin, değerlerin, beğenilerin, yeme-içme ve giyinme biçimlerinin farklı araçlarla dünyada yaygınlık göstermesidir. Ancak bunda da yine güçlü ve büyük olanlar lehine bir işlem söz konusudur. 3. Siyasi Boyut: Ulusal idari sistemlerin, daha üst uluslararası siyasî organizasyonların etkisi ve denetimi altına girmesidir. Birleşmiş Milletler, uluslararası insan hak ve demokrasi örgütleri, çevre gönüllüleri vb. yapılar dünyanın bütün siyasal sistemlerini az ya da çok etkileyebilme gücüne sahiptir. Küreselleşme ile insan ve toplumların hayatında belirgin olarak şu değişimler görülür: İnsanların seyahat edebilmesi, yer değiştirebilmesi daha esnek ve bazen de zorunluluk haline gelmiştir. Bilgi ve bilgiye dayalı değer dünyası hızla artmıştır, özellikle internet teknolojisi ile dünyanın her yeriyle gerek bilgi gerekse kültür bakımından her an irtibat halinde olmak mümkündür. Bu olumlu gibi görünen etkileri yanında küreselleşmenin olumsuz yönleri de ortaya çıkmaktadır: Küresel, devlet üstü şirketler birey hak ve özgürlüklerine rahatça saldırabilmekte, bireysel verilere müdahale edebilmekte, onları deforme ederek sınırlayabilmekte ve istismar edebilmektedir. Mahremiyet yok olmaktadır. Ulusal ve küresel güçler mahrem bilgilere rahatça ulaşabilmektedir. Covid-19 salgınında görüldüğü gibi, küresel salgın hastalar hızla ve tehlikeli biçimde yayılabilmekte ve böylece bütün dünya hemen her bakımdan olumsuz etkilenmekte, büyük bir belirsizlik meydana gelmektedir. Büyük çevre felaketleri artmakta, denizlerin ve tabiatın dengesi bozulmakta ve hayvanlar dünyası hiç olmadığı kadar tehlike altına girmektedir. Farklı din ve kültürden olanları dışlama, ırkçılık, yabancı ve mülteci düşmanlığı gibi insanlık için onur kırıcı davranışlar artmaktadır. ## Yabancılaşma Karl Marx'ın sosyoloji literatürüne soktuğu bu kavram, özet haliyle bireyin kendi emeği sonunda ürettiği nesneyi/metayı/ürünü bir zaman sonra kontrol edemez hale gelmesini ve bu nesnenin karmaşıklaşarak insanı kontrol eder duruma gelmesini anlatır. İnsan; kendi ürettiği bir nesneden bir süre sonra uzaklaşmakta, onu bütünüyle anlayamayacak, kavrayamayacak ve satın alamayacak duruma düşmektedir. Burada asıl mesele, insan emeğinin değersizleşmesi ve anlamsızlaşmadır. Daha geniş bir anlamda ise yabancılaşma; bireyin kendisi dâhil, içinde bulunduğu ortam, aile, toplum, kültür ve değerler dünyası ile arasında mesafe oluşmasıdır. Yabancılaşmada bireyin kendi insani hali başta olmak üzere yakın çevresi ve doğa ile irtibatının zayıflaması ve mekanik bir parça haline gelmesi de anlatılır. ## Toplumsal Hareketlilik Birey ya da grubun ekonomik, sosyal, kültürel statüsünde meydana gelen değişimi ifade eder. Toplumsal hareketliliğin iki türü vardır: 1. Dikey Hareketlilik: Alt sosyoekonomik ve kültürel tabakadan üst tabakaya ya da üst sosyoekonomik sınıftan alt tabakalara düşme halidir. Örneğin; babası çiftçi olan birinin farklı etmenlerle üst düzey bir iş insanı, bürokrat, asker, vb. bir mevkie gelmesidir. Ancak bir sınıfta bulunmak, sadece tek bir faktöre/veriye bağlı değildir. Aynı zamanda o sınıfın yaşam biçimi kültürünü de içselleştirmek gerekir. Bu da uzun zaman alır. Alt sınıftan birinin eğitim, hızlı zenginleşme, evlenme vb. sebeplerle yükselmesi, onun sınıf atladığı anlamına gelmez. Aynı şekilde, üst sınıflarda yer alan bir hanedan mensubu, yüksek bürokrat ya da iş insanının ihtilal, iflas, savaş göç vb. sebeplerle her şeyini kaybederek yoksul hale gelmesi, onun bir anda en alt tabakaya düştüğü anlamına gelmez. Toplumda dikey hareketi sağlayan unsurların başında eğitim, ekonomi, karizmatik şahıslar, savaş, barış, salgın, hastalıklar, nüfus, teknoloji, kültür ve din, aile ve siyaset, göç, evlilik gelir. 2. Yatay Hareketlilik: Birey ya da grupların ekonomik durum ve sosyal statülerinde belirgin bir değişim olmadan, işini ya da çalışma mekânını değiştirmesidir. Örneğin; polis memuru olan birinin, benzer gelir düzeyindeki başka bir memuriyete geçmesi ya da İstanbul'da görev yapan bir memurun Mersin'e tayin olmasıyla hayatında yaşadığı durum bir yatay hareketliliktir. ## Eğitim Sosyolojisi Nedir? Eğitim, toplumun en önemli ve kritik kurumlarından biridir. Sosyoloji toplumun bütün kurumlarıyla ilgilenirken eğitimle daha çok ilgilenen ve daha hususi bir alanda faaliyet gösteren kısmı ortaya çıkmıştır. “Eğitim ve toplum arasında çeşitli düzey ve ortamlarda gerçekleşen etkileşimi, sosyolojik yöntem ve yaklaşımlara dayalı olarak sistematik biçimde inceleyen bir çalışma alanına eğitim sosyolojisi (sociology of education) denilir. Eğitim sosyolojisi; sosyal- psikoloji, sosyal antropoloji, tarih, felsefe gibi pek çok disiplinden beslenir ve onları besler. Tıpkı eğitim bilimleri gibi disiplinler arası bir karaktere sahiptir. Bu nedenle, eğitim ve sosyolojinin birleştirildiği iki eksenli bir yaklaşımdan daha çok, eğitim ve öğrenmenin toplumsal boyutlarını anlamak için sosyolojik yöntem ve teoriye başvurulan bağımsız bir alan olduğunu söylemek daha uygundur". Eğitim sosyolojisi her ne kadar 1950'lerden sonra gelişmiş ve kurumsallaşmış olsa da, alanın ilk derslerini veren, bazı temel kavramlarını tanımlayan Emile Durkheim'dır (1858- 1917). Bu sebeple eğitim sosyolojisinin kurucusu kabul edilir. Sosyoloji büyük ölçüde Fransa'da gelişmiş ve yaygınlaşmış bir bilim olduğundan, bir "Fransız bilimi" olarak bilinir. Türkiye'de Tanzimat sonrası Cumhuriyet öncesi dönemde Batı'ya en çok açılan pencere Fransa olduğu için Fransa'da meydana gelen olaylar, toplumsal yapısı, eğitim sistemi, eğitim programları, oradaki ideolojik akımlar bizi doğrudan etkilemiştir. Fransa'da sosyolojiye çok önem verildiği için bizde de çok önem verilmiştir. Dünyada liselere sosyoloji dersini Fransa'dan sonra koyan ikinci ülke 1924 müfredatıyla Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. ## Eğitim sosyolojisi, II. Dünya Savaşı öncesinde "eğitsel sosyoloji" (educational sociology) olarak, sosyolojinin ve pedagojinin arasında belli belirsiz bir disiplin olarak varlık göstermiştir. Ancak tam olarak 1950'lerden sonra müstakil bir bilim dalı haline gelmiştir. Eğitsel sosyoloji, normatif (uyulması gereken kurallar ve davranışlar belirleyen) bir alan olan eğitimin hizmetinde, ona uygun, onun işine yarayacak araştırmalar yapan, reform ve proje önerileri üreten bir alanı ifade eder. Eğitim sosyolojisi ise eğitim biliminden bağımsız olarak, sosyolojik sorunların eğitimdeki karşılığını araştıran, bu ilişkide ortaya çıkacak teori ve pratik açıklamaları önemseyen bir bilim alanıdır. II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın yeniden şekillenmesi sürecinde sosyal, ekonomik ve kültürel değişimler, yeni kavramlar ve ideolojiler eşliğinde önem kazanmıştır. Eğitimin kamusal bir hizmet olarak yaygınlaşması ve yeni dünyanın kurulmasında söz konusu olguların eğitime etkisinin neler olacağı eğitimcileri ve sosyologları her zamankinden daha çok meşgul etmiş ve ilgilendirmiştir. Bu yeni durum, eğitim sosyolojisinin hem bir bilim olarak teşekkül etmesine hem de üniversitelerde lisans ve lisansüstü düzeyde müstakil bir ders haline gelmesine sebep olmuştur. Eğitim sosyolojisiyle ilgili dernekler, süreli yayınlar, geniş katılımlı kongreler ve farklı organizasyonlar yapılmaya başlanmıştır. Eğitim sosyolojisi her ne kadar II. Dünya Savaşı sonrasında kurumsallaşmış bir bilim alanı olsa da sanayi toplumunun sorunları doğrultusunda var olmuştur ve modernist bir bilim alanıdır. Bu bakımdan tanımından temel kavramlarına varıncaya kadar sanayi/endüstri toplumu ve modern insanının sorunlarını merkeze almıştır. 1970'lerden sonra dünya post-modern (modern sonrası) dönemi ya da böyle adlandırılan bir durumu yaşamaya başlamıştır. 2000'li yıllardan sonra ise post-truth (hakikat ötesi ya da hakikatin önemsizleşmesi, hakikatin sıradanlaşması) adı verilen ve artık genel-geçer doğruların yerini bireysel tercihlerin aldığı yepyeni bir dünya var olmuştur. Bugünün dijital dünyasında sosyal ilişkiler, eğitim ve toplum, birey ve toplum vb. ilişkiler modernitenin en belirgin/güçlü olduğu dönemlere göre çok farklılık göstermektedir. Dolayısıyla eğitim sosyolojisi dersi işlenirken sürekli ve hızlı değişim dikkate alınmalıdır. Aksi halde anakronizm hatasına düşme riski yüksektir. ## Eğitim ve Toplum: Eğitimin Toplumsal Fonksiyonları Toplumun devamı, kültürün yeni nes