Sürdürülebilirlik - Sınav Notları PDF

Summary

Bu belge, sürdürülebilirlik kavramı ve tarihsel gelişimini, önemli olayları ve girişimleri ele alarak inceler. Ayrıca sürdürülebilirlik, güncel tartışmalar ve gelecek perspektifleri konusunda bilgiler sağlar.

Full Transcript

Gelecek 'ç'n Sürdürüleb'l'rl'k Ders Notları1 Sürdürüleb(l(rl(k Sanay%leşmen%n başlamasıyla b%rl%kte, %nsanın doğaya verd%ğ% zarar daha bel%rg%n hale geld%. Fabr%kaların artması ve kömür kullanımının yaygınlaşması kırsal kes%mlerden kentlere göçü hızlandırdı. Şeh%rler%n kalabalıklaşmasıyla k%rl% su,...

Gelecek 'ç'n Sürdürüleb'l'rl'k Ders Notları1 Sürdürüleb(l(rl(k Sanay%leşmen%n başlamasıyla b%rl%kte, %nsanın doğaya verd%ğ% zarar daha bel%rg%n hale geld%. Fabr%kaların artması ve kömür kullanımının yaygınlaşması kırsal kes%mlerden kentlere göçü hızlandırdı. Şeh%rler%n kalabalıklaşmasıyla k%rl% su, çöp yığınları ve hava k%rl%l%ğ% g%b% sorunlar ortaya çıktı. Bu durum, %nsanların sağlık, h%jyen, tem%z su ve hava konularında end%şe duymasına yol açtı. Çevrec( Söylemler ve Tar(hsel Gel(ş(m Brulle, 21. yüzyılın başlarında Reform Çevrec%l%ğ%'n%n baskın b%r çevre söylem% olduğunu bel%rt%r. Bu anlayış, 19. yüzyıldak% faydacılık eksen%nde şek%llenm%ş, kamu sorunlarına b%l%m ve hukuk yoluyla çözüm aramayı amaçlamıştır. İnsan doğanın b%r parçası olarak görülse de, doğa çoğunlukla b%r kaynak olarak kabul ed%lm%şt%r. Sanay%leşmen%n etk%ler% bazı önlemlerle azaltılab%lse de, doğa hala %nsanın h%zmet%nded%r. Ormansızlaşma ve k%rl%l%k g%b% çevresel sorunlar uzun b%r geçm%şe sah%pt%r; ancak bu konulara %l%şk%n end%şeler, sanay% ve b%l%m devr%mler%n%n yaşandığı 18. yüzyıldan %t%baren daha bel%rg%n hale gelm%şt%r. 1960’lardan sonra, özel ş%rketler%n neden olduğu ekoloj%k kr%zler ve toplumsal hareketler%n etk%s%yle ekoloj%k kaygılar artmış, değ%ş%m talep eden b%r ekoloj% hareket% doğmuştur. Öneml( Olaylar ve G(r(ş(mler 1961: WWF kuruldu. 1962: Rachel Carson’un S%lent Spr%ng k%tabı, böcek %laçlarının ekoloj%ye verd%ğ% zararları b%l%msel bulgularla ortaya koydu. 1972: Meadows ve ek%b%, Büyümen%n Sınırları raporunda çevresel zararların büyümen%n sınırlarını zorlayacağı ve kontrolsüz b%r düşüşe yol açacağını öne sürdü. Bu rapor, ekoloj%k çöküşün küresel b%r sorun olarak tanınmasına öncülük ett%. 1970’ler: Uluslararası %ş b%rl%ğ% dönem% olarak değerlend%r%len bu dönemde B%rleşm%ş M%lletler çevre programları ve z%rveler düzenlemeye başladı. 1980’ler: Ekoloj% hareket%, ışık k%rl%l%ğ%, den%zler%n k%rlet%lmes% g%b% konuları gündeme get%rd%. Greenpeace, bal%na avcılığı ve fok avcılığına karşı kampanyalar başlattı. 1986: Çernob%l Nükleer Santral Kazası, çevresel felaketler%n c%dd%yet%n% gözler önüne serd%. 1992: R%o Dünya Z%rves%’nde b%yoçeş%tl%l%k kaybı ve %kl%m değ%ş%kl%ğ% ele alındı. Kyoto Protokolü'nün temeller% bu z%rvede atıldı. Sürdürüleb(l(rl(k ve Güncel Tartışmalar Sürdürüleb%l%rl%k ve sürdürüleb%l%r kalkınma ter%mler% sıkça yanlış kullanılmaktadır. Genell%kle mevcut durumu sürdürmek %ç%n kullanılan sloganlara %nd%rgenm%şlerd%r. Bugün, özel %şletmeler bu ter%mler% ben%mseyerek pazarlama avantajı elde etmeye çalışmaktadır. Ancak bu faal%yetler%n çoğu uzun vadede sürdürüleb%l%r olmaktan uzaktır. 1 Kaynaklar: Chatterjee, U., Shaw, R., Kumar, S., Raj, A. D., & Das, S. (Eds.). (2020). Climate crisis: Adaptive approaches and sustainability. Springer. Erben, Ş. E. (2023). B8r tweet dünyayı değ8şt8r8r m8? Ekoloj8 hakları ve d8j8tal akt8v8zm. YenH Hnsan. Munier, N. (2005). Introduction to sustainability: Road to a better future. Springer. İkl%m değ%ş%kl%ğ%, %nsan hayatı %ç%n en büyük tehd%tlerden b%r% hal%ne gelm%şt%r. Gen%ş b%r tür yelpazes% yok olma tehl%kes%yle karşı karşıya, ekos%stemler r%sk altındadır. “Sürdürüleb%l%r kalkınma” söylem% yanıltıcıdır çünkü yaşadığımız dünya bel%rg%n b%r şek%lde sürdürülemez b%r durumdadır ve bu sorunların gelecekte daha da kötüleşmes% olasıdır. Gelecek Perspekt(fler( 2025-2030 yılları arasında "baby boomer" kuşağının emekl% olmasıyla b%rl%kte, yen% nes%ller üzer%ndek% değ%ş%m baskısı artacaktır. J%ckl%ng (2000), rak%p çıkarlar ve farklı değer s%stemler% arasındak% ger%l%mler%n büyüyeceğ%n% öngörmekted%r. Hayatta kalmak, %nsanlık %ç%n temel b%r görev g%b% görünse de, sürdürüleb%l%rl%k yalnızca mevcut sorunlarla başa çıkmayı değ%l, gelecek nes%ller %ç%n yaşam koşullarını %y%leşt%rmey% de hedefler. Bu bağlamda, tartışmalar %k% ana gruba ayrılmıştır: İnsan davranışında ve doğal kaynak kullanımında rad%kal değ%ş%kl%kler yapılmasını savunanlar %le teknoloj%k araçlarla sorunların çözüleb%leceğ%ne %nananlar. Sürdürülebilirlik ve Gelecek Perspektifleri Sürdürülebilirlik Kavramı ve Tanımları Sürdürülebilirlik, geleceğin kaynaklarını tehlikeye atmadan bugünün ihtiyaçlarını karşılamayı hedefler. En çok kabul gören tanımlardan biri, Brundtland Raporunda belirtilmiştir (Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, 1987). Bu tanıma göre: Sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerini tehlikeye atmadan karşılayan kalkınmadır. Alan Fricker'ın açıklamasına göre, sürdürülebilirlik bir yol haritası ve etik çerçeve sunarak, geleceğe dair değerlerimiz ve eylemlerimiz arasında bir köprü kurmayı amaçlar. Brundtland Raporu’ndan Temel Kavramlar Raporun sürdürülebilirlikle ilgili temel kavramları; kalkınma, “şimdi” ve “gelecek”tir: 1. Kalkınma: Kalkınma, yalnızca ekonomik büyüme değil; sosyal, çevresel ve ekonomik alanlarda ilerlemeyi kapsar: o Ekonomik büyüme: İleriye yönelik ekonomik kalkınmayı içerir. o Sosyal ilerleme: Fırsat eşitliği, sosyal adalet, eğitim, sağlık, barınma ve istihdam gibi temel haklara erişimi sağlar. o Çevresel koruma: Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını ve gelecekte de erişilebilirliğini güvence altına alır. 2. Şimdi: Şu an harekete geçmenin gerekliliği; yalnızca ekonomik değil, sosyal ve çevresel kalkınmayı da vurgular. 3. Gelecek: Uzun vadeli bir perspektif benimseyerek, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bugünden sürdürülebilirlik bilinci geliştirmeyi ifade eder. Sürdürülebilirlik ve Gelecek Perspektifleri Sürdürülebilirlik Kavramı ve Tanımları Sürdürülebilirlik, geleceğin kaynaklarını tehlikeye atmadan bugünün ihtiyaçlarını karşılamayı hedefler. En çok kabul gören tanımlardan biri, Brundtland Raporunda belirtilmiştir (Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, 1987). Bu tanıma göre: Sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerini tehlikeye atmadan karşılayan kalkınmadır. Alan Fricker'ın açıklamasına göre, sürdürülebilirlik bir yol haritası ve etik çerçeve sunarak, geleceğe dair değerlerimiz ve eylemlerimiz arasında bir köprü kurmayı amaçlar. Brundtland Raporu’ndan Temel Kavramlar Raporun sürdürülebilirlikle ilgili temel kavramları; kalkınma, “şimdi” ve “gelecek”tir: Kalkınma: Kalkınma, yalnızca ekonomik büyüme değil; sosyal, çevresel ve ekonomik alanlarda ilerlemeyi kapsar: Ekonomik büyüme: İleriye yönelik ekonomik kalkınmayı içerir. Sosyal ilerleme: Fırsat eşitliği, sosyal adalet, eğitim, sağlık, barınma ve istihdam gibi temel haklara erişimi sağlar. Çevresel koruma: Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını ve gelecekte de erişilebilirliğini güvence altına alır. Şimdi: Şu an harekete geçmenin gerekliliği; yalnızca ekonomik değil, sosyal ve çevresel kalkınmayı da vurgular. Gelecek: Uzun vadeli bir perspektif benimseyerek, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bugünden sürdürülebilirlik bilinci geliştirmeyi ifade eder. 19. Yüzyıl Sonunda Sürdürülebilirlik Sorunları 19. yüzyıl sonunda sürdürülebilirlik sorunlarının farklı bir doğası vardı. O dönemin şartlarında kimse şu gelişmeleri hayal edemezdi: Küresel ekonomi ve bunun çevresel sonuçları, Hava yolu seyahati ve alüminyum gibi metal taleplerindeki artış, Atom enerjisinin kullanımı ve nükleer atıkların bertaraf edilmesi, Kadınların iş gücüne katılımıyla toplumdaki değişim, Antibiyotikler ve modern tıbbi cihazların keşfi, Plastiklerin üretimi ve bunların yarattığı çevre kirliliği, Bilgisayarların icadı ve bilgiye hızlı erişimin etkileri, İnsan kaynaklı küresel ısınma ve ozon tabakasının incelmesi. Günümüzde Sürdürülebilirlik ve Gelecek Sorunları Bugün sürdürülebilirlik, genellikle şu eksenlerde tartışılır: Kavramın yanılgısı: "Sürdürülebilir kalkınma" sıklıkla mevcut sorunları sürdürmek için kullanılan bir slogan haline gelmiştir. Ekolojik gerçeklik: Geniş tür yelpazesi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya; ekosistemler risk altında ve iklim değişikliği insan yaşamını tehdit etmektedir. Bu nedenle, sürdürülebilirlik yalnızca insanlığın hayatta kalmasını değil, aynı zamanda gelecek nesiller için yaşam koşullarını iyileştirmeyi hedefler. Ancak bu hedefe ulaşmak için insan davranışlarında derhal dönüşüm sağlanması gerekmektedir. Tartışma Noktaları: Sürdürülebilirlik tartışmalarında iki ana görüş ön plana çıkar: 1. Acil dönüşüm savunucuları: Paul Ehrlich gibi bilim insanları, insan davranışında radikal değişiklikler yapılması gerektiğini savunur. 2. Teknolojik iyimserler: Julian Simon gibi akademisyenler, teknolojik gelişmelerin sorunları çözebileceğine inanır. Sonuç olarak, sürdürülebilirlik kavramı hem umut hem de tartışma kaynağı olmaya devam ediyor. Gelecek nesillerin refahı için bugünden harekete geçmek hayati önem taşıyor. Sürdürülebilirlik ve Geleceğe Yönelik Hedefler Geleceğe dair planlarımız, bugünden şekillenen ortak hedefleri içermektedir. Bu hedefler arasında şunlar yer alır: Herkesin barınma, eğitim ve sağlık hakkına sahip olması, Din, ten rengi ve milliyet ayrımı gözetmeksizin eşit fırsatların sağlanması ve saygının tesis edilmesi, Çevrenin korunması, Makul bir gelir elde etme ve çalışma hakkı, Temel altyapıya erişim ve temiz bir çevrede yaşama hakkı, Şehir yönetimine katılma hakkı. Bu temel hak ve hedefler, gelecekte de geçerliliğini koruyacak şekilde planlanabilir. Sürdürülebilirlik Süreçleri ve Zaman Çerçevesi Gordon ve Shore tarafından önerilen bir yaklaşımla, sürdürülebilirlik süreçleri aşağıdaki zaman ölçeklerine ayrılabilir: 1. Operasyonel Aşama: o Şimdiki zaman için uygulanır. o Zaman çerçevesi: 1-2 yıl. 2. Taktiksel Aşama: o Yakın gelecekteki gelişmelere odaklanır. o Zaman çerçevesi: 2-5 yıl. Bu yaklaşım, sürdürülebilirliği dinamik bir süreç olarak ele alır. Süreç, bir dizi eylem ve adımla hedefe ulaşmayı; sistem ise, bu hedeflere ulaşmak için bir arada çalışan unsurların düzenli etkileşimlerini ifade eder. Sürdürülebilirlik ve Sosyal Katılım Sürdürülebilirlik yalnızca teknik bir mesele değildir; toplumsal tutum ve davranış değişikliği gerektirir. Bu bağlamda: Topluluk içi işbirliği: Sürdürülebilirlik hedefleri, ilgili grupların temel meseleleri birlikte tartıştığı ve çözümler geliştirdiği bir sosyal diyalog ortamında şekillenmelidir. Paradigmanın etkisi: Mevcut paradigmanın sınırlamaları, dikkat dağınıklığı, nüfus artışı ve karmaşıklık, sürdürülebilirliğin etkin şekilde uygulanmasını zorlaştırabilir. Davranış Değişikliği ve Politikaların Rolü Sürdürülebilirlik, bireylerin ve toplumların tüketim ve üretim alışkanlıklarında köklü değişiklikler gerektirir: 1. Tüketim ve geri dönüşüm: o Evlerde su tüketimi sınırlandırılabilir; sayaçlar takılarak bireysel tüketim izlenebilir. o Atıkların kaynağında ayrıştırılması ve geri dönüşüm teşvik edilebilir. 2. Sanayi uygulamaları: o Endüstriler, atık sularını arıtıp yeniden kullanmaya zorlanabilir. o Doğal kaynak tüketimini azaltacak teknolojiler uygulanabilir. 3. Ekonomik teşvikler: o Tüketim alışkanlıklarını değiştirmek için fiyatlandırma sistemleri kullanılabilir. Örneğin, atık toplama ücretlerinin ağırlığa dayalı olması, bireyleri daha az çöp üretmeye yönlendirebilir. Yaşam Kalitesi ve Sürdürülebilirlik Sonuç olarak, sürdürülebilir kalkınma, yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen bir süreç olarak özetlenebilir. Bu süreç, bireylerin ve toplulukların doğaya ve birbirlerine karşı sorumlu bir şekilde hareket ettiği bir gelecek vizyonunu gerektirir. Yaşam kalitesi, sürdürülebilirlikle bağlantılı şu unsurları içerir: Sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama, Eğitim ve fırsat eşitliği, Sosyal adaletin sağlanması, Doğal kaynakların etkin kullanımı ve korunması, Katılımcı ve şeffaf bir yönetim anlayışı. Yaşam Kalitesi Göstergeleri Yaşam kalitesi göstergeleri çeşitli sosyal, ekonomik ve çevresel faktörleri kapsar. Örnek göstergeler şunlardır: Konut Sahipliği: Kendi evine sahip olan insanların yüzdesi, sosyal adaletin ve ekonomik koşulların bir göstergesidir. Yeni Konutlar: Gelişmiş alanlarda inşa edilen yeni konutların sayısı, çevresel etkiler ve arazi kullanımıyla ilişkilidir. Güvenlik: Her 1.000 hane başına düşen hırsızlık sayısı, bölgedeki güvenlik, ekonomik koşullar ve polis teşkilatının etkinliği hakkında bilgi verir. İşsizlik Oranı: İşsizlik maaşı alan kişilerin yüzdesi, ekonomik durumun ve eğitim seviyesinin bir göstergesidir. Konut Fiyatları: Ortalama ev fiyatının ortalama gelire oranı, sosyal ve ekonomik koşulları yansıtır. Atık Yönetimi: Geri dönüştürülen evsel atık yüzdesi ve kişi başına düşen atık miktarı, çevresel farkındalık ve toplumsal katılımı gösterir. Trafik Kazaları: Her 10.000 kişi başına düşen trafik kazası sayısı, güvenlik düzeyini belirler. Doğum Ağırlığı: Düşük doğum ağırlığı oranı, kamu sağlığı ve ekonomik koşulları yansıtır. Hava Kalitesi: Yıl boyunca temiz gökyüzü ve düşük hava kirliliği olan gün sayısı, çevre ve halk sağlığıyla ilişkilidir. Ekonomik Göstergeler: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), ekonomik ilerlemenin bir ölçüsüdür. Ancak, çevresel kayıplar ve sosyal etkileri dikkate almaz. Kaynak Tüketimi ve Ekolojik Ayak İzi Bir insanın yaşamı boyunca ihtiyaç duyduğu kaynaklar ve bunların tüketimi çeşitli şekillerde ölçülebilir: Besin üretimi, tarım alanlarından sağlanan mahsullerle ilişkilidir. Günlük kullanılan eşyalar, giyim ve gazete gibi ihtiyaçlar doğal kaynaklardan elde edilir. Araç yakıtı üretimi, nakliye ve tüketim süreçlerinde enerji ve arazi kullanımı gerektirir. Elektrik üretimi ve fosil yakıtların kullanımı, CO2 emisyonlarının dengelenmesi için orman alanlarının önemini artırır. Ekolojik ayak izi, 1996 yılında Wackernagel ve Rees tarafından "bir nüfusun mevcut tüketim ve atık üretim düzeylerini sürdürebilmesi için gereken arazi miktarı" olarak tanımlanmıştır. Bu kavram, toplumların tüketim düzeylerini ve çevre üzerindeki etkilerini değerlendirmek için kullanılmaktadır. Sonuçta ekolojik ayak izi analizleri, sürdürülebilir yaşam alanlarının planlanmasında önemli bir araçtır. Arazi kullanımını azaltmak ve çevresel etkileri en aza indirmek için bu göstergeler, politika yapıcılar ve toplumlar için yol gösterici olabilir. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik yalnızca bugünün değil, geleceğin de yaşam standartlarını güvence altına almayı amaçlayan bütüncül bir yaklaşımdır. Kaynak Kullanımı ve Sosyal Yönleri Kaynakların kullanımını ve kötüye kullanımını ölçen göstergeler, çevresel sorunlar kadar sosyal yönleri de ele almalıdır. Örneğin, bir ülke tahıl ihraç ettiğinde, mahsul hasadından kaynaklanan besin kaybı ya da toprağın verimliliğini sağlamak için gereken gübre yatırımı gibi unsurlar dikkate alınmalıdır. Ayrıca, kaynak çıkarma ve işleme süreçlerindeki işçilerin ücretlerinin yeterliliği gibi sosyal sorunlar da göz önüne alınmalıdır. Kaynak Tüketimi ve Ekolojik Ayak İzi Örnekleri Şehirlerin kaynak tüketimi konusunda dikkat çekici örnekler bulunmaktadır. Örneğin: Brezilya’daki Soya Üretimi: Bakir orman alanlarının, şehirlerdeki et tüketimi için sığır yemine yer açmak amacıyla tahrip edilmesi hem çevresel hem de sosyal sıkıntılar yaratmaktadır. Londra'nın Ekolojik Ayak İzi: Londra’nın ekolojik ayak izinin şehrin kendi alanının 120 katı olduğu rapor edilmiştir. Benzer şekilde, Kuzey Amerika’daki bir şehir yaklaşık 30.000 km² alana ihtiyaç duyarken, Hindistan’daki bir şehir yalnızca 2.800 km² ile yetinebilmektedir. Dünya Genelindeki Ekolojik Ayak İzi Değerleri Araştırmalara göre dünya için ortalama ekolojik ayak izi değeri yaklaşık 2,8 hektar/kişi olsa da ülkeler arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır: Düşük Ayak İzi: Bangladeş’te kişi başına düşen ayak izi 0,45 hektardır. Yüksek Ayak İzi: ABD’de kişi başına düşen ayak izi 9,8 hektar olup, dünya ortalamasından 3,5 kat daha fazladır. Bu durum, ABD’nin dünya kaynaklarının yüzde 25’ini tükettiğini göstermektedir. Karbon Ayak İzi ve Sera Gazları Karbon ayak izi, bir kişi ya da kurumun atmosfere saldığı toplam sera gazı miktarını ifade eder. Sera Gazlarının Rolü: Atmosferdeki sera gazları, yeryüzündeki sıcaklığı artırarak küresel ısınma ve iklim değişikliğine neden olur. Doğal ve İnsan Kaynaklı Emisyonlar: Sera gazları hem doğal yollarla oluşabilir hem de insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınabilir. Dayanıklılık ve Ekonomik Çeşitlilik Bir bölgenin ekonomik dayanıklılığı, sanayi sektörlerinin çeşitliliği ve iş gücü piyasasının adaptasyon kapasitesine bağlıdır: Örnek Durum: A Ülkesi'nin ekonomisi, otomobil üretimine büyük ölçüde bağımlıdır. Komşu B Ülkesi’ndeki ekonomik sorunlar nedeniyle otomobil talebinin düşmesi, A Ülkesi’nde işten çıkarmalara ve ekonomik sıkıntılara yol açmaktadır. Dayanıklılık Göstergeleri: Tasarruf oranı, hane gelirlerinin kira/mortgage ödemelerine oranı ve hane başına çalışan kişi yüzdesi gibi göstergeler, bir toplumun ekonomik dayanıklılığını ölçmede kullanılabilir. Bu göstergeler, kaynakların daha sürdürülebilir kullanımını ve toplumların ekonomik krizlere karşı daha dayanıklı hale gelmesini sağlayabilir. Dayanıklılık ve Sosyal, İdari, Politik Etkiler Dayanıklılık düşük olduğunda, toplumda ciddi sosyal, idari ve politik sorunlar ortaya çıkabilir. Örneğin: İnsanlar kira veya mortgage ödemelerini karşılayamazsa, evlerini terk etmek zorunda kalabilir ve bu durum sosyal sorunlara yol açabilir. Maddi yardım taleplerinin artması, hükümetin adaletine duyulan güveni zedeleyebilir ve idari-siyasi sorunlara neden olabilir. Hükümetin dayanıklılığı artırma kapasitesi, insan ve ekonomik kaynakları etkin bir şekilde yönetme, işsizlere yönelik eylem planları geliştirme, ekonomik teşvikler sağlama ve eğitim programları düzenleme becerisine bağlıdır. Dayanıklılık ve Esneklik Kavramı Dayanıklılık, bir sistemin değişimlere uyum sağlama, tepki verme ve toparlanma kapasitesini ifade eder. Bu durum, sistemin esnekliği ile ilişkilidir: Esnek Sistemler: Örneğin, bir araba anteninin düşük dalların altından geçerken bükülmesi ve dalları geçtikten sonra eski haline dönmesi. Sınırlı Dayanıklılık: Anten aşırı büküldüğünde geri dönemez ve kalıcı hasar alır. Benzer şekilde, bir ekosistem de belirli bir baskıya kadar dayanabilir, ancak bu sınır aşıldığında geri dönüşsüz zararlara maruz kalabilir. Ormansızlaşma ve Ekosistem Dayanıklılığı Ormanların tarım ve ekonomik kazanç için kesilmesi kısa vadeli faydalar sağlasa da, uzun vadede ekosistemin dayanıklılığını olumsuz etkiler: Başlangıç Etkileri: Tarım alanı açmak ve gelir elde etmek için yapılan orman kesimleri. Ekosistem Sorunları: Toprak erozyonu, su kaynaklarının azalması ve biyoçeşitliliğin zarar görmesi. Eşik Aşımı: Sürekli orman kesimi sonucunda ekosistem geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaşabilir. Örneğin, toprak tamamen verimsizleşir, su kaynakları kurur ve hayvan türleri yok olur. Sermaye Türleri ve Toplumun Dayanıklılığı 1. İnsan Sermayesi: o Eğitim düzeyi, bilgi ve uzmanlık. o Yenilik ve bilgi üretimi yapan araştırma enstitüleri ve üniversiteler. o Bölgenin ekonomik canlılığı ve sanayi faaliyetleri. 2. İnsan Yapımı Sermaye: o Ekonomiye katkı sağlayan fiziksel mallar ve altyapılar. o Teknolojik ilerlemeler ve yenilikler. 3. Doğal Sermaye: o Yenilenemeyen kaynaklar: Petrol, gaz ve mineraller. o Yenilenebilir kaynaklar: Ormanlar, su kaynakları. o Ekonomik olmayan doğal değerler: Göller, manzaralar. o Tarım ve hayvancılık için uygun doğal koşullar. 4. Kültürel Sermaye: o Gelenekler, inançlar ve sosyal normlar. o Sanat ve yaratıcılık yoluyla yapılan kültürel katkılar. o Sosyal, politik ve hukuki kurumların istikrarı ve adaleti. Bu sermaye türleri, toplumların dayanıklılığını ve sürdürülebilirliğini artırmada kritik öneme sahiptir. Sürdürülebilirlik ve Sermaye Yaklaşımı Ekonomistler tarafından kullanılan geleneksel sermaye tanımları sürdürülebilirlik perspektifiyle tamamen örtüşmeyebilir. Ancak, sürdürülebilirlik bağlamında sermaye, sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlarla ilişkilendirilerek yeniden tanımlanabilir. Bu yaklaşım, insan faaliyetlerinin sürdürülebilirlik meseleleriyle bağlantısını anlamayı kolaylaştırır. Örneğin, bir ülkeden profesyonellerin göçü insan sermayesini azaltır, çünkü eğitim ve bilgi birikimi diğer ülkelere aktarılır. Atık ve Yan Ürün Kavramları Geleneksel anlamda “atık,” işe yaramaz, istenmeyen ya da kusurlu bir şey olarak tanımlanır. Ancak sürdürülebilirlik açısından, atık bu anlamı taşımaktan uzaktır: Atık: Bir ürün veya malzeme, kalite standartlarını karşılamasa bile tamamen işe yaramaz değildir. Aksine, çoğu zaman yeniden işlenebilir veya farklı amaçlar için kullanılabilir. Yan Ürün: Endüstriyel veya biyolojik bir süreçte asıl ürünle birlikte üretilen ve ekonomik değere sahip olabilecek bir unsurdur. Indigo Development Corporation'ın önerdiği “doğal kaynakların dağıtıcı kullanımı” tanımı, atığın geri kazanılamaz bir şekilde çevreye dağılmasını vurgular. Bu tür atıkların uygun bir şekilde değerlendirilmesi, onları ekonomik birer yan ürün haline getirebilir. Kerestecilik Endüstrisinde Yan Ürünler ve Atık Yönetimi Kerestecilik endüstrisi, atık ve yan ürün kavramlarını sürdürülebilirlik açısından anlamak için iyi bir örnektir: 1. Yan Ürünlerin Kullanımı: o Ağaç Kabukları: Kazan yakıtı veya etanol üretimi gibi işlemlerde kullanılır. o Talaş: Yonga levha üretiminde veya biyokütle olarak değerlendirilir. o Dallar: Bahçelerde malç olarak kullanılır. 2. Ahşap Ürünlerin Döngüsü: o Ana Ürünler: Tomruklar, kaplama levhalar, yapı malzemeleri, mobilyalar gibi ürünler. o Yeniden Kullanım: İnşaatlarda kullanılan kiriş, zemin, pencere gibi ürünler, ömürlerinin sonunda farklı amaçlarla yeniden değerlendirilebilir. o Estetik Ürünler: Ahşabın doğal güzelliği, dekoratif ve işlevsel ürünlerin üretiminde kullanılabilir. 3. Biyokütle ve Malç: o Yeniden kullanılamayan kalıntılar, biyokütle yakıtı veya malç olarak değerlendirilebilir. o Malçın Faydaları: § Buharlaşmayı azaltır. § Toprağın sıcaklığını dengeler. § Erozyonu önler. § Yabani otları kontrol eder. § Toprağı zenginleştirir ve meyveleri temiz tutar. Sonuç: Atığın Sürdürülebilirlikteki Rolü Atık yönetimi ve yan ürünlerin değerlendirilmesi, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynar. Bir üretim sürecindeki her malzeme ve ürün, sürdürülebilir bir döngü içinde ekonomik ve çevresel katkı sağlayabilir. Bu yaklaşım, doğal kaynakların verimli kullanımını teşvik ederken, atık miktarını ve çevresel etkileri minimize eder. Sürdürülebilirlik, Atık Yönetimi ve Gelecek Perspektifleri Kağıt Endüstrisinde Geri Dönüşüm ve Döngüsel Ekonomi Kağıt endüstrisi, sürdürülebilirlik ilkelerine dayalı döngüsel ekonomi yaklaşımına iyi bir örnek sunar. Tomruklar kağıt hamuru ve kağıt üretimi için kullanıldıktan sonra, bu ürünlerin geri dönüşümü mümkün hale gelir: Kullanılmış kağıtlar, karton veya yeni yazı malzemesi üretimi için geri dönüştürülebilir. Geri dönüştürülmüş kağıt, sonbaharda ağaç yapraklarının toplanmasında kullanılan kağıt torbalar gibi ürünlerin hammaddesini oluşturabilir. Kağıt torbalar ve içeriği, daha sonra malç olarak doğaya yeniden kazandırılabilir. Bu endüstrinin uygun şekilde yönetilmesi, doğanın kapalı döngü sistemine uyum sağlamasını sağlayarak doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını destekler. Atıkların Arkeolojik ve Tarihsel Perspektifte İncelenmesi Arkeologların geçmiş toplumların çöplerini inceleyerek elde ettiği bilgiler, bu toplulukların yaşam tarzları, beslenme alışkanlıkları ve sanat anlayışları hakkında değerli veriler sunar. Ancak günümüz atıklarının gelecekte nasıl değerlendirileceği sorusu önemlidir: 36. Yüzyıl Perspektifi: o Plastikler, cam, ağır metaller ve lastikler gibi materyaller, 20. ve 21. yüzyılın atıkları arasında yer alacaktır. o O dönemin arkeologları, bilgisayarlar, televizyonlar ve arabalar gibi teknolojik araçların kalıntılarını inceleyebilir. o Milyonlarca plastik disk, bir zamanlar müzik çalmak için kullanılan CD'ler olarak değerlendirilebilir. Atık Çağı ve Gezegenin Geleceği Sürdürülebilirlik açısından içinde bulunduğumuz çağ, gelecekte "Atık Çağı" olarak anılabilir. Bunun nedeni, doğal kaynakların hızla tükenmesi, atıkların birikimi ve çevreye verilen zararların artışıdır. Olası bir gelecek senaryosu: Doğal Kaynakların Tükenmesi: o Petrol ve kömür kaynaklarının bitmesi, ormanların yok olması. o Kurak, erozyona uğramış ve biyolojik çeşitliliği azalmış bir dünya. Nüfus Baskısı ve Uzayda Yaşam: o Gıda ve alan kıtlığı nedeniyle dünya nüfusunun sınırlandırılması. o Diğer gezegenlerin kolonileştirilmesi hayatta kalmak için bir zorunluluk haline gelebilir. Bu gelecek senaryosu, kaynakların tüketimi ve atık yönetiminin insanlık için kritik önemini ortaya koymaktadır. Atık Bertarafı ve Yönetimi: Zorluklar ve Stratejiler Atık bertarafı, sürdürülebilir bir dünya için temel bir unsurdur. Ancak mevcut yaklaşımlar birçok zorlukla karşı karşıyadır: Bertaraf Yöntemleri: o Düzenli depolama, yakma, camlaştırma ve geri dönüşüm. o Radyoaktif atıklar için özel yöntemler. Sorunlar: o Büyük şehirlerde depolama alanlarının azalması. o Atıkların uzak bölgelere taşınması sonucu artan maliyetler ve çevre kirliliği. o Yakma tesislerinden kaynaklanan emisyonlar. Gelecek İçin Acil Eylem Dünya, atık yönetimi mücadelesini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu nedenle: 1. Döngüsel ekonomi prensipleriyle daha fazla endüstriyi uyumlu hale getirmek. 2. Atıkların çevresel etkilerini azaltacak teknolojik yeniliklere öncelik vermek. 3. Toplumsal farkındalığı artırarak bireyleri geri dönüşüm ve atık azaltma konusunda bilinçlendirmek. Atık yönetimine yönelik bu stratejiler, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmede kritik rol oynayacaktır. Artık İstenmeyen ve Yeniden Kullanılabilir Ev Eşyaları 1. Bir çözüm: Evde ayrıştırma ve bağışlar Birçok hayır kurumu ve kilise, yıllık satışlarında ya da ikinci el mağazalarında satış için bağışları memnuniyetle kabul eder ve genellikle bağışları toplamak için evlere gelir. 2. Topluluk sokak satışı: Kuzey Amerika’da güzel bir uygulama, belirli bir bölgede yaşayan insanların birden fazla sokakta topluluk garaj satışı düzenlemesidir. Bu etkinlikte insanlar, ev eşyalarını maliyetlerinin çok küçük bir kısmına satar. Kompostlama Eğer bir arka bahçeniz varsa, evde kompost yapmak oldukça kolaydır. Bunun için tüm sebze kabuklarını ve organik atıkları bir kompost kutusuna koymak ve ara sıra su eklemek yeterlidir. Kompost kutularının bakımı: Kompost kutuları bakım gerektirmez; sadece ara sıra sulama yeterlidir. Koku yapmaz (hatta yaz aylarında bile), hamam böceklerini çekmez ve kemirgenler atıklara ulaşamaz. Faydaları: Kompostlama, bahçe ve arka bahçe için mükemmel bir gübre sağlar, düzenli depolama alanlarında büyük ölçüde yer tasarrufu sağlar ve taşıma maliyetlerini ortadan kaldırır. Elektrikli Aletler Bu tür eşyalar, düzenli depolama alanlarında ayrıştırılır ve ardından parça geri dönüşümü veya eritme işlemleri için üreticilere gönderilir. Arabalar Daha önce belirtildiği gibi, arabalar genellikle elektrikli fırınlarda hurda malzeme olarak eritilip birçok farklı şekilde yeniden kullanılır ya da hurdalıklara teslim edilir. Lastikler Yeni lastik satın alırken, eski lastikler genellikle aynı mağazalara veya özel merkezlere teslim edilmelidir. Bu malzeme birçok farklı şekilde değerlendirilebilir, örneğin: Doğrudan yakılarak elektrik üretimi, Yakıt üretimi için işlenmesi. Evsel Tehlikeli Atıklar Birçok ev eşyası tehlikeli olarak kabul edilir. Bu tür atıklar kaldırım kenarına bırakılmamalı, özel atık depolarına teslim edilmelidir. Örnekler: Boyalar: Bölüm 2'nin İnternet Kaynakları'nda yer alan "Yeni Ürünler - Boyalar" başlığına bakınız. Elektronik eşyalar: Bölüm 2'nin İnternet Kaynakları'nda yer alan "Elektronik Eşyalar" başlığına bakınız. Son kullanma tarihi geçmiş ilaçlar: İlaçlar, imha edilmek üzere yerel eczaneye geri götürülebilir. Evsel atık su: Evlerde mutfaklardan, çamaşır odalarından ve tuvaletlerden kaynaklanan atık sular yer altındaki kanalizasyon sistemine borularla taşınır. Bu sistem, evin önünden geçen bir ana hatta bağlanır ve atık su, bir atık su arıtma tesisine yönlendirilir. Burada çeşitli yöntemlerle arıtıldıktan sonra bir nehir ya da denize deşarj edilir. Eğer düzgün bir şekilde arıtılırsa, bu su sulama amaçlı kullanılabilir. Kanalizasyon sistemleri ve arıtma tesisleri: Kanalizasyon sistemleri yer altından geçtiği için arazi kaplamaz, ancak inşası oldukça maliyetlidir. Su arıtma tesisleri hem inşa edilmesi hem de işletilmesi pahalıdır ve önemli miktarda arazi kullanır. Ancak, şehirlerde halk sağlığı açısından çok önemlidir. Bu nedenle, bu tesislerle hizmet verilen konutların oranı ve arıtılan suyun kalitesi, sürdürülebilirliği ölçmek için kullanılan göstergelerdir (bkz. Bölüm 6). Alternatif yöntemler: Büyük şehirlerde başka bir alternatif mevcut değildir. Ancak bazı durumlarda, büyük oteller veya apartman bloklarında üretilen atık suyu yerinde arıtmak ve yeniden kullanmak mümkündür (bkz. Bölüm 4.5.1). Kanalizasyon sistemine erişim olmayan alanlar: Büyük şehirlerin bazı bölgeleri kanalizasyon sisteminden faydalanamaz. Bu durumlarda, her konut kendi arıtma işlemini foseptik çukurları ile gerçekleştirir. Ancak bu çukurlar bir süre sonra dolar ve özel kamyonlarla boşaltılmaları gerekir. Bu yöntem önerilmez, çünkü bazı durumlarda su tablasını ciddi şekilde kirletebilir. Ayrıca, yoğun yağışlar sırasında su tablasının yükselmesi, foseptik çukurlarının taşmasına ve atığın konutlara geri dönmesine neden olabilir. Kanalizasyon sistemleriyle ilgili diğer sorunlar: Bazı durumlarda, insanlar kanalizasyon sistemine istemedikleri çözücüleri, benzini ve/veya kimyasal ürünleri boşaltarak tehlikeli bir kullanım yapabilirler. Bu ürünlerin kanalizasyon sistemine boşaltılmaması gerektiğinin farkında olmayabilirler. Bunun nedenleri: Bu tür maddeler, atık su arıtma tesislerindeki normal aerobik ve anaerobik süreçleri bozabilir. Benzin veya motor yağı gibi yanıcı maddeler kanalizasyon sisteminde patlamalara neden olabilir ve bu da personel ve tesisler için çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Kullanılmış Yemeklik Yağ Sürdürülebilir bir kullanım yöntemi, bu tür yağları biriktirerek restoranlar, hastaneler, oteller gibi yerlerden özel kamyonlar tarafından toplanmasını sağlamaktır. Bu yağlar, kamyonlar için yakıt olarak işlenebilir. Yağmur Suyu Bazı şehirlerde, yağmur suyu drenajları kanalizasyon sistemiyle aynı hatları paylaşır, bu nedenle yağmur suyu ve evsel atık su karışır. Ancak bu uygulama, çeşitli nedenlerle önerilmez: Arıtma tesislerine yük: Atık su arıtma tesisleri, kısa bir sürede çok daha büyük miktarda suyu arıtmak zorunda kalır. Yoğun yağışlarda sorun: Şiddetli yağmurlar sırasında, arıtma tesisleri bu ani su girişini işleyemeyebilir. Bunun sonucunda, arıtılmamış atık su ve yağmur suyu bir nehir ya da denize deşarj edilebilir. Bazı şehirler, bu tür sorunları önlemek için büyük yer altı rezervuarları veya açık su havuzları inşa eder. Bu alanlar, şiddetli yağışlar sırasında yağmur suyunu geçici olarak depolamak için kullanılır. Daha sonra bu su kontrollü bir şekilde bir nehre bırakılarak olası sel baskınları önlenir. Yağmur suyu ayrıca parkların sulanması, sokakların veya kaldırımların süpürülmesi ve yıkanması gibi amaçlar için de kullanılabilir. Bu nedenle, atık su ve yağmur suyu için ayrı sistemlere sahip olmak daha iyidir. Örnek Kurumsal Uygulamalar B Corp (tam adıyla Benefit Corporation), kar amacı güden ancak sosyal ve çevresel etkiyi iş stratejilerinin merkezine alan şirketlerin uluslararası bir sertifikasyonudur. B Lab adlı bağımsız, kar amacı gütmeyen bir kuruluş tarafından yönetilen bu sertifika, bir şirketin çevresel sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk, şeffaflık ve çalışan hakları gibi konularda belirli standartları karşılayıp karşılamadığını değerlendirir. B Corp Sertifikasının Temel Özellikleri Amaç ve Etki: B Corp şirketleri, yalnızca kâr amacıyla değil, aynı zamanda topluma ve çevreye pozitif bir etki sağlamak için faaliyet gösterir. Sosyal faydayı, sürdürülebilirlik ve etik iş uygulamalarını önceliklendirir. 5 Etki Alanı B Etki Değerlendirmesi, bir şirketin uygulamalarını ve çıktısını beş kategori üzerinden değerlendirir: yönetim, çalışanlar, topluluk, çevre ve müşteriler. 1. Yönetim: Bir şirketin genel misyonu, etik değerleri, hesap verebilirliği, şeffaflığı ve vizyonlarını ile değerlerini tüzüklerine nasıl entegre ettikleri. En iyi uygulamalar, çalışanlar, yönetim kurulu üyeleri ve toplulukla misyonlarını gerçekleştirmek için nasıl etkileşim kurduklarına odaklanır. Ayrıca çalışanların finansal bilgilere erişimi, müşterilerin geri bildirim fırsatları ve yönetim organlarının çeşitliliği değerlendirilir. 2. Çalışanlar: Bir işletmenin, iş gücü üzerinde olumlu etkiler yaratma çabaları. İş ortamındaki en iyi uygulamalar, çalışanların maaş ve yan hakları, eğitim ve mülkiyet fırsatları gibi unsurları inceler. Aynı zamanda çalışma iletişimi, iş esnekliği, çalışan sağlığı ve güvenliği uygulamaları ile genel çalışma koşulları da değerlendirilir. 3. Müşteriler: Bir şirketin müşterilerine hizmet sunarken toplumsal faydayı nasıl desteklediği. En iyi uygulamalar, şirketin eğitim, sağlık hizmetleri ve finansal yönetim gibi kritik hizmetler sunarak müşterilerin hayatına değer katıp katmadığını inceler. Ayrıca etik pazarlama, veri gizliliği ve güvenliği ile geri bildirim kanalları gibi konular ele alınır. 4. Çevre: Bir şirketin daha sürdürülebilir ve yenileyici bir gezegen için çalışma biçimi. İş uygulamalarında havaya, iklime, suya, toprağa ve biyolojik çeşitliliğe verdikleri etkiyi önceliklendirmesi değerlendirilir. Bu bölüm, şirketin tesislerinin, materyallerinin, emisyonlarının, kaynak ve enerji kullanımının yanı sıra taşıma/dağıtım kanalları ile tedarik zincirinin çevresel etkisini de inceler. 5. Topluluk: Bir işletmenin faaliyet gösterdiği toplulukların ekonomik ve sosyal refahına nasıl katkıda bulunduğu. En iyi uygulamalar, topluluk üzerindeki etkileri hedefleyen girişim ve politikaları araştırır. Tedarikçi ilişkilerinin geliştirilmesi, sosyal katılım, hayırseverlik faaliyetleri ve güçlü, çeşitli topluluklar oluşturma gibi konulara odaklanılır. Fair Trade (Adil Ticaret) Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki üreticilerin ve işçilerin ekonomik olarak güçlenmesini sağlamak, çalışma koşullarını iyileştirmek ve çevresel sürdürülebilirliği desteklemek amacıyla oluşturulmuş bir ticaret sistemidir. Bu sistem, üretici ile tüketici arasındaki ticaretin daha adil ve etik bir şekilde gerçekleşmesini hedefler. Fair Trade’in Temel İlkeleri Adil Fiyat: Üreticilere, ürünlerinin gerçek maliyetini karşılayacak ve sürdürülebilir bir yaşam sürmelerini sağlayacak fiyatlar ödenir. İnsana Yakışır Çalışma Koşulları: İşçiler için güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı sağlanır. Çocuk işçiliği ve zorla çalıştırma yasaktır. Toplumun Güçlendirilmesi: Ticaret, yerel toplulukların ekonomik ve sosyal kalkınmasını destekler. Çevresel Sürdürülebilirlik: Çevre dostu tarım ve üretim yöntemleri teşvik edilir, doğaya zarar veren uygulamalar sınırlandırılır. Tedarik Zinciri Şeffaflığı: Tüketiciler, ürünün nerede ve nasıl üretildiği hakkında bilgi sahibi olabilir. Fair Trade Sertifikasyonu Fair Trade Sertifikası, ürünlerin yukarıdaki ilkelere uygun bir şekilde üretildiğini ve ticaretinin yapıldığını garanti eder. Sertifikayı almak için üreticiler ve şirketler, bağımsız denetimlerden geçmek zorundadır. Bu sertifikayı denetleyen kuruluşlar arasında Fairtrade International, Fair Trade USA ve World Fair Trade Organization (WFTO) yer alır. Hangi Ürünler Fair Trade Sertifikası Alabilir? Gıda Ürünleri: Kahve, çay, çikolata, muz, şeker, bal, kakao. Tarım Ürünleri: Pamuk, çiçekler, baharatlar. El Sanatları ve Tekstil: El yapımı ürünler, kıyafetler. Fair Trade’in Üreticilere ve Tüketicilere Faydaları Üreticiler İçin: Adil gelir elde ederler. Eğitim, sağlık ve altyapı gibi toplumsal projelere daha fazla kaynak sağlanır. Üretim süreçlerinde daha fazla söz hakkına sahip olurlar. Tüketiciler İçin: Bilinçli alışveriş yapma imkânı sunar. Etik olarak üretilen ve çevreye zarar vermeyen ürünlere erişim sağlar. Fair Trade’in Amacı Fair Trade, küresel ticaretin daha adil bir yapıya kavuşmasını ve ekonomik eşitsizliklerin azaltılmasını hedefler. Gelişmiş ülkelerdeki tüketicilerin, ürün satın alırken üreticilerin koşullarını ve çevresel etkileri göz önünde bulundurmasını sağlayarak, daha sürdürülebilir bir ekonomi yaratmayı amaçlar. Eleştiriler: 1. Adil Gelir ve Fiyat Garantileri Yeterli Olmayabilir Eleştiri: Fair Trade sertifikasına sahip üreticiler, ürünlerini adil fiyatlarla satma garantisi elde eder, ancak bu fiyatların yaşam maliyetlerini karşılamakta yetersiz kaldığı eleştirilir. Bazı durumlarda üreticiler için ödenen "adil fiyat", piyasa fiyatlarının çok az üzerinde kalabilir. Sonuç: Üreticiler, sistemin iddia ettiği ekonomik faydaları tam anlamıyla deneyimleyemeyebilir. 2. Tedarik Zincirindeki Dengesizlik Eleştiri: Sertifikalı ürünler genellikle lüks pazarlarda satılırken, bu ürünlerin nihai tüketici fiyatı ile üreticiye ödenen fiyat arasındaki fark oldukça büyüktür. Bu durum, aracıların ve distribütörlerin daha fazla kazanç elde ettiği, ancak üreticilerin nispeten az kazandığı bir sistem yarattığı şeklinde eleştirilir. Sonuç: Üreticiler hâlâ düşük gelirli kalırken, büyük perakendeciler kârlarını artırabilir. 3. Sertifikasyon Maliyetleri Eleştiri: Fair Trade sertifikası almak ve korumak için üreticilerin ödemesi gereken yüksek ücretler, özellikle küçük ölçekli üreticiler için finansal bir yük olabilir. Sonuç: Bu maliyetler, küçük çiftçilerin sisteme erişimini sınırlayarak yalnızca daha büyük üreticilere fayda sağlayabilir. 4. Etkinlik ve Etki Üzerine Soru İşaretleri Eleştiri: Fair Trade, özellikle yoksulluğun kök nedenlerini ele almakta yetersiz kalabilir. Kırsal alanlarda yaşayan üreticilerin, daha kapsamlı sosyal ve ekonomik reformlar olmadan yoksulluktan kurtulmasının zor olduğu belirtilir. Sonuç: Sistem, sadece semptomları ele alırken yoksulluk gibi yapısal sorunları çözmekte yetersiz kalabilir. 5. Monokültür ve Çevresel Etkiler Eleştiri: Fair Trade, genellikle belirli ürünlerin (örneğin kahve, kakao) sertifikalandırılmasına odaklanır. Bu durum, üreticileri tek bir ürüne bağımlı hale getirebilir (monokültür), bu da çevresel bozulmaya ve ekonomik risklere yol açabilir. Sonuç: Çiftçiler, fiyat dalgalanmalarına karşı savunmasız hale gelirken, ekolojik denge zarar görebilir. İnsanlık neden atıkların üretilmesi ve bertaraf edilmesi konusunda bu kadar endişelidir? Bunun ekonomik, sosyal ve çevresel sebepleri vardır. Ekonomik açıdan, büyük miktarda para atıkların taşınması, nakliyesi ve bertaraf edilmesi için harcanmaktadır. Bu kaynaklar, diğer faaliyetlerde daha verimli bir şekilde kullanılabilirdi. Bu nedenle, atık üretimi kamu fonlarının kötü bir şekilde kullanılmasını beraberinde getirir. Sosyal açıdan, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, atıklar sağlık açısından bir tehdit oluşturur. Evsel atıklar açısından bakıldığında, kemirgenler ve böceklerin bu atıklarla beslenmesi ciddi bulaşıcı hastalıkların yayılmasına neden olabilecek potansiyel bir tehlike taşır. Endüstriyel atıklar da, asidik ve alkalin deşarjlar, partiküller ve hava, toprak ve suyu kirleten diğer kirleticiler göz önüne alındığında, halk sağlığının bozulmasında kritik bir rol oynayabilir. Çevresel açıdan, atıklar istenmeyen bir dizi etkiye yol açar. Bunlar arasında, çöplüklerden ve sanayiden kaynaklanan ağır metallerin yeraltı suyuna sızması, şehirlerin yakınındaki çöplüklerin değerli arazi kullanımını kötüye kullanması, nehirlerin kirlenmesi, sucul yaşamın yok olması, atıkların taşınmasından kaynaklanan hammadde ve yakıt tüketimi ile oluşan kirlilik gibi durumlar yer alır. Toplumun atık üretmeden veya çevreyi etkilemeden işleyebileceğini düşünmek ütopik bir yaklaşım olurdu. Bu nedenle, hava, toprak ve su kirliliği seviyelerini ölçmek için kullanılan standartlar veya belirli sınırlar vardır. Bu standartlar, maksimum izin verilen kirlilik seviyelerini ölçmek için bir ölçüt olarak kullanılır. Çok iyi bilinen standartlar arasında, litre başına gram (g/l), ‘milyonda bir parça’ (ppm) veya ‘milyarda bir parça’ (ppb) olarak ölçülen kirlilik miktarları bulunur. Bu seviyeler, sürdürülebilir olarak kabul edilen, yani uzun dönemlerde izin verilebilecek maksimum düzeylerdir. Uçucu bileşikler için uluslararası standartlar mevcut olsa da, bu değerler genellikle ölçümlerin yapıldığı bölgenin özelliklerine, rüzgarların varlığına, belirli barometrik basınçlara vb. bağlıdır. Bu göstergeler, küresel değerler yerine yerel değerleri yansıtır. "Atmosfere, suya veya toprağa salındığında, insanlara veya hayvanlara deri teması, soluma veya yutma yoluyla sağlık riski oluşturan atık ürünler." Tehlikeli Atığın Tanımlanması İnsanların genellikle karşılaştığı zorluk, bir maddeyi tehlikeli atık olarak tanımlamaktır. Bu, karmaşık bir konudur ve bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı (EPA) gibi önde gelen kuruluşlar, bir maddenin veya bileşiğin tehlikeli atık olarak kabul edilip edilmeyeceğini belirlemek için kapsamlı bilgi sağlar. Genel olarak, EPA bir katı atığın şu özelliklerden birine sahip olması durumunda tehlikeli olduğunu belirtir: Yanıcı olması, Aşındırıcı olması, Tepkisel (reaktif) olması, Zehirli (toksik) olması. Bazı tehlikeli maddeleri, özellikle yüksek oranda kirlenmiş toprak ve çamuru, camlaştırma yöntemiyle bertaraf etmek mümkündür. Bu yöntem, söz konusu maddelerin çok yüksek sıcaklıklara maruz bırakıldığı bir işlemi içerir. İşlem sırasında, organik maddeler yok edilir ve erimiş kalıntılar camlaştırılmış bir tuğla içinde tutulur. Bu nihai ürün çeşitli amaçlarla kullanılabilir veya güvenli bir şekilde bir çöp sahasına atılabilir. Bu yöntem dünya genelinde büyük bir ivme kazanmış ve evlerde, fabrikalarda, kurumlarda, okullarda vb. her yerde uygulanmaktadır. Ancak benimsenmesi her yerde aynı düzeyde değildir, çünkü bazı ülkelerde geri dönüşüm oranları diğerlerine göre çok daha yüksektir. Genellikle geri dönüştürülen başlıca ürünler kâğıt ve kâğıt ürünleri, bazı plastik türleri, alüminyum kutular ve şişelerdir. Şu anda bazı ülkelerde geri dönüştürülmüş kâğıdın toplam kullanımın %80'ine ulaştığı düşünülmektedir. Ancak, selüloz liflerinin kısalarak kalitesini kaybetmesi nedeniyle kâğıdın %100 geri dönüştürülmesi mümkün değildir.

Use Quizgecko on...
Browser
Browser