Grafik Sanatı Tarihi PDF
Document Details

Uploaded by RemarkablePluto2727
Tags
Summary
Bu belge, grafik sanatının tarihsel gelişimini, ilk çağlardan günümüze kadar olan süreçte, kullanılan teknikler, araçlar ve önemli olaylar üzerinden ele alıyor. Çeşitli kültür ve medeniyetlerde grafik tasarımın evrimini ve baskı tekniklerinin gelişimini gösteriyor.
Full Transcript
GRAFİK SANATI TARİHİ Grafik Tasarımın Doğuşu Grafik tasarımın doğuşu, M.Ö. 14000’lerde yapılmış mağara resimlerine ve M.Ö. 4. yy’ da yazının başlamasına kadar eskiye gitmektedir. Lascaux Cave, Fransa İlk yazı türü çivi yazısıdır. Taşların üzerine resimler ya da harfler ile özel bir teknikle yazılır...
GRAFİK SANATI TARİHİ Grafik Tasarımın Doğuşu Grafik tasarımın doğuşu, M.Ö. 14000’lerde yapılmış mağara resimlerine ve M.Ö. 4. yy’ da yazının başlamasına kadar eskiye gitmektedir. Lascaux Cave, Fransa İlk yazı türü çivi yazısıdır. Taşların üzerine resimler ya da harfler ile özel bir teknikle yazılır. Erken Dönem Çivi Tabletleri, Mezopotomya, M.Ö. 2. yy. Hiyeroglif Yazı M.Ö. 3000 yıllarında ise daha etkili ve kalıcı olan ve yaşamdan örneklere yer verilen yazı türü Mısır yazısı ‘‘hiyeroglif’’ ler, Tanrı’nın yazısı anlamına gelmektedir. Resimleyerek yazma biçimi denildiği zaman öncelikle söz edilmesi gereken hiyerogliflerdir. “Kutsal yazı” anlamına gelen bu ismi eski Yunanlılar ortaya koymuştur. Milattan önce 3.000’lerde ortaya çıkan bu yazı türü, Sümerlerde olduğu gibi nesnelerin çiziminden yola çıkılarak oluşturulmuştur. Soldan sağa, sağdan sola, yukarıdan aşağıya gibi birçok yönde yazılan bu yazılarda okunuş yönünü belirleyen hayvanların ya da insanların bakış yönleridir. Bilinen ilk hiyeroglif yazısı Milattan Önce 3200’lü yıllarda Eski Mısır’da ortaya çıkmıştır. Sümerlerin çivi yazısının ardından en eski ikinci yazı sistemi Mısır yazısıdır. Eski kültürlerin resim yazısı, özellikle de Mısır’ın hiyeroglif yazısı tasarım yönünden incelendiğinde, hiyeroglif sembollerin kapıların çevresine ya da çeşitli, farklı konumlarda –soldan sağa ya da yukarıdan aşağıya doğru okunacak şekilde-düzenlenmiş olmasının tasarım kaygısıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. Hiyeroglif Piktogram Bir eylemi veya bir dizi eylemi görsel referanslar veya ipuçları yoluyla betimleyen grafik öğe. İnsanlık, çağlar boyunca kendi yaşamını kolaylaştırmak, ürettiği bilgiyi korumak ve bilgileri gelecek nesillere aktarmak için kendi ürettikleri abeceleri kullanabileceği teknik uygulamalar geliştirmişlerdir. Parşömen Evcil hayvanların iç organ derilerinden geliştirilmiştir ve yazıyı saklama ve aktarmada kullanılmıştır. Parşömen adını Bergama’dan almaktadır ve Roma bölgesinde çokça kullanılmıştır. ARAÇ GEREÇLER Mezopotomya bölgesinde bolca kil vardır ve ıslak çamur kalıplar üzerine yazmak için kullanılan -bir tarafı sivri bir tarafı küt- tahtadan ya da ucu kesilmiş kamıştan yapılma yazma aleti ‘‘stilus’’ ya da ‘‘kama’’dır. Yazma aleti olarak Mısır bölgesinde bolca yetişen kurutulmuş dayanıklı kamış kullanılmıştır. Avrupa’da ise dayanıklı kamış kolay bulunamadığından kaz tüyü kalem en yaygın olanıdır. Çin kültür bölgesinde kemikten sonra fırça ve kömür kalem gibi yazma aletleri ipek ve kağıt yüzeylerine daha uygundur. Yazma araç gereci ve yüzeyi açısından farklı gereksinimler farklı uygulamaları ve teknikleri doğurmuştur. Bir yanda yazma eylemi için deri ve parşömen üstüne kaz tüyü kalem kullanan Avrupa diğer yanda anıtsal yapılarda taşa ve mermere kazıma tekniğini geliştirmiş, yazma aracı olarak çelik kalem, keski ve çekici kullanmıştır. Zamanla insanların daha sosyal bir yaşam sürdürmesiyle görsel tasvirler ve iletişim amaçlı yazıya ilişkin ihtiyacı da beraberinde getirmiştir. El yazması (dini içerikli) kitaplar ilk yayınlar olmuştur. Johann Gutenberg’in Avrupa’da 1450’lerde hareketli matbaayı icadı ile kitapların yaygınlaşması, grafik tasarımın kendini gösterdiği ilk ürünlerdir. Bu kitaplardaki harf ve metin dizimi erken dönem grafik tasarım pratikleri olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Johann Gutenberg’in bu metalden değiştirilebilir harfleri baskı tekniğinde kullanmasıyla Tipografinin ortaya çıktığı bilinmektedir. Baskı Tarihi ve Gelişimi Tarihte yazının çoğaltılması, ilk olarak damgalar ve kalıplar vasıtasıyla kil ve balmumu üstüne yapılmıştır. Daha sonra hurma yaprakları, ağaç kabukları ve hayvan derileri gibi pek çok malzeme üzerine baskılar yapılmıştır. Mısırlıların papirüsü kullanmalarıyla daha sonra parşömen ve günümüzde kullandığımız kağıt elde edilerek ilkel basımlar yapılmıştır. Kağıt, teknik ve yöntemden bağımsız olarak baskı işlemi için gereken esas unsurdur. Kağıt, M.S. 105 yılında Çin’de icat edilmiştir. Milattan sonra 750 yılında gerçekleşen Talas Savaşı esnasında Araplar, tutsak aldığı Çinlilerden kağıt üretim yöntemini öğrenmiştir. Yöntem, bu şekilde önce İspanya’ya ve yaklaşık bin senenin ardından Avrupa’ya yayılmıştır. Bu nedenle, basım tekniklerinin Çin ve Uygur’da ortaya çıktığı söylenebilir. Matbaanın ortaya çıkmasında Çinlilerin deneyimleri, Avrupa ülkeleri açısından rehber olmuştur. Çin’de basım yöntemi ilk olarak, mermer kabartma yazı ve şekillerin üstüne yaş kağıt baskılanması ve ardından kağıtların mürekkeplenmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Üç yüz elli yıl sonra bu yöntem değişmiştir. Ağaç kütükleri oyularak basılacak ürün kabartma şekline getirilmiş, ardından mürekkeplenip preslenerek kağıda basılmıştır. Bu teknikle basılan en eski eserler, Japon İmparatoriçesi Şotoku’nun 765-771 yılları arasında bastırdığı “Budacı Büyüler”, Çin’de 868 yılında basılan ve basılmış ilk kitap olduğu düşünülen “Elmas Sutra” ve 933 yılından itibaren 130 cilt şeklinde basılan bir klasik “Çin Yapıtları” arşividir. Kavimler Göçü’ nün ardından Çinlilerin bu aşamaya kadar getirmiş oldukları basım tekniği, Moğollar ve Türklerle birlikte Avrupa’nın doğusuna kadar aktarılmıştır. Avrupa’da matbaacılığın ortaya çıkışı, Marco Polo’nun Çin’de karşılaştığı ve dikkatle incelediği teknik olan ağaç baskı blokları ile basım tekniği (ksilografi) ve 14. yüzyılda Avrupa’da parşömen yerine kağıdın kullanılmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. Avrupa’da ilk olarak dini yapıtların basımı yapılmıştır. Matbaacılık için olmazsa olmaz niteliğindeki kağıt Avrupa’da 12. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Kağıt yapım yöntemleri bilen başlangıçta sadece Çinlilerken, sonraları bu yöntem Uygurlar, oradan da Moğollara ve öteki Türk boyları tarafından öğrenilmiştir. Avrupa’da çağdaş matbaacılığın temelinin bahsedilen şekilde atılmasının ardından, Alman asıllı Johannes Gutenberg tüm bu unsurları birleştirerek tipo baskı yöntemini geliştirmiştir. Gutenberg, tipo yönteminin tamamını, matris ve dökümlerin yapımını, el baskısı ve metinlerin dizilmesini geliştiren isim olmuştur. 1440 senesinde, kuyumcuda oyma işleri üzerine çalışmaktayken, bağımsız harf şekillerini sıralayarak dizgi yapılması ve metnin basılmasının ardından harflerin dağıtılması ve tekrar kullanılabilmesini sağlayacak bir sistem icat etme düşüncesiyle yüksek baskı sistemini oluşturmuştur. Johann Gutenberg’in Avrupa’da 1450’lerde hareketli matbaayı icadı ile kitapların yaygınlaşması, grafik tasarımın kendini gösterdiği ilk ürünlerdir. Bu kitaplardaki harf ve metin dizimi erken dönem grafik tasarım pratikleri olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Johann Gutenberg’in bu metalden değiştirilebilir harfleri baskı tekniğinde kullanmasıyla Tipografinin ortaya çıktığı bilinmektedir. 1468 yılında Gutenberg’in hayatını kaybetmesini takip eden on beş sene içerisinde, tüm Batı Avrupa ülkelerine baskı makineleri ulaşmıştır. 15. yüzyılda kullanılan ilk makineler, dönemin kitap ciltleme ve üzüm ezme preslerini andıran tahta cendereler şeklindedir. Bu makinelerde tek seferde yalnızca bir sayfa basılması mümkündür. Cendere elle çalıştığından, ciddi bir kas gücü gerekmektedir. Harfleri içeren sayfa kalıbının boyutu, kısıtlı miktarda güç uygulanabilmesi ve tabakaların her seferinde düzenleme gerekmesinden ötürü oldukça küçük boyuttadır. 16. yüzyılda metal bir burgu sistemi oluşturulmuş ve bu sayede baskı tekniği daha da geliştirilmiştir. 19. yüzyıla kadar esaslı bir değişiklik yaşanmamıştır. 1800’lü yıllarda ise hem bobin kağıda hem tabakaya hızlı baskı yapabilmeye yönelik mekanik baskı makineleri oluşturulmuştur. 20. yüzyılda ise matbaacılıkta önemli değişiklikler gerçekleşmiştir. Türk Baskı Sanatı, kağıt üzerine resim basma ve yazı yöntemlerinin uygulandığı, 9. yüzyılda Doğu Türkistan bölgesindeki Uygur Türkleri tarafından yapılan baskılar ile başlamaktadır. Uygur Türkleri müteharrik hurufat ile pek çok baskıda bulunmuşlardır. Uygur Türkleri, “tahta oyma baskı teknikleri” konusunda da oldukça başarılı olmuşlardır. Tahta oyma yöntemi, kağıdın Anadolu’ya ulaşmasından önce kumaşa uygulanmıştır. “Yazmacılık” şeklinde adlandırılan söz konusu yöntem, Avrupa’da “Block Printing” adı verilmektedir. Bu yöntemle ilgili bulunan ilk örnekler 16. yüzyılın öncesine dayanmaktadır. Anadolu’da bilhassa; Kayseri, Ankara, Tokat, Kastamonu, Diyarbakır, Bartın, Hatay, Gaziantep, Elazığ, Adıyaman ve Bursa gibi bölgelerde gelişim göstermiştir. İstanbul’daysa, Yeniköy, Üsküdar, Kandilli bölgelerinde bilhassa 17. yüzyılın ardından kullanılmıştır. Çağımızda da süren bu sanat, teknolojik bir üretim halini almış, tahta kalıp kullanarak baskı yapan atölyeler oldukça azalmıştır Block Printing Örnekleri İstanbul’da yer alan ilk Ermeni matbaası 1567’de kurulmuştur. 1562 senesinde Sivaslı Apkar Tıbir bir takım dini mevzuları tartışmak adına Venedik’i ziyaret etmiş ve bu ziyaretinde matbaacılık hakkında bilgi edinmiştir. 1567 senesinde İstanbul’a geri gelerek Edirnekapı’da bulunan ve Ermeniler ile Dominiken keşişlerinin beraber kullandıkları Surp Nogoğos Kilise’sinde (günümüzde Kefeli Mescit) matbaasını oluşturmuştur. İstanbul’da yer alan ilk Ermeni matbaası 1567’de kurulmuştur. 1562 senesinde Sivaslı Apkar Tıbir bir takım dini mevzuları tartışmak adına Venedik’i ziyaret etmiş ve bu ziyaretinde matbaacılık hakkında bilgi edinmiştir. 1567 senesinde İstanbul’a geri gelerek Edirnekapı’da bulunan ve Ermeniler ile Dominiken keşişlerinin beraber kullandıkları Surp Nogoğos Kilise’sinde (günümüzde Kefeli Mescit) matbaasını oluşturmuştur. sOmanlı Devleti bünyesinde yabancıların oluşturduğu pek çok matbaa iş yaparken, sOmanlı hayatını gravür yöntemiyle resme dökebilmek adına yurt dışından sanatçılar çağırılmaktadır. 17. yüzyılda Türk minyatür ve hat sanatları üst düzeylere gelirken, yurt dışından davet edilen yahut gelen baskı sanatçıları, sOmanlı’nın yaşantısıyla alakalı gravürler hazırlamışlardır. 14 Aralık 1727’de İbrahim Müteferrikanın kurduğu Müteferrika Matbaası, Türkiye’deki ilk matbaadır. Matbaada basılan eserler, sOmanlı kültürüne ve dünya kitap tarihine ilişkin önemli veriler sunmaktadır. 1732’de basılan Katip Çelebi’nin hazırladığı “Cihannüma”, çizimler ve haritalar içermektedir. Litografi Litografi (taşbaskı) ilk defa 18. Yüzyılda Almanya'da hazırlanmıştır. Ülkemizde ilk litografi atölyesi 1830 yılında kurulmuştur. sOmanlı’da litografi tekniği ilk kez askeri okullarda ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılmıştır. Sanatsal bir amaç için litografiyi ilk kez kullanan kişi ise Hoca Ali Rıza’dır. Öğrencilerine çizim yaptırmak ve çizgi eğitimini geliştirmek amacıyla yapmış olduğu desenleri litografi tekniği ile çoğaltmıştır. Türkiye’de ilk olarak kullanılan renkli baskı yöntemi, litografi (taş basma) yöntemidir. 18. yüzyılın ardından Almanya’daki kitap ve harita basımında yer verilen bu yöntemle bazı halk resimleri de yapılmıştır. Kahvehane duvarlarında yer alan Dünya Güzeli, Ferhat ile Şirin ve Köroğlu gibi renkli resimler taş baskı yöntemiyle yapılan resimlerdir. 3 Kasım 1928 senesinde yeni harflerin kabulünün ardından Linotype (dizgi) ve baskı makineleri yurt dışından gelerek kitap ve gazete baskısına geçildi. Özel ve resmi olarak tesis edilen genellikle matbu evrak, gazete ve kitap gibi baskılı ürünlerin çoğaltılması konusunda kullanılan bu matbaalar grafik ve resim eğitiminde yer verilen bazı mühim kitapların baskısında da kullanılmaya başlandı. Çağdaş Türk Resim Sanatındaki liderlerden birisi olan Hoca Ali Rıza’nın taşbaskı yöntemli desenlerinin Türk Grafiği Tarihi’ne yeni bir dönem getirdiği söylenebilmektedir. Askeri okullarda başlatılan sanat eğitimi etkinlikleri sonucunda, sanatsal eğilimler değişiklik arz etmeye başlamıştır. Bu esnada matbaacılığın gelişim göstermesi ve Avrupa’dan litografi sanatçılarının getirilmesi, bu ustalardan tekniğin öğrenilmesi grafik konusunda ilginin çoğalmasına ve çalışmalara öncülük etmiştir. Özgün Baskı Taşbaskı atölyeleri 1920 senesinin ardından ofset basımevlerine dönüşmüştür. Cumhuriyetin ilk senelerinde bilinen halk hikâyelerinden bölümler, savaş kahramanlarının resimleri, Hamidiye ve Yavuz Zırhlıları’nın resimleri elle çizilmiş, çinko kalıplardan ofset tekniğiyle renkli şekilde basılmışlardır. 1937 senesinde resim bölümüne Fransa’dan tayin edilen Leopold Lév y, özgün baskı atölyesinin yetkisini üstlenmiştir. Türkiye’de sanatsal anlamda baskı resim etkinlikleri bu atölyede başlamıştır. Verilen ilk eserler Turgut Zaim ve Sabri Berkel tarafından yapılmıştır. Yine Leopold Lévy’nin çalışmalarıyla başlayan gravür etkinliği Türkiye’de gelişimini sürdürmüştür. Grafik sanatının lideri olan bir başka mühim okul ise Gazi Eğitim Enstitüsü Resim – İş Bölümü olarak kabul edilmektedir. 1932 senesinde eğitim vermeye başlayan bölümün hedefi, orta öğretim okullarına muallim yetiştirmektir. İsmail Hakkı Tonguç’un çalışmalarıyla tesis edilen bu bölümde çalışan ilk öğretmenler Refik Epikman ve Malik Aksel’dir. 1932 senesinde söz konusu bölümün hizmet vermeye başlamasıyla grafik dersi de bu bölümde verilmeye başlanmıştır. Grafik sanatının lideri olan bir başka mühim okul ise Gazi Eğitim Enstitüsü Resim – İş Bölümü olarak kabul edilmektedir. 1932 senesinde eğitim vermeye başlayan bölümün hedefi, orta öğretim okullarına muallim yetiştirmektir. İsmail Hakkı Tonguç’un çalışmalarıyla tesis edilen bu bölümde çalışan ilk öğretmenler Refik Epikman ve Malik Aksel’dir. 1932 senesinde söz konusu bölümün hizmet vermeye başlamasıyla grafik dersi de bu bölümde verilmeye başlanmıştır. 1950 – 1980 50’li yılların başına gelindiğinde Ankara’da bulunan Güzel Sanatlar Matbaası’nda basım teknikleri genellikle pul ve kıymetli evrak üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Öte yandan, okul yıllıkları ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan formlar da bu matbaada basılmaktaydı. Dönemin en modern matbaası Büyük Milas Han’da bulunmakta; son teknolojinin ürünü ve basım tekniği olan ofset baskı makinesi, iki renk baskı yapmaktaydı. Renkli kartpostalların kullanımı Doğan Kardeş Matbaası’nın öncülüğünde gerçekleşmekteydi. Bu dönemde Doğan Kardeş Matbaası’nda aylık bazda çıkarılan resimli Hayat dergisi yüksek tirajla satışa sunulan ve özellikle gençlere hitap eden kültürel ve çağdaş sanatlara yönelik düşünsel süreçlerle donatılmaktaydı. 1965 senesinin ardından Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Muharrem Bakır ve Nevzat Akoral’ın çalışmalarıyla grafik derslerinde çukur baskı çalışmaları yapmıştır. Bu zamanlarda Mürşide İçmeli de ülkeye gelmiş ve bu kıymetli öğretmenler bölümde grafik tasarım ve özgün baskı resim alanlarında mühim çalışmalarda bulunmuşlardır. 1965 – 1970 senelerinde Veysel Erüstün ve Mürşide İçmeli, baskı atölyelerinin geliştirilmesi ve eğitim kalitesinin artırılması hakkında ciddi çaba harcamışlardır. 1970 senesinin başlarında Mürşide İçmeli bu atölyenin yetkisini almıştır. 1970 senesinde Almanya’da grafik eğitimi alan Hayati Misman, 1975 senesinde eğitimini bitirerek ülkeye gelir ve bölümde görev almaya başlar. Ardından baskı atölyesinin idaresini Mürşide İçmeli’den alır. 1979 senesinde Hasan Pekmezci, bölümde göreve başlar ve serigrafi atölyesini tesis edip idaresini ele alır. 1950 – 1980 1970’li yıllarda tipo yönteminden ofset yöntemine geçilmesi ile beraber, basın alanında teknolojik değişimin ilk adımları atılmış oldu. 1980’li yılların sonlarında, gazetelerin büyük çoğunluğunun uygulamakta olduğu bilgisayar sisteminin ana amaçları şu şekildeydi: 1. Kalitenin artırılarak, gazete grafiğinin bir düzene oturtulması. 2. Esnekliğin sağlanması. 3. Hazırlık süre kısıtlarının geriye atılabilmesi. 4. Pikaj, düzeltme, montaj, kamera ve dizgi işlemlerine gereksinimin kaldırılması. Fotoğraflar ve yazıları aynı esnada bilgisayardan çıkarmayı başarmışlardı. Bu dönemde, Türkiye’de tiraj bakımından zirvede olan gazeteler, sayfa düzenleri ve dizgilerini bilgisayar aracılığıyla “editoryal sistem” ile hayata geçirmekteydi. Bu alanda, grafik özelliğinin güçlü olması nedeniyle Macintosh makineler yaygındı. 1995’ten Günümüze Teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, grafik tasarım çalışmalarını genellikle olumlu şekilde etkilemiştir. 1990 ve 2017 seneleri arası dönemde, bilhassa dijital alanda yaşanan gelişmeler, grafik sanatçılarına ve matbaa endüstrisine kalite ve hız anlamında mühim avantajlar getirmiştir. Günümüzde matbaa firmaları, doğru renkleri çağımız teknolojisinin getirdiği olanaklarla prova bölümünde sağlayarak gerçek baskıyla direkt uyumlu olan provalar sayesinde gerçek baskıdan önce müşteriden baskı için onay almaktadırlar. Grafik tasarım, çağımızda dijital teknolojinin gelişmesi neticesinde eski zamanlarda olandan daha çok ve ivedi biçimde bir ticari meta durumuna gelmiştir. Hitap ettiği kitleyi ürün almaya yönelik olarak heveslendirme fonksiyonu edinmiştir. Bu açıdan grafik sanatındaki tasarımlar da biçim değişikliğine uğramıştır. Grafik tasarım ile dijital teknoloji arasındaki ayrımın belirsizleştiği 1990 yılından sonraki dönemde, sanatçılar tasarımlarında sanatsal kaygılardan çok ekonomik kaygılar taşımaya başlamıştır. Buna bağlı olarak tasarımın içeriği değişmese de eserlerin daha yüzeysel hale geldiği söylenebilir. Grafik tasarım, çağımızda dijital teknolojinin gelişmesi neticesinde eski zamanlarda olandan daha çok ve ivedi biçimde bir ticari meta durumuna gelmiştir. Hitap ettiği kitleyi ürün almaya yönelik olarak heveslendirme fonksiyonu edinmiştir. Bu açıdan grafik sanatındaki tasarımlar da biçim değişikliğine uğramıştır. Grafik tasarım ile dijital teknoloji arasındaki ayrımın belirsizleştiği 1990 yılından sonraki dönemde, sanatçılar tasarımlarında sanatsal kaygılardan çok ekonomik kaygılar taşımaya başlamıştır. Buna bağlı olarak tasarımın içeriği değişmese de eserlerin daha yüzeysel hale geldiği söylenebilir. 1990 yılından önceki tasarımlarda, matbaa alanının basit ve hızlı şekilde üretime sunduğu kartvizitler, şu anda farklı programların da katkısıyla sanatsal bir boyut kazanmaktadır. 1990 yılından önceki kartvizit tasarımlarında, esas hedef iletişim bilgilerinin sunulması ve kartı kullanan kişinin tanıtımının sağlanmasıydı. Bu nedenle sade tasarımlar kullanılmaktaydı. Tasarımcılar işlev, şekilden önce gelir prensibi ile çalışmaktaydı. 1990 yılından sonra gelişen teknoloji ve grafik tasarımda bilgisayar kullanımının etkisiyle, kartvizit tasarımları da öteki reklam alanları gibi şekil değişikliği yaşamıştır. Ortaya çıkarılan tasarımlar, kartvizit sahibini bir marka olarak yansıtmaya başlamıştır. Gelişen teknoloji tüketimin artmasını sağladığı gibi mevcut tasarım yaklaşımlarını da değiştirmiştir. Artık kartvizit tasarımları imaj, fonksiyon ve formdan önce gelir prensibi ile gerçekleştirilmektedir. RÖNESANS DÖNEMİ İlk olarak İtalya’da ortaya çıkan Rönesans, 15. ve 16. yüzyıllarda Batı Avrupa’da edebiyat, sanat, bilim alanındaki gelişmeleri ifade etmektedir. Avrupa’ da matbaanın icat edilmesi ve kağıdın bulunması, Rönesans ve Reformun nedenlerinden biridir. Harf tasarımının temelleri daha çok eski çağlara uzansa da asıl gelişim 16. yüzyılda başlamıştır. Bu dönem, gerçek dünya ile matematik bilimlerini bütünleştiren Rönesans aydınlarının ve ustalarının yaşadığı ve Roma büyük harflerini oluşturmak için cetvel ve pergelin kullanımının baskın yaklaşım olduğu bir dönemdir. 17. Yüzyılda bilim adamları da bu konuyla ilgilenmiştir. 1692’de Fransa Kralı, Fransız Bilimler Akademisi’ne geometrik olarak mükemmel bir tipografi tasarlaması için emir vermiştir. Bilginler ve matematikçilerden oluşan bir komitenin yaptığı çalışma sonunda 2304 küçük karaktercikten oluşan bir grid oluşturularak, matematiksel oran ve formüllerle biçimlerin birbirleri ile ilişkileri ortaya konmuş ve 1702 yılında Romaine Du Roi adına bir yazı karakteri tasarlanmıştı. Tarih boyunca yazı tasarımı birçok sanatçının ve tasarımcının ilgisini çekmiştir. Bu sanatçıların arasında; Leonardo Da Vinci, Albrecht Dürer, Claude Garamond, Raffaelo Santi gibi isimler sayılabilir. Harf tasarımı bilimsel olarak incelendiğinde, harf tasarımının farklı yöntemlerle oluşturulduğu görülmektedir. Sanatçılar, Rönesans’ın Hümanizm düşüncesi ile küçük harfler için model oluşturacak yazıyı yaratmışlardır. Bu yazı hayranlık duydukları klasik yazarların, sanatçıların, antik el yazmalarının araştırılıp çoğaltılmasıyla ortaya çıkmıştır. Harf tasarımına yer veren Alman kitapları içinde en ünlüsü Albrecht Dürer’ın Rönesans Ressamları için geometriye bir giriş niteliğinde olan ve 1525’te basılan "Underweysung der Messung" adlı kitabıdır. Giovanni Battista Piranesi, harf tasarımda genelde altın orana yakın dikdörtgen kullanıyordu. Elde edilen bu dikdörtgen, bir Altın Oranlı Dikdörtgen'dir. Eski denemelerde yaklaşık 8:13’lük bir oranın mutlak güzel olduğuna inanılırdı. Bu gün kullandığımız bazı kâğıt ebatları altın orandan yola çıkılarak oluşturulmuştur. Çünkü altın oran kâğıt üzerinde göze güzel görünen uyumlu bölümler ve dengeli tasarımlar yapılmasını sağlar. Altın Oran’ı aramaya bir kareyle başlanır ve bu kare iki eşit parçaya bölünür. Sonra karenin iki alt ucundan kâğıdı ikiye bölmüş olan ilk kesme noktasının en üst noktasına bir çizgi çekilerek bir eşkenar üçgen oluşturulur. Ardından, üçgenin tepe noktasından başlayan ve tabanına kadar uzanan eğri çizgi çizilir. Eğrinin taban çizgisi hizasına geldiği noktadan yukarı doğru dik bir çizgi çekilerek oluşturulan dikdörtgen altın orana sahiptir. Altın Oran kullanılarak yapılan bir dikdörtgen daha hoş bir izlenim bırakıyor ve bir harf tasarımı için orantılı bir taban oluşturuyordu. Tasarımda bir harfin elemanları arasında da altın oran kullanılabilir. Örneğin harf boşluğu ile harf genişliği arasındaki oran için genel olarak altın oran kullanılmıştır. Rönesans öncesinde, kitap baskısında kullanılan ağaç baskı kalıpları Gutenberg’in tipo baskıyı bulmasından sonra sadece kitap resimleri için kullanılır oldu. Resmin çiziminde ağaç kalıplar kullanılır, boyama işlemi ise sonra yapılırdı. Önceleri, Uzak Doğu’da ağaç baskı kalıpları, kumaş üzerine desen basmak için kullanılırdı. Bugün hala Tokat ilimizdeki yazmalar üzerine desen basmak için aynı yöntem kullanılmaktadır. Ağaç baskı, ucuz ve kullanışlı olduğundan hızla yaygınlaşmıştır. Kağıdın yaygınlaşarak ucuz ağaç baskı ile bir arada kullanılmasıyla sanat eserleri çoğalmıştır. Avrupa’da Rönesans’a kadar sadece, dinsel resimler yapılırdı. Baskı makinesinin icat edilmesinden sonra kitaplarda bulunan resimler, ağaç baskı ile yapıldı. Martin WALDSEEMUELLER’ in, 16.yy.da ağaç baskı tekniği kullanılarak yaptığı haritalardan biri Anadolu Haritası’dır. Metal baskı yönteminde, önce bakır levha kullanılmıştır. Bakır, yumuşak bir metal olduğundan kolay kazınıyordu ancak aynı kalıp ile fazla sayıda baskı yapılamıyordu. Bu nedenle çinko levhalar kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde gravür sanatçıları hâlâ çinko levha kullanmaktadırlar. Matbaanın bulunduğu dönemde tipo baskı da bulunmuştur. Özellikle sanat eserlerinin, tıp, bitki, hayvan çizimlerinin yer aldığı bilimsel kitaplarda baskı kalitesi ve detaylı görüntü alınabilmesi açısından gravür tekniğinin bulunması son derece önemlidir. İstenilen her alanda çizimi yapılan resimler, gravür baskı ile kitaplardaki yerlerini almışlardır. 15.yy’da ortaya çıkan gravür baskıdan söz edince Albrecht Dürer’den söz etmeden geçmek mümkün değildir. Metal üzerine ince uçlu malzemeler kullanılarak yapılan gravür baskıda en ince detayları dahi elde etmek mümkündür. Albrecht Dürer ile gravür baskı en üst seviyeye ulaşmıştır. Gravür baskı ile ağaç baskı resmin görüntü kalitesi ve her baskı türüne ait detayların nitelikleri elbette farklılık göstermektedir. Gravür baskıda, resmi çizen ve resmi kalıp üzerine kazıyan iki ayrı sanatçıdır. Sol köşeye resmi çizenin, sağ köşeye ise resmi kalıp üzerine kazıyan sanatçının adı yazılır. Dürer’in en güçlü örneklerini verdiği gravür baskı ile en ince detaylarına hâkim olunan resimler sanat eserlerinin kaliteli röprodüksiyonlarında olduğu kadar bilimsel kitapların basımında da tercih nedeni olmuştur. Gravür baskı Albrecht Dürer, Gergedan Gravür baskı Albrecht Dürer, Melankoli ENDÜSTRİ DÖNEMİ VE GRAFİK SANA TI Rönesans ve reform hareketleri bilimsel ve teknik gelişmelerin yolunu açtı ve yayılmasını sağladı. Yazı ve kitaplarla paylaşılan bilgi geliştirildi, teknolojinin hizmetine sunuldu. Üretim sürecindeki aletlerin yerini makineler aldı. Günümüz grafik tasarımı en yoğun biçimiyle İngiltere’de 18.yy. da gerçekleşen Endüstri-Sanayi Devrimi ile başlar. Üretimin ve bu doğrultuda tasarım işlerinin tek elden yürütülmesi sona ermiş, uzmanlaşma işinden bahsedilmeye başlanmıştır. Sanayi devriminin simgesi haline gelen buhar enerjisi, baskı teknolojisini de devrim niteliğinde etkilemiştir. Alman matbaacı Friedrich Koenig 1811 yılında buhar enerjisi ile çalışan bir baskı presi geliştirmiştir. Bu geliştirilen makine ile önceki zamanlarda kullanılan el preslerine göre oldukça hızlı sonuçlar vermiştir. Yayıncılık, reklam ve afiş tasarımı hızla gelişmeye başlamıştır. Litografik baskı tekniğinin sunduğu geniş olanaklar, tipografik baskı yöntemi ile çalışan basım evlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Yazı karakterleri on dokuzuncu yüzyılın ilk on yılı içinde genişleyip kalınlaşmıştır. 1803 yılında Robert Thorne ilk kalın hatlı yazı karakterini tasarlamıştır. 1815 yılında ise, Vincent Figgins kare serifli yazı karakteri tarzının ilk örneğini geliştirmiştir. Perspektif, kontur, ters çevirme, genişletme, daraltma gibi birçok tipografik görsel efekt, yazı karakterlerine uygulanmıştır. 1816 yılına gelindiğinde William Caslon IV ilk serifsiz yazı karakterini tasarlamıştır. Bu karakterlerin yaygınlaşması 1830 yılından sonra gerçekleşmiştir. FOTOĞRAF Bugünkü fotoğraf makinesinin çalışma prensibini oluşturan, ilkel görüntü elde etme aracı olan camera obscura, fotoğraf makinesinin atası olarak bilinmektedir. Latince camera ‘oda’, obscura ‘karanlık’ anlamına gelmektedir. Fotoğrafın icadı 1820’de Nicephore Niepce ile başlamaktadır. Niepce’nin ilk fotoğrafı çekmek için, sekiz saat ile birkaç günlük bir uzun süreli pozlama süresine ihtiyaç duyduğu tahmin edilmektedir. Işığın bir yüzey aracılığıyla tam olarak kaydedilişi ise Daguerre tarafından 19 Ağustos 1839 da gerçekleşmiştir. Temple Bulvarı'nın Louis Daguerre tarafından 1838'de çekilen bu fotoğrafı, bir insana ait ilk fotoğraftır. Kalabalık bir sokağın fotoğrafı olmakla birlikte çekim süresi 10 dakikadan fazla olduğundan, trafiğin akışı fotoğrafta görünmek için fazla hızlı kalmıştır. Ölüme karşı, ölümsüz olma isteği ile portreleri belgelemek amacıyla kullanıldı. Gelişen baskı teknikleriyle kendini portre fotoğrafçılığından kurtardı. Temeldeki belgeleme işlevini saklı tutarak, sanat kaygılarıyla kendine farklı konular ve teknikler buldu. Fotoğraf, resme karşı nesneyi daha gerçekçi biçimde ifade ettiği için hızla grafik tasarım ve reklamcılık içindeki vazgeçilmez yerini aldı. Fotoğrafla ilgili diğer önemli bir gelişme de renkli fotoğrafın bulunması olmuştur. 1930’lara kadar doğal renklerde bir fotoğraf elde etmek mümkün olmamıştı. Bu döneme kadar fotoğrafçılar eğer talep gelirse fotoğrafları elle boyuyorlardı. 1935 yılında Kodak ilk başarılı renkli filmi üretmiştir. Ve böylelikle modern fotoğraf teknolojisinin temelleri atılmış, fotoğrafçılığın etki alanı genişlediği söylenebilir. Aynı dönemde farklı yöntemlerle fotoğraf üreten bir başka isimse, yine bir Fransız olan Hippolyte Bayard’dı. Bayard, çalışmalarının Daugerre’e olduğu gibi, kendisine maddi bir dönüşünün olmamasına içerliyordu. 1840 yılında “La Noyade/Boğulmuş Bir Adam lOarak Özportre” adlı bu fotoğrafı kurguladı. Fotoğrafın kullanım alanlarına bakıldığında genel olarak işlevsel ve sanatsal olarak ikiye ayırmak mümkündür. İşlevsel fotoğraflar daha çok belgeleme özelliğine dayalı fotoğraflardır. Fotoğrafın işlevi konusunda avangard sanatın öncülerinden, fransız şiirinin yenileşmesinde önemli rol oynayan ünlü şair, çevirmen ve eleştirmen Charles Baudelaire, Fotograf Sanat mı? Başlıklı bir yazı yazmıştır. Fotoğraflar belgeleme özelliğiyle sanatla aramızdaki iletişim araçlarından biridir. Long’un Japonya’da sıraladığı taşları ya da Goldsworthy’nin kardan heykellerini olduğu gibi bugün bazı sanat eserlerini fotoğraflardan tanımaktayız. Çünkü kendileri doğada yok olup gitmişlerdir ya da gidip yerinde görme imkânımız olmamıştır. Lissitzky, grafik tasarımın birçok alanında çalıştı. 1890-1941 yılları arasındaki çalışmalarında Rusya’nın iktidar propagandasını yapmıştır. Çalışmalarının 20. yüzyılın grafik sanatına yön verdiği söylenir. 19. Yüzyılda fotoğrafın bulunuşu, görsel imgelerin reprodüksiyon yoluyla kopyalanma sürecini başlatmış oldu. Fotoğraf olmasaydı ’gerçek üstü’ akımın en güçlü temsilcilerinden Rene Magritte ve Andy Goldsworthy’nin ‘land art’ çalışmaları hakkında bir fikrimiz olabilir miydi? 1960’ların ortalarından itibaren heykeller, filmler, hologramlar, neon duvar rölyefleri, fotoğraflar, baskılar, video ve performans sanatları üzerine birçok çalışma gerçekleştiren Bruce Neuman, performanslarını kaydetmek için fotoğrafa başvurmuştur. İşlerinde daha çok kadınların duygularının ve fantezilerinin ortaya çıkmasına izin vererek yeni bir sanat anlayışının doğmasını amaçladığını belirten Hannah Wilke ise bedeni üzerinden yaptığı performanslarını da fotoğraflarla belgelemektedir. Sanatçının Yıldızlaşmış Nesne Serisi bir yandan kadın bedeninin nesnelleştirilmesine öte yandan insanların Yahudi, Müslüman, Hıristiyan, beyaz, zenci gibi ayrımlar üzerinden ötekileştirilmesine yönelik performansın fotografik kayıtlarından oluşmaktadır. Fotoğrafın en güçlü yanı, insanları gördükleri şeyin doğru olduğuna inandırmasıdır. Bu gücünü ıspatlayan fotoğraf, bir süre sonra kendisini yeni arayışlar peşinde olan sanatçının yaratıcılığına bırakır. Fotoğrafın sanat olup olmadığı tartışmaları fotoğrafa farklı bir itibar kazandırmış, üzerinde çok konuşulmasına da neden olmuştur diyebiliriz. Fotoğraf makinesinin, görüntüleri sadece mekanik olarak çoğaltma olanağı veren teknik bir araç olarak mı, yoksa bireyin sanatsal duyumunu anlatmaya yarayan bir aracı olarak mı algılanması gerektiği sorusu, sanatçıların, fotoğrafçıların, eleştirmenlerin zihinlerini yıllarca kurcalamıştır. LİTOGRAFİ Litografi, yani taş baskı tekniği 1796 yılında Alois Senefelder tarafından bulunmuştur. Bu baskı tekniğinin temeli, su ile yağın birbirini reddetmesine dayanır. Alois Senefelder 1800’lerin başında ise, çok renkli taş baskı denemelerine girişmiştir. Çok renkli taş baskı tekniğinin gelişmesi, tipografi tekniği ile yapılan afişlerin sayılarını gün geçtikçe azalmıştır. Afiş ve etiket tasarımı gibi, grafik tasarım ürünleri de çok renkli taş baskının yaygın olarak uygulandığı alanlar olmuştur. Litografi, tasarımcıları tipografik baskı tekniğinin sunduğu sınırlı olanaklara bağlı olmadan, bütün görsel öğeleri istedikleri konumda, biçimde ve renklerde kullanabilme özgürlüğüne kavuşturmuştur. Bu gelişmeler ve görsel olanaklar sayesinde tasarımcıların dekoratif bir tarz yaratmalarına yol açmıştır. Metal harflerin tek tek elle dizilmesi ve düzenlenmesi oldukça zaman alan bir işlem olmuştur. Bu yüzden gazete ve kitap üretimin maliyeti yüksek olmuştur. Amerika’ya göç eden Alman tt Omar Mergenhaler, 1886 yılında klavye yardımı ile çalışan ilk dizgi makinesini bulmuştur. Bu makineyi “New York Tribune” gazetesinde sergilemiştir. Makineye “Linotipi” adı verilmiştir. İçinde harf, rakam ve diğer tipografik simgelerin negatif kalıplarını bulundurmuştur. Daktiloyu anımsatan bir görünüşe sahip olan bu klavyenin olduğu sistemde herhangi bir tuşa basıldığında o tuşa karşılık gelen harf, rakam ya da simgenin negatif kalıbını bir kanala düşürüp dizilen diğer harflerin yanında aynı yükseklikte bir satır oluşturmasını sağlamıştır. Linotipi makinesi kullanılarak, sekiz kişinin elleri ile dizdiği harfler tek kişiyle dizilmiştir. Bu makinenin bulunuşu ile gazete, dergi ve kitap yayıncılığı hızla gelişmiştir. 1887 yılında ise, Tolber Lanston harfleri eritilmiş kurşun şeritten bağımsız olarak, tek tek parçalar halinde döken “Monotipi” adı verilen dizgi makinesini geliştirmiştir. SANAT AKIMLARI VE GRAFİK TASARIM İngiltere’de başlayarak 1760 ve 1840 yıllarına kadar uzanan dönem içinde de yayılarak devam eden Sanayi Devrimi, sosyal ve ekonomik yapıda köklü değişikliklere sebep olmuştur. Enerji, tarım toplumundan endüstri toplumuna geçişin itici gücünü oluşturmuştur. Fransız Devriminin eşitliğin idealleri eğitimin yayılmasına daha fazla okur-yazarlığa yol açmıştır. Kitap üretimi ve diğer yayınların üretimi artmıştır. Sonuç olarak, grafik iletişim daha önemli bir hale gelerek, bilgi akışının hızlanması, kitle iletişim çağının başlangıcına neden olmuştur. Tasarım ve üretimin tek elden yürütülmesi süreci sona ererek, uzmanlaşma olgusundan konuşulmaya başlandı. Yayıncılık, reklam ve tabela tasarımı hızla gelişmeye başladı. Litografik teknolojisinin sunduğu çok çeşitli olanaklar tipografik baskı yöntemi ile çalışan basımevlerini olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. 19. yüzyılın ilk on yılı içerisinde yazı karakteri genişletildi ve kalınlaştırıldı. 1803’te Robert Thorne ilk kalın hatlı yazıyı (fatface) tasarlamıştır. 1815 yılında, Vincent Figgins kare serifli (slab-serif) “Egyptian” yazıların ilk örneğini geliştirdi. Perspektif kontur, ters çevirme, genişletme, daraltma gibi birçok görsel efekt yazı karakterlerine uygulamıştır. Alman matbaacı Friedrich Koenig 1811’de buharla çalışan bir baskı makinesi geliştirdi. Bu makine, o zamana kadar kullanılan manuel preslerine kıyasla oldukça çok daha hızlıydı. 1798’de Nicholas-Louis Robert, kağıt yapımı mekanizmasını tasarladı. Makinenin ürettiği yapraklar üzerindeki buhar preslerine basarak çalışan yüksek hızda baskı yapma yeteneği, fen ve eğitimde kitle iletişim çağının başlangıcına zemin hazırlamıştır. Fotoğrafın bulunuşuna kadar geçen zaman içerisinde bütün görsel imgeler baskı yüzeylerine elle çizilerek ya da oyularak aktarılmaya çalışılıyordu. 19. yüzyılda fotoğrafın bulunuşu ile görsel imgelerin özgün yolla çoğalma süreci de başlamış olmuştur. Taş baskı diğer bilinen adı ile litografi tekniği, 1796 yılında Bavyera’lı Alois Senefelder tarafından keşfedilmiştir. Bu baskı yönteminin temel ilkesi, su ile yağın birbirlerini itmesi sonucu oluşmuştur. Resimleri ve yazıları düzgün yüzeyli özel bir taş üzerine yağ esaslı mürekkep ya da füzenlerle çizildikten sonra taş yüzeyi arap zamkı ve su ile ıslatılarak, daha sonra yine yağ esaslı bir mürekkep merdane yardımıyla taş yüzeyine taşınıyordu. Fotoğrafın bulunuşuna kadar geçen zaman içerisinde bütün görsel imgeler baskı yüzeylerine elle çizilerek ya da oyularak aktarılmaya çalışılıyordu. 19. yüzyılda fotoğrafın bulunuşu ile görsel imgelerin özgün yolla çoğalma süreci de başlamış olmuştur. Taş baskı diğer bilinen adı ile litografi tekniği, 1796 yılında Bavyera’lı Alois Senefelder tarafından keşfedilmiştir. Bu baskı yönteminin temel ilkesi, su ile yağın birbirlerini itmesi sonucu oluşmuştur. Resimleri ve yazıları düzgün yüzeyli özel bir taş üzerine yağ esaslı mürekkep ya da füzenlerle çizildikten sonra taş yüzeyi arap zamkı ve su ile ıslatılarak, daha sonra yine yağ esaslı bir mürekkep merdane yardımıyla taş yüzeyine taşınıyordu. Metal harfleri tek tek sıralamak ve düzenlemek oldukça maliyetli ve zaman alıcı bir süreçti. Bu da gazete ve kitap üretiminde yüksek bir maliyet anlamına gelmekteydi. Bir alman göçmeni olan tt Omar Mergenthaler, 1886 yılında klavyenin yardımıyla çalışan ilk dizgi makinesini “New York Tribune” gazetesinde tanıttı. Linotipi adı verilen bu makinede harflerin, sayı ve diğer tipografik simgelerin negatif kalıpları bulunuyordu. Daktiloyu anımsatan bu klavye sistemi ise kalıpları taşıyan düşey borulara komuta ediyordu. Dizgi operatörü herhangi bir tuşa bastığında tuştaki harf ya da simgenin negatif kalıbı bir kanala düşerek, dizilen diğer harf ve simgelerle birlikte aynı yükseklikte bir satır oluşturuyordu. Makinenin kazanı içinde eriyerek sıvılaştırılan kurşun, bu negatif satır kalıbının içine dökülerek, satır yüksek rölyef olarak kurşun bir şerit şeklinde ortaya çıkıyordu. Linotipi makinesi ile çalışan operatör, sekiz mürettipin elle dizdiği bir manuel metni aynı sürede dizebiliyordu. Linotipinin varlığı ile gazete, kitap ve dergi yayıncılığı hızla gelişmeye başladı. 1887’de Tolbert Lanston harfleri erimiş kurşundan bağımsız parçalar halinde tek tek dökerek Monotipi (monotype) dizgi makinesini geliştirmiş oldu. Bir nesnenin ya da bir eylemin hangi gerekçelerle sanat olarak adlandırıldığına ilişkin açıklamalar ileri sürülmesi şeklinde de ifade edilebilecek sanat kuramları, tüm sanat eserlerince paylaşılan ortak nitelikleri belirleyen öneriler demetidir. SANAT(TASARIM) KURAMLARI Yansıtmacı Kuram Anlatımcı Kuram Biçimci Kuram İşlevsel Kuram (Yararcılık) Yansıtmacı (Mimesis) Kuram: Bir sanat eseri gerçek dünyada ki görünenlere benzediği veya onları anlattığı ölçüde başarılıdır. Bu bağlamda sanatçılar özü veya ideali değil, görünüşler ya da duyular dünyasını değişikliğe uğratmadan yansıtmaya çalışır. Son Akşam Yemeği- Leonardo Da Vinci (1494) Mona Lisa- Leonardo Da Vinci (1503) Anlatımcı Kuram: Sanat eseri bir ayna olmanın çok ötesinde anlamlar ifade eder hale gelmekte, kimi durumlarda bir ayna olmaktan büsbütün çıkarak eseri verenin sanatçının ruhuna aralanan bir pencereye dönüşerek sanatçının iç dünyasını sergilemektedir. Halka Yol Gösteren Özgürlük, Delacroix, 1830 The Scream, Edward Munch, 1893 Biçimci Kuram: Biçimci kuramın bir sanat eserinde salt olarak biçimsel nitelikleri vurguladığı, sanat eserlerinin gözle görülen estetik elemanların düzenlenmesi ile ilgili olduğunu söylenebilmektedir. Kazimir Malevich- Suprematist Composition (1916) Victor Vasarely- Vega Nor (1969) İşlevsel Kuram(Yararcılık): İşlevsellik sanatı ahlaki, dini, siyasi ya da ekonomik amaçlar için bir ilerleme vasıtası olarak düşünülür. İşlevselciler sanatta ifadesini bulan fikir ve duyguların sonucuyla daha çok ilgilenirler. We Can Do It- Howerd Miller (1943) SANAT AKIMLARI VE GRAFİK TASARIM Arts And Cra ts Sanayi Devrimiyle mekanik üretim ön plana çıkmış, el sanatları gerilemiştir. Arts and Crafts hareketi de bu devrimin sosyal, ahlaksal ve sanatsal karmaşasına bir karşı çıkış olarak doğmuştur. Hareketin öncüsü William Morris, Victorya döneminin ucuz ve kötü seri üretim mallarının niteliksizliğini vurgulayarak geçmişin el sanatlarına dönmeyi amaçlamış, ancak sonuçta geleceğe yön veren tasarımlar yapmıştır. El sanatlarını yeniden canlandırma çağrısı, malzemeye sadık kalmak, işlevsel nesneleri güzel yapmak, tasarımın işleve uygun olması gibi ilkeler sonraki nesillere sanat ve el sanatları değil, sanat ve endüstriyi birleştirme adına uyarlanmıştır. W. Morris’in başlıca ilham kaynakları Ortaçağ sanatları, bitki, kuş ve hayvan motifleri olmuştur. W. Morris’in Kelmscott Basımevi için tasarladığı logotype ve yazı karakterleri Arts and Crafts, tipografi alanında önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Morris’in Kelmscott Basımevi’nde tasarladığı ve dökümünü yaptığı harf karakterleri, Jenson ve Gotik tarzdaki harflere yeniden ilginin doğmasına yol açmış, Avrupa ve Amerika’da aynı türde tasarımların gerçekleştirilmesine neden olmuştur. Morris’in 15. yy. Ortaçağ kitap tasarımının estetiğini, yaşadığı dönem olan 19. yy. tasarımına taşıdığı görülmektedir. 1475 yılına ait’ legande Aurea’ ve ‘Book of Hours’ kitabının sayfa tasarımı buna verilebilecek örnekler arasındadır. W. Morris’in Kelmscott Basımevi’nde yayımlanan kitaplarda kullandığı inisiyallerin, kare alanın içerisine harfin yerleştirilerek, bitki motifleriyle içiçe girift bir yaklaşımla tasarlandığı görülmektedir. Bu harfler, ağaç baskı tekniğiyle, kalıplar hazırlanarak sayfa tasarımında planlanan yerlere basılmıştır. Art Nouveau Çağ dönümünü içinde kapsayarak, yirmi yıl (1890-1910) devam eden Art Nouveau sanat hareketi, uluslararası nitelikte, dekoratif bir üslup olmuştur. Mimari, iç tasarım, endüstriyel tasarım, grafik gibi tüm tasarım sanatlarının görsel özelliklerini kapsayan bu dekorasyonda çiçek dekorasyonu, organik şekiller, akıcı ve yuvarlak çizgilerdir. Art Nouveau’nun grafik tasarımcıları ve illüstratörleri öncelikle estetik endişeleri göz önüne alan sanat biçimleri geliştirmişler, aynı zamanda ticari baskı yöntemlerinin ilerlemesiyle ortaya çıkan uygulamalı sanat tekniklerinin de büyük bir coşkuyla benimsemişlerdir. Art Nouveau’nun yansıttığı güzel sanat anlayışı doğal çizgi ve formları kullanıyordu. Çizgiler yumuşak ve eğri olmakla birlikte abartılı süslemeler eserlerde ön plana çıkıyordu. Kullanılan figürler arasında en popüler olanlar filizlenen bitki ve zarif kuşlarla birlikte havalanan uzun saçlı ve tül elbiseli kadın modelleriydi. 1890- 1910 yılları arasında dünyayı etkileyen Art Nouveau akımı dekoratif bir sanat ve tasarım akımıdır. Her ne kadar eleştirmenler bina, mobilya ve grafik tasarım üzerindeki Art Nouveau dekorasyonlarının bir işlev veya dayanıklılığının çok nadir olduğunu, bu ürünlerin kendi zamanlarında kilitlendiğini ve zamanla modası geçmiş hale geldiğini belirtse de Art Nouveau duyuları uyarmaya hizmet eden biçimleri, yeni tipografik formların araştırılması ve sanatçıların tasarıma dahil edilmesi açısından bir basamaktı. Bilgisayarların hayatın içine girmesi hem eski hem de yeni dekoratif eğilimleri bir araya getirmiş, bu karmaşık kompozisyonlar yazı, harf, tipografi, afiş, ambalaj, kitap gibi grafik tasarım alanlarında karşımıza çıkmıştır (Heller & Vienne, 2016). Art Nouveau akımı çok farklı coğrafyalardan esinlenmiş olmasına rağmen yine çok farklı coğrafyalarda kullanılmış ve kabul görmüş bir akımdır. Cheret, Grasset, Touhouse- Lautrec ve Mucha gibi sanatçılar 1890’lı yıllarda bu akımı zirveye taşımış sanatçılardır. Lautrec grafik tasarım alanında zihnindeki imgelerle görsel ve yazıyı başarılı bir şekilde kullanan başarılı bir sanatçıdır. Alfons Maria MUCHA, Bisküvi Reklamı, 1897, Paris Art Nouveau’nun en önemli isimlerinden biri olan Jules Chéret (1836- 1932) ‘resimsel afişin babası’ ünvanını kültür ve eğlence dünyası için litografi tekniğiyle tasarladığı afişlerden almıştır. Kendi litografi stüdyosunda tasarladığı afişlerle renkli tipografi ve baskı tekniğini ilerletirken çağdaş afiş tasarımı için bir kilometre taşıdır. Chéret’nin afişlerinde bizzat litoya çizim yapması ve bir zanaatkarın aracılığını kaldırması üslubunu yansıtmasına yardımcı olmuştur. Üslubu incelendiğinde ise afişin büyük kısmının çizgilerden değil renkli alanlardan oluşması ve asıl hareketli figürlerin afişin odak noktasında yer alması dikkat çeker. Jules CHÉRET. Redoute des Etudiants (Öğrencilerin keyif Sığınağı) öğrenci balosu için afiş. 1894. Chéret’in karşısına çıkan ilk sanatçı 1883’te yayımlanan ve tasarımıyla ilgileri üzerine çeken “L’Historie des quatre fils Aymon” kitabının illüstratörü Grasset olmuştur. İsviçre kökenli sanatçı hem Ortaçağ sanatına hem de doğu uygarlıklarının sanat birikimiyle alaka kurmakta ve eserlerinde uygulamaktadır. Eugéne GRASSET. Historie Des Quatre Fils Aymon ( Aymon’un Dört Oğlunun Öyküsü) Kitabın Giriş Sayfası, 1883. Grasset’in bu kitap için çizdiği illüstrasyonlar hikayeyle senkronize olmayı başarmıştır. Bu kitapta ve Grasset’in aynı yıllarda tasarladığı afişlerde kullandığı üslup, kalın kontür çizgileri, süslemeleri ve metin kullanımıyla Fransız Art Nouveau artistleri arasında sayılmasına neden olmuştur. Yazı ve çizimler bir araya gelip Grasset’in kompozisyonlarını oluşturur ve kenarları çerçevelerle çevrilir. 19. yüzyılın sonunda bütün entelektüeller “La Chat Noir” isimli mekanın müdavimi oldu. Grasset de Steinlen ve Lautrec gibi ünlü sanatçılarla birlikte vaktini burada geçirirken bir yandan teknik imkanlarını ilerletmek üzere kafa yoruyordu. Grasset gibi İsviçreli olan ve kedi düşkünü Steinlen Paris’e adımını atar atmaz, kültleşmiş olan kara kedi afişini “La Chat Noir” kabaresinin gölge tiyatrosu için tasarlamıştır. Steinlen’ın en önemli çalışmalarından biri de sonraki yüzyılın reklam vizyonunu yansıtan Guillot rafine süt reklamı için tasarladığı afiştir. Sade bir günlük yaşam portresi sunan bu afiş gibi afişleriyle Steinlen, Paris sokaklarını da eserleriyle donatmıştır. Üslubu ve işlediği konular bakımından dostu ve rakibi Lautrec’e yakın tasarımları göze çarpar. Bunun sebebi ilham kaynaklarının ortak olmasıdır. Hareketin en meşhur üyesi şüphesiz Çek sanatçı Alphonse Mucha’dır. Avrupa çapında “Art Nouveau”nun yayılmasına etkili meşhur eserlerinin ilki 1894’te Paris’e ilk geldiğinde “Gismonda” isimli melodram için tasarladığı afiştir. Başrol oyuncusu Sarah Bernhardt işini çok beğendiği Çek illüstratörü hem afişlerini hem de sahnesini tasarlaması için işe almıştır. Mucha, Chér et, Grasset, Lautrec ve Steinlen’den sonra gelmesine rağmen Art Nouveau’yu tarihte bilinen konumuna getirmiştir. Esin kaynakları arasında önceki sanatçılardan farklı olarak Moravian süslemeleri ve Bizans mozaikleri de vardır. Tarzını tarif etmek gerekirse, mistik bir kompozisyon içerisinde bir florayla çevrelenmiş “nymph” benzeri kadın figürleri her çalışmasında görülebilir. 20. yüzyıla gelindiğinde artık Mucha’nın başarısı sebebiyle Art Nouveau tarzına “Mucha Stili” denmeye başlanmıştır. Fransa, İngiltere ve Almanya’dan gelen yeni düşünceler ve bu düşünceler arasındaki çatışmalar sonucunda bir başkaldırı ortaya çıkmıştır. Gustav Klimbt bu başkaldırıyı yöneten ve Secession’a ilk başkan olan isimdir. Art Nouveau tüm dünyada etkili olan bir akım iken ikinci olarak bu başkaldırıyla birlikte Avusturya’da Secession Stil olarak kullanılmaya başlanmıştır. Geometrik şekillerin kıvrak bir biçimde kullanıldığı Art Nouvea’da artık iki boyutlu yüzeylerde, Art Nouveau benzeri serifsiz yazı karakterleri, kare ve dikdörtgen bloklamalar içinde Secession Stil olarak kullanılmaya başlanmıştır (İlbeyi, 1993). GLASCOW OKULU Bitkilerin ve naturel formların kullanıldığı Fransız stilinden farklı olarak özellikle Mackintosh’un yarattığı tarz geometrik şekilleri ve birbiriyle yuvarlak köşeler ve yaylarla birleşen çoğunlukla düz çizgileri kullanan estetik tarz Glasgow okulunun tasarım başarısı olmuştur. Bu sade ve zarif grafik tasarımlarının dışında Mackintosh’un tasarım yeteneği kendini asıl mimaride ve iç dekorasyonda göstermiştir. İskoçya’dan çıkan Glasgow tarzı başta Viyana’daki Secession sanatçıları olmak üzere bütün kıtaya yayılmış ve sonraki yüzyılın estetik anlayışında önemli bir belirleyici olmuştur. SECESSION STİLİ Secession sanatçılarının üslubu geometrik şekillerin kıvrak bir biçimde kullanılmasıyla oluşmuştur. Hareketin lideri Gustav Klimt tablo ve freskler üzerine çalışırken, grafik tasarım alanında ön plana çıkan isimler daha çok Klinger, Roller, Löffler ve Moser olmuştur. Yeni yüzyılın başlangıcında grubun hazırladığı “Ver Sacrum” dergisi estetik ve zerafet anlamında dönemin dergilerinin arasında en dikkat çekenidir. Dergide yer alan reklamlar bile Secession sanatçılarının elinden geçerek derginin görsel anlamda her sayısının bir korelasyon halinde olmasını sağlamıştır. Stil ilerledikçe derginin tasarımlarındaki kalite de artarak grafik tasarım için kaynak oluştururken, bununla yetinmeyen Ver Sacrum, derginin yanında ek olarak renkli resim, gravür ve litografi örneklerini takipçileriyle her sayısında paylaşmıştır. Art Nouveau, Fransa’da Art Nouveau, Avusturya’da Secession Stil, Almanya’da ise Jugendstil olarak adını değiştirmiştir. Art Nouveau’nun doğal kıvrımlı motiflerine ek olarak Jugendstil Alman baskı resim geleneğini ve ortaçağ harf formlarını kabul ederek daha az parlak ve daha sade bir stil ortaya çıkarmıştır. Josef Sattler, Peter Behren, Hans Christiansen bu stilin dikkate değer tasarımcıları arasında yer alıyorken Alman grafik sanatçısı tt Oo Eckmann ise 1900 yılında Eckmann Jugendstil yazı karakterini fırçayla tasarlamıştır (Bangsa vd., 2021). Eckmann tasarladığı yazı karakterinde hem ortaçağ yazı tipi hem de Japon kaligrafi imgelerinden faydalanmıştır. Sonuç olarak Eckmann var olan yazı karakteri imgeleri üzerinden yeni veya daha gelişmiş imgelemler oluşturmuştur. Yeni Nesnellik Yeni nesnellik (Die neue Sachlichkeit) 20. yüzyılın ilk yarısında, Almanya’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Bu kavram ilk defa Almanya’nın Mannheim şehrinde 1925’teki bir sergide sanat tarihçisi Gustav Friedrich Hartlaub tarafından kullanılmıştır. Bu sergide Max Beckmann, George Grosz ve Otto Dix gibi sanatçılar yer almaktaydı. O tto Dix, Kart oynayan savaş sakatları (Kartenspielende Kriegskrüppel),1920, Berlin Ekspresyonist çalışmaların, içe dönük ve öznel bir yanları olduğu bilinmektedir. Bu nedenle ekspresyonist üslup, 1. Dünya savaşı sonrasındaki sosyal problemleri ve benzer temaları objektif bir bakış açısı ile işleyememiştir. Ekspresyonist sanattaki bu öznel tutum yeni nesnellik akımı üyelerince bencil olarak kabul edilmiştir. Bu tutuma karşılık yeni nesnellik akımı sanatçıları, çalışmalarında sosyal yaşamın gerçeklerini nesnel bir şekilde işlemeye çalışmışlardır. Kübizm Kübist sanatçılar, dünyanın birebir temsilinden uzaklaşarak, doğanın geometrik şekillerden meydana geldiği iddiası ile yola çıkmış, resimlerinde doğayı geometrik formlar olarak resmetmişlerdir. Pablo Picasso, Girl With Mandolin, 1910 Fütürizm Fütürizm, İtalya’da Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesiyle, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar, resim, heykel, müzik, şiir, edebiyat, tiyatro, mimarlık, fotoğraf ve sinema gibi birçok farklı disiplin içerisinde etkisini göstermiş avangart bir sanat akımıdır. Fütürizmde yapılmak istenen şey, evrendeki hareketin bir anını tespit etmek değil, hareketin kendisini duyurmaktır. Bu akımın temel amaçları; geçmişteki estetik değerleri ve gelenekleri bütünüyle reddetmek, dünyanın geleceğinin ‘’Modernlik’’ olduğunu savunmak, ülkeleri geçmişin ağırlığında ayırıp modernleştirmek ve özellikle ‘Şehirleşmiş Medeniyet’, ‘Makineleşme’ ve ‘Sürat’ kavramlarını toplumsal hayatta bir temel hale getirmektir. Umberto Boccioni, Elasticity, 1912 Fotoğraf ve Modern Hareket Fotoğrafın icadı gerçeğin görsel olarak belgelenmesini sağlamış, bu gelişme 20. yy. ın başlarında resim sanatındaki yeni gelişmelere neden olarak soyutlamayla birlikte tasarım sürecinin başlamasını sağlamıştır. Francis Bruqiere: Kartonu kesip eğip bükerek oluşturduğu soyut biçimler ve ışık gölge oyunlarıyla fotoğrafa şiirsel bir görünüm kazandırmıştır. Deneysel fotoğraf olarak adlandırılan ve 1. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan Dada akımının ‘’antisanat’’ düşüncesinden hareketle gerçekleştirilen soyut fotoğrafın erken örnekleri gazete ve dergilerde yayınlanmış fotoğraflarla yapılan kolaj ve montajlardır. Man Ray: 1920’de Dadaizm ve Sürrealizm’i fotoğrafa uyarlamış ve fotoğrafçılığa başlamıştır. Man Ray, Glass Tears, 1932 Bauhaus(1919 Bauhaus Okulu) Endüstri devrimiyle ortaya çıkan İngiltere’deki Art and Craft anlayışını, Almanya' da Walter Gropius, Paul Klee ve Wassily Kandinsky gibi ünlü ressamların da katıldığı Bauhaus'u (yapı evi) başlattı. Bauhaus, özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan toplumsal değişimin sonucu olarak sanatın günlük yaşama girmesidir. El sanatlarının azalması ve üretilen biçimlerin bozulması sonucunda ortaya çıkan bir akımdır. Bauhaus’un kurucusu mimar Gropius, sanat ve zanaatı birleştiren fonksiyonel, ucuz ve kalıcı ürünlerin stil olması gerektiğini söylemiştir. Estetik kaygılar taşıyan bu ucuz ürünlerle geniş halk kitelelerinin buluşması sağlandı. Sanatın herkesin hakkı olduğunu savundu. Bugün okutulan ‘Temel Tasarım’ dersinin kökeni Bauhaus’a dayanır. Bauhaus okulunda ders veren Moholy-Nagy, tipografi ve fotografiyi ayrı ayrı ve bir arada kendine özgü anlatım dilini kullanarak, Bauhaus’da görsel iletişim konularına ilgi duyulmasını sağlamıştır. Moholy-Nagy grafik tasarımda ve özellikle afişte, yazıyla fotoğrafın nesnel bütünlük içinde mesajı hemen ilettiğini görmüştür. Bauhaus’un, yazı karakterine getirdiği yeniliklerle grafik tasarıma katkısı büyüktür. Moholy- Nagy Konstrüktivizm Yapımcılık ( konstrüktivizm),1914 yılında Rusya'da ortaya çıkan sanat anlayışıdır. Aslında mimari bir akım olan yapımcılık, resim ve heykel sanatında da egemen olmuştur. Yalın çizgi ve malzemeler kullanılan çalışma, teknik temeller üzerine kurulmuştur. Fotoğrafın kullanımı, konstrüktivizt sanatçılarla 2. Dünya Savaşı ile başlamıştır. Devlet ideolojisini benimseyen sanatçılar çalışmalarında bu düşüncelerini sergilemişlerdir. El Lissitzki Dadaizm Dadaizm, kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dada, Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa bir protesto olmuştur. Akımın özelliği, mantıksızlık ve var olan sanatın reddedilmesidir. Grafik tasarımlarda bir tuval üzerine gazete kupürleri, renkli kâğıt parçaları ya da fotoğraf parçalarının yapıştırılıp düzenlenmesinden oluşan kolaj ve fotomontaj teknikleri, ilk kez o yıllarda Dadacılar tarafından geliştirildi. Bu yeni teknikler 1924'te Paris'te başlayan gerçeküstücülük akımı sırasında da yaygın biçimde kullanıldı. İsviçre'de Hans Arp, Hugo Ball ve Tristan Tzara Dada, akımın önemli sanatçılarıdır. Tristan Tzara Dadaizm, yozlaşan Avrupa toplumunu, savaşları, gelenekleri, din ve sanatı protesto ederken, sanat alanında yeni ve deneysel ifade olanaklarının peşine düşmüştü.Bu sanat akımları kısa zamanda grafik sanatları da etkiledi. 20. yy başında Picasso, Lhote, Leger, Clavc gibi ressamların, çalışmalarıyla grafik tasarıma yön verdiklerini biliyoruz..Ancak daha sonra Hans Hilmann, Savingnac Celestino Piatti, Roland Searle, Hans Falk, Crosby-Fletcher-Forbes sadece grafik tasarım çalışmalarıyla tanındılar.Böylece grafik tasarım, grafik sanatçılarının çalışmalarıyla bağımsızlığını ilan etmiş olurken afiş, resim sanatından bağımsız kendi görüntü dilini oluşturdu. Art and Craft döneminde Almanya, Avrupa'nın en ileri basım teknolojisine sahipti. Çok sayıda yeni basım karakterlerinin geliştirilmesiyle, tipografi grafik sanatların vazgeçilmez bir öğesi durumuna geldi. Almanya'nın önde gelen grafik tasarımcıları olan Peter Behrens, dünyanın ilk büyük endüstriyel tasarımcısı olarak kabul edilir. Pop Art Pop art, 1950 yıllarında İngiltere ve Amerika’da ortaya çıkan sanat akımıdır. Soyut dışa vurumculuğa karşı olarak gelişmiştir. 1950‘ li yıllarda popüler kültürü eleştirmek için yola çıkan akımın en önemli temsilcisi Andy Warhol’dur. Andy Warhol, Marilyn Diptych 1962 Grafik tasarım ile ilişkisi, seri üretimin, baskı tekniklerinin ve seri üretim nesnelerinin sıkça kullanıldığı bir sanat akımı olmasından kaynaklanır. Resimlerini ipek baskı (serigrafi) tekniği ile çoğaltmıştır. Marcel Duchamp, Amerika’daki pop ve kavramsal sanatın temsilcilerindendir. Hazır malzemeler kullanarak yaptığı çalışmalarını sanat eseri olarak sunarak pop sanatın içindeki yerini almıştır. Farklı koşullarda gelişen İngiliz pop sanatı, Richard Hamilton'un etkili olduğu bir dönemle başlar. OpArt O (optik) art, 1960'larda görülen bir resim akımıdır. Resmin ögeleri göz yanılsamaları oluşturacak şekilde kullanılır. Resminin p rastlantıyla oluşturulmasına karşı olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle sanat yapıtının kurallarının olması ve bilimsel olarak düzenlenmesi gerektiğini savunmuştur. Josef Albers ile Vasarely’nin temsil ettiği op-art, optik yanılsamalara dayanan çalışmalardır. 2. Dünya Savaşı’ndan Günümüze Grafik asarımT Letrizm 1946 yılında Türkçe karşılığı ‘‘harfçilik’’ olan letrizm akımı öncüsü Isidore Isou tarafından ‘‘karşı edebiyat hareketi’’ olarak Fransa’da ortaya çıkmıştır. Estetik kaygı taşımayan ve geleneksel olanı reddeden, Dadaizm ile benzerlik gösteren bu akımda şiirde en küçük birim olarak sesi temsil eden harfi esas almaktadır. Burada harfin sesi temsil etmesi önemlidir, harflerin anlam bakımından herhangi bir önemi yoktur. Kavramsal Sanat Kavramsal sanat ile geleneksel sanat anlayışı değişmiş, sanat ve tasarım dünyası yeni kavramları ve olguları tartışmaya başlamıştır. 1960’lı yıllardan itibaren düşüncenin ön plana çıktığı bu sanat ile düşünce biçimin önüne geçmeye başlamıştır. Tasarımcı Gene Frederico bazen harfleri nesnel biçimlere dönüştürürken bazen de nesneleri harfsel biçimlere dönüştürmüştür. Frederico bu anlamda harf biçimlerini görüntü olarak kullanan ilk grafik tasarımcılarındandır (Ersan, 2021). Yazı, anlam ve görsel arasında bağlantı kurularak kavramsal bir durum ortaya çıkmıştır. Kavramsal Tipografi Tipografi onu çeşitli yönleriyle tarif eden zengin bir sözlüğe sahiptir. Geçmişten günümüze kadar harfin geometrisi, yapısal özellikleri, yazı karakteri, harfin temel ölçüleri, dizgi ölçüleri, boşluk düzenlemeleri, dizgi düzenlemeleri, renk gibi birçok eleman ve ilke yazı ile tipografide tasarım için kullanılmıştır. 1950’li yıllarda tipografide yazmaya ek olarak harflerin oyuncu olduğu, harflerin anlamından çok temsile dönüştüğü, harflerin hissiyat vermeye başladığı imgelemler ve dolayısıyla kavramsal tipografi ortaya çıkmıştır. Stefan Sagmesiter, William Longhauser, Paula Scher, Siegfried Odermatt gibi tasarımcılar bu tipografinin önemli temsilcileridir. Odermatt bir sigorta kuruluşu için tasarladığı afişte harfleri farklı büyüklükte ve yerleşimde kullanarak su içindeymiş gibi göstermiştir. ‘‘Wasser’’ Siegfried Odermatt Afiş Çalışması Kavramsal tipografi ile artık hem okunabilirlik sağlanmış hem de hedef kitleyle duygusal bir bağ kurulmaya başlanmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa egemenliğini kaybetmiş, sanatçı ve tasarımcılar da ideallerini rahat bir şekilde ifade etmeye başlamışlardır. Kavramsal tipografide ve Siegfried Odermatt’ın çalışmasında tasarımcının ideallerini rahat bir şekilde ifade ettiği, ruhunu yansıttığı görülmektedir. Burada amaç sadece hedef kitlenin yazıyı okuması değil, hedef kitlenin incelemesi, düşünmesi teşvik edilerek hedef kitlenin akılda kalıcılığını sağlamaktır. Tasarımcı imgelemlerini oluştururken ideallerini, psikolojik yansımalarını kullanmaktadır. Helvetica 1957 yılında uluslararası üne kavuşacak bir yazı karakteri Eduard Hoffmann ile birlikte Max Miedinger tarafından tasarlandı. Önce ‘‘Haas Grotesk’’ adıyla ortaya çıkan yazı karakterinin adı sonrasında ‘‘Helvetica’’ olarak değiştirilmiştir. 20. yüzyılın ilk yarısındaki sanat, tasarım ve mimarideki modern tasarım uygulamaları modern tipografiyi de etkilemiş ve yeni bir yazı karakterine ihtiyaç duyulmuştur. Sans serif olarak tasarlanan Helvetica okunurluğu yüksek bir yazı karakteridir. Ve bundan dolayı sıradan bir yazı karakteri olarak kalmamış çok uluslu şirketlerin en çok kullandığı, bilgilendirme panolarında en çok kullanılan, çevre grafiğinde en çok tercih edilen, sonuçta grafik tasarım ve görsel iletişim uygulamalarında popüler bir yazı yüzü haline gelmiştir. İsviçre Tipografisi Yazı veya tipografi geçmişten günümüze insanlığın yaşamış ve görmüş olduğu her şeyden dolaylı veya dolaysız etkilenmiş ve etkilenmeye de devam etmektedir. Sembol niteliğindeki ilk harften Jan Tschichold’un tipografik kuramına kadar bu süreç yoğun bir şekilde devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında İsviçre savaş dışında kalmıştır ve tipografisi uluslararası bir boyut kazanmıştır. 1970 yılında İsviçre tipografisi görsel bütünlük, serifsiz yazı karakteri, nesnel metin ve fotoğraf kullanımlarıyla bütün dünyada ortak bir tasarım dili oluşturmuştur. İsviçre tipografisi temsilcilerinden Josef Müller- Brockmann’ın tasarım yüzeyini dikey ve yatay eksenlerle bölerek çapraz şekilde düzenlediği, yazı karakteri ve boyutlarını sınırlandırdığı çalışması örnek olarak verilmiştir. Josef Müller- Brockmann Afiş Çalışması Postmodernizm Etkisi Skolastik düşünce, Rönesans, Reform, Fransız İhtilali, Sanayi Devrimi gibi değişim ve gelişmeler tüm dünyayı ve dolayısıyla sanat ve tasarımı da etkilemiştir. 1972 yılında Charles Jencks, St. Louis Missouri’ deki Pruitt- Igoe toplu konutlarının yıkılmasını modern mimarinin bitişi olarak açıklamıştır. Modernizmin bitişi paralelinde postmodernizmin başlangıcı olmuştur. Modernizmin kalıplaşmışlığına tepki olarak İsviçre’de ortaya çıkan postmodernist grafik anlayışı Amerika’ ya ulaşmış, burada gelişme göstermiş ve günümüzde de kullanılmaya devam etmektedir. Weingart, Tissi, Odermart, Greinman, Vanderbly, Sher, Duffy Tasarım Grubu, Brody gibi tasarımcılar postmodernist anlayışla birçok çalışma yapmışlardır (Güzeloğlu & Akşit, 2010). 1980’li yılların en etkili grafik tasarımcılarından Neville Brody çalışmalarıyla postmodernizm etkisine giren tipografik yeniliği teşvik etmekteydi. Macintosh Bilgisayarlar Sonrası 1950 sonrası teknolojik gelişmelerle video, yerleştirme ve performans sanatları ile sanat sınıflandırmasına disiplinlerarası sanatlar eklenmiştir. Özellikle 1980’li yıllarda Macintosh bilgisayarların tasarım dünyasına girişi bu sanatlar ve tüm tasarımlarda daha kolay uygulanabilir teknikleri, deneysel olanı ortaya çıkarmıştır. Bu ortaya çıkarımlardan biri de 1990 yılında her basıldığında her nokta, harf ve kelimenin rastgele hareket ettiği, titrediği Beowolf yazı karakterinin Just Van Rossum ve Eric Van Blockland tarafından tasarlanmasıdır. 21. YY. 21. yüzyılda yine teknoloji ve bilgisayarların etkisiyle yeni medya, enstalasyon, yapay zeka ve artırılmış gerçeklik tasarım sürecinde etkili olmaya başlamış sanatlardır. Özellikle 1990’larda bu ve bunun gibi uygulamaların yaygınlaşması ile harfler ve kelimeler hareketli hale gelirken bunlara kavram, ses ve durum ifade etmek eklenmiş ve kinetik tipografi ortaya çıkmıştır. Hareketli, kinetik tipografi, üç boyutlu kinetik tipografi ve bunların bir araya gelmesi sonucu ise videolar oluşmuştur. TÜRK GRAFİK SANA TI TARİHİ Grafik tasarımın yaratıcılık ve buluş açısından hat, tezhip, minyatür, ebru gibi geleneksel sanatlarımızdan alınan temeller üzerinden gelişmiş olduğu kabul edilebilmektedir. Ancak bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de grafik sanatlar basımcılıkla birlikte oluşmuş ve kimlik kazanmıştır. Türk sOmanlı coğrafyasında, bir devletin (O smanlı Devleti), kendi kültürüne ait ve kendi kültürü için ihtiyaç duyulan eserleri basmak üzere, devletin himayesinde kurulan ilk matbaa Padişah III. Ahmet (1673–1736) döneminde Sait Çelebi ve sarayın müteferrika ağalarından İbrahim Efendi ile birlikte kurulan basımevidir. Tarihimizde basıp çoğaltma yoluyla elde edilmiş ilk resimli kitap, bunu basabilmek için gereken ilk döküm yazısı, ilk resim kalıbı İbrahim Efendi’nin elinden çıkmıştır. İbrahim Müteferrika’nın bastığı eserlerden Kitab-ı Lügat-ı Vankulu İslâmlaşmış Türkler elinde sekizyüz yıldır kullanılan Arap yazısının hurufat halinde ilk kez dökülüp basma işlerinde uygulandığı kitap oluşuyla, Târîh -i Hind-i Garbî ile Cihânnümâ ilk haritalı, resimli kitap oluşlarıyla, Grammaire Turque ise Latin yazısının sOmanlı İmparatorluğu yayın tarihinde gene sOmanlılar eliyle ilk kez kullanıldığı kitap oluşuyla Türk Grafik Tarihi açısından özel bir önem taşıyor. Müteferrika sadece matbaacı değil, zor bir dönem yaşayan sOmanlı İmparatorluğunun kuvvetlenmesi için çaba göstermiş, Türkçeyi iyi öğrenmiş, İslam düşüncesini ve kültürünü benimsemiş, devrinin ileri görüşlü bir düşünürüdür. sOmanlı kültürü içinde çok ilerlemiş olan hat ve minyatür sanatlarının ne olduğu kabaca da olsa herkes tarafından bilinse de, bunların grafik tasarımla bağlantısı kurulmaz. Hattatlar ve nakkaşlar sOmanlı sarayı için çalışan sanatçı ve zanaatkâr teşkilatı olan ehl-i hiref içinde önemli bir yere sahipti. Aslında sOmanlı’da hattat ve nakkaşların yaptığı bütün bu işleri bugün grafik tasarımcılar yapmaktadır. Fikret Uçar’a göre de “tasarlanmış yazının sanatı olarak adlandırabileceğimiz tipografi, ister Latin, ister Çin, Japon, Arap veya Kiril alfabesinde, ortak yöntemlerle grafik tasarımın önemli elemanlarından biri olarak ortaya çıkar” Bu tanımlar ışığında hat sanatının da tipografi kapsamında değerlendirilmesi gereği kaçınılmazdır. Hat sanatı kapsamında değerlendirilebilecek her şeyi topladığımızda ortaya çıkan sonuç ise hat sanatının tipografi kapsamında olduğudur. Hat sanatında kullanılan yazıların Kûfî, Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhânî, Tevkî', İcâze, Ta'lik, Divânî, Celi, Rik'a, Ma'kili dâhil, bin kadar çeşidi vardı. Minyatür “İllüstrasyon, kısaca, resimle anlatım, herhangi bir metnin anlamını pekiştirme, süsleme amaçlı, konu anlatan resimler olarak tanımlanabilir” “Yazma eserlerde anlatılan olayları görselleştirmek üzere yapılan kitap resimlerine de minyatür denmektedir. Tezhip Tezhip Türk süsleme sanatlarından biridir. Kelime anlamı “Altınla Süslemek” tir. 18 ve 22 ayar ezilmiş altınla ve muhtelif renklerle kitap ve levha gibi yazma eserlerin süslenmesidir. Bu sanat; sevgi, sabır, zevk ve zarafetin ortaya koyduğu eserler bütünüdür. Arapça tezhip; "altınlamak", "yaldızlama", "bezeme", yazma kitapların sayfalarına, hat levhalarına, murakkalara, hatta tuğraların üst taraflarına altın tozu ve boya ile yapılan her türlü bezeme. Sözcük yalnız altınla yapılanın dışında, toprak boyalarla yapılan bezemeler için de kullanılır. Yalnız altınla yapılan tezhibe "halkari" denir. Tezhip yapan sanatçıya "müzehhib" tezhiplenmiş esere de "müzehheb" adı verilir. Cumhuriyet in ilk yıllarında yerli ürünlerin kullanılmasının teşvik edildiği, tasarruflu davranılması gereken yıllarda halkın bilinçlendirilmesi ve ulus bilinci kazandırmak amacıyla grafik sanatının en önemli dallarından biri olan afiş kullanılmıştır. İhap Hulusi, Münih Fehim, Kenan Temizan, Ramiz Gökçe, Atıf Tuna dönemin ünlü sanatçılarındandır. Özellikle İhap Hulusi Görey’in afiş ve grafik çalışmalarıyla sanat ve iktidar ilişkisinin tüm dünyada olduğu gibi birbirinden ayrılmadığı görülmüştür. İHAP HULUSİ GÖREY (1898 - 1986) Cumhuriyet dönemi modern grafik tasarımın öncülerinden olan İhap Hulusi reklam grafiğinin Türkiye’deki öncüsüdür. İlk ve ortaöğrenimini, Kahire’de İngiliz okullarında yaptı. Resim eğitimini 19 yaşındayken Almanya’daki bir ressamdan mektupla aldı. Eğitimini ilerletebilmek için gittiği Münih’te, 3 yıl resim 2 yıl da grafik tasarım eğitimi aldı. 1925 yılında yurda kesin dönüş yaptı. Afiş üzerinde uzmanlaştığı halde, Türkiye’de bu sanat dalının para getirmemesi nedeniyle, Dışişleri’nde memur olarak, bir süre çalışmak zorunda kaldı. Akbaba dergisinde Münif Fehim ve Ramiz ile çalıştı. Bir diş macunu afişiyle atıldığı asıl mesleğinde, mesajı kısa ve keskin yoldan verecek bir yöntemi benimsedi. İlk alfabenin kapak kompozisyonunu çizdi. Milli Piyango ve Tekel’de uzun yıllar hizmet verdi, bu kurumların afişlerini yaptı. Afişçiliğin Türkiye’deki öncüsü oldu. Afiş üzerinde uzmanlaştığı halde, Türkiye’de bu sanat dalının para getirmemesi nedeniyle, Dışişleri’nde memur olarak, bir süre çalışmak zorunda kaldı. Akbaba dergisinde Münif Fehim ve Ramiz ile çalıştı. Bir diş macunu afişiyle atıldığı asıl mesleğinde, mesajı kısa ve keskin yoldan verecek bir yöntemi benimsedi. İlk alfabenin kapak kompozisyonunu çizdi. Milli Piyango ve Tekel’de uzun yıllar hizmet verdi, bu kurumların afişlerini yaptı. Afişçiliğin Türkiye’deki öncüsü oldu. Atatürk'ün siparişi üzerine 1932 yılında ALFABE kitabının kapağını tasarladı. MENGÜ ERTEL (1931–2000) İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki öğreniminin sonunda, Muhsin Ertuğrul’un teşvikiyle, tiyatro afişleri yapmaya başladı. Dünyanın çeşitli kentlerindeki uluslararası afiş sergilerine ve bienallere katıldı. İlk kişisel sergisini 1969’da, İstanbul’da Alman Kültür Merkezi’nde açtı. Münih, Amsterdam ve Varşova müzelerinde afişleri bulunmaktadır. Özellikle afiş alanında Uluslararası Cannes Sinema Afişleri Sergisi, Uluslararası Paris Sinema Afişleri Sergisi, Moskova Olimpiyat Oyunları Afiş Yarışması ve İhap Hulusi Afiş Yarışması’nda olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası ödülleri bulunmaktadır. Bir grafik tasarımcı olarak Mengü Ertel, özellikle tiyatro ve sinema afişleri dalında etkinlik gösterdi. Çalışmalarında, afişin iletişimsel yönünü vurgulanırken aynı zamanda kaynaklandığı yapıtın sanatsal mesajı ile uyum sağlayacak özgün estetik değerler açısından da yerini bulmasını amaçlamıştır. Türkiye’de İhap Hulusi ile başlatmış olduğu bu yöndeki gelişmelere, kararlı ve disiplinli özelliğiyle afişlerin, tiyatro ve sinema ile bütünleşme yönünde yeni bir dönem yarattı. MÜNİF FEHİM ÖZARMAN Münif Fehim Özarman, illüstratör, karikatürist, ressam, amatör fotoğrafçı, klişeci ve ilk Türk tiyatro oyuncusu olarak anılmaktadır. KENAN TEMİZAN Hukuk Fakültesi’nde okudu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Berlin’de bulunduğundan bir süre Berlin elçiliğinde çalıştı. Berlin Akademisi’ne devam etti. Reimanschule’de, afiş ve kumaş desenleri konusunda dersler verdi. Ufa ve Tobis gibi ünlü film şirketlerinin afişler tasarımlarını yaptı. Çalışmalarını 1943 yılına kadar yurtdışında sürdürdü KENAN TEMİZAN 1950’de “Marshall Yardım Planı” kapsamında düzenlenen Birleşmiş Milletler Afiş Yarışması’nın Türkiye aşamasında birinci oldu. Paris’teki uluslararası aşamada da 12 bin afiş arasından beşinci olarak Türkiye adına önemli bir ödül kazandı. 1951 yılında NATO’nun açtığı uluslararası afiş yarışmasında ise üçüncü oldu. SAİT MADEN (1932 -2013) İlk ve ortaöğrenimini Çorum’da sanat eğitimini İstanbul’da aldı. 1949-1955 yıllarında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nün Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’ni bitirdi. 1957’de grafik tasarım çalışmalarına yan uğraş olarak başlayan Sait Maden 1960’tan sonra bu disipline yönelerek yayın tasarımı alanına yoğunlaştı. 1960 – 1975 yılları arasında Yapı Kredi, İş Bankası, Akbank, Denizcilik Bankası gibi kuruluşlar için hizmetler verdi. Logo, süreli yayın, broşür, ambalaj, etiket, kitap ve dergi kapağı tasarımları yaptı. Birçok siyasi seçim afişinin tasarımcısı oldu Çağdaş tipografi anlayışını Türkiye’ye getiren grafik tasarımcı olarak değerlendirilen Maden’in, 17 Aralık – 24 Ocak 2010 tarihlerinde “ Bir Usta, Bir Dünya: Sait Maden. Tasarımcı, Sanatçı, Şair” adlı retrospektif sergisi açıldı, sergi kapsamında bir de kitap yayımlandı. Sergide, “İstanbul” sözcüğünü kullandığı özgün yazı çalışmaları da yer aldı. Kadıköy’de oturan Sait Maden, Babıali Ankara Caddesi Ankara Han’ın dördüncü katındaki atölyesinde uzun yıllardır hiç değişmeyen titizliğiyle mükemmelin peşinden koşmayı sürdürmektedir. YURDAER ALTINTAŞ (1935 - 2019) 1957 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Afiş Atölyesi’ni bitirdi. Kısa bir süre reklam ajansında çalıştıktan sonra bağımsız kalmayı tercih etti. 1964’de İstanbul’da açtığı ilk kişisel sergisi Türkiye’de gerçekleştirilen ilk grafik tasarım sergisidir. 1965’te Almanya’da “Gebrauschgraphik” dergisinde çalışmalarına yer verildi. 1960’ların ikinci yarısından başlayarak yurtdışında çok sayıda grafik tasarım etkinliğine katıldı. 1968’de Grafik Sanatçıları Derneği’nin kurulmasında öncü oldu. 1974’de Nasreddin Hoca resimleri İngiltere’de kitap olarak yayımlandı. Uygulamalı Endüstriyel Sanat Yüksek Okulu’nda ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak dersler verdi. 1993’e kadar aralıklı olarak GMK’nın başkanlığını yaptı. 1995’de 60. Yaşı nedeniyle dünyadan seçtiği tasarımcılara çağrıda bulunarak İstanbul’da uluslararası çağrılı afiş sergisi düzenledi. Çalışmaları çeşitli müze ve arşivlerde yer aldı. Başlıca PTT Pul Yarışması, İstanbul Film Festivali, Avni Dilligil Tiyatrosu ve GMK’da olmak üzere birçok ödülleri bulunmaktadır.