TİT 101 7. Hafta Ders Notu PDF

Document Details

BountifulSelenium

Uploaded by BountifulSelenium

Tags

ders notu milli mücadele tarih osmanlı imparatorluğu

Summary

Bu belge, TİT 101 dersinin 7. haftasına ait ders notlarını içerir. Millî Mücadele dönemi ve bu dönemde yaşanan olaylar, cemiyetler ve görüşler konusunda bir özet sunmaktadır. özellikle Mütareke dönemi, İtilaf Devletleri ve Osmanlı Devleti'nin ilişkileri analiz edilmektedir.

Full Transcript

6. HAFTA DERS PROGRAMI VE DERS NOTALARI MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ A. MÜTAREKE DÖNEMİ a. Mondros Ateşkes Anlaşmasının Uygulanışı b. İtilaf Devletlerinin İstanbul’a Gelişi ve Osmanlı Devleti’nin Duruma Bakışı c. Memleketin İç Durumu ve Cemiyetler 1. İstanbul’daki Vatansever Parti ve...

6. HAFTA DERS PROGRAMI VE DERS NOTALARI MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ A. MÜTAREKE DÖNEMİ a. Mondros Ateşkes Anlaşmasının Uygulanışı b. İtilaf Devletlerinin İstanbul’a Gelişi ve Osmanlı Devleti’nin Duruma Bakışı c. Memleketin İç Durumu ve Cemiyetler 1. İstanbul’daki Vatansever Parti ve Cemiyetler Wilson Prensipleri Cemiyeti Osmanlı Hürriyetperveran Avam Partisi Teceddüt Fırkası Millî Ahrar Fırkası Millî Türk Fırkası Millî Kongre Cemiyeti Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Vahdeti Milliye Heyeti 2. İtilaf Devletleriyle İşbirliği Yapmış, Millî Mücadeleye Karşı Ayrılıkçı Teşekküller ve Cemiyetler İngiliz Muhipleri Cemiyeti Hürriyet ve itilaf Fırkası Sulh ve Selâmeti Osmaniye Fırkası Teali İslâm ve Tarik-i Salah Cemiyetleri Kürt ve Kürdistan Teali Cemiyeti 3. Azınlıklar Tarafından Kurulan Cemiyetler Mavri Mira (Kara Gün) Cemiyeti Pontus Rum Cemiyeti Konu Metni: DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ’NDE PONTUS SORUNU Hınçak Cemiyeti Musevi Makabi ve Alyans İsrailit Cemiyetleri 4. Düşmanla Mücadele Amacıyla Kurulmuş Millî Cemiyetler Güney Kafkas Teşkilatı: Millî Şura ve Millî İslam Şurası Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti İzmir Reddi İlhak (Müdafaa-i Vatan) Cemiyeti Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye (Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk) Cemiyeti Kilikyalılar Cemiyeti d. Mustafa Kemal’in İstanbul’a Gelişi ve Duruma Bakışı A. MÜTAREKE DÖNEMİ a. Mondros Ateşkes Anlaşması'nm Uygulanışı Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmasından kısa bir süre sonra uygulamaya başlandı. İtilaf Devletleri, ateşkes şartlarının dışına çıkıp 7. maddeyi istedikleri gibi yorumlayarak yurdumuzu işgale başladılar.1 Bu işgaller, aslında Birinci Dünya Savaşı sırasında kendi aralarında imzaladıkları gizli paylaşım anlaşmalarının uygulanmasından başka bir şey değildi. İngilizler, 3 Kasım 1918'de Musul ve İskenderun'a girdiler. Daha sonra da Urfa, Antep, Maraş ve Adana'yı işgal ettiler.2 İtilaf Devletleri bu bölgeleri kendi aralarında yaptıkları paylaşım antlaşmasında Fransızlara vermişti. Bu nedenle daha sonraları bu topraklar, Fransızlara devredildi. Ayrıca İngilizler; Samsun, Merzifon, İstanbul, Çanakkale, İzmit ve Eskişehir'e asker çıkardılar. Fransızlar, İngilizlerin boşaltması üzerine; Hatay, Adana, Urfa, Antep ve Maraş'ı; İtalyanlar, Aydm'ın güneyinden itibaren; Muğla, Antalya ve Konya'yı işgal ettiler. Savaş sırasında bozguna uğrayarak Çanakkale'yi geçemeyen İtilaf Devletleri donanması, 13 Kasım 1918'de Boğazları işgal ederek İstanbul'a asker çıkardılar ve burada karargâh kurdular. Bu önemli olaylar gerçekleşirken Osmanlı Hükümeti, Mondros Ateşkes Anlaşması'nm maddelerine uyarak İtilaf Devletlerinin işgali karşısında etkisiz kalıyordu. Savaştan sorumlu tutulan İttihat ve Terakki üyeleri her yerde izleniyor, üyelerden ileri gelenler tutuklanıyordu. İş başına gelen hükümetler, İtilaf Devletlerinin istediği çizgide gitmedikleri için uzun süre iş başında kalamadı. Azınlıkların mebusları yüzünden işleyemez hâle gelen Osmanlı Mebusan Meclisi, padişah tarafından dağıtıldı. Ülkenin her tarafında düzensizlik ve kargaşa hâkim oldu. Yer yer başlayan işgaller karşısında Anadolu halkı hiçbir yerden emir almadan yurdunu, şerefini ve haysiyetini korumak için kendiliğinden mücadeleye başladı. Bir yandan mitingler yaparak haklı sesini yükseltirken, diğer yandan direniş birlikleri kurarak teşkilatlanmaya başladı. Mondros Ateşkes Anlaşması'nm bu ağır şartlan, İtilaf Devletlerinin Birinci Dünya Savaşı sırasında kendi aralannda çeşitli zamanlarda yaptıklan görüşmeler sonucu karara bağlanmıştı. Galip geleceklerine kesin gözüyle bakan İtilaf Devletleri, kendi aralarında yaptıkları gizli anlaşmalarla Osmanlı Devleti'ni paylaşmışlardı. 26 Nisan 1916'da İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Sykes-Picot (Seyko Piko) Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile; Boğazlar ve Doğu Anadolu Bölgesi, Rusya'ya, Akka, Hayfa limanlan ve Irak, İngiltere'ye, Kilikya, Kayseri, Harput, Suriye ve Musul, Fransa'ya verildi. İtalya'nın savaşa katılması ile paylaşım değişti ve bu antlaşma uzun sürmedi. Sykes- Picot Antlaşması imzalanırken İngiliz Valisi H. Mac Mahon (Mak Mahon), Hicaz Emîri Hüseyin ile Osmanlı Devleti'ne karşı isyan ettikleri taktirde, Arap bağımsızlığının onaylanacağına dair bir antlaşma imzalamıştı. İtalya'nın da paylaşıma katılması ile 19 Nisan 1917'de St. Jean de Mauri- enne (Sen Jan Dö Marien) Antlaşması, İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalandı. Rusya, ülkesinde ihtilal çıktığı için görüşmelere katılmamış ve imza atmamıştı. Bu antlaşma ile İtalya’ya, Anadolu'nun güneybatısının büyük bir kısmı verilmişti. 1917'de Rusya'da İhtilal çıkması ve aynı yıl Başbakan Venizelos'un çabasıyla Yunanistan'ın İtilaf Devletlerinin yanında savaşa girmesi, bu gizli antlaşmalann Birinci Dünya Savaşı sonunda farklı uygulanmasına yol açmıştı. Rusya, savaştan çekilerek haklarından vazgeçmiş; İtalya'ya vaat edilen bazı topraklar Yunanistan'a verilmişti. 18 Kasım 1918’de İngiltere Avam Kamarasında Lord Curzon bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmada Kürt, Arap, Ermeni, Rum ve Yahudilerin Türk egemenliğinden kurtanlarak kendilerini yönetme hakkının verileceğine dair vaatlerde bulunmuştu. Bu konuşmadan cesaret alan Ermeniler, Antlaşmanın 24. Maddesini de dikkate alarak tam bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin kurulması için 30 Kasım 1918’de İtilaf Devletlerine başvuruda bulundular. İstanbul’daki Ermeni Patriği de Avrupa’da temaslarda bulunarak bu isteklerine destek aradı. Ermeniler bir taraftan devlet 2kurmak için resmi olarak harekete geçmişken diğer taraftan da kurmuş oldukları komitelerle Doğu Anadolu’da Müslümanlara saldırmaya ve bu bölgeden onları göç ettirmek için farklı yollar denemeye başladılar. Fransızlar da Anadolu’daki Ermenileri kullanarak onların Kilikya’da askeri birlik olarak 1 2 Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatıralarım, (Haz.:Sümer Kılıç), İstanbul, 1993, s. 93 vd. Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Ankara, 1986, s. 36. kendilerine hizmet etmelerine olanak sağladılar.3 b. İtilaf Devletlerinin İstanbul’a Gelişi ve Osmanlı Devleti’nin Dununa Bakışı Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra ingilizler, 1 Kasım 1918'de Çanakkale Boğazı'ndaki mayınları toplamaya başlamışlar ve ertesi gün de Seddülbahir'de bazı keşiflerde bulunmuşlardı. 6 Kasım 1918'de istihkâmları işgal etmeye başladılar. İmzalanan protokol gereği, Boğazlarda az sayıda Türk subay ve eri kalacak; geri kalan birlikler İstanbul'a gönderilecekti. Bu arada, Çanakkale'ye bir İngiliz birliği çıkarıldı. İşgal, Çanakkale bölgesinde tamamlanınca, İtilaf Devletlerinden oluşan donanma İstanbul'a hareket etti. İtilaf Devletlerinin öncü kuvvetleri, 8 Kasım 1918'de İstanbul'a ulaştı. Bu kuvvetler, Fransız Konsolosluğu'na giderken, azınlıklar Beyoğlu sokaklannı işgal devletlerinin bayraklarıyla donatmışlar; sevgi gösterilerinde bulunuyorlardı. 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletlerinin donanması, Dolmabahçe önlerinde demirledi. Bu filoda İngiliz, Fransız, İtalyan gemilerinden başka Yunanistan'a ait gemiler de vardı. Böylece Amiral Calthorpe (Kal- torp), Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanırken Rauf Beye verdiği "Yunanlıların işgale katılmayacağı" sözünü de yerine getirmemiş oluyordu. İşgal kuvvetleri, İstanbul'daki stratejik bölgelere asker çıkardı. Bu kuvvetlerden iki bin kişi, Beyoğlu bölgesindeki kışla, yabancı okul ve hastane gibi kuruluşlarla bazı otel ve özel binalara yerleştirileli. Böylece İtilaf Devletleri askerleri İstanbul'a yerleşti. Şehrin asayişi bozuldu. Padişah ve hükümet baskı altındaydı. îtilaf Devletleri, uygulamaları ile İstanbul'u fiilen işgal ederek yönetmeye başlamışlardı. Hükümet ve diğer kurumlar varlıklarını şeklen sürdürüyorlardı. Mondros Ateşkes Anlaşması'mn hazırlıkları yapıldığı sırada, meclisten güvenoyu alamayan Talat Paşa Hükümeti, 8 Ekim 1918'de istifa etti. Padişah Vahdettin, hükümeti kurma görevini Ahmet İzzet Paşaya verdi. 14 Ekim 1918'de hükümeti kuran Ahmet İzzet Paşanın ilk faaliyeti, Mondros Ateşkes Anlaşması'm imzalamak oldu. Talat, Enver ve Cemal Paşalar ile İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelenleri, 1 Kasım 1918'de yurt dışına kaçınca, aynı gün Türk Harp Suçluları Tahkik Komisyonu kuruldu. 4 Gerek İngilizlerin baskısı gerek savaş suçlularının yargılanması sırasında Padişah’la görüş ayrılığına düşen Ahmet İzzet Paşa, 9 Kasım 1918'de istifa etti.511 Kasım 1918'de Tevfik Paşa, hükümeti kurmakla görevlendirildi. Tevfik Paşa Hükümeti, daha çok Ermeni istekleri ve savaş suçluları sorunları ile uğraşırken Padişah, İngilizlerin etkisi ve baskısı altında kalmış; Anayasa'nın 7. maddesine dayanarak 21 Aralık 1918'de meclisi kapat- mıştı.6 İngilizlerin baskısına dayanamayan Tevfik Paşa da 3 Mart 1919'da istifa etti. İşgal kuvvetlerinin her isteğini yerine getiren, İngiliz himayesini açıktan destekleyen Damat Ferit Paşa, Sadrazamlığa getirildi (4 Mart 1919). Kendisi hem VI. Mehmet Vahdettin’in eniştesi hem de yeniden kurulmuş olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın yöneticisiydi.7 Başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletlerinin siyasi ve askerî baskılan karşısında Padişah ve hükümet görevini yapamaz duruma gelmişti. Özellikle Sadrazam Damat Ferit Paşa, İngilizlerden yana ve Sultan Vahdet- tin’den ayn hareket ederek devlet yönetimini iki başlı hâle getirmişti. İstanbul’da ve ülke genelinde kargaşa hâkimdi. Devlet yöneticilerinin çoğunda bir karamsarlık hâkimdi. Onlara göre Osmanlı Devleti kesin olarak yenilmiş ve hiçbir karşı koymada bulunamayacak durumdaydı. Bu nedenle de adil olsunlar yahut olmasınlar İtilaf devletlerinin insafına kalmışlardı. Diğer bir görüşe göre de İtilaf devletleri insaflıydı ve Wilson ilkelerine güvenmekte ısrar etmeliydiler. Çünkü Wil- son İlkelerini ileri sürerek haklılıklarını ispat edebileceklerine inanıyorlar ve bundan başka çarelerinin olmadığını düşünüyorlardı. 3 Adnan Sofuoğlu, Kuvay-ı Milliye Döneminde Kuzeybatı Anadolu (1919-1921), Ankara, 1994, s. 37-42. 93 3 4 Hikmet Özdemir, Üç Jöntürk’ün ölümü, İstanbul, 2007, s. 42-48. 3 Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul, 1983, s. 17-22. 6 Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul, 1969, s. 9. 7 Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s. 47. 94 c. Memleketin Durumu ve Cemiyetler Mondros Ateşkes Antlaşması devletler hukukuna göre daimi bir barış antlaşması hükmünde değildi. Fakat İtilaf Devletleri bu antlaşmayı bahane ederek her türlü isteklerini yerine getirebiliyorlar ve antlaşmada olmayan hükümleri bile varmış gibi deklare ederek Osmanlı’yı parçalara ayırmayı amaç edinmişlerdi. Antlaşma hükümleri dışında asıl amaçları Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak, Batı Anadolu’yu Yunanlılara vermek ve OsmanlI’nın önemli petrol yatakları bulunan bölgeleri Suriye, Lübnan, Irak vb. yerleri Osmanlı’dan ayırmaktı. Osmanlı Devleti, 1914-1918 yılları arasında dört yıl süreyle çeşitli cephelerde savaşmıştı. Bu savaşlar, devletin gücünün daha çok azalmasına neden olmuştu. Birinci Dünya Savaşı'na çok sayıda askerle katılmak, askerin silahını, beslenmesini sağlamak, her şeyi savaş içinde düzenlemek zorunluluğunu doğurmuştu. Bu durum, ülke ekonomisini daha da zayıflatarak devleti, halkın günlük ihtiyaçlannı kar- şılayamayacak duruma getirmişti. Savaşın sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'mn şartları, bir devletin varlığını ortadan kaldıracak nitelikteydi. İttihat ve Terakki Cemiyetinin önde gelen isimleri, Enver, Talat ve Cemal Paşalar, savaş suçlamalarıyla karşılaşınca yurt dışına kaçtılar. Ateşkes anlaşmasının yedinci maddesini bahane eden İtilaf Devletleri, vatanın birçok bölgesini işgal etmişlerdi. Aynı zamanda İtilaf Devletlerinin baskısı sonucunda Padişah, 21 Aralık 1918'de Mebusan Meclisini feshederek meşrutî idareye son verdi. Wilson İlkelerinin hiçe sayılarak Mondros Ateşkes Anlaşması'nm imzalanması ve bu mütareke hükümlerinin hukuksuz biçimde uygulanması, Türk milletinin millî gururunu incitmişti. Bu durum can, mal ve namusuna da kastedilen Türk milletini direnmeye zorlamıştı. Ateşkes Antlaşmasının uygulaması sırasında Osmanlı ordu kumandanlarından bazıları tepki göstererek ordudan ayrılmışlar ve sivil görevlerde bulunuyorlardı. Bu tepkilerin en şiddetlisini Mustafa Kemal vermişti. Mustafa Kemal, antlaşmanın hükümlerinin ortaya çıkarabileceği olumsuzluklar hakkında Osmanlı Sadrazamı Ahmet İzzet Paşaya uyanlarda bulunmuştu. 3 Kasım 1918’de Harbiye Nezaretine çektiği telgrafta şunları söylüyordu: “...Suriye sınırım, Suriye vilayetimizin kuzey sının olarak düşünmekle beraber bu hususta başka bir görüş varsa bildirilmesi lazımdır. Suriye’de terk ettiğimiz veya bizimle irtibatı olan hiçbir kuvvet yoktur... Kilikya havalisinin Adana vilayetinin önemli bir kısmı olduğu bilinmekle beraber buranın sının da belli değildir.. 8 Fakat sadrazam bu telgrafa durumu oldukça hafife alan bir cevap vermişti. Mustafa Kemal’in öngörüleri doğrultusunda Pozantı’ya kadar olan Adana Vilayeti sınırları İtilaf devletlerince işgal edildi. Mustafa Kemal bunun üzerine ikinci bir telgrafla: “...mütareke şartlan hakkında İtilaf devletlerinin yanlış telakkilerini ortadan kaldıracak tedbirler alınmadıkça orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak, başka isteklerin önüne geçmeye imkan olmayacaktır.” 9 ifadeleriyle uyarılarını sürdürmüştür. Mustafa Kemal 2. ve 7. Ordulara da telgraf göndererek Suriye sınırının Osmanlı Devleti’nin Suriye vilayetinin kuzey sının olduğunu, Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerin esas alınarak bir hat oluşturulması gerektiğini, mütareke şartlanmn açık olmaması nedeniyle yapılabilecek işgal hareketlerine karşı uyanık olunması gerektiğini ve Türk tünellerini işgal edecek İtilaf kuvvetleri arasına Türk kuvvetlerinin yerleştirilmesinin uygun olacağını belirtmiştir.10 Osmanlı Hükümeti, işgal altında bulunmanın baskısıyla galip devletlerin isteklerini yerine getiriyordu. Bu nedenle Anadolu’ya gereken ilgiyi gösteremiyordu. Bir taraftan İtilaf Devletlerinin baskılan ile hükümetin görevini yapamaması, diğer taraftan işgal bölgelerindeki zulümler, vatansever Anadolu halkını tek başına direnişe sevk etmişti. Yerel imkânları seferber ederek kurdukları cemiyetlerle işgal güçlerine karşı koymaya başlamışlardı. Bu cemiyetlerin bir kısmı kurtuluşu Mustafa Kemal’in başlattığı mücadelede, diğer bir kısmı da İstanbul Hükümeti’nin politikalarında aramaktaydı. Ayrıca İtilaf Devletlerinin destek ve teşvikleri ile azınlıklar, Anadolu toprakları üzerinde kendi devletlerini kurmaya çalışıyorlardı. Bu amaçlarla 4 Osmanlı topraklarında genel olarak şu cemiyetler ortaya çıktı. Bunlar; İstanbul’daki Vatansever Parti ve Cemiyetler 8 Tevfik Bıyıklıoğlu vd., Türk İstiklal Harta I, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Ankara, 1962, s. 63. 9 Ayn. esr., s. 65-67. 10 Ayn. esr., s. 65. İtilaf Devletleriyle İşbirliği Yapmış, Millî Mücadeleye Karşı Ayrılıkçı Teşekküller ve Cemiyetler Azınlıklar Tarafından Kurulan Cemiyetler Düşmanla Mücadele Amacıyla Kurulmuş Millî Cemiyetler 5 1. İstanbul’daki Vatansever Parti ve Cemiyetler Wilson Prensipleri Cemiyeti Bu cemiyet, mağlup olmanın üzüntü ve sıkıntısını Wilson İlkelerine sığınarak yok etmek; devleti, milletler topluluğu içinde diğer devletlerle eşit hukuka sahip bir varlık hâline getirmek amacıyla 4 Aralık 1918’de kurulmuştu. Kurucuları arasında Halide Edip (Adıvar), Ahmet Emin (Yalman) gibi yazarların yanı sıra, öğretim üyeleri, ünlü gazeteciler, siyasiler ve başka aydınlar da bulunuyordu. Wilson Prensipleri Cemiyeti, Millî Mücadele’nin “Ya istiklâl, ya ölüm” parolasına ters düşen manda fikrini benimsemişti. Bu cemiyet kurtuluşu ancak Amerikan himaye veya mandasında aramaktaydı. Fakat Amerikan mandası fikri millî mücadele liderlerince ciddiye alınmadı.11 Osmanlı Hürriyet Perveran Avam Partisi Bu oluşum Fethi Okyar Bey tarafından kurulmuştur. Liberal görüşleri benimseyen ve programında da liberal fikirlere yer veren parti geniş bir katılım sağlayamadı. “Minber” adlı gazete vasıtasıyla fikirlerini halka yaynıaya çalışan partinin destekçileri arasında Mustafa Kemal de vardı.12 Teceddüd Fırkası İttihat ve Terakki Partisinin devamı olarak kurulmuştur. Her ne kadar İttihat ve Terakki Partisinin devamı olduğunu her platformda reddetmiş olsalar da İttihat ve Terakki Partisi teşkilatı bu parti de aynen devam etmiştir. Kurulduğu ilk yıllarda önemli destekçileri olsa da kısa zaman sonra destekçileri kalmamış ve yeterli ilgiyi görememiştir. Mustafa Kemal, bu partinin mensuplarına karşı millî mücadeleyi sabote edebilecekleri endişesiyle dikkatli davranmış ancak yurt dışına kaçmış İttihatçılarla ilgisi olmayanları ve Millî Mücadele taraftan olanları yanma almıştır.13 Millî Abrar Fırkası 8 Mayıs 1919 tarihinde kurulmuştur. Millî Mücadeleye yardımcı olmak yönünde tutum belirlemiş ve çalışmıştır.14 Millî Türk Fırkası Mondros Ateşkes Antlaşması’nm imzalanması ve işgallerden sonra 1919 yılının sonlarında kurulmuştur. Millî Mücadeleyi desteklemiştir.15 Millî Kongre Cemiyeti 28 Kasım 1918’de göz doktoru Esat Paşa ve tarihçi Abdurrahman Şeref Bey tarafından İstanbul'da kurulan bu cemiyet; çeşitli parti, demek, fakülte, ocak ve hayır kurumlannı içine alan yetmiş adet kuruluştan meydana gelmişti. Amaçları, Türkler hakkında yapılmış ve yapılmakta olan olumsuz propagandalara basın yoluyla cevap vermek, Türk milletinin haklannı ve tarihî özelliklerini duyurmaktı. 23 Mayıs 1919’da düzenlenen Sultanahmet Mitinginin düzenlenmesinde ve 28 Ocak 1920'de Mebusan Meclisinde Misakımillî'nin kabul edilmesinde önemli bir yere sahiptir. Esat Paşanın Sinop’a sürülmesi ile başsız kalan cemiyet, etkinliğini yitirmiş ve Son OsmanlI Mebusan Meclisinin açılmasıyla da etkinliklerine son vermiştir. Millî Mücadeleyi desteklemiştir.16 Anadolu Kadınlan Müdafaa-i Vatan Cemiyeti 5 Kasım 1919'da Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti adıyla Sivas’ta Türk kadınları tarafından kurulan bu cemiyet, İtilaf Devletleri temsilciliklerine çektikleri telgraflarla vatanlarının uğradığı işgali protesto etmişlerdi. Vahdeti Milliye Heyeti 11 6 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 2, İstanbul, 1986, s. 245-249. ^ Tarık Zafer Tunaya, ayn. esr., s. 71-75. 13 Ayn. esr., s. 92. 14 Ayn. esr., s. 460-464. 15 Ayn. esr., s. 531-535. 16 Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayatı ve Eserleri, Cilt I, Ankara, 1963, s. 200. Şubat 1919 sonlarında Osmanlı Ayan Meclisi Başkanı Ahmet Rıza Bey başkanlığında kurulmuştur. Amacı Millî Mücadeleyi desteklemek ve millî bir blok oluşturmaktır. Cemiyet içerisinde önemli bürokrat ve tanınmış siyasi kişiler yer almışlardır.17 2. İtilaf Devletleriyle İşbirliği Yapmış, Mîllî Mücadeleye Karşı Ayrılıkçı Teşekküller ve Cemiyetler Millî mücadeleye karşı olan bu cemiyetler, İtilaf Devletlerinin işgallerine karşı olmakla birlikte kurtuluşu, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Anadolu’da başlatmış olduğu mücadelede değil, İstanbul Hükümeti’nin politikalarında aramaktaydılar. Ancak bunlardan bir kısmı ayrı bir devlet kurmak amacıyla bölücülük de yapmaktaydı. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çıkan isyanlarda etkili olan bu cemiyetlerin başlıcaları aşağıdaki gibidir. Ingiliz Muhipleri Cemiyeti. Bu cemiyet 20 Mayıs 1919'da Sait Molla tarafından İstanbul'da kurulmuştur. Cemiyetin asıl amacı İngiltere’nin dostluğunu kazanmaktır. Cemiyet taraftarları İstanbul ve Anadolu’da Millî Mücadele’yi yıpratıcı propagandalarla aydınlar arasında İngiliz mandası fikrini yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Bu cemiyet mensuplarına göre İngiltere ile dostluk ilişkisi kurmak barışın elden geldiği kadar uygun şartlarda yapılmasını sağlayacaktır. Fakat o dönemde İngiltere’yi yöneten Başbakan Lloyd George, Türklere karşı düşmanca tavır sergilemekteydi. Cemiyette iki farklı görüş ortaya çıkmıştı. Birinci görüş samimi olarak İngiltere ile dostluk ilişkisi kurmak ve bu sayede Osmanlı çıkarlarına uygun menfaatler elde etmek istiyordu, ikinci grup ise cemiyeti Millî Mücadele aleyhine kullanarak özel menfaatler elde etme peşindeydiler. Bu menfaatçilerin önderi ko- numundaki Sait Molla, Papaz Fru adındaki bir İngilizle de işbirliği yaparak Millî Mücadele aleyhine propaganda yapmış ve memlekette isyanlar çıkarmaya çalışmıştır.18 Demeğin programında üstü kapalı olarak; “Uygar milletlerin, özellikle soylu İngiliz kavminin bilimsel, yazınsal, toplumsal, ekonomik gelişmelerinden OsmanlIların yararlandırılması” şeklinde ifade edilmiştir. Demeğin üyeleri arasında gazeteciler Refi Cevat (Ulunay), Refik Halit (Karay), Ali Kemal (bir ara İçişleri Bakam olarak görev yaptı) gibi şahıslar vardı.Bu cemiyet, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile iş birliği yapmış; İstanbul Hükümeti'ne ve işgal kuvvetlerine tam bir sadakat göstermiştir. Bu nedenledir ki örgüt ve yöneticileri hürriyet ve istiklâl yanlısı milliyetçi çevrelerce nefretle karşılanmış ve çeşitli yerlerde yöneticileri halk tarafından protesto edilmiştir. Hürriyet ve İtilaf Fırkası 191 l'de İttihat ve Terakki Cemiyetine karşı kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Mondros Ateşkes Anlaşması'yla ön plana çıktı. Anadolu'daki Millî Mücadele hareketlerine şiddetle tepki gösterdi. Millî hareketleri başarısızlığa uğratmak için, zararlı cemiyetlerle iş birliği yapmaktan çekinmedi. Tamamıyla İngiltere yanlısı bir tutum sergileyerek Anadolu’daki mücadeleyi isyan olarak nitelemiştir. Bu partiyi destekleyen çoğu aydın kişi, Amerika gibi bir ülkenin himayesi olmadan kurtuluşun imkânsız olduğunu yazı ve konuşmaları ile ortalığa yaynıakta ve moral bozmaktaydı. Muhalefeti, Millî Mücadeleye karşı kitlesel bir güç haline dönüştürmeye çalışarak TBMM’ye karşı ayaklanmaları desteklemiştir.19 1 Sulh ve Selâmeti Osmaniye Fırkası Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti ile Selamet-i Osmaniye Fırkasının birleşmesiyle kurulmuştur. Meşrutiyet ve demokrasi esaslanna dayanarak siyasi faaliyete atıldığını ilan eden bu fırka, Damat Ferit Paşa Hükümeti'ni desteklemiş, kurtuluşun padişah ve halifenin emirlerine uymakla sağlanacağım savunmuştur.19 Teali İslâm ve Tarik-i Salah Cemiyetleri Bu cemiyetler Hürriyet ve İtilaf Fırkasını destekleyerek Millî Mücadeleye karşı cephe oluşturmuşlardır. Dine dayalı bir siyaset güdülmesini istemişlerdir. Bu cemiyetler, İstanbul'da kurulmuş olup vatanın kurtuluşunu hilâfet ve saltanatın güçlendirilmesinde görmekte, bu yüzden Millî Mücadeleye karşı çıkmaktaydılar. Teali İslam Cemiyetinin kuruluşundaki adı “Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Demeği)”dir. İngiliz Muhipleri Cemiyeti ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasının Anadolu’daki merkez ve şubeleriyle işbirliği yapmıştır. Konya ve yöresinde şubeler açarak Anadolu'da Millî Mücadeleye karşı 7 17 Ayn. esr., s. 200-203. 18 Fethi Tevetoğlu, Millî Mücadele Yıllarındaki Kuruluklar, Ankara, 1988, s. 53 vd. 97 19 Ayn. esr., s. 208. başlayan Konya İsyam'nda da etkili olmuşlardır.20 Kürt ve Kürdistan Teali Cemiyeti Amacı, Wilson İlkelerine dayanarak İngilizlerin himayesinde, Erzurum, Diyarbakır, Van, Bitlis, Harput illerini kapsayan bölgede bir Kürt Devleti kurmaktır. Cemiyet, Kürdistan’ın özerkliği için Amerikalılarla temaslar kurmuş, İngilizlerle de işbirliği yapmıştır. Bu amaçla bir araya gelen bazı aşiretler halktan gerekli desteği görememişlerdir. İngilizlerin desteklediği bu cemiyetin mensuplarının bir kısmı, askerî tedbirlerle etkisiz hâle getirilirken, diğer bir kısmı da kendiliğinden teslim olmuştur. Cemiyetin, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile yakın ilişkileri olmuştur. Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ile birleşmeyi reddetmiştir.21Azınlıklar Tarafından Kurulan Cemiyetler Mavri Mira (Kaza Gün) Cemiyeti Rumlar, İngiiizlerden aldıkları cesaretle doğrudan doğruya Yunan hükümetinden aldığı direktifleri yerine getirmek maksadıyla Mavri Mira Cemiyeti etrafında birleşmişlerdir. 1919 sonlarında İstanbul'da Rum Patrikhanesinde Patrik Vekilinin başkanlığında kurulmuş olan bu cemiyet, Bizans İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmayı hedefliyordu. Doğrudan Yunanistan'dan emir alıyordu. Görevi çeşitli illerde çeteler kurmak ve Yunan hükümeti lehine propaganda yapmaktı. Mavri Mira Cemiyeti, Ege Bölgesinde ilerleyen Yunanlılara da yardım ediyordu. Yunan Kızılhaçı, Göçmenler Komisyonu ve Rum okullarındaki izcilik kollan da Mavri Mira’ya bağlıydı.23 Yunanlılar, Mavri Mira Cemiyeti ile iş birliği yapan Etniki Eterya Cemiyeti'ni de harekete geçirdiler. Amaçlan, Samsun ve Trabzon dolaylannda Pontus Devleti kurmaktı. Ayrıca Yunan Komitesi ve Trakya Komitesi adlı iki kuruluş da tüm Doğu Trakya'nın Yunanistan’a bağlanması için çalışıyor ve Mavri Mira Cemiyetiyle işbirliği yapıyorlardı. Pontus Rum Cemiyeti Patrikhaneye bağlı olarak kurulmuş cemiyetlerden birisi olan bu cemiyet, Trabzon, Samsun ve diğer Kuzey Anadolu illerinde bir Pontus Devleti kurmak amacım taşıyordu. Yunanlıların tarih boyunca büyük önem verdikleri tarihsel cemiyet Etnik-i Eterya (Millî Demek) da faaliyete geçerek diğer Rum cemiyetleriyle işbirliği yaparak Büyük Pontus Devletinin oluşumu için çaba gösteriyorlardı. Bütün bu Rum cemiyetleri İstanbul Fener Patrikhanesi tarafından yönetilmiş ve yönlendirilmiştir.24 KONU METNİ: DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ’NDE PONTUS SORUNU 19. yüzyılda Avmpa Devletleri Osmanlı Devleti'ni parçalamak için özellikle Tanzimat’tan sonra Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Rumların oturdukları yerlerde bir "Pontus Devleti" kurulması hedefine yönelik "Pontus Sorunu"nu ortaya attılar.25 Bu bölgedeki Rumlar arasında başlayan ayrılma çalışmaları, 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra daha da hızlandı. Osmanlı Devleti'nin güç kaybetmesinden de yararlanan Rumlar, dinî kuruluşlar içinde örgütlendiler. Bu dinî kumluşlar, Pontus Devleti kurma çabalarına katılınca, Hıristiyan din adamları kendilerini siyasi bir görevi yerine getirmekle yükümlü gördüler. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonraki dönemde, Trabzon ve çevresinde Hıristiyanlık propagandası daha da yoğunlaştı. Bölgedeki Pontusçular, çalışmalarını gizleme ihtiyacı bile duymuyorlardı. Yunanistan'ın bağımsızlığı için 1813'te Odessa'da kurulmuş olan Etniki Eterya Cemiyeti de yeniden harekete geçerek Doğu Karadeniz Bölgesinde Pontus Devleti'ni kurma çalışmalarına yöneldi.26 Bölgedeki faaliyetleri yakından izleyen Osmanlı yöneticileri, çeşitli önlemler almaya çalıştılar. Örneğin Balkan savaşları sırasında Trabzon valisi olan Mehmet Ali Avni Bey, bu durum karşısında en etkili yolun halkı bilgisizlikten kurtarmak olduğu kararına vararak sadece Maçka ilçesinde elliden fazla ilkokul açtı. Ancak geç kalınarak alman bu ve benzeri önlemler, bölgedeki Pontusçuluk faaliyetlerini önleyemedi. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başladığım gören Yunanistan ve Fener Rum Patrikhanesi, Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki Rumlar arasında propaganda çalışmalarına hız verdi. Bu çalışmalara Ingiltere, Rusya ve Fransa'nın yanında, bu devletlerin Türkiye'deki destekçileri olan8 cemiyetler de katıldı. Bu cemiyetler içinde en önemlisi Pontus Cemiyeti idi. Cemiyetin temeli, 1904 yılında Merzifon'da atılmıştı. Merzifon'daki Amerikan Koleji öğretim elemanları ve yönetim kurulu üyeleri tarafından 20 Tarık Zafer Tunaya, ayn. esr., s. 382-386 ve 576-583. 21 Oğuz Aytepe, “Yeni Belgelerin Işığında Kürdistan Teali Cemiyeti”, Tarih ve Toplum, C.29, sayı:174, İstanbul, 1998, s. 9 vd. kurulan bu cemiyetin örgütsel çalışmaları, kısa sürede Anadolu'daki Rum köylerine kadar yayıldı. Ayrıca cemiyet, 1908 yılında Müdafaa-i Meşrute adında bir ihtilal örgütü de kurdu. Cemiyetin kurucuları ve üyeleri, Fener Rum Patrikhanesi tarafından yetiştirilmişlerdi. Bölgede bu kuruluştan başka zenginlerden para toplayan ve gerektiğinde ölüm kararı da veren Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti adı altında faaliyet gösteren bir terör örgütü daha vardı. Gerçi bunlar, "heyet" veya "cemiyet" adını kullanıyor ve siyasal parti gibi serbestçe hareket ediyorlarsa da gerçekte birer Rum terör örgütüydüler. Bu örgütler, siyasal faaliyetlerinin yanı sıra Doğu Karadeniz Bölgesi'nde çetecilik yaptıkları gibi, soygun, cinayet, tecavüz gibi olaylara da karıştılar. Birinci Dünya Savaşı sırasında bölgede yaşayan bazı Rumlar, örgütlenerek Yunanistan ve Rusya adına casusluk yaptılar. Rumların örgütlenmesinde ve çetecilik faaliyetine geçmelerinde din adamları ile patrikhane ve bu kuruluşa bağlı olan bazı cemiyetler rol oynamışlardı. İstanbul'daki patrikhaneye bağlı olarak çalışan ve özellikle Pontus Cemiyeti tarafından yönetilen Rum çeteleri, en iyi örgütlenmiş çetelerdi. Cemiyetin amacı, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Pontus Devleti kurmaktı. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesini de fırsat bilen cemiyet; Çarşamba, Samsun, Bafra yöresindeki Rum köylerinde depoladıkları silahlan, hükümetin ilan ettiği seferberlik emrine uymayan ve birliklerinden kaçan Rum gençlerine dağıttı. Bölgedeki kilise ve yabancı okullar Pontusçularm silah ve cephane deposu hâline getirildi. Sayıları günden güne çoğalan çeteler, savaşın başlamasıyla faaliyetlerini daha da arttırdılar. Türk köylerini basarak yağ- maladılar, yaktılar ve buralardaki masum insanları öldürdüler. Bu olaylar karşısında Osmanlı Hükümeti, bazı yerlerde güvenliği sağladı. Ancak Bafra yöresindeki Rumların Türk köylerine baskısı devam etmekteydi. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde faaliyet gösteren cemiyetlerden biri de Kordos Komitesiydi. Bu komitenin gerçek görevi; dışarıdan göçmen olarak getirilen Rum ve Ermeni çete üyelerinin kayıtlanm yapmak ve bunlan asayişi bozmak amacıyla ülkenin çeşitli yerlerine göndermekti. Cemiyet bu amacına yönelik olarak Rusya'dan getirilen Rum ve Ermenilerden bir grup göçmeni Samsun çevresine yerleştirdi. İtilaf Devletleri de bu göçmen ve çetelere karşı hoşgörülü davranıyordu. Çünkü onların asıl amaçlan; Osmanlı Devleti'ni parçalayarak topraklarından pay almak ve bir Pontus Devleti'nin kurulmasını sağlamaktı.22 Osmanlı Devleti'nin, Birinci Dünya Savaşı'nda savaştığı cephelerden biri de Kafkasya Cephesi idi. Ruslarla çarpışan Türk kuvvetleri bu cephede yenilince Erzurum, Erzincan, Van, Bitlis, Muş ve Trabzon şehirleri Rus işgaline uğradı. Trabzon metropoliti Hrisantos, Ruslann da desteğiyle kent yönetimini ele geçirdi. Belediye meclisini dağıttı ve Rumlann egemen olduğu bir meclis kurdu. Bu durumdan yararlanan Rumlar daha çok silahlandı. Ayrıca, Rus generali komutasında Rumlardan oluşan 12.000 kişilik gönüllü bir tümen kuruldu. Şehirdeki bu kanşık durum, Türklerin bir kısmının şehri terk ederek iç bölgelere çekilmesine neden oldu. 1917 yılmda Rusya'da Bolşevik İhtilali'nin başlaması üzerine Rusya, savaştan çekildi. Rusya'da kurulan yeni yönetim, Osmanlı Hükümeti ile Erzincan Ateşkes Anlaşması (8 Aralık 1917)'nı imzalayarak Doğu Anadolu ve Trabzon'daki birliklerini geri çekme karan aldı. Rus kuvvetlerinin işgal ettikleri Anadolu topraklarından çekilmeye başlamasıyla bölgedeki Rum tümeni de dağıldı. Rusların çekilmesiyle Osmanlı Hükümeti bölgede yeniden idareyi ele aldı. Böylece Rus işgali sırasında iyice açığa çıkan Pontusçuluk hareketi gizli olarak yürütülmeye başlandı. Ancak Ruslar işgal ettikleri Anadolu topraklarım boşaltınca bu sefer bölgede Ermenilerin mezalimi başladı. Güvenliği sağlamak üzere harekete geçen 3. Kafkas Ordusu, doğudan Trabzon'a kadar ilerledi. Bu harekât sırasında saldırgan Rumların büyük bir bölümü, Trabzon'u terk etti. Türk Kafkas Ordusunun harekâtı sırasında Ermeniler yöreden çekilmişti. Ancak geride kalan Rumlar hâlâ ayrılıkçı çete faaliyetlerine devam ediyorlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus- lardan yardım gören Pontusçu 9 Rumlar, Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra, bu kez de İtilaf Devletlerinin desteğini aldılar. Böylece Yunanistan'ın Doğu Karadeniz Bölgesi'nde kendisine bağlı bir Pontus Devleti kurmaya çalışması ile başlayan, 22 Ertuğrul Zekai Ökte, “Yunanistan’ın İstanbul’da Kurduğu Gizli İhtilal Cemiyeti (Kordos), Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, sayı: 40, Ocak 1971, s. 22. İngiliz ve Fransızların da desteğiyle yapay olarak yaratılan Pontus Sorunu, bölgede yer yer ayaklanmaya dönüştü. Pontusçu Rumlar, saldırgan bir tutum izleyerek Karadeniz kıyılarında, özellikle Samsun ve Amasya yörelerinde silahlı saldırılarda bulundular. Karadeniz kıyıları ile iç kesimlerdeki kasaba ve köylerde bulunan Rum halkı, Mondros Ateşkes Anlaşması gereğince bölgeye serbestçe girip çıkan Yunan savaş ve ticaret gemileri aracılığı ile Yunanistan'dan gönderilen silah ve malzemeyi kolayca alabilmek- teydi. Ayrıca bölgeden çekilen Ruslann bıraktığı silah ve malzeme de Rumlann eline geçmişti. İngilizler de bölgeye silah ve cephane sokmaktaydılar. Bu nedenle Rumlar, tamamen silahlanmışlardı. Yunanistan'dan özel olarak gelen subaylar tarafından eğitilen çeteler, etkinlik alanlarını daha da genişlettiler. Özellikle İngiliz birliklerinin Mondros Ateşkes Anlaşması'nm 7. maddesine dayanarak Samsun ve Merzifon'u işgal etmesi, Pontus çetelerinin cesaretlerini artırdı. Zaten İngiliz işgallerinin amacı da Samsun dolaylarında bir Pontus Devleti kurulması için çete faaliyetlerini teşvik etmek, böylece Türk vatanının parçalanmasını hızlandırmaktı. Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra İtilaf Devletlerinin katılımıyla 18 Ocak 1919'da toplanan Paris Banş Konferansı'nda, Türkiye üzerindeki düşüncelerini gerçekleştirmeye çalışan devletler azınlık durumundaki toplulukları, kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdiler. Paris Barış Konferansından isteklerde bulunan devletlerden biri de Yunanistan'dı. "Megali İdea" (Büyük Ülkü) olarak adlandırılan Büyük Yunanistan'ı gerçekleştirme düşüncesinde olan Yunanlılar, tüm Ege Adaları’nı, İstanbul'u, Trakya'yı ve Pontus olarak adlandırdıkları Doğu Karadeniz kıyılarını, Yunanistan'a bağlamayı düşünüyorlardı. Bu amaçla Yunan Başbakanı Venizelos, Paris Barış Konferansı'na sunduğu muhtırada Trakya, Batı Anadolu, Adalar ve Doğu Karadeniz bölgelerinin Yunanistan'a bırakılmasını istiyordu. Yunanlıların bu istekleri, konferansta en etkili devlet konumunda olan İngiltere tarafından da desteklenmekteydi. Çünkü İngiltere, Akdeniz'deki ticaret ve sömürge yollarının güvenliğinin Yunanistan'la sağlanacağına inanıyordu. Yunan isteklerinin sunulmasından sonra, bunların barış konferansında savunulması işini üstlenen Venizelos, isteklerini Wilson İlkelerinin 12. maddesine, "Her toplumun kendi geleceğini kendisinin saptaması" demek olan self-determination kuralına dayandırmaya çalışmıştı. Ancak isteklerinin aşırı bulunacağmı düşünerek Trakya, İstanbul, Pontus ve Oniki Ada konulannda ısrar etmemeyi uygun bulmuş, isteklerini Batı Anadolu ile İzmir yöresinde yoğunlaştırmıştı. Paris Barış Konferansı'nın devam ettiği günlerde Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki Rumlar, Pontus Devleti kurmak için yoğun diplomatik faaliyet gösteriyor ve propaganda çalışmaları yapıyorlardı. Bu bölgedeki Pontus Komitesi daha önce almış olduğu "Rum Karadeniz Cumhuriyeti" devleti kurma kararım da İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiserliği’nin onayına sunmuştu. Bunun yanı sıra komite üyeleri, İstanbul'da Pontus adlı Rumca bir gazetenin yayımına başlamışlardı. Gazete, daha ilk sayısında Trabzon'da bir Rum Cumhuriyeti kurulmasına çalışacağını açıklamıştı. Ayrıca Rumlar, Pontus dedikleri bölgede egemenlik kurmak ve etnik çoğunluğu sağlayabilmek amacıyla Güney Rusya ve Kafkaslardaki Rumları gemilerle buraya taşıyorlardı. Trabzon metropoliti Hrisantos'un bildirdiğine göre, 1919 Mayısı sonlarına kadar 250.000 Rum, bölgeye taşınmıştı. Bu yeni göçmenlerden de yararlanılarak silahlı çeteler oluşturmuşlar, bölgede can ve mal güvenliğinin kalmadığı izlenimini yaratmak için de Türklerin oturdukları yerlere saldırmaya başlamışlardı. Ayrıca Hrisantos, Paris Barış Konferansı'na gönderdiği raporunda Türklerin Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Rumlara yaptıkları sözde zulümlerden de söz etmiş, özerk bir Pontus Devleti'nin kurulması ile ilgili istek ve önerilerde bulunmuştu. Bu istekler, İtilaf Devletleri tarafından ciddiye alınmadı. Sonuçta Hrisantos, Pontus Devleti kurulması için Avrupa'dan beklediği desteği bulamadı. Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki ayrılıkçı Ortodoks çeteleri ile Ermeniler arasında da iş birliği kurulmuştu. Ermeni patriği Zaven Efendi, bir yandan Ermenilerin yaşadıkları yerlerde can ve mal güvenliğinin sağlanamadığını ileri sürerek, İtilaf Devletlerini 1 Mondros Ateşkes Anlaşması'nm 7. maddesi gereğince buraları işgale yöneltmeye0 çalışırken, öte yandan da Rumlarla anlaşıp Osmanlı yönetimine karşı bir Rum-Ermeni Birliği Komitesi oluşturmuştu. Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan önce de Cenevre'de "Türkiye'de Zulme Uğramış Milletler Birliği"nin kurulmasıyla bu iş birliği başlamıştı. Ermeni patriği Zaven Efendi, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulmuş olan Mavri Mira heyeti ile görüş birliği içinde çalışı- yordu. Kısa sürede her iki taraf arasında iş birliği oluşmuştu. Rum basını Rumların göç ettirilmesinden söz ederken, aynı zamanda sözde Ermeni katliamı ve tehcirini de eklemeyi unutmuyordu. Ermeni ve Rumlar arasındaki iş birliği uzun sürmedi. Londra Konferansı'nda Ermenilerin Trabzon'dan Tirebolu'ya kadar olan bölgeyi istemeleri üzerine Rum ve Ermeni basını ayrıldı. Patrikhaneler arasındaki iş birliği de bozuldu. Ermeni komiteleri ile Pontusçu ayırıcılıkçı çetelerin çıkarları çatışma noktasına gelince ayrılıklar başladı. Çünkü her iki çete gruplarının Trabzon ve çevresi üzerinde emelleri vardı. Kurtuluş Savaşı sırasında Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki ayrılıkçı Ortodoks çetelerinin temel amacı; Pontus Devleti adı ile yeni bir devlet kurmak, Yunanistan'ın yayılma alanını ve sınırlarım genişletmek, çete faaliyetleri ile halkı silah kullanarak susturmak ve bölgeden göçe zorlamaktı. Göçler sonunda boşaltılan yerleşim yerlerine göçmen olarak getirilen Rumlar yerleştirilecek, böylece nüfus çoğunluğu sağlanacak ve bölgede kurulacak Pontus Devleti ile İtilaf Devletlerinin Anadolu'da nüfuz alanı elde etmesine olanak sağlanacaktı. Yunan- lılar da Ege'nin iki kıyısını birleştirerek Bizans'ı yeniden kuracaktı. Böylece Büyük Ülkü gerçekleşmiş olacaktı. Yunanlıların Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki tarihî hak iddiası, Samsun'dan Batum'a kadar uzanan alanı kaplamakta idi. Yunanlılar, Millî Mücadele döneminde Batı Cephesi'nde Türk ordusu ile savaşırken Doğu Karadeniz Bölgesi'nde ayrılıkçı Pontusçuları silahlandırmışlar, böylece Türk ordusunu iki ateş arasında bırakarak işgalleri de kolaylaştırmak istemişlerdi. Samsun yöresindeki ayrılıkçı Ortodoks çeteleri, Yunanistan'ın Anadolu'daki savaş stratejisini destekleyerek koordineli bir şekilde hareket etmişler, Karadeniz Bölgesi'nin orta kesimini İç Anadolu'ya bağlayan yollar üzerindeki köyleri yakıp yıkmışlar, masum insanları öldürerek Tokat ve Sivas yönüne doğru ilerlemişlerdi. Asıl amacı Millî Mücadele’yi ortadan kaldırmak olan Yunanistan, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde iyi donatılmış bir orduyla çeteleri desteklemek ve TBMM Hükümeti'ne doğudan saldırarak kesin bir sonuca ulaşmak istemekteydi. Ayrıca bu amacı gerçekleştirmek için TBMM Hükümeti'ne isyan eden unsurlarla da güç birliği içine girmişti. Yunanistan, İngiltere'den de ekonomik destek beklemekteydi. Yunanistan'ın beklediği bu ekonomik destek Müttefikler arasında incelenirken TBMM Hü- kümeti'nin Ermenilere karşı başlattığı Doğu Harekâtı başarı ile sonuçlanmış ve 2-3 Aralık 1920 tarihinde Gümrü Antlaşması imzalanmıştı. Bu sırada Yunanistan'da da siyasi değişiklik olmuş, Venizelos seçimleri kaybetmişti. Yunanistan'da yeni kurulan hükümetin Anadolu'daki askerlerini geri çekeceği kaygısı ve Türk ordusunun doğudaki başarılan, Müttefik devletlerin Anadolu'daki ayrılıkçı Ortodoks çetelerine destek vermesine neden olmuştu. Yeni kurulan Yunan Hükümeti de izlenen eski politikayı devam ettirmiştir. Yunan kuvvetlerinin Ankara'ya doğru ilerleyişi sürerken Yunan, Hükümeti, İngiltere'ye yeni bir öneride bulunmuştur. Buna göre Türk ordusunun Sivas'a kadar geri çekilmesi sağlanacak, Yunan kuvvetleri Doğu Karadeniz Bölgesi'ne çıkarak Ortodoks nüfusun yoğun olduğu yerlere yerleşecek, daha sonra da Ermenilerin yardımı ile Sivas ve Erzurum işgal edilecekti. Böylece Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgesi'nde iki yeni devlet kurulacak, Türkiye'yi bölmek isteyen emperyalist devletler amaçlarına ulaşmış ve Sevr Antlaşması'nm hükümleri uygulanmış olacaktı. TBMM Hükümeti, Doğu Karadeniz Bölgesinde Ortodoks çetelerinin silahlandınlmasım ve yağmaları önlemek, her türlü can ve mal güvenliğini sağlamak, Türklerin bölgeden göçe zorlanmasına engel olmak ve çetecilik faaliyetlerini tamamen etkisiz hâle getirmek için bir dizi önlemler aldı. Doğu Karadeniz Bölgesindeki 3. Kolordu, Rum çetelerini takibe başladı. Ancak, var plan kuvvetlerle bölgede kesin sonuca ulaşılamayacağı anlaşılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta Pontus konusuna değinerek "Anadolu'nun ortasındaki güvenlik sorununu çözmeye memur kuvvetlerin bir komuta altında birleştirilmesi" gerektiğini açıkça anlatmıştır. 23 TBMM Hükümeti, Pontus Sorununa kesin çare üretmek için 1920 yılından sonra Merkez Ordusunu kurdu. Bölgedeki birçok kuvvet, bu ordunun emrine verildi. 1Ayrıca TBMM Hükümeti tarafından İdarî, adlî ve hukukî önlemler alındı. Bunlardan başlıcaları 1 şunlardır: a. Birinci Dünya Savaşı sırasında Pontus çetelerim Rusya, Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra da İngiltere silahlandırmıştı. Hükümet, olağanüstü denecek şekilde 23 Nutaık (1919-1927), (Haz.: Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2005, s. 424-426. silahlanan Rumlara silahlarını teslim etme çağrısında bulunmuştu. Silahlar toplanırken askerlere, Rumların canına, malına ve namusuna dokunmamaları emri verilmiş, aksine hareket edenlerin ise İstiklâl Mahkemesince cezalandırılacakları bildirilmiştir. b. Deniz kıyısında ve kıyıya yakın yerlerde yaşayan Rumlar buralardan taşınarak uzaklaştırılmıştır. Bunun amacı, Karadeniz sahillerinde dolaşan Yunan gemilerinin karaya kuvvet çıkarmaya teşebbüs etmeleri durumunda kıyıların güvenliğini sağlamaktı. Kıyılardan uzaklaştırılan Rumların can, mal ve namus güvenliği sağlanmış, yolda hastalananlar tedavi edilmişlerdir. c. Bir taraftan askerî harekâtlar devam ederken diğer taraftan Pontus teşkilatım meydana getirip bunca zulümlerin yapılmasına sebep olanlar Amasya Bölgesi İstiklâl Mahkemelerine sevk edilmişlerdir. Yargılama sonucunda suçlu bulunanlar gerekli cezalara çarptınlmışlardır. Gerek Osmanlı Devleti'nde gerekse TBMM Hükümeti döneminde yasalara saygılı olan herkesin can, mal ve namus güvenliği sağlanmıştır. Tarih boyunca başta Rumlar olmak üzere yönettiğimiz onlarca ayn ırk ve din mensubu vatandaşlarımız her zaman Müslüman halktan daha 1 2 müreffeh yaşamışlardır. TBMM Hükümeti, Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki ayrılıkçı Ortodoksların isyanını bastırmada hukuka bağlı kalmaya özen göstermiş, gerek çatışmalarda gerekse aramalarda yakalanan Ortodoks çetecileri doğrudan cezalandırma yoluna gitmeyerek mahkemelerde yargılamıştır. Yargılanan Pontus çeteleri, Pontusçu oldukları için değil, devlete başkaldırdıkları için yargılanmış ve cezalandırılmışlardır. Yargılama ve cezalandırmada herhangi bir etnik ve din ayrımı yapılmamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında çıkan ayaklanmalar içinde en uzun süren Pontus Ayaklanması 1923 yılı başlarında tamamen bastırıldı. Pontus Devleti kurmayı amaçlayan bazı Rum çeteleri, dışarıdan göçmenler getirmelerine rağmen hiçbir yerde nüfus çoğunluğu meydana getirememişlerdi. Çetecilerin büyük bir bölümü Yunanistan'a gitti. Lozan Barış Konferansı'nda Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923'te "Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi" imzalandı. 1 Mayıs 1923'te yürürlüğe giren ve Lozan Banş Antlaşması ile de onaylanan bu sözleşme gereğince Türkiye ile Yunanistan arasında karşılıklı nüfus değişimi gerçekleştirildi. Geriye kalan Rum nüfus da 1924 yılı sonuna kadar kendi istekleri ile bölgeden ayrıldı. Tarihin ilk dönemlerinden itibaren Türkler ve Türk dünyası ile iç içe yaşamış olan ve bugün de özelliğini koruyan Doğu Karadeniz Bölgesi'nde hayalî iddialara dayalı yapay bir Ortodoks ayrılıkçılığı yaratmaya yönelik faaliyetler günümüzde de sürmektedir. Avrupalı güçlerin ve Yunanistan'ın Anadolu'ya ilişkin hedefleri canlılığını korumaktadır. Yunanistan, Lozan Barış Antlaşması ile beraber tarihe gömülen Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Ortodoks ayrılıkçılığını tekrar canlandırmaya çalışmaktadır. Son dönemde de Doğu Karadeniz Bölgesi'ne yönelik iddialarını sözde bir soy kırım konusu olarak uluslararası kuruluşlar içinde dile getirmeye başlamıştır. Günümüzde, Yunanistan'ın bu iddialarının hiçbir hukukî dayanağı yoktur. Bu iddialar, Yunanistan’ın kendisinin de imza ettiği uluslararası bir antlaşma olan Lozan Antlaşması’na ve Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi’ne aykırıdır. Yunanistan’ın iddiaları, söz konusu antlaşma ve sözleşmeleri inkâr anlamına gelmektedir. Böyle bir davranış, çağa ve evrensel hukuka aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, (Editör: Salih YILMAZ), İstanbul, 2005, s. 34-39. Hmçak Cemiyeti Rumların kurdukları cemiyetleri örnek alan Ermeniler de faaliyete geçerek Mavri Mira Cemiyeti ile işbirliği halinde çalışmalar yapıyorlardı. Ermeni silahlı komiteleri yeniden canlandırılmış ve faal hale getirilmişti. Doğu Anadolu’da Ermenistan Devleti kurmak gayesiyle Ermeni Patriği Zaven Efendi tarafından 1887'de Cenevre'de Hmçak Cemiyeti kurulmuştu. Zaven Efendi, 6 Aralık 1918'de Ermeni Cemiyetini faaliyete geçirerek Rumlarla beraber çalışmaya başladı. Aynı zamanda, 1890'da Tiflis'te kurulan Taşnaksutyun (Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği) Cemiyeti, İstanbul, İzmir ve Halep'te açtığı şubelerle birlikte çalışmaya başlamıştı. Amaçlan; Çukurova, Erzurum, Bitlis, Van, Elazığ, Diyarbakır dolaylannda bir Birleşik Ermenistan Devleti kurmaktı. Bu amaç, Hazar Denizi’nden Akdeniz’e ve Sinop’un batısma kadar Karadeniz’de kıyısı olan bir devleti ifade ediyordu. Adana'da kurulan Ermeni İntikam Alayı da Fransızlardan aldığı destekle faaliyetlerini sürdürüyor; vatanın bütünlüğüne yönelik terör olaylannı destekliyordu.24 Musevi Makabi ve Alyans IsraiUt Cemiyetleri İstanbul Yahudileri tarafından Gençlik Teşkilatı adıyla kurulan Alyans İsrailit Cemiyeti, daha önce kurulmuş olan Makabi Yahudi Cemiyetini kuvvetlendirdi. Fırsat bulduğunda İsrail Birliğini kuracaktı. Bu cemiyet, çok belirgin bir amaç taşımamakla beraber, kışkırtıcı faaliyetlerde bulunuyordu. İzmir'in işgali sırasında, pek çok ev ve dükkânda Yunan bayraklarının yanında Yahudi bayrakları da asılıydı. İstanbul’daki Yahudiler, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulacağından emindiler. Buna bağlı olarak kurulacak devlete 1 destek olmak amacıyla İstanbul’da elde ettikleri dini, ekonomik ve siyasi imtiyazları 3 kaybetmemek adına faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu cemiyetler aracılığıyla önemli derecede yardım paralan toplanmış ve Filistin’de kurulacak Yahudi Devleti için harcanmıştır.30 24 Esat Uras, ayn. esr., s. 431-432. 3. Düşmanla Mücadele Amacıyla Kurulmuş Millî Cemiyetler Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra işgaller karşısında hükümetin görevini yapamaması nedeniyle, vatansever Türk aydınları halkla bütünleşerek bölgesel teşkilatlar kurmuşlardır. Teşkilatların farklı ve çeşitli düşünceleri olmasına rağmen amaçları millî kurtuluşu bir an önce gerçekleştirmekti. Bu teşkilatlar, bir ihtiyaç ve zorunluluk sonucu ortaya çıkmıştı. Millî amaca hizmet edecek şekilde kurulan bu teşkilatlara genel olarak Müdafaa-i Hukuk (Hakları Savunma) Cemiyetleri adı verildi. Müdafaa-i Hukuk, bir hareketin ifadesi olarak bazı özellikler taşır. Bu özellikler şunlardır: Ferdî değil, ulusal bir karaktere sahiptir. Millî haklan koruyan bir harekettir. Kaynağını Türk milliyetçiliğinden almıştır. Millî Devlet anlayışını gerçekleştirmeye çalışan bir akımdır. Müdafaa-i Hukuk hareketini gerçekleştirme aracı, kişiler değil, cemiyetlerdir. Türk yurdunun parçalanmasını önlemek amacıyla çeşitli bölgelerde hem işgallere hem de azınlıklara karşı mücadele eden bu cemiyetler şunlardır: Güney Kafkas Teşkilatı: Millî Şura ve Millî İslam Şurası Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Türk ordularının Kafkasları boşaltarak 1914 sınırlarına çekilmesi kararlaştırılmıştı. Bu bölgelerin savunmasız kalmasını fırsat bilen Ermeniler de bölgeye yavaş yavaş yerleşmeye başlamışlardı. Kuzeydoğu Anadolu’da çoğunluğu elinde bulunduran Türkler de bu saldırılara karşı koyabilmek amacıyla Wilson İlkelerini temel alarak Kars’ta 5 Kasım 1918’de Millî İslam Şurası adıyla siyasi bir teşkilat kurdular. Bu teşkilat bölgenin birçok yerinde şubeler açarak bölgesel millî mücadeleyi teşkilatlaridırmıştır. Hatta Kars’ta millî bir kongre toplayarak “Kars İslam Şurası Hükümeti” adıyla geçici bir hükümet kurdular. Böyle bir hükümet kurmalarının ana nedeni bölgenin Ermenistan’a ilhakının önüne geçmekti. Kars’taki geçici hükümetin kendisine ait bir parlamentosu ve 8.000 kişilik ordusu bu- lunuyordu. Bölgedeki diğer yerel teşkilatlarla işbirliğine giden geçici hükümetin girişimiyle 17- 18 Ocak 1919’da büyük bir kongre toplandı. Bu kongre sonunda alman karar doğrultusunda “Güney-Batı Kafkas Geçici Millî Hükümeti” adıyla birleşmiş bir hükümet kurulduğu ilan edildi.31 Fakat Türk ordusunun çekilmesini fırsat bilen İngilizler 19 Nisan 1919’da Kars’a girmişler ve parlamento binasını basarak geçici hükümet yetkililerini tutuklayıp Malta’ya sürmüşlerdir. Kars ve çevresini de Ermenilere verdiler. Ermeniler Kars, Ardahan ve çevresinde Türk köylerine saldırarak büyük katliamlar yapmışlarsa da Türk kuvvetleri birleşerek Ermenilere karşı mücadelesini sürdürmüş ve düzenli ordunun Doğu Anadolu’da zafer kazanmasıyla da bölgedeki Ermeniler püskürtülmüştür.32 Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi 2 Kasım 1918'de 1. Kolordu Komutam Cafer Tayyar Beyin yardımlarıyla Edirne’de kurulmuştur. Bu cemiyetin amacı; Mondros Ateşkes Anlaşması'mn azınlıklara tanıdığı haklar karşısında, halkın fiilî savunma gücünü artırmak ve teşkilatlandırmaktı. Ayrıca Trakya Bölgesi'nin Yunanlılara verilmesine engel olmak için bölgenin tarih, ırk, kültür bakımından Türk olduğunu kanıtlamak amacıyla yayınlar yapıyordu. Bu amaca yönelik olarak Nisan 1920’de Lüleburgaz’da, Mayıs 1920’de Edirne’de iki kongre yapılmış ve Millî Mücadeleye yönelik kararlar alınmıştır. Edime Kongresinde alman kararlarda Trakya’nın silahlı savunma planlarının uygulanması, Edime ve çevresinden asker toplama yetkisi, TBMM kararları doğrultusunda hareket ederek Müdafaa- i Hukuk Programına sadık kalınacağı kabul edilmiştir. Bu cemiyet daha sonraları Anadolu ve Rumeli Müdafaa- i Hukuk Cemiyetinin bir şubesi olarak çalışmıştır.25 İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti 1 Aralık 1918'de İzmir ve çevresinin Yunanlılara verileceği söylentileri sonrası, 17. Kolordu komutanı Nureddin Paşanın desteğiyle İzmirli vatanseverler tarafından kurulmuştur. Cemiyetin amacı; İzmir'in Türklere ait olduğunu dünya kamuoyuna basm 1 yoluyla duyurmak ve ispatlamaktı. Bu amaçlan doğrultusunda 2-19 Mart 1919 tarihleri 4 arasında İzmir’de kongre toplandı. Bu kongrede memlekete karşı girişilecek saldırıya karşı silahlı mücadele karan alındı. Manisa’da kumlan İstihlas-ı Vatan Cemiyeti de İzmir 25 Yusuf Hikmet Bayür, ayn. esr., s. 209-210. Kongresinde sonra bu cemiyete katılmıştır. 26 İzmir Müdafaa- i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti, Millî Mücadeleye yardımcı gizli teşkilatlarla iş birliği yaparak, Anadolu'ya silah ve cephane gönderiyordu. İzmir’de kurulan demekler arasında İstihlas-ı Vatan Cemiyeti, Menteşeliler Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Aydın Vilayeti Muavenet-i Hayriye Cemiyeti de sayılabilir. İzmir Reddi İlhak (Müdafaa-i Vatan) Cemiyeti İzmir'in işgalini kabul etmeyenler anlamına gelen bu cemiyet, ilk önce Müdafaa-i Vatan (Vatan Savunması) Heyeti adıyla 1918 Aralık ayında İzmir'de kurulmuştur. İzmir'in işgali haberi ve girişimi üzerine adını Reddi İlhak olarak değiştirmiş ve İzmir'in haksız işgaline karşı savunma amacıyla milis teşkilatı meydana getirerek Yunan işgaline fiilen karşı koymuştur. İzmir’in işgali sonrasında İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyetiyle birleşmiştir. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti 12 Şubat 1919'da, merkezi Trabzon olarak kurulan cemiyetin amacı, Karadeniz bölgesinde faaliyet gösteren ve Pontus davası güden Rumlara karşı mücadele etmekti. Bu cemiyet ayrıca bölgeyi Pontus Rum çetelerine karşı savunmak üzere silahlı teşkilat kurma faaliyetinde de bulunmuştur.27 Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye (Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk) Cemiyeti Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devletinin kurulması planlanıyordu. Bu planlara karşı durabilmek amacıyla Erzurumlu Raif Hoca girişimlerde bulunarak bir müdafaa cephesi oluşturulması fikrini ortaya atmıştı. Bu fikir doğrultusunda Diyarbakırlı Süleyman Nazif önderliğinde 4 Aralık 1918'de İstanbul'da kurulmuş olan bu cemiyetin, Erzurum ve Elazığ'da da şubeleri vardı. Cemiyetin amacı; Doğu Anadolu'nun Ermenilere verilmesini önlemekti. Ayrıca doğu illerinden göçü ve Türk nüfusunun azalmasını engelleyerek, Doğu Anadolu'ya yapılacak herhangi bir işgal ve saldırıda topyekûn savunma yapmaktı. Ekonomi ve bilim alanında birlik sağlamak ve Doğu Anadolu Bölgesi'nin Türk vatanı olduğunu tüm dünyaya basın yoluyla duyurmak da amaçları arasındaydı. Bunları gerçekleştirmek için cemiyet, Erzurum'da bir kongrenin yapılmasına karar verdi. Bu kongre 23 Temmuz 1919'da Mustafa Kemal'in başkanlığında toplanarak Erzurum Kongresi adıyla tarihimize geçti. Ayrıca Alemdar gazetesi yeniden faaliyete geçirilerek cemiyetin düşünceleri doğrultusunda hizmet etmiştir. Bu cemiyet Kürdistan Teali ve Teavun Cemiyetiyle de mücadele etmiştir. İstanbul’da kurulmuş cemiyetin Erzurum şubesi Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında yeniden teşkilatlanmış ve mücadele geleneğini sürdürmüştür.28 Kilikyalılar Cemiyeti 21 Aralık 1918’de İstanbul'da kuruldu. Cemiyetin amacı; Çukurova Bölgesi'nin Türk vatanının bir parçası olduğunu belirterek, bölgenin Fransızlar ve Ermeniler tarafından işgal edilmesini önlemeye çalışmaktı. Kilikya Ermenistan’ı kurulmasına şiddetle karşı koymuştur. Yayın ve propaganda yolu ile millî bilincin uyandırılması için mücadele etmiştir. Bu cemiyet Fransızların Adana ve çevresini işgal etmesiyle merkezini İstanbul’dan Adana’ya taşımıştır. Bu bölgede kurulu olan İntibah Cemiyetiyle işbirliği yaparak Toroslarda silahlı teşkilat kurmuştur.29 d. Mustafa Kemal’in İstanbul’a Gelişi ve Duruma Bakışı Yıldırım Orduları Grubu, 7. Ordu Karargâhı, Mondros Ateşkes Anlaşması'nm imzalanmasından sonra dağıtıldı. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Ahmet İzzet Paşanın isteği üzerine Genelkurmay Başkanlığı emrine alınmış ve İstanbul'a çağrılmıştı. Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918'de 1 İtilaf Devletlerinin savaş gemileri arasından geçerek İstanbul'a geldi. İtilaf Devletlerinin5 donanmasını İstanbul önünde gören Mustafa 26 Adnan Sofuoğlu, ayn. esr, s. 49. 27 Yusuf Hikmet Bayur, ayn. esr., s. 215-216. 28 29 Yusuf Hikmet Bayur, ayn. esr., s. 210-215. Şerafettin Turan, Tiirk DevrimTariM, İmparatorluğun Çöküşünden Ulusal Direnişe, İstanbul, 1991, s. 131-133. Kemal Paşa, bu kahredici görünüm karşısında çok üzülerek yanındaki arkadaşlarına; "Hata ettim, İstanbul'a gelmemeliydim. Ne yapıp edip Anadolu'ya dönmenin çaresine bakmalı." dedikten sonra telaşsız, inanç dolu sesle devam etti: "Geldikleri gibi giderler." 30 Mustafa Kemal Paşanın işgale karşı gösterdiği bu tepki Irak Cephesinde Ali İhsan Paşa, Kafkas Cephesinde Yakup Şevki Paşa tarafından da gösterilmiştir. Bu komutanlar işgallere karşı gelmişler ve mücadele etmişlerdir.31 Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a gelmeden önce kurulacak Ahmet Paşa Hükümetinde Harbiye Nazırı olarak görev almak istemiş fakat kabul edilmemişti. İstanbul’a geldiğinde bu görev için çalışmalar yapmışsa da yine sonuç alamadı. Mustafa Kemal Paşa Harbiye Nazırı olsaydı Padişahı İstanbul’dan Anadolu’ya götüreceğini ve barış müzakerelerini Anadolu’dan yürütmek isteğinde olduğunu beyan etmişti. İstanbul’a geldiğinde Mondros Ateşkes Antlaşması’m imzalayan Ahmet Paşa Hükümeti istifa etmişti. Yerine kurulması düşünülen Tevfik Paşa hükümetinin güvenoyu almaması için çalıştı. 32 Çünkü bu hükümetin başarılı olamayacağını düşünüyordu. Mustafa Kemal Paşa, kendisinin de yer alacağı bir hükümet kurmak için çeşitli temaslarda bulundu. Amacı ülkenin içinde bulunduğu buhrandan siyasi tedbirlerle kurtarılması için mücadele etmekti. Daha önceki bölümde de bahsedildiği gibi TevfikPaşa Hükümetinin 3 Mart 1919’da istifa etmesiyle yerine 4 Mart’ta Damat Ferit Paşa Hükümeti kuruldu. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dayken memleket durumu hakkında görüşlerini bildirmek için padişahla görüşmek istedi. Gerçekleşen görüşmede padişah kendi emniyeti için Mustafa Kemal’den yardım istedi. Mustafa Kemal, görüşme sonrasında padişahın içine düştüğü çaresizliği görmüş ve aslında Millî Mücadelede kendisine büyük işler düşeceğini anlamıştı. Görüşme sonrasında padişahla irtibatını kesmedi. Zaten kendisi padişahın yaveri durumundaydı. Fakat padişah ve çevresindeki hükümet yetkililerinin İtilaf devletlerine karşı mücadele edemeyeceklerini gördüğü için kendi ekibini kurmak ve teşkilatlanmaya gitmek için çeşitli görüşmeler yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da günlerce görüşme ve incelemeler yaptıktan sonra genel durum hakkmdaki görüşlerini şöyle ifade etti: "İstanbul'un hamiyetli adamlarınca tiirltt adlar altında programlar ve fırkalar Icumlmak suretiyle kurtuluş çaresi aranmaktaydı. Bunların her birini ayn ayn inceledim. Hiçbirinin temeli, büyük bir kuvvete dayanmıyordu. Bundan dolayı onlarla iş birliği yapmaktan bir netice beklemedim. Temel kuvvetin, doğrudan doğruya millet olacağı inancı bende çok kuvvetliydi İstanbul'da geçen olaylardan, yapılan girişimlerden, bilhassa vaziyetin ağırlığından ve kötülüğünden milletin haberi yoktu. İstanbul'da oturup milleti haberdar etme imkânı kalmamıştı. Bundan dolayı yapılacak işin İstanbul'dan çıkıp milletin içine girmek ve orada çalışmak olduğuna karar verdim..."33 Mustafa Kemal Paşa, 15 Mayıs 1919'a kadar kaldığı İstanbul'da bir yandan siyasi şahsiyetlerle görüşüyor; diğer yandan da Şişli'de kiraladığı evde 34 , yakın tanıdığı arkadaşları ile gelecek için planlar yapıyordu. Bunlardan; Fethi (Okyar) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Bey, İsmet (İnönü) Bey, Kazım (Karabekir) Paşa, Cevat (Abbas) Bey, Rauf (Orbay) Bey gibi arkadaşları ile Anadolu'ya geçerek Kurtuluş Savaşı'nı başlatma kararını aldılar.35 Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da kaldığı süre içerisinde “Zabit ve Kumandanla Hasbihal” adlı kitabını yayınladı. Bu kitap ile Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmış Türk ordu mensuplarının maneviyatını yükseltmek ve onlara moral vermek amacını gütmüştür. 30 1 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal (1881-1919), Cilt I, İstanbul, 1974, s. 341;Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Ya- şamı, I, Ankara, 1988, s. 148. 6 31 Fevzi Çakmak, Büyük Haıb’de Şark Cephesi Hareketleri, Ankara, 1936, s. 275. ^Tayyip Gökbilgin, Müîî Mücadele Başlarken, Cilt I, Ankara, 1959, s. 2. 33 Hikmet Bayur, “1918 Bırakışması Sırasındaki Tinsel Durum ve Mustafa Kemal’in îki Demeci”, Belleten, Cilt:XXXII, sayı:128, Ankara, 1968, s. 488-492. 34 Şişli’deki ev günümüzde İstanbul Şehri Atatürk Müzesi’dir. 35 Sadi Borak, Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları (1899-16 Mayıs 1919), İstanbul, 1998, s. 176.

Use Quizgecko on...
Browser
Browser