Genel Fitopatoloji 2024-2025 Organik Tarım (PDF)
Document Details
2024
Prof.Dr.Mehmet Öz
Tags
Summary
This document is a lecture on general plant pathology in organic farming for 2024-2025. It covers topics such as general plant diseases, specific plant diseases, general entomology, and organic farming practices. The document also discusses the economic importance of plant diseases and factors influencing disease occurrence, including environmental conditions and host plants.
Full Transcript
ORGANİK TARIMDA BİTKİ KORUMA 2024-2025 PROF.DR.MEHMET ÖZ Önemli bitki hastalıkları ile bitki ve ambar zararlılarının incelenmesinin amaçlandığı bu ders 5 bölüm halinde gerçekleştirilecektir. 1.Genel Fitopatoloji (Genel Bitki Hastalıkları) 2.Özel bitki hastalıkları 3.Genel Entomoloji (Bö...
ORGANİK TARIMDA BİTKİ KORUMA 2024-2025 PROF.DR.MEHMET ÖZ Önemli bitki hastalıkları ile bitki ve ambar zararlılarının incelenmesinin amaçlandığı bu ders 5 bölüm halinde gerçekleştirilecektir. 1.Genel Fitopatoloji (Genel Bitki Hastalıkları) 2.Özel bitki hastalıkları 3.Genel Entomoloji (Böcek Bilimi) 4.Özel Bitki Zararlıları 5.Organik Tarımda Mücadele GENEL FİTOPATOLOJİ Fitopatoloji, bitki hastalıklarından bahseden bir bilimdir. Bitki hastalıkları: Tarlada Bahçede Serada Saksıda Depolanmış ürünlerde veya Nakliyat sırasında da gelişebilir. Bu hastalıklar, bitkinin veya ürünün kantitesi (miktarı) yanında kalitesini de düşürürler. Fitopatolojik problemler çağımızın geniş olanaklarına rağmen günden güne çeşitlenmektedir. Bunun başlıca nedenleri: Kültür bitkisi çeşitlerinin gittikçe artması Bitkilerin kendi doğal yetişme ortamlarının dışında yetiştirilmeye zorlanmaları Ulaşım araçlarının sayı ve hızlarının artması İlk ve orta çağlarda yetişen bilim adamları, hastalıkların nedenlerini kavrayamamışlar ve hastalıkların sebeplerinden çok sonuçları üzerinde durmuşlardır. Bitkilerde gördükleri olumsuzlukları: İhtiyarlama Çeşitlerin dejenere olması Toprak yorgunluğu İklimin bitkilere yaramayışı gibi sebeplerle açıklamışlardır. BİTKİ HASTALIKLARININ EKONOMİK ÖNEMİ Bir yerde ne kadar çok çeşitli bitki yetiştiriliyorsa, onlara musallat olan hastalıkların sayısı da o kadar çok olur. Yurdumuz çok değişik iklim ve toprak şartları ile geniş ve çeşitli bir tarım potansiyeline sahiptir. Bu sebeple de paraziter hastalıklar bilhassa monokültür tarım yapılan alanlarda yaygın durumdadır. Bitki hastalıkları ekonomiyi ve sosyal hayatı birkaç yönden etkiler: 1-Bitkileri zayıflatmak veya tamamen öldürmek suretiyle ürünü azaltır veya yok eder. 2-Bitkilerin çeşitli organlarını etkileyerek ürünün kalitesini düşürür. 3-Mücadele amacıyla alınan tedbirler ve yapılacak ilaçlamalar, oldukça büyük masraf ve emeği gerektirir. 4-Kimyasal mücadelede kullanılan ilaçların kalıntıları insan sağlığına, diğer sıcak kanlı hayvanlara ve bazen de faydalı böceklere (bal arısı, doğal dengeyi koruyan parazit ve predatörler) de zararlı olabilir. Gelişmiş ülkelerde hastalık ve zararlıların sebep olduğu ürün kaybı, genellikle %20 dolaylarındadır. Gelişmemiş ülkelerde ise bu oran %40-50'yi bulur. Dünya ülkelerinin tümünde tarımsal ürünlerdeki kayıp ortalaması %15-35 olarak saptanmıştır. Başka bir ifade ile 1 yıl 300 milyon insanın beslenmesine yetebilecek kadar ürün kaybedilmektedir FİTOPATOLOJİNİN TANIMI, KONUSU Fitopatoloji, bitki hastalıkları bilimi demektir (Phytos=bitki, Pathology=hastalık bilimi). Bu bilim bitkilerin; *hastalıklarını *hastalık sebeplerini *hastalık belirtilerini *meydana geliş şartlarını *bunlardan korunma olanak ve yollarını araştırır. Bu araştırma bitkinin yetişme yerinde (tarlada, bahçede, serada v.b.) olabildiği gibi, yetişme yerinin dışında (depoda, ambalajlamada ya da ulaşım sırasında) yani hasat edilmiş tarım ürünlerinde de olabilir. Bir araştırıcıya göre hastalık ; hayat olayları seyrinin bitkiye zararlı olacak derecede normalden uzaklaşmasıdır. Hayat olayları seyrinin normalden uzaklaşması durumu; *bitkinin solunumunda *asimilasyonunda (fotosentezinde) *transprasyonunda (terlemesinde) *çimlenmesinde *su ve besin maddelerinin alımı ve iletilminde *gelişme ve farklılaşmasında görülebilir. Hastalanma, değişen ve ilerleyen, birbiriyle ilgili fiziko ve biyokimyasal olaylar serisidir. Bu olayların sonucunda bitkide bir takım değişmeler olur. Bu değişmeler; *yeşil kısımların sararması *belirli organların veya bölgelerin ölmesi *solgunluk *çürüklük *tümör oluşumu *gelişmede gerileme gibi belirtiler (simptomlar) şeklinde karekterize edilir ve her hastalık için bunlar belirlidir. Bilindiği gibi bitkiler, hücrelerden ve hücrelerin biraya gelerek oluşturduğu dokulardan meydana gelen protoplazma üniteleridir. Bu yaşayan üniteler, genellikle cansız hücrelerle çevrilmiştir. İleri yapılı bitkiler, protoplastları ölmüş veya kaybolmuş borular (iletim demetleri), mantarlaşmış hücreler v.b. değişik hücre tiplerine sahiptir. Bu sistem içerisinde ancak canlı olan hücreler hastalanabilirler. Bitkilerin genellikle dış yüzeyleri cansız dokularla çevrilmiştir. Cansız dokular bir çeşit zırh kabul edilebilir. Hücreler Dokular Organlar Sistemler Organizmalar Bir çok hallerde bitkide enfeksiyon lokal olarak kalır. Bir fungal (mantari) veya bakteriyel etmen, bitkinin yaprağını veya meyvesini enfekte eder. Enfeksiyon bölgesindeki hücreler ölür ve bir ölü doku bölgesi (nekroz) meydana gelir. Bu leke sürekli olarak büyüyüp bitkinin hayatını tehdit etmez; bir süre sonra gelişmesi durur. Yani lokal leke olarak kalır. Enfeksiyon bazen de lokal olarak kalmaz, bütün bünyeyi kaplar ve bitkiyi hastalandırır. Bitkiye kökten veya kök boğazından giren patojenlerle, bitki iletim dokularında çoğalan mikroorganizmalar bu şekilde bünyeyi kısa zamanda hastalandırıp öldüren etmenlerdir. Hastalıklar geçici (reversibl) veya sürekli (irrevesibl) olabilirler. Geçici hastalık hali, şartlar normale veya bitki lehine döndüğünde bitkinin sağlığına kavuşmasıdır. Sürekli hastalıklarda ise, ya şartlar normale dönmez veya dönse de bitki eski sağlığını kazanamaz. Bu iki tip hastalanmaya en güzel örnek , bitkilerde sık sık gördüğümüz 'solgunluk' tur. Yazın sıcak ve kurak şartlarında, bilhassa geniş yapraklı sebzelerde gündüzün görülen solma güneş battıktan ve sıcaklık normale döndükten sonra kaybolur, bitki eski normal turgorunu kazanır. İşte bu solgunluk geçici solgunluktur. Bir de aynı bitkileri solduran fungal veya bakteriyel etmenler vardır. Bu etmenler iletim demetleri içerisinde çoğalır, onları tıkar ve su sirkülasyonunu engeller. Bu şekilde meydana gelen solgunluk bir defa bitkiye musallat oldu mu, bir daha kaybolmaz ve sonunda bitkiyi ölüme götürür. Kloroz Bitkiler çoğunlukla gençken (fide devresinde) hastalıklara karşı aşırı hassastırlar. Bazı durumlarda fideler hafif enfeksiyona uğrarlar ve gelişmelere geri kalır. Fakat zamanla (yaşlandıkça) güçlenirler, direnç kazanırlar ve hastalığı atlatırlar. Bazen ekolojik şartlar da hastalık etmeninin gelmesini durdurabilir. Bu durum, fidelerde 'çökerten' dediğimiz hastalıkta her zaman görülen bir olaydır. Şu halde bitki bir dönemde hastalanabilmekte fakat daha sonra hastalığa karşı direnç kazanınca veya hastalık etmeni gelişmeden geri kalınca sıhhate kavuşabilmektedir. Bu da geçici hastalıklar için verilebilecek bir örnektir. Bitkilerde 'tedavi' yerine 'koruma' önem kazanmıştır. Yani tarımsal savaşta kullanılan metotların çoğunluğu 'trapeutik' değil 'profilaktik'tir. Çok ender durumlarda bitkiyi tedavi etmek olanağı vardır. Örneğin bitkilerde demir minerali azlığında kendini gösteren 'kloroz', bitkiye demir tuzu verilmek suretiyle giderilebilir. Hastalık sebepleri hakkında genel bilgiler Hastalık konusunda bu kadar açıklama yaptıktan sonra şimdi de hastalık sebepleri üzerinde duralım. Bitki hastalandığı zaman, onu bu duruma getiren sebeplerden sadece bir tanesi dikkatimizi çeker ve hastalığın sebebi bir fungus veya bakteridir deriz. Oysa, hastalığı meydana getiren sebep tek değildir, bir komplekstir. Hastalığı oluşturan bu etkenlere 'sebepler kompleksi' diyoruz. Sebepler kompleksi içerisinde ilk akla gelen etken, hastalığı bizzat oluşturan mikroorganizmadır. Bu bir fungus, bir bakteri veya bir virüs olabilir. İkinci etken çevre şartlarıdır. çevre şartları hem bitkiye, hem de onun karşısındaki zararlı organizmaya etkilidir. Bir organizma, çoğu kere ancak uygun çevre şartları bulunca zararlı olabilir ve bitkiyi hastalandırabilir. Çevre şartları aynı şekilde bitki üzerinde de etkilidir. Üçüncü unsur ise konukçu bitkidir. Hastalık sebepleri üçgeni mikroorganizma çevre şartları konukçu bitki Bir mikroorganizmanın hastalığı oluşturan tek faktör olmadığını bu şekilde saptadıktan sonra, şimdi de hastalık yapan organizmaları (patojenler) tanıyalım: Bu mikroorganizmaların çoğu parazittirler. Yani, tamamen veya kısmen canlı dokular üzerinde yaşarlar. Bunların aksine, ölü organik veya inorganik maddeler üzerinde yaşayan ve beslenen organizmalarda vardır. Bunlara 'saprofit' denir. Eğer bir parazit, yaşamının bütün devrelerinde canlı bir organizmaya muhtaçsa, bu parazite 'mecburi = obligat parazit' denir. Bazı funguslar (örneğin pas ve mildiyö hastalığı etmenleri) ve bütün obligat parazittirler. Bitkilerde hastalık yapan bir çok mikroorganizmalar hayat devrelerinin bir kısmını saprofit, bir kısmını parazit olarak geçirirler. Bunlardan bazıları toprakta saprofit olarak yaşayıp, fırsat bulduklarında canlı bitkileri enfekte ederler. Bu şekilde esas olarak saprofit oldukları halde, şartlar uygun gittiğinde parazit duruma geçen mikroorganizmalara 'fakültatif parazit' denir. Bazı mikroorganizmalar ise yukarıdakinin aksine normal şartlarda parazit oldukları halde, şartların zorlamasıyla saprofit hale geçebilirler. Bu tip organizmalara da 'fakültatif saprofit' denir. Bitki patojenlerinin büyük çoğunluğu fakültatif parazit veya fakültatif saprofittir. Bir patojen hastalığa sebep olan, yaşayan bir organizmadır. Patojen ve parazit birbirinin aynı anlamı vermez. Çünkü, bir organizma hastalığa sebep olmadan da parazit durumda yaşayabilir. Aynı şekilde bir saprofit, bünyesinden oluşturduğu tali maddelerle hastalanmaya sebep olabilir ve bu suretle indirekt patojen olabilir. Şu halde, patojenlik hastalığa sebep olma yeteneğidir. Bir parazitin hücumuna uğramış olan bitkiye 'konukçu bitki' denir. Bir bitki belirli bir patojen tarafından enfekte edilme yeteneğinde ise, buna 'hassas bitki' denir. Konukçu bitki-patojen ilişkilerinde patojenin. patojenin biyolojik karakteri önemli bir noktadır. Patojenlerden bir çoğunun kışlık , bir de yazlık devresi vardır. Funguslar, kışın anormal şartlarından ertesi yıla canlı olarak çıkabilmek için özel bir forma girerler. Bu form genellikle çeperi kalınlaşmış, dayanıklı bir dinlenme sporu (oospor) veya inaktif kışlık bir bünye (sclerotia) halinde bitki artıklarında, yabancı otlarda, toprak ve tohum içinde veya üzerinde bulunur. Sclerotia Sclerotia oospor Hangi durumda bulunursa bulunsun, burada patojenin amacı ertesi yılın ilkbaharına kadar canlı kalabilmektir. İlkbaharda çevre şartları elverişli olduğu zaman, bu uyuyan veya dinlenen sporlar vejetatif hale geçip, bitkiyi enfekte ederler. Bu enfeksiyona 'primer enfeksiyon' denilir. Primer enfeksiyon sonucunda bitki hastalandığı taktirde patojen, bir çok sporlar veya diğer enfeksiyon organları meydana getirir. Bunlar 'yaz sporları'dır. Yaz sporları sekonder enfeksiyon organlarıdır ve bütün yaz mevsimi boyunca şartların uygunluğuna göre çok sayıda generasyon verirler. A-İlk enfeksiyon kaynağına göre hastalıkların sınıflandırılması: (1) Topraktan geçen hastalıklar: Bu gruptaki hastalık etmenleri esas olarak toprakta yaşar, uygun ortam bulunduğu zaman bitkiyi kökten veya kök boğazından enfekte ederler. Meyve ve orman ağaçlarında odun çürüklüğüne sebep olan Armillaria mellea, fidelerde çökerten hastalığını yapan toprak kökenli funguslar (Pythium, Fusarium, Rhizoctonia türleri) ve toprağı sonradan bulaştıran bazı bakteriler (Agrobacterium tumafaciens, Xanthomonas campestris) bu nitelikte hastalıklar yaparlar. (2) Tohumdan geçen hastalıklar: Bu şekildeki hastalıkları meydana getiren etmenler, kültür bitkilerinin tohumları içerisinde veya üzerinde bulunurlar. Ekimden sonra çıkan genç bitkiciği enfekte ederler. Hastalık etmeni bir sonraki yıla bulaşık tohumlarla intikal eder. Bu etmenlerden en tanınmışları buğday sürme hastalığı etmenleri Tilletia foetida, Tilletia caries, buğday ve arpa açık rastığı etmenleri Ustilago nuda ve domates bakteriyel solgunluk etmeni Corynebacterium michiganense'dir. sürme hastalığı Corynebacterium michiganense (3) Havadan geçen hastalıklar: Bu hastalık etmenlerinin sporları, bir bitkiden diğerine hava hareketleriyle geçer ve yaydırlar. Hububat pas hastalıkları (örneğin Puccinia graminis), meyve ağaçlarında Monilia hastalıkları, elmada karaleke hastalığı (Venturia inaequalis) etmenleri, yaz mevsiminde havadan yayılırlar. Uygun koşullarda bir mevsimde bir çok generasyon verebilirler Pas hastalığı Karaleke hastalıkları Bitki Hastalıklarının Seyri Konukçu-parazit arasındaki mücadele, doğada sürekli olarak devam etmektedir. Bu mücadelede çevre şartlarının da sonuca etkin olduğunu gördük. Konukçu-parazit savaşında çevre şartları ve bitkinin kontitüsyonu(normal fizyolojik faaliyetlerin tümü) uygun olduğu zaman, parazit bitki dokusuna girer, yerleşir, onun aleyhine olarak gelişir ve çoğalır. Sonunda bitki hastalanır, belirli simptomlar ortaya çıkar. Bütün bu faaliyetler bir takım olaylar zinciri içerisinde cereyan eder; ki biz buna 'bitki hastalıkları seyri' diyoruz. Bitki hastalığının seyri, hastalık etmeninin oluşturduğu enfeksiyon ve çoğalma organının (çoğunlukla spor) hasta bitkilerden kalkıp sağlam bitkiye taşınması ile başlar. Bitki üzerine konan spor orada çimlenir, dokuya girer, gelişir ve kendine öz vejetatif ve generatif organlarını meydana getirir. Bu olaylar 5 bölüm halinde incelenir: (1) İnokulasyon (2) Penetrasyon (3) Enfeksiyon (4) İnkubasyon (5) Fruktifikasyon (1) İnokulasyon: İnokulum (inokulasyonu yapan generatif organ=spor, tohum v.b.)'un hasta bitkiden kalkıp, çeşitli yollarla sağlam bitkiye kadar ulaşması ve onunla temasa geçmesidir. Hasta bitkiden sağlam bitkiye inokulumu ulaştıran başlıca yollar; rüzgar, sulama ve yağmur suyu, böcekler, insan ve hayvanlardır. Hastalık etmeni olan virüs, bakteri, fungus, çiçekli parazit bitkiler yayılmada ve taşınmada yukarıdaki yollardan birini veya birkaçını seçerler. Örneğin funguslar çoğunlukla rüzgarla, bakteriler yağmur ve rüzgarla, virüsler böceklerle, toprak parazitleri sulama suyu ile taşınır veya yayılırlar. Hastalık etmenlerinin taşınmasında, hastalıkla bulaşık tohum, çelik , soğan v.b. bitki kısımlarının bir yerden alınıp başka bir yere götürülmesi ve orada kültüre alınması da çok önemli rol oynar. (2) Penetrasyon: Bitki dokusu ile temasa geçen inokulumun orada çimlenip çim borucuğunu veya emeçlerini doku içerisine sokmasıdır. Hastalık etmeninin bitki dokusuna girmesi, belirli bazı şartların varlığına bağlıdır. Örneğin, bir sporun doku içerisinde çimlenebilmesi için önce yeterli nem olmalıdır.Nem, hava nemi, yağmur, sis veya çiğ şeklinde olabilir. Bazı fungus sporları ancak yüksek hava neminde çimlenebilirler. Örneğin karaleke hastalığı etmeni Venturia inaequalis sporları, %98 orantılı nemin altında çimlenemezler. Ama bir çok funguslar %70 orantılı nemin üzerinde çimlenebilirler. Yine bir takım funguslar çimlenebilmek için su damlasına muhtaçtırlar. Asma mildiyösü etmeni Plasmopara viticola'nın sporları böyledir. (3) Enfeksiyon: Konukçu dokusuna giren etmenin orada yerleşerek tutunması ve konukçuyu hastalandırmasıdır. Etmen doku içerisinde tutununca orada beslenmeye ve gelişmeye başlar. Bir takım özel salgılarla (enzim, toksin v.b.) hücre zarlarım eritir, protoplazmayı bozarlar. Bozdukları hücreden kademe kademe sağlam dokulara geçerler. Hastalık etmeninin bitki dokusu içerisinde yayılması hücreler arasında (intercellular) olabileceği gibi, hücreler içinde de (intracellular) olabilir. Fungusun vejetatif kısımları (miselleri) hücreler arasında ise, bu taktirde emeçleriyle (haustorium) hücrelerden beslenirler. Fungusun miselleri doku içerisinde yayılırken bir yandan enzimler salgılayarak hücre zarını eritirler. Diğer yandan çıkardıkları toksinlerle bazı fizyolojik bozulmalara sebep olurlar. Konukçu bitki dayanıklı değilse, bundan sonra parazitin kısa bir sürede dokuları ayrıştırması ve onu ölüme götürmesi beklenmelidir. Obligat parazitler ölü ortamda gelişemeyecekleri için dokuyu uzun bir süre öldürmezler. Ancak daha önce de belirtildiği gibi haustoriumlanyla hücrelerden besin maddesi sömürür, bitkiyi gittikçe zayıflatırlar. (4) İnkubasyon: Kuluçka devresi diye bilinen bu devre, hastalığın başlangıcından (yani enfeksiyondan) ilk hastalık belirtilerinin görüldüğü zamana kadar geçen süreyi ifade eder. Çevre şartları etkili olmakla birlikte kuluçka devresi her parazit için değişiktir. Yüksek sıcaklık derecelerinde genellikle bu devre. kısa, düşük sıcaklık derecelerinde ise uzundur. İnkubasyon devresini önceden tayin ve tespit etmenin ilaçlı mücadele yönünden önemi vardır. (5) Fruktifikasyon (sporulasyon): Bu devrede hastalık belirtileri görülmeye başlar ve bu belirtilerin üzerinde veya çevresinde funguslar veya bakterinin çoğalma organları olan sporları, spor taşıyıcıları veya spor muhafaza organları meydana gelir. Funguslar genellikle endogendirler yani vejetatif vücutları bitki dokusu içerisindedir. Ancak generatif organlarını (çoğalma ve yayılmayı sağlamak için) bitki dokusunun dışında oluşturur. Endogen funguslar, bitkinin dış yüzeyinde meydana getirdikleri generatif bünyeleri ile tanınırlar. Funguslar generatif organlarını vejetasyon periyodunda canlı bitki organlarından oluşturdukları gibi, kışın da yere dökülmüş olan yapraklarda veya ölü organlar üzerinde de meydana getirebilirler. İkinci şekilde oluşan generatif organlar kışlık sporulasyon formlarıdır; her fungus için değişik yapı, şekil ve renktedir. Bitki dokusunun içine girmeksizin, bitkinin dış yüzeyini kaplayan ve uzattıkları emeçleriyle epidermis hücrelerinden beslenen funguslar da vardır. Bunlara eksogen funguslar denilir. Külleme hastalığını yapan funguslar böyledir. Bakteriler, funguslar gibi bitki dokusunun dışında generatif organlar meydana getiremezler. Hasta doku içerisinde çoğalan bakteriler, nemli havalarda damlalar halinde, sızıntı şeklinde çıkarlar. Virüsler, ancak konukçu bitkide meydana getirdikleri simptomlarla tanınırlar. Funguslar gibi bitkinin dış yüzeyinde generatif organlar oluşturmazlar. Sporulasyon FİTOPATOLOJİNİN BÖLÜMLERİ Fitopatoloji genel fitopatoloji ve özel fitopatoloji olmak üzere ikiye ayrılır. Genel fitopatoloji özel hastalık konularına dokunmadan, genel olarak onların tetkikini çeşitli yönleri ile ele alır, mahiyetini tam olarak ortaya koyar. Hastalıkların genel esaslarım ele alan genel Fitopatoloji, 5 ana bölümde incelenir: (1) Simptomatoloji: Hastalık belirtileri bilgisi (2) Etioloji: Hastalık sebepleri bilgisi (3) Patoloji: Hastalık hali bilgisi (4) Epidemiyoloji: Salgınlar bilgisi (5) Hijyen ve Terapi: Hastalıklardan korunma ve tedavi bilgisi Özel fitopatoloji ise her konukçunun hastalıklarını ayrı ayrı belirtileri, taksonomisi, biyolojisi ve korunma yolları ile birlikte inceler. 1. SİMPTOMATOLOJİ Bitkide hayat olaylarının normalden uzaklaşmasıyla bünyede bir takım değişmeler meydana gelir. Bu değişmeler bünyenin tümünde olabileceği gibi hücrede, dokuda veya dokuların meydana getirdiği organlarda da olabilir. Bir hücrenin veya dokunun ölümüyle bir nekroz (ölü bölge) meydana gelir. Bu bölgeye dıştan bakıldığı zaman esmer, kuru bir leke halindedir. Bazen dokularda klorofilin tahrip olmasıyla bir sararma, bazen de bir organ üzerinde ur veya yara oluşur. Yukarıda sayılan leke, sararma, ur veya yaralar belirli hastalıkların belirtileri veya simptomlarıdır. Fitopatolojinin simptomlardan bahseden koluna simptomatoloji denir. Bir belirtiye baktığımız zaman, bunun mutlaka belli bir hastalığa işaret olduğunu söyleyemeyiz. Bir hastalığın birden fazla belirtisi olduğu gibi, bir çok hastalıkların birbirine benzer belirtileri vardır. Örneğin, yaprakların sararması (kloroz), bazı minerallerin toprakta yeteri kadar bulunmaması halinde meydana gelebildiği gibi, virüsler, bazı patojen funguslar, bakteriler hatta atmosferdeki zehirli gazlar da saramaya neden olabilir. Şu halde sararmış bir yaprak , bize bu ihtimallerden her birini teker teker düşündürmelidir. Aynı şekilde bir tek hastalığın çeşitli devrelerinde değişik belirtiler meydana gelebilir. Örneğin, karapas hastalığının ilkbaharda buğday bitkisi üzerindeki lekeleri portakal sarısı renkte olduğu halde, yazın bunlar siyaha dönerler. SİMPTOMLARIN SINIFLANDIRILMASI Simptomları bir çok araştırıcılar farklı şekilde sınıflandırmışlardır. Whetsel isimli araştırmacının sımflandırmasına göre simptomlar 3'e ayrılır: 1-Nekrotik simptomlar (Necrosis) 2-Hipoplastik simptomlar (Hypoplasia) 3-Hyperplastik simptomlar (Hyperplasia) Nekrotik simptomlar Bu simptomlar hücrede, dokuda veya organda çürüme ve ölmeyi ifade eder. Dıştan bakıldığı zaman ölü olan bu bölge esmer, kuru bir leke halindedir ve bu lekeye nekroz denir. Bir tek hücre nekroze olabildiği gibi dokular veya organlar da nekroze olabilirler. Necrosis bitkinin tümünde veya bir organında ölüm şeklinde ise buna genel nekrozis denir. Kök veya kök boğazı çürüklükleri, sistemik enfeksiyonlar bu şekilde genel nekrozis meydana getirirler. Bazı durumlarda ise bitkinin gövdesinde veya yapraklarında lokal lekeler meydana gelir. Bu tip nekrozlara lokal nekrozis denilmektedir. Patojenlerden funguslar, bakteriler ve virüsler bu şekilde simptomlar meydana getirebilirler. Nekroz 10 alt başlıkta incelenmektedir. Bunlar; Solgunluk: Solgunluk , bitkide turgor basıncının düşmesi sonucunda bitkinin solması veya pörsümesidir. Normal bitkilerde hücre protoplazması yeteri kadar su alır ve şişer. Bazı sebepler hücre plazmasının suyunu hücreler arası boşluklara çıkmaya mecbur eder. Bu şekilde hücre zarına yapılan iç basınç ortadan kalkmış olur. Hücre pörsür, plazmolize olur. Böyle hücrelerde protoplazma içe doğru çekilir. Büzülür ve zardan ayrılır. Pörsüme başlar. Şu halde solgunlukta su dengesinin bozulması ve bitkinin aldığından fazla su vermesi söz konusudur. Solgunluğu meydana getiren sebepler şunlardır: a.Kuraklık sebebiyle bitki topraktan yeteri kadar su alamaz. b.Bazen toprakta yeteri kadar su olduğu halde, sıcaklık o kadar fazladır ki transprasyonla kaybettiği su aldığından fazladır. c.Toprak suyunun fazla tuzlu veya asidi oluşu da bitkiyi soldurur. çorak topraklarda bu yüzden kültür bitkileri normal su alamazlar. Bu bölgelerde ancak halophyt bitkiler yetiştirilebilir. d. Toprak sıcaklığının çok düşmesi de köklerin su alımını engeller. e.Atmosfer sıcaklığı sıfırın çok altına düştüğü zaman' hücre suyu, hücreler arası boşluklara çıkar. Bu su tekrar hücrelere dönmezse bitkide solgunluk başlar. f.Bazı patojenler bitkide iletim demetleri tıkarlar. İletim demetlerini funguslar tıkıyorsa bu duruma tracheomycosis denilir ve bu duruma örnek olarak Fusarium solani verilebilir. İletim demetlerinin tıkanmasına bakteriler neden oluyorsa buna tracheobacteriosis adı verilir. Domates solgunluk etmeni Corynebacterium michiganense tracheobacteriosis için bir örnektir. Kloroz (Sararma): Bitkiye yeşil rengi veren klorofilin bozulması veya parçalanması, bitkinin normal yeşil renginin sarıya dönmesine yol açar. Nekrotik kloroza; virüsler bakteriler funguslar uygun olmayan iklim şartları atmosferdeki zehirli gazlar sebep olabilir. Bitkiyi sarartan başka nedenler de vardır. Bazı mineral maddelerin eksikliği de sararmaya yol açar, ama bu tip sararma hypoplastik kloroz olarak değerlendirilir. Bu duruma daha sonra değinilecektir. Lekeler: Lekelerden hastalıkların makroskobik teşhislerinde çok yararlanılır. Çünkü lekeler genellikle hastalıkların özelliklerine göre değişik renk , şekil ve yapıdadır. Lekeler ölmüş doku alanlarıdır. Patojenlerin meydana getirdikleri lekeler çoğunlukla spesifiktir. Bir fungus belirli bir konukçuda daima aynı şekil, renk ve büyüklükte lekeler oluşturur. Örneğin, kayısı meyvelerinde çil hastalığına sebep olan Clasterosporium carpophilum meyveler üzerinde küçük , yuvarlak , kırmızı kahverenginde çiller; yapraklarda ise önceleri gri yuvarlak lekeler, bu lekeli dokuların düşmesiyle de saçma deliği şeklinde boşluklar meydana getirir. Bu fungus meyvede hiçbir zaman siyah, köşeli bir leke oluşturmaz. Buna karşılık pamuklarda 'köşeli yaprak lekesi' hastalığına sebep olan Xanthomonas malvacearum bitkinin elma ve yapraklarında siyah, köşeli lekeler meydana getirir. Bazı hallerde lekeler meyveyi deforme etmek ve küçük bırakmak suretiyle pazar değerini düşürürler. Elma ve armuttaki karaleke hastalıkları böyledir. Paraziter etmenlerden funguslar çoğunlukla yuvarlak bakteriler yuvarlak ve köşeli Virüsler mozayik şeklinde lekeler oluştururlar. Yanma: Bitkilerde yanıklık , toprak üstü kısımlarının ani olarak ve fazla miktarda su kaybetmesinden olur. Sıcak yaz günlerinde direkt güneşe maruz bulunan yol ağaçlarındaki yaprakların yanması, kavrulması her zaman görülen olaylardandır. Yanmaya bazı kimyasal maddelerin toksik etkileri, patojenlerin bitkiye ani hücumları da neden olabilir. Yaralar: Yaralar paraziter olan veya olmayan sebeplerle gövde, sap ve köklerin kabuk tabaklarında çöküntü, ezilme, parçalanma veya yarılma şeklinde meydana gelen ölü alanlarıdır. Eğer yaralar don veya fungusların etkisiyle bir türlü kapanmıyorsa buna kanser yaraları denir. Kanser yaralarında etmen yara tamir dokusunu (kallus) daima öldürür. Kanser yaralarına en tipik örnek , fındıklarda Nectria galligena'nın sebep olduğu dal kanseridir. Yaralar don, dolu, fırtına gibi atmosfer olaylarından, hayvan ve böcek yemelerinden de meydana gelebilir. Baygınlık (çökerten): Fidelerin, bazı toprak parazitleri veya tohumda bulunan hastalık etmenlerinin ani hücumu ile kök boğazından devrildikleri görülür. Bunların kök boğazında bir nekroz meydana Belir ve fide boğaz kısmından yatar. Tütün ve sebze fidelerinde bu duruma sık sık rastlanır. Çökertmen etmeni funguslara Rhizoctonia spp., Fusarium spp ve Pythium debaryanum örnek olarak verilebilir. Çürüklük: Bitki dokusunun bakteriyel ve fungal etmenler sebebiyle bozulması, ayrışıp dağılması olayıdır. Çürüme bitkinin bütün kısımlarında çok çeşitli şekillerde olabilir. Topraktaki paraziter etmenler, bitkide genellikle kök ve kök boğazı çürümelerine sebep olurlar. Genellikle bakteriler sulu, funguslar kuru çürüklük yapar. Sebzelerde ve yumrulu bitkilerde Erwinia caratovora'nın yaptığı sulu çürüklük , Fusarium spp.'nin patates yumrularında yaptığı kuru çürüklük bu konuda örnek olarak verilebilir. Çürüklükler rengine göre siyah, kahverengi, beyaz çürüklükler, çürüklüğü bitki organına göre kök , gövde, meyve çürüklükleri; çürüğün durumuna göre de yaş ve kuru çürüklükler şeklinde isimlendirilir. Akıntılar: Bitkiler sağlıklı iken de çeşitli salgılar çıkarırlar ve bunları vücutlarındaki açıklıklardan dışarı verirler. Örneğin reçine akıntısı nemli havalarda görülen özsu akıntısı (gutasyon) böyledir. Buna karşılık bitkilerde bazı durumlarda da marazi akıntılar görülür. Bazı çok yıllık bitkilerde derin dikim ve paraziter sebeplerin hücumuyla hücrelerin zarları erir ve zamk akıntısı şeklinde dışarı çıkarılır. Bir çok sert çekirdekli meyve ağaçlarında ve Citrus'larda görülen bu olaya gummosis denir. Hipoplastik Simptomlar (Hypoplasia): Hipoplastik simptomlar hücre, doku ve organlarda görülen gelişme ve farklılaşmaların gerilemesi veya durmasıdır. Bu durumda bitki farklılaşamaz, hücreler küçük kalır ve bunun sonucunda bitkide cücelik meydana gelir. 4 bölümde incelenir: Achromatizm (Renksizleşme): Yaprak ve meyvelerde normal yeşil rengin teşekkül etmemesi durumudur. Yaprağın yeşil rengi ya nekrotik simptomlar bölümünde olduğu gibi herhangi bin nedenle tahrip olmak suretiyle bozulur. Bazen de kloroplastlar var olduğu halde klorofil boya maddesinin oluşumunda gerekli olan bazı mineral maddelerin noksanlığı, renksizleşme meydana getirir. İkinci grup simptomlar hypoplasia'ya girerler, çünkü burada kloroplastların tahrip olması söz konusu değildir. Renksizleşme ya kloroz ya da albinismus (beyazlık) şeklinde kendini gösterir. Bitkide klorofilin ayrışması ile ksantofil açığa çıkar ve kendine öz sarı rengiyle yaprağın görünümünü değiştirir. Ksantofil ve antosiyan gibi hücre pigmentlerinin oluşmaması halinde ise dokular renksiz görünürler. Durgunluk: Bitkinin tümünde veya bir kısmında görülen gelişme durgunluğudur. Örneğin çiçek veya meyvelerin olgunlaşmaması tipik bir durgunluktur. Bodurluk: Bodurluk , bitkinin tümünde veya bir kısmında görülen cüceleşme olayıdır. Hypoplasia‘nın en karakteristik belirtisi bodurluktur. Bodurluğu meydana getiren etkenler çeşididir: Virüsler (şekerpancarı sarılık virüsü, patates mozaik virüsü gibi), çiçekli parazit bitkiler (Orobanche spp., Cuscuta spp.), funguslar (buğdayda cüce Sürme etkeni Tilletia contraversa), bakteriler (patateste Erwinia atroseptica), toprakta nemin çok fazla veya çok az olması, toprakta zararlı kimyasal maddelerin bulunması ve bitki köklerinin herhangi bir nedenle zarar görmüş olmasıdır. Rozetleşme: Bitki dal ve sürgünlerinde yaprakların birbirlerine çok yakın, adeta üst üste çıkması olayıdır. Bu durumda boğum arası çok kısalır, bazen kaybolur. En tipik rozetleşme, elma sürgünlerinde çinko ve bor noksanlığında görülen ve 'kamçılaşma' adı verilen durumdur. Kamçılaşan sürgünün ucunda yapraklar, çok sık çıkmak suretiyle bir top teşkil ederler. Sonra uzun bir boşluk gelir, daha sonra yeniden bir rozet teşekkülü olur. Böylece dal bir kamçı görünümü alır. Virüsler, bakteriler ve funguslar da bitkilerde rozetleşmeye sebep olabilirler. Hiperplastik Simptomlar (Hyperplasia): Hyperplasia'da hypoplasia'nın tam tersine hücre, doku veya organlar normalin üstünde gelişme gösterirler. Böyle bitkilerde erken farklılaşmalar, azmalar, belirli kısımlarda galler ve deformasyon görülür. Gal (ur=tümör) Teşekkülü: Hücreler bazı patojenlerin uyarıcı etkisiyle bir taraftan anormal şekilde büyürken, bir taraftan da süratle çoğalır. Böylece gal teşekkülü başlar. Bitkilerde meydana gelen bu anormal şişkinlikler, bitkinin toprak altında kalan bölümlerinde olduğu gibi toprak üstü bölümlerinde de oluşabilir. Meyve ağaçlarında, asmalarda ve şekerpancarında görülen kök urları (Agrobacterium tumafaciens), zeytin dal kanseri (Pseudomonas savastanoi) bakteriyel etmenlerin sebep olduğu tümör teşekküllerinin tipik örnekleridir. Biçimsiz Teşekküller, Çalılaşma ve Azmalar: Bazen bitkilerin bir kısmında gelişme normal olduğu halde, diğer bir kısmında normal olmaz. Bu şekilde belirli bir formu olmayan, biçimsiz oluşumlar meydana gelir. Bunlardan en tipikleri şunlardır: Tortion: Dalın veya sürgünün kendi etrafında burulmasıdır. Burulmaya bazı virüsler sebep olabilir. Fassiasyon: Dalın ve sürgünün yassılaşmasıdır. Virüsler, beslenme bozuklukları yassılaşmaya sebep olabilir. Çalılaşma ve azmalar: Bazı parazit ve bitkideki hormonal düzensizlik , bu tip simptomları meydana getirir. Elma ağacı köklerindeki saçak kök oluşumu (Agrobacterium rhizogenesis), kirazlarda Cadı Süpürgesi (Taphrina cerasi) tipik örneklerdir. Değişik renk teşekkülü (Heterochromatism): Bitkide bazen klorofil yerine anormal renkler meydana getiren pigmentler teşekkül eder. Klorofil hücrede normal olmayan yeşil renkte oluşur veya onun yerine fazla miktarda antosiyan teşekkül ederek bitkinin kırmızı veya mor renkte görünmesine sebep olur. 2.ETİOLOJİ: Etioloji hastalık sebepleri bilimidir. Bitkilerin sağlıklı yetişebilmelerini sağlayan faktörlerinden en önemlisi onun direkt olarak içinde yaşadığı toprak ve havadır; diğer bir ifadeyle çevre şartlarıdır. Çevre şartlarının bitkiye uygunluğu ölçüsünde bitki hastalıklara karşı direnç gösterir. Çevre şartlarından birinin veya birden fazlasının elverişsiz hale geçmesi, bitkiye etki yaptığı gibi hastalık etmenlerini de etkiler. Şu halde bitkilerde hastalık yapan mikroorganizmalar da aynen bitkiler gibi çevre şartlarının etkisi altındadır. Demek ki bitkide hastalık yapan sebepler tek değildir, çeşitlidir. Bunlar ekolojik faktörler gibi cansız da olabilir; virüsler, bakteriler, funguslar ve çiçekli parazit bitkiler gibi canlı da olabilir. Bu sebepleri öğrenim kolaylığı bakımından sistemli bir şekilde ele almak gerekir. Paraziter olmayan (cansız) hastalık etmenleri (Physiogenler): Elverişsiz toprak şartları Toprağın fiziksel yapısının etkileri Toprağın sıcaklığı Toprağın su ve hava kapasitesi Toprak strüktürü Toprağın kimyasal yapısının etkisi Elverişsiz meteorolojik şartlar Sıcaklık Orantılı nem Işık Rüzgarlar, dolu ve yıldırım zararları Hatalı tarımsal işlemler Endüstri artıkları Paraziteler (canlı) hastalık etmenleri (Pathogenler): Hayvansal etmenler Bitkisel etmenler Bakteriler Funguslar (mantarlar) Virüsler Çiçekli parazit bitkiler ve yabancı otlar Paraziter Hastalık Etmenleri (Pathojenler) Paraziter etmenlerin özelliklerini incelemeye geçmeden önce, bunların sınıflandırılma ve adlandırılmasındaki bazı esasları kısaca açıklamakta fayda vardır. Bitkisel etmenler aynen hayvansal ve yüksek bitkiler gibi latince 'binominal sistem' dahilinde isimlendirilirler. Bu isimlendirme şekli bugün için oturmuş kabul edilebilir, ama sınıflandırma henüz son şeklini almış değildir. Her yeni kitap, sınıflandırmayı farklı yapabilmektedir. Sınıflandırmanın sürekli bir değişim içinde oluşunun başlıca nedeni, mikroorganizmaların bünyelerinde, biyolojilerinde ve fizyolojilerinde bilgilerimizin tam olmayışından ve bu bilgilerin değişik araştırıcılar tarafından farklı şekillerde değerlendirilmesindendir. Bitkisel mikroorganizmaların sistematiği şu esas kategoriler içerisinde yapılır. Arpa açık rastığı (Ustilago nuda hordei) için sınıflandırma şu şekilde yapılmaktadır: Bitkiler alemi (Regnum)…………Plantae Bölüm (Division, Phylum)………Mycota Alt-bölüm (Sub-division)………Eumycotina Sınıf (Clasis)…………………………..Basidiomycetes Takım (Ordo)………………………. Ustilaginales Familya (Family)...........Ustilaginaceae Cins (Genus)..................Ustilago Tür (Species)……..............Ustilago nuda Varyete (Varietes)...........Ustilago nuda hordei Tür isimleri binominal (çift isimli) olarak yapılır. Birinci isim 'cins' ismidir ve büyük harfle başlar. İkinci isim 'tür' ismidir ve küçük harfle başlar. İsimler eski Latince'den alınmış olabildiği gibi, Latince esasa göre türetilmiş Grekçe'de olabilir. Bazen, o türü bulmuş bilim adamının adı da verilebilir. Tür isimleri italik harflerle yazılır veya italik harflerin kullanılmadığı durumlarda (örneğin daktiloda) altı çizilir. Tür isminden sonra, türü ilk tarif eden araştırıcının adı tam olarak veya kısaltılmış şekilde yazılır. Eğer bu türe başka bir araştırıcı tarafından yeni bir tanım veya isimlendirme yapılmışsa, ilk araştırıcının ismi parantez içine alınır, ikinci araştırıcının ismi bunun ardına eklenir. Bunların yanına kronolojik sıraya göre tarihler de konabilir. En son isimlendirme şekli en başta bulunur, diğerleri sinonim (eskiden kabul edilen fakat şimdi kullanılmayan isim) kabul edilir. Örnek ; Venturia inaequalis (Çke.) Wint., 1875 Hayvansal Etmenler: Bu gruba zararlı memeli hayvanlar, böcekler, nematodlar, akarlar ve kuşlar girer. Hayvansal etmenler ve bunlarla mücadele yolları ile entomoloji uğraşır. Bitkisel Etmenler Kültür bitkilerine zararlı olan bitkisel etmenlerden büyük bir çoğunluğu klorofilsiz Tallophyt'lerdir. Bunların dışında kalanlar ise klorofilli ve farklılaşmış bitkiler (Cormophyta)'dir. Bu grupta çiçekli parazit bitkiler ve yabancı otlar incelenir. Klorofilsiz Tallophyt'ler 2 bölüme ayrılır: I -Schizomycota (Bakteriler ve virüsler) ll-Mycota (Funguslar=Mantarlar) Bakteriler: Bölüm (Şube): Schizomycota Sınıf : Schizomycetes Bakterilerin genel özellikleri: Tek hücreli bitkisel mikroorganizmalardır. Bakteri hücrelerinde klorofil bulunmaz. Bölünerek çoğalırlar. Çubuk , küre veya sarmal şekildedirler. Fitopatojen bakteriler genellikle çubuk şeklinde (basil) sporsuz, gram-negatiftirler. Kamçılı veya kamçısız oluşlarına göre hareketli ya da hareketsizdirler. Bugün bilinen bitki patojen bakterilerinin sayısı 300'ü geçmiştir. Kültür bitkilerinde hastalık yapan bakteriler çeşitli yollardan bulaşırlar ve yayılırlar. (1)Rüzgar: Rüzgar, mekaniksel etkisi ile bitkilerde yaralanmalar meydana getirerek bakteriler için giriş kapıları açtığı gibi direkt olarak onları bir bitkiden diğerine sürükleyebilir. (2)Yağmur: Yağmur da bakteri hücrelerinin yayılma ve bulaşmasında etkendir. Nemli havalarda bitki üzerinde meydana gelen ve bakteri hücrelerinin çok bol bulunduğu sızıntılar yağmur dam1alarıyla etrafa dağılmakta ve sağlam bitkilere veya organlara ulaşmaktadır. (3)Böcekler: Çeşitli böcekler, bakteri hücrelerine vücut kısımlarına bulaştırıp sağlam bitkilere taşırlar. (4)Tohum: Bakteri hücreleriyle bulaşık olan tohumluğun ekilmesiyle meydana gelen yeni bitkiler de hasta (bakterili) olurlar. Bir çok bakteri hastalıklarının yayılmasında tohumun rolü çok büyüktür. (5)Toprak: Bazı bakteriler toprak kökenlidir. Orada yıllarca canlı kalabilirler; topraktan bitkilere geçerler. Agrobacterium tumafaciens böyledir. Bulaşık toprağı bakterilerden arıtmak çok güçtür. Bitki patojeni bakterilerinin çoğu, bitki dokusuna çeşitli nedenle önceden açılmış olan yaralardan girerler ve çoğunlukla hücreler arası boşluklarda bulunurlar (intercellular). Diğer bazıları da bitkideki doğal açıklıklardan (stomat, lentisel, hydatod v.b.) girerler. Her ne şekilde olursa olsun hücreler arası boşluklara giren ve orada çoğalan bakteri hücreleri buradan toksinler, enzimler ve bazı stimülant (uyarıcı) hormonlar salgılayarak bitkide çeşitli simptomlar meydana getirirler. Bakterilerin salgıladıkları toksinler hücreleri ve dokuyu öldürür. Nekroz meydana getirir veya bitkide solgunluk yapabilir. Enzimlerle hücre zarlarını eritirler, hücrelerde bozukluklar veya yaş çürüklük yaparlar. Stimülant hormonlarla da hücreleri tahrik eder. Onların normalin üzerinde süratle çoğalmalarına ve büyümelerine, sonunda tümörlerin meydana gelmesine sebep olurlar. İletim borularına yerleşen ve bu borular boyunca bitki vücuduna yayılan bakteriler de vardır. Bunlar sistemik enfeksiyon meydana getirir. İletim borularını tıkar ve bitkiyi soldururlar. Bu hastalıkların en tehlikeli yanı tohumları bulaştırmalarıdır. Bakteriyel hastalıklarla mücadelede çok çeşitli yollar vardır: Toprağı bulaştıran bakteriler için ekim nöbeti, tohumla geçenler için temiz tohumluk seçimi veya tohumluğun ilaçlanması, bitkileri yaralayan faktörlere engel olmak , aracılık yapan yabancı otları yok etmek , tarlada hastalıklı bitki artıkları bırakmamak , kimyasal maddelerle mücadele yapmak sayılabilir. Bu işlemlerin hepsi bir tek bakteriyel hastalık için uygulanmaz. Hangi tedbir gerekli ise ona başvurulur. Agrobacterium tumafaciens Filtre edilmiş sudaki bakteriler Virüsler (Virales): Son yıllarda canlı ve obligat parazit olarak kabul edilen virüsler, bitki patolojisinde gittikçe artan bir önem kazanmaktadır. Üstelik , fungi ve bakterilerin çoğunu bugünün modern ilaçlarıyla öldürmek veya faaliyetten alıkoymak olanağı bulunduğu halde, virüslere karşı etkili bir ilaç henüz bulunamamıştır. Virüsler özel şekilleri olan (çubuk , iplik , küre v.b.), ultramikroskobik partiküllerdir. Yalnız canlı hücrelerde yaşayabilirler, yani obligat parazittirler. Canlı konukçu bünyesi dışında üreyemez. Madde değişimi, assimilasyon, dissimilasyon ve havalı solunum yapmazlar. Virüsler bu durumlarıyla canlılara yakın, canlılarla cansızlar arasında geçit kabul edilen yaratıklardır. Bitki virüslerinde protein ve nükleik asitten başka yapı taşı yoktur. Bakteri virüsleriyle mavi-yeşil alglere arız olan virüsler hariç nükleik asit yapı taşları ribonükleikasit (RNA) şeklindedir. Hayvansal ve bakteriyel virüslerin ise bir kısmı RNA, bir kısmı DNA ihtiva eder. Virüsler, çeşitli sıcaklık derecelerindeki tesirliliği (aktivasyonu), oda sıcaklığına dayanma süreleri, inaktive oldukları (etkinliklerini yitirdikleri) sulandırılma dereceleri, konukçu seçimleri gibi özellikleriyle gruplandırılmaktadır. Aynı şekilde virüslerin serolojik , antagonistik (birbirine yakın virüsler veya bir virüsün çeşitli ırklarının konukçu bitkide birbirlerine karşı bir durum alması) ve sinerjistik (birbirine yakın virüslerin konukçu bitkide birbirinin tesirliliğini arttırması) özellikleri vardır. Virüslerde mutasyonla ırk teşekkülü de söz konusudur. Virüsler hakkında bildiklerimiz henüz çok eksiktir. Onların morfolojisi, fizyolojisi ve kimyaları hakkında bilgilerimizin azlığı, değişmez karakterlerinin tam olarak aydınlığa kavuşmamış olmasına neden olmaktadır. Bu sebeple virüsler, diğer mikroorganizmalarda olduğu gibi Latince binominal olarak isimlendirilmemektedir. Sebep olduğu hastalığa göre 'sarılık virüsü', 'mozayik virüsü' veya 'tepe kıvırcıklığı virüsü' gibi isimler verilmektedir. Virüslü bir hıyar bitkisi Virüs simptomlarından en tipikleri: sarılık mozaik şeklindeki renk açılması çalılaşma rozet teşekkülü cücelik çeşitli deformasyonlar lokal nekrozlar tüm bitkinin ölümü şeklindedir. Simptomlar: Mekanik bulaşmalardan sonra görülen ve bulaşma yerinde lokalize olan benek , leke, damar açılması şeklinde veya sistemik karakterdedir. Damar açılması virüsün bünye içinde sistemik olarak yayılmasından sonra kaybolur. Lokal lekelerin meydana gelmesi, konukçu bitkinin dayanıklılığına ve enfeksiyondan sonraki çevre şartlarına bağlıdır. Virüsler genellikle sistemik enfeksiyonlar yaparlar. Yani bitkiye girmiş oldukları noktadan bütün organlara yayılırlar ve bitki hücreleri canlı kaldığı sürece onlar da canlı kalır ve ürerler. Patates yaprak kıvırcıklığı virüsü Patates yaprak kıvırcıklığı virüsü Saflaştırılmış Tütün Mazaik Virüsü Virüsler başlıca şu yollarla taşınır ve bulaşırlar: (1)Tohumla: Sebze virüsleri içinde tohumla taşınanlar vardır. Baklagiller buna örnek verilebilir (Fasulye adi mozaik virüsü). Son yıllarda çiçek polen tozlarının da virüs taşınmasında rol oynadığı saptanmıştır. (2)Toprakla: Bazı araştırıcılar birkaç virüsün toprakla taşındığını ileri sürüyorlarsa da bazıları bu taşımanın toprakta bulunan mikroorganizmalar veya bitki artıkları tarafından yapıldığını savunmaktadırlar. Tütün mozaik virüsü, tütün nekroz virüsü ve lalelerdeki bazı virüslerin toprakla taşındığına dair kanıtlar vardır. (3)Mekanik yolla ve temasla: Bu şekilde hasta bitkiden sağlam bitkiye bulaşabilen virüsler vardır. Burada esas olan virüslü bitki özsuyunun taşınmasıdır. Virüsler sağlam bitki dokusuna dıştan giremezler; mutlaka bir yara olmalıdır. Mekanik yolla bulaşan virüslerden en tipiği 'Tütün Mozaik Virüsü'dür. Virüslü bezelye tohumları (4)Vejetatif bitki parçaları: Aşı, çelik , yumru gibi vejetatif çoğaltma materyallerinin kullanılmasıyla virüsler yeni bitkilere intikal edebilirler. Hemen bütün virüsler bu yolla taşınabilmektedir. Bilhassa turunçgil virüsleri bu bakımdan önem taşır. Asmada 'Bulaşık Soysuzlaşma=Fanleaf da bu şekilde yayılır. (5)Parazit bitkilerle yayılma: Yüksek parazit bitkilerden Cuscuta spp. (küsküı) virüslerin taşınmalarında önemli rol oynamaktadır. Örneğin 'Şekerpancarı Tepe Kıvırcıklığı' ve 'Hıyar Mozayik Virüsü' Cuscuta subinclusa tarafından taşınır. Son yıllarda fungusların da virüs taşıdığı saptanmıştır. (6)Böceklerle taşınma: Böceklerle taşınma, diğer bütün yollardan daha önemli ve yaygındır. Böcekler virüsleri ya mekanik yolla ya da hastalıklı bitki özsuyunun böcek tarafından emilmesiyle taşırlar. Birinci şekilde taşınmayı ağız parçaları ısırıcı-çiğneyici olan böcekler, ikinci şekilde taşınmayı ise sokucu- emici ağız yapısına sahip böcekler yaparlar. Bir tek virüsü bir veya birden fazla bitki türüne taşıyan böcekler olduğu gibi, bir çok virüsü taşıyabilenler de vardır. Keza bir virüs bir çok böcek türü tarafından da taşınabilir. Yaprak bitleri Corniculus (mum borucuğu) Küsküt Yurdumuzda bulunan ve ekonomik zararlara yol açan bazı virüsler şunlardır: Tütün Mozayik Virüsü (Nicotiana Virus-1) Domates Mozayik Virüsü (Common Mosaic Virus) Hıyar Mozayik Virüsü (Cucumis Virus-1) Fasulye Mozayik 1 (Phaseolus Virus- ı) Fasulye Mozayik 2 (Phaseolus Virus-2) Pancar Mozayik Virüsü (Beta Vırus-2) Patates x Virüsü (Solanum Virus-1) Patates y Virüsü (Solanum Virus-2) Patates Yaprak Kıvırcıklığı (A- Virus=Solanum Virus-3) Fungal (Mantari) Etmenler: Alt Bölüm:Eumycotina (Gerçek Funguslar) İplik şeklindeki misel'lerden (Mycelium, çoğulu Mycelia) dolayı bu gruba ipliksi, ileri veya gerçek fungi (tekil fungus) denir. Her bir misel iplikçiğine hif (tekil hypha, çoğul hyphae) ismi verilir. Bu hifler biraraya gelerek fungusun esas vejetatif yapısını tallus teşkil ederler. Tallus, organlaşmamış bir vücuttur. Bir fungus hücresi yapı itibariyle bitki hücresinin özelliklerini gösterir. Bu nedenle funguslar bitkiler alemi içinde kabul edilirler. Ancak ileri bitkilerde olduğu gibi kök , dal ve yapraklara sahip değildirler. Çoğunlukla fungus hifleri, silindir şeklindeki hücrelerden meydana gelir. Hücreler arası ara çepere septum denir. Enine kesit Mantar miselleri Septum Sporları Sporangium and mycelium mycelium mycelium Hifler genellikle uçtan büyürler. Besin olanakları uygun olduğu sürece uzama ve dallanma devam eder, fakat çapta bir artış olmaz. Fungusların vejetatif hifleri kolonileri beslenmeye yarayan emeçleri (haustorium), spor taşıma sistemlerini ve sclerotium'ları meydana getirirler. Hücrelerin çeperleri genellikle kitinden yapılmıştır. Bir çoklarında kitinle beraber sellüloz, lignin ve bazı organik maddeler bulunur. Hücre klorofilsiz bir protoplazma ve çekirdek içerir. Septumsuz hitlerde çekirdekler eşit aralıklarla sıralanır. Hücreler çoğu zaman renksiz, bazen koyu renklidir. Bölmesiz hitleri yalnız Phythomycetes sınıfında rastlanır. Funguslar bitkiler aleminde insan hayatım etkileyen en önemli gruptur. Bir kısmı insan, hayvan ve bitkilerde hastalıklara sebep olmakta, bir kısmı ise organik maddeleri parçalamak suretiyle toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini düzenlemekte veya bizzat insanlar için besin görevini yüklenmektedir. Funguslar, mayalarla birlikte fermentasyon olaylarının hazırlayıcısıdır. Funguslarda çoğalma: Funguslarda çoğalma 3 yolla olur: (1)Vejetatif çoğalma (2)Eşeysiz çoğalma (3)Eşeyli çoğalma (1)Vejetatif çoğalma: Fungusun herhangi bir vejetatif kısmından yeni kısımların veya yeni bireylerin gelişmesidir. Örneğin, herhangi saprofit bir fungustan küçük bir parça alınıp steril besin agar ortamına ekildiğinde çoğalma başlar. (2)Eşeysiz çoğalma: Herhangi bir birleşme olmadan, fungusun özel üreme organları içerisinde yeni bireyler meydana gelmesidir. Eşeysiz çoğalmada önemli rol oynayan spor'lar, ya bir hifin ucunda veya sporangium kesesi içinde meydana gelirler. Hifin ucunda oluşanlar, hiften kolaylıkla ayrılarak havaya geçerler ve uygun bir ortam buldukları zaman çimlenerek yeniden bir hif meydana getirirler. Bu tip sporlara genellikle conidium denir. Bazı funguslar ise sporlarını sporangium içinde oluştururlar. Bu sporlar sporangium kesesinin çatlamasıyla havaya geçerek uygun ortam bulduklarında çimlenirler. Sporangium içinde oluşan bu sporlardan hareketsiz olanlarına aplanaspor, hareketli olanlarına ise zoospor adı verilir. Spor tipleri Conidium zoosporlar Conidium zoospor Zoospor keseleri İkinci bir eşeysiz çoğalma şekli vejetatif hücrelerin tomurcuklanması şeklindedir. Bu tip çoğalma mayalarda sık görülür. Üçüncü eşeysiz çoğalma bölünme şeklindedir. Vejetatif hücre, bütün elemanları ile birlikte ortadan ikiye ayrılır. Dördüncü eşeysiz çoğalma şekli, vejetatif hifin parçalanması şeklinde olur. Burada da hif hücreleri birbirinden ayrılır, her bir hücre tıpkı bir spor gibi çimlenerek yeni hifleri meydana getirir. Bazen bu ayrılan hücreler kalın bir çeperle çevrilerek bir nevi dinlenen bir spor haline gelir ki bu dinlenen spora klamidospor denir. (3)Eşeyli çoğalma: İki uygun nukleusun birleşmesine dayanır. Bu çoğalma; Plasmogami Karyogami Mayoz olmak üzere 3 devrede gerçekleşir. Eşeyli çoğalmaları olmayan veya olsa da henüz saptanamamış olan bütün funguslar Deuteromycetes sınıfına katılmıştır. Funguslarda gerçek anlamda eşeyli birleşme, eşey hücreleri olan gametler arasında cereyan eder. Birleşmeden sonra meydana gelen eşeyli spor (zigot)'un durumu her fungus için farklıdır. Bir çok türde zigotun etrafında kalın bir çeper meydana gelerek onu kötü çevre koşullarından korur (örnek: oospor). Epidermis ve stomalar YABANCIOTLAR VE ÇİÇEKLİ PARAZİT BİTKİLER: Yabancı otlar ve çiçekli parazit bitkiler, Cormophyta (Farklılaşmış bitkilere bağlı Angiosperm (çiçekli bitkiler) bölümündedir. Yabancı ot kültüre alınmış tarım alanlarında insan eliyle ekilmediği halde bu alanlara giren ve orada gelişerek kültür bitkilerinin besinlerine ve bütün yaşama alanlarına ortak. olan bitkilerdir. Türkiye'de yabancı otların bilhassa hububat alanlarında çok zararlı olmalarına karşılık , bir çekirge ya da rastık hastalığı zararı gibi gözle hemen fark edilemediği için mücadelesi ihmal edilegelmektedir. Yabancı Otların Genel Özellikleri: Yabancı otlar çok çabuk yaygınlaşırlar. Buna şu üç özellikleri sebep olmaktadır: 1.Yabancı otların çevreye uyma yetenekleri yüksektir. Yabancı otlar çok uzun yıllar boyunca doğal seleksiyona uğramışlardır. Bu nedenle, hem uygun olmayan ve değişik ekolojik şartlara çabucak adapte olurlar, hem de kültür bitkilerinden daha kanaatkardırlar. 2.Genellikle çoğalma yetenekleri kültür bitkilerinden üstündür. Çünkü çoğalma organları çok zengindir. Yabancı otlar tohumlarıyla, kök ve rizomlarıyla, hem tohum hem de kökleriyle ve yumrularıyla çoğalırlar. Aşağıda yurdumuz için önemli yabancı otlardan çoğalma durumlarına göre örnekler verilmiştir. Tohumlarıyla çoğalanlar: Boreava orientalis Sarıot Avena fatua Yabani yulaf Cephalaria syriaca Pelemir Centaurea eyanus Peygamber çiçeği Sinapsis arvensis Yabani hardal Kök ve rizomlarıyla çoğalanlar: Agropyron repens Ayrık Sorghum halepense Kanyaş Circium arvense Köygöçüren Hem tohum hem de kökleriyle çoğalanlar: Convolvulus arvensis Tarla sarmaşığı Centeurea repens Acımık AIhagi camelorum Deve dikeni Yabancı otların çoğalma yeteneklerinin fazla olmasında doğal olarak (bilhassa tek yıllıklar için) çok bol tohum vermelerinin payı büyüktür. Örnek olarak., önemli birkaç yabancı otun verdiği tohum sayıları şöyle bulunmuştur. Yabancı otun adı 1 yabancı otun verdiği tohum sayısı Canavar otu (Orobanche) 20 000-30 000 Küsküt (Cuscuta) 20 000-30 000 Köy göçüren 4 000 Yabani hardal 1 200 Gelincik 10 000- 20 00 Papatya 5 300 3.Regerasyon yetenekleri de fazladır. Fiziksel olarak herhangi bir şekilde yaralandıkları zaman çok çabuk iyileşirler; yeniden sürgün verirler. Kurak veya sıcak havaların soldurduğu yabancı otlar, bu şartlar geçer geçmez tekrar eski sağlıklı durumlarını kazanabilirler. Yabancı otların yayılış şekilleri: Yabancı ot tohumları bir yerden başka bir yere çeşitli şekillerde ve vasıtalarla yayılırlar. Bunlar: (1)Rüzgar: Tohumların özel yapıları onların çok uzak mesafelere rüzgarla uçmalarını sağlamaktadır. (2)Su: Sulama suyu, dereler, sel suları yabancı ot tohumlarını çevreye kolaylıkla yayabilirler. (3)Kuşlar ve diğer hayvanlar: Kuşlar ve diğer hayvanlar da yabancı ot tohumlarını üzerlerinde taşıyarak veya dışkılarıyla yayarlar. (4) Yabancı ot tohumları ile karışık olan tohumlukların ekilmesi de her zaman rastlanan ve yabancı otların yayılmasını sağlayan bir olaydır. (5)Ziraat alet ve makineleri, eğer sık sık temizlenmezse yine yayıcı bir faktör olabilir. Yabancı otların meydana getirdiği zararlar: Yabancı otların meydana getirdiği zararlar, böcek ve hastalıklar nedeniyle meydana gelen zararlardan fazladır. Yabancı otlar bu zararlarını çeşitli şekillerde yaparlar: (1)Yabancı otlar kültür bitkilerinin ışıklanmasına engel olurlar. (2)Kültür bitkilerinin su ve besinine ortak olmak suretiyle zayıf düşürürler ve ürünü azaltırlar. (3)Yabancı otlar toprak sıcaklığını değiştirmek suretiyle de zarar yaparlar. Yabancı otlarla kaplı bir tarlada toprak sıcaklığı yaklaşık 3oC daha düşük olmaktadır. (4)Yabancı otlar tarım ürünlerinin değerini düşürürler. Yabancı ot tohumlu buğdaylardan yapılan ekmek renk ve tat bakımından düşük kaliteli olur. Örneğin Pelemir'li buğday unundan yapılan ekmek acılaşır. (5)Bazı yabancı otlar hayvansal ürünlerin kalitesini düşürür. Örneğin yabani sarımsak gibi otları yiyen ineklerin sütlerinde fena koku olur. Bazı zehirli yabancı otlar da hayvanların ölümüne yol açar. (6)Yabancı otlar böcek ve hastalıklara yataklık yaparlar. Örneğin Xanthomonas phaseoli yabani Legumineae'lerde, lahanalarda kök uru yapan Plasmodiophora brassicae yabani hardalda bulunur. Capsella bursa-pastoris (çoban çantası) üzerinde barınan yaprak pireleri virüs taşıyıcısıdırlar. Yabani otlarla savaş metodları: (1)Yabancı otların yayılmasına engel olmak: Bu başlık altında akla gelen tedbirler, temiz tohumluk kullanmak , hayvanlara yabancı ot tohumlarıyla karışık yemler vermemek , çiftlik gübresini fermantasyona tabi tutup yabancı ot tohumlarını öldürmedikçe kullanmamak , bulaşık alanlardan temiz alanlara hayvan nakletmemek , temiz ambalaj, alet ve makine kullanmak , sulama kanallarını, yolları ve ekilmemiş alanları temiz bulundurmaktır. (2)Mekaniksel savaş: Yabancı otların zamanında (tohum bağlamadan) elle yolunması, çapalanması, biçilmesi, yakılması, tarlanın sürülmesi gibi uygulamalar. (3)Rekabet bitkisi ile savaş: Arpa, çavdar, yonca, nohut, bakla, kendir, mısır, ayçiçeği gibi kültür bitkileri bu amaçla yetiştirilebilir. (4)Biyolojik savaş: Kültür bitkisi için zararlı olmayan, sadece yabancı otlara zarar veren böceklerin saptanıp, bu böcekleri kullanarak yapılan mücadele şeklidir. Ama bu metodun günümüzde yaygın olduğu pek söylenemez. (5)Kimyasal savaş: Bu amaçla organik ve inorganik karakterdeki herbisidler kullanılmaktadır. Bu herbisitler daha sonraki bölümlerde incelenecektir. Önemli Çiçekli Parazit Bitkiler: Çiçekli parazit bitkilerden tam veya yarı parazit olarak kültür bitkilerinde zararlı, olan 3 ana grup vardır: (1)Loranthaceae familyasından Viscum album (ökse otu) (2)Orobanchaceae familyasından Orobanche türleri (canavar otu) (3)Convoulaceae familyasından Cuscuta türleri (küsküt) (1)Viscum album (Ökse otu=burç) Yurdumuzda meyve, park ve orman ağaçlarının dal ve gövdelerinde yarı-parazit olarak bulunur. Klorofilli olduğundan ağaçtan emeçleriyle aldığı su ve ham besin suyunu mamul hale getirir, yani özümleme yapar. Orta Anadolu'da en fazla ahlat ve armut ağaçlarında görülür. Yaz ve kış yeşildir. Tutunduğu dal noktasından itibaren her yöne doğru dallanır, adeta bir çalı görünümü verir. Yapışkan meyvelerinden içindeki tohumlarıyla çoğalırlar. Çoğalmada ve yayılmada en büyük rolü kuşlar oynar. Kuşlar severek yedikleri meyveleri ağaçtan ağaca taşırlar, bu arada tohumları da yeni yeni ağaçlara ve dallara gagalarını temizlerken yapıştırırlar. Ökse otunun bulunduğu dal kısmının şişmesi (hypertrophie) karakteristiktir. Savaş: Ökse otu ile savaş iki şekilde yapılabilir: (a)Mekanik savaş, yani ökse otlarının kesilip uzaklaştırılması ve yara yerinin bir dezenfektanla muamele edilmesi (b)Hormon bileşimli ilaçların püskürtülmesiyle ökse otlarının yok edilmesi sağlanabilir. Bu amaç için 2,4-D etkili maddesi kullanılabilir. Bu ilacın %0.5'lik dozunun etkili olduğu saptanmıştır. En iyi yol, ökse otunu dipten kestikten sonra yara yerine yukarıda bildirilen ilacı püskürtmektir. Bu mümkün değilse kesmeden de püskürtülebilir. Yalnız bazı cins veya tür ağaçlarda hormona karşı duyarlılık olduğu unutulmamalı ve ilaçlar dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. (2) Orobanche spp. (Canavar otu) Yurdumuzda sebze (baklagiller ve patlıcangiller) ve bazı endüstri bitkilerinde çok zararlı olan, 'tam parazit' bitkidir. Klorofilsizdir. Yapraklar dumura uğramış, renksiz pulcuklar halini almıştır. Bitkilerin köklerine yerleşerek onlardan su ve besin maddelerini emerler, bu nedenle köklerinde yaşadıkları bitkileri bodur bırakır ve verimi düşürürler. Canavar otu tohumlarıyla çoğalır. Bir tek bitkiden 20 000-30 000 tohum meydana gelir ve bunlar toprağa karışırlar. Bulaşık toprağı bu tohumlardan arındırmak güçtür. Tohumlar uzun yıllar toprakta canlı kalabilirler. Yurdumuzda bulunan ve zararlı olan başlıca Orobanş türleri ve konukçuları: Orobanche erenata Bakla Orobanche ramosa Tütün Orobanhe cumana Ayçiçeği Savaş: Canavar otu için bugün en etkili savaş metodu mekanik yoldur. Canavar otları henüz tohum bağlamadan önce koparılmalı veya kesilmelidir. Çok bulaşık olan alanlarda ekim nöbeti uygulanmalıdır. Bazı türler için dayanıklı çeşit bulunabilir. Son yıllarda bazı kimyasal bileşikler canavar otuna karşı başarı ile kullanılmaktadır. Bunlardan Allyl alkol bileşimli 'Weed Seed Killer'in Orobanche cumana'ya karşı etkili olduğu saptanmıştır. 100 litre suya 225 cc ilaç karıştırılıp ayçiçeğinin kök boğazına pulverize edilir. Aynı ilacın baklada zarar yapan Orobanche crenata'ya karşı etkisiz oyduğu tespit edilmiştir. (3) Cuscuta spp. (Küsküt=Veremotu=Cin sakalı) Yurdumuzda asmadan yoncaya kadar bir çok kültür bitkisinde zararlı olan çiçekli parazit bir bitkidir. Orobanche gibi bu da klorofilsizdir. Tam parazit bir bitkidir. Yalnız ondan farklı olarak bitkilerin köklerinde bulunmaz, toprak üstü kısımlarına sarılarak emeçleriyle, bitkiyi sömürür. Sarılıcı kolları bitkiyi helezon şeklinde sarar ve bu kollar çok kolaylıkla bir bitkiden diğerine uzanır ve onu da zararlandırır. Bu parazite yakalanan konukçu bitki zayıf düşer, sararır ve sonunda ölebilir. Parazit bitkinin meydana getirdiği küçük tohumlar, konukçu bitkinin tohumlarıyla (bilhassa yonca tohumlarıyla) karışır ve bu şekilde yaydır. Toprakta uzun yıllar canlı kalır, hatta periyodik olarak çimlenir. Savaş: Tohumlarının kültür bitkisi tohumlarıyla karışmasını önlemek en iyi savaş yoludur. Kimyasal ilaçlar kültür bitkilerini de beraber öldürebilir. Bulaşık alanlarda total bir herbisitle veya yakarak konukçu bitkilerle birlikte yok edilmesi gerekir. Ekim nöbeti faydalıdır. PATOLOJİ Bitkilerde hastalığın ne olduğunu ilk konularda incelemiştik. Hastalık , hayat olayları seyrinin normalden uzaklaşması idi. İşte hastalıklı hayat olaylarından söz eden bilime patoloji diyoruz. Normal hayat olaylarını ise fizyoloji inceler. Patolojinin uğraştığı konuları 'patolojik anatomi' ve 'patolojik fizyoloji' olarak iki bölüm halinde değerlendirilmektedir. Patolojik Anatomi Patolojik anatomi, bitkinin morfolojik yapısında meydana gelen hastalıkları inceler. Bu yapısal incelemeye hücre ve hücre kısımlarından başlar, sonra doku ve organlardaki anormalliklere geçilir. Bu anormallikler tümör, çürüklük , sararma ve nekrotik lekeler şeklinde belli ederler. Patolojik Fizyoloji Patolojik fizyoloji, normalden uzaklaşan hayat olaylarını inceler. Bitkideki fizyolojik olaylarda meydana gelen anormallikleri belirlenmesi oldukça güç ve çok yönlüdür. Bitkinin normal hayat olaylarında olduğu gibi, hastalık halinde de bir çok biyokimyasal reaksiyonlar cereyan eder. Henüz bu olaylar zincirini tam olarak bilemiyoruz. Anormal çevre faktörünün veya bir parazitin tesirine karşı bitkilerin gösterdiği reaksiyonlar, hassasiyet veya dayanıklılığın mekanizması bugün üzerinde en çok durulan konulardır. Mutlak dayanıklılık veya bir bitkinin bir hastalığa yakalanma imkansızlığına bağışıklık (immunite) denir. Hastalık etmenlerinin de aynı şekilde çeşitli derecelerde hastalandırma yetenekleri yani 'virulans‘ı vardır. Parazitlerin virulansı da genlerle yönetilir. Hastalık etmenlerinden ırkların doğmasına yol açan olaylar, bitkinin uzun yıllar belirli bir hastalığa dayanıklı kalma olanağını ortadan kaldırır. Dayanıklılık: Hastalık etmeninin hücumundan bitkinin az veya çok kendini koruması yani dayanıklılık , patojenin dokuya girmesinden önce var olabileceği gibi, dokuya girdikten sonra da meydana gelebilir. Bitkilerin gösterdiği dayanıklılık kalıtsal veya sonradan kazanılmış olabilir. Kalıtsal dayanıklılık , genellikle tek bir genle (monogenic) veya çok sayıda genlerle (polygenic) yönetilir. Dayanıklı görünen bir bitki, her zaman gerçek dayanıklılığa sahip değildir. Bitkiler bazen dayanıklı olmadıkları halde, patojenin hücumundan uzak kalırlar. Bu dayanıklılığa 'zahiri dayanıklılık' denir. 1-Zahiri Dayanıklılık: Bu tür dayanıklılık başlıca 3 şekilde görülür: A. Bitki vejetasyon süresinin, hastalığın yoğunluk kazandığı devreye girmemesi. Örneğin geç çiçek açan meyve çeşitlerinin geç donların zararlarından kurtulması, erkenci patates çeşitlerinin yaprak bitleri ile taşınan virüslere daha az yakalanmaları gibi. B. Bazı bitkilerin süratle büyümeleri onları hastalıklardan koruyabilir. Örneğin, büyüme hızı sürme fungusu miselinin büyüme hızından fazla olan buğday bitkilerinin sürme hastalığından kurtulmaları, bu taktirde sap içinde sistemik olarak ilerleyen misel başağa kadar ulaşamamaktadır. C. Bitkilerdeki lentisel ve stoma gibi doğal giriş kapılarının patojenleri bünyeye sokmamaları durumu. Bazı buğday çeşitlerinde stomalar sabahın erken saatlerinde güneşin doğuşu ile birlikte açılırlar ve pas sporlarının çim borularını dokulara buyur ederler. Bazı çeşitlerde ise stomalar geç açılırlar, böylece pas enfeksiyonlarından korunmuş olurlar. Buna 'fonksiyonel dayanıklılık' da denir. II- Gerçek dayanıklılık: Bu dayanıklılık genetik şartlara bağlı bir dayanıklılıktır. A.Morfolojik dayanıklılık: Bitkinin yapısal özelliklerinden ileri gelen ve mekaniksel olan bir dayanıklılık şeklidir. Hastalık etmenlerinin girişi anında önem taşımaktadır. Bunlardan en çok görülenleri: 1)Yaprak ve meyvelerin tüy veya mumla kaplı oluşu. Örneğin bazı çeşitlerde patates yapraklarının çok tüylü oluşu, patates mildiyösüne karşı dayanıklılık meydana getirmektedir. 2)Kutikula ve epidermis hücrelerinin kalın oluşu da penetrasyonu önler. Örneğin kalın kabuklu patates yumruları, incelere oranla Patates Uyuzu (Streptomyces scabies) hastalığına daha az yakalanırlar.. 3)Stoma ağzının geniş veya dar oluşu da, hastalık etmeninin inokulasyon şansım, azaltır veya çoğaltır. Genellikle ergin bitkiler, genç bitkilere oranla hastalıklara daha dayanıklıdırlar (ergin bitki dayanıklılığı). Bu durum ergin bitkilerin anatomik yapısından ileri gelir. B.Protoplazmik dayanıklılık: Buna 'biyokimyasal dayanıklılık' da denebilir. Bitkilerde hastalıklara karşı dayanıklılık sağlayan bazı biyokimyasal maddeler vardır. Bunlardan bir kısmı bitkide doğal olarak bulunur; diğerleri de enfeksiyon sonucunda bünyede sonradan meydana gelir. 1.Doğal Olarak Bitkide Bulunan Kimyasal Maddeler: Doğal olarak bitkilerde bulunan ve dayanıklılık sağlayan maddelerden en önemlileri 'fenol bileşikleri'dir. Bu bileşikler mono ve difenoller, fenol glukozidler, flavonidler, antosiyaninler, aromatik amino asitleri, coumarin türevIeri yapısındadır. Dayanıklı bitkinin hücuma uğrayan organında fenol birikimi artmaktadır. Bu artış ya başka organlardan ö bölgeye olan 'fenol göçü' sayesinde veya diğer bir takım bileşiklerin sentezi veya parçalanması yoluyla olmaktadır. Doğal olarak bitkide bulunan maddelerin diğerleri fenol yapılı olmayanlarıdır. Bunlardan bir çoğu çeşitli bitkilerin hücrelerinde sentez edilen özel kimyasal maddelerdir. Örneğin, Allicin adlı kükürtlü bileşik sarımsakta, lsopimpineIlin ise bazı Citrus türlerinde bulunan antifungal bileşiklerdir. Doğal olarak bitkilerde bulunan ve dayanıklılığa direkt veya indirekt etki yapan en önemli kimyasal maddeler aminoasitlerdir. Özellikle Arginin, Lycin, Aspartik asit, Glutamik asit ve Methionine'nin dayanıklılıktaki rolü saptanmıştır. 2. Bitkilerde Enfeksiyon Sonucunda Oluşan Kimyasal Maddeler: Bu grupta bulunan ve dayanıklılık sağlayıcı maddeler genellikle 'fitoaleksin' adıyla anılırlar. Bunlar üzerindeki araştırmalar devam etmektedir. En önemlileri Pisatin, Isocoumarin, Phasoolin'dir. Parazitlerin hücumundan sonra bitkilerde önemli biyokimyasal ve fizyolojik değişmelerin olduğu bilinmektedir. Örneğin obligat parazitlerin hücumundan sonra çoğu zaman bünyede Indol asetik asit (IAA) metabolizmasında değişiklik olur ve bünyede IAA artar. Bu artışta enzimlerin önemli rolleri vardır. Bu kimyasal madde, dayanıklılık göstermekte olan hücreleri stimüle ederek onların süratle bölünmelerini sağlar. Böylece hastalık etmeninin çevresinde dayanıklı hücrelerden oluşmuş bir barikat meydana gelir. IAA'nın dokuda artışı, hücrelerde 'aşırı duyarlılık' (hypersensitivite) meydana getirmekte, yani onları hızla ölüme sürüklemektedir. Bu durum yaşamaları için kesin olarak canlı hücreler isteyen obligat parazitler için gelişme olanağını ortadan kaldırmaktadır. Şu halde, bazen aşırı duyarlılık da bir çeşit dayanıklılık olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, patateslerde Mildiyö hastalığına karşı dayanıklılıkta hypersensitivitenin rolü vardır. EPİDEMİYOLOJİ Bir hastalık , her zaman küçük bir çevrede ve belirli sayıda görülmez; bazen aynı tür bitkilerin yetiştirildiği çok geniş alanlarda da etkili olabilir. Böyle durumlarda bu bitkiler kitle halinde tahrip olurlar, onlardan ürün alma olanağı kalmaz. İşte bir hastalığın geniş alanlarda, fakat periyodik olarak görünmesi ve kültür bitkilerini istila etmesine epidemi denir. Epideminin dilimizdeki karşılığı salgın'dır. Salgınlardan bahseden bilime ise epidemiyoloji adı verilir. Zaman zaman büyük zararlara yol açan epidemiler, bir periyot halinde görülür, bir süre sonra kaybolup giderler. Yurdumuzda kültür bitkilerinde görülen belli başlı epidemik hastalıklar şunlardır: Hububatta Pas, Sürme; bağlarda Mildiyö, Külleme; sert çekirdekli meyve ağaçlarında Monilya; elmalarda Karaleke ve şeftalide Yaprak Kıvırcıklığı (Glok) v.b. Epidemileri meydana getiren hastalık etmenleri çoğunlukla obligat parazitlerdir. Epidemilerin Optimum Şartları Epidemileri meydana gelmesini sağlayan şartlar şunlardır: (1)Konukçu bitkinin bölgede yoğun olarak bulunması. (2)Konukçu bitkinin hassa olması ve patojenin bol olduğu devrede bitkinin inokulasyona elverişli durumda bulunması. Bitkinin hassas bulunmasından anlaşılması gereken hem bitki konstitüsyonu, hem de fenolojik bakımdan hassas devrede olmasıdır. (3)Enfeksiyon mevsiminde ortamda bol ve canlı inokulumun bulunması. (4)Hastalık etmeninin virulent olması. (5)İnokulumun kolayca ve süratle uzak mesafelere yayılabilmesi. Bu konuda en önemli rolü rüzgar oynar. (6)Hastalık etmeninin çoğalabilmesi. Bu son şart genellikle en önemli faktördür ve çevre şartlarıyla sınırlıdır. Sıcaklık ve nem patojenlerin çoğalmasında etkindirler. Patojenlerin epidemi yapma yetenekleri birbirinden farklıdır. Bunu direkt olarak patojenin genetik yapısı tayin eder. Çevre şartları ise epideminin ancak seyrini etkiler. Karapas (Puccinia graminis tritici) hastalığının yaz enfeksiyonları çevre şartları uygunsa 5-7 gün ara ile tekrar edebilir. Ama örneğin Buğday Rastığı (Ustilago nuda tritici)'nı ele alırsak , bu etmen yalnız başakta yumurtalıkları enfekte edebilir, embriyoda misel halinde yılı geçirir ve bu bulaşık tohumlar ekildiğinde meydana gelen başaklar rastıklı olur. generasyon hemen hemen bir yıl sürer. Epidemilerin Seyri ve Önceden Haber Verilmesi Epidemiler çoğunlukla dikkat çekmeden başlarlar. Sonra gittikçe yaygınlaşır, had dereceye ulaşır; sonunda da azalarak son bulurlar. Epidemilerin son buluşuna crisus denir. Epidemiler genellikle primer enfeksiyon ocaklarında değil, bunların meydana getirdiği sekonder enfeksiyon ocaklarından doğar ve yayılırlar. Yayılma, patojenin çoğalma kabiliyeti ve çevre faktörlerinin uygunluğu oranında süratle olur. Tek yılık bitkilerde epidemiler genellikle bir yıl sürer. Yıkıcı epidemiler, generasyon süresi kısa olan patojenler tarafından meydana getirilir. Bunlarla mücadele etmek güçtür. Epidemiler tarımsal ürünlerde büyük kayıplar meydana getirdiğinden ve zaman zaman ülkeyi ekonomik krize sokacak kadar önemli olduğundan, epidemileri önceden tahmin eden ve çiftçileri uyaran 'Tarımsal Uyarı Servisleri' kurulmuştur. Epidemilerin önceden haber verilebilmesi için, meydana geliş şartlarım iyi bilinmesi gerekir. Bu şartlar içerisinde iklimin önemi büyüktür ve elde meteorolojik bilgilerin tam olarak bulunması zorunludur. Bu alanda en iyi sonuç, Asma Mildiyösü (Plasmopara viticola)’nden alınmıştır. Karaleke hastalıkları için de epidemi şartları oldukça iyi etüd edilmiştir. Epidemilerin önceden haber verilebilmesi için hastalığın biyolojik ve ekolojik şartlarla ilgisi saptanmalıdır. Bu suretle hastalığın başlaması ve yaygın hale geçmesi hastalık çıkmadan önce bilinir. Ön tespit yapıldıktan sonra da çeşitli yayın araçlarıyla çiftçiler uyarılarak tedbir almaları istenir. BİTKİ HASTALIKLARINDAN KORUNMA (Hijyen ve Terapi) Kültür bitkileri ne kadar iyi bakım görürlerse görsünler, hastalıklardan tamamen korunmuş olamazlar. Hastalık etmenleri bazen büyük çapta bitki gruplarını zararlandırır, bazen de az sayıdaki bitkiler üzerinde kendilerini gösterirler. Büyük gruplar üzerindeki zararlandırma ekonomik kayıplar meydana getirdiği halde bitkinin hastalanması pek fazla önemli sayılmaz. Bu nedenle alınacak korunma tedbirleri öncelikle ekonomik önem taşımalıdır. Yalnız yurda yeni giren tehlikeli bir hastalık için ekonomik düşünceden önce, hastalığın yayılmasını önlemek ve ilk başladığı yerde onu etkisiz hale getirmek asıl amaçtır. Bir çok hastalıklar vardır ki mücadele yapmadan iyi bir verim alma olanağı yoktur. Hububat çiftçisi, tohumluğunu ilaçlamadan ekmemektedir. çünkü, uzun yılların kazandırdığı tecrübeler, çiftçileri bu işlemi yapmaya inandırmıştır. Demek ki bazen ortada hastalık yokken de önceden tedbir almak zorunlu olabilmektedir. Bitki korumanın amacı, bitkileri hastalıklardan korumak , hastalanmalarına engel olmak ve hastalıktan sonra tedavi etmektir. Bu tedbirlerden korumaya ait olanlara hijyen, tedaviye ait olanlara da terapi denir. Bitkileri hastalıklardan korumak , tedavi etmekten hem daha kolay hem de daha ucuzdur. Bitki hastalıklarıyla mücadelede başlıca şu tedbirler vardır: (1)Kültürel Tedbirler (2)Dayanıklı Çeşitlerin yetiştirilmesi (3)Biyolojik Savaş (4)Fiziksel Savaş (5)Kimyasal Savaş (6)Tarımsal Karantina Tedbirleri Kültürel Tedbirler Kültürel tedbirler, bitkileri hastalık etmenleri için uygun olmayan şartlarda yetiştirmek ve bu şartları hazırlamak demektir. Bu tedbirlerden birincisi bitkinin seçiminde alınır; o çevreye uyan, kaliteli, bol ürün veren çeşitler seçilir, sonra da bitkinin gelişebileceği optimum şartlar hazırlanır. Kültürel tedbirler pek çok olmakla birlikte, bunlardan bitki korumaya yardımcı olan üç tanesi şunlardır: Bitkiyi sağlıklı yetiştirmek: Zayıf yetişen bitkiler, çeşitli hastalıklara karşı daha duyarlı olurlar. Böylece bitkiler zafiyet parazitlerinin hücumuna uğrarlar. Zayıf düşmüş ağaçların Capnodis, Scolitis gibi böceklerin hücumuna uğradığı saptanmıştır. Bitkileri sağlıklı yetiştirmek için gübreleme, toprak işleme, sulama, ekim nöbeti ve yetiştirme yerinin seçimi gibi konularda titiz davranılmalıdır. Hastalık etmenleri için uygun olan koşulları ortadan kaldırmak: Aşağıdaki tedbirlerle hastalık etmenlerinin gelişip yayılabileceği ortam yok edilmiş olur. , (1)Bitkinin vejetasyon devresinin ayarlanması: Bitkilerin gelişimi ile patojenin yaşayışı aynı sürede paralel olarak devam eder. Bitkilerin vejetasyonunu ekimi erken ve geç yapmak suretiyle değiştirmek mümkündür. Böylece bitkilerin hassas devreleri, patojenin yaygın olarak bulunduğu devreden uzaklaştırılmış olur. Yani bitki-patojen ilişkisi bozulmuş olur. Örneğin, Orta Anadolu'da erken ekim yapmak suretiyle buğdayları Karapas hastalığından korumak mümkündür. (2)Ekim nöbeti: Bilhassa belirli kültür bitkilerine adapte olmuş patojenlerden bitkileri korumak için ekim nöbeti çok yararlıdır. Çünkü aynı yerde üst üste ekilen aynı cins veya türden kültür bitkilerinin kendilerine öz bir takım hastalıkları gittikçe yoğunlaşır; topraktaki kalıntılardan geçen hastalıklar artarak zararları şiddetlenir. Cüce Sürme ve Solgunluk hastalıkları böyledir. Ekim nöbeti topraktan geçmeyen bazı hastalık etmenleri için de koruyucu rol oynar. Patates mildiyösü, yaprak leke hastalıkları, böceklerle taşınan virüs hastalıkları gibi. Bundan başka kültür bitkilerinin toprağı tek taraflı sömürmesi toprak yorgunluğa neden olur. Tarımı yapılan kültür bitkisinin bir esas dahilinde periyodik olarak değişmesi, bu sakıncayı da ortadan kaldırmaktadır. (3)Bitkinin tarımından vazgeçmek: Bazı durumlarda hastalığın bitki üzerindeki zararlarıyla hiçbir ekonomik yolla mücadele olanağı kalmayabilir. Bu durumda belirli bir süre veya devamlı olarak o bitkinin tarımından vazgeçilebilir. Geçmiş yıllarda Seylan'da Kahve Pası Hastalığı yüzünden kahve tarımı terkedilmiş, çay tarımına dönülmüştür. Hastalık etmenlerinin yayılmasına engel olmak: Bu başlık altında Sanitasyon ve Eradikasyon tedbirleri incelenecektir: (1)Sanitasyon: Bir hastalığın başlamasına ve bulaşmasına engel olmak için alınan tedbirlerdir. Bu tedbirler çok çeşitlidir: Yere dökülen hastalıklı yaprak , dal ve meyvelerin toplanması; tarla bitkilerinde bitki artıklarının toplanması, yakılması, gömülmesi, budama aletleri ve bıçaklarının her kullanışta dezenfekte edilmesi; temiz ve hastalıksız ambalaj kapları kullanılması hemen akla gelen sanitasyon tedbirleridir. (2)Eradikasyon: Bazı hastalıkların hayat devrelerinin bir kısmı ara konukçu bitkilerde geçer. Bazı hastalıkların da kışlamasına ve ertesi yıla intikallerine yardım eden, yataklık yapan yabancı otlar vardır. İşte bu ara konukçu bitkilerle, yataklık yapan yabancı otların (bazen kültür bitkileriyle birlikte) yok edilmesi işlemine eradikasyon denilir. Buğday Karapasının ara konukçusu Berberis bitkisinin imhası eradikasyona en güzel örnektir. Böylece ilkbaharda ortaya çıkacak primer enfeksiyon ocaklarını yok ettiğimiz gibi Berberis'ler üzerinde yeni pas ırklarının oluşumuna da engel oluruz. Aynı şekilde bir çok fungus, bakteri ve virüs hastalıklarının çevredeki yabancı otlarda kışladığını veya bunların ertesi yıl için enfeksiyon ocağı olduğunu söylemeliyiz. Bazı önemli durumlarda patojenle birlikte kültür bitkisi de yok edilir. Bu işlem yurda yeni giren ve süratle yayılma tehlikesi gösteren hastalıklar için uygulanabilir. 1961 yılında yurdumuza Avrupa'dan giren 'Tütün Mildiyösü' için Trakya'da böyle bir eradikasyon işlemi yapılmış ve bölgede 5272 da tütün Tarım Bakanlığı'nca imha edilmiştir. Dayanıklı Çeşitlerin Yetiştirilmesi Kültür bitkilerinde zararlı olan bir çok hastalıkların henüz ekonomik kimyasal savaş metodu henüz bulunamamıştır. Bazı hastalıklar için kimyasal ilaçlar kullanılarak yapılacak etkili bir mücadele şekli saptanamamışken, diğer bazılarında ise ilaçlama ekonomik olmamaktadır. Örneğin virüs hastalıkları, fungal ve bakteriyel solgunluk hastalıkları için etkili bir ilaç henüz yoktur. Bunun yanında hububat Pas hastalıkları ile kimyasal savaş da ekonomik olmamaktadır. Bu gibi hastalıklar için başvurulacak tek yol, dayanıklı çeşitlerin yetiştirilmesidir. Bu metot, günümüzde ileri ülkelerde üzerinde en çok durulan konudur. İlaçlı mücadele, çoğu zaman akla ilk gelen te4bir olmakla birlikte bir çok sakıncaları da vardır. Her şeyden önce ürünün maliyetini yükseltir, yani çiftçiye ekonomik külfet yükler. Çünkü ilaç ve bu ilaçları uygulama aletlerinin fiyatları Yüksek , işçilik pahalıdır. İkinci olarak kimyasal maddeler insan ve hayvan sağlığına ve bazı bitkiler için ise kaliteye olumsuz etkide bulunurlar. İlaç kalıntıları insan ve hayvanlar için toksik etki yaptığı gibi, bazı ürünlerin kalitesini düşürür, aynı zamanda çevre kirliliğine de neden olurlar. Dayanıklı çeşit yetiştirme bir çok durumda ekonomiktir. Yalnız, dayanıklı çeşit yetiştirmek için önceden yapılan çalışmalar masraflı olabilir. Dayanıklı çeşit yetiştirmek için yapılan ıslah çalışmalarında amaç, yalnız canlı etmenlerin sebep olduğu hastalıklar değildir. Bunların yanında iklim şartlarına uyamadığı için hastalanan bitkiler yerine, dayanıklı olanları yetiştirilir. Örneğin, erken çiçek açtığı için her yıl dondan zarar gören badem çeşidi yerine geç çiçek açan bir çeşit bulunur veya belirli bir kuraklık derecesinde ürün vermeyen bir bitki çeşidi yerine kurağa dayanıklı çeşitler üretilir. Bu alanda çalışan fitopatoloğun ıslahçı ile işbirliği yapması en iyi yoldur. Dayanıklı çeşit elde edilmesinde genellikle üç yol vardır: Seleksiyon, kombinasyon ve genetik mühendisliği olmak üzere. a)Seleksiyon: Seleksiyon çalışmalarında metot şudur: Hastalığın yoğun olarak çıktığı yerlerde, hasta bitkiler arasında sağlamlar aranır ve seçilir. Bu bireyler ya gerçekten dayanıklı oldukları için sağlam kalmışlardır veya tesadüfen enfeksiyondan kurtulmuşlardır. Bunu önceden ayırt etmek olanağı yoktur. Seçilen bu sağlam bireyler epidemi ortamından seçilmeli ve suni epidemi yapmak suretiyle durumları kontrol edilmelidir. Sonra bu teksel bireylerden elde edilen döller üzerinde yine suni epidemiler meydana getirilir. Eğer sonuç olumluysa, o zaman üretime geçilir. Yurdumuz, birçok kültür bitkisinin anavatanıdır. Bu nedenle seleksiyon için geniş kaynaklar vardır. Bu kaynaklardan uygun bir seleksiyonla faydalanılabilir. Yalnız, bulunan çeşidin diğer özelliklerinin (kalite, verimlilik gibi) de iyi olması gerekir. Seleksiyon metodu kolay ve oldukça ucuz bir metoddur. b)Kombinasyon: Dayanıklı çeşit elde etmede ikinci yol kombinasyondur. Bu metod seleksiyondan daha güçtür. Uzun zaman çalışmayı gerektirir. Kombinasyon çalışmasında dayanıklı fakat diğer özellikleri kötü olan bir çeşit alınır, özellikleri iyi olan diğer çeşitle melezlenir. Bundan elde edilen F1 melezleri kendi aralarında yeniden çaprazlanarak F2'ler elde edilir. Bunlar arasında seleksiyon yapılır, kötüler atılır, iyiler geriye doğru melezlenir ve bu işlem amaca ulaşıncaya kadar sürdürülür. Elde edilen hatlar arasında dayanıklı ve iyi özelliklere sahip olanlar çıkabilir veya çıkmayabilir. Eğer amaçlanan özelliklere sahip hatlar elde edilebilmişse, bu hat homozigot mukavim olmalı, yani bu özelliğini döllerine aktarabilmelidir. c) Genetik Mühendisliği: Genetik mühendisliği, canlıların kalıtsal özelliklerini değiştirerek , onlara yeni işlevler kazandırılmasına yönelik araştırmalar yapan bilim alanıdır. Bu uygulamalarla uğraşan bilim insanlarına "genetik mühendisi" denir. Genetik mühendisleri, genlerin yalıtılması, çoğaltılması, farklı canlıların genlerinin birleştirilmesi ya da genlerin bir canlıdan başka bir canlıya aktarılması gibi çalışmalarla uğraşırlar. Böylece hastalıklara dayanıklı bitkiler elde edilmeye çalışılır. İster seleksiyonla ister kombinasyonla elde edilmiş olsun bir dayanıklı çeşit uzun yıllar ve her bölgede bir hastalığa dayanıklı olamaz. Başka bir ifade ile dayanıklılık sürekli ve mutlak değildir. Patojenlerin de bunlara karşı silahları vardır. Patojenlerden pek çoğu devamlı olarak yeni ırklar oluştururlar. Bu yeni ırklar ya mutasyonla veya heterokaryosisle meydana gelir ve her ırkın kendine özel virulens yeteneği geni veya genleri vardır. Aynı şekilde çevre şartları (sıcaklık , nem, ışıklanma durumu, toprak karakterleri) da dayanıklılığı etkiler. Bu yüzden bir bölgede dayanıklı olan bir çeşit diğer bir bölgede dayanıklı olmayabilir. Bu ya çevre şartlarının ya da patojenin o iki bölgedeki ırklarının ayrı olmasından ileri gelir. Örneğin Karaleke hastalığına Konya Ereğlisi'nde dayanıklı olan Amasya elma çeşidi, Amasya ve Kastamonu'da duyarlıdır. Dayanıklılık çalışmaları, ülkenin çeşitli yerlerinden alınan virulensi çok yüksek patojen ırklarıyla yapılmalıdır. Elde edilen çeşit de bu ırkların hepsine karşı dayanıklılık göstermelidir. Biyolojik Savaş Bir önceki bölümde açıklandığı gibi kimyasal savaş yollarının çeşitli sakıncaları, insanları bunun dışında tedbirler almaya zorlamaktadır. Bunlardan birisi de biyolojik savaştır. Biyolojik savaş, parazit olan canlıların yine bir başka canlı tarafından yok edilmesi demektir. Son yıllarda bu alanda geniş çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle entomolojik problemlere karşı başarılı sonuçlar da alınmıştır. Bugün bir çok böcek türü bakteriler ve funguslarla yok edilebilmektedir. Fitopatolojik konularda ise henüz başarılı sonuçlar alınmış değildir. Tabiatta bir fungus üzerinde parazit olarak yaşayan başka bir fungus veya bakteri vardır. Keza bakterilerin can düşmanları bakteriofaj’lar vardır. Bu fajlara bakteri yiyen viruslar da denebilir. Fakat bunlardan pratikte faydalanma olanağı henüz bulunamamıştır. Bugün tabiatta gördüğümüz mikroorganizmalar arasındaki 'antagonistik simbiyosis‘ (parazitizm) olayları fitopatolojide biyolojik savaş çalışmaları için bir ümit kaynağıdır. Tabiatta bulunan mikroorganizmalar arasındaki bu ilişkiden birkaç örnek verecek olursak ; Darluca filum adındaki fungus ve Xanthomonas uredovorus adındaki bakteri Pas uredospor yataklarında bulunur ve onların parazitidir. Bazı Actinomycetes' lerin toprakta artması, toprakta bulunan ve çökertmen etmeni olan Pythium spp. populasyonlarını azaltmaktadır. Virüs, bakteri ve funguslardan böceklere arız olanlar vardır. Bunlardan en tipik , pratiğe intikal etmiş olan örnek bazı Lepidopter'lere karşı kimyasal ilaç gibi tedarik edilen Bacillus thrungiensis bakterisidir. Fiziksel Savaş Diğer savaş olanaklarının olmadığı yerlerde veya bitkileri korumak için yardımcı olan bir metot da fiziksel savaş metodudur. Fiziksel savaş iki şekilde olur: (1 )Mekanik (2)Termik (1)Mekanik: En basit fiziksel savaş metodu, mekanik yollarla hastalıklı bitki kısımlarının veya hastalık etmenlerinin yok edilmesidir. Sonbaharda dökülen hastalıklı yaprakları toplamak , kurumuş ve ağaçta kalmış dal ve meyveleri temizlemek , bazı durumlarda bitkileri kökünden çıkarmak ve imha etmek çok defa yapılan ve yapılması gereken işlemlerdir. Bunlara sanitasyon konusu incelenirken değinilmiştir. Bitkilerin hasta kısımları, hastalık etmeninin yayılmak için spor vermeye başlamasından önce kesilip yok edilmelidir. Örneğin armutlardaki Karaleke hastalığında (Venturia pirina) sıracalı dallar erken ilkbaharda yeni konidiler oluşturmadan önce budanırlar. Özellikle bakteri hastalıklarında bitki kısımları kesilirken her defasında kesici alet sterilize edilir. Limonlarda uç kurutan, sert çekirdekli meyvelerde Monilya, meyve ağaçlarında kök uru, zeytinlerde dal kanseri ve yine meyve ağaçlarında ökse otu savaşımında bıçakla temizlik yapma zorunluluğu vardır. Tarla bitkilerinde ve sebzelerde zararlı olan Canavar otu'yla da en etkili mücadele şekli elle toplamaktır. Bahçelerde çapa veya elle yabancı otların temizlenmesi de bir çeşit fiziksel savaştır. Mekanik tedbirlerin hepsi bu kadar değildir. Bu tedbirler diğer bitki yetiştirme derslerinde de anlatılmış veya anlatılacaktır. (2)Termik: Termik tedbirler, hastalık etmeninin yok edilmesi, uzaklaştırılması için başvurulan ısıtma ile ilgili tedbirlerdir. Bunlardan en tipiği ve bilineni donlara karşı uygulanan termik tedbirlerdir. Özellikle subtropik bitkileri (örneğin turunçgiller) dondan korumak için çalı çırpı yakmak , ısıtıcı soba kullanmak ve suni sis tabakası meydana getiren aletler kullanmak bu konuda örnek verilebilecek tedbirlerdir. Isı tatbiki ile toprak dezenfeksiyonu sık sık başvurulan tedbirlerden birisidir. Tohum veya fide yastıklarında ekimden önce kuru çalı çırpı yakmak , toprağı yüzden dezenfekte eder. Sıcaklığın etkisi toprağın derinliklerine inemez. Hasattan sonra anız ve otların yakılması da bir bakıma termik tedbirdir. Sıcak su ve buharla toprak dezenfeksiyonu küçük alanlar (yastıklar, seralar gibi) için önerilir. Buharla sterilizasyon pahalıya malolan bir işlemdir. Genellikle toprak bakterileri 65 oC' de, funguslar 100 oC'de 30-35 dakikada ölürler. Tohumluğun sıcak buharla veya sıcak su ile dezenfeksiyonu da mümkündür ve halen kullanılan bir metoddur. Yalnız dikkat ister çünkü, yoksa tohumlara zarar verilebilir. Buğday ve arpa Açık Rastık hastalıklarında misel tohumun içinde olduğu için ilaçla yok edilemez. Bunun için tohumlar önce 4 saat süreyle 25-30 oC'deki suda şişmeye bırakılır. Bu süre sonunda çıkarılan tohumlar 10 dakika 50-52 oC'deki suya daldırılır. Böylece embriyo içindeki miseller yok edilir. Çiçek soğanları da aynı şekilde sıcak suya daldırılarak (43.5 oC’de 1.5-4 saat) dezenfekte edilir. Suya biraz Formalin (1:200) katılırsa daha etkili olur. Kimyasal Savaş Bitki koruma alanında kullanılan ilaçlardan en önemlileri Fungisid (fungus öldürücü), bakterisid (bakteri öldürücü), herbisid (yabancı ot öldürücü) ve insektisid (böcek öldürücü)'lerdir. Bunlardan şu an bizim için en önemli olanı Fungisid grubudur. Bu ilaçlar çoğu zaman bakterisid etkiye de sahiptir. Fungusları gelişmekten alıkoyan maddelere Fungustatik , üremeden alıkoyan maddelere ise Anti-sporulant denir. Fungisidlerin tarımsal savaş alanında kullanılış tarihi oldukça yenidir. Bitki hastalıklarına karşı fungisid olarak Bakırsülfat (göztaşı) 18. Yüzyılda ilk defa kullanılmıştır. Kükürt'ün kullanılışı ise bir yüzyıl sonradır. 19. Yüzyılın bu alanda en önemli buluşu Bordo Bulamacı'dır. Bugün hala bu mükemmel ilacın geniş bir kullanım alanı vardır. Son yüzyılın en önemli buluşları ise ıslanabilir kükürt içeren preparatlarla organik yapıdaki preparatlardır. Fungisidlerin Sınıflandırılması Fungisidlerin Sınıflandırılması A-KORUYUCU FUNGİSİDLER Toz preparatlar ince zerreli olmalı, bitki yüzeyine iyi dağılabilmeli, yapışabilmeli ve topaklanmamalıdır. Suda ıslanabilir ilaçlarda iyi bir süspansiyon kabiliyeti (ilaç zerrelerinin suda uzun zaman çökmemesi), incelik , iyi yapışma ve ıslatma kabiliyeti aranır. İlaç püskürtüldükten kısa bir süre sonra, çeşitli nedenlerle bitki yüzeyinden kaybolmamalıdır. Emülsiyon preparatlarda ise iyi bir emülsiyon kabiliyeti, yayılma ve yapışma özelliği A.Bakırlı fungisidler: Fungisidlerden ilk kullanılan ilaç bakırsülfat yani göztaşıdır. Bakırsülfatı, Prevost isimli araştırıcı, sürme hastalıklarına karşı tohum ilacı olarak ilk defa kullanmıştır (1807). Daha sonra Millardet, asma mildiyösüne karşı Bordo Bulamacını kullanmıştır (1882). Bordo Bulamacı, bugün de bir çok hastalıklar için kullanılan biyolojik etkisi yüksek bir fungisiddir. Günümüzde daha çok koruyucu olarak çiçeklenmeden önce kullanılmaktadır. Bordo Bulamacına katılan kireç, bakırsülfatın asit reaksiyonunu nötralize eder; aksi halde tek başına göztaşı bitkileri yakar. Bu bulamacın hazırlanması biraz güçtür ve hazırlandıktan hemen sonra kullanılmalıdır. Uygulamadan sonra yağmur yağdığı taktirde ilaçlama tekrarlanmalıdır. Bir kapta 0.5 k g sönmemiş söndürülür veya 1 k g sönmüş kireç az miktarda su ile eritilir. 100 litrelik fıçıya süzülerek akıtılır ve su ile 50 litreye tamamlanır. 50 litrelik fıçıda ise 1 k g göztaşı (CuS04) eritilir. Göztaşı eriyiği yavaş yavaş kireç sütünün üzerine karıştırılarak dökülür. Bu şekilde bulamaç hazırlanmış olur. Asitliği ya fenolftaleinli kağıda veya passız bir çivi ile kontrol edilir. Çivi yarısına kadar süspansiyona batırılır. Bulamaç asit reaksiyonda ise çivinin batan yarısı hafif kızarır. Bu taktirde ilacımıza bir miktar kireç sütü ilave etmemiz gerekir. Çünkü Bordo Bulamacının reaksiyonu asit olursa bitkilerde yakma yapar; reaksiyon nötr veya hafif kalevi olmalıdır. Günümüzde Bordo Bulamacının yerine hazırlanması daha pratik olan hazır ve suda ıslanabilir bakırlı preparatlar da kullanılmaktadır. Bu preparatların bünyesinde bakıroksit, bakıroksiklorür, bazen de bakırfosfat veya bakırsülfat gibi bakır tuzları vardır. Hazır bakırlı ilaçlar toz halindedir. İstenildiği zaman su ile karıştırılıp bitkilere püskürtülür. Bu preparatlar genellikle %0.4 oranında ve meyve ağaçlarında çiçekten önce kullanılırlar. Soğuk , donlu ve fazla nemli havalarda ilaçlama yapılmaz. Ayrıca sert çekirdekli ağaçların bakıra karşı hassas olduğu unutulmamalıdır. Bakırlı ilaçlar Mildiyö, Karaleke, Glok , Monilya ve bazı bakteriyel kökenli hastalıklara karşı kullanılmaktadır. B.Kükürtlü Fungisidler: Toz kükürt 1848 yılından beri Asma Küllemesine karşı kullanılmaktadır. Bugün toz kükürtle beraber suda ıslanabilir kükürtlü preparatlar geliştirilmiştir. Bu preparatların içerisine uygun bir yayıcı ve ıslatıcı madde ilave edilmiştir. Kükürt, funguslara H2S gazı haline geçmek suretiyle etki yapmaktadır. Sıcaklık 16oC'nin altında ise, kükürt gaz haline geçmez ve etkisiz kalır. Aynı şekilde sıcaklık 35oC'nin üzerinde ise, kükürdün fitotoksik etkisi vardır. Toz kükürt içerisine 1/3 oranında kül, talk ve kaolen gibi taşıyıcı maddeler ilave etmek suretiyle kullanılır. Süspanse olan kükürtlü preparatlar bugün daha çok kullanılmaktadır. Bunlar yaprak lekeleri ve küllemelere karşı etkilidir. Bazı meyve ağacı hastalıkları (karaleke gibi) için de geç devrede etkilidir. TARIMSAL KARANTİNA TEDBİRLERİ İlk konularda da belirttiğimiz gibi bitki hastalıkları her ülkede, hatta bir ülkenin her bölgesinde aynı şekilde yaygın değildir. Hastalıkların yaygınlaşmasını etkileyen faktörler de daha önce belirtilmişti. Bunlar konukçu bitki varlığı ile birlikte çevre faktörlerinin uygunluğu ve hastalık etmeninin (hastalık yapabilme yeteneğinde olması şartıyla) varlığıdır. Bazen bir bölgede bir cins veya tür bitki bol miktarda bulunabilir. çevre faktörleri de o bitkilerin bazı hastalıkları için uygun olabilir, ama bu hastalıklar o bölgede bulunmayabilir. Bunun nedeni, her türlü şartlar uygun olmasına rağmen hastalık etmeninin o bölgeye hiç girmemiş olmasıdır. Geçmiş yıllarda Avrupa bağlarında Mildiyö ve Külleme hastalıkları yoktu. Sonradan Amerika'dan getirilen asma anaçlarıyla bu hastalık etmenleri ülkeye sokuldu. çevre şartları ve diğer faktörler uygun olduğundan hemen hemen yayıldı ve bu arada Türkiye'ye de girdi. Ürünlerin hastalık ve zararlılardan korunması düşüncesi, ülkeleri bazı tedbirleri almaya zorlamıştır. İşte belli bazı hastalık , zararlı ve yabancı otların bulaşık olan yerlerden temiz olan yerlere girmesini önlemek amacıyla alınan yasal ve teknik tedbirlere 'Tarımsal Karantina' tedbirleri diyoruz. Bu tedbirler devlet tarafından alınır ve yasal düzenlemeler yapılır. Ayrıca tarımsal karantina işlerini idare edecek organizasyon kurulur. Yurdumuzda da böyle olmuştur. Karantina işlerini Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Kontrol Genel Müdürlüğüne bağlı Zirai Karantina Müdürlükleri (Hatay, İçel, İstanbul İzmir ve Samsun) yürütürler. Tarımsal karantina kanunu, bitkilerin veya bitki parçalarının yurda girmesine ilişkin bazı yasaklar ve şartlar koymuştur. Aynı şekilde yurt içinde hastalık ve zararlıların bir yerden diğer bir yere geçmesini amacıyla bazı yasal tedbirler düşünülmüştür. Bu duruma göre karantina tedbirlerini 'Dış Karantina' ve 'İç Karantina' olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Dış karantina tedbirleri, yurt dışında bitki ve bitki kısımları ile girmesi olası hastalık ve zararlıları önlemek amacını taşır. Bu amaçla bazı yasaklar ve şartlar' saptanır ve bunlar çeşitli dillerde yayınlanır. Bu yasak ve şartların saptanması güç bir iştir. Bunun için Türkiye'de var olan hastalıkların (biyolojik ve ekolojik durumları ile birlikte), bunların ulusal ekonomiye yaptığı zarar miktarının tam olarak saptanması gerekir. Gereksiz alınan bir yasak kararı, ekonomik sakıncalar ortaya çıkarır. Bunun aksi olarak , tehlikeli bir hastalık için verilecek giriş kolaylığı da büyük ürün kayıplarına neden olur. Şu halde yasakların saptanması işlemi titizlik isteyen bir işlemdir. Dış karantina tedbirleri 2 yönlüdür: Yasaklar ve şartlı karantina uygulamaları olmak üzere. Yasaklar: Yasaklar dış karantinada konulacağı gibi İç karantinada da uygulanabilir. Belirli bir bölgeden diğer bir bölgeye veya bir ülkeden diğerine her türlü şartlar altında ve kesin olarak bitki parçacıklarının girmesinin yasaklanmasıdır. Yurda girmesi tehlikeli olan ve