Psikoloji Yaşlanma PDF
Document Details
Uploaded by Deleted User
Nisa Yildiz
Tags
Summary
This document discusses psychological aging, focusing on the complex biopsychosocial aspects of death, loss, and grief. It explores the social, cultural, and familial elements of death and dying, and examines how health conditions and personal experiences may affect the grieving process. The document also explores the legal and medical definitions of death.
Full Transcript
PS İ KOLOJ İ K YAŞ L ANM A ÖĞ R. G ÖR. Nİ S A Y I LD I Z Ölüm konusu muazzam bir biyopsikososyal karmaşıklığa sahiptir. Bu konuyu yaşlanmanın sosyal yönleri başlığı altında tartışıyoruz çünkü...
PS İ KOLOJ İ K YAŞ L ANM A ÖĞ R. G ÖR. Nİ S A Y I LD I Z Ölüm konusu muazzam bir biyopsikososyal karmaşıklığa sahiptir. Bu konuyu yaşlanmanın sosyal yönleri başlığı altında tartışıyoruz çünkü ailesel, toplumsal ve kültürel normlar ölümlerimizin Ö LÜ M , YA S V E E Ş nasıl, ne zaman ve nerede gerçekleştiğinin yanı sıra yas ve keder deneyimlerimizi anlamak için bir KAY B I bağlam oluşturuyor. Yine de, yaşamın sonuna yaklaşırken, her insanın zorluklara farklı şekilde hazırlandığını ve bunlarla farklı şekilde yüzleştiğini belirtmek önemlidir. Çeşitli hastalıklar ve fiziksel koşullar, ölüm ve yas süreçlerine getirdiğimiz bireysel benzersizlikle birleşerek bu biyopsikososyal karmaşıklığı yaratır Hukuk, sağlık ve toplum sistemlerimizin karşılaştığı zorluk, toplumun değişen normlarıyla birlikte Ö LÜ M , YA S V E E Ş gelişirken bu farklı bireysel ihtiyaçları KAY B I karşılamaktır. Bu konular tüm insanlığı etkilediği için küresel olarak önemlidir, ancak bu konularla ilgili herhangi bir tartışmanın da doğası gereği kişinin kültürel bakış açısına bağlı olduğunu belirtmek önemlidir. Hukuk ve tıp çevreleri uzun süredir bir kişinin ne Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E zaman öldüğünün nasıl belirleneceği konusunda tartışmaktadır. Önceleri kalp atışı ve solunumun N E D E N L E R İ olmaması olarak tanımlanan bu durum, tıbbi teknolojideki ilerlemelerle birlikte yaşamdan ölüme geçişin gerçekleştiği kesin anı bulanıklaştırmıştır (Rosenberg, 2009). Eyalet kanun koyucularına rehberlik etmesi amacıyla 1980 yılında hazırlanan Tek Tip Ölüm Beyanı Yasası, tanımın genişletilmesini önermiştir. Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E Amerikan Tabipler Birliği ve Amerikan Barolar N E D E N L E R İ Birliği tarafından onaylanan ve halen 301/385 ölümün sonlandırılması da kök neokorteks olabilir, iyi kurulmuş ek tanımı durdurur (Keely ve ark., 1980). Bununla birlikte, neokorteksi içermesi filozoflar ve bilim insanları arasında tartışmalı olmaya devam etmektedir Bugün dünyanın çoğu ülkesinde dolaşım ve solunum sistemlerinin yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının durması hukuken ölüm olarak kabul edilmektedir. Bu üç ana sistemin Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E fonksiyonlarının durmasına SOMATİK ÖLÜM denilmektedir. İnsan vücudunda bu üç sistemin N E D E N L E R İ -T Ü R K fonksiyonlarının durmasından sonra sistemler arası TA B İ P L E R B İ R L İ Ğ İ koordinasyon giderek bozulmakta, daha sonra organlar arası ahenk, doku içi ve hücreiçi fonksiyonlar bozulmakta ve en sonunda hücreiçi fonksiyonlar tüm vücudun canlı olduğu dönemdeki işlevleri yürütememektedir. Buna HÜCRESEL ÖLÜM ya da SELLÜLER ÖLÜM denilmektedir. Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi ölüm irreverzibl ve progressif bir olaydır. Beyin Ölümü Beyin ölümü 1959'da Mollart ve Goulan tarafından ilk kez tanımlanmıştır. Bu kavram daha sonra 1968'de Harward Tıp Fakültesi'nde ve diğer çeşitli merkezlerde komiteler oluşturularak tartışılmış, Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E beyin ve beyin sapı ölümü ile ilgili ölçütler belirlenmiştir. Bunlar: N E D E N L E R İ -T Ü R K 1- Zehirlenme ve hipotermi gibi tedavisi olanaklı TA B İ P L E R B İ R L İ Ğ İ uyarıya cevap vermeme durumlarının çoğunlukla beş yaştan küçük çocukların bilinen ve diğer kurallar çerçevesinde kapsam dışı tutulması, 2- Geri dönüşü olmayan, yapısal beyin hasarının saptanması, 3- Klinik muayenelerle beyin sapı fonksiyonlarının durmuş olduğunun saptanması, 4- Doğrulayıcı deneylerin yapılmış olmasıdır. -İrreversibl yapısal beyin hasarı tanısı kesin olarak konmuş olmalıdır. Bu sıklıkla kafa travmaları ve spontan intrakraniyal kanamalar vb. durumlarda geçerlidir. -Yeterli spontan solunum olmaması nedeni ile hastaya yapay solunum uygulanıyor olmalıdır. -Zehirlenme ve hipotermi gibi tedavisi olanaklı durumlar uygun yöntemlerle kapsam dışı bırakıldıktan sonra klinik muayene ile beyin sapı refleksleri araştırılmalıdır. Çok sayıdaki beyin sapı refleksi içinde özellikle önem taşıyanlar Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E pupilla, kornea, vestibulooküler ve farengeal reflekslerdir. -EEG tek başına güvenilir bir yöntem değildir. Serebral angiografinin güvenilir bir N E D E N L E R İ -T Ü R K yöntem olduğu ileri sürülmektedir, ancak oldukça güç ve risklidir. -Apne testinde, yüksek (60 mmHg. ve üzeri) PCO2 değeri olan hasta, yapay TA B İ P L E R B İ R L İ Ğ İ solunum cihazından ayrıldığında, solunum fonksiyonları gözlenmez ise kişide apne durumunun geliştiği kabul edilir. -İrreversibl koma gelişmiş ve 12 saat süresince, etiyolojisi saptanamayan tablolarda en az 24 saat bu koşulların değişmeden devamlılığı gözlenmelidir. Beyin ya da beyin sapı ölümü, gelişmiş klinik ve laboratuvar aygıtlarına gereksinim duyan, tek başına bir hekimin değil, ancak bir hekimler kurulunun varabileceği karardır. Bu nedenle burada sadece kavram aktarılmaya çalışılmaktadır. Bugün artık "beyin ölümü" denildiğinde "beyin sapı" ölümü anlaşılmaktadır. Bunun nedeni 1979'da İngiltere'de alınan komite kararıdır. Beyin sapı ölümü tanımı ise somatik ölüme eşdeğerdir ve hukuken kişinin varlığının sona ermesi anlamına gelir ve ancak bu durumda, hukuken organ ve doku transplantasyonu olanağı doğar. Beklenen yaşam süresi ve önde gelen ölüm nedenleri, tıbbi gelişmeler, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın teşviki sayesinde son 100 yılda Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E değişmiştir. Antibiyotikler olmadan akut N E D E N L E R İ enfeksiyonlar tedavi edilemiyordu; 1900'lerin başında ölümler hızla ve tüm yaşam boyunca gerçekleşiyordu. En son 2012 verileri, yaşam beklentisinin uzun vadeli artış eğilimini sürdürdüğünü ve 78,8 yıl gibi rekor bir seviyeye ulaştığını göstermektedir Yaşa göre düzeltilmiş ölüm oranı, 1980'den bu yana neredeyse her yıl önemli düşüşlerin yaşandığı Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E bir dönemde rekor düzeyde düşük bir oranla her N E D E N L E R İ 1.000 kişide yaklaşık yedi Amerikalının öldüğünü göstermektedir. Daha fazla Amerikalının yaşamının son dönemlerinde hayatta kalması, her yıl ölenlerin çoğunluğunu yaşlı yetişkinlerin oluşturduğu anlamına da gelmektedir Amerika Birleşik Devletleri'nde 2012 yılında önde Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E gelen ölüm nedenleri, tüm ölümlerin %46,5'ini oluşturan kalp hastalığı ve kanser gibi kronik N E D E N L E R İ hastalıklardır; kronik solunum yolu hastalıkları ve inme üçüncü ve dördüncü sırada yer almaktadır. Buna karşılık, akut enfeksiyonlar (grip ve zatürre) sekizinci sırada yer almaktadır. Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E N E D E N L E R İ - T Ü İ K Ö LÜ M V E Ö LÜ M NEDENİ Ölüm sayısı 2022 yılında 505 bin 269 iken 2023 İ S TAT İ S T İ K L E R İ , yılında %4,1 artarak 525 bin 814 oldu. Ölen kişilerin 2023 yılında %53,9'unu erkekler, %46,1'ini 2023 kadınlar oluşturdu. Ö LÜ M Ü N TA N I M I V E N E D E N L E R İ - T Ü İ K Ö LÜ M V E Ö LÜ M İyi ve kötü huylu tümörlerden kaynaklı ölümler alt NEDENİ ölüm nedenlerine göre incelendiğinde, ölümlerin İ S TAT İ S T İ K L E R İ , %29,2'sinin gırtlak ve soluk borusu/bronş/akciğerin kötü huylu tümörü, %7,7'sinin kolonun kötü huylu 2023 tümörü ile lenfoid ve hematopoetik kötü huylu tümörü kaynaklı olduğu görüldü. Ortalama yaşam süresinin uzaması ve tıptaki ilerlemeler yalnızca ölüm nedenlerini değil, aynı Ö LÜ M Ü N zamanda ölüm ve ölme bağlamını da değiştirmiştir. KU R U M S A L L A Ş M A S I 1900'den önce, çok uluslu aile ölümle ilgili tüm faaliyetlerin sorumluluğunu üstleniyordu ve insanların çoğu evde ölüyordu (Corr, Nabe ve Corr, 2009). Zaman içinde Amerikalılar bu sorumluluğu ücretli profesyonellere devretmiştir 1949 yılına gelindiğinde ölümlerin yaklaşık %50'si bir sağlık kurumunda gerçekleşiyordu (Corr ve ark., 2009). Daha güncel veriler, 1999-2013 yılları Ö LÜ M Ü N arasında ABD'deki tüm ölümlerin yaklaşık KU R U M S A L L A Ş M A S I %43'ünün sağlık kuruluşlarında meydana geldiğini göstermektedir (Centers for Disease Control and Prevention, National Center for Health Statistics, 2015). Evde ölen %25'e kıyasla ABD'deki ölümlerin %22'si huzurevinde veya uzun süreli bakım tesisinde meydana gelmiştir. Ölüm yaklaştıkça, vücut sistemleri kapanmaya başlarken yaşamın sonuna yakın bazı yaygın A KT İ F Ö LÜ M olaylar vardır. Genellikle iştah ve susuzluk kaybı olur. Ölmekte olan birey, komada olmasa bile, yorgun olabilir ve çoğu zaman uyuyabilir. Ölmekte olan bireyler muhtemelen halsizlik, kafa karışıklığı ve yönelim bozukluğu sergileyecektir. Bağırsak ve idrar kontrolünün kaybının yanı sıra idrar renginde ve sıklığında da değişiklikler olabilir (Doka, 2014). Dolaşım sistemi çökmeye A KT İ F Ö LÜ M başladığında eller, kollar, ayaklar veya bacaklar dokunulamayacak kadar soğuk olabilir. Cildin bazı kısımları mavi renkli veya benekli hale gelebilir. Solunum güçleşebilir veya daha sığ görünebilir. Kişinin saniyeler boyunca nefes almadığı zamanlar olabilir. Bazı insanlar bir "ölüm çıngırağı" duyabilir, bunun nedeni muhtemelen kişinin artık göğüs ve boğazdaki normal sıvıları yeniden emememesi veya yutamamasıdır, bu da bir tıkırtı veya guruldama sesine neden olur (Grey, 2015). Bununla birlikte, daha önce de belirtildiği gibi, A KT İ F Ö LÜ M ölüme yaklaşıldığına dair bu tür tahminlerde bulunmak zordur. Bireyler bir süre toparlanıp stabilize olabilir ya da vücut sistemlerinin kapanması beklenenden daha uzun sürebilir. Ölümden sonra hala birkaç titreme ya da kol veya bacak hareketleri olabilir. Ses kutusundaki kas hareketi nedeniyle kontrolsüz bir ağlama bile olabilir Araştırmalar, ölüm korkusunun evrensel bir insan Ö LÜ M E KA R Ş I olgusu olduğu fikrini desteklemektedir (Lehto & Stein, 2009). Ölüm ve ölmenin kaçınılmazlığına TUTUMLAR dair farkındalığımız endişe ve kaygı yaratır (Becker, 1973). Ölüm kaygısının zirve yaptığı yaşla ilgili çelişkili bulgulara rağmen, birçok çalışma ölüm kaygısının yetişkinlikte azaldığını göstermiştir Cinsiyet farklılıkları üzerine yapılan araştırmalar tutarsızdır; bazıları hiçbir farklılık bulamazken, diğerleri kadınlar arasında daha yüksek düzeyde ölüm kaygısı olduğunu bildirmektedir (Eshbaugh & Ö LÜ M E KA R Ş I Hen- ninger, 2013; Fortner, Neimeyer, & TUTUMLAR Rybarczeck, 2000; Russac ve ark., 2007). Dindarlık ve ölüm korkusu arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmaların çoğu, ölümden sonraki yaşamın gerçekliğinden daha emin olanların ölümden sonra daha iyi bir yaşamla ödüllendirileceklerine daha fazla güvendikleri bir tamponlama hipotezini test etmeye çalışmıştır Çelişkili sonuçlara ulaşan bazı araştırmacılar, dindarlığı yüksek olan kişilerin ölümden, inancı az olan ya da hiç olmayan kişilere göre daha az Ö LÜ M E KA R Ş I korktuğunu (Daaleman & Dobbs, 2010; Harding, Flannelly, Weaver, & Costa, 2005), bazıları ise TUTUMLAR dindarlık arttıkça ölüm korkusunun da arttığını (Power & Smith, 2008) bildirmiştir. Ölüm kaygısı ve etnik köken arasındaki ilişkiye dair kesin bulgulara ulaşmak yine zordur; bazı araştırmalar yaşlı Beyaz ve Afrikalı Amerikalıların farklı ölüm kaygısı biçimleri ifade ettiklerini öne sürmektedir Literatür, daha fazla fiziksel ve psikolojik sorunun daha yüksek ölüm kaygısının habercisi olduğu hipotezini desteklemektedir (Fortner & Neimeyer, 1999). Buna karşın, ölüm kaygısının ölüm sürecine Ö LÜ M E KA R Ş I maruz kalma ve bu süreci anlama ile azaldığı TUTUMLAR görülmektedir (Hamama-Raz, Solomon ve Ohry, 2000; McClatchey ve King, 2015; Quinn-Lee, Olson- McBride ve Unterberger, 2014). Bu alanda yapılan yarım asırlık araştırmanın ardından, ölüm kaygısının birçok demografik ve yaşam deneyimi değişkeniyle ilişkisinin genellikle karmaşık ve iç içe geçmiş olduğu açıktır Bireyin kendi yaklaşan ölümüne yönelik tutumları da önemli bir bilimsel araştırma konusu olmuştur. Ölmekte olan bireylerin deneyimlerini anlamaya yönelik ilk çaba olmasa da, Kübler-Ross'un (1969) Ö LÜ M E KA R Ş I Ölüm ve Ölmek Üzerine adlı kitabı, ölmekte olan bireylerin inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve TUTUMLAR kabullenme olmak üzere beş aşamadan geçtiğini öne sürerek kamuoyunda ve bilim çevrelerinde yankı uyandırmıştır. Aşamalar teorisinin değerlendirilmesi birçok eleştiriyi beraberinde getirmiştir (örneğin bkz. Corr, 1993), ancak yine de teorisinin ifade edilmesi alanın gelişiminde önemli bir rol oynamıştır Hastalık deneyimindeki güncel eğilimleri yansıtacak şekilde evrilen birkaç çağdaş teoriden Ö LÜ M E KA R Ş I de bahsetmek gerekir. Rando (2000), kendisinden öncekilerin çalışmalarını temel alarak, gelecekteki TUTUMLAR kayıpların öngörülmesi de dahil olmak üzere, bireylerin ve ailelerin yaşamı sınırlayan bir hastalık sırasında maruz kaldıkları çeşitli tepkiler ve başa çıkma süreçleri olarak beklenen yas kavramını tartışmıştır. Ö LÜ M E KA R Ş I Doka (1993, 1995), hastalık deneyimindeki çeşitli aşamaların (örn. tanı, iyileşme) rolünü vurgulamak TUTUMLAR için önceki çalışmaları genişletmiş ve her aşamanın bireye ve ailesine benzersiz görevler sunduğunu belirtmiştir. Tornstam'ın (2005) gerotranscendence terimi, ileri fiziksel hastalığı olan yaşlı bir yetişkinin sürecini Ö LÜ M E KA R Ş I anlamak için yardımcı olabilir. Birçok yaşlı yetişkinin deneyimlediği bir ego gelişim düzeyini TUTUMLAR tanımlayan bu terim, bireyin daha az maddi temelli bir perspektiften anlamı düşünmek için artan bir geri çekilme yaşayabileceği karmaşık bir kişilerarası, duygusal ve manevi süreci ifade eder (Strada, 2011).