Empresyonizm (2024) PDF
Document Details
Uploaded by Deleted User
2024
Tags
Summary
This document is a study on Impressionism, covering the movement's origins, development, key figures, and influence on art. It provides insights into the socio-political, technological, and philosophical factors shaping the Impressionist style. Written in Turkish, the text discusses leading Impressionists and their works.
Full Transcript
IŞIĞIN RESMİ EMPRESYONİZM AKIMLAR, USTALAR VE YAPITLAR “Gerçek bir şey yoktur, ne görüyorsanız hemen çizin. İnsan bir manzara, bir liman ya da bir yüz çizmez, insan bir manzaranın, bir limanın ya da bir yüzün günün belirli bir saatindeki izlenimini çizer”...
IŞIĞIN RESMİ EMPRESYONİZM AKIMLAR, USTALAR VE YAPITLAR “Gerçek bir şey yoktur, ne görüyorsanız hemen çizin. İnsan bir manzara, bir liman ya da bir yüz çizmez, insan bir manzaranın, bir limanın ya da bir yüzün günün belirli bir saatindeki izlenimini çizer” Manet 20. Yüzyıl da ortaya çıkan sanat akımları dünya sanat alanını genişleten bir devrim niteliğindedir. Empresyonizm sanat akımı bu gelişmelerin başlangıcında yer alması ve kendisinden sonra doğacak olan modern sanat akımlarını etkilemesi bakımından önemli bir yere sahiptir. Empresyonizm Batı dünyasında ortaya çıkmasına rağmen kısa zamanda geniş alanlara yayılarak dünya sanatını etkilemiş ve hatta bu etki günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Giriş Empresyonizm Nedir? Akımın Doğuşu ve Gelişimi 19. Yüzyılda Avrupa’da Genel Sanat Ortamı Reddedilenler Salonu ve Akımın Doğuşu Empresyonizmin Öncüleri Romantizm İngiliz Resim Okulu: Johnconstable ve William Turner. Realizm: Gustave Courbet ve Jean-François Millet Barbizon Okulu Barbizon Okulu İle Empreyonizmin Karşılaştırılması Akımın Çıkışını Etkileyen Etmenler Sosyo-Politik Etkenler Teknolojik - Bilimsel Gelişmeler Isaac Newton (1643-1727) Renk Tayfları Helmoholt (1821-1894) Ve Chevreul'un (1786-1889) Renk Deneyleri Fotoğraf Makinesinin Keşfi Felsefi - Düşünsel Gelişmeler Japon Estamplarının Empresyonizme Etkisi Akımın / Empresyonist Eserlerin Genel Özellikleri Empresyonizm’in Kuramsal Temelleri Empresyonizm’in Önemli Temsilcileri Camille Pissarro (1830-1903) Edouard Manet (1832-1883) Edgar Degas (1834-1917) Claude Monet (1840-1926) Pierre-Auguste Renoir (1841–1919) Alfred Sisley (1839–1899) Frederic Bazille (1841–1870) Mary Cassatt (1844-1926) Empresyonizmin Dünya Sanatına Etkileri Akımın Etki Ettiği Diğer Sanat Dalları Ve Önemli Temsilcileri Empresyonizm Ve Edebiyat Empresyonizm Ve Sinema Yeni-İzlenimcilik (Neo-Empresyonizm - Pointilizm) Post Empresyonizm İzlenimciğin Türk Resmine Etkisi Kaynakça EMPRESYONİZM NEDİR? Duyulur olanın, sanatçı süjesi üzerinde bıraktığı izlerin, duyumların duyulduğu biçimde, doğrudan doğruya yansıtılmasına dayanan bir sanat anlayışı olan bu akım, doğadaki unsurların kişinin içinde oluşturduğu izlenimleri yansıtmayı hedefler. Resim. Pierre-Auguste Renoir, "Monet Argenteuil’deki Bu bağlamda İzlenimcilik natüralist-objektivist sanat anlayışından, sübjektivist sanat Bahçesinde Resim anlayışına geçişin kapısı niteliğindedir. Yaparken", 1873. 50 x 62 cm. Empresyonizm "Türk Dil Kurumu Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzunda" Doğayı, gerçekte olduğu gibi bütün ayrıntılarına bağlı kalarak değil, ondan edinilen izlenimin ölçüsüne göre anlatan, doğrudan doğruya gerçeği, nesneyi değil de onun sanatçıda uyandırdığı duyumları veren sanat akımı olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan yala çıkarsak Empresyonist tavrın objeye dayalı, objektivist bir sanat tavrını aşarak, sujenin objeyi kavrayışına yönelen, subjektivist bir sanat tavrı olduğunu ifade edebiliriz. Çünkü doğaya yönelen İzlenimci sanatçı doğayı bir ayna gibi yansıtmaktan ziyade, duyularıyla kavramış olduğu doğanın kendisi üzerinde bırakmış olduğu izlenimleri yansıtır. Resim. Claude Monet, Gezinti (1886) Bilindiği gibi natüralizm / doğalcılık; felsefe, sanat ve edebiyatta doğa temelli bir anlayış olup, natüralist sanatçılar doğayı tüm detaylarıyla olduğu gibi yansıtmayı amaçlamaktadırlar. Natüralist sanat anlayışıyla sanatın üst sınıfın yaşamını konusu, gündelik yaşamı, yaşamın içindeki insan, olay ve nesnelere yönelir. İzlenimci resimde natüralizmde olduğu gibi nesne-görünen değil, nesnenin süje tarafından kavranışı önem kazanır. Doğa ve günlük yaşamı içine alan nesne temelli resim anlayışı, doğa Resim. Paul Charles Chocarne Moreau (pol ve günlük yaşamın süje üzerindeki etkisini merkeze alan bir sanat anlayışına dönüşür. çarlıs çokerno moro) Bilindiği gibi 20 yüzyıl sanatında nesne değil nesnenin anlamı, görünen değil görünürün sulu şaka, 1901 - 1925 arkasındaki gerçeklik önem kazanacak, nesne tabanlı sanat anlayışı yerini nesnenin yılları eserleri, kavranışına yani kavramın öne çıktığı sanat anlayışlarına bırakacaktır. Bu nedenle İzlenimcilik modern sanatın ilk büyük devrimci sanat hareketi olarak kabul edilmektedir. Resim. Pierre Auguste Renoir Salıncakta, 1876, 92 x 73 cm, Musée du Louvre, Paris. AKIMIN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ Ondokuzuncu Yüzyılda Avrupa’da Genel Sanat Ortamı 19. yy da sanattaki en önemli yenilik, Gerçekçilerin Rönesans sanatından itibaren Avrupa sanatına hâkim olan klasik tarzın yerini, sanatçının tanıklığına dayanan, tarihten, Resim. Jacque Louis David, "Sabine mitolojiden, aristokrasiden değil, yaşanılan andan, halktan konusunu alan, konunun Kadınlarının idealleştirilerek değil, hatta tam tersine sosyal yaşamda insanın tanıklığına yönelen Müdahalesi", 385 x 522 gerçekçi tavrın ortaya çıkışıdır. Bu dönem aynı zamanda klasizm (Resim 5) ile realizm cm, 1819 arasında yaşanan çatışmalara sergi olmuştur (Resim 6). Resim. Jean François Millet, "Başak Toplayanlar", 84 x 111 cm, 1857 Empresyonizmi etkileyen sanat akımlarını - sanatçıları iki temel etkende ele alabiliriz. İlki 18. Yüzyılda doğan Romantizm sanat akımında sanatçıların doğa karşısında subjektif bir tavır almaları, diğeri Velazquez, Goya, Delacroix, Turner, John Constable gibi sanatçıların eserlerinde klasist biçimin konturlarının eriyerek renk resminin önem kazanmasıdır. Bu sanatçıların en önemli ortak özelliği konulara getirdikleri yeniliklerle birlikte rengi ve lekeyi ön plana çıkararak nesnenin sınırlarının gittikçe belirginsizleşmesi ve duygularını da bir ifade aracı olarak kullanmış olmalarıdır. Bu bağlamda incelendiğinde Empresyonizm öncü sanat hareketleri olarak, subjektif sanat anlayışların ve resimde rengin önem kazandığı Romantizm, İngiliz Resim Okulu, Realizm ve Barbizon Okulu gelmektedir. Romantizm Romantizm Klasizm sanat anlayışına karşı çıkarak, kompozisyonda yerleşen kuralların yerine, bireyin kendi duygu ve hayallerini ortaya koyar. Romantizmde esin kaynağı kişinin kendisidir. Doğal güzellikler, duygu ve duyumlar, düş gücü, insanın ruhsal dünyası, bireysel coşku ve kişisellik önem kazanır. Doğa karşısında özgür olan sanatçının tavrı ve duyumları Resim. Eugene Delacroix, Aslan avı önemlidir. Romantik sanatçılar, eserlerinde kişiliklerini gizlemezler, olaylarla ilgili görüşlerini açıkça ortaya koyarlar. Bu nedenle Romantizmle birlikte toplumcu bir anlayışla beraber bireyci bir anlayış önem kazanmıştır. Sanatta tüm kısıtlama ve kurallara tepki olan romantizmde bireyin duyuşlarının önem kazanması, Empresyonizmde ve sonrasındaki bireysel duyuş ve anlatıların önem kazanacağı sübjektif sanat hareketlerinin öncüsü niteliğindedir. Resim. Eugene Delacroix, Dieppe Victor Hugo'nun ilan ettiği gibi; “Şiirde iyi veya kötü konular değil sadece iyi ve kötü şairler Tepeleri'nden Deniz vardır. Kaldı ki her şey konudur; her şey sanatla ilgilidir; her şeyin şiire girmek hakkıdır... Sanatın gerçek yüzünü maskeleyen bu eski alçıları alaşağı edelim. Ne kurallar ne de ölçüler yoktur.” Empresyonizmde de Manet'in Saman Yığınları (Resim 16) eserlerinde olduğu gibi resimde iyi ve kötü konular değil her şey resmin konusu içerisine girmiş, perspektif gibi bazı kurallar önemini yitirmiştir. Öte yandan, Romantizmin önemli temsilcilerinden Delacroix (Kuzey Afrika ve Etretat manzaraları) (Resim 17) ve "Velazquez" (Resim 18) gibi sanatçılar rengi ön plana çıkaran sanat anlayışları ve konularda getirdikleri yeniliklerle Empresyonizmin bir yerde öncüleri olmuşlardır. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında Delacroix ile sanatçıların renk paleti genişlemiştir. İzlenimcilikle birlikte renk resmi başlamıştır. Öte yandan, Poussin, Watteau, Fragonard gibi Fransız sanatçıları; Monet’in çevresindeki kimi sanatçılar bu sanatçılardan etkilenmiştirler. Resim. Diego Velazquez, Prens Balthasar Carlos İngiliz Resim Okulu: J. Constable ve W. Turner John Constable: Kırsal manzaraları konu alan İngiliz Resim Okulunun önemli temsilcilerin John Constable'nin en önemli etkisi yaptığı doğa resimleri karşısındaki tavrında aramak gerekmektedir. Constable güneş ışığı altında nesnelerin kendi renklerini vurgulayarak ve Resim. John Constable zengin renk paletiyle doğanın güzelliğini göstermeye çalışmıştır. Gördüklerini abartmamış Dedham Vadisi ve Stour ya da solgunlaştırmamıştır. Gördüğünü boyamaya çalışmıştır. Diğer gerçekçi ressamların Nehri Kanvas fırça vuruşlarından biraz daha kaba çalışmıştır. Spontane renkler kullanarak atmosferi yakalamayı başarmıştır. Işık kullanımı izlenimcilere ilham kaynağı olmuştur. Constable'nin sanat tarihindeki bir diğer özelliği ise atölyesinin dışına çıkarak, desen ve boya eskizlerini doğa karşısında direk yapmasıdır. Özellikle John Constable'nin 1824 tarihli Paris Salonu'nda açılan sergisi genç sanatçıları etkilemiştir. William Turner: Atmosferin izlenimine dayalı işlere imza atan Turner'da bu atmosferin etkisini olumsuz etkileyebilecek tüm katı form ve kontür terk edilmiştir. Örneğin sanatçının "Kar Fırtınası: Limanın Dışındaki Gemi" adlı eserinde, Turner fırtına sahnesine Empresyonist bir tavırla bakmış, ışık renk ve hareket etkilerini solgun renklerle resmetmiştir. Diğer resimlerinde olduğu gibi burada da hareket içindeki coşkuyu ve heyecanı göstermektedir. Bu resim gelenekten kopuşun en iyi örneklerinden biridir. Resim. William Turner, Kar Fırtınası: Limanın Dışındaki Gemi Realizm: Gustave Courbet ve Jean-François Millet Realist sanatçılar doğa karşısında edindiğimiz izlenimlerle arınmış gerçeğe inanan sanatçılar olarak akımın sonucunda etkin oldular. Gustave Courbet: Realizmin önemli sanatçılarından Gustave Courbet'in en önemli etkisi resmi mitolojik, tarihsel konuların dışına çıkararak, sanatçının bizzat kendi tanık olduğu, kurmacanın değil yaşanmışlığın tanıklığına dayanan bir gerçekliği ortaya koymasıdır. Birsel'e göre (2006: 34); sanatçı sadece gördüğünü tuvale geçirmek ister ve her zaman diri Resim. Gustave sanat yapılmasını öğütlerdi. Courbet. Ornans'ta Cenaze. 1849-1850. Courbet doğa manzaraları, sosyal konular, yoksullar, işçi sınıfının zorlu yaşamı eserlerine Yağlıboya. 315 x 660 yansımıştır. Bu eserler Neoklasizm'den farklıdır. Çünkü konu idealleştirilerek verilmemiştir. cm. Orsay Müzesi, Paris Bu eserler romantizmden de farklıdır. Çünkü konu duygusal coşkunlukla değil salt doğrulukla işlenmiştir. Courbet, gerçekçi bir ressamın görevinin sosyal aykırılıkları ve dengesizlikleri ortadan kaldırarak, doğruyu açığa çıkarmak olduğuna inanmıştır (Courbert, 1950: 287) Örneğin "Günaydın Bay Courbet" (1854) adlı tablosunda görüleceği gibi sanatçı kişileri Resim. Gustave Courbet. halkın içinden çekilip çıkarılmıştır”. Sanatçı resme melekler eklemesi istenince Courbet Dalga (La Vague) , 1869, “Bana melek gösterin çizeyim” demiştir. tuval üzerine yağlı boya, Courbet güzelliği değil gerçeği arıyordu. 66 cm × 90 cm (26 inç × 35 inç), Musée des beaux-arts de Lyon Resim. Sanatçının Stüdyosu (L'Atelier du peintre): Sanatsal ve Ahlaki Hayatımda Yedi Yıllık Bir Aşamanın Gerçek Bir Alegori'si , 1855, 359 cm × 598 cm (141 inç × 235 inç), tuval üzerine yağlıboya, Orsay Müzesi , Paris Sanatçının “Gerçek Bir Alegori” adlı eseri, bu düşüncesine örnek sayılan çalışmalarındandır. Courbet genelde, kahverengi ve gri tonlarını kullanmaya devam etmiş ve pastel renklerden vazgeçmemiştir (Resim:3). Resmin merkezinde, sanatçının sağ tarafında arkadaşları görülmektedir. Sanatçının sol tarafında bulunan insanlar, gündelik yaşamın öteki yüzünü Resim. Sanatçının göstermektedir. Sanatçı çalışmasında yoksulluk, zenginlik, gündelik yaşamın iki farklı Stüdyosu, 1855, 359 cm yönünü ortaya koymuştur. Resminde, akademik çıplak geleneğine sırtını dönmüş × 598 cm (141 inç × 235 manzaraya odaklanmıştır. Gustave Courbet‟in bu çalışması, dönemin sanatçılarının artık inç), tuval üzerine yağlıboya, Orsay yeni konu arayışı içerisinde olduğunun göstergesidir. Müzesi , Paris Köylüleri konu alan bu eseri onların yaptığı işi yüceltmekte, çalışma şartlarını vurgulamakla beraber sanatçının gözünün kırsala dönmesi bakımından önemlidir. Jean-François Millet: Başak Toplayan Kadınlar (1857) Barbizon Okulu Diğer bir etki ise 19. yüzyılda sanatta biçimciliği-şekilciliği reddeden bir grup ressamın Fransa'nın Fontainebleau Ormanı yakınlarındaki Barbizon köyünde bir araya gelerek doğadan resim (manzara resmi) yapmalarıdır. Barbizon Okulu 1850'lerin ve 1860'ların Realizm Akımından 1870'lerin Empresyonizm Resim. Jean-Baptiste Camille Corot, Sabah. akımına kadar uzanan eserlerine doğayı konu alan sanatçılardır. Birsel'e göre (2006: 35) Buraya ilk kez Theodore Rousseau yerleşmiş, daha sonraları ise Diaz, Millet, Jacque ve diğer sanatçılar gelmeye başlamıştır. Doğayı daha iyi gözlemleyebilmek için, açık havada resim çalışmaları yapmaya başlayan sanatçıların en önemli özelliği; akademik resim anlayışını terk ederek, doğa karşısında subjektif gerçekçi bir doğa gözlemi ve yorumuna yönelmiş olmalarıdır. Barbizon okulu resimlerinde romantizm etkisi kendini gösterse bile, bir ruh durumunun yansıması olarak görülen manzara anlayışı, yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır. “…taslakla bitmiş tablo ayrımını kaldırmış, gözlemlerine bağlı kalmış, atmosfer ve ışık etkilerine önem vermiş ve ton birliğini korumakla birlikte boyayı daha özgürce kullanmışlardır” (İnankur, 1997: 40). Aynı zamanda doğadan resim yapma tasarlanmış kurguyu ortadan kaldırdığı için Resim. Théodore zamanla eskiz, taslak ile bitmiş tablo arasındaki ayrımda kalkmış, atmosfer ve ışık etkileri Rousseau (Russo) : Yaz Gün Batımı, 1856 önem kazanmıştır. Barbizon ressamlarının sanat anlayışları ve yöntemleri birbirlerinden farklılık göstermektedir. Resimlerinde genellikle palet bıçağı tekniğini kullanmışlardır. Barbizon ressamlarından etkilenen Pierre Agusto Renoir (1841-1919), renk, ışık ve gölge konusunda denemeler yapmış ve palet bıçağı tekniğini kullanmıştır. Barbizon Okulunun önemli temsilcileri arasında; Theodre Rousseu (1812-1867), Charles Daubigny (1817-1878), Narcisse Diaz Dela Pena (1808-1876) ve Jules Dupre‟nin (1811- 1889), Jean François Millet (1814-1875) sayılabilir. Barbizon Okulu İle Empreyonizmin Karşılaştırılması: Barbizon Okulu ile Empresyonizm arasındaki fark öncelikle nesne yorumunda kendini ortaya koymaktadır. Barbizon Okulu sanatçıları her ne kadar doğa karşısında resim yapmış olsalar da, nesnenin formel algısı ve biçimsel çözümlenmesi devam etmektedir. Empresyonist sanatçıların amacı ise, doğayı biçim olarak ele almak değil, edinilen Resim. The Pond Oaks izlenimin fırça vuruşları ile daha rahat tuvale aktarmaktır. Bu bakımdan, izlenim form (tuval üzerine değil, biçimin göze yansıyan şekliyle anlatılmıştır. Yani, Empresyonist sanatçılarda nesne yağlıboya), Rousseau, Theodore (1812-67) tüm biçimsel katılığını yitirerek bir ışık kompleksi olarak anlaşılmakta, doğa formel değil, Resim. Claude Monet, göze yansıyan renkler ve duyumsanan ifade olanaklarıyla tuvale yansımaktadır. Barbizon Nilüfer Havuzu Yeşil okulu sanatçıları, doğa karşısında çalıştıktan sonra, izlenimlerini akademik anlayışta Uyum gerçeğin form ile ilgili görüntüsünü atölyede tamamlamışlardır (Haznedar, 2015: 11). Empresyonist sanatçı ise doğanın etkilerini yakalamak için doğa karşısında çok hızlı bir şekilde çalışmaktadır. AKIMIN ÖNCÜLERİ ÖZET İngiliz resim okulu; Constable, Turner, Delacroix (Kuzey Afrika ve Etretat manzaraları), 19. yüzyılın ikinci yarısında “Barbizon Okulu” (Daubigniy ve Diaz açık havada çalışan ressamlardı.) Barbizon Okulunun Etkisi: Barbizon okulu, 1830-1860'lü yıllar arasında günlük yaşamı konu alan sanatçıların, doğayı araştırmak için Barbizon kasabasına yerleşen sanatçılar manzara resimleri yapmışlardır. Grubun kurucusu T. Rousseau'ydı. En ünlü üyeleri ise; Corot, Millet ve C.F. Daubigny'dir. Poussin, Watteau, Boucher, Fragonard gibi Fransız sanatçıları; Monet’in çevresindeki kimi sanatçılar bu sanatçılardan etkilendiler. Corot, Courbet; (bu sanatçılar doğa karşısında edindiğimiz izlenimlerle arınmış gerçeğe inanan sanatçılar olarak akımın sonucunda etkin oldular.) Honfleur yakınında bir hana yerleşerek açık havada resim yapmaya karar verdi. Boudin, Jongkind daha sonra Monet, suluboya ve pastel çalışmaları yaptılar. Edouard Manet; 1863’te sergilediği “Kırda Öğle Yemeği” adlı eseri izlenimciliğin başlangıcında rol oynadı. AKIMIN ÇIKIŞINI ETKİLEYEN ETMENLER Modern sanatın başlangıcında yer alan Empresyonizmi etkileyen en önemli etkenler Fransız Devrimi ve Rönesans'la birlikte başlayan bilimsel gelişmelerin sonucunda 19. yy da gerçekleşen Sanayi Devrimidir. Her iki devrimin getirdiği özgürlük anlayışı sanatçı özgür kılmış ve sübjektif sanat Resim. Jacques-Louis hareketleri hız kazanmıştır. David, Leonidas, 1814 Sanayi devrimi başta Avrupa olmak üzere siyasal, toplumsal, ekonomik alanda önemli dönüşümlere neden olmuş, bu dönüşümler Avrupa sınırlarının dışına taşarak tüm dünyayı etkilemiştir. Sanayi Devrimiyle birlikte teknoloji alanındaki gelişimler; buharlı makinelerin, buharlı lokomotifin, otomobilin, telefonun, elektriğin, stetoskobun..vb. icadı, yeni bir dünya anlayışıyla birlikte yeni bir yaşam biçimini de doğurmuştur. Özellikle ulaşım araçlarının icadı ticari etkileşimi artırmış, kültürlerin birbirleriyle olan yakınlaşmasını doğurduğu gibi, bilginin hızlı ve etkili bir şekilde yayılımını hızlandırmıştır. Tüm bu gelişmeler yeni felsefi problemleri doğurduğu gibi, başta Amerika ve Fransa olmak üzere siyasi devrimleri tetiklemiş, kişi haklarını öne çıkaran demokratik yaşam anlayışının dünyaya yayılımına etken olmuştur. Sanayi Devrimiyle beraber kırsaldan kente büyük çapta kitlesel yer değişimleri gerçekleşmiş, kentlerin fiziki ve yeni sosyal yapılanmaları çok hızlı gelişmeye başlamıştır. Dünya üzerinde yeni bir yaşam biçimi, modern yaşam biçimi doğmuştur. Modern yaşam biçimiyle çevrede değişmeye başlamış, şehrin kalabalığı, metropol havası, tren istasyonları, alış veriş merkezleri, sosyal kullanım alanları (parklar, büyük caddeler, meydanlar...), kültür mekanları (tiyatro ve opera binaları, sanat galerileri...) yepyeni olan bu yaşam biçimini oluşturmuştur. Sosyal ve toplumsal gelişmelerden hiç bir zaman bağımsız olarak ele alamayacağımız sanatta bu gelişmelerden doğal olarak etkilenmiş yeni sanat anlayışları ortaya çıkmaya başlamıştır. Burada, modern yaşam biçiminin gelişimi, modern sanat anlayışlarının doğuşundaki en önemli etken olarak belirlenebilir. Ayrıca yenidünya anlayışının doğurduğu yeni sorunlar sanat alanına yansıyarak, modern insanın çelişkilerini, yaşam biçimini, yalnızlığını, parçalanmışlığını konu alan sanat yaklaşımlarına etki etmiştir. Sanayi ve teknolojinin ürettiği yeni malzemeler ise sanat alanında gerek teknik gerekse görme biçimlerinin değişimine etki etmiş, yeni sanat geçmişin bir tekrarının peşini bırakarak bilim ve teknoloji alanında olduğu gibi yeni biçimlerin keşfine yönelmiştir. Sanayi Devrimi sonrası oluşan sosyal ve kültürel değişimlerin oluşturduğu yeni ortamdan etkilenen resim sanatında; 1. Akademik anlayış ve burjuva resmin yerini bireysel ifadenin önem kazandığı yenilikçi anlatım arayışları almıştır. 2. Resim sanatının başta konuları olmak üzere teknik ve biçimleri de değişime uğramış ve geniş kitlelere ulaşmaya başlamıştır. 3. Resim Sanatı burjuva sınıfı öğesinden çıkıp, orta sınıfın görüntülerini ele almıştır. 4. 18. yüzyıl Realizm akımına kadar Batı sanatının temel konuları arasında yer alan, aristokratlar, İsa, mitoloji, tarih ve dramatik olaylar vb. konuların yerini günlük sahneler, doğa manzaraları, kalabalık cadde görünümleri, anlık insan hareketleri almıştır. 5. Eserlerin konusu modern yaşama ve sanayinin gelişmesine bir övgü niteliği taşır. Örneğin, en çok çalışılan konulardan biri lokomotiftir. 6. 19.yy da modernlik deneyimini tüm karışıklığı ile temsil etmeye çalışan sanatçılar, modernliğin ruh halini eserlerinde hissettirmeye çalışmışlar, yeni konuların dışında yeni biçimsel ve teknik arayışlara girmişlerdir. İzleyicinin görme biçimlerini ve algısını değiştirerek farklılaştırmaya başlamışlardır. 7. Ressamlar modern yaşamın da etkisiyle, resim sanatında devingenliği, hızı ve hareketi betimlemeye yönelmişleridir. (Turvey, 2008). Romantizm'le (örneğin Delacroix) birlikte sanatçıların renk paleti genişlemiş, İzlenimcilikle birlikte renk resmi başlamıştır. Bunda bilimsel gelişmelerin ve özellikle 19. yy. la doğru renk üzerine yapılan keşiflerin önemi büyüktür. Kavukçu’ya göre (2006: 61) ışık-gölge anlayışından, ışık-renge geçen izlenimcilerin paleti değişmiştir. 1.1. Teknolojik - Bilimsel Gelişmeler Ayrıca, Empresyonizm ve makineleşme arasındaki ilişki çerçevesinde, Empresyonistlerin atölye yerine doğayı doğrudan gözlemleyebilecekleri açık havada çalışmaları, makineleşen dünyanın doğadan uzaklaşan insanına bir tepki olarak yorumlanabilir. Yine bilimsel gelişmeler çerçevesinde doğada nesnelerin atmosfer koşullarına göre değiştiklerini fark edilmesi de empresyonist sanatçıların doğa gözlemine katılmalarının diğer bir etkeni olarak belirlenebilir. Öte yandan Empresyonizme giden yolda teknoloji ve bili alanındaki gelişmelerin etkisini şu başlıklar altında daha derinden incelenebilir. Isaac Newton Renk Tayfları Isac Newton karanlık bir odaya düşürdüğü beyaz ışığı (gün ışığını) bir cam prizmadan geçirerek renk tayflarını (7 renk tayfını) bulur. Bu buluş renklerin sabit olmadığını ve değişken olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bu deney yağmur sonrası buharlaşan su damlacıklarına çarpan beyaz ışığın kırılması sonucu ortaya çıkan gökkuşağına benzetilebilir. Bu deney sonrasında Thomas Young ise renkli filtrelerden süzerek yansıttığı renkleri üst üste bindirerek beyaz ışığa ulaşmıştır. Tüm bu renk üzerine yapılan deneyler renk sistemleri (tamanlayıcı renkler, akraba renkler,.... gibi renk sistemlerini doğurmuştur. Empresyonizmde rengin ışığa bağlı olarak değiştiğine yönelik tavrın dönemin renk üzerine yapılan bilimsel gelişmelerle doğrudan bir ilgisi söz konusudur. Helmoholtz (1821-1894) ve Chevreul'un (1786-1889) Renk Deneyleri Hermann Von Helmholtz (1821-1894 ve dönemin ünlü kimyageri olan Michel-Eugene Chevreul'un (1786-1889) renklerin algısı üzerinde deneyler yaparak, yan yana gelen renklerin zihinsel kavranışıyla 2. dereceden renkler olarak kavrandığına ve renk kontrastlığına dayalı optik renk araştırmaları yapmışlar, tamamlayıcı renkleri bilimsel olarak kanıtlamışlardır. Yapılan renk deneylerini, yan yana konulan renklerin, o rengin tamamlayıcı rengine yaklaşarak algılandığını göstermektedir. Hermann Von Helmholtz (1821-1894 ve Michel-Eugene Chevreul'un (1786-1889) renklerin algısı üzerine yaptığı optik deneyler, empresyonist resimle birlikte yeni optik kurallarında resim sanatına girmesini sağlamıştır. Dönem yapıtları (Empresyonist tarzdaki eserler) incelendiğinde, bu eserlerde de ortak özellik olarak sanatçıların boyayı palet üzerinde karıştırmadan, direk tuvalin üzerinde yan yana getirdikleri ve renk karışımlarının algıda gerçekleştirilmiş olduğunu göstermektedir. Ayrıca doğa üzerinde de renklerin kırılmaları nesnelerin rengini verdiğinden, sanatçılarda ışık kırılmalarını vermeye yönelik olarak alan boyamalarını değil lekesel fırça darbelerini kullanmışlardır. Bunun sonucu olarak, Empresyonist resimde, objenin formunu oluşturan çizgisel konturun yerini, renkler arası ilişkiler almış ve form fırça tuşları ile erimiştir. 1.1.1. Fotoğraf Makinesinin Keşfi Çağın en büyük buluşlarından biri olan fotoğrafın etkisi ile 20. yüzyılın başlarında nesnenin varlığının sorgulanmıştır. Nesnenin sorgulanması ile birlikte betimlemeden, resim de bir konunun ya da durumun aktarımından, yansıtmacılıktan uzaklaşmaya başlamıştır. Bu gelişme resmin katı kurallardan kurtulmasına yol açarak sanat ile gerçek arasındaki ilişkide ortaya çıkan köklü bir değişimin temelini atmıştır. Bilindiği gibi 16. Yüzyıldan itibaren Camera Obouscura sanatçılar tarafından görüntünün yüzeye aktarılması için kullanılmıştı. 1839 yılında Louise Mande Eugene Daguerre (men değer) tarafından dünyaya tanıtılan fotoğraf makinesi ile Gümüş Levha ve kağıt üzerine kalıcı görüntünün oluşturulması insanın o güne kadarki görme deneyimini de genişlemiştir. Fotoğraf makinesi ile anlık görüntünün ve görüntünün farklı açılarının, hareketin saptanabilmesi sanatçıları etkilemiş ve yeni arayışlara yönlendirmiştir. Gümüş levha ve kağıt üzerine kalıcı görüntülerin aktarılması, 1827 yılında Nicéphore Niépce’in (nisihor nieps) ve 1835 yılında William Henry Fox Talbot teknik sorunları çözmesinin ardından ilk olarak Kodak firması tarafından 1839 yılında piyasaya sürülen fotoğraf makinesinin serüveni, insana doğayı yeni ve farklı bir gözle görme olanağı tanımış ve yeni bir sanatsal ifade dili olarak fotoğraf sanatının da doğmasına zemin hazırlamıştır (Zakia & Stroebel, 1993). Fotoğraf makinesi, görünür olanı an içinde dondurarak saptayabilir, anlık görüntüleri elde edebilir, görünenleri farklı açılardan gösterebilir, hareket anını dolayısıyla da devinimi görünür kılan anlık görünümler verebilir. Fotoğraf makinesinin sahip olduğu bu özellikler, ressamları görünümlerin olduğu gibi yansıtılmasının ötesinde yeni arayışlara yöneltmekle birlikte, resim yapma eyleminde bir araç olarak kullanmaya da yöneltmiştir. Fotoğraf makinesinin keşfi, Empresyonizmi dolaylı yollardan etkilemiştir. Bu etkileri şöyle sıralayabiliriz. 1. Fotoğraf ile yakalanan anlık görüntü ve hareketin yakalanma isteği (Eadweard Muybridge (edvırd muybrıç), hareketin fotoğrafını çekebilmek için ardı ardına çekim yapabilen bir kamera dizisi kullandı). 2. Fotoğraf ile farklı açılardan çekim, yakın çekim, ve ışık ve mekân etkileri. 3. Fotoğraf ile nesnenin görüntüsünü yansıtma işleminde kameranın kullanımı, resmin nesnenin görüntüsünü oluşturmaya yönelik objektif anlayışı kökten sarmış, fotoğraf ile resim sanatında portre geleneği gibi konu türleri önemini yitirmiştir. 4. Resim sanatı bu icattan yararlanmıştır. 1860'larda başta Fransa ve çevresinde başlayan Empresyonizm akımı, 1874 yılında bir grup ressam tarafından, Nadar‟ın fotoğraf stüdyosunda açılan empresyonist resim sergisiyle döneme damgasını vurmuştur. 1.2. Felsefi - Düşünsel Gelişmeler Sanayi devrimiyle birlikte düşün ve felsefi alandaki en önemli gelişmelerden biri Sigmund Freud'un Bilinçaltı Kuramını ortaya koymasıdır. Düşün ve felsefe alanındaki yenilikler insanların yaşama bakış açılarını etkilediği gibi gerçeklik kavramını da değişime uğratmıştır. Empresyonizm duyusal bir bilgi alanından beslenir, bu bağlamda da Hume'un duyum felsefesiyle ilgi içindedir. Nesnenin kavranışı fiziksel ve ruhsal duyumlarla gerçekleşir. Bu bağlamda ışık resim sanatında sadece bir eleman değil, ışık bir bütünü oluşturan temel duyumdur (Bayav, 2008:25). Monet’nin ve genel olarak Empresyonizm’in görüneni kısa sürede yansıtma anlayışı ile Baudelaire’in modern dönemin zaman kavrayışı arasında bağ kurulabilir. Baudelaire, zaman kavramına süreklilik olarak bakmaz, an’ı ve gelip geçiciliği vurgulayarak yeniliğe ve değişime odaklanmaktadır. “Şimdi’, hemen ardından ‘geçmiş’ olacaktır. ‘Yeni’ de, şimdi yenidir, şimdi ‘eski” (http://wwwaliartuncom/ condent/detail/54, 06.03.2012). Empresyonistler de günün farklı zamanlarında değişen ışığın nesneler üzerindeki anlık etkilerini, hızlı ve kesik fırça tuşlarıyla tuvale aktarmışlardır. Andaki görüntüye odaklanan Empresyonistlerin bu tavrı, Baudelaire’in modern dönemin zaman yorumuyla ve genel olarak modern dönemin hızlı yaşam biçimiyle bağlantılı olduğu düşünülmektedir. 1.3. Japon Estamplarının Empresyonizme Etkisi Japon estampları: 18. yüzyılda hızlanan ticari ilişkiler ve uzak doğu ürünleriyle Uzakdoğu kültürünün Avrupa'ya taşınması sanatçıları etkilemiştir. Japon Estampları, porsolenler, kimonolar vs. sanatçıların atölyelerini süslemiş, James McNeill Whistler gibi ressamlar bu nesneleri resimlerine taşımışlardır. Aynı şekilde Japon estamplarındaki doğa, günlük yaşam içinde figür, kuşbakışı doğa görüntüleri ve hava perspektifi Avrupalı sanatçıları derinden etkilemiştir. Yaşamını Paris’te sürdüren Amerikalı ressam James McNeill Whistler gibi bu estampları bire bir konu edinen ressamların yanı sıra estampların biçimsel özelliklerinden -örneğin figürlerin kompozisyonun ortasında değil kenarlarında yer almasından, dekoratif çizgilerinden ya da kuşbakışı ’görünümlerinden etkilenen Degas, Monet, Pissarro ve Gustave Caillebotte’tan söz edilebilir (Antmen, 2008). Reddedilenler Salonu ve Akımın Doğuşu Empresyonizm (İzlenimcilik), 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da doğan, tüm dünya sanatına etki eden bir akımdır. Akım adını, Cloude Monet'in "Empression" (İzlenim, Gündoğumu) (Resim 7) adlı çalışmasından almıştır. Dönemin Avrupa'sında en büyük sanat etkinliklerinden birisi, 1725 yılından itibaren Louvre'da “Paris Salonu” adı altında yıllık olarak düzenlenen sergilerdir (Resim 8). 1748 yılından itibaren "Paris Salonu" sergileri akademik sanatçılardan oluşan bir kurul (Salon) tarafından oluşturulmaya başlanmıştır. Paris Salonu'na Gustave Coubert (1819-1877), Edouard Manet (1832-1883), Claude Monet (1840-1926) gibi sanatçıların eserlerinin salon tarafından reddedilmesi, sanatçıların salon sergisi dışında yeni- alternatif sergiler açmasını gündeme getirmiştir. 1863 yılında Paris Salonu'na kabul edilmeyen sanatçıların, itirazı sonrasında III. Napolyon'un kararı doğrultusunda "Paris Salonu" sergisine alternatif “Reddedilenler Salonu” adlı sergi düzenlemişlerdir. "Reddedilenler Salonu"ndaki işlerden özellikle Manet'in "Kırda Kahvaltı" (Resim 9) adlı eseri tepki çekmiş, eser gerek konu, gerekse kompozisyon anlayışları bakımından akademik anlayışa bir başkaldırı olarak değerlendirilmiştir. Bu sergilerin devamında bir grup sanatçı fotoğraf sanatçısı Nadar'ın etrafında buluşarak onun Capucines Bulvarındaki stüdyosunda 1874 yılında "Adsız Sanatçılar Birliği" adı altında ilk bağımsız sergilerini açmışlardır. Sergi yoğun eleştiriler almış, akademik kurul, gazeteciler, yazarlar, sergide bulunan eserleri acele ile yapılmış resimler olarak değerlendirmişlerdir. Akımın adı, sergi üzerine kritikler yapan Louis Leroy adlı bir Fransız gazetecinin, Le Charivari gazetesinde Cloude Monet'in "Empression" (İzlenim, Gündoğumu) eserinin ismini sergiyle ilgili bir genel terim olarak kullanmasıyla tesadüfen ortaya çıkmıştır. Empresyonist sözcüğü, başlangıçta sergiye katılan ressamlar için aşağılayıcı bir ifade olarak kullanılmışsa da sonrasında sergiyi açan ressamların sanat görüşünü ifade eden bir kavrama dönüşmüş, süreçte sanat dünyasını adeta dönüşüme uğratmıştır. Bu sergiyi (1876, 1877, 1879, 1880, 1881, 1882 ve 1886 yıllarında) yedi sergi daha izlemiştir Ayaydın'a (2015) göre sergide yer alan eserler; "resimleri görenlerden biri, o zamanki Paris'in atla çekilen otobüslerini hatırlatarak, bu resimlerden Omnibus atlarını şaha kaldıracak kadar gülünç" diyebilecek derecede eleştirinin sınırlarını aşan bir anlayışla saldırıya uğramıştır. Antmen’e (2008) göre de; dönemin egemen sanat beğenisi olan akademik eserler üreten örneğin Alexandre Cabanel (Resim 13) ya da William-Adolphe Bouguereau (Resim 14, 15) gibi ressamların yapıtları, Monet, Renoir, Degas, Pissarro, Cézanne gibi Empresyonist sanatçıların resimleri (Resim 16) ile karşılaştırılırsa, tepkinin nedeni kolayca anlaşılabilir. 1.4. 2. AKIMIN GENEL ÖZELLİKLERİ Empresyonist resmin genel özellikleri; akımın konu, kompozisyon, nesne, teknik zaman, renk, ışık, perspektif vb. yaklaşımları çerçevesinde incelenebilir. Empresyonizmde Konu: Empresyonizmde konu önemini yitirir. 18. yüzyıl Realizm akımına kadar Batı sanatının temel konuları arasında yer alan, mitoloji, tarih ve dramatik olaylar vb. konuların yerini açık hava, günlük sahneler (Camille Pissaro, Edouard Manet, Pierre Agusto Renoir’ın çalışmalarında), doğa manzaraları, kalabalık cadde görünümleri, liman görünümleri (pisarro) anlık insan hareketleri almıştır. Empresyonizmde birlikte sanatçılar atölyelerinin dışına çıkarak eserlerini açık havada, doğada gerçekleştirmişlerdir. Empresyonistlerin nesneleri, renkleri, ışık-gölgeyi açık havada ele almaları sanat tarihinin önemli devrimlerinden biri olarak kabul edilmektedir. 3. Özellikle ışığın çarpıcı etkilerini ortaya çıkardığından sisli, karlı ve ışığın sudaki yansımaları da işlenmiştir. Empresyonizm ve İzlenim: Empresyonist sanatçılara göre, resim sanatı izlenimlerin yansıtılması olayıdır. Empresyonistler, nesnelerin sahip olduğu durağan ve kavramsal anlamlarının ötesinde, onların ışığa bağlı olarak anlık değişen görünümlerini yakalayıp duyumsadıkları gibi izleyiciye anlatmaya yönelik bir çabayla gerçek biçimi değil, görünen biçimi tuvale aktardılar (Birsel, 1965). Empresyonizmde Doğa Algısı: Empresyonizm, sübjektif bir sanat anlayışı olup dış dünyanın-doğanın objektif kavranışı değil, sanatçıda yarattığı etki önemlidir. Akımın en önemli özelliği bir izlenimin uyardığı duyumların duyulduğu gibi yansıtılmasıdır. Bu akımda sanatçı, doğrudan doğruya gördüğü gerçeği değil de, gördüklerinin ve izlediklerinin kendisi üzerinde bıraktığı izlenimi ve duyumu esas alır. Sanatçının nesneleri kendi kişisel izlenimine göre resimlemesini amaçlamaktadır. Klasizmde önce sanatçının zihninde beliren ve modle edilerek 3 boyutlu olarak görselleşen kurgusal görüntünün yerini Empresyonizm ile görme duyusuyla algılanan görüntünün duyulur ifadesi almıştır. Empresyonizmde Zaman Kavramı: Zaman kavramı empresyonizmi anlatan ana unsurdur. Empresyonist sanatçıların izlenimlerini belirleyen "an"dır. Sanatçının izlenimleri, tuvaline yansıttıkları görüntüler, renk ve ışık izlenimleri, o an içerisinde gerçekleştirilmiştir. Empresyonizm geçen zamanı, o anda sanatçının gördüğünü resmetmesi durumudur. Empresyonist sanatçılar için önemli olan, zamanın ilerlemesiyle oluşan renk değişimlerinin ve ışık izlenimlerinin tuvale fırça darbeleriyle aktarılmasıdır. Zamanın değişimi, ışığın değişimini buda doğal olarak nesnenin izlenimini değiştirmektedir. Her empresyonist resim, sürekli devinim durumunda olan nesnenin bir tek anını yakalamıştır ve çatışma halindeki renklerin arasında, er geç bozulacak olan görüntünün temsilcisidir (Haznedar, 2015:15). Hausner'e göre (1995: 325) bu hiç durmadan değişen ve kaynayan gerçeklik duygusunun bir ifadesidir. Empresyonizm geçen zamanı, o anda sanatçının gördüğünü resmetmesi durumudur. Empresyonistlerin asıl amacı, o anı ve o andaki ışık kırılmalarını ve renk değişimlerini tuvale geçirmektir. Empresyonizm ve Gerçeklik: Empresyonist sanatçı doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerinin kendisinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas almıştır. Empresyonizmde resim sanatı atölyelerden çıktı halkın arasına katıldı. Hayati daha önce olduğu gibi atölyede poz vermiş insanlarda değil, doğrudan hayatın içindeki haliyle resimlerine naklettiler. Empresyonizmde hareketi kavramak amaçlanır bu yüzden zaman ayrı bir önem kazanır. Işık etkileri yalnızca doğa resimlerinde aranmamaktadır. Renoir ve Pisarro insan kalabalıklarının üzerinde titresen ışıkları ustaca betimlemişlerdir (Bayav, 2008). Empresyonizmde Kompozisyon: Empresyonist sanatçılar resim geleneğinde yer alan kompozisyon kurallarını reddetmişler. Atölyede yapılan resmi atölyeden çıkarıp doğanın içine taşıdılar. Sanatçılar, atölyeyi terk ederek ışığın değişimini yakalamaya yönelik farklı teknik ve fırça darbeleri kullanmaya başlanmıştır. Empresyonist kompozisyonlarda yapay düzenlemelerden kaçınılmış, açık havada günün değişen saatlerinde değişen ışığın görüntü üzerindeki etkisini resimlerde yakalamak istemişlerdir. Empresyonist resimdeki doğa durağan bir görünüş değil, anlık ve sürekli değişen geçici bir görünüştür. Doğada aynıymış gibi sanılan görünüşler, örneğin bir bina görüntüsü gerçekte sürekli olarak etki bakımından başkalaşan bir görünüştür. İzlenimci sanatçılar aynı bakış açısından bir doğa parçasının farklı zaman dilimlerinde (sabah, öğle, ikindi, akşam ve farklı iklim şartlarında) resimlerini yaparak bu anlık izlenimi yakalamaya çalışmışlardır. Özellikle ışığın çarpıcı etkilerini ortaya çıkardığından sisli, karlı ve ışığın sudaki yansımaları da işlenmiştir. Su ve kar, yansıtıcı niteliklerinden ötürü, en sevilen temalardır. Prensip olarak açık havada çalıştılar. Paletten koyu renkleri çıkardılar. Atölye resminin siyah, karanlık, koyu tonlarına karşılık Empresyonistlerin tablolarında daima açık ve ferahlık verici tonlar görüldü. Ayrıca, metal tüp boyalar Empresyonist ressamların işini kolaylaştırdı. Rönesans döneminden bu yana kullanılan akademik perspektif değerleri ise kullanılan rengin tonlarıyla vermeye çalışmışlardır. Diğer çoğu Empresyonist sanatçının yanı sıra özellikle Manet atölyelerde yapılan resimlerde ışığın yanlış kullanıldığını iddia etmiştir (Ayaydın, 2015). Empresyonist tablolar modern yaşama ve sanayinin gelişmesine bir övgü niteliği taşır. Bazı sanatçılar özellikle demiryolları çalışmaktan kendini alamamıştır. Nesnenin rengi sabit değildir ışığın değişmesiyle değişir. Wasserman'a (1970) göre; “Renkler kendilerine çarpan ışık, çevredeki nesnelerden yansımalar ve nesnelerin içinde yer aldığı genel ortam tarafından değişikliğe uğramaktadır”. Bu anlamıyla rengi, ışığın yönü, geliş açısı, şiddeti, miktarı...vb. etkenler çerçevesinde değişmektedir Empresyonist'lerle birlikte yüzyıllar boyunca sanatın hakim olan öğesi biçim katılığını yitirdiği gibi önemini de yitirir. Sanatçı çevresinde duyusal olarak kavradığı nesneleri, kavramlarından sıyırarak, anlık bir izlenim olarak eserlerine taşıyorlardı (İbşiroğlu, 1991). Birsel'e (1965) görede Empresyonisler “Tuvallerine nesne üzerine bildiklerini değil, resmi yaparken duyduklarını koymaktadırlar”. “Empresyonizm bir izlenimin uyardığı duyumların, duyulduğu biçimde üretildiği bir resim yöntemidir. Empresyonist sanatçı, bilinen kurallara aldırmaksızın kendi kişisel izlenimlerine göre nesneleri resmetmeyi amaçlıyordu” (Sérullaz, 1983). Her şeyden önce Empresyonist resim formun veya biçimin değil, ışığın, gölgenin ve yansımaların ifade olanaklarına yönelmektedir. Resim sanatında Empresyonist öncesi renk, üzerinde bulunduğu nesneyi ifade eden, onu tanımlayan, değişken olmayan ve lokal olduğu düşünülen bir araçtı ve bu nedenle de ışıktan ayrı olarak düşünülüyordu. Renk konusundaki son rengi nesneden arındırıp, özgür ve tek başına var olabilen bir yapıya sokarak Ekspresyonistlere ve Fovistlere de yol göstermiştir. Rengin optik etkileriyle tanımlanması, sanatçıların renk paletini de değiştirerek siyah ve beyaz rengin yerini, nüanslar ve tonlar almaya başlamıştır. Empresyonist dönem öncesi nesnenin modlesinde kullanılan açık koyu yönteminin yerini sıcak ve soğuk renk kontrastlığının etkileri almaya başlamıştır. Empresyonistlere kadar geçen süreçte açık-koyuyla çözümlenmiş olan üç boyutluluk hissi, Empresyonistlerle birlikte rengin sıcak-soğuk etkileriyle çözümlenmeye başlanmıştır. Görünenlerin, ışık alan yüzeyleri sıcak renklerle boyanırken, karanlıkta kalan yüzeyler soğuk renklerle verilmiştir. Empresyonistler resimlerde nesnelerin gölgesini zıt renklerle ifade ettiler. Empresyonistler hafif ve hızlı fırça vuruşları kullandılar. Empresyonistler, modern yaşamın da etkisiyle, resim sanatında devingenliği, hızı ve hareketi kısmen betimleyebildiler (Turvey, 2008). Empresyonizmde hareketi kavramak amaçlanır bu yüzden zaman ayrı bir önem kazanır. Empresyonizmde çizgisel perspektif anlayışı yerini hava perspektifine bıraktı. Empresyonizmde, ışığın tüm doğada yarattığı değişimlere önem verilmiştir. Işığın etkisiyle keskinlikleri kaybolan nesneler hızlı fırça vuruşları ve tonlarıyla betimlenmiştir. Işık etkileri yalnızca doğa resimlerinde aranmamaktadır. Renoir ve Pisarro insan kalabalıklarının üzerinde titresen ışıkları ustaca betimlemişlerdir (Bayav, 2008). Bazı Empresyonist sanatçılar heykelle de ilgilendiler. Empresyonist ressamlardan özellikle Degas ve Renoir heykel sanatıyla da ilgilenmiş ve Rodin ise özellikle bu alanda eser vermiştir. Degas, kırmızı balmumundan yaptığı “14 Yaşında Küçük Dansçı Kız” adlı heykeli, Renoir karısının büstü, Rodin ise “Kırık Burunlu Adam” adlı eseri ile dikkat çekti. Bu sanatçıların yanı sıra İtalyan sanatçı Medardo Rosso Empresyonist heykelin önemli bir temsilcisidir. Empresyonizmde Işık ve Renk: Empresyonist sanatçılar için en önemli unsur ışık ve renktir. Empresyonistler öncelikle Rönesans döneminden beri resim sanatında gelenek haline girmiş olan paleti bir kenara bıraktılar. Nesnenin rengi sabit değildir ışığın değişmesiyle değişir. Wasserman'a (1970) göre; “Renkler kendilerine çarpan ışık, çevredeki nesnelerden yansımalar ve nesnelerin içinde yer aldığı genel ortam tarafından değişikliğe uğramaktadır”. Bu anlamıyla rengi, ışığın yönü, geliş açısı, şiddeti, miktarı...vb. etkenler çerçevesinde değişmektedir. Özellikle güneş ışığı empresyonizm sanatçılarının çalışmalarında belirleyici bir unsurdur. Amaç: Doğanın farklı zaman dilimlerinde doğadaki tüm görüntülerle, ışığın değişen etkilerini açık havada fırça tuşları yakalamaktır. İzlenimciler, ışığın değişimiyle görüntünün değiştiğini fark etmişler ve bu değişimin oluşturduğu anlık durumların duyumlarda oluşturduğu etkisini yakalamaya çalışmışlardır. Renk sabit değildir, ışığın etkisi sürekli değişkendir. “Renkler kendilerine çarpan ışık, çevredeki nesnelerden yansımalar ve nesnelerin içinde yer aldığı genel ortam tarafından değişikliğe uğramaktadır”. Bu anlamıyla rengi, ışığın yönü, geliş açısı, şiddeti, miktarı...vb. etkenler çerçevesinde değişmektedir. Empresyonizmde formun, modlenin, perspektifin yerini renkler arası ilişkiler alır. Form katılığını yitirerek erir, biçim ışıkla parçalanır ve nesnenin çeperini oluşturan kontur katılığını yitirir. İzlenimcilerle birlikte renk ve nesne özgürlüğüne kavuşur. İzlenimcilikle birlikte renk resmi başlamıştır. İzlenimcilikle birlikte gölge tek renk (siyah) olarak değil, doygunluğu düşük renk paleti olarak kavranmıştır. Renk olarak, saf prizmatik renkler kullanılmıştır. Paletten koyu renkleri çıkardılar. Atölye resminin siyah, karanlık, koyu tonlarına karşılık Empresyonistlerin tablolarında daima açık ve ferahlık verici tonlar görüldü. Empresyonizmde nesnenin rengini oluşturan şey ışık tayflarının karışımıdır. Her nesnenin rengi etrafındaki diğer renklerden bir şeyler almaktadır. Nesne etrafındaki diğer nesnelerin renkleriyle yeniden boyanmaktadır. Renoir'in, Monet'in Gündoğumu resmi için söylediği;“Bir gün Monet‟in paletinde siyah yoktu, onun yerine mavi kullandı ve Empresyonizm de doğmuş oldu" (Turani, 2005: 514) sözleri Empresyonizmle birlikte değişen renk algısını göstermektedir. Resim sanatında Empresyonist öncesi renk, üzerinde bulunduğu nesneyi ifade eden, onu tanımlayan, değişken olmayan ve lokal olduğu düşünülen bir araçtı ve bu nedenle de ışıktan ayrı olarak düşünülüyordu. Renk konusundaki son rengi nesneden arındırıp, özgür ve tek başına var olabilen bir yapıya sokarak Ekspresyonistlere ve Fovistlere de yol göstermiştir. Rengin optik etkileriyle tanımlanması, sanatçıların renk paletini de değiştirerek siyah ve beyaz rengin yerini, nüanslar ve tonlar almaya başlamıştır. Empresyonist dönem öncesi nesnenin modlesinde kullanılan açık koyu yönteminin yerini sıcak ve soğuk renk kontrastlığının etkileri almaya başlamıştır. Empresyonistlere kadar geçen süreçte açık-koyuyla çözümlenmiş olan üç boyutluluk hissi, Empresyonistlerle birlikte rengin sıcak-soğuk etkileriyle çözümlenmeye başlanmıştır. Görünenlerin, ışık alan yüzeyleri sıcak renklerle boyanırken, karanlıkta kalan yüzeyler soğuk renklerle verilmiştir. Empresyonistler resimlerde nesnelerin gölgesini zıt renklerle ifade ettiler. Empresyonizmde Biçim: Empresyonizmde biçim eriyerek ışığın görünümleri tespit edilmiş, renklerle derinlik algısı yaratılmıştır. Her şeyden önce Empresyonist resim formun veya biçimin değil, ışığın, gölgenin ve yansımaların ifade olanaklarına yönelmektedir. Empresyonist Teknik: Geçici görünüşün saptanabilmesi için hızlı çalışmanın zorunluluğu vardır. “Geçici bir görünüşü çok hızlı saptamak için boya palet üzerinde değil tuval üzerinde hızlıca tuşlarla karıştırılmalı, ilk izlenimin yitirilmemesi, geçici görünüşün saptanması için görünüş (manzara) ayrıntılarıyla değil bütünüyle kavranılmalıdır (Birsel, 2006:11). Resim tekniği tek tek fırça vuruşlarına dayanmaktaydı. Empresyonist sanatçılar, doğada ışık değişimlerinin görüntü üzerindeki hızını yakalayabilmek için, eskiz hazırlama, kompozisyon kurgulama, perspektif, renk karışımları hazırlama, gölgedeki detaylar gibi, akademik kurallardan konu ve biçimsel olarak tamamen uzaklaşmışlar, bu kurallarla beraber atölyeyi terk etmişlerdir. Doğada o anki, o ışığın duyumlarda oluşturduğu etkiyi, izlenimi çok hızlı bir şekilde resme aktarmak için ışığın değişen tayflarını canlı, yoğun ve hızlı fırça vuruşları ile aktarmışlardır. (Claude Monet, Terasta Bahçedeki Güller). Empresyonist Resimde Optik Kavrayış: Geleneksel görme mantığının yerini optik kavrayış, kompozisyonda geleneksel geometrik formel mantık ilişkilerinin yerini optik ilişkiler almıştır. Tunalı'nın ifadesiyle Empresyonist kavrayışta aklın yerini görme duyusu yani göz almıştır. Bu anlamıyla Empresyonist resim optik kavrayışa dayalı optik bir resim anlayışıdır. Empresyonist Resimde Perspektif: Empresyonizmle birlikte mantıki olarak geometrik ve matematiksel prensiplerle ilgi içinde doğanın iki boyutlu yüzey üzerinde derinlik yanılsaması yaratacak şekilde kurulmasını sağlayan Rönesans döneminden bu yana kullanılan akademik optik perspektifin yerini, duyum bilgisine dayanan hava perspektifi ve renk derinliği almıştır. Fakat yinede, Empresyonist sanatçıların çalışmalarının geneline baktığımızda; Camille Pissaro (1830-1903), Claude Monet (1840-1926) ve Alfred Sisley (1839-1899)'in manzaralarında ufuk çizgisi ve atmosferin zemin algısının var olduğu klasik perspektif algılarına da rastlanmıştır. Diğer yandan Camille Pissaro (1830-1903), Edouard Manet (1832-1883), Pierre Agusto Renoir (1841-1919) çalışmalarında gündelik hayattan anlık görünümleri tespit etmiş ve tuvallerine aktarmışlardır. 4. EMPRESYONİZM’İN ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ Empresyonizmin önemli temsicileri arasında; Claude Monet (1840-1926), Edouard Manet (1832-1883), Camille Pissarro (1830-1903), Edgar Degas (1834-1917), Alfred Sisley (1839–1899), Pierre-Auguste Renoir (1841–1919), Frederic Bazilla (1841–1870), Berthe Morisot (Bert Morisov) (1841-1895), Armand Guillaumin (arman gicemon) (1841– 1927), Mary Cassatt (kıssat) (1844-1926), Paul Cézanne (1839–1906), Paul Gauguin, Vincent Van Gogh, Georges Seurat, Paul Sicnac (pol snyak), Max Liebermann, Medardo Rosso gibi sanatçıları sayabiliriz. Camille Pissarro (1830 – 1903): Resimlerinde manzara üzerinde ışığın değişimlerini işlemiş, ışık hüzmelerini resmine aktarmıştır. Aynı zamanda Millet'in resimlerinde olduğu gibi kırsal kesime yönelmiş, köydeki yaşamı empresyonist teknikle resmetmiştir. Camille Pissarro “Avenue de l‘Opera-Yağmur Etkisi“ adlı çalışmasında, aynı caddeyi yağmurlu bir havada çalışmıştır. Havanın kapalı olmasından dolayı ortamdaki aydınlanma Resim. Camille Pissarro, daha yumuşak etkilere sahipken, yağmur etkisiyle ıslanan yüzeyler daha parlak Avenue de I’Opera- görünmektedir. Bu parlaklıklar nedeniyle de yüzeylerde gök yüzünün ve çevrenin Yağmur Etkisi, 1898, renklerinin yansıdığı hissedilmektedir. Atmosferde ise yağmurdan dolayı net görüş alanı TÜYB, 65x38 cm. kısalmış, renkler mavi tonlarına yaklaşmıştır. Pissaro, bu resminde Paris' teki İtalyan Bulvarı' nın izlenimini yansıtmaya çalışmıştır. İnsanları adeta lekeler gibi resmetmişti. Diğer empresyonist resimler gibi bu resme de uzaktan bakmak gerekir. O zaman konu bir bütünlük kazanır. Resim. Camille Pissaro, İtalyan Bulvarı (1897) Edouard Manet (1832-1883): Önceleri Thomas Couture'nin öğrencisi olan Manet Couture'nin ataölyesinden ayrıldıktan sonra Raffaello, Giorgione, Velazquez, Tiziano ve Goya gibi sanatçılardan etkilenerek işler yapmış daha sonrasında akademik resim anlayışından Empresyonizme yönelmiştir. Manet'i Empresyonizme götüren arayış, sanatçının başkalarına göre değil, kendi görüşlerine göre resmetme isteğidir. Edouard Manet'in "Kırda Kahvaltı" adlı eserinde doğaya bu yeni yönelimin ipuçları ortaya Resim. Edouard Manet'in "Kırda çıkmaktadır. Fakat bu eser aynı ayrıntılı incelendiğinde kompozisyon olarak Rönesans Kahvaltı" sanatçılarından Tiziano Vecellio'nun "Kırda Konser" (y.1510) adlı eseri ve özellikle İtalyan baskı sanatçısı Marcantonio Raimondi'nin (y.1514-1518 arası) "Paris'in Yargısı" adlı gravür eser ile benzerlikleri göz önüne alındığında, klasik dönemin özelliklerinin hissedildiği bir eserdir. Manet eserine aynı zamanda Caravaccio'nun eserlerinde görüldüğü gibi (akademik geleneğe bir gönderme olarak) meyve sepeti ve yiyecek ve içecek öğelerinden oluşan bir natürmort düzenlemesini kompozisyona dahil etmiştir. Eserin arka planında yer alan doğanın resimlenmesi ise Barbizon Ekolünü hissettirmektedir. Eser açık havada iki giyinik kent soylu arasında elbiseleri gelişigüzel kenara atılmış çıplak bir kadın figürü (Model, Manet'in Olympia tablosunda da karşılaştığımız Victoria Meurant'tır.) ve arka planda bir göletin içerisinde muhtemelen yıkanan bir kadın figüründen oluşmaktadır.1863 yılı Salon Sergisinde bir çok mitoloji konulu çıplak kadın figürü olmasına rağmen, Reddedilenler Salonu'nda sergilenen bu yapıt büyük bir skandala neden olmuştur. Çünkü eserde yer alan çıplak kadın figürü mitsel bir varlık değil, Paris Bulvarında karşılaşacağımız sıradan bir insandır. Gözleriyle meydan okurcasına alımlayıcıya dimdik bakan çıplak figür, genel ahlaka bir saldırı olarak değerlendirilmiştir. Eser tanımlama ve analiz: Manet, Le déjeuner sur l'herbe'sini (Çimenlik öğle yemeğinde) boyadığında, gerçekçi resim geleneği ve salonun akademik konuları ile zaten uzaklaşmıştı. Eser 1863 Salon Des Refuses'de sunulduğunda hem estetiği hem de "eğlenceli" içeriği nedeniyle kargaşaya neden oldu. İki giyinmiş erkeğin ve iki çıplak kadının pikniklerini tasvir eden resim, Neoklasikçiliğin idealize edilmiş kadın konusunun geleneğini, soldaki kadının konumlandırılmasında, açıkça izleyicide dürüstçe dışarıda bıraktığına karşı koyuyor; bu, çatışmacı değil, çatışmacı. pasif. Arkaplanın kalın, kesin olmayan fırça darbeleri, üç boyutlulığın düzleştirilmesi ve geleneksel olmayan konunun kullanılması, İzlenimcileri tabiat dünyası ve modern yaşamın tasvirinde etkiledi. Edouard Manet, Argenteuil,1874,TÜYB, 149x115 cm., Musée des Beaux-Arts, Tournai Edouard Manet’in “bu çalışması, deniz kıyısında çalışılmış olduğu için ışıklar her yönden yansımakta ve konuyu her yönden aydınlatmaktadır. Bu yüzden gün ışığının dik geldiği bir saat bile olsa gölgeler ve aydınlık yerler arasındaki kontrastlık azalır. Gölgelerdeki ayrıntılar bile görülebilmektedir. Buna karşılık alan derinliğindeki netlik en az zarara uğramıştır, geri planda geniş bir mesafede renkler gerçeğe yakın görülebilmektedir. Edouard Manet’in “Folies Bergère’de Bar” (foli berjer) adlı çalışması yapay aydınlatmaların aydınlattığı iç mekandan insan manzaralarını konu almaktadır. Eserde barmen kadının merkezde yer almasına rağmen, barmen'in arkasındaki aynadan tüm iç mekan hava perspektifi içinde flu olarak verilmiştir. Edouard Manet’in “Folies Bergère’de Bar” adlı çalışması iç mekânda yapay aydınlatmaların Resim. Edouard Manet, olduğu bir ortamda resmedilmiştir. Barmen kadının hemen arkasındaki aynadaki Folies Bergère’de Bar, yansımalardan mekânı görmek mümkün olmaktadır. 1881–1882, TÜYB, Aynadaki barmen ve adam da dâhil tüm görüntü hava perspektifinin etkisiyle fludur. 96x130 cm., Courtauld Institute of Art , London Aynadaki renkler grileşmiş ve konturlar yumuşamıştır. Ön taraf ışık ısı değerinin düşük olması sebebiyle kırmızı ve sarı tonların etkisindedir. Gölgelerde detaylar kaybolmuştur. Kontrast ortamı ışıtan yapay ışık konuyu çok yakın aydınlattığından dolayı düşüktür. Aynanın hava perspektifini abarttığı vurgulanmıştır. Edgar Degas (1834-1917): Empresyonist ressamlar arasında ağırlıklı olarak figür resmi yapan ve figürde anlık hareketleri çok dinamik olarak aktaran bir sanatçıdır. Bu nedenle Turani'ye (2005: 516) göre "Degas belleği kuvvetli bir desenci meziyetine sahiptir". Balerinler, at yarışları, Sokak görüntüleri resimlerinin genel konuları arasındadır. Degas'ın eserleri diğer Epresyonist sanatçıların işlerine oranla daha fazla geleneğe bağlı olmasına rağmen, harekete yönelik olarak nesnenin kontürü parçalandığı işlerinde, ışığın ve ara tonların etkisi öne çıkmaktadır. Fakat Degas hiç bir zaman Empresyonizm'in sürekli üyesi olmamıştır. Degas'ın “Balerinler” adlı eseri, sanatçının diğer eserlerinde de kullandığı "açık kompozisyon" düzenine sahiptir. Açık kompozisyonda nesne ve figüre yönelik hareket ve durumlar devamlılık etkileri yaratmaktadır. Eser tanımlama ve analiz: Daha sonraki Realistlerin çalışmaları ve Empresyonizmin ortaya çıkmasından önce, hala yaşam ve portre boyama daha az, kaçan tür olarak kabul edildi. Degas'ın L'Absinthe ve benzeri eserlerle elde ettiği şey tamamen yeni bir şey ifade etti. Bir kafede oturan iki yalnız bireyin bu en kötü görüntüsü, görünüşte gün ortasında yapacak daha iyi bir şeyleri olmadığı için bir izolasyon, hatta bozulma duygusu taşır. Degas'ın aşırı işlenmiş boyası, konularının duygusal yükünü ya da yoğun sıkıntısını iletir. Resimlerini şehrin baskın atmosferi ve sakinlerinin psikolojik enayi sözde. Degas, yaşamı boyunca İzlenimcilik etiketini reddetmeye devam etmesine rağmen, tabloları, grubun çalışmalarının merkezinde yer alan, ışık ve modern yaşam motifi tasviriyle benzer bir meşguliyet örneği. Resim. Edgar Degas, L'Absinthe (1876), Tual üzerine yağlıboya - Orsay Müzesi, Paris. Claude Monet (1840-1926): Geleneksel sanat anlayışına sahip Charles Gleyre'den (1806- 1874) ilk eğitimini alan sanatçının, Frederic Bazille (1841-1870), Alfred Sisley (1839-1899), Pierre Auguste Renoir (1841-1919) ile karşılaşması önemli bir dönemeçtir. Monet bu sanatçılarla birlikte sanatta yeni arayışları getirmeye yönelerek klasik anlayışı yıkmaya çalışmıştır. Monet'in resimlerinde en temel öğe ışık ve renk öğeleridir. Kroması yüksek renkler kullanan Manet'in eserlerinde ışık kompozisyondaki tüm öğeleri bir birine bağlayan bir öğedir. Turani'ye (2005: 516) göre, güneş ışınlarının titreşen pırıltısını, aydınlığını ışıklı bulutlarını, gelincikli buğday tarlalarını, öğle sıcağının yakıcı atmosferini ilk olarak Monet keşfetmiştir. Sanatçının renk paletini özellikle kroması yüksek parlak renkler oluşturmaktadır. Çalışmalarını günün farklı saatlerinde nesnenin gözlemlerine dayalı yapan, ışığın değişiminin nesne üzerindeki etkisini tespit etmeye yönelen Monet, resme zaman unsurunu da katmıştır. Monet'in "Gün Doğumu" / "İzlenim” adlı tablosu akıma ismini veren eserdir. Kompozisyonda ön planda yer alan koyu renkle betimlenmiş iki kayık ve arka planda soluk renklerle betimlenmiş, acelece boyanmış hissi veren bir liman görüntüsü yer almaktadır. Resimde yer alan ön plan ve arka plandaki nesneler ayrıntılarından arındırılarak leke olarak boyanmıştır. Resimdeki lekesel tavra en büyük kontrastlık güneşin dairesel keskin biçimi ve hakim olan mavi gri renge karşı kızıl rengi ve bu rengin su yüzeyine yansımasıdır (Tikit: Resim. Claude Monet 2016). (Paris 1840 –1926); izlenim, (Gündoğumu) Monet’in “Gündoğumu İzlenim” adlı bu eserinde ise bir gün doğumu sahnesi 1873, Tuval üzerine resmedilmiştir. yağlıboya, 48 x 63 cm Sanatçı bu eserde şafak vaktinin etkilerin yansıtmaya çalışmıştır. Bu amaçla ön planda (19 x 24 3/8"), Müze gölgelerin koyuluğunu verebilmek için, kayıktaki insanları ve suyun bizlere yakın olan Marmottan, Paris, Fransa kısımlarındaki dalgaların gölgelerini siyaha yakın renklerle boyarken, ikinci ve üçüncü plana doğru gittikçe bu renklerin solgunlaştırdığı görülmektedir. Biraz gerideki diğer tekne, öndekine göre daha belirsizdir, insanların varlıkları zor seçilmektedir. Daha uzaktaki görüntülerin hava perspektifinin etkisiyle tamamen soluklaştıklarını hissettirmek için ise, renkleri gri ile matlaştırarak uygulamıştır. Bunu yaparken şafak vaktinin ışık etkilerini de bu renklere yansıtmayı unutmamıştır. Gerek gökyüzünde, gerekse deniz yüzeyinde ve günün bu saatinin etkisiyle oluşan sis bulutunun renklerinde güneş ışığının kızıl tonları ve gölgelerde oluşan mavilikler göze çarpmaktadır. Cloude Monet'in "Saksağan" adlı çalışması ise kar manzarasını dolayısıyla karda ışığın etkilerini ortaya koymaktadır. Cloude Monet, Saksağan, 1868-1869, TÜYB, 89x130cm., Orsay Müzesi, Paris “Saksağan” adlı bu çalışmasının ana konusu çitler üzerinde duran kuş olsa da, mekânın karla kaplı oluşu, dikkati resimdeki aydınlık atmosfere çekmektedir. Bunun nedeni açık havada güneş ışınlarının doğrudan yeryüzüne inişinin yanı sıra karla kaplı olan yeryüzünün Resim. Cloude Monet'in de bu ışınları çevreye yansıtıyor olmasıdır. Ortam hem gökyüzünden hem yeryüzünden "Saksağan" yansıyan ışıkla aydınlanmaktadır. Bu nedenle de ortamdaki renkler canlı ve parlak görünmektedir. Geri planda hava perspektifi görüntüsünde donuk ve beyaza yakın mavi tonlar hissedilir. Bunun sebebi ise karın gökyüzünün renklerini yansıtıyor olmasıdır. Cloude Monet'in "Bayraklarla Donanmış Rue Montorgueil" resminde ise ilk dikkati çeken kuş bakış yüksek binalar arasında bir caddede yer alan her tarafa asılmış olan mavi, kırmızı, Resim. Cloude Monet'in beyaz renkteki bayraklar ve kalabalık insan kitlesidir. Bayraklar doygun renklerle "Bayraklarla Donanmış Rue Montorgueil" boyanmışken, cadde içindeki insan kalabalığı gri ve soğuk renklerle lekesel olarak betimlenmiştir. Renk perspektifinin önem kazandığı resimde doygun renkler arka plana doğru matlaşmakta ve grileşmektedir. Cloude Monet, Bayraklarla donanmış Rue Montorgueil 30. Haziran 1878, TÜYB, 76x52 cm., Rouen Güzel Sanatlar ve Seramik Müzesi. Resme bakıldığında ilk dikkati çeken yakında asılı olan kırmızı renkteki bayraklardır. İnsan gözünün kırmızı rengini daha çabuk algılıyor olması, atmosferdeki ortamından dolayı bayrakların renklerinin doygun olması ve bize yakın mesafede olmaları kırmızıyı resimde ön plana çıkaran özelliklerdir. Gözden uzaklaştıkça renkler doygunluklarını kaybetmeye, kırmızılar mavimsi griler içerinde matlaşmaya başlamaktadır. Bir diğer dikkat çeken renk ise ışığı karşıdan alarak parlayan sol taraftaki binaların yüzlerindeki sıcak renklerdir. Bunlar da canlı ve doygundur. Resmin geri planına bakıldığında ise, renklerin hem binaların gölge kısımlarında kaldıkları, hem de hava perspektifi etkisiyle cansızlaştıkları için doygunluklarını kaybettikleri ve mavimsi griliklere dönüştükleri görülmektedir. Cloude Monet'in "Parlamento Binası: Günbatımı" adlı resminde ise sisin dolayısıyla detayların tamamen ortadan kalktığı, ışık ve rengin adeta ritmik yön ilişkileriyle yüzeyde dolaşarak form izlenimleri yarattığı bir çalışmadır. Eser güneş ışıklarının sis içinde kırılması ve sudaki yansımalarıyla soğuk renklerle betimlenmiş deniz ve kent silueti arasındaki güçlü fakat uyumlu bir kontrastlığa dayanmaktadır. Cloude Monet’in , “Parlamento Binası” adlı bu sisli gün batımı resminde, ışıklar ters bir açıdan ve sisin etkisiyle zayıf bir etkiyle geldiği için gölge kısımlar olabildiğine mavinin Resim. Cloude Monet, Parlamento Binası: etkisinde ve detaysızdır. Sis, renkleri belirsiz hale getirmiştir. Fark edilebilen tek renk Günbatımı (güneş güneşin bu saatlerde etrafa yaydığı ve denizin üzerinde yansımasının görüldüğü kızıl ışığında sis), 1900-1901, ışıklardır. Bunlar bile sisin etkisiyle canlılığını ve doygunluğunu kaybetmiştir. Sis yakın TÜYB, 81x92 cm. The çevreyi maskeleyecek kadar yoğundur. Geri plan ise tamamen puslu görülmektedir. Brooklyn Museum, Kontrastlık iyice azalırken, görünen ton skalası birkaç basamağa inmiştir. Bu da hava New York perspektifi etkisini güçlendirmiştir. Gün batımı ışığı binayı siluet halinde aydınlatırken sınırlarda netlik artmış ama gölge sınırlarında sisin de etkisiyle geçişler son derece yumuşamıştır. Claude Monet'in soyut resmi etkilediği söylenilen diğer bir seri çalışması Saman Yığınlarıdır. Bu alışmaların her biri farklı zaman aralıklarında ( farklı saat ve mevsimlerde) yapılmıştır. Bu açıdan yaklaşıldığında Monet'in belirli bir konu üzerinde farklı zamanlarda ışığın nesneler üzerindeki etkisini gözlemlemek isteği anlaşılmaktadır. Bu eserlerden "Saman Yığınlarında Kar Etkisi” kış mevsiminde değişen atmosfer koşullarına paralel değişen ışığın görünürlüğü nasıl değiştirdiğini göstermektedir. Sıcak yaz aylarının tersine bu Resim. Claude Monet, resimde soğuk renkler tüm kompozisyona hakimdir. Saman Yığınlarında Kar Etkisi, 1890 -1891, Monet, saman yığınları konusu üzerine birçok çalışma yapmıştır. Bu çalışmaların her biri TÜYB, 66x93 cm., Art günün farklı saatinde ve farklı iklim koşullarında yapılmıştır. Monet’in bu serisine Institute of Chicago. bakıldığında aynı konu üzerinde iklim koşullarına ve güneşin konumuna göre yüzeyler üzerinde ne gibi değişikliklerin oluştuğu çok iyi görülebilmektedir. Monet’in, atmosfer koşullarına göre görüntülerdeki değişimleri ortaya koyduğu saman yığını konulu resimlerinden biri “Saman yığınlarında kar etkisi” adlı bu eseridir. Bu çalışmada kışın kapalı havada, karla kaplı yeryüzünün nasıl renk ve görüntü oluşturduğu görülmektedir. Resmin tamamında soğuk renkler hâkimdir denilebilir. Gerçekte sıcak renge sahip olan saman yığınının rengi bile atmosfer koşullarından etkilenerek sıcaklığını ve doygunluğunun kaybetmiş cansız ve soğuk görülmektedir. Havanın kapalı olmasından dolayı yeterli aydınlanma olmamakta, bundan dolayı kontrastlık kaybolmuştur. Donuk ve soğuk bir etkiye sahiptir. Geri planda ise renkler mavinin tanlarına bürünmüştür. Sanatçının bu etkiyi verebilmek için bütün renkleri mavi ile karıştırdığı görülmektedir. Özellikle geri planda hava perspektifi etkisini tamamen mavi tonlarla vermektedir. Claude Monet’in “Rouen Katedrali” serisinde günün farklı saatlerinde ışığın değişimimiyle katedral üzerinde oluşan renk değişimlerini ve izlenimini yansıtmıştır. Resim. Claude Monet’in “Rouen Katedrali” serisi. Pierre Auguste Renoir (1841-1919): Renoir, Bazille, Sisley ve Monet ile tanıştıktan sonra Fontainebleau (Funtenbuluu) Ormanı'na giderek açık hava resimleri yapmıştır. Fakat doğa konulu resimlerden daha çok figür konulu resimleri ile bilinen Renoir Empresyonist anlayış kadar geleneksel resim tekniklerini de bir yerde sürdürmüştür. Örneğin sanatçının "Yeni Köprü" resminde gözlemlendiği gibi günlük yaşamdan insan ve kent manzaralarını doğa ile bütünleştirerek betimlemiştir. Artwork description & Analysis: Monet gibi Renoir de resimlerinde doğal ışık kullanmayı severdi. Bununla birlikte, 1880'lere gelindiğinde, kısa süreli görsel efektleri yakalamaktan memnun kalmadı. Renoir, "eskime izlenimciliği kurutmuş" hissi yaşıyor ve tüm ilhamı kaybediyor ya da boya yapmayı düşünüyor, Renoir formun daha net olması için aramaya başladı. Renoir, "Marie Goujon" adlı dokuz yaşındaki bir kızın resim yapmak üzere görevlendirdiği bir Çemberli Kız adlı bir "şaşaalı" (ekşi) adlı yeni bir stil geliştirdi; burada, doğal uyandırmak için kalın, uzun fırça darbeleri uygulandı. arka plandaki hareket ve genç kızın ön planda tasvir edilmesi için sert hatlarla tamamlanan yumuşak, dokusal fırça darbeleri. Bu resim, akışkan boya kullanımı ve oyundaki genç kızın portresi ile eserlerinin çoğunun kaygısız bir havasını çağrıştırıyor. Diğer izlenimciler modern toplumda yabancılaşmanın daha varoluş temalarına odaklanırken, Renoir boş zaman etkinliklerinin Resim. Pierre Auguste Renoir, Bir Çatal Kız ve kadın güzelliklerinin temsil edilmesine odaklanmış ve açıkça eleştirel nitelikte olan (1885), Tual üzerine konulara duyduklarını göz ardı ettiler. yağlıboya - National Gallery of Art, Washington, D.C. Pierre Auguste Renoir‘ın bu resminde, yaz mevsiminde güneş ışınlarının dik açıyla geldiği saatler görünmektedir. Gökyüzünde az miktarda bulut bulunmaktadır. Gölgeler kısa ve keskin, ışık ve gölgeler arasındaki kontrastlık en üst düzeyde, ışık alan yüzeylerde fazla aydınlanmadan dolayı renk kaybı olup, renkler olduğundan daha açık görülmektedir. Gölgelerde ise az ışık nedeniyle renkler yeteri kadar aydınlanamaz ve siyaha yakın koyu tonlar oluşmaktadır. Alfred Sisley (1839-1899): Charles Gleyre'nin atölyesinde Monet, Renoir, Bazille ile tanışmış, 1863 yılında Chailly'e giderek açık havada resim yapmaya başlamıştır. Empresyonizmin temeli olan doğa, Sisley'in tutkusu olmuştur. Sanatçının en sevdiği konular arasında su, gökyüzü, kar ve sis gibi ışık değişimleri ve kırılmalarının olduğu konular gelmektedir. Alfred Sisley’in “Loing-Kanal” adlı çalışmasını bulutlu bir sonbahar günü çalıştığı görülmektedir. Hava bulutlarla kaplı, kasvetli bir ortam oluşmuştur. Bulutların gökyüzünü kaplamış olması, güneş ışınlarının yeryüzüne doğrudan inişine engel olmaktadır. Ortam ancak güneş ışınlarının bulutlara çarparak etrafa yayılan ışıklarıyla aydınlanmaktadır. Bu nedenle ortamda hiç gölge oluşmamıştır. Resim. Alfred Sisley, Loing-Kanal, 1892,TÜYB, 60x74 cm., Orsay Müzesi, Paris. Sisley, Monet'le birlikte, 1871'de taşınan Voisins kırsalındaki ünlü resimlerinde bu yöntemi kullanarak plein air tekniğinin temel savunucularından biriydi. Degas, Renoir, Cassatt ya da Morisot'un aksine Sisley, insan figürünün önemini azaltırken, neredeyse açıkça atmosferin temsilciliklerine odaklanmıştı; Sis, Voisins kaba, açıkça görülebilen fırça darbeleri ve bulanık, neredeyse eterik renk ve şekil verme yoluyla doğal dünyanın görsel algısı ile bu genel endişeyi gösterir. Burada, çirkin bir şekilde çiçek toplayan bir kadın, pastoral sahneyi saran yoğun siste neredeyse tamamen gizlenmiştir. Sisley'in eserlerinin çoğunda olduğu Resim. Alfred Sisley, Sis, Voisins (1874), Tual gibi, resmin başrolü de doğa ve görsel resmidir. üzerine yağlıboya - Orsay Müzesi, Paris Cassatt, özellikle kadınların özel ve kamusal yaşamını vurgularken, Haussmannizasyon kapsamında kentin modern konularına odaklandı. Burada, 1875 yılında açılan ve kentin sosyal hayatının odak noktasını oluşturan Paris Opera'sının Palais Garnier'sini tasvir ediyor. Resim gösterdiği gibi, opera sadece kültür ve eğlence amaçlı değil, aynı zamanda görülmesi ve görülmesi için de bir yer; Sahneye yönlendirilen sanırım kadın dürbünleri, adamın dürbününde konser salonunun karşısında kendisine yöneltilen yankılandı. Cassatt, bu seyir vurgusu sayesinde, İzlenimcilik sanatçılarının merkezi kaygıları olan görsellik ve sanatçının bakışları üzerine eğlenceli bir meditasyona girdi. Van Gogh’un “Teras Cafe” çalışmasının geri plan görüntüsü ise gece görünümüne iyi bir Resim. Mary Cassatt, örnektir. Ön planda cafenin yapay ışıklarıyla aydınlandığı için seçilebilen görüntüler varken, Opera'da (1880), Tual üzerine yağlıboya - geri planda gecenin karanlığında kaybolan bir sokak görülmektedir. Sol üst kısımdaki Güzel Sanatlar Müzesi binalar, ay ve yıldızların yapmış olduğu az aydınlanmadan dolayı ancak varlıkları Boston, Boston, Massachussetts seçilebilmektedirler, fakat gerçek renklerinden yoksundurlar. Bazı Empresyonist sanatçılar heykelle de ilgilendiler. Empresyonist ressamlardan özellikle Degas ve Renoir heykel sanatıyla da ilgilenmiş ve Rodin ise özellikle bu alanda eser vermiştir. Degas, kırmızı balmumundan yaptığı “14 Yaşında Küçük Dansçı Kız” adlı heykeli, Renoir karısının büstü, Rodin ise “Kırık Burunlu Adam” adlı eseri ile dikkat çekti. Bu sanatçıların yanı sıara İtalyan sanatçı Medardo Rosso Empresyonist heykelin önemli bir temsilcisidir. Degas, “14 Yaşında Küçük Dansçı Kız” Renoir, Madame Renoir, 1916 Rodin “Kırık Burunlu Adam” Genellikle küçük boyutlarda alçı üzerine şeffaf balmumuyla çalışan Rosso’nun ışık oyunlarını gözeten heykelleri, tıpkı Empresyonistler gibi gündelik yaşamı ve sıradan insanları konu alır. Rosso’nun kullandığı şeffaf balmumu, Empresyonistlerin resimlerindeki gibi titreşimli bir yüzey elde etmesine yol açar (Ayaydın, 2015). Degas, “14 Yaşında Rodin “Kırık Burunlu Adam” Renoir, Madame Renoir, Küçük Dansçı Kız” 1916 Medardo Rosso 1. EMPRESYONİZMİN DÜNYA SANATINA ETKİLERİ Empresyonistlerin kural dışı renk ve biçim anlayışı, modern sanatın ilk oluşumları olarak kabul edilmektedir. Binlerce yıllık geleneğin Empresyonistlerce sorgulanması ve yıkılması, sanat için bir dönüm noktası olmuş, sonraki akımlar da gerçekliği sorgulamaya devam etmiştir. Bu bağlamda modern sanatlar -son 100 yılda 500’ün üzerinde sanat manifestosu- temsil ettikleri ortak anlayışla kendilerine gelene kadar sanatta hakim olan geleneksel kriterleri yıkmışlardır. Geleneğin yıkımını başlatan ilk eser, Monet’in İzlenim adlı eseridir. Empresyonizmle birlikte artan sübjektif sanat anlayışı, Modern-soyut resmin temellerinin atılmasında etkili olmuştur. EMPRESYONİZMİN TÜRK RESMİNE ETKİLERİ İzlenimcilik’in Türkiye’de gelişmesi 1910’lara rastlar. Türk sanatında Çallı Kuşağı olarak bilinen dönem izlenimci sanatın etkilerini taşımaktadır. Şeref AKDİK, Mehmet RUHİ (Arel), Vecih BEREKETOĞLU, İbrahim ÇALLI, Feyhaman DURAN, Nazmi ZİYA GÜRAN, Namık İSMAİL, Ziya KESEROĞLU, Mehmet Ali LAGA, Avni LİFİJ, Mihri MÜŞFİK, Hikmet ONAT, Eşref ÜREN ve Sami YETİK’ten oluşan bu kuşağın yapıtlarında ortak bir İzlenimci hava gözlenmekle birlikte, gerek konu, gerek teknik açısından oldukça farklı arayışlara ve uygulamalara rastlanır. POST EMPRESYONİZM, 1880’lerin sonları Empresyonizm, 19. yüzyılın sonlarında, Empresyonizm akımının etkisinde gelişen ve sanatçılara duygusal ifade ve bireysel yorum üzerinde daha fazla özgürlük veren bir sanat akımıdır. Bu akım, Empresyonistlerin doğadaki ışık ve renk oyunlarına odaklanmasının ötesine geçerek, daha kişisel ve soyut biçimlerde ifade etme yolunu açmıştır. Post Empresyonist sanatçılar, genellikle ışık, renk ve biçim üzerinde daha yoğun ve simgesel araştırmalarda bulundular. ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ Vincent van Gogh (1853-1890) Hollandalı ressam, canlı renk paleti ve duygusal fırça darbeleriyle tanınır. "Yıldızlı Gece" ve "Ayçiçekleri" gibi eserleri, kişisel duyguları ve içsel deneyimleri yoğun bir şekilde yansıtır. Paul Cézanne (1839-1906) Fransız ressam, kubist hareketin öncüsü olarak görülen önemli bir figürdür. Doğayı geometrik formlarla sınıflandırma çabasıyla "Montaigne Sainte-Victoire" gibi eserler üretmiştir. Georges Seurat (1859-1891) Fransız ressam, noktacılık (pointillism) tekniğinin öncüsüdür. "A Sunday Afternoon on the Island of La Grande Jatte" eseri, dikkatli renk uygulamaları ve kompozisyonuyla dikkat çeker. Paul Gauguin (1848-1903) Fransız ressam, özellikle renklerin duygusal ve sembolik kullanımıyla tanınır. Tahiti’deki deneyimlerini yansıtan eserlerinde, soyut ve mistik temaları işler. "Where Do We Come From? What Are We? Where Are We Going?" en bilinen eserlerindendir. Henri Toulouse-Lautrec (1864-1901) Fransız ressam ve grafik sanatçısı, Paris'in gece hayatını ve bohem yaşam tarzını etkileyici bir şekilde belgelemiştir. Afişleri ve portreleriyle tanınır. Émile Bernard (1868-1941) Fransız ressam, Post Empresyonizm döneminde Gauguin ile birlikte çalışmış ve duygusal ve sembolik olarak zengin eserler üretmiştir. Henri Rousseau (1844-1910) Özellikle naif sanatı temsil eden Rousseau, orman manzaraları ve hayal gücüyle dolu resimleriyle tanınır. "The Dream" adlı eseri, bu yönünü güçlü bir şekilde yansıtır. NEO EMPRESYONİZM, 1880’ler ile 1900’lar arası Neo Empresyonizm, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar uzanan bir sanat akımıdır. Empresyonizm'in etkisiyle ortaya çıkmış, ancak daha belirgin bir sistematik yaklaşım ve teknik geliştirmiştir. Bu akım, özellikle noktacılık (pointillism) tekniklerinin öne çıktığı bir dönemdir. Neo Empresyonistler, renk teorilerini ve bilimsel yaklaşımı sanatlarına entegre ederek izleyicinin gözü üzerindeki renk etkileşimlerine odaklanmışlardır. ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ Georges Seurat (1859-1891) Neo Empresyonizm'in en tanınmış temsilcisi, noktacılık tekniğinin öncüsü olan Seurat, renk teorilerini uygulayarak "A Sunday Afternoon on the Island of La Grande Jatte" gibi eserler yaratmıştır. Paul Signac (1863-1935) Fransız ressam, Seurat’ın öğrencisi olarak tanınır ve aynı zamanda noktacılık tekniğini geliştirmiştir. "The Port of Saint-Tropez" gibi eserleri, renk ve ışığın rahat bir şekilde kullanılmasına örnektir. Camille Pissarro (1830-1903) Empresyonist bir sanatçı olan Pissarro, Neo Empresyonizm'e geçiş yapmış ve tekniklerini geliştirmiştir. "The Boulevard Montmartre, Spring" eseri, bu akımın etkisini gösterir. Henri-Edmond Cross (1856-1910) Fransız sanatçı, renklerin ve ışığın yorumlanmasında özgür bir yaklaşım benimsemiştir. "The Mediterranean" gibi eserleri, Neo Empresyonist etkileri taşımaktadır. Maximilien Luce (1858-1941) Fransız ressam, noktacılık tekniğini kullanarak manzara ve toplumsal temalar üzerine çalışmalar yapmıştır. "The Seine at La Grande Jatte" eseri, bu akımın örneklerindendir. Theo van Rysselberghe (1862-1926) Belçikalı ressam, Neo Empresyonizm'e dair önemli eserler üretmiş, sosyokültürel ve özgürlük temalarını sıklıkla işlemiştir. "The Bathers" gibi eserleri dikkat çekicidir. Albert Dubois-Pillet (1846-1890) Fransız sanatçı, noktacılık tekniği ile yaptığı manzara resimleriyle tanınmış, "A Landscape at Saint-Tropez" gibi eserleri ile Neo Empresyonizm akımına katkıda bulunmuştur. KAYNAKÇA Ayaydın, Abdullah; Empresyonizm (İzlenimcilik) Akımının Güncel Bakış Açısıyla Bazı Yönlerden İncelenmesi, Sed, 2015, Cilt 3, Sayı 2, S.85 İNANKUR, Zeynep (1997). XIX. Yüzyıl Avrupa'sında Heykel ve Resim Sanatı, İstanbul: Kabalcı Yayınevi. MİMARİDE RESİM ANTMEN, A. (2008). 20.Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, İstanbul: Sel Yayıncılık BARTOLENA, S. (2004). Art Book Empresyonistler (Çev. Durdu Kundakçı), İstanbul: Dost Kitabevi. BAYAV, D. (2008). Işığın Bağımsızlık Yolculuğu ve Empresyonizm’de Isık, Ataturk Universitesi Sanat Dergisi. Sayı 14. BAZİN, G. (1998). Sanat Tarihi, İstanbul: Sosyal Yayınlar BİRSEL, S. (1967). Fransız Resminde İzlenimcilik, Ankara: Dost Yayınları:65. FİSHER, E. (2005). Sanatın Gerekliliği, İstanbul: Payel Yayınları GOMBRICH, E. H. (1999), Sanatın Öyküsü, (Çev. E. Erduran - Ö.Erduran), Remzi Kitabevi, İstanbul. GÜVEMLİ, Z. (2007). Sanat Tarihi, İstanbul: Varlık Yayınları HAUSER, A. (2006). Sanatın Toplumsal Tarihi (Çev.Yıldız Gönüllü). Ankara: Deniz Kitapevi. HAZNEDAR, F. Mi. (2015). 19. Yüzyılda Empresyonizm Akımı Ve Fotoğraf İlişkisi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) İPŞİROĞLU, N. (1991). Sanatta Devrim, İstanbul: Remzi Kitabevi İPŞİROĞLU, N. ve İPŞİROĞLU M. (1977). Oluşum Süreci İçinde Sanatın Tarihi. İstanbul: Cem Yayınevi KİNG, R. (2006). The Judgment of Paris: The Revolutionary Decade That Gave The World Impressionism. New York: Walker & Company. LEVELY, M. (1968). A Concise History of Painting-from Giotto to Cezanne, London: Thames and Hudson Ltd. LYNTON, N. (2009). Modern Sanatın Öyküsü, İstanbul: Remzi Kitabevi READ, H. (1979). Sanatın Anlamı, İstanbul: İş Bankası Yayınları sed, 2015, Cilt 3, Sayı 2 - Volume 3, Number 2 97 www.sanategitimidergisi.com SERULLAZ, M. (1991). Empresyonizm Sanat Ansiklopedisi (Çev. Devrim Erbil), İstanbul: Remzi Kitabevi ŞENTÜRK, L. (1999). Değer Çatışmaları ve Sanat, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt.XI, Sayı.1, ss.297- 305. ŞENTÜRK, L. (2004). "Toplumsal Değişimlerin Sanata Yansıması", International Gazimagusa Symposium 2004, s. 298-302, Gazimagusa,12-16 Nisan 2004 THOMSON, B. (2000). Impressionism Origins Practice Reception, London: Thames&Hudson. TOPUÇUOĞLU, N. (1992). İyi Fotoğraf Nasıl Oluyor Yani, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları TULGA, F. Es. (2009). Müzikte Empresyonist Akım, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Sanatta Yeterlik Tezi) TUNALI, İ. (1983). Felsefenin Işığında Modern Resim, İstanbul: Remzi Kitabevi TURVEY, M. (1998). Jean Epstein's Cinema of Immanence: The Rehabilitation of the Corporeal Eye.” October, Vol. 83, pp. 25-50. WASSERMAN, B. (1970). Modern Painting, Massachusetts: Davis Publications ZAKİA, R. & STROEBEL, L. (1993). The Focal Encyclopedia of Photography, Third Edition, Boston: Focal Press.