Hapishanenin Doğuşu - Michel Foucault (PDF)
Document Details
Uploaded by RighteousLake
1992
Michel Foucault
Tags
Related
- Michel Foucault's Devotion PDF
- Guest Lecture on Foucault, Discourse, and the Media PDF
- Foucault, Femininity, and the Modernization of Patriarchal Power PDF
- El Poder, Una Bestia Magnifica - Foucault - PDF
- La verdad y las formas jurídicas (Michel Foucault) - Cuarta Conferencia PDF
- Week 12: Discipline and Punishment – Foucault's Social Theory PDF
Summary
Bu kitap, Michel Foucault tarafından yazılan ve hapishane sisteminin tarihsel gelişimini inceleyen bir eserdir. Eser, ceza sistemini ve iktidar ilişkilerini araştıran felsefi ve tarihsel bir bakış sunmaktadır. Kitap, iktidar ilişkileri ve toplumsal kontrol mekanizmalarının tarihsel değişimini ele alıyor.
Full Transcript
MICHEL FOUCAULT HAPİSHANENİN DOĞUŞU Sadece www.eskikitaplarim.com'da paylaşılsın diye taranmıştır. Lütfen bu sayfayı silerek, başka sitelerde paylaşmayınız. Kitap tarayanların şahı, çok değerli büyüğüm kutuphaneci'ye en derin şükran duygularımla, saygılar sunuyorum. Filiz Vural...
MICHEL FOUCAULT HAPİSHANENİN DOĞUŞU Sadece www.eskikitaplarim.com'da paylaşılsın diye taranmıştır. Lütfen bu sayfayı silerek, başka sitelerde paylaşmayınız. Kitap tarayanların şahı, çok değerli büyüğüm kutuphaneci'ye en derin şükran duygularımla, saygılar sunuyorum. Filiz Vural \W] im ge kitabeyi MICHEL FOUCAULT HAPİSHANENİN DOĞUŞU Fransızca Aslından Çeviren: Mehmet Ali K I L I Ç B A Y M ichel Foucault Î926'da Poitiers'dc doğdu. 1970'dc Collfcge dc Francc'a seçil di. Bütün hayatını tarihin kapısından geçemeyen konulann tarihini yapmakla geçirdi. Foucault 1984’te Paris'te öldü. m İmge Kitabevi Yayınlan: 50 Temmuz 1992 imge Kitabevi Yayıncılık Paz. ve San. Tic. Ltd. Şti. Konur Sokak No: 3 Kızılay/ANKARA Tel: 418 19 42 Fax: 425 65 32 Kapak Baskısı: MF Ltd. Şti. Baskı: Özkan Matbaacılık Ltd. Şti. K*ptk usanmı: Terazi / İbrahim K.DİNÇ ISBN 975-533*032-1 Surveiller et Punir, Naissance de la Prison (Gözelim Altında Tutmak ve Cezalandırmak, Hapishanenin Doğuşu) adındaki bu kitap ilk kez 1975 yılında Gallimard tarafından yayınlanmıştır. Çeviri bu yayından yapılmıştır. İÇİNDEKİLER R e sim ler--------------------------------- X III Ö N S Ö Z ---------------------------IXXX r. AZAP 1. MAHKÛMLARIN B E D E N İ___________________ 3 2. AZAP ÇEKTİRMENİN GÖRKEMİ 39 II. CEZA 1. GENELLEŞMİŞ C E Z A ____________________ 89 2. CEZALARIN YU M U ŞA K LIĞI__________________ 129 III. DİSİPLİN 1. İTAATKÂR BEDENLER _______________________ 167 DAĞITIMLAR SANATI ____ ___________________ 175 FAALİYETİN DENETİMİ _______________ 185 OLUŞUMLARIN ÖRGÜTLENMESİ.................... 194 GÜÇLERİN BİLEŞİMİ --- 202 2. İYİ TERBİYE ETMENİN ARAÇLARI ________ __ 213 HİYERARŞİK GÖZETİM ______________________ 214 NORMALLEŞTİRİCİ YAPTIRIM................. 223 S IN A V ------------ --------- — ------- 231 3. CÖRÜLMEYEN GÖZETİM ALTINDA TUTAN HAPİSHANENİN SİST EM İ___________________ 245 IV. H APİSH AN E 1. EKSİKSİZ VE KATI KURUMLARA DAİR 289 2. YASADIŞILIKLAR VE SUÇLULUK 325 3. HAPİSHANE __________________________ 375 N. Andry, Ortopedi ya da çocuklardaki beden bozukluklarını önleme ve düzeltme sanau. V III XIV. Louis tarafından 1666’da yapılan ilk kıta teftişinin anısına basılan madalya. F rs n e o it. tjt Fi g ü r e L X V I. K eiH '.tt'r. ı>nu,t.tf/r tto.r P. Gillart. L an milliıaire françaıs, 1696. F r*nçm. /^ Fi c u r e LXX- K e p r e n tr. vo s m e c h e t * tik im * S - H îi as - ac - I i ::jT« I « I * I *# !: i' ^ 1 iii 1 1 r i t* tw > ^ » -U.*? v i» !“ 7İ ! ı E; 7İ I.ı i I I ’ I I t I 1 w ir I II I l_____» I____ I Cı— H _ I r - M P — i pşes. fc-—fİ««* X! Fresnes Hapishanesi toplantı salonunda alkolizmin kötülükleri konusunda konferans. X II Yazı için örnek (I.N.RD.P. Tarihsel Kolleksiyonu). Port-Mahon caddcsindc bulunan karşılıklı öğretim okulunun içi, yazı alıştırması sırasında Hippolitc Lecomte'un taş baskısı. 1818 (I.N.R.D.P. Tarihsel Kollcksiyonu). XV r” T ~ T * * r ı r - ı r -y ı t ~ i JJ\ de Neufforge. Hastane projesi. Temel mimari derlemesi (1757-1780). A. Bioiföt, 585 mahkumluk hücreli hapishane projesi, 1843. X V II XIV. Louis döneminde VersailJcs Hayvanat Bahçesi. Aveline'in tahta oyma baskısı. ıır.«r (A > f r r iiîif n b i'r ıv ıiıv ın r ır ır ır ıiilır f r ıiıj « g m r *r* r» rı r ı rt r» r» r» f ı n t n r« r« t * n r»ı ^ ü / ^ r ,f.r ,f.n r ,f ,n r ,r ir.n r rej İ\ Gand güç evinin (hapishane) planı, 1773. X V III İ. F. de Neufforge, Hapishane Projesinden. IXX m ıı ı ı i s a>..ti ]| J I E İ IJ " t ' i Ti' ' ^ m i l i sEi jıa a L i ifv E Z l M ijfı tîi r î sş*jg _i. ı i u L Ü m , t r ^ 1 i m 55 : Jcrcmy Beniham, Panopticon un planı (The Works of Jeremy Be/uharru yay. Bowring. c. IV, s. 172-173) XX N. Harou-Romain. Hapishane Projesi. 1840. N. Haroıı-Romain. Hapishane Projesi, 1840 hücrelerin planı ve kesili. Her hücrcnin bir girişi, bir yatak odası, bir ateiyesi, bir vulla yeri vaıüıı. Dua cMiaMiıda giriş kapısı açıklıı, mahkum di/, çökmüş dunundadır. N. Haroıı-Romain, Hapishane Projesi, 1840. Bir tutuklu hücrcsinde merkezi gözetim kulesinin karşısında dua ediyor. XX III Ma/as Hapishanesinin Planı. Pctite Roqvettc Hapishanesi. XXIV 1877’de Rcnncs Merkez Hapishanesi. Staieville Hapishanesinin içi, ABU, XX. yüzyıl. N. Andry, Ortopedi ya da çocuklardaki beden bozukluklarını önleme ve düzclımc sanatı. X X V III ÖNSÖZ Hapishane tarihi veya "gözetim altında tutma ve ceza landırm adın tarihi birçok kimse için şaşırtıcı olmaktadır. Çünkü "tarih" çoğumuz için nihayette zaferlenn, büyük adam ların yaptıklarının ettiklerinin anlatısıdır, daha doğrusu bir kahramanlık öyküsüdür. İnsanların insanlara egemen olmak için geliştirdikleri yöntemler, bireysel veya ortaklaşa olarak çekilen ve çektirilen azaplar, iktidarların bireyleri gözetim altında tutmaya yönelik olarak oluşturduktan mekanizma lar, disiplinler, işte bunlar "tarih olamaz". Çünkü bunlan bil mezden gelmek istiyoruz. Foucault bilmek istiyor ve tarihçiliğin XX. yüzyılın ba şından beri kaybedenlerle daha fazla ilgilenmeye başlama sıyla birlikte, o da bu akımın içinde yer alıyor. Foucault as lında bir filozof, ama karşımıza çoğu zaman bir tarihçi olarak çıkıyor. Bir filozof tarihçi olunca da ortaya muazzam bir dil, kavram ve olaylan çerçeveleme biçimi sorunu çıkıyor. Fou cault zaten felsefenin dilini zorlarken, bir de tarihin alışılmış terminolojisini alt üst ediyor. Bu noktada sö2ü sevgili karde şim Turhan İlgaz’a bırakmak istiyorum. Foucault'nun Söyle m in Düzeni adlı kitabını Türkçeye çeviren sevgili Turhan, yazdığı özsözde şunlan söylemektedir. ”... O ru n felsefesini açıklamaya kalkışmayacağım el bette -buna kendimi yetkili de görmem, yeterli de-, ama Fou- cault'yu o k u y a b ilm e n in böylesi bir anahtarı gerektirdiğini söyleyebilirim. 'Toplum olarak felsefeyle alış-verişimiz, fazla bir içli- dışlılığımız yok. D ilim iz de pek yetmiyor açıkçası, felsefe yapmaya. Kavramlarımız eksik çünkü... Felsefe, pratikte ya rarlanacağımızı sandığımız bazı sloganları bize sağlıyorsa ilgimizi çekiyor; işimize gelen bazı form üller sunabiliyorsa "kültürümüze" buyur ediliyor. Ve çoğunlukla da "ahlâk” ile karıştırılıyor, "ahlâk*'mışçasına algılanıyor, "ahlâk" ile -ve tabii ki benimsediğimiz ahlâk ile- çakıştığı oranda öğreni liyor. "Oysa ki bilgiyi sevmek olan felsefenin, insandan ve in san düşüncesinden kalkıp, düşüncenin ürettiği nesnelere inen, sonra bu nesnelerin evrimi içinde düşüncenin kendi kendine açtığı yolların "arkeolojisine" gömülerek yeniden düşünceye ve insana ulaşan sonsuz gel-gitlcri söz konusu... "Felsefenin çok çok uzaklarında düşünmeye, ya da düşün düğünü sanmaya, düşünmekten çok konuşmaya ve genellikle düşünmeden konuşmaya veya önce konuşup sonra düşünmeye, düşünmeden eylemeye veya önce eyleyip sonra düşünmeye alışmış bir toplumda, Foucault'nun felsefesi, kolay kolay için den çıkılır gibi değil. Ve alabildiğine yabancı. "Onun için yukarıda "Cinselliğin tarihi"ni anarken "Türkçeleştirilmişti" dem edim de, Türkçeye "sığdırılmıştı” demeyi yeğledim. "Söylemin Düzeni" Türkçeye sığdırılmaya çalışıldı. "Avrupa felsefesinin yüzyıllardan beri yarattığı, kul landığı, çekip çevirdiği kavramlarla oluşturduğu söylemlerin düzenini irdeleyen bir söylemi, o kavramlara olabildiğince uygun kavramlar bularak Türkçeleştirmek gerekiyordu... Bu Türkçenin anlaşılır olması gerekiyordu... Üstüne üstlük, Fou- cault'nun söyleminin ayrılmaz bir parçası olan üslû b u n a da sadık kalmak gerekiyordu. Yeni orijinal metinde kaç cümle varsa, çeviride de o kadar cümle olm alıydı../ Bu söylenenlere aynen katıldığım için, yani ben de Fou- cault’y u Türkçeye "sığdırmaya" çalıştığım için, onun üslûbuna sadık kaldığım için, herhangi birşey ekleme ihtiyacını his setmiyorum. Yalnız okuyucunun artık Türkçe olan herşeyi an layacağı yanılgısından kurtulması gerekmektedir. Kavram lar yalnızca dilsel aletler olmayıp, bize arkalarındaki ta rihle birlikte konuk gelmektedirler. Bunlar hamburger veya Coca Cola olmadıkları için, ısınldıklannda veya bir yudum alındıklannda ne oldukları anlaşılabilir gibi şeyler değil lerdir. Okuyucu kavramların arkasındaki tarihsel yoğrul- muşluklarla da haşır neşir olmadıkça kitap okuyucusu değil, kitap "bakıcısı" olacaktır. Bu kitap vesilesiyle ülkem izin entelektüel hayatının büyük yaralarından birine değinmek istiyorum. Bu kitap dört kere yeniden dizildi. Çünkü ne yazık ki çoğumuzda iş namusu yok, hayatın tek amacının ne pahasına olursa olsun maddeye ulaşmak olduğu inana egemen, bu yüzden insanlarımızın çoğu yaptıklan işi sevmiyorlar. "Ne iş olursa yapanm ” zihniyeti bunun en açık göstergesidir. Eğer sevgili Mesut bozuk dizgileri adam etme işini üstlenmeseydi, bu kitap kimbilir ne zaman çıkardı? Mehmet Ali Kılıçbay Nisan 1992 I AZAP \ / » 4 BİRİNCİ AYIRIM MAHKÛMLARIN BEDENİ Damiens 2 Mart 1757de "Paris kilisesinin cümle kapı sının önünde, suçunu herkesin karşısında itiraf etmeye" mah kûm edilmişti; buraya " elinde yanar halde bulunan iki libre ağırlığındaki bir meşaleyi taşıyarak, üzerinde bir gömlekten başka birşey olmadığı halde, iki tekerlekli bir yük ara basında götürülecekti; sonra aynı yük arabasıyla Gr&ve mey danına götürülecek ve burada kurulmuş olan darağacına çı kartılarak memeleri, kolları, kalçaları, baldırları kızgın kerpetenle çekilecek; babasını öldürdüğü bıçağı sağ elinde tu tacak ve kerpetenle çekilen yerlerine erimiş kurşun, kaynar yağ, kaynar reçine ve birlikte eritilen balmumu ile kükürt dökülecek, sonra da bedeni dört ata çektirilerek parçala tılacak ve vücudu ateşte yakılacak, kül haline getirilecek ve bu küller rüzgâra savurulacaktır".1 Cazette d'Amsterdam2 "sonunda onu parçaladılar" diye anlatmaktadır. "Bu sonuncu işlem çok uzun sürdü, çünkü kul- 1 Pidus originslts ti proUdures du froU s fail t M ert-Fnm çois Damims, l757,c.IH, s. 372-374. 2 Gazetu d'Am krdjtm , 1 Nisan 1757. 3 tanılan atlar çekmeye alışık değillerdi; bu yüzden dört tane yerine altı tane koymak gerekti, bu da yetersiz kaldı; talihsi zin kalçalarını kopartmak için sinirlerini kesmek ve eklemle rini baltayla parçalamak gerekti... "Çok küfürbaz olmasına rağmen ağzından tek bir sövgü bile çıkmadı; sadece korkunç acılardan Ötürü müthiş çığlıklar atıyordu ve çoğu zaman Allahım bana acı; Isa beni kurtar diyordu. Seyirciler, ileri yaşına rağmen, zavallıyı tescili etmek için bir anını bile ziyan etmeyen Saint-Paul papazının mahkûmun üstüne titremesinden büyük ders aldılar*'. Ve talim subayı Bouton: "kükürt yakıldı, ama ateş o kadar harsızdı ki, yalnızca ellerinin üst derisi biraz zarar gördü. Sonra kollarını dirseklerine kadar sıvamış bir işken ceci, bu iş için özel olarak yapılmış yaklaşık bir buçuk ayak uzunluğundaki kerpetenle, önce onun sağ baldırını, sonra sağ kolunun iç kesimlerini, sonra da memelerini çekti. Bu işkenceci gürbüz ve güçlü olmasına rağmen, kerpetenin içine aldığı et parçalarını çekmekte çok zorlanıyordu; bunları kerpetenle iki üç kere tutup, büküyor ve kopardığı parçaların herbiri altı liralık bir okü büyüklüğünde bir yara açıyordu". "Çok bağıran ama küfür etmeyen Damiens, bu kerpetenle çekmelerden sonra kafasını kaldırıyor ve kendine bakıyordu; kerpetenci bu kez karışımın kaynadtğı kazandan demir bir kepçeyle aldığı kaynar halitayı her yaranın üzerine bolca döktü. Daha sonra atlann koşumlarına iplerle bağlandı, son ra da atlar kalça, bacak ve kol hizasından organlara koşul dular". "Mahkeme kâtibi sieur Le Breton birçok kereler talihsiz mahkûma yaklaşarak, ona söyleyecek birşeyi olup olmadı ğını sordu. Hayır diye cevap veriyordu; lânetlileri tasvir et tikleri biçimde bağırıyordu, bunu anlatmaya hiçbir şey yet mez, her acıda şöyle bağırıyordu: "Affet Allahım, Affet Efen dimiz*'. Yukarıda anlatılan bu kadar acıya rağmen, arada sı rada kafasını kaldırıyor ve kendine cesaretle bakıyordu. Adamların uçlarını hâlâ çektikleri ipler onu çok sıkı sarıyor 4 ve ona anlatılmaz acılar çektiriyorlardı. Sieur Lc Breton ona bir kez daha yaklaşarak, birşey söylemek isteyip isteme diğini sormuştu; hayır dedi. Günah çıkartıcılar ona birçok ke reler yaklaşarak, uzun uzadıya konuşmuşlardı; uzattıkları haçı samimiyetle öpüyordu; dudaklarını uzatıyor ve hep "Af fet Allahım" diyordu. "Atlann herbiri bir celladın yönetiminde oimak üzere, organları kendi doğrultularında bir kere çektiler. Bir çeyrek saat sonra aynı merasim tekrarlandı ve birçok kez tekrarla nan denemeden sonra, sonunda atlar çekildi, yani sağ kola bağlı olanlar kafaya doğru, kalçaya bağlı olanlar da kollara doğru döndürüldü, böylcco kollan eklem yerlerinden kopar tıldı. Bu çekişler birçok kereler başansız bir şekilde tekrar lanmıştı. Kafasını kaldırıyor vc kendine bakıyordu. Kalçaya koşulan atlann önüne iki tane daha bağlamak gerekmişti, bu da atlann sayısını altıya çıkartıyordu. Gene başan elde edi lemedi. "Nihayet cellat Samson sieur Le Breton'a bu işi bitirme nin yolu olmadığını, ne de bu konuda bir um ut olmadığını ve bayların parça parça kopartılmayı isteyip istemediklerini sordu. Kente inmiş olan sieur Le Breton yeniden çaba sarfedil- mesi emrini verdi, bu emir uygulandı; ama atlara usanç gel mişti ve kalçalara bağlı olanlardan bir* yere düştü. Günah çıkartıcılar geri gelerek gene konuştular. Onlara diyordu ki (kendim duydum): " Beni öpün baylar" Saint Paul kilisesi pa pazı cesaret edemediğinden, bay Marsilly sol kolu bağlayan iplerin altına geçti ve onu alnından öptü. Cellatlar araların da toplandılar ve Damiens onlara mesleklerini yaptıkla- nndan ötürü küfür etmediğini, onlara kızmadığını söylüyordu; kendi için Allaha dua etmeleri için yalvarıyordu ve Saint Paul papazına, ilk messe ayini sırasında kendi için dua etme sini rica ediyordu. "İki veya üç denemeden sonra cellat Samson ve etlerini kopartarak çekmiş olanı ceplerinden birer bıçak çıkartarak kalçalan gövdeden ayırdılar; tam koşumlu dört at ise onlar 5 dan sonra iki kalçayı götürdüler, yani önce sağ taraf, sonra da sol taraf; daha sonra kollar için omuzlara vc bacaklar için de kasıklara aynı şey yapıldı; hayvanların tüm güçleriyle çeke rek önce sağ, sonra da sol kolu kopartmaları için etleri nere deyse kemiklere kadar kesmek gerekti. "Bu dört kısım kopartıldıktan sonra, günah çıkartıcılar onunla konuşmak için indiler; ama cetlat onlara onun öldüğünü söyledi, ama ben adamın kıpırdadığını vc alt çenesinin sanki konuşuyormuş gibi gidip geldiğini görüyordum. Hatta cellat lardan biri kısa bir süre sonra, gövdenin ana kesimini odun yığınının üzerine atmak için kaldırdıklarında hâlâ canlı olduğunu söyledi. Atların iplerinden çözülen kol ve bacaklar, darağactnm kaidesinin hizasında hazırlanmış olan bir odun yığının üzerine atıldı. Sonra gövdenin ana kısmı buraya atıldı ve hepsi odun vc çok miktarda çalı çırpıyla örtüldü ve bu odunlarla karıştırılan saman ateşe verildi. H.... Mahkeme ilâmının hükm ü gereği herşey kül haline getirildi. Közlerin arasında bulunan sonuncu parçanın yanması akşamın on buçuğundan sonra ancak tamamlanabildi. Gövde nin vc etlerin yanması yaklaşık dört saat sürdü. Benim ve oğ lumun aralannda yer aldığımız subaylar, bir takım oluşturan okçularla birlikte, saat onbire kadar meydanda kaldık. "Ertesi gün, çayırda ocak olarak kullanılmış yerde bir köpeğin yatmış olmasından, defalarca kovalanmasına rağmen hep buraya geri gelmesinden sonuçlar çıkartılmaya kalkışıl* mıştır. Ama bu hayvanın burayı diğer yerlerden daha sıcak bulduğunu anlamak güç bir iş olmasa gerektir":3 İşte bundan üç çeyrek yüzyıl sonra, L6on Faucher tarafın dan "Paris Genç Mahkûmlar Evi" için kaleme alınan yönetme lik.4 "Madde 17. Tutuklular güne kışın saat altıda, yazın beş te başlayacaklardır. Çalışma süresi her mevsimde günde do kuz saat sürecektir. Günde iki saat eğitime ayrılacaktır. Ça- 3 Zlkr. A.L. Zevata, Dam ifnj U rigicide, 1937, s. 201*214. 4 L. Ftuchcf, De la rtformt i t i prisons, 1838, s. 274*282. 6 hşma ve gün kışın saat dokuzda/ yazın sekizde sona erecektir. Madde 18. Kalktş. Tutuklular trampetin ilk çalışında kalkmak ve sessizce giyinmek zorundadırlar, bu arada gözet menler hücrelerin kapılarını açacaklardır, (kinci çalışta ya taklarını yapmış durumda, ayakta olacaklardır. Üçüncüsün- dc, sabah duasının yapıldığı tutukevi kilisesine gitmek üzere sıraya gireceklerdir. Trampetin her çalışının arasında beş da kika vardır. Madde 19. Dua tutukevi papazı tarafından yapılacak ve arkasından ahlâki veya dinsel bir metin okunacaktır. Bu iş yarım saatten fazla sürmeyecektir. Madde 20. Çalışma. Tutuklular yazın altıya çeyrek ka la, kışın yediye çeyrek kala avluya inerler ve ellerini yüz lerini yıkadıktan sonra, günün ilk ekmeği dağıtılır. Bunun ar kasından atölyelere göre gruplanırlar ve çalışma yerlerine gi derler; çalışma yazın saat altıda, kışın saat yedide başlar. Madde 21. Yemek. Tutuklular saat onda çalışma yerle rinden aynlarak yemekhaneye giderler; avluda ellerini yı kar ve bölükler halinde toplanırlar. Yemekten sonra, onbire yirmi kalaya kadar teneffüs verilir. Madde 22. O kul. Saat onbire yirmi kala, trampet ça lınmasıyla sıraya girilir ve okula birlikler halinde gidilir. Sırasıyla okuma, yazma, çizim ve hesaba ayrılan dersler iki saat sürer. Madde 23. Tutuklular okuldan bire yirmi kala bölükler halinde aynlırlar ve teneffüs için avlularına giderler, tram pet çalmasıyla birlikte atelyeler halinde toplanırlar. ' Madde 24. Tutuklular saat birde atclyclcrc varmış ol malıdırlar: çalışma saat dörde kadar sürer. Madde 25. Saat dörtte atölyelerden aynlarak avlulara gidilir, tutuklular burada ellerini yıkar vc yemekhaneye git mek üzere bölükler halinde toplanırlar. Madde 26. Akşam yemeği ve onu izleyen teneffüs beşe ka dar sürer; tutuklular bu saatte atclyclcrc geri dönerler. Madde 27. Çalışma yazın saat yedide, kışın saat sekiz- 7 dc kesilir; atölyelerde son koz bir ekmek dağıtımı yapılır. Bir tutuklu veya bir gözetmen tarafından bazı eğitici veya duygu landırıcı konularda yapılan çeyrek saatlik bir metin oku* masından sonra, akşam duası yapılır. Madde 28. Tutuklular ellerini yıkadıktan ve avluda ya pılan üst-baş denetiminden sonra, yazın yedi buçukta, kışın sekiz buçukta hücrelerine gitmek zorundadırlar; trampetin ilk çalmışında soyunmah ve İkincisinde yatağa girmiş olm alı dırlar. Hücre kapılan kapatılır ve gözetmenler düzen ve ses sizlik sağlamak için koridorlarda dolaşırlar". ★★★ İşte bir azap çektirme ve zaman kullanımı. Bunlar aynı suçun yaptırımı olmamakta, aynı cinsten suçları cezalandır- mamaktadırlar. Ama herbiri belli bir cezalandırma tarzını çok iyi tanımlamaktadır. Onları bir yüzyıldan daha az bir süre ayırmaktadır. Avrupa'da ve ABD'de ceza ekonomisinin yeniden yaygınlaştığı bir dönemdir. Geleneksel adalet açı sından büyük "rezaletler "in, sayılamayacak kadar çok ısla hat projesinin dönemidir; yeni bir yasa ve suç teorisi, ceza landırma hakkının siyasal ve ahlâki açıdan yeni bir meş- rulaştınlması; eski kararnamelerin iptali, örf hukukunun kaldırılması; "modern" hukuk sistemlerinin devreye sokul ması: Rusya 1769, Prusya 1780, Pcnnsylvania vcToskana 1786, Avusturya 1788, Fransa 1791, Yıl IV, 1808 ve 1810. Ceza huku ku için yeni bir çağ. Bu kadar çok değişiklik arasından bir tanesini ele ala cağım: azap çektirmenin kalkması. Bugün onu biraz ihmal et me eğilimi vardır; kendi döneminde herhalde fazlasıyla tum turaklı sözler sarfedilmesine yol açmıştır; onu çözümlemeye izin veren bir "insanileşme'nin tarafını herhalde fazlasıyla tutan kolay ve vurgulu bir tavır söz konusu olmuştur. Ve eğer büyük kurumsal dönüşümlerle, açık ve genel yasa bütünleriyle, birleştirilmiş usul kurallarıyla karşılaştırılacak olursa öne- 8 mi nedir -hemen heryerde benimsenen jüri, cezanın esas olarak ıslah edici karakterinin tanımlanması ve XIX. yüzyıldan beri sürekli olarak vurgulu hale gelen bir eğilim olarak, cezaların suçlu bireylere uyarlanması-? Fizik yapı üzerinde hemen et kili olmaktan uzaklaşan cezalar, acı çektirme sanatında belli bir ağırbaşlılık, daha incelmiş, daha gizli kapaklı ve gözle görünür hallerinden uzaklaştırılmış bir acılar oyunu; daha derinlerdeki bir düzenlemeye yönelik olan bu durum daha fazla dikkat haketmekte değil midir? Her ne olursa olsun, bir olgu açıkça ortadadıf: azap çektirilen, parçalanan, organları kopartılan, yüzüne veya omuzuna simgesel damga basılan, canlı veya ölü olarak teşhir edilen, seyirlik unsur haline geti rilen beden birkaç onyıl içinde ortadan yokolmuştur. Beden, ceza ile yıldırmanın ana hedefi olmaktan çıkmıştır. n XVIII. yüzyılın sonuyla XIX. yüzyılın başında, bazı bü- I yük tartışmalara rağmen, cezayı karanlık bir şenlik haline çeviren uygulama yokolmaya yüz tutmuştur. Bu dönüşüm esna sında iki süreç birbirlerine karışmıştır. Bunlar ne tamamen aynı kronolojiye, ne de aynı varlık nedenlerine sahip olmuş lardır. Bir yanda coşanın seyirlik bir unsur olmaktan çıkması vardır. Cezanın törensel yanı karanlığa bürünerek, artık yeni bir usul veya yönetim edimi haline gelme eğilimine girmiştir. Suçun herkesin önünde İtiraf edilmesi uygulaması Fransa'da ilk kez 1791'de kaldırılmış, kısa süreli bir geri dönüşten sonra, 1830‘da yeniden kaldırılmıştır; kazığa bağlama ise 1789’da ilga edilmiştir; Ingiltere için bu tarih 1837'dir. Avusturya, İs viçre ve ABD’nin Pennsylvania gibi bazı eyaletlerinde uygu lanan, mahkumların sokak ortasında vc şehirlerarası yollar da çalıştırılmaları -demir boyunduruktu, çok renkli kıyafet leri olan, ayakları prangalı kürek mahkumlan; bunlarla halk arasında meydan okuma, küfür, alay, darbe, kin veya işbirliği işaretleri biçiminde alış verişler olmaktadır-5. XVIII. yüz yılın sonunda veya XIX. yüzyılın ilk yarısında hemen hefyer- 5 Robcrt Vısux, Notices, s. 45, Zikr., N. 1c Tcciers, They tvere in prison, 1937, 9. 24. 9 do kaldırılmıştır. Şiddetli eleştirilere rağmen, teşhir Fransa’ I831’e kadar sürmüştür -Real "miğde bulandırıcı bir sahne" demekteydi-6; Nisan 1848’de sonunda kaldınhruştır. Kürek mahkûmlarının Brest'ten Toulon'a tüm Fransa yollarında sü rükledikleri zincirlere gelince, 1837de onların yerine siyaha boyanmış hapishane arabaları geçmiştir. Ceza yavaş yavaş bir sahne olmaktan çıkmıştır. Ve cezanın seyirlik unsur olarak içerebileceği herşey artık olumsuz bir gösterge haline gel miştir; cezanın bir tören halinde sunulmasının ortadan kalk masıyla birlikte, cezanın "son aşamasının" da suçla karanlık ilişkileri olduğundan kuşku duyulmaya başlanmıştır: ceza eğer suçu vahşilik bakımından aşmıyorsa, en azından ona eşit olmakta, seyircileri vazgeçirmeye niyetlendiği bir kıyıcılığa alıştırmakta, onlara suçların sıklığını göstermekte; celladı bir caniye, yargıçtan katile benzetmekte, rolleri son anda ter sine döndürmekte, azap çektirilen acıma ve hayranlık konusu haline gelmektedir. Boccaria bu durumu çok erkenden söyle mişti: "biıe korkunç bir »uç olarak sunulan cinayetin soğukkan lılıkla ve pişmanlıjkduyulmadan işlendiğini görüyoruz"7. Hal ici açık infaz artık, şiddetin yeniden alevlendiği bir ocak ola rak görülmektedir. Demek ki cezalandırma, ceza sürecinin en gizli parçası ol ma eğilimine girecektir. Bu da birçok sonuca yol açmıştır ade ta gündelik olan algılama alanını terkederek, soyut algılama alanına girmiş; etkinliği artık göze görünür yoğunluğundan de ğil de, kaçınılmaz olmasından beklenir hale gelmiştir; suç iş lemekten vazgeçirtecek unsur artık sahneye konulan iğrenç ti yatro değil de, bu durum olacaktır; cezanın örnek olmaya yö nelik mekanizmasının çarkları değişmektedir. Bu olgudan ötürü adalet artık, infaza eklenmiş olan şiddeti halkın önün de üstlenmekten vazgeçmiştir. Onun da öldürüyor veya vu ruyor olması artık onun gücünün yüceltilmesi değil de, kendi- 6 Partamento Arşivleri, 2.dizi, c.XXU, 1 Ar,1831. 7 C. de Beccaria, Traitf dts nra "cesedi om uzlarından ku tu p , onu kendi etrafınd a şid d etle döndüren ve ona birçok defa “gülü nç ih tiy ar, bu şekilde yeteri kadar öld ün m ü?” diyerek vuran ve sonra kalabalığa d ö nerde e n utanm azca sözleri a la y a bir havada söyleyen" bir c d ia d ın ‘c a navarca ve m igde bulandırıcı" tutum unu aktarm aktadır. 34 1 7 37d e v ergid en m uaf asker M ontigny'nin infazı sırasında sah n ey i kay* deden, T.S. CueuleU e’tir. K rş., R.A n ch d, Crimes et chJıiments ou XVltr siicle. 1933, s. 62-69. 35 Krş., L.D uham el, Les ex4cutims capitales d Avignon, 1890, s. 36 Örneğin Burgonya'da, krş., Chassanec, Burgundi, fol. s S. 64 meşine kadar". Ve Serpillon veya Blackstonc gibi hukukçular XVIII. yüzyılın ortasında, celladın başarısızlığa uğramasının mahkûm açısından hayatının kurtulduğu anlam ına gelmediği olgusu üzerinde ısrar etmişlerdir37, infaz töreninde hâlâ tann sınaması ve yargısına ilişkin, şifresi çözülebilir birşeyler bu lunmaktaydı. Cellat mahkûm ile olan çarpışmasında biraz da kralın silahşörü gibiydi. Ancak iğrenç vc kınanan bir silahşor: G elenek görünüşe göre cellatlık beratının mühürlendikten sonra masaya konulmayıp, yere atılmasını gerektirmekteydi. Bu "çok gerekli" ama "doğaya aykın görov"a çevreleyen tüm yasaklar bilinm ektedir38. İstediği kadar b ir bakıma kralın kılıcı olsun, cellat iğrençliği hasmıyla paylaşm aktaydı. Ona öldürm e yetkisi veren ve onun aracılığıyla mahkûma vuran hükümdarlık gücü onda mevcut değildi; hükümdarın gücü onun gözü dönmüşlüğüyle özdeşleşmiyordu. Vc tam da bu nedenden ötürü, kral celladın hareketini bir af mektubuyle kestiği za man çok daha görkemli olarak gözükmekteydi. Olağan du rumda, karar ile infaz arasındaki kısa süre (çoğunlukla birkaç saat), affın tamamen son anda gelmesine yol açıyordu. Fakat herhalde törenin yavaş cereyan etmesi, bu olasılığın hesaba katılmasının sonucuydu39. Mahkûmlar bu olasılığın gerçekleş mesini ummakta vc işlerin uzaması için, darağacının dibinde b ile bazı ifşalarda bulunacaklarını iddia etm ekteydiler. Halk böyle bir durumu temenni ettiğinde, bağırarak af iste mekte, son anı geciktirmeye uğraşmakta, yeşil balmumu mü 37 F.Scrpülon, Code erimine!, 176 7, c. III, s. 1100. B lackstone : "Eğer bir suçlu ölene kadar asılm aya m ahkûm olm uşsa, celladın b eceriksizliği yüzünden b a z ıla n tarafın d a n ölü m d en k u rta rılırsa , ş e r ifin in fa z ı y enileteceğ i açıktır, çü nkü karar uygulanm am ıştır v c eğer bu s a h te m erham ete ka- p ılınacak (dursa, b irçok ihtilata kapı a çılm ış o la c a k tır", Commentaire sur U code crimind al 'Anglclcrre, Fra. Ç ev., 1776, s. 201. 38 C h. Loyseau, Cirrç lime* du droit des offices, 1613 y a y., s. 80-81. 39 Krş. S.P. H ardey, 3 0 O cak 1769, s. 125, basılı cilt; 14 A ra. 1779, IV, s. 299; B. A n ch cl, Crimes et Châtiments La M£therie'nin Le Creusot'yu ziyaretinde söyledikleri: "Bu kadar güzel bir kuruluş ve bu kadar çok m iktarda farklı i} için binaların, çalışma esnasında işçiler arasında karışıklık olmaması için yeteri kadar geniş olm alan gerekir’, fourrul de physique, c XX X , 1787, s. 66. 180 Genel biçim savaş ve rekabet biçimiydi; çalışma, öğrenim, sı nıflandırma iki ordunun çarpışması boyunca, düello biçiminde gerçekleşmekteydi; bu yükümlülükler bir kampın zafer veya bozgunlarını sağlamaktaydı; ve öğrenciler kendilerine, her kesin işlevine ve kendi onluğundaki üniter grubun içinde sa vaşçı olarak sahip olduğu değere denk düşen bir yer ayrıldı ğını görmekteydiler17. Zaten bu Roma oyununun ikili rekabet idmanları ile; mertebesi, heyerarşisi, piramid biçimindeki gözetimiyle birlikte legion örgütlenmesinden ilham alan me kânsal bir düzenlemeyi birbirlerine bağlamaya izin verdiği de kaydedilebilir. Roma modelinin Aydınlanma çağında çifte bir rol oynadığını unutmamak gerekir; cumhuriyetçi çehresi altında bizatihi özgürlük kururfıuydu; askeri çehresi altında ise disiplinin ideal şemasıydı. XVIII. yüzyılın vc Devrim'in Roma'sı, Senato’nun ama aynı zamanda legion 'un Roma'sıdır; Forum’un, ama aynı zamanda kampların Roma'sıdır. Roma'ya yapılan atıf, yurttaşlık konusundaki hukuki ideali vc disip lin sağlama usullerinin tekniğini imparatorluk dönemine ka dar ikircikli bir şekilde taşımıştır. Cizvit kolejlerinin sürekli olarak oynadıkları antik oyunda, her halükârda tamamen disipline yönelik olan nokta, bu oyun içinde yer alan düelloya ve savaş taklidine yönelik olan noktaya üste gelmiştir. Okul mekânı yavaş yavaş -ama özellikle 1762'den sonra- gevşe mektedir; sınıf türdeş hale gelmektedir; artık yalnızca, öğ retmenin gözü önünde birbirlerinin yanında hizaya giren bi reysel unsurlardan meydana gelmemektedir. "Mertebe" XVIII. yüzyılda, bireylerin okul düzeni içindeki büyük dağılım biçimini tanımlamaya başlamıştır: sınıfta öğrenci sıraları, koridorlar, avlular; herkese her ödev ve her sınama için atfe dilen mertebe; öğrencinin haftadan haftaya, aydan aya, yıl dan yıla elde ettiği mertebe; sınıfların yaş sırasına göre bir birleri ardına hizaya sokulmaları; öğretilen konulann, ele alınan soruların artan bir güçlük düzeni içinde birbirlerini iz- 17 Bkz. C de Rochemonteü , Un colUgt au XV// e sik le , 1889, c. III, s. 94 vd. 181 İçmeleri. Ve bu zorunlu sıralamalar bütünü içinde her öğrenci yaşına, performansına, hal ve gidişine göre bazen şu, bazen de bu mertebeyi işgâl etmektedir; bu gözlerden oluşan diziler üze rinde sürekli yer değiştirmektedir -bu gözlerden bazıları ideal olup, bir bilgi veya yetenek hiyerarşisini belirlemekte; diğerleri de bu değerler ve liyakatler dağılımını sınıf veya kolej mekânının içinde maddi olarak gösterme durumunda ol maktadırlar-. Bireylerin, sıralı aralıkların vurgulu hale ge tirdikleri bir mekânda birbirlerinin yerine geçtikleri sürekli bir hareket. Dizisel bir mekânın örgütlenmesi, ilk öğretimin en büyük teknik değişimlerinden biri olmuştur. Bu değişimin, geleneksel sistemin (öğretmenle birkaç dakika çalışan bir öğrcnci, bu arada bekleyenlerin kanşık grubu aylak ve gözetimden yok sun olarak kalmaktadır) aşılmasına olanak vermiştir. Birey sel yerleri ayırarak, herbirinin denetlenmesini ve herkesin eşanlı çalışmasını mümkün kılmıştır. Yeni bir öğrenim zamanı ekonomisini düzenlemiştir. Okul mekânının öğreten bir maki ne olarak, ama aynı zamanda gözeten, hiyerarşik hale geti ren, ödüllendiren bir makine olarak da işlev görmesini sağ lamıştır. J.-B. de La Salle mekânsal dağılımı sayesinde, aynı anda bütün bir ayırımlar dizisini sağlayabilecek bir sınıf düşlemekteydi: öğrencilerin ilerleme derecelerine göre, herbi rinin değerine göre, karakterlerinin iyi veya kötü olmasına, özen gösterme derecelerine göre, temizliklerine göre ve ebe veynlerinin servetine göre, öyleyse sınıf, öğretmenin özenli "tasnif edici" bakışları altında, birçok girişi olan tek bir bü yük tablo oluşturacaktır: "Bütün sınıflarda, bütün derslerin öğ rencilerine ayrılmış yerler olacaktır, böylece aynı derse men sup olanların hepsi hep aynı ve sabit bir yere yerleştirilmiş olacaklardır. En yüksek derslerin öğrencileri duvara en yakın sıralara yerleştirileceklerdir, ve sonra da diğerleri ders sıra sına göre sınıfın ortasına doğru gitmek üzere yerleştirile ceklerdir. öğrencilerden herbirinin belirlenmiş bir yeri olacak ve bu öğrencilerden hiçbiri okullar müfettişinin emri ve rızası 182 olmadan burayı ne bırakacak, ne de değiştirecektir". Öyle bir düzenleme yapılmalıdır ki, "ebeveynleri ihmalkâr ve bitli olanlar, temiz ve bitsiz olanlardan ayrılsınlar; hafif ve aklı havalarda bir öğrençi uslu ve ağırbaşlı başka ikisinin arasına yerleştirilsin, inançsız biri ya yalnız bırakılsın, ya da iki imanlı öğrencinin arasına konulsun"18. Disiplinler "hücreleri", "yerleri” ve "sıraları" örgütler lerken, karmaşık mekânlar imal etmektedirler; bunlar hem mimari, hem işlevsel, hem de hiyerarşiktirler. Bunlar sabit leştirmeyi sağlayan ve dolaşıma olanak veren mekânlardır; bireysel parçalar ayırmakta ve işlemsel bağlantılar kur maktadırlar; yerleri belirlemekte ve değerleri işaret etmek tedirler; bireylerin itaatini garanti altına almaktadırlar, ama aynı zamanda en iyi zaman ve hareket ekonomisini de garantilemektedirler. Bunlar karma mekânlardır: gerçektir ler, çünkü binaların, salonların, mobilyaların düzenlenişine hükmetmektedirler; ama aynı zamanda ülküseldirler, çünkü kendilerini şu nitelemeler, değerlendirmeler, hiyerarşiler dü zenlemesinin üzerine yansıtmaktadırlar. Demek ki ilk büyük disiplin işlemlerinden biri, karmaşık, yararsız veya tehlike li kalabalıkları düzenli çokluklar haline dönüştüren "canlı tablolar"ın oluşturulmasıdır. "Tablolar" oluşturmak, XVIII. yüzyıl bilimsel, siyasal ve ekonomik teknolojisinin en büyük sorunlarından biri olmuştur: bitki ve hayvan bahçeleri dü zenlemek ve aynı zamanda canlı varlıkların rasyonel sınıf landırmalarını yapmak: malların ve paranın dolaşımını göz lemek, denetlemek, düzene bağlamak bir ekonomik tablo inşa etmek; insanları teftiş etmek, varlıklarını veya yokluklarını 18 ]. -B. dc La Sallo, Conduite des icoles chritienncs , B.N., M s 11759, s. 248- 249. Bundan biraz daha önceleri Batencour, sınıfların üç bölüm e ayni* malarını önermekteydi: “En şereflisi Latince öğrenenler için... Tembelle rin her zam an yol açtıkları karışıklıkları önlemek üzere, tahtalarda yazıcı sayısı kadar yer olması temenni edilir". Bir başkasında okuma öğrenenler bulunacaktır: zenginler için bir sıra, fakirler için bir sıra, "bit geçmesin diye". Üçüncü kısım yeni gelenler için'K apasitcleri anla şıldıktan sonra, onlara bir yer verilir' M. !. D. B. Insiruction m£thodique pour t ‘4coU paroissiaU , s. 56 -57. Krş., levha no. 10 -11. 183 farketmek ve silahlı kuvvetlerin genel ve sürekli bir sicilini otuşturmak; hastalan dağıtmak, onlan diğerlerinden ayır- mak, hastane mekânını titizlikle bölümlere ayırmak ve has talıkların sistematik bir tasinifini yapmak: iki kurucu unsu run -dağıtım ve çözümleme, denetim ve anlaşılabilirlik- bir- birleriyle dayanışma içinde olduğu bir sürü ikiz işlem. Çoğulu örgütlemek, onu kat etmek ve ona egemen olmak için kendine bir araç sağlamak söz konusudur; ona bir "düzen" dayatmak söz konusudur. Tıpkı Guibert'in sözünü ettiği ordu komutanı gibi, doğabilimci, hekim, iktisatçı da "azamet karşısında körleşmiş, kalabalık tarafından serseme döndürülmüştür... nesnelerin çokluğundan kaynaklanan sayısız bileşim, çok sa yıdaki dikkatin biraraya gelmesi onlann güçlerinin üzerinde bir yük oluşturmaktadır. Modem savaş bilimi mükemmel’ leşerek, gerçek ilkelere yaklaşarak daha basit ve daha az zor hale gelebilir"; ordular "benzeşen, her harekete uyabilen basit taktiklerle... hareket ettirme ve yönetme açısından da ha kolay olacaklardır"19. Taktik, insanlann mekânsal dü zenlenmesi ve bunun takibi; sınıflandırma bilimi, doğal var- lıklann disiplinsel mekânı; ekonomik tablo, zenginliklerin düzenli hareketi. Fakat tablo bu farklı sicillerde aynı işleve sahip değil dir. Ekonomik düzeni içinde miktarlann ölçülmesine ve hare ketlerin çözümlenmesine izin vermektedir. Sınıflandırma bi limi biçimi altında, nitelik belirleme (ve buna bağlı olarak bireysel özgüllükleri azaltma) ve sınıflar oluşturma (yani sa yı kabullerini dışta bırakma) işlevine sahiptir. Ama tablo haline getirmenin disipline yönelik dağıtım biçimi altındaki işlevi, bunun tersine çoğunluğu kendi için işlemek, onu dağıt- jnak vc ondan mümkün en fazla sonucu elde etmektir. Doğanın sınıflandırılması karakterden kategoriye giden eksenin üze rinde yer alırken, disipline yönelik taktik aynı anda hem bi reyin birey olarak niteliğinin belirlenmesine, hem de belli bir 19 }.A. dc Guibcrt. Essaı gtrUral de tactique 1772,1, Ö n Söylev, s. XXXVI. 184 çoğulluğun düzene sokulmasına olanak vermektedir. Bu taktik aynı unsurlardan meydana gelen bir bütünün denetimi ve kul- tanımının birinci koşuludur: "hücresel" denilebilecek bir ikti darın bir mikrofiziği için taban. FAALİYETİN DENETİMİ 1. Zaman kullanımı eski bir mirastır. Manastır cemaatle ri hiç kuşkusuz onun katı bir modelini önermişlerdi. Bu model hızlı bir şekilde yayılmıştır. Bunun üç süreci -vurgulu nokta lan belirlemek, belirgin meşguliyetlerin yapılmasını zorla mak, tekrar devrelerini ayarlamak- kolejlerde, atelyelerde, hastanelerde çok erkenden ortaya çıkmıştır. Yeni disiplinler, eski şemaların içine yerleştirirlerken zahmet çekmemişlerdir; eğitim kurumlan ve yardım küruluşlan, çoğu zaman birer ek lentisi oldukları manastırlann hayat tarzlannı ve düzenli liklerini sürdürmekteydiler. Endüstriyel dönemlerin katılığı, uzun süre dinsel bir edaya sahip olmuştur; XVII. yüzyılın bü yük manüfaktürlerinin yönetmelikleri, çalışmanın vurgusunu verecek olan faaliyetleri belirtmekteydiler: 'sabahlan işle rine gelen bütün kişiler... çalışmaya başlamadan önce ellerini yıkayacak, çalışmalarını Tannya adayacak, haç çıkartacak lar ve sonra çalışmaya başlayacaklardır"20; ama XIX. yüzyıl da kır insanlan endüstriyel alanda istihdam edilmek istenil diğinde, onlan atelyelerde çalışmaya alıştırmak üzere, hâlâ tarikat yöntemlerine başvurulduğu görülecektir; işçiler "fabri- ka-manastırlar"da çerçevelenmektedirler. Maurice d'Orange ve Gustav Adolfün protestan ordulanndaki büyük askeri di siplin, iman faaliyetleriyle vurgulanan ritmik bir zaman bo yunca oluşmuştur; Boussanelle bundan çok daha sonralan bile "manastınn bazı mükemmel yanlannın" orduda bulunması ge rektiğini söylemekteydi21. Dinsel tarikatlar yüzyıllar boyun 20 Saint-Maur imalâthanesi yönetm eliğinin 1. maddesi. 21 L de Boussanelle, Le Bon m ilitaire, 1770, S.2. İsveç ordusundaki disipü- 185 ca disiplin üstatları olmuşlardır; bunlar zaman zaman büyük ritm ve düzenli faaliyet teknisyenleriydiler. Fakat disiplin* ler miras aldıkları bu zamanı düzenleme usullerini değiş tirmişlerdir. önce onlan incelterek. Artık zaman çeyrek saat, dakika, saniye cinsinden hesaplanmaktadır. Tabii ki orduda: Guibert, fikir babasının Vauban olduğu kronometreli atış ta limlerini sistematik olarak uygulatmıştır. İlkokullarda za manın bölümlere aynlması giderek sıradan bir iş haline gel miştir; faaliyetler hemen karşılık verilmesi gereken emirler tarafından kuşatılmıştır: "saatin son çalışında bir okul çocu ğu bir zil çalacaktır ve bütün öğrenciler hemen diz çökecekler, kollan kavuşmuş ve gözleri yere doğru inik olacaktır. Dua bittikten sonra bir ikinci zil çalınarak, onlara İsa'ya selâm işareti yapmalan ve üçüncüsüylc de oturmalan emri veriie- cektir"22. XIX. yüzyılın başında, karşılıklı yardımlaşma oku lu için şöyle bir zaman kullanımı önerilecektir: saat 8.45’te öğreticinin girişi, 8.52’de öğreticinin çağnsı, 8.56'da çocukla- nn girişi ve dua, 9'da sıralara oturma, 9.04'tc taştahta üze rinde ilk çalışma, 9.08'de diktenin bitişi, 9.12'de taştahta üzerinde ikinci çalışma v.sP. Ücretli emeğin yaygınlaşması da kendi cephesinden zamanının sıkı bir çerçevelenişine yol açmıştır: "işçilerin zilin çalınmasından sonra onbeş dakika dan daha fazla bir süre geç kaldıklan olursa...24; "kalfalar dan iş sırasında çağınlıp, beş dakikadan fazlasını kaybede ni..."; "işininin başında tam saatinde olmayan..."25. Ama aynı zamanda, kullanılan saatin nitelikli olması da sağlanmaya çalışılmaktadır: kesintisiz denetim, gözetmenlerin baskısı, rahatsız edecek veya dikkat dağıtacak herşeyin iptali; nin dinsel karakteri hk. bkz, The Svedish Discipiine , Londra, 1632. 22 La Salle, op.eit., 27*28 23 Bally, zikr., R.R. Tronchot, L 'Enseignement muluel en Franee , daktilo tez, l.s.221. 24 Projet de rtglemenl pour la fabriçue d'Amboise , madde 2, Ulusal A rş., f 12 1301. Bunun parça başına çalışanlar için de geçerli olduğu belirtil miştir. 23 M S. Oppcnheim imalathanesi geçid yönetm eliği, 1809, m d. 7-8, in, Hayem, Mimoireset documertts pour revenir 'â Vhistoire du commerce. 186 bütünsel olarak yararlı bir zaman oluşturmak söz konusudur: "çalışma sahasında kalfalan hareketlerle veya başka bir şekilde eğlendirmek, hangisi olursa olsun oyun oynamak, yemek yemek, uyumak, hikâye veya komiklikler anlatmak bilhassa yasaktır”26; ve hatta yemek molasında bile "hiçbir söylev çekilmeyecek, öykü veya macera anlatılmayacak ve yahut işçileri çalışmalarından uzaklaştıracak herhangi baş ka bir görüşme yapılmayacaktır*'; "işçilerin hangi bahaneyle olursa olsun, manüfaktüre şarap getirmeleri ve atelyelerde içmeleri bilhassa yasaktır".27 Ölçülen ve ücret ödenen zaman, ayrıca hiçbir saf olmayan yanı ve hatası olmayan bir zaman, iyi kaliteden bir zaman olmalı, beden onun bütünleşmesi boyunca, faaliyetine karşı titizlik göstermelidir. Kesinlik ve titizlik, düzenlilikle birlikte disipline yönelik zamanın te mel erdemleridir. Fakat en yeni olan husus burada değildir. Başka usuller, disiplinler konusunda daha da karakteristi- riktirler. 2. Eylemin zamansal yoğunlaşması. Bir askeri birliğin yürüyüşünün denetlenmesinin iki yolu olsun. XVII. yüzyıl başı: "askerleri sıra halinde veya tabur nizamında yürütürken, trampetin ritmine uygun yürümeye alıştırmak ve bunu yapmak için, bütün birliğin aynı ayağı aynı anda kaldırması için sağ ayaktan başlamak gerekir”28. XVII. yüzyıl ortasında dört cins adım: "küçük adımın uzunluğu bir ayak; normal adımınki, çift adtmınki ve yol adımınınki iki ayak olacaktır, bu adımların hepsi bir topuktan diğerine Ölçülecektir; sürelere gelince, küçük adımınki ve olağan adımınki bir saniye olacak, bu süre içinde iki çifte adım atılacaktır; yol adımının süresi bir sa niyeden biraz fazla olacaktır. Eğik adım da aynı bir saniye lik aralıkta atılacaktır; bu adım bir topuktan diğerine en fazla 18 parmak olacaktır... İleri doğru normal adım baş dik ve gövde düz tutularak, sırasıyla herbir bacak üzerinde den 26 M.S. O ppeinhdm... yönetmeliği, m d. 16. 27 Projet... Ambotst, md. 4. 28 L de Montgommcry, opxit. , s. 86. 187 gelenerek ve diğerini ileri atarak, dizin arkası dik tutularak uygulanacaktır; ayak burnu, üzerinde yürünecek zemini gös terişsiz bir şekilde yalaması ve yere konulması için biraz dışa dönük ve alçak olacaktır, böylece ayağın her parçası zemine değecek, ama oraya çarpmayacaktır"29. 6u iki talimat ara sında yeni bir zorlama demeti, jest ve hareketlerin bölünme sinde yeni bir kesinlik denemesi, bedeni zamansal emirlere uyarlamanın başka bir biçimi devreye sokulmuştur. 1766 talimnamesinin tanımladığı, bir zaman kullanımı değildir -bir faaliyet için genel bir çerçeve-; onun tanımladığı dıştan dayatılan, ortaklaşa ve zorunlu bir ritmden daha fazla birşeydir; bu bir "programadır; eylemin kendinin yoğunlaş masını sağlamaktadır; onun akışını ve safhalarını içeriden denetlemektedir. Jestleri ölçen veya vurgulayan bir emir bi çiminden, onlan bütün bağlamışlan boyunca zorlayan ve des tekleyen bir dokuya geçilmiştir. Bir cins anatomik-kronolojik davranış şeması kendini tanımlamaktadır. Eylem, unsurları na bölünmüştür; bedenin, kol ve bacakların, eklemlerin konumu tanımlanmıştır;her harekete bir yön, bir genişlik, bir süre tahsis edilmiştir; bunlann birbirlerini izleme düzeni hükme bağlanmıştır. Zaman bedene nüfuz etmekte, ve onunla birlikte iktidann tüm kılı kırk yaran denetimleri de nüfuz etmekte dirler. 3. Buna bağlı olarak, beden ite jestin korelasyon içine so kulması. Disipline yönelik denetim yalnızca bir dizi tanım lanmış jestin öğretilmesi veya dayatılmasından ibaret de ğildir; bu denetim bir jest ile onun etkinlik ve hızlılık koşulu olan bedenin bütüncül tutumunun arasındaki en iyi ilişkiyi dayatmaktadır. Zamanın iyi kullanılmasına olanak veren bedenin iyi kullanımında, hiçbir şey aylak veya yararsız ola rak kalmamalıdır: herşey istenilen hareketin desteği olmaya davet edilmelidir. İyi bir disipline sahip bir beden, en küçük hareketin işlemsel bağlamını meydana getirmektedir. Öme- 2$ Ordonnance du / er fenvier 1766 pour rtşler L'exercice de l ’infentene. 188 ğin iyi bir yazı bir jimnastiği gerektirmektedir -sağlam şifresi bedeni ayak burnundan işaret parmağının ucuna kadar tümüy le kuşatan koskoca bir rutin-. "Bedeni dik biraz sola doğnı dönük ve yatık ve olabildiğince öne eğik tutmak gerekir, öy lesine ki dirsek masaya dayanınca, çene görüşü engellemeye cek bir şekilde yumruğa dayansın; sol bacak masanın altında sağ bacaktan biraz önde olsun, çünkü bu konumda yalnızca daha hızlı yazmakla kalınmaz, aynı zamanda kamı masaya dayama alışkanlığı kadar sağlığa zararlı birşey olamaz; sağ kolun dirsekten ele kadar olan kısmı masanın üzerine konul malıdır. Sağ kol vücuttan yaklaşık üç parmak uzaklıkta tu tulmalıdır, ve üzerine hafifçe konulacağı masadan beş par mak kadar olan kısmı masanın üzerine konulmalıdır. Sağ kol vücuttan yaklaşık üç parmak uzaklıkta tutulmalıdır, ve üze rine hafifçe konulacağı masadan beş parmak kadar taşmalı- dır. Öğretmen öğrencilere, yazarken almak veya başka bir şekilde düzeltecektir"30. Disiplinli bir vücut, etkin bir hare ketin desteğidir. 4. Bedert-nesne ekîemleşmesi. Disiplin bedenin kullan dığı nesneyle sürdürmek zorunda olduğu ilişkilerin herbiriro tamamlar. Bunların arasında titiz bir çark düzeni kurar. "Silah öne. Üç harekette. Tüfek sağ elle kaldırılacak, bunu yaparken sağ dize nazaran dik bir konumda tutmak üzere, vücuda yaklaştırılacaktır, namlunun ucu göz hizasında ola caktır ve tüfek, kol bedene kemer hizasından yapışırken, sağ elle vurularak kavranacaktır. İkinci harekette tüfek sağ elle kendi önüne getirelecek, namlu iki gözün arasında dikine du racaktır, kol gerginken sağ el onu bilek hizasından kavraya cak, tetik siperi işaret parmağına dayanacak, sol el arpacık hizasında olacak, baş parmak namlu boyunca kabartma üze rinde uzatılacaktır. Üçüncü harekette sol d tüfeği bırakarak, onu kalça boyunca düşürecek; sağ el tüfeği, kundak göğsün dışma ve karşısına gelecek şekilde kaldıracaktır, bu arada 30 J. -B. de U Salle, s.. K rş., levha no. 8. 189 dirsek vücuda dayalı, baş parmak kundağa doğru uzanmış, ilk vidaya dayanmış, horoz işaret parmağına dayanmış, namlu dik olacaktır**1. Burada karşımızda, bedenin aletsel şifrelen- mesi olarak adlandırılabilecek şeyin örneği bulunmaktadır. Bu, bütüncül hareketin iki paralel dizi halinde bölünmesine dayanmaktadır devreye sokulacak beden unsurlan dizisi (sağ el, sol el, elin çeşitli parmaklan, diz, göz, dirsek vs.); kul lanılan nesnenin unsurlannın dizisi (namlu, arpacık, horoz, vida vs.); bu şifreleme daha sonra bunlann birbirleriyle bazı basit hareketlere göre (bastırmak, bükmek) ilişkiye sokmak' ta, sonra da bu ilişkilerin herbirinin belirgin bir yere sahip olduğu, adeta dinsel nitelikteki yasal bölümü saptamaktadır. XVIII. yüzyıl askeri teknisyenlerinin "manevra" adını ver dikleri işte bu zorunlu sözdizimidir. Geleneksel reçete yerini açık ve zorlayıcı hükümlere bırakmıştır. İktidar, bedenle kul landığı nesne arasındaki temasın tüm yüzeyine sızmış bulun maktadır, onlan birbirlerine bağlamaktadır. Bir beden-si- lah, beden-alet, bedon-makine bütünü oluşturmaktadır. Be denden yalnızca işaretler ve ürünler isteyen, ifade biçimleri veya bir çalışmanın ürünlerini isteyen şu boyun eğdirme bi çimlerinden, olunabilecek en uzak noktada bulunulmaktadır. İktidar tarafından dayatılan yönetmelik düzenlemesi, aynı zamanda işlemin inşa edilmesinin yasasıdır. Ve disipline yönelik iktidann şu karakteri işte ortaya böyle çıkmaktadır: bir vergi toplamadan daha çok sentez, ürüne el koymadan daha çok üretim aygıtı içinde baskıcı bir bağ olma işlevine sa hiptir. 5. Tüketici kullanma. Zaman kullanımının geleneksel biçiminin altında yer alan ilke esas olarak olumsuzdu; aylak- o İma ma ilkesi: tanrı tarafından sayılan ve ücreti insanlar tarafından ödenen bir zamanı boşa harcamak yasaktı; zaman kullanımı israf tehlikesini önlemeliydi -ahlâki kusur ve eko nomik namussuzluk-, disiplin ise olumlu bir ekonomi düzen- 31 Ordortnancedu]er Jtnvier 1766 „v başlıkXI, m d.2. 190 temektedir; zamanın teorik olarak hep artan bir kullanımı il kesini koymaktadır: istihdamdan çok, sonuna kadar kutlan ma; zamandan hep daha fazla kullanılır anlar ve her andan da hep daha fazla yararlı güç çekip almak söz konusudur. Bunun anlamı, sanki zaman bizzat kendi işleyişi içinde tü kenmezmişçesine, en küçük anın kullanımının yoğunlaştırıl masının peşinde koşmanın gerektiğidir; veya sanki en azın dan, giderek ayrıntılı hale gelen bir iç düzenlemeyle, en yük sek hızın en yüksek etkinlikle birleştirilebileceği ideal bir noktaya yöneltebilirmişçesine zamanın yoğunlaştınlmasına çalışmanın gerektiğidir. II. Friedrich'in zaferlerinden sonra Avrupa'nın tümünün taklid ettiği ünlü Prusya piyade talimna melerinde devreye sokulan, tam da bu teknik olmaktadır32: zaman ne kadar bölünürse alt birimleri o kadar çoğaltıl makta, iç unsurlan onlan denetleyen bir bakışın altında se ferber edilirlerken, zamanın eklemlcşmcsi o kadar bozulmak ta, bu durumda bir işlemi hızlandırmak veya en azından onu optimum bir hıza göre ayarlamak o kadar mümkün hale gel mektedir; bu yüzden eylem zamanının bu talimnameye bağ lanması orduda çok büyük önem kazanmıştır ve insan faaliye tinin tüm teknolojisine ilişkin olarak da öyle olmak zorunda kalacaktır: 1743 tarihli Prusya talimnamesi silah aşağı in dirmek için altı hareket, devirmek için dört hareket, omuza ters koymak için onüç hareket vs. öngörmekteydi. Karşılıklı yardımlaşma okulu da başka araçlarla olmak üzere, zaman kullanımını yoğunlaştırmak üzere bir aygıt olarak düzenlen mişti; yapılan bir örgütlenme öğretmenin doğrusal ve birbiri peşi sıra gelen nitelikteki öğretimini düzenlemesine olanak vermekteydi: bu örgütleme öğreticilerin ve yardımcılann gö1 zetimi altında olan çeşitli öğrenci gruplan tarafından aynı 32 Prusya birliklerinin başarıları “ancak disiplinlerinin ve eğitimlerinin mükemmelliğine* bağlanabilir; “demde ki eğitim biçiminin seçimi ka yıtsız kalınacak birşey değildir. Prusya'da bunun üzerinde kırk yıl boyunca, işin ucunu hiç bırakmayan bir dikkatle çalışılmıştır * Marechal de Saxe'tan Argenson kontuna 25 Şubat 1750 tarihli mektup, Arsenai, MS. 2701 ve Mes FJtoerks, c.H. s. 249. Bkz., levha no 3 ve 4. 191 anda yapılan işlemlerin uyumunu sağlıyordu; böylece akan zamanın her anının içinde çok sayıda, ama birbirlerine göre düzene sokulmuş faaliyetler yer almaktaydı; ve diğer yandan işaretler, ıslıklar, emirler tarafından dayatılan ritm, hem öğretim sürecini hızlandırmakta hem de hızlılığı bir erdem olarak öğretmek zorunda olan zamansal ölçütleri herkese em poze etmekteydi33, "bu emirlerin yegâne amacı... çocuklan aynı işlemleri hızlı ve iyi yapmaya alıştırmak, bir işlemden bir başkasına geçişin yol açtığı zaman kaybını, eli çabuk tuta rak mümkün olduğunca azaltmaktır'34. Öte yandan, bu boyun eğdirme tekniği boyunca yeni bir nesne oluşmaktadır; bu nesne nöbeti yavaş yavaş mekanik ci simden -katı nesnelerden oluşan ve imgesi, mükemmel bir di siplin düşünü kuranlan uzun zaman meşgûl eden hareketlerden etkilenen cisim- devralmaktadır. Bu yeni nesne güçleri taşı yan ve bir sürenin makamı olan doğal cisimdir; kendi düzen ler^ kendi zamanlan, kendi iç koşullan, kendi kurucu unsur- lan olan özelleşmiş işlemlere uygun cisimdir. Beden yeni ikti dar mekanizmalannın hedefi haline gelirken, kendini yeni bilgi biçimlerine sunmaktadır. Spekülatif fizikten çok icraata ait olan beden; hayvansal ruhlann nüfuz ettiğinden çok otori te tarafından yoğrulan beden; rasyonel mekaniğe değil de, ya rarlı bir terbiye etmeye konu olan beden; ama bu nedenden ötürü bu bedenin içinde bazı doğal talepler ve işlevsel zorla malar kendilerini belirteceklerdir. Guibert’in fazlasıyla yapay manevralara yönelttiği eleştirilerde keşfettiği budur. Beden kendine dayatılan alıştırmalara direnç göstermektedir ve esas korelasyonlarını bu alıştırmalar içinde resmetmekte 33 Yazı alıştırma» :... "9: Eller diz üzerinde. Bu emir bir çıngırak çalınarak verilmektedir; 10: eller masada, baş dik; 11: Taştahtalan temizleyin: herkes tahtasını tükürükle veya daha iyisi, şerit parçasından bir tam ponla silmektedir; 12: tahtaları gösterin; 13: gözcüler, denetleyiniz. Bun lar astlarının tahtalarına, sonra da kendi bank]arındakilere bakacak lardır. Astlar kendi banklarındaki tahtalara bakmakta ve herkes yerinde kalmaktadır.” 34 Samuel Bemard, Karşütklı eğitim kuruntuna 30 Ekim 1816 tarihli rapor. 192 ve uyumsuz olanı kendiliğinden dışarı atmaktadır: "askeri eğitim okullarımızdan çoğuna girildiğinde, bütün bu askerler zorla yaptıkları hareketler içinde görüleceklerdir; kaslarının gerildiği ve kan dolaşımlarının kesintiye uğradığı görülecek tir. İnsan bedeninin doğasını ve yapısının amacını inceleye lim; bu durumda askere verilmesini açıkça hükmettiği konum ve davranışı görürüz. Baş dik, omuzlardan ayrılmış ve iki omuz arasında dik durumda olmalıdır. Ne sağa, ne sola dön- dürülmelidir, çünkü boyun omurları ile bunlann bağlı olduk* lan kürek kemiği ansndaki bağlantıya bakınca bu omurlar dan hiçbirinin, omuzun kollardan birini aynı tarafa hafifçe bükmeden dairesel bir hareket yapamayacağı ve beden artık düz bir konuda olmadığından, askerin öne doğru düz yürüyeme- yeceği ve saf düzeninde bir unsur oluşturamayacağı görülür... Talimnamenin dipçiğin dayanacağı nokta olarak işaret ettiği kalça kemiği herkeste aynı yerde olmadığından, tüfek bazı- lannda daha sağda, bazılannda da daha solda taşınmalıdır. Aynı yapı eşitsizliğinden ötürü, kişilerin omuzlarının dış ke siminin az veya çok etli olmasına göre, tetik siperi bedene az veya çok yapıştırılmış olacaktır vs. "55. Disipline yönelik usullerin,çağdaş tasnif ve tablo halin de dökme tekniklerinde nasıl yer sahibi olduklan görüldü; bu usullerin aynı zamanda bireylere özgü sorunları ve çoğulluğu işe nasıl dahil ettikleri de görüldü. Aynı şekilde, faaliyetin disipline yönelik olarak denetlenmesi, bedenlerin doğal me* kanizmalanna ilişkin olarak yapılan tüm teorik veya uygu lamalı araştırmalann içinde yer almaktadırlar; ama bu de netimler aynı zamanda bu alanda özgün süreçler keşfetmeye başlamışlardır; davranış ve ona bağlı olan organik talepler yavaş yavaş basit hareket fiziğinin yerine geçeceklerdir. En ufak işlemlerine kadar itaatkâr olması talep edilen beden, bir organizmaya özgü olan işleyiş koşullannı göstermekte ve bunlann zıtlaşmalannı ortaya koymaktadır. Disiplinse! ik 35 J.A. de Cuibcrt, Essei g M ral de tactiçue , 1772,l s. 21*22. 193 tidar, yalnızca analitik ve "hücresel" olmakla kalmayıp, aynı zamanda doğal ve "organik" olan bireysellikle bağlan tılıdır. OLUŞUMLARIN ÖRGÜTLENMESİ 1677de Gobciins manüfaktürünü kuran ferman, bir okul örgütlenmesini öngörmekteydi. Krallık binaları başemini altmış burslu çocuk seçecek, bunlar bir süre "onlann öğretim ve eğitimlerini sağlayacak" bir öğretmene teslim edilecekler, sonra da manüfaktürün çeşitli halıcı ustalarının (bu ustalar bu işlevlerinden ötürü, çocukların burslarından kesilen bir tazmi- nat alacaklardı) yanına çırak olarak verileceklerdi; altı yıllık çıraklıktan sonra, dört yıl hizmet vereceklerdi ve bir nitelik sınavından geçtikten sonra, krallığın istedikleri ken tinde "dükkân açmak ve işletmek" hakkına sahip olacak lardı. Burada lonca tarzı eğitime özgü nitelikler bulunmak tadır: ustaya karşı hem bireysel, hem de tam olan bir bağım lılık ilişkisi; nitelik belirleyen bir sınavla sona eren ve statü tarafından belirlenen yetiştirilme süresi, ama bu süre belirgin bir programa göre bölümlere ayrılmamıştır; bilgisini aktar mak zorunda olan usta iie hizmetini, yardımını ve çoğu zaman da bir ödentiyi devreye sokmak zorunda olan çocuk arasındaki bütüncül alış veriş. Hizmetkârlık biçimi, bir bilgi aktarımıy la karışmaktadır36. 1737 tarihli bir ferman, Gobelins çırakları için bir resim okulu örgütlemiştir; bu okul ustaların yanındaki eğilimin yerine geçmeye değil de, onu tamamlamaya yönelik tir. Ama bu eğitim tamamen başka türden bir zaman kullanı mını gerektirmektedir. Öğrenciler pazar ve bayram günlerinin 36 Bu karışım çıraklık sözleşmesinin bazı hükümlerinde açıkça görül mektedir: usta öğrencisine -parası ve çalışması karşılığında-, kendine hiçbir sır ayırmadan bütün bilgisini aktarmak zorundadır; aksine dav* ranışlara para cezası verilir, örnek olarak bkz. F. Crosrcnaud, La Cor poration ouvriire d Besançon , s.62. 194 dışında, her gün iki saat süreyle okulda toplanmaktadırlar. Duvara asılı listeye göre yoklama yapılmaktadır, gelmeyen ler bir sicile kaydedilmektedir. Okul üç sınıfa bölünmüştür. Birincisi hiçbir resim kavramı olmayanlar içindir; onlara herbirinin yatkınlığına göre az çok zor olan örnekler kopya et tirilmektedir. İkinci sınıf "daha şimdiden bazı ilkelere sahip olanlar" veya birinci sınıfı bitirenler içindir; bunlar "baka rak ve üzerinden gitmeden" yalnızca deseni ele alarak, tablo reprodüksiyonu yapmak zorundadırlar. Üçüncü sınıfta renkle ri öğrenmekte, pastel yapmakta, boyacılık teori ve pratiğine adım atmaktadırlar. Öğrenciler düzenli olarak kişisel ödev ler yapmaktadırlar; yapanın adını ve yapılma tarihini taşı yan bu alıştırmaların herbiri öğretmende durmaktadır; en iyi leri ödüllendirilmektedir; yıl sonunda biraraya getirilen ve kendi içlerinde kıyaslanan bu alıştırmalar, her öğrencinin kaydettiği gelişmeyi, o andaki değerini ve diğerlerinin ara sındaki nisbi yerini göstermektedir; bunun üzerine bir üst sı nıfa geçecekler belirlenmektedir. Öğretmenler ve yardımcı ları tarafından tutulan genel bir deftere, öğrencilerin hal ve gidişleri ile okulda geçen herşey günü gününe kaydedilmek zo rundadır; bu defter belli aralıklarda bir müfettişe sunulmak tadır37. Gobelins okulu önemli bir olgunun bir örneğinden ibarettir klasik dönemde, tekil varoluşların zamanıyla ilgilenmek üzere; bedenler ile güçler arasındaki zaman ilişkilerine hük metmek üzere; ve geçen zamanın hareketini giderek artan bir şekilde kâra veya yarara dönüştürmek üzere yeni bir tekniğin geliştirilmesi. Bireylerin zamanını nasıl sermayeye dönüştür men, bu zamanı onların heribirinde, bedenlerinin, güçleri nin veya kapasitelerinin içinde ve kullanım ile denetime uy gun bir şekilde nasıl birleştirmeli? Yararlanılabilir süreleri nasıl örgütlemeli? Mekânı çözümleyen ve faaliyetleri bölüp yeniden birleştiren disiplinler, aynı anda zamanı toplayan ve 37 Bkz., E. Cerspach, La Manufacture des CcM ins. l9$2. 195 sermayeye dönüştüren aygıtlar olarak da anlaşılmalıdırlar. Ve bu iş, askeri örgütlenmenin bütün açıklığıyla gösterdiği dört usulle olacaktır. 1 Süreyi, herbiri uzmanlaşmış bir sonuca ulaşmak zo runda olan, birbilerini izleyen veya paralel olan parçalara ayırmak. Örneğin yetiştirme zamanı ile uygulama dönemini soyutlamak; çıraktann eğitimi iie kıdemlilerin çalışmalarım birbirlerine karıştırmamak; silahlı hizmetten ayn askeri okullar açmak (1764’te Paris askeri okulunun, 1776'da oniki taşra okulunun açılması); meslekten askerleri en küçük yaştan itibaren devşirmek, çocukları alarak, bunlan vatan evlâttan haline getirmek, onları özel okullarda yetiştirmek”3*; sıra sıyla duruş, yürüyüş, silah kullanımı, atış eğitimleri yap tırtmak ve bir önceki tamamen kazanılmış hale gelmeden yeni bir faaliyete geçmemek: ''bir askere talimin tamamını aynı seferde göstermek başlıca hatalardan biridir"39; kısa cası zamanı ayn ve ayarlanmış şubelere bölmek. 2 Bu şube* leri analitik bir şemaya -yani artan bir karışıklıkla birleşen, olabildiğince basit unsurlann birbirlerini izlemeleri- göre ör gütlemek. Bu da eğitimin benzeşmeli tekrar ilkesini terketme- sini gerektirmektedir. XVI. yüzyılda askeri eğitim çarpış manın parça veya bütün olarak taklidine ve askerin beceri ve ya gücünün tedricen arttınlmasına dayanmaktaydı40; XVIII. yüzyılda "talimname" hükümleri artık "örnek" eğitimi değil de, "temel" eğitimi izlemektedir: basit hareketler -parmak- lann durumu, bacağın kınlması, kollann hareketi-; bunlar en fazlasından yararlı davranışlann tabanının oluşturuculandır ve bunun dışında genel bir güç, beceri ve itaatkârhk terbiyesi- 38 Bu ). Scrvan'ın projesi ydi, h Soldal citoyen , 1780, s. 456. 39 Prusya piyadesine ilişkin 1743 yönetmeliği, Arsenal, MS. 4976. 40 F. de la Nouo XVI. yüzyılın sonrada askeri akademiler kurulmasını, bu ralarda “at yönetmenin, kılıç ve silah kullanım ının, silah atmanın, sıçramanın, atlamanın* öğretilmesini, bunlara ‘ yüzmenin ve güreşmenin eklenmesinin en iyi yetişmeyi' sağlayacağını, ‘çünkü busılann insanı daha sağlam ve becerikli kılacağını’ önermekleydi, D isantrs potitique$ el m ilitaires , 1614 yay., s. 181*182. 196 ni sağlamaktadırlar. 3° Bu zamansa) parçalan belli bir ama ca yöneltmek; onlara, öznenin statü tarafından istenilen düze* ye ulaşıp ulaşmadığını işaret etmek, onun öğreniminin diğer* Ierininkine uygun olduğunu garanti etmek ve her bireyin kapa sitesini farklılaştırmak gibi üçlü bir işleve sahip olan bir sınav tarafından belirlenen bir son belirlemek. "Başkalarını eğitmekle yüküm lü" çavuşlar, onbaşılar vb.," birini birinci sınıfa geçecek duruma getirdiklerine inandıklannda, onu önce kendi bölük subaylarına takdim edecekler, onlar da adayı dikkatle inceleyeceklerdir; onu henüz yeteri kadar idmanlı bulmazlarsa, oraya kabul etmeyi reddedeceklerdir; eğer bunun tersine takdim edilen kişi kabul edilccek durumda gözükürse, adı geçen subaylar onu bizzat alay komutanına önerecekler, o da onu görecek ve lehte karar verirse, üst rütbeli subaylara in celetecektir. En küçük hatalar bile reddedilmesi için yeterli olacaktır ve hiçkimse bu ilk sınavdan geçmeden, ikinci sınıf tan birinci sınıfa geçemeyecektir”41. 4 Dizi dizileri kurmak; herekese düzeyine, kıdemine, rütbesine göre uygun talimleri hükme bağlamak; ortak talimler farklılaştırıcı bir role sa hiptirler ve bu farklılık özel talimler içermektedir. Her d i zinin bitiminde başkalan başlamakta, bir hat meydana getir mekte ve kendi hesabına alt bölümlere aynlmaktadır. Bu bö lümlenme öylesine olmaktadır ki, her birey kendini, düzeyini ve mertebesini tanımlayan bir dizinin içinde bulmaktadır. Ta limlerin disiplinse! çoksesliliği: "ikinci sınıf erler her sabah çavuşlar, onbaşılar, astsubaylar, birinci sınıf erler tarafın dan talim ettirileceklerdir... Birinci sınıf erler her pazar günü manga komutanı tarafından talim ettirileceklerdir; onbaşılar ve astsubaylar her salı öğleden sonra kendi alaylannın çavuş tan tarafından ve bunlar da her ayın 2, 12 ve 22'sinde üst rütbeli subaylar tarafından talim ettirileceklerdir”42. Pedagojik uygulamaya kendini yavaş yavaş dayatan. 41 İnstrvction par ['ezerda de l'infanlerie , 14 Mayıs 1754 42 Ib id. 197 işte bu disiplinse! zaman olmuştur -eğitimin zamanını özel leştirerek ve bu zamanı yetişkinlerin zamanından koparta rak, birbirlerinden tedrici sınamalarla aynlan farklı aşama lar düzenleyerek; herbiri belli bir aşamada cereyan etmek zo runda olan ve artan güçlükte talimler içeren programlar belir leyerek; bireyleri bu dizileri aşma biçimlerine göre niteleye rek-. Disiplinsel zaman geleneksel eğitimin "kabul töreni ti pinden" zamanının (yalnızca öğretmen tarafından denetlenen, tek bir sınavla yaptırıma bağlanan bütüncül zaman) yerine kendi çoklu ve ilerleyen dizilerini ikâme etmiştir. Ayrıntı düzeyinde çok titiz olan (eğitimin maddesini en basit unsuruna kadar bölmekte, gelişmenin her aşamasını sıkı basamaklar halinde hiyerarşikleştirmektedir) ve aynı zamanda tarih itibariyle çok erkenci olan (teknik modeli olarak ortaya çık tığı, ideologların genetik çözümlemelerine geniş ölçüde el at maktadır) koskoca bir analitik pedagoji oluşmaktadır. Demia XVIII. yüzyılın iyice başında, okuma öğretiminin yedi düzeye bölünmesini istemekteydi: birincisi harfleri tanımayı öğre nenler için, İkincisi hecelemeyi öğrenenler için, üçüncüsü keli me oluşturmak üzere heceleri birleştirmeyi öğrenenler için, dördüncüsü Latinceyi cümleler halinde veya noktadan nok taya okuyanlar için, beşincisi Fransızca okumaya başlayanlar için, altıncısı okuma konusunda en yetenekliler için, yedincisi elyazmalarını okuyanlar için. Fakat öğrencilerin kalabalık olduklan durumlarda, daha başka alt-bölümler getirmek ge rekecektir; birinci sınıf dört grup içermek durumundadır: biri "basit harfleri öğrenenler için”; bir diğeri kanşık harfleri öğrenenler için; bir üçüncüsü kısaltılmış harfleri (â, &...) öğ renenler için; sonuncusu da çift harfleri (ff, ss, tt, st) öğrenenler için. İkinci sınıf üç gruba bölünecektir: "D.O. hecesini DO ola rak hecelemeden önce her harfi teker teker sayan'lar için; "bant, brand, spinx gibi en zor heceleri heceleyenler" için vs.43 Bu basamaklardan herbiri, unsurların birleştirilmesi esnasın 43 Demia, RtgUment pour Us kok* de U mile de Lyon , 1716, s.19-20. 198 da, aynı anda hem zihnin doğal bir ilerlemesi olan, hem de eğitsel süreçler için bir yasa niteliğinde olan büyük bir zaman- sal dizinin içinde yer almak zorundadır. Birbirini izleyen faaliyetlerin "dizi'' haline getirilmele ri, sürenin iktidarın hesabına kuşatılmasına izin vermekte dir: ayrıntılı bir denetim ve zamanın her anına dakik bir müdahale (farklılaştırma, düzeltme, cezalandırma, eleme) olanağı; bireyleri aştıkları diziler içinde ulaştıkları düzeye göre belirleme vc buna bağlı olarak kullanma olanağı; zamanı ve faaliyeti birikimli hale getirme, onları bir bireyin nihai kapasitesi olan sonuncu bir sonuç içinde toplumsallaşmış ve kullanılabilir olarak yeniden bulma olanağı. Zamansal dağı nıklık toplanarak, ondan bir yarar sağlanmakta ve elden ka çan bir süre üzerindeki egemenlik korunmaktadır, iktidar za manla doğrudan doğruya eklemleşmekte; onun denetimini sağ lamakta ve kullanımını garantilemektedir. Disiplinsel usul ler, anları birbirleriyle bütünleşen, nihai ve dengeli bir nok taya doğru yönelen doğrusal bir zamanı ortaya çıkartmak tadırlar. Sonuç olarak "evrilen” bir zaman, ö te yandan, yönetsel ve ekonomik tekniklerin aynı sıralarda dizisel, yö nelimli ve birikimli tipten toplumsal bir zamanı ortaya çıkardıklarını hatırlamak gerekir: "gelişme” terimleri için deki bir evrimin keşfi. Disipline yönelik teknikler ise, birey sel dizileri açığa çıkartmaktadırlar: "oluşum" terimleri içindeki ber evrimin keşfi. Toplumîann gelişmesi, bireylerin oluşumu; XVIII. yüzyılın bu iki büyük "keşfi" herhalde yeni iktidar teknikleriyle korelasyon içindedirler ve daha da ke sin olarak zamanı kesitlere ayırma, dizilere dönüştürme ve sentez ile bütünselleştirme yoluyla yönetme ve daha yararlı kılma konusundaki yeni bir tarzla korelasyon içindedirler. Bir iktidar makro ve bir dc mikro fiziği, kuşkusuz tarihin icad edilmesine değil (uzun zamandan beri böyle birşeye ihtiyacı yoktu) de, üniter, sürekli denetimlerin icra edilmesi ve ege menliklerin uygulanmasında birikimli olan zamansal bir boyutun bütünleştirilmesine olanak vermişlerdir. O sıralarda 199 oluştuğu haliyle 'evrimci" tarihsellik -öylesine derinlemesi ne oluşmuştur ki, bu durum çoğu kimse için bir aşikârlıkhr- ik tidarın bir işleyiş tarzına bağl.dır. Hiç kuşkusuz tıpkı kronik ler, soy ağaçlan, başarılar, hanedanlar ve eylemlerin "anı- tarih"ininin uzun bir süre başka bir iktidar tarzına bağlı olması gibi. Yeni tabi kılma teknikleriyle, sürekli evrimlerin "dinamiği", törensel olaylann "hanedana özgü''lüğünün yeri ne geçme eğilimine girmiştir. Bireysellik-oluşum'un küçük zamansal continuum’u her halükârda, tıpkı bireysellik-hücre veya bireysellik-organiz- ma gibi, disiplinin bir sonucu ve nesnesiymişe benzemektedir. Ve zamanın dizileştirilmesinin merkezinde, bireylerin dağı tımı ve hücrelere bölme için "tablo" haline getirme ne ise, onun için aynı şey olan veyahut faaliyetler ekonomisi ve orga nik denetim için "manevra" ne ise, onun için aynı şey olan bir usul yer almaktadır, işte icraat, bedenlere hem tekrarlanan, hem de farklı, ama her zaman basamaklı olan görevlerin onun aracılığıyla yüklendiği bir tekniktir. Davranışı nihai bir du ruma doğru artıran icraat, bireyin ya bu nihai durama göre, ya başka bireylere göre, ya da bir güzergâh cinsine göre sürekli olarak nitelendirilmesine olanak vermektedir. Böylece, sü reklilik ve zorlama biçimi altında, bir gelişmeyi, bir gözlemi, bir nitelendirmeyi sağlamaktadır. İcraat bu tamamen disip- , linsel biçime bürünmeden önce, uzun bir tarihe sahip olmuştur: ? cna askeri, dinsel, üniversiter uygulamalarda bazen kabul ayini, bazen hazırlık töreni, bazen tiyatro provası, bazen de sınama biçiminde rastlanmaktadır. Sürekli olarak ilerlemeci elan doğrulsal örgütlenmesi, zaman içindeki oluşumsal cere yan odiş biçimi, en azından orduya ve okula geç tarihlerde girmişlerdir. Ve hiç hiç kuşkusuz, bunlar dinsel kökenlidirler. Çocuğu öğreniminin sonuna kadar izleyecek ve yıldan yıla, aydan aya artan karmaşıklıkta alıştırmalar içerecek olan bir "program" fikri, her halükârda ilk önce dinsel bir grubun için de, Ortak Yaşam Biraderleri tarikatının içinde ortaya çık- 200 mışa benzemektedir44, ilhamlarını Ruysbroek ve Renanya mistiğinden derin bir şekilde alan bu biraderler, ruhani tek niklerin bir bölümünü eğitimle çakıştırmışlardır -ve yalnızca ruhbanın değil, aynı zamanda yargıçların ve tüccarların eği timiyle de- örnek alınacak hocanın o yöne doğru rehberlik yaptığı bir mükemmelik teması, bu grubun içinde, öğrencilerin öğretmen tarafından otoriter bir şekilde mükemmel duruma getirilmeleri haline gelmiştir; çilekeşlik hayatının kendi için öngörülen giderek katılaşan alıştırmalar; bilginin ve iyi bir hal ve gidişin edinilmesini belirleyen, karmaşıklıkları giderek artan ödevler haline gelmiştir; cemaatin tümünün selâmete ulaşmak için sarfettiği çaba, birbirlerine nazaran tasnif edilen bireylerin ortaklaşa ve sürekli yarışları haline gelmiştir. Cemaat halinde yaşama ve selâmet usulleri her halde bireysel olarak belirlenen, ama ortaklaşa olarak ya rarlı elan yatkınlıkların üretilmesine yönelik yöntemlerin ilk çekirdeği olmuşlardır45. İcraat mistik veya çilekeş biçimi altında, bu ölümlü dün yadaki zamanın, selâmetin elde edilmesi için düzene sokul masın n bir biçimiydi. İcraat Batı tarihinde, bazı karakteris tiklerini korumakla birlikte yönünü yavaş yavaş tersine çe virecektir: icraat hayatın zamanını tasarruf etmeye, onu ya rarlı bir şekilde birikimli hale getirmeye ve iktidarın bu şe kilde düzene sokulmuş zamanın aracılığıyla insanlann üze 44 Bkz. G.Codina Meir, Aux sources de la pidegogie des j&uites , 1968, s.160 vd. 45 Li&ge, Devenport, Zvvolle, YVesel okulları aracılığıyla; vc aynca Jean Sturm'ûn 1538 tarihli Strasbourg'da bir jinuıazyum Örgütlenmesine ilişkin muhtırasının sayesinde. Bkz., Bulletin de la societe d'histoire du protes* tantisme, c. XXV, s. 199-505. Ordu, dinsel örgüt ve pedagoji arasındaki ilişkilerin çok karmaşık olduk* lam ı kaydetmek gerekir. Roma ordusunun birimi olan "decuria ", bene- diktin manastırlarında çalışma ve harhalde gözetim birimi olarak yeni* den görülmektedir. U s Fıires de la Vie commune (Ortak yaşayan bira derler) bunu onlardan almışlar ve kendi pedagojik örgütlerine yerleş tirmişlerdir: Öğrenciler kendi kolejlerinin tiyatro uygulamalarında, bunu bir askeri model halinde benimsemişlerdir. Fakat decuria da, sıra, saf, hal gibi unsurlarıyla daha askeri bir şemanın lehine lağvedilmiştir. 201 I rinde uygulanmasına yaramaktadır. Bir beden ve süre tekno lojisinin bir unsur haline gelen icraat, öte dünyaya doğru yo* ğunlaşmamakta, hiçbir zaman sona ermeyen bir boyun eğdir meye yönelmektedir. GÜÇLERİN BİLEŞİMİ "Bir birliğin derinliği artırılınca gücünün artırıldığına inanan eski önyargıyı yoketmckle başlayalım. Bütün fizik yasalar, taktiğe uygulanmaya kalkışıldıklannda kuruntular haline gelmektedirler”46. XVII. yüzyılın sonundan itibaren piyadenin teknik sorunu, fizik kitle modelinden kurtulabil mek olmuştur. Mızraklar ve alaybozanlardan oluşan ordu -bu silahlar yavaş, belirsiz, bir hedefe tam olarak nişan al maya izin vermez niteliktedirler-; bu durumda askeri bir bir lik ya fırlatılan bir gülle, ya da bir sur veya bir kale gibi kul lanılmaktaydı: "İspanya ordusunun korkutucu piyadesi"; as kerlerin bu kitle içindeki dağılımları, onların özellikle kıdemlerine ve yavuzluklanna göre yapılmaktaydı; merkez de hacim ve ağırlık oluşturmakla, birliğe yoğunluk vermekle görevli olan en yeni askerler; önde, açılarda ve kanatlarda en cesur ve en becerikli olma ününe sahip askerler yer almak taydı. Klasik dönem süresince, ince bir cklemleşmeler oyununa geçilmiştir. Birim -alay, tabur, takım, daha sonra "tümen"47-, belli bir biçime ulaşmak ve belli bir sonuç elde etmek için her biri diğerlerine göre yer değiştiren, birçok parçadan oluşan bir cins makine haline gelmektedir. Bu değişmenin nedenleri? Bunlardan bazıları ekonomiktir: her bireyi yararlı kılmak ve birliklerin eğitimi, idaresini, silahlanmasını verimli hale 46 J.A. de Cuibert, 1,18. Gerçeği söylemek gerekirse, bu çok eski sorun XVIII. yüzyılda, ilende göreceğimiz ekonomik ve teknik nedenlerden ötürü ye- niden ele alınmıştır; vc söz konusu “önyargı" bizzat Cuibert'in dışında (Folard, Pireh, Mesnil-Durand’ın çevresinde) sıklıkla tartışılmıştır. 47 Bu terimin 1759'dan beri kullanılan anlamında. 202 getirmek; değerli birim olan her ere en fazla etkinliği sağla mak. Fakat bu ekonomik nedenler ancak teknik bir dönüşüm den itibaren belirleyici hale gelebilmişlerdir: tüfeğin icadı48: alaybozandan çok daha kesin ve hızlı olan tüfek askerin bece risini değerlendirebiliyordu; belli bir hedefi vurmaya daha elverişli olduğundan, ateş gücünün bireysel düzende kullanıl masına olanak vermekteydi; ve bunun tersine, her askeri muhtemel bir hedef haline getiriyor ve aynı an-da, daha bü yük bir hareketlilik gerektiriyordu; böylece bir kitle tekni ğinin, birimleri ve insanları yaygın, nisbeten esnek ve hare ketli hatlar boyunca dağıtan bir sanatın lehine olmak üzere yok olmasına yol açmaktaydı. Bu nedenden ötürü bireysel ve kollektif yerleşimlerin, grupların veya tekil unsurların yer değiştirmelerinin, konum değişikliklerinin, bir düzenden bir başkasına geçişin hesaplı kitaplı uygulanması gereği orta ya çıkmıştır; kısacası, artık ilkesi hareketli veya hareketsiz kitle olan değil de, temel birimi tüfeğiyle birlikte hareket halindeki bir er olan, bir bölünebilir kesitler geometrisi olan bir mekanizmayı icad etmek gerekmiştir49; ve hiç kuşkusuz as kerin altında da en aza indirgenmiş hareketlerin, temel ey lemlerin zamanlarının, işgâl edilen veya geçilen mekân par çalarının icad edilmeleri gerekmiştir. Sonucu onu oluşturan temel güçlerin toplamından daha yüksek olması gereken üretken bir güç oluşturmak söz konusu olduğunda da ortaya aynı sorunlar çıkmaktadır: 'bileşik iş günü, çalışmanının mekanik güçünün katlanmasıyla, etkisinin mekâna yayılmasıyla veya üretim alanının ölçeğine göre da raltılmasıyla, kritik anlarda büyük iş miktarlarının seferber edilmesiyle bu üst üretkenliği kazansın... bu bileşik iş gününün kendine özgü gücü toplumsal bir işgücü veya toplumsal işin 48 Tüfeğin yaygınlaşması hareketinin başlangıcını kabaca Stefnkerque çırpışmasına (1699) koymak mümkündür. 49 Geometrinin bu önemi hk. bkz., J. de Beausobre: "Savaş bilim i esas olarak geometriktir.* Bir taburun ve bir süvari bölüğünün cephe boyunca yer leştirilmesi, henüz bilinmeyen bir geometrinin tek sonucudur", Commen- taire sur les dtfenses des places , 1757, c.II.s. 307. 203 gücüdür. Bizzat işbirliğinden doğar”90. Böylece ortaya, disiplinin karşılık vermek zorunda ol duğu yeni bir talep çıkmaktadır: etkisi, onu oluşturan temel parçalann tasarlanmış eklemleşmeleri araçlığıyla en çoğa çıkartılacak olan bir makine inşa etmek. Disiplin artık yal nızca bedenleri dağıtmak, onlardan zamanı çekip almak ve bunu birikimli hale getirmekten ibaret olmayıp; etkin bir aygıt elde edebilmek için güçleri birleştirmektir. Bu talep or taya birçok biçim altında çıkmaktadır. 1. Tekil beden, diğer bedenlerin üzerine yerleştirilebi lecek, hareket ettirilebilecek, eklemleştirilebilecek bir unsur haline gelmektedir. Bu bedenin yılmazlığı veya gücü artık onu tanımlayan başlıca değişkenler değillerdir; onu artık işgal ettiği yer, kapladığı aralık, yer değiştirmelerini belir leyen düzenlilik ve düzen tanımlamaktadır. Asker bir cesaret veya bir şeref olmasından önce, hareketli bir mekânın bir par çasıdır. Guibcrt askeri şöyle nitelemektedir: "silah altında olduğu zaman, en büyük çap olarak iki ayak yer işgal etmek tedir (eğer bir uçtan diğerine olarak alınırsa) ve göğüsten omuzlara olan en kalın yeri hesabıyla bir ayak yer tutmak tadır; buna bir de onunla arkasındaki kişi arasındaki bir ayaklık gerçek açıklığı eklemek gerekir; bu da asker başına her yönde iki ayak vermekte ve bir piyade birliğinin çar pışma esnasında, ister saf düzeninde olsun, ister derinlik he sabı olsun, kaç saftan oluşuyorsa o kadar adımlık yer işgâl ettiğini işaret etmektedir"51. Bedenin işlevsel olarak indir genmesi. Ama aynı zamanda bu kesit-bedenin eklemleştiği bütünün içine yerleştirilmesidir. Bedeni belirgin işler için 50 K. Manc, Lt C tpiud. kitap t 4. bölüm, ayının XIII. Manc birçok kereler, işbölümü sorunları Ue askeri taktik sorunları arasındaki benzeşmelerin üzerinde durmaktadır, öm egin: “Tıpkı bir süvari bölüğünün saldın gücünün veya bir süvari alayının direnme gücünün esas olarak bireysel güçlerin toplamından farklılaşması gibi-, soyutlanmış işçilerin mekanik güçlerinin toplamı, bunlann bölünmez tek bir İşlemde birlikte ve aynı anda işlev görmeleriyle gelişen mekanik güçten farklılaşmaktadır..." Aid. 51 ]A., de Guibert s-27. 204 parça parça işlesin diye terbiye edilmiş olan asker de kendi hesabına, başka düzeyden bir mekanizmanın bir unsurunu mey dana getirmek zorundadır. Askerler önce "birer birer, sonra ikişer ikişer, sonra da büyük sayılar" halinde eğitilecek lerdir."... Silah kullanmayı öğrenmeleri sırasında askerler ayrı ayn eğitilirlerken, onların bu işi ikişer ikişer yapmala- nna ve soldaki sağdakine göre ayar yapmasını öğrensin diye, sırayla yer değiştirmelerine dikkat edilecektir"52. Beden ken dini, çok kesimli bir makinenin bir parçası olarak oluştur maktadır. 2. Disiplinin bileşik bir zaman oluşturmak için biraraya getirmek zorunda olduğu çeşitli kronolojik diziler de, aynı şekilde bu makinenin parçalandır. Herkesten en fazla güç miktannm çekilip alınarak, optimal bir sonuç içinde biraraya getirilebilmesi için, bazılannın zamanının diğer bazılannın zamanına uydurulması gerekir, örneğin Servan, ülkenin tü münü kaplayacak ve herkesin hiç kesintisiz, ama içinde yer aldığı evrimsel kesite ve oluşturucu kesime göre iş gördüğü as keri bir aygıtın hayalini kurmuştur. Askerlik hayatı çok er kenden, çocuklara "askeri çiftlik cvleri"ndc silah mesleği öğretildiğinde başlayacak ve emektar askerlerin son günlerine kadar gene bu aynı çiftlik evlerinde çocuklan eğitmelerine, silah altına alınanlara manevra yaptırtmalarına, asker ta limlerine başkanlık etmelerine, onlan gözetim altında tutma larına; kamusal yararı olan çalışmalar yaptırtmalarına ve son olarak da, birlikler sınırlarda çarpışırlarken ülke içi asa yişi sağlamalanna kadar sürecektir. Eğer onu farklılaştırmak ve diğerleriyle birleştirmek bilinecek olursa, hayatın hiçbir anı yoktur ki ondan belli bir güç çekilip almamasın. Bu yüzden büyük atelyelerde hem çocuklara, hem de ihtiyarlara başvu rulmaktadır; bunun nedeni, bu gibi kimselerin, başka yat kınlıktan olan işçilerin kullanılmalanna gerek olmayan bazı basit işleri yapabilecek durumda olmalarıdır; üstelik bun- 52 Piyade eğitim yönetmeliği, 6 M ay» 1755. 205 lann emek gücü ucuzdur, son olarak da, çalıştıkları zaman artık kimseye yük olmamaktadırlar. Bir maliye tahsildarı, Angers’deki bir işletmeye ilişkin olarak "çalışkan insanlık aylaklığa ve onun devamı olan sefalete karşı, bu manüfaktür- de on yaşından ihtiyarlığına kadar geçim olanakları bulabi lir" demekteydi53. Fakat bu farklı kronolojilerin ayarlanması işi, hiç kuşkusuz en incelmiş biçimine ilk öğretim alanında ulaşacaktır. İlkokulun karmaşık saat düzeni XVII. yüzyılda, XIX. yüzyılın başında Lancaster yönteminin getirilmesine kadar olan süre içinde, çarklann birbirine eklenmesi içinde inşa edilecektir: önce en büyük öğrencilere basit gözetim işleri verilmiştir; sonra bunlara yapılan işlerin denetimi, daha son ra da eğitim görevleri verilmiştir; bu iş o kadar iyi yapıl mıştır ki, sonunda bütün öğrencilerin bütün zamanı ya eğitme, ya da eğitilme ile doldurulmuştur. Okul eğer iyi birleşti- rilirse, her öğrencinin, her düzeyin ve her anın genel eğitim süreci içinde sürekli olarak kullanıldıkları bir öğretme aygıtı haline gelmiştir. Karşılıklı yardımlaşma esasına dayalı il kokulun en büyük yandaşlarından biri bu gelişmenin ölçüsünü vermektedir ”360 çocuğun bulunduğu bir okulda, üç saatlik bir ders esnasında her öğrenciyi teker teker eğitmek isteyen bir öğretmen bunlann herbirinc ancak yarım dakikasını verebi lir. Yeni yöntem sayesinde 360 öğrencinin hepsi, iki buçuk saat süresince yazmakta, okumakta veya hesap yapmaktadır"54. 3. Güçlerin titizlikle ölçülmüş olan bu bileşimi, kesin bir komuta sistemi gerektirmektedir. Disiplin altına alınmış bi reyin her faaliyeti ölçü kalıplarına göre bölümlere ayrılmalı ve etkinliği, kısalığı ile açıklığına bağlı olan emirlerle des teklenmelidir; emir açıklanmayı, hatta formüle edilmeyi ge- rektirmemelidir; istenilen davranışın harekete geçirilmesini sağlaması gerekli ve yeteriidir. Disiplinin efendisi ve ona tabi kılınmış olan arasındaki ilişki işaretle olmaktadır: söz 53 Harvouin, R apport $ur la g in tra lili tit Tours , zikr., P. Marchegan, Arc- hives d’Anjou , c.11, 1850, s-360. 54 Samuei Bcmard, o p.c it. 206 konusu olan emrin anlaşılması değil de, işaretin algılanması ve ona hemen, önceden kurulu, az çok yapay bir şifreye uygun olarak tepki gösterilmesidir. Bedenleri, herbirine zorunlu ve tek bir cevabın bağlı orlduğu küçük bir işaretler dünyasının içine yerleştirmek: "en küçük bir tasviri ve en küçük bir mırıl danmayı bile despotça, tamamen dışta bırakan" terbiye tek niği; disiplinli asker "ona hangi emir verilirse verilsin itaat ederek işe başlamaktadır; itaati hızlı ve körü körünedir; itaatsizlik havası, (emre uymada) en küçük bir gecikme suç sayılacaktır"55. İlkokul çocuktan da aynı şekilde terbiye edil mektedirler: az söz, açıklama yok, limitte ancak işaretlerle kesintiye uğrayabilen -çan, el çırpma, hareketler, öğretmenin basit bir bakışı veya hrıstiyan okullarındaki Biraderlerin kullandıkları şu küçük tahta araç; buna "işaret" adı veril mekteydi ve bu alet mekanik kısalığı içinde hem emir tek niğini, hem de itaat ahlâkını taşımak zorundaydı- tam bir sessizlik. "İşaretin ilk ve başlıca kullanımı, öğrencilerin ba kışlarını tek bir hareketle öğretmene yöneltmek ve onlan öğ retmenin yapmak istediği şey konusunda dikkatli kılmaktı. Böylece öğretmen çocukların dikkatini çekmek ve alıştır maları kesmek istediği her seferinde (işarete) bir kere vura,- caktır. İyi bir öğrenci işaretin sesini duyduğu her seferinde öğretmenin sesini veya daha doğrusu onu adıyla çağıran Tan rının sesini duyduğunu düşünecektir. Bu durumda genç İsmail'in duygularına sahip olacak, onun gibi ruhunun derinlerinde, Tanrım işte buradayım" diyecektir. Öğrenci işaretlerin şifre sini öğrenmek ve bunların herbirine otomatik olarak cevap vermek zorundadır. "Dua edildikten sonra, öğretmen işarete bir kere vurarak ve okumasını istediği öğrenciye bakarak, ona başlamasını işaret edecektir... Okumakta olan bir harfi, bir heceyi veya bir kelimeyi kötü telâffuz etmesi üzerine, bunu tekrarlatmak üzere ard arda iki kere vuracaktır, (öğrenci) tekrar başa döndükten sonra, kötü telâffuz ettiği kelimeyi 55 L de Boussanelle, Le Bon M ilitaire, 1770, s.2. 207 birçok kereler okuduğu için tekrarlamazsa, öğretmen onun biraz geriye gitmesi için arka arkaya üç kere vuracak ve öğrenci kötü okuduğu hece veya kelimeye varana kadar vur maya devam edecektir"56. Karşılıklı yardımlaşma okulu, anında tepki gösterilmesi gereken işaretler sistemi aracılı* ğıyla yapılan bu denetimi daha da artıracaktır. Sözel emir» ler bile işaret unsurlan gibi iş görmek zorundadırlar: "Sıra larınıza giriniz. Çocuklar giriniz kelimesinde (Fransızcanın yapısı gereği bu kelime cümlenin ilk kelimesidir MAK) ço cuklar sağ ellerini masaya gürültüyle koymakta ve aynı anda sağ bacaklarını da sıranın içine geçirmekterdirler; sırala rınıza kelimesinde ise diğer bacaklannı da geçirmekte ve kü çük yazı tahtalannın karşısına oturmaktadırlar... Tahtaları alınız (gene aynı şekilde, alınız Fransızcada başa gelir MAK). A lıntz kelimesinde çocuklar sağ ellerini tahtalan önlerin deki çiviye asmaya yarayan ipe uzatmakta ve sol elleriyle tahtayı ortasından tutmaktadırlar, tahtaları kelimesinde tahtayı çividen kurtararak, masanın üzerine koymaktadır lar’157. Özet olarak, disiplinin denetlediği bedenlerden itibaren dört cins bireysellik veya daha doğrusu dört nitelikle dona tılmış bir bireysellik yarattığı söylenebilir: Disiplin hücre seldir (mekânsal dağıtımlar sayesinde); organiktir (faaliyet lerin şifrelenmesi sayesinde); oluşumsaldır (zamanın birikim li hale getirilmesi sayesinde); bileştiricidir(güçlerin birleşti rilmesi sayesinde). Ve disiplin bunu yapabilmek için devreye dört büyük teknik sokmaktadır: tablolar inşa etmekte; manev- ralan hükme bağlamakta; icraatlar dayatmakta ve son ola rak da "taktikler" düzenlemektedir. Belirli yerlere konulmuş olan bedenler, şifrelenmiş faaliyetler ve biçim-lendirilmiş 56 La Salle, s. 137*138, Ayrıca bkz, Q ı. Demia, s.21. 57 Journal pour l'instruclion tMmenlaire , Nisan 1816, Bkz., R.R. Trouchot, L'Enseignement mutuel en France, daktilo tez I, öğrendierin günde 200'den fazla emir aldıklarını hasaplamaştır (istisnai emirler hariç); yalnızca sabah boyunca 26 sesli, 23 işaretli emir, 37 zil sesi ve 24 tane de düdüklü emir, bu da 3 dakika başına bir zil veya düdük demektir. 208 yatkınlıklarla, çeşitli güçlerin hasılalarının, bunların hesap lanmış bileşimleri sayesinde artırıldığı aygıtlar inş4 etme sanatı olan taktik, hiç kuşkusuz disiplinse! uygulamanın en yüksek biçimidir. XVIII. yüzyıl teorisyenleri bu bilginin için de, bireysel bedenlerin denetim ve icraatından, en karmaşık çoğullukları içeren özel güçlerin kullanımına varana kadar, tüm askeri uygulamanın temelini görmekteydiler. Disipline sokulan bedenin mimari, anatomi, mekanik ve ekonomisi: 'Taktik askerlerin çoğunun gözünde, geniş savaş biliminin dal larından birinden başka birşey değildir, bana göre ise bu bilim temelidir; bu bilimin bizatihi kendidir, çünkü birlikleri oluş turmayı, onlan çarpıştırmayı öğretmektedir; çünkü sayının eksikliğini yalnızca o tamamlayabilir ve kalabalığı yalnız ca o çekip çevirebilir; son olarak da insanlara, silahlara, ge- rilimlere, koşullara ilişkin bilgileri kapsayacaktır, çünkü onun hareketlerini belirleyecek olan bu bilgileri kapsaya caktır, çünkü onun hareketleri belirleyecek olan bu bilgilerin birleştirilmesidir”58. Veyahut: "bu (taktik) terimi... bir or duyu hareketleriyle ve eylemleriyle, ve aralarındaki iliş kilerle oluşturan çeşitli birliklerden herhangi birini meydana getiren adamların karşılıklı konumlan fikrini akla getir mektedir"59. Savaşın strateji düzeyinde siyasetin devamı olması müm kündür. Fakat "siyasefin savaşın tam olarak ve doğrudan devamı değilse bile, en azından iç kanşıklıkları önlemek üzere, askeri modelin temel araç olarak sürdürülmesi olduğunu da unutmamak gerekir. Barış ve iç düzen tekniği olarak siya set, mükemmel ordudan, disiplinli kitleden, itaatkâr ve ya rarlı birliklerden, kamptaki ve sahadaki, manevra ve talim deki alaydan meydana gelen düzeneği devreye sokmanın çare lerini aramıştır. XVIII. yüzyılın büyük devletlerinde ordu iç banşı garanti altına almaktadır, çünkü ordu gerçek bir güç, her zaman tehtidkâr bir silahtır, ama aynı zamanda kendi 58 J.A. dc Guibcrt, s.4. 59 P. Joly de Maizcroy, TtUorie de la guerre , 1777, s, 2. 209 şemalarım toplumsal bünyeye yansıtabilen bir teknik ve bir bilgidir. Eğer stratejiden geçen bir siyaset-savaş dizisi varsa, bir de taktikten geçen ordu-siyaset dizisi vardır. Savaşı dev letlerarası siyaseti yürütmenin bir biçimi olarak anlamaya izin veren stratejidir; orduyu sivil bir toplumdaki savaş yok luğ