1. Hafta Slayt- BEBEKLİK DÖNEMİ PDF
Document Details
Uploaded by Deleted User
Halime Nur Sezer
Tags
Related
Summary
This presentation discusses child development, encompassing physical, cognitive, social, emotional, and linguistic aspects. It outlines the concept of development as an encompassing process involving both change and continuity and is influenced by biological and environmental factors. It covers several key developmental stages from prenatal to adulthood.
Full Transcript
Gelişim Nedir? ÖĞRETİM GÖREVLİSİ HALİME NUR SEZER Gelişim Nedir? İnsan gelişimi, döllenme ile başlayan ve ölümle sona eren yaşam döngüsü içerisinde, fiziksel, zihinsel, sosyal, duygusal ve dil alanlarında bireyin edinimleri ve deneyimlerinin toplamıdır. Gelişim, hem d...
Gelişim Nedir? ÖĞRETİM GÖREVLİSİ HALİME NUR SEZER Gelişim Nedir? İnsan gelişimi, döllenme ile başlayan ve ölümle sona eren yaşam döngüsü içerisinde, fiziksel, zihinsel, sosyal, duygusal ve dil alanlarında bireyin edinimleri ve deneyimlerinin toplamıdır. Gelişim, hem değişimi, hem de sürekliliği içinde bulundurur (Baltes, 1987; Baltes, Reese ve Lipsitt, 1980; Baltes ve Smith, 2004). Aynı zamanda gelişim hem birikimli hem de devam eden bir süreçtir. Gelişim Nedir? Birey, doğum öncesinden başlayarak, bebeklik, ilk yürüme evresi, erken çocukluk, orta çocukluk, ergenlik, beliren yetişkinlik, ilk yetişkinlik, orta yaş ve yaşlılık olmak üzere belirli gelişimsel dönemlerden geçer. Bu dönemlerden geçerken elde edilen gelişimsel kazanımların bir birikimi olmasının yanında, aynı zamanda her bir gelişim alanında hayat boyu devam eden, gelişimsel bir süreçtir Gelişim, bireyin yaşamı boyunca devam ederek, çevresel ve biyolojik faktörlerin karşılıklı etkileşimleri sonucunda oluşur. Bireyin anne ve babası sadece genetik özelliklerini çocuklarına aktarmakla kalmaz, aktarılan bu genetik özelliklerin içinde filizleneceği kültür, toplumsal sınıf, aile ve dil gibi diğer çevresel faktörler de daha birey doğmadan önce bireyin gelişimsel özelliklerinin şekillenmesinde rol oynamaya başlar. Örneğin, anne ve babasından uzun boylu olabilmesini sağlayacak genetik bir yapı ile doğan bir bireyin boyunun uzunluğu sadece genetik faktörlerle belirlenmez. Doğum öncesi dönemde bebeğin gelişimini çevreleyen faktörler: örneğin kromozom bozuklukları, annenin maruz kalabileceği teratojenler, stres; doğumdan sonraki beslenme olanakları ve hatta gelişmekte olan bireyin duygu durumunu etkileyecek çeşitli faktörlerin de etkisi ve karşılıklı etkileşimi ile ergenlik döneminin sonuna eriştiğinde bireyin boyunun kaç cm olacağı belirlenir. Gelişim bilimi “Çocuk gelişimi,” “gelişim psikolojisi” ve günümüzde yaygın olarak kullanılmaya başladığı şekliyle “gelişim bilimi,” çevresel, biyolojik ve bireysel faktörlerin bir bireyin gelişimini ne şekilde etkilediğini araştırır. Bunu yaparken, gelişim bilimi, gelişimin evrensel ve çevreye göre değişen yönlerini, bireyin gelişim sürecinde ne kadar aktif ya da pasif olduğunu, gelişimin doğrusal (sürekli) ve basamaklı (kesikli) olarak ilerleyen yönlerini ve de evrensel ve kültüre göre değişen gelişimsel fenomenleri inceleyen, insan yaşamına dair neredeyse her türlü sorunun bilimsel araştırma yöntemleri kullanarak incelendiği, pek çok disiplinden bilim insanının katkılarını sunduğu bir bilim alanıdır (Cole, 2005; Lerner, 2012; Lerner, 2002; Lerner, Theokas ve Bobek, 2005; Robinson-Cimpian, Lubienski, Ganley ve Copur-Gencturk, 2014). Gelişim ilkeleri Gelişim kalıtım ve çevrenin etkileşimi ile meydana gelir Gelişim süreklidir ve aşamalar halinde meydana gelir Gelişimde bireysel farklılıklar vardır Gelişim düzenli bir sıra izler Yaşamın farklı dönemlerinde farklı gelişim türleri ön plana çıkar Gelişim yaşa göre farklılık gösterir Gelişim alanları birbiriyle ilişkilidir Gelişim… Gelişim, baştan aşağı doğru bir yön izler. Gelişim, içten dışa doğrudur. Merkezi sinir sisteminden sonra oluşan organlar kalp ve sindirim sistemidir. Gelişim alanlarının farklı dönemlerde farklı gelişim hızı göstermesidir. Gelişim alanları birbirini etkiler Belli bir alandaki gelişim evreleri birbirinden kesin sınırlarla ayrılamaz. Gelişimde Kritik Dönemler vardır. Gelişime Sebep Olan Faktörler Gelişimin ve gelişime yol açan faktörlerin tam anlamıyla kavranabilmesi için olgunlaşma ve öğrenme kavramlarının çok iyi anlaşılması gerekmektedir (Durston, 2010; Shaffer, 2014). Nitekim deneyim ve olgunlaşmanın nasıl etkileşim içinde çalıştığı ve beyin gelişimine yol açtığı pek çok araştırma ile ortaya koyulmuştur (Durston, 2010). Olgunlaşma Olgunlaşma, bireyin genetik olarak sahip olduğu türe özgü biyolojik özelliklerinin zaman içerisinde ortaya çıktığı büyüme sürecine verilen addır. Örneğin, bir bebeğin biyolojik programına bağlı olarak, doğumundan itibaren devam eden fiziksel gelişim sürecinde emeklemesi, ayağa kalkması, sıralaması ve yürümesi olgunlaşma sürecinde ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar fiziksel gelişim süreci ile olgunlaşma kavramını ilişkilendirmek daha kolay da olsa, tüm gelişim alanlarında gerçekleşen büyüme, gelişme ve değişimde, olgunlaşma süreci önemli bir etkendir. Örneğin, bir bebeğin duygusal gelişiminin önemli bir unsuru olan bağlanmanın oluşabilmesi, ya da başka bir bireyin duygu ve düşüncelerini anlamasında önemli bir rol oynayan zihin teorilerinin gelişimi de önemli ölçüde olgunlaşma sürecine bağlıdır. Öğrenme Her ne kadar olgunlaşma, yani bireyin genetik donanımının büyümeye olan yansıması gelişim sürecinde önemli bir etken de olsa, diğer önemli etkenin öğrenme olduğunu daha önce ifade etmiştik. Öğrenme, her türlü çevresel faktörün etkisiyle çocuğun oluşturduğu deneyimler ve bunun sonucunda gelişim alanlarında ortaya çıkan kalıcı değişiklikler olarak ifade edilmektedir. Örneğin yine bir bebeğin bağlanma süreci ele alındığında, bu bebeğin ebeveyni ile yaşadığı olumlu ve olumsuz yaşantıları, ebeveyne ve kendisine dair oluşturduğu duygu, düşünce ve davranışları öğrenme süreci içerisinde açıklanabilir. Çocuk Gelişimi 1: Bebeklik Döneminde Gelişim Dolayısıyla bir bireyin gelişim sürecinde ele alınacak konu ne olursa olsun hem olgunlaşma (biyolojik)hem de öğrenme (çevresel) iki temel etken olarak ve birlikte ele alınmalıdır. Her ne kadar bazı gelişim alanlarında, örneğin fiziksel gelişim, olgunlaşmanın etkisinin öğrenmeye oranla daha belirleyici bir rol oynadığı düşünülse de olgunlaşma ve öğrenme, özellikle de aralarındaki etkileşim sonucunda ortaya çıkan ortam çocuğun gelişimini yönlendirir. Sonuç olarak bir bireyin gelişimi hem çevresinin etkisiyle, hem de bir organizma olarak bu etkilere verdiği tepkilerle biçimlenmektedir (Lerner, 2012; Meaney ve Szyf, 2005; Rogoff, 2003). Nitekim gelişim alanındaki tartışmalarda bu dengenin, yani biyoloji ve çevre arasındaki etkileşimin nasıl şekillendiğinin, yoğun olarak işlendiği görülmektedir. Gelişimin Özellikleri, Gelişim bilimcilerin Hedefleri ve Gelişim Biliminde Konular Gelişim ve değişim hayat boyu devam eder (Bornstein ve Lamb, 2005; Lerner, 2012; Melchert, 2015; Vondracek, 2007). Ancak bu bölümde, tartışmamız, özellikle çocukluk döneminde yoğunlaşmıştır. Bunun sebebi ise, çocukluk döneminin, pek çok gelişim alanındaki gelişimsel ilerleme, değişim ve bu süreci etkileyen faktörler arasındaki etkileşimin de temellerinin atıldığı bir dönem olmasıdır (Melchert, 2007; Murasko, 2013; Mustard, 2006; Worldbank, 2005). Nitekim, son yıllarda yapılan araştırmalar, özellikle de beyin gelişimi ile ilgili olanlar, yaşamın ilk yıllarında beyin gelişiminin inanılmaz bir potansiyele sahip olduğunu göstermiştir. Üstelik erken yıllarda yaşanan deneyimler, örneğin yaşanan travmalar, beyinde kalıcı, zaman zaman da nerdeyse dönüşü olmayan hasarlara yol açabilmektedir: Epigenetik süreçler Öyle ki yaşanan deneyimlerimiz sonucunda, hem beynimizdeki alıcı nöronların işlevleri, hem de bilişsel, duygusal, zihinsel pek çok fonksiyonumuzu sürdürmemizi sağlayan nöronlar arası bağlantılar, hem de hangi genlerin aktif olacağı, hangi genlerin deaktive olacağının düzenlendiği epigenetik süreçler de deneyimlerden doğrudan etkilenmektedir (Hellemans, Nobrega ve Olmstead, 2005; Mustard, 2006; Larkin, 2013; Worldbank, 2005). NOBEL ÖDÜLÜ!!! Tüm bunlara ek olarak, yaşamın ilk yıllarında çocuğun gelişimi ve eğitimine yapılan yatırımların, hem gelişimsel hem de ekonomik anlamda, insana yapılan yatırımlar arasında getirisi en anlamlı ve değerli olan yatırımlar olduğu da bilinmektedir (Worldbank, 2005). Yaşamın ilk yıllarının bireyin gelişimi açısından bu denli öneme sahip olması; gelişimin çevre ve biyoloji arasında oluşan son derece karmaşık etkileşimin sonucunda biçimleniyor olması, gelişim alanında çalışmaların çok boyutlu ve çok kapsamlı olmasını gerektirir ve aynı zamanda gelişimin bütünsel olarak ele alınmasını da gerektir. Gelişimin bütünsel olarak değerlendirilmesinin önemi gelişim bilimciler tarafından üzerinde uzlaşılmış bir durumdur (Baltes, 1987; Huang ve ark. 2013; Lerner, 2012). Örneğin bir çocuğun bir yetişkine, anne ya da babasına, bağlanmasını ele alalım. Doğumla birlikte bir bebeğin yakınında olan, onunla ilgilenen ve onu seven bir yetişkinle birlikte oluşturduğu bu bağlanmanın temelleri daha hayatının ilk yıllarında atılır. Her ne kadar bu duygusal bağ zaman içinde değişebilse de, bu çocuğun gelecekte yaşayacağı bağlanma ilişkilerinin şekillenmesinde ve kalitesinde hayatın bu ilk yıllarında oluşturulan bağlanma ilişkilerinin kalitesi oldukça önemli bir rol oynar (Bowlby 1980). Gelişim alanında çalışan bilim insanları, bu karmaşık gelişim bilmecesini çözmek üzere çok farklı disiplinlerden gelseler de, yaptıkları çalışmaların kapsamını üç temel hedefin belirlediği görülür (Lerner, 2012). Bu hedefler: betimlemek, açıklamak ve optimize etmektir (Lerner, 2012). Gelişim Bilimi: Tanımı, Kapsamı, Tarihsel Temelleri, Araştırma Konu ve Yöntemleri Daha açık bir ifadeyle, gelişim bilimcilerin hedefleri, gelişimsel olguların betimlenerek tanımlanması, bu olguların ve olgular arasındaki ilişkilerin açıklanarak ortaya konması ve ayrıca çocukların gelişimlerinde mümkün olan en iyi hedeflere ulaşmalarının ne şekilde destekleneceğinin belirlenmesidir (Lerner, 2012). Öte yandan, gelişim biliminin bu hedefleri, gelişim bilimini hem gelişimsel olguların dinamiklerini araştıran bir temel bilim, hem de bu olguların incelenmesinin ötesinde, insan yaşamının iyileştirilerek mümkün olan en iyi potansiyeline ulaşması için çalışmalar yapan bir uygulamalı bilim alanı olarak da ayrıcalıklı bir yere koymaktadır. Gelişim, yaşam boyu devam eden, disiplinler arası bir yaklaşımdır ve gelişimin bütünsel olarak değerlendirilmesi bu alanda yapılacak çalışmaların hem daha kapsamlı ve daha geçerli olmasını sağlar. Öte yandan, gelişimin bu kadar geniş kapsamlı olması bu alanda yapılacak çalışmaların daha derin ve ayrıntılı yapılabilmesi için gelişimi farklı alanlara ayırmayı bir anlamda gerekli kılar. Bütünsellik Her ne kadar gelişim alanları birbirinden hiçbir zaman tam olarak ayrılamasa da, gelişim alanları: Fiziksel, sosyal-duygusal ve bilişsel-dil gelişimi alanları olmak üzere üç alana ayrılır (Berk, 2013; Shaffer ve Kipp, 2014; Rathus, 2011). İnsanlar, fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal varlıklardır. Dolayısıyla, gelişim ancak bu gelişim alanlarının birbirini tamamladıkları ve bağlı oldukları fikri ile yani bütünsellik bakış açısı ile anlaşılabilir, bu alandaki çalışmalar ancak o şekilde ilerleyebilir. Esneklik (plasticity) Gelişim biliminde, bütünsellikle birlikte düşünülmesi gereken bir diğer önemli bakış açısı ise esnekliktir (plasticity). Gelişim boyunca birey farklı gelişim alanlarında çeşitli sorunlarla veya engellerle karşı karşıya kalabilir. Ancak bu durum, bireyin bu sorunları, her koşulda ve her zaman gelişiminin her alanına taşıyacağı anlamına gelmez. Nitekim gelişimde esneklik, daha açık bir deyişle, bireyin bir değişim potansiyeli vardır. Bu değişim potansiyeli, özellikle bebeklik ve erken çocukluk döneminde daha belirgindir. Dolayısıyla birey, çeşitli şekillerde ve farklı gelişim alanlarında desteklendiğinde, özellikle erken yıllarda, zaman içerisinde yaşadığı gelişimsel bir sorunun üstesinden gelebilme potansiyeline de sahiptir. Gelişim Biliminde Tartışmalı Temalar 1.1.4.1. Doğa – çevre tartışması Doğa mı çevre mi tartışmasında doğanın insan gelişiminde daha önemli bir yeri olduğunu savunanlar, biyolojik faktörlerin, spesifik olarak da kalıtımın, insan gelişiminde daha önemli bir rol oynadığını savunurlar. Öte yandan, çevrenin insan gelişiminde daha önemli bir rol oynadığını savunanlar ise, aile, yetiştirilme şekli ve toplum gibi çevresel faktörlerin daha önemli olduğu görüşündedirler. Ancak uzun yıllardır pek çok gelişim bilimci hangisi daha önemli sorusunun çok da anlamlı olmadığını, hem çevrenin hem de doğanın insan gelişiminde önemli roller oynadığını savunmaktadır (Lerner, Theokas ve Bobek, 2005). Gelişim teorileri Gelişim teorileri incelendiğinde, bazı teoriler, örneğin, Freud’un (1856-1939) Psikoanalitik kuramı, Bowlby’nin (1969, 1980) Bağlanma kuramı ve genel olarak Etolojik yaklaşılar (örn. Lorenz, 1952) doğanın etkisini daha çok vurgular. Öte yandan, Bandura’nın (1977) Sosyal Bilişsel Öğrenme kuramının ya da Bronfenbrenner’in (1979) Ekolojik Sistem yaklaşımı gibi bazı teorilerin doğanın etkisini daha çok vurguladığı görülür. Öte yandan daha güncel gelişimsel yaklaşımlar, örneğin Dinamik Gelişimsel Modeli vurgulayanlar, hem doğa etkisini hem de çevre etkisini, özellikle de bu ikisinin etkileşimini, daha fazla bir hassasiyetle belirtirler (Smith ve Thelen, 2003). Evrim Bu tartışmanın yıllar içindeki evrimini incelediğimizde, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında bile pek çok psikoloğun “hangisi” sorusunu anlamlı bir soru olarak kabul etmediklerini görürüz (Lerner ve ark. 2005). Ama Anastasi’ye (1958) gelene kadar, hangisi sorusunun anlamlı olmadığı kabul edilmiş, fakat onun yerine “ne kadar” sorusu “doğa mı çevre mi” tartışmasında yerini korumuştur. Daha sonra, bu sorunun da, hangisi sorusunda olduğu gibi, doğa ve çevre faktörlerini iki ayrık güç olarak ele aldığı ileri sürülmüştür (Anastasi, 1958; Lerner ve ark. 2005). Nitekim, hangisi diye sormak ya da bu iki ayrı faktörün birbirinden bağımsız olarak bir olguya ne kadar etki ettiğini sorgulamak, bu iki faktörün arasında oluşacak etkileşimle ortaya çıkacak her türlü tepkimeyi neredeyse yok saymak gibidir. Etkileşim Hiç şüphesiz ki, etkileşimle ortaya çıkacak etki, faktörlerin ayrı ayrı ve birbirinden bağımsız olarak yapacakları etkiden çok farklı olacaktır. Oysa ki gelişmekte olan bir çocuğun çevresel ve kalıtımsal etkilerle ortaya çıkan özelliklerini düşünürken çevreyi ve doğayı birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Annesinin rahminde daha yeni gelişmeye başlayan ve kalıtımsal özellikleri tek tek ortaya çıkmaya başlayan bir cenin bile daha o zamandan annesinin ona sunduğu doğum öncesi ortamdan, annesinin içinde bulunduğu her türlü çevresel etkenden etkilenir. Dolayısıyla, çevre mi doğa mı tartışmasında sorulabilecek daha anlamlı bir soru çevre ve doğa arasındaki dinamik etkileşimin “nasıl” olduğu sorusudur (Anastasi, 1958; Bornstein ve Lamb 2005; Gotlieb, 1998; Lerner, 2002; Lerner ve ark. 2005, Thomas, 2001). Gelişim sürekli midir yoksa kesikli midir Gelişim alanında tartışmalı bir diğer konu ise gelişimin sürekli mi yoksa kesikli mi olduğudur Bu tartışmanın bir tarafında gelişimin kesitli olduğunu savunan, yani insan yaşamının farklı evrelerden oluştuğunu ve bu evrelerde bireylerin farklı gelişimsel görevlerinin olduğunu savunan kuramcılar vardır. Bu kuramcılar hayatın bu farklı evrelerinde bireylerin farklı beceriler, duygular ve davranışlar geliştirdiklerini, tüm bu evrelerin birbirini tamamlayarak bütünleyici ve ahenkli bir mekanizma oluşturduğunu savunurlar. Örneğin, bir bebeğin fiziksel gelişimindeki kazanımları ele alındığında, bebeğin yuvarlanması, oturmaya başlaması, ardından yürümeye başlaması birbirinden niteliksel olarak farklı davranışlardır ve kesikli gelişime örnektir. Bu bakışa örnek olarak gösterilebilecek kuramlar, basamak ya da evre kuramları olarak bilinen, Piaget’nin (1983) Bilişsel gelişim Kuramı, Freud’un Psikoanalitik Kuramı ve Erikson’un (1964) Psikososyal Gelişim Kuramıdır. Gelişimin sürekli olduğunu savunan görüş Gelişimin sürekli olduğunu savunan görüştekiler ise, gelişimin daha düzgün bir doğruda ilerlediğini, gelişimsel kazanımların ise daha çok niteliksel olduğunu, hâlihazırda sahip olunan becerilere yenilerinin birey gelişip büyüdükçe yavaş yavaş ekleneceğini ifade ederler. Örneğin, bir çocuğun dil gelişimde kelime kazanımını ele alacak olursak, tek bir kelime ile başlayan bir bebeğin, büyüyüp geliştikçe, kelime dağarcığının arttığı, dolayısıyla da cümlelerinin daha karmaşık bir hale geldiği görülür. Bu durum sürekli gelişime, gelişimde niceliksel kazanımlara bir örnektir. Örnek olabilecek teoriler Bu görüşe örnek olabilecek teoriler, Vygotsky’nin (1986) Sosyokültürel Kuramı, Bandura’nın (1977) Sosyal Bilişsel Öğrenme Kuramı, ve Öğrenme Kuramlarıdır (Pavlov ve Skinner). ne kadar gelişim sürekli midir ya da kesikli olarak mı ilerler sorusuna kuramcıların farklı şekillerde yaklaştıkları bilinse de, her iki bakış açısından yola çıkan kuramların da insan gelişimini açıklamada çok önemli katkıları vardır (Lerner, 2002). Öte yandan unutulmamalıdır ki, insan gelişimi hem niteliksel hem de niceliksel kazanımları içinde barındırır. Aktif-pasif tartışması Gelişimciler arasında var olan bir diğer tartışmalı konu da aktif – pasif tartışmasıdır. Bu tartışma genel olarak bir bireyin kendi gelişimini etkilemede ne kadar aktif olduğu, ya da bireyin kendi gelişiminde ne kadar pasif bir rol oynadığı ile ilgilidir (Shaffer ve Kipp, 2014). Bireyler kendi gelişimsel süreçlerini bir şekilde etkileyip değişikliklere yol açar mı, yoksa insanın gelişimi tamamen çevresindeki etkenlerin birey üzerinde yaptıkları değişiklikler, biçimlendirmelerle mi belirlenir? Yoksul bir çevrede, hem ekonomik hem sosyal pek çok sınırlılıklar içerisinde sorunlu bir ailede gelişen bir bireyin bu durumdan hiçbir şekilde etkilenmeden gelişeceğini söylemek mümkün değildir. Ancak bireyin gelişiminin sadece bu koşulların etkisiyle şekilleneceğini, bireyin bu duruma bir müdahalede bulunamayacağını söylemek bireyi daha çok pasif olarak görmektir. Mizaç ile ilgili yapılan araştırmalar Ancak tüm yoksunluklara rağmen hayatında daha başarılı olabilen, bu yoksunlukları kısmen de olsa aşabilen bireyler de vardır ki bunu kabul etmek, bireyi kendi gelişiminde aktif bir unsur olarak görmektir. Nitekim mizaç ile ilgili yapılan araştırmalar bize bireyin tamamen pasif ya da aktif olmadığını göstermiştir (Zentner ve Bates, 2008). Bebek zor ya da kolay bir mizaca sahip olacağına bilinçli bir şekilde karar vermiyor da olsa, mizacı zor olan bir bebek, sürekli ağlayan huzursuz bir bebek, ebeveynlerini zorlayabilecek, onların da çocuğa karşı daha olumsuz davranışlar sergilemelerine yol açabilecektir. Çocuğun mizacını göz önünde bulundur Sonuç olarak da bu bebek daha zor bir bebek olabilecektir. Öte yandan, çocuğun mizacını göz önünde bulundurarak hareket eden ebeveynler, davranışlarını ve çocuklarına sundukları deneyimleri çocuğun mizacına göre ve onu zorlamadan düzenleyebilirlerse, çocuklar daha olumlu mizaç özellikleri geliştirebilecekler, bu da aile ortamına yansıyacaktır. Nitekim Bronfenbrenner (1979) Ekolojik Sistem Kuramında, çocuğu ekolojik sistemin merkezine koyarak, hem çevresinde, birebir dahil olduğu ya da olmadığı tüm unsurlardan etkilendiğini, hem de bu unsurlara etkide bulunduğunu ifade etmekle, bireylerin gelişimlerinde ne sadece aktif ne de sadece pasif olduklarını çok iyi ifade etmiştir. Gelişim evrensel midir yoksa kültürel midir Son olarak gelişim alanındaki tartışmalardan birisi de gelişimin evrensel mi yoksa kültürel mi olduğu tartışmasıdır. Rogoff (2003) yakın zamana kadar, insan gelişimi ile ilgili kuramların ve yapılan bilimsel çalışmaların Avrupa ve Kuzey Amerika’dan geldiğini, dolayısıyla da batıda oluşturulan normlara göre çocuklara dair gelişimsel beklentilerin belirlendiğini ifade etmiştir. Bu durumun doğal olarak bir kültürün içinde ve onun bir parçası olarak gelişmekte olan bireyin gelişiminin yanlış dahi olabilecek şekilde sorunlu bir şekilde açıklanmasına yol açabileceğini hatta bunun “tehlikeli” olacağını da vurgulamıştır. Evrensel bir gelişimsel çizelge Nitekim günümüzde de yaygın olarak geçerliliğini sürdüren teoriler, örneğin Piaget’nin Bilişsel Gelişim Kuramı, “evrensel bir gelişimsel çizelge” sunar gibi çocuğun yaklaşık olarak hangi yaşlarda hangi zihinsel becerilere ve davranışlara sahip olacağını ortaya koymuştur. Her ne kadar günümüzde gelişimciler daha “kültür-duyarlı” olsalar da, pek çoğu kültürü sadece insan gelişiminde bir “değişken” gibi görmekteler. Oysaki kültür pek çok gelişimsel becerinin nasıl, ne zaman ve ne şekilde olacağını da belirler. Örneğin Türkiye’de anne babalar arasında yaygın görülen bir davranış neredeyse okula başlayana kadar çocuklarını kaşıkla beslemekken, Amerika’da ebeveynler çok daha önceden çocuklarının kendi kendilerini beslemelerini hedefler. Kültürel araştırmalar Dolayısıyla bizim kültürümüzde 3 yaşına gelmiş olan ve hala kendini besleyemeyen çocuklar Amerika’dakine oranla daha fazladır. Bu durum Türkiye’de yetişen çocukların bu beceriden yoksun olduğunu değil, bu becerinin gelişiminin bizim kültürümüzde batılı kültürlerden daha farklı bir şekilde ilerlediğini gösterir. Sonuç olarak, hiç şüphesiz pek çok gelişimsel kavram evrenseldir. Ancak, yine pek çok gelişimsel özellik de kültürel ortamında biçimlenir. Gelişimsel araştırmalar yapan bilim insanlarının daha çok kültürel araştırmalara yönelmeleri bu anlamda oldukça önemlidir (Gielen ve Roopnarine, 2004). Teşekkür Ederim