Summary

Bu belge, Almanya'da savaş sonrası edebiyat ve göçmen yazarların edebiyatına genel bir bakış sunmaktadır. Özellikle, Naziler zamanında Almanya'da ve Türkiye'de yaşananlardan kaynaklanan edebiyatın ele alınması sağlanmaktadır. Ayrıca, bu edebiyat akımlarındaki yazarların ve eserlerinin öne çıkan örneklerini incelemektedir.

Full Transcript

İki Almanya’da Edebiyat Edebiyat her dönem, o çağın toplumsal yapı, gelişme ve çalkalanmalarının aynası olmuştur. Almanya’da da savaş sonrası edebiyat, toplumsal, politik olayların, dönemsel sorunların ve insanlarının yaşamını yansıtmıştır. 1960’lı yıllardan sonra Almanya’ya göç eden ve orada...

İki Almanya’da Edebiyat Edebiyat her dönem, o çağın toplumsal yapı, gelişme ve çalkalanmalarının aynası olmuştur. Almanya’da da savaş sonrası edebiyat, toplumsal, politik olayların, dönemsel sorunların ve insanlarının yaşamını yansıtmıştır. 1960’lı yıllardan sonra Almanya’ya göç eden ve orada kalan insanlarımızın oluşturduğu Edebiyatı ve arkaplanını daha iyi anlatıp anlamlandırabilmek için aynı tarihlerde Almanyadaki ve Türkiye’deki edebiyatlara bakmakta fayda olacaktır. 2. Dünya Savaşının bitmesine yakın bir zamanda, Nazi Almanya’sının Müttefikler karşısında teslim olduğu 8 Mayıs 1945 yılından geriye artık yenilmiş, yıkık ve savaş yorgunu bir Almanya kalmıştı. Savaş, yenilgi ile birlikte ekonomik krizi de beraberinde getirmişti. Savaştan, sürgünden dönen yazarlar çoğunlukla, savaşın yol açtığı yıkımı, ülkenin bölünmesini, insanların yoksulluğunu ve acılarını anlattılar. Savaş sonrası Alman edebiyatı her ne kadar ‘Trümmerliteratur’ (Yıkıntı Edebiyatı), veya ‘Stunde Null’ (sıfır noktası) gibi değişik adlar altında tanımlansa da anlatılanlar aynıdır. Yapılan edebiyat, her şeyden önce savaştan zarar görmüş insanların günlük yaşamlarını dile getirmiştir. Hayat öylesine zorlu, hayal kurmaya ayrılacak zaman ve olanak o kadar azdır ki, yazar ve şairler gerçekçi bir dil kullanarak abartı ve süslü laflardan kaçınmışlardır. Ölüm, yıkım, savaştan dönüş, savaşın parçaladığı aileler, esaret ve yeniden inşa konuları oldukça gerçekçi bir şekilde anlatılmıştır. Savaş sonrası neslin yazarları 1945’ten sonraki çalışmaları ‘Trümmerliteratur’ olarak tanımlandı. Buna kimsenin itirazı olamazdı, çünkü bu çok yerinde bir tanımlamaydı. Anlatılan insanlar yıkıntıların içinde yaşıyorlardı. Bu insanlar, savaştan çıkmış kadınların, erkeklerin ve de çocukların aynı ölçüde zarar gördükleri bir savaştan çıkan kimselerdi. “Federal Almanya’da Vatan ve kan edebiyatı (Blut und Bedondichtung) Nasyonal- sosyalizmin yenilgisiyle son bulmuştur. Nazi devrinde Almanya’yı terk eden yazarlar, suskunluk evresine girerek kendilerini politik akıntıya kaptırmamayı başaranlar ve savaşı bizzat yaşamış olanlar için artık kendini göstermenin zamanı gelmişti. Politik eleştirici bir geriye bakış, 1950’lere hatta 1960’lara kadar Alman edebiyatının çok belirgin bir karakteristiğidir. (Aytaç, 1983, s. 370)” Savaş sonrasında oluşan bu edebiyat türüne dahil olan en önemli yazarlardan biri barış için samimi ve tutkulu bir savaş vermiş olan Wolfgang Borchert’tir. Özellikle savaş, açlık ve esaret konularıyla meşgul olmuş olan Borchert’in en önemli eseri “Draussen vor der Tür- Dışarıda Kapının Önünde”de onbir asker arkadaşının ölümünden doğan sorumluluğun üst rütbeli bir subaya ait olduğunu kanıtlamak isteyen bir askeri anlatır. Max Frisch’in “Andorra” isimli oyununda ise karşımıza Yahudi bir gencin trajedisi çıkar. Tek suçu Yahudi olmak olan bu genç, varlığıyla yaşadığı şehri tehlikeye sokmaktadır. Eğer bu genç, şehir halkı tarafından Nazilere teslim edilmezse halk Nazilerin barbarlığına maruz kalacaktır. Gencin suçsuzluğu ve Yahudi oluşu arasındaki zıtlık karşısında halkın çelişkisinin ortaya konduğu bu eser de ‘Trümmerliteratur’ kapsamında önemli bir yere sahiptir. Savaş sonrası Almanca yazan yazarların en önemlileri Almanlar değil, İsviçreli Friedrich Durrenmatt ve Max Frisch ile Avusturyalı Thomas Bernhard ve Peter Handke’dir. İsviçreli yazarlar, Brecht tarzındaki sosyal eleştiriyi devam ettirdiler. Avusturyalılar ise daha çok psikolojik dramlar yazdılar. Doğu Alman edebiyatı ise Batı’dakinden oldukça farklıydı. Doğu Almanya Cumhuriyeti yazarları genelde sosyalist bakış açısına sahiptiler ve Batı’nın değerlerini eleştiriyorlardı. Christa Wolf’un romanı “Cassandra” savaştan harabeye dönmüş şehri Doğu Almanya`ya benzeterek Troya`nın düşüşünü yeniden anlatır. Bu dönemde Anna Seghers, Bertolt Brecht gibi edebiyat ustaları da sosyalist gerçekçilikle eserler üretmişlerdir. Günümüze baktığımızda ise Doğu Almanya’nın yıkılmasıyla özellikle Doğulu yazarların geçmişle hesaplaşma içinde eserler ürettikleri göze çarpar. Wolfgang Hilbig, Erich Loest, Monika Maron ve Christina Wolf gibi yazarlar roman ve denemeleriyle geçmişi objektif olarak değerlendirdiler. Monika Maron, “Küllerin Uçuşması” adlı romanında bir enerji santralinin çevreyi kirlettiğini öğrenen bir gazetecinin yüz yüze kaldığı ahlaki açmaz konu edilmektedir. Gudrun Pausewang’ın da aralarında olduğu bazı yazarlar da çevre kirliği, savaş tehlikesi, yoksulluk- zenginlik konularını ele alarak özellikle genç okurların vicdanına seslenen romanlar yazmışlardır. (Martinez & Scheffel, 1999) Günümüz Alman edebiyatında göç kökenli bir çok yazar da yer almaktadır. Yüksel Pazarkaya, E. Sevgi Özdamar, Feridun Zaimoğlu, Zafer Şenocak, Akif Pirinçci, bunların başta gelenleri arasındadır. Bu sözünü ettiğimiz yazarları, her ne kadar Alman edebiyatından yazarlar demiş olsak da, henüz tam olarak konumlandırılamamışlardır. Deyim yerindeyse bu yazarlar, her iki ülke edebiyatının ortak kümesinde, hibrit edebiyattan sayılırlar. 1970'li Yıllarda Türkiye’de Edebiyat Türkiye’de 1970-1980 yılları arasında roman yazarları sayısında büyük bir artış görülüyor. Yazar sayısındaki artışla birlikte, romanlarda ele alınan konularda çeşitlenme, yazanların toplumsal sorunlara ele almada artış göze çarpıyor. Bir yandan köy ve köylü sorunları sürerken, bir yandan da yazarların sıkıntısını çektikleri 27 Mayıs ve 12 Mart olayları ele alınıyor. Bu sıralarda Almanya'ya göçün değişik bir yanıyla girdiği romanlar da görülüyor. Türkiye'den Almanya'ya götürülen çocukların dil sorunları, anne babalarının iş yaşamlarında karşılaştıkları sorunları, sıla özlemi, Alman topluluğuna uyum sağlamada çekilen sıkıntılar yazarların üzerinde durdukları konular oluyor. Bu yılların öne çıkan yazarları arasında, Almanya’da oluşmakta olan edebiyatın öncülerinden sayılan Bekir Yıldız, Nevzat Üstün, Yüksel Pazarkaya, Aras Ören, Güney Dal ve Fakir Baykurt gibi, kitabımıza konu olan Araf’taki Edebiyat yazarlarından da sayılan kimseler bulunmaktadır. Artık bu aşamadan sonra, temelleri, tohumları Türkiye’de atılmaya başlanılan, meyveleri Almanya’da toplanmaya başlanılacak olan bir Edebiyatla karşı karşıyayız. Sözünü ettiğimiz edebiyata başlamadan arkaplanına ve gelişmelere de göz atmakta fayda var diye düşünüyoruz. Araf’taki Edebiyatın Arka Planı Alman ekonomisindeki iş gücü açığını kapamak amacıyla yapılan ikili anlaşmalar gereği, Almanya’ya ilk yabancı işçiler ellili yıllarda gitmişlerdi. 1955-68 yılları arasında sekiz Akdeniz ülkesiyle işçi alımı anlaşmaları yapılmış; İtalya’dan, İspanya’dan, Yunanistan’dan, Türkiye’den, Fas’tan, Portekiz’den, Tunus’tan ve Yugoslavya’dan işçiler gitmeye başlamışlardı. Bu gidiş 1973’de Avrupa Topluluğu ülke vatandaşları dışında yeni yabancı işçi alımının durdurulmasına kadar sürmüştü. Bu tarihten sonra gidenler ancak ailelerin birleştirilmeleri kapsamında gidebilmişlerdir. Önceleri salt ekonomik kaygılarla getirilen, varlıklarına geçici gözüyle bakılan ve adlarına misafir işçi (Gastarbeiter) denilen bu insanların sayıları her geçen gün artıyordu. Almanya bu insanların fazla kalmayacaklarını düşünüyor, birlikte getirdikleri kültürel birikimlerini, duyarlılıklarını ciddiye bile almıyordu. Oysa işgücü istemişlerdi ama gidenler insanlardı. İsviçreli yazar Max Frisch, “İş gücü istenmişti, insanlar geldi, …” diyerek bu gerçeğe dikkat çekiyordu. Zafer Şenocak da bu gerçeğe parmak basarak, “İş gücü demek, yedek parça demek değil. Onlar birer insan. Geçmiş bir tarihleri, kendilerine özgü bir dünyaları ve kültürleri var” demektedir (Kuruyazıcı, 2001, s. 3). Bu insanların gitmesiyle ve orada bir araya gelmeleriyle; etleriyle, kanlarıyla, canlarıyla, tarihleriyle, kültürleriyle, değerleriyle; kısaca kendilerine özgü dünyalarıyla; ailelerinden uzakta, dışlanmış, sıla özlemi çeken, yalnız, sorunlu bir grup çıkmıştı ortaya. Artık Almanya’da kültürel altyapısıyla, Edebiyat ve sanatıyla 3 milyon aşan, Almanya vatandaşlığına geçenlerle birlikte 4 milyonu bulan “Türkiye kökenli bir azınlık”tan söz etmek gerekiyordu. Almanlar için azınlıkta kalan birilerinin olmasındansa, uyum sağlayan, belki dile getirilmese de asimile olan birilerinin olması ve esasen Almanya’nın göçmen ülkesi olmaması gerekiyordu. Her iki Edebiyat kendi evinde kendi kulvarında ilerlerken, kader ağlarını ördü ve ikisini aynı yerde, Almanya’da bir araya getirdi. Türk Edebiyatının, çok az bazı istisnalar haricinde Almanya’da tanınması zordu. Tanınanlardan birisi Yaşar Kemal’di: Günther Grass’ın, 1997 Ekim ayındaki, Alman yayınevleri Barış ödülünün dağıtımında yaptığı, övgü dolu konuşmasından sonra, dünyaca ünlü kronikçi Yaşar Kemal’in, Anadolunun yok olmuş bir dönemi hakkındaki kitapları kulaktan dolma olarak da olsa tanınıyordu. Diğer tanınan iki isim ise, 50`lerın başında doğmuş olan, 1998`de Almanca olarak Almanyada da yayınlanan „Boğazkesen“ adlı romanıyla Nedim Gürsel ve „Kara Kitap“ adlı eseriyle kültür-sanat sayfalarında manşetlerde boy gösteren Orhan Pamuk’tu. Gerek Yaşar Kemal gerekse Nedim Gürsel ve Orhan Pamuk, Türk Edebiyatının Alman okura tanıtılmasında, köprü vazifesi görmüşlerdi ama her şeye rağmen Alman okurun Türk Edebiyatına karşı yaklaşımı sınırlıydı. Türk Edebiyatına olduğu gibi Almanya’da oluşmakta olan, Türk kökenli yazarların oluşturduğu Edebiyata da yaklaşım farklı değildi. Eleştirmenlerin ve Okuyucuların Türk Edebiyatına veya Almanya’da oluşan Edebiyata olan ilgileri yok denecek kadar azdı. Sadece parıltılı, exotik, geçmişte kalan, ilgi çeken Harem dünyasının gizemini sunduklarında veya açıkça görünmeyen hiyerarşik düzenin arka planına bakma imkânı veren eserler meydana getirdiklerinde, Türk yazarlar, Eleştirmenlerin ve Okuyucuların ilgisini çekiyor sonra bu ilgi yine kayboluyordu. Adına ne denilmiş olursa olsun, Almanya’daki Edebiyattan bahsedildiğinde, özellikle Türk yazarlar Aras Ören, Zafer Şenocak veya Emine Sevgi Özdamar’dan bahsedildiğinde, ilgi birazcık alevleniyordu. İyi niyetli kuruluşlar veya organizasyonlar, „Aramızdaki Yabancılar“ konulu aktiviteler düzenlediklerinde bu üç yazar çağırılıyordu. Üçü de alanın uzmanları tarafından, basit oryantalist hikâyelerin yazarları olarak değil de, edebiyat üreticisi olarak ciddiye alınıyorlar, yine de Toplumsal hafızada yer edinemiyorlardı. Türk Edebiyatının ve Türk-Alman Edebiyatının Almanya’daki tanınmasına asıl katkı sağlayanlar Almanca yazanların ve Almanca’ya çevirenlerin eserlerini değerlendirdikleri yayınevleridir. Yayınevlerinin üstlendiği rolü görmezlikten gelmek hatalı bir yaklaşım olacaktır. 20.yy`ın en önemli Türk şairlerinden Nazim Hikmet`in yeni bir çağ açan yapıtı “İnsan Manzaraları”nın tercümesini yayınlamış olan Hamburg’taki Buntbuch Yayınevinin kapanışını acıyla kaydetmek zorunda kalmıştırk. Daha da vahimi Yaşar Kemal’in Mehmet Dörtlemesinin ikinici cildinin Almanca çevirisini borçlu olduğumuz, Yıldırım Dağyeli ve Helga Dağyeli–Bohne çiftine ait olan Frankfurt`lu Dağyeli Yayınevi`nin doksanların başındaki çöküşünü izledik. Kendileri kısa sürede, seçilmiş çağdaş Türkçe Edebiyatı eserlerinin yayımıyla bir isim edinmeyi başarmışlardı. Neyse ki, daha sonra Dağyeli Çiftinin Berlin`de ikinci bir denemeye giriştiler ve yine birçok eserimizi Alman okuyucuyla buluşturdular. Şu anda anlaşılan o ki, Münih’teki, Bülent Tülay ve Daniela Tulay çiftinin büyük özverilerle devam ettirdikleri Babel-Yayınevi ( https://www.verlag-babel-tulay.de/ ) ve Frankfurt’taki Literaturca Yayınevi( http://www.literaturca.de/index.html ), kaliteli Türkçe Edebiyat yayımı konusunda öncü durumdalar. “Literaturca”nın Kurucuları Mesut Caner ve baş sorumlusu etkin bir filolog ve çevirmen olan Beatrix Canerdir. Özellikle yayınevlerinin sahiplerinden Helga Dağyeli– Bohne, Daniela Tulay ve Beatrix Caner sayesinde şu ana kadar Türk Edebiyatından birçok eser Almanya’da piyasaya çıkmıştır. Gerek Türkiye’deki Edebiyatçıları gerekse Almanya’daki Türk Edebiyatçıları Alman okurlara ulaştırmış, Her iki Kültür edebiyatlarını bir kulvarda buluşturmuşlardır. Çeviri yoluyla Alman okura ulaşan yazarlarımızdan bazıları şunlardır: Nazım Hikmet, Namık Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ömer Seyfettin, Tomris Uyar, Elif Şafakü Ayla Kutlu, Erendiz Atasü ve Füsun Akatlı’dır. Türkiye`den çeviri yoluyla gelen Edebiyat bir yanda, Almanya’da oluşan Edebiyat diğer yanda; eğer politik olarak da daha fazla desteklenirse ikisi de Toplumun bilincine daha fazla girebilir. Eğer Zafer Şenocak ve Feridun Zaimoğlu, edebiyatçı ve deneme yazarları olarak kendileri Toplumun önüne çıkmasalar, 60`lı yıllarda doğan sözünü ettiğimiz nesil işi üstlenmeseydi bu Edebiyatın farkına yine de varılmayacaktı. Artık bir Edebiyat oluşmuş, gerek Almanca yazılmış gerek Türkçe yazılmış, ama tüm ezberleri bozmuş ve henüz tam olarak adlandırılamayan bir edebiyat ortaya çıkmış ve dev adımlarla yoluna devam etmekteydi. Sıra bu yeni edebiyata adını vermeye, edebiyat tarihindeki yerine kavuşturmaya gelmişti. 2.BÖLÜM ARAF’TAKİ EDEBİYAT Öncüler Türkolog Wolfgang Rieman, 1960’lı yıllarda oluşmaya başlayan Edebiyat içerisinde Türkiyeli yazarların öncüleri olarak Yüksel Pazarkaya’yı, Nevzat Üstün’ü ve Bekir Yıldız’ı göstermektedir (Kuruyazıcı, 2001, s. 17). ‘Türk-Alman Göçmen Yazını’ tanımının şekillenme sürecini göz önünde bulundurduğumuzda, ilk olarak karşımıza çıkan ‘Konuk İşçi Edebiyatı’ temel olarak Almanya’ya göç eden ilk kuşağı temsil etmektedir. İlk kuşak Türk yazarların en önemli özelliği eserlerini daha çok Türkçe yazmalarıdır. Sebebi ise Almancayı henüz bilmemeleridir. Yabancı bir memlekette psikolojik ve fiziksel açıdan zor bir yaşam sınavı veren işçilerin yazmalarındaki amaç, Almanlara seslenerek onlara yaşadıkları sıkıntıları ve zorlukları duyurmaktır (Bala, 2017, s. 21). Almanya’ya işçi göçünden daha önce, 1958 yılında Yüksek öğrenim görmek için giden Yüksel Pazarkaya, Almanya’da kalmaya karar verdiğinde, ilk kuşak Türkçe yazan yazarlarımıza çok yardımcı olmuş, onların eserlerini Almancaya aktararak Almanların, işçi yazarların ele aldığı konulardan haberdar olmasını sağlamış, bu sorunlara dikkatleri çekmiştir. Pazarkaya kendi eserlerinin haricinde, Habib Bektaş gibi Türkçe yazan diğer yazarlarımızın eserlerini Almancaya aktarak, yeni edebiyatın oluşmasını hızlandırmıştır. Yüksel Pazarkaya Yüksel Pazarkaya, 1940 yılında İzmir’de doğdu. Lise öğreniminin ardından 1958 yılında, Almanya’ya işçi göçünden önce Yükseköğrenim için gitmiş ve orada kimya mühendisliği eğitimi görmüştür. Daha sonra Germanistik ve felsefe öğrenimi de görmüş olan yazarımız, Stuttgart Üniversitesi’nde edebiyat ve felsefe dersleri de vermiştir. Yılın bazı mevsimlerinde Almanya- Köln’de, diğer geri kalan zamanlarda Türkiye’de yaşamakta olan Pazarkaya, Almanya’da Türk kültürü ve edebiyatının tanıtımı alanında önemli katkılarda bulunmuş ve tam anlamıyla kültür elçiliği yapmıştır. Eserlerinden bazıları: Koca Sapmalarda Biz Vardık (1968), Aydınlık Kanayan Çiçek (1974) İncindiğin Yerdir Gurbet (1979), Saat Ankara-Takvim Dizeleri (1981) Rosen im Frost. Einblicke in die türkische Kultur. Zürich, 1982 Sen Dolayları (1983), Ich möchte Freuden schreiben. Zwei Gedichtzyklen. Schifferhude, 1983. Spuren des Brots. Zur Lage der ausländischen Arbeiter, 1983. Karanlıktan Yakınma (1984), Die Wasser sind weiser als wir. Türkische Lyrik der Gegenwart, 1987, Der Babylonbus. Gedichte. Frankfurt am Main, 1989. Dost Dolayları (1990), Sen Dolayları ve Sevgi Dolayları (1992), Mutluluk Şiirleri (1995), Ich und die Rose, 2002, Odysee ohne Ankunft, 2004, , Bekir Yıldız Bekir Yıldız, 3 Mart 1933 tarihinde Şanlıurfa'da doğdu. Çocukluğu Kastamonu, Gaziantep ve Adana'da geçti. İlkokuldan sonra Mersin'de başladığı Sanat Enstitüsü öğrenimini İstanbul'da tamamladı (1951) ve ardından İstanbul Matbaacılık Okulu'nun dizgi bölümünü bitirdi (1955). Dizgi operatörlüğü yaptı. İşçi olarak Almanya'ya gitti; fabrikalarda meydancı, montajcı ve matbaalarda mürettip, operatör olarak çalıştı (1962-66). İstanbul'a döndüğünde Almanya'dan getirdiği baskı makinesi ile Asya Matbaası'nı kurdu. Bilahare bu matbaayı da kapatarak sadece yazarlıkla uğraşan Bekir Yıldız, 8 Ağustos 1998'de İstanbul'da öldü. Sanat hayatına, 1951'de Tomurcuk dergisinde yayımlanan bir öyküsüyle başlayan Bekir Yıldız, Kaçakçı Şahan'la 1971 Sait Faik Armağanı'nı kazandı. Türkler Almanya’da ve Halkalı Köromanlarıyla le yazarlığını iyice pekiştiren Bekir yıldız, ilk romanında Almanya’da geçirdiği dört yıldaki gözlemlerine dayanarak, orada çalışan işçilerin sorunlarını, Almanlardaki yabancı düşmanlığını gözler önüne serer. Halkalı Kölede ise evlilik kurumunun eleştirilecek yanlarını ortaya koyar. Bu romanlarına seksenli yıllarda Aile Savaşları, Kerbela ve Darbe de eklenmiştir. Bekir Yıldızın diğer Eserleri: Reşo Ağa (1968), Kara Vagon (1969), Kaçakçı Şahan (1970), Sahipsizler (1971), Evlilik Şirketi (1972), Beyaz Türkü (1973), Alman Ekmeği (1974), Dünyadan Bir Atlı Geçti (1975), İnsan Posası (1976), Demir Bebek (1977), Mahşerin İnsanları (1982), Bozkır Gelini (1985), Seçilmiş Öyküler (1989) Nevzat Üstün 1924’te İstanbul’da doğdu. 8 Kasım 1979’da Bolu yakınlarında geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. 1945’te Özel Boğaziçi Lisesi’ni bitirdi. Öğrenim için gittiği Paris'te iki yıl kaldı. Eğitimini tamamlamadan yurtdışından dönüşte ticaretle uğraştı. 1951'de Nokta Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı, yazı işleri sorumluluğunu üstlendi. İlk şiiri 1935'te bir çocuk dergisinde yayınlandı. Daha sonra çeşitli dergilerde çıkan şiirleriyle tanındı. Öyküleri Çekçe, Rusça ve Bulgarca'ya çevrildi. Verlaine, Valery gibi Fransız şairlerle, Garip Akımı'nın etkisindeki ilk şiirlerini “Oluş” kitabında topladı. Bu kitaptan sonra, çağın sorunları ve özgürlük savaşımını konu alan toplumsal gerçekçi şiirler yazdı. Geleneksel Türk ve çağdaş Batı şiirlerinin özelliklerinden yararlanarak özgün bir anlatım geliştirdi. Öykülerinde gözleme, yalın bir anlatıma önem verdi, çoğunlukla Kayseri yöresi ve Güneydoğu Anadolu insanının kaygılar ve yoksulluklar içindeki yaşamını anlattı. 1965 yılında “Almanya Almanya” adlı öyküsüyle, göçü konu alan ilk örneği vermiştir (Kuruyazıcı, 2001, s. 17). Nevzat Üstün Türkiye’de yaşamış, ara ara gittiği Almanya’da, insanlarımızın sorunları ile de ilgilenmiştir. Ölümünden sonra ailesi onun adına bir şiir ve öykü ödülü koydu. Nevzat Üstün’ün eserleri Şiirler: Oluş (1946) Yaşadığımız Devre Dair Şiirler (1951) Cüceler Çarşısı (1955) Yitikler Kapısı (1961) Güneş Ülkesi (1964) Hey Sen Amerikalı (1967) Köprübaşı (İlk 6 şiir kitabı bir arada, 1968) Ak Yeşil Kavak Ağaçları (1972) Öykü: Yaşama Duvarı (1964) Almanya Almanya (1965) Çıplak (1966) Akrep Üretim Çiftliği (1968) Boğaların Ölümü (1975) Çıplak (ilk dört öykü kitabı bir arada, 1970) Deneme-Gezi: Sovyetler Birliği’nden Batı’ya (1966) Üçüncü Bir Dünya (1974) Almanya Beyleri (1975) Portekiz Bahçeleri (1975) Türkiye’deki Amerika (1967) İşçi Gittiler Yazar Oldular Öncü Yazarların dışında Almanya’ya işçi olarak gitmiş ve yine aynı yıllarda Edebiyat hayatına başlamış olanlar da vardı. Artık “ötekiler” yazıyorlardı. Tülin Polat: Batı’nın Doğu insanı ile yüz yüze gelmesi açısından da değerlendirilmesi gereken önemli bir süreçtir bu, […]” (Polat, 1992, s. 12-13) demektedir. Tabii ki bu yüzleşme, verilen eserler sayesinde gerçekleşmekteydi. Almanya’ya işçi olarak giden ve 70’li yıllarda ürün vermeye başlayan yazarlarımızdan Habib Bektaş, Şinasi Dikmen ve Fethi Savaşçı için yazmak, Yalnızlık Dışlanmışlık, Sıla özlemi, Yabancılaşma, Uyum güçlükleri ve Ekonomik sorunlar demekti. İtalyan yazar Franko Biondi ve Suriye’li yazar Rafik Schami’nin ilk olarak kullandıkları “misafir işçi Edebiyatı” (Gastarbeiter Literatur) terimi, hem geçici süreliğine giden misafirler oldukları için hem de yazarları işçi oldukları için bu aşamada haklı görülmeye başlanmıştır (Kuruyazıcı, 2001, s. 19). Fethi Savaşçı 1930 yılında İzmir / Ödemiş Taşpazarı köyünde doğmuştur. Babasının erken ölümü sebebiyle dört kardeşin en büyüğü olarak ilköğrenimini yarıda kesmek zorunda kalmıştır. Ailesini geçindirebilmek için değişik işler yapmış, özellikle duvarcılık sanatını çok iyi öğrenmiştir. 1959’da ilk eşini kaybetmiş, 60 yılında ikinci kez evlenmiştir. Politik sebeplerle ödemişte boykot edilmiş ve kimse ona iş vermemiştir. Bunun üzerine 1960 yılında İzmir’e taşınmak zorunda kalmıştır. 1964 yılında hanımı, 1965 yılında da kendisi işçi olarak Almanya’ya gitmişlerdir. İlk şiir kitabı “Duvarcı Hasan Usta”yı 1970 yılında yayınlanmıştır. Almanca ve Türkçe kısa hikâyelerin yer aldığı “Bei laufenden Maschinen” 1983 yılında, İlk Bahar Yağmurunda adlı şiir kitabı ise 1987 yılında yayınlanmıştır. 1989 yılında Münihte öldüğü zaman 20 kitabı yayınlanmış ve 21. kitabı ise 1996 yılında ölümünden sonra yayınlanmıştır. Eserleri: Ödemiş Şairleri Antolojisi, Anthologie der Dichter aus Ödemiş, İzmir 1958 Duvarcı Hasan Usta, Maurermeister Hasan, Gedichte, İstanbul 1970 Bu Sarı Biraları İçince, Beim goldenen Biere, Gedichte, İstanbul 1971 İş Dönüşü, Feierabend, Kurzgeschichten, İstanbul 1972. Özel Ulak, Privatbote, Kurzgeschichten, İstanbul 1973 Taş Ocağında, Beim Steinbruch, İstanbul 1975, 2. Aufl. Ankara 1988 Çöpçü Türküsü, Lied des Strassenkehrers, Gedichte, İstanbul 1976 Alamanya Gurbeti, Deutschland fremde Heimat, Briefe, İstanbul 1977 İş Arkadaşları, Arbeitskollegen, Gedichte, İstanbul 1980 Fırın Patlayınca, Als der Hochofen barst, Kurzgeschichten, İstanbul 1982 Makinalar Çalişırken, Bei laufenden Maschinen, Kurzgeschichten deutsch/türkisch, Frankfurt 1983. Duyuyor musunuz?, Hört ihr?, Gedichte, İstanbul 1983. İzmir'in İçinde İnce Minare, Feines Minarett in Izmir, Gedichte, Izmir 1986 Bir Ekmek Var Orada, Dort gibts ein Brot, Gedichte, Berlin 1986 Ayva Kokulu Ev, Das Haus mit dem Quittenduft, Kurzgeschichten, Berlin 1986 Almanlar Bizi Sevmedi, Den Deutschen gefielen wir nicht, Roman, Ankara 1986 München im Frühlingsregen, Gedichte und Kurzgeschichten, Frankfurt 1987 Kargalar, Rabenvögel, Kurzgeschichten, Ankara 1988 Ekmekle Kitap, Brot und Bücher, Roman, Ankara 1989 Almanya'nin Güzel Kızları, Die hübschen Mädchen Deutschlands, Kurzgeschichten, Ankara 1989 İstasyon Gülleri, Rosen am Bahnhof, Gedichte, Ankara 1989 Habib Bektaş 1951 yılında Manisa-Salihli de dünyaya gelmiştir. Fakir bir ailenin çocuğu olduğundan ancak okuma yazma öğrenecek kadar okula gitmiş ve daha sonra değişik iş dallarında çalışmıştır. 1972 yılında Almanya’ya içi olarak gitmiş ve Erlangen şehrine yerleşmiş, önce bir tekstil sonra da bir metal fabrikasında çalışmıştır. 70 li yıllarda Türkiye’de basılmış olan ilk kitaplarını Almanca’ya aktarmış ve 1982 yılında Erlangen şehri özendirme ödülünü almıştır. Şiirleri yanında çocuk kitapları ve öyküleri de vardır. 1989 yılında ilk romanı “Hamriyanım”ı yazmış ve aynı yıl hatırı sayılır Milliyet edebiyat ödülünü, ikinci romanı “Geruch des Schattens” ile de 1987 yılında İnkılap yayınevinin Roman ödülünü kazanmıştır. Bu romanı daha sonra filmleştirilmiş ve 2001 yılında “Septembersturm”(Eylül fırtınası) adıyla Alman sinemalarında görücüye çıkmıştır. Bektaş’ın son romanı “Der Hintergarten des Paradies” (Cennetin arka bahçesi) Türkiye’de yayınlanmış ve Türk Dili Dergisinin Ömer Asım Aksoy ödülünü kazanmıştır. Ne kadar çocuksu olursak, o kadar insansı oluruz düşüncesiyle Hala çocuk diliyle yazmaya devam etmekte olan Bektaş eserlerini önce Türkçe yazıp sonra Almancalaştırıyor. Yazarımız “Bektaş” ismini ilk şiirlerini yayınlayan Varlık dergisine borçludur. Tektaş olan soyadı yerine Bektaş çıkınca, bundan sonra Bektaş sanatçı adını almış oluyordu. Kendi deyimiyle Söz’ü yurt edinen ve çocuk dilinde yazan Almanya’daki yalnız yazarlarımızdan birisi olan Habib Bektaş’ın, Türkçe yazılıp Almancaya çevrilmiş çok sayıda eseri bulunmaktadır. Eserleri Almanyada Belagerung des Lebens, Gedichte u. Geschichten, Ararat Verlag, Berlin (1981), (zweisprachige Ausgabe) Deutsch von Yüksel Pazarkaya ohne dich ist jede stadt eine wüste, Damnitz Verlag, Neuss (1984), Gedichte Reden die Sterne, Damnitz Verlag, Neuss (1985), Kindergedichte für Erwachsene Das vergessene Wachsen, Art Direct, Erlangen (1989), Fotos von Bernd Böhner Das Länderspiel, Heliopolis Verlag, Tübingen (1991), Erzählungen, Deutsch von Wolfgang Riemann Mein Freund der Opabaum, Boje Verlag, Erlangen (1991), Illustrationen von Irmgard Guhe Sirin wünscht sich einen Weihnachtsbaum, Maier, Ravensburg (1991), Weihnachtsgeschichte in deutscher und türkischer Sprache, Deutsch von Lorenz Bomhard und Habib Bektas, Bilder: Ingrid Kellner Metin macht Geschichten, Boje Verlag, Erlangen (1994) wie wir kinder – çocukça, Verlag der ev. Luth. Mission, Groß Oesingen (1996), Gedichte in deutscher und türkischer Sprache Zaghaft meine Sehnsucht, Horlemann, Unkel/Rhein (April 1997), Gedichte ETWAS, Theaterstück (2002), Uraufführung: 10. Mai 2000, Theater in der Garage, Erlangen, [Spielzeit 99/00] babel zum trotz, J. Horlemann Verlag, Unkel (2002), Foto- Textbuch von Habib Bektas, Bernd Böhner Türkiye’de Erlangen Şiirleri, Derinlik Yayınları, İstanbul (1983), Gedichte Kapikule Nerde, Derinlik Yayınları, İstanbul (1983), Kurzgeschichten Adresinde Yoktur, Dayanışma Yayınları, Ankara (1985), Kurzgeschichten Yorgun Ölü, Yaba Yayınları, Ankara (1989), Kurzgeschichten Hamriyanim, Remzi Kitabevi, (1989), Can Yayınları, İstanbul (2000), Roman Uyusturucu Batagi (Der Drogensumpf), Milliyet Yayınları, İstanbul (1991), Untersuchung, türkisch Söz'ü Yurt Edindim, Broy, İstanbul (1992), Gedichte Meyhane Dedikleri, İnkilap Kitabevi, İstanbul (1997), Kurzgeschichten, türkisch Gölge Kokusu, İnkılap Kitabevi, İstanbul (1997), Can Yayınları, İstanbul (2001), Roman /türkisch Lades, Kulturministerium der Türkei, Ankara (1997), Roman, türkisch Cennetin Arka Bahçesi, Can Yayınları, İstanbul (2000), Roman, türkisch Ben Öykülere İnanırım, Can Yayınları, İstanbul (2001), Kurzgeschichten, türkisch Yunanistan’da Cennetin Arka Bahçesi, Roman, griechisch, Oceanida, Athen (März 2000) Brezilya’da wie wir kinder (Paı Vocé Sabıa), Am edicoes, Sao Paulo (1997), Brasil Şinasi Dikmen Şinasi Dikmen 1945 yılında Ladik’te doğmuştur. Dört yıl kadar sağlık memuru olarak çalışmış ve 1972 yılında Almanya’ya gitmiştir. 15 yıl kadar hastabakıcısı yardımcısı ve hastabakıcısı ve uzman yoğun bakım ünitelerinde uzman hastabakıcı olarak çalışmıştır. Bu sıralarda kısa satireler yazmış ve sonunda keşfedilmiş, 1983 ve 1984 yıllarında iki kez Dieter Hildebrandt’ın „Scheibenwischer“ oyununda oynamış ve böylece yeni kariyerine başlamıştır. Şinasi Dikmen Türklerin Almanya’daki varlıklarını alaycı bir şekilde ele alan ilk yazardır. Almanya’da ilk Almanca oynanan Türk kabaresinin kurucusudur. Bu kabarenin adı „Knobi- Bonbon-Kabarett“ dir, buradaki ilk ikili gösterilerine 1985 yılında beş oyunla başlamışlardır. Bu oyunlar şunlardır:  Dikkat, yeni uyum sağlamıştır  Putsch in Bonn  The Wall’s  Ulm Sünnetçisi  The Best of knobi bonbon Bu ikili oyunlar Helsinki ve Ankara arasında 11 yıl süreyle oynanmıştır. Dikmen bu grubuyla 1988 yılında “Alman küçük sanatlar” ödülünü almıştır. Kendine ait kabare tiyatrosu vardır ve özellikle satireler yazmaktadır. 1983 yılında çıkan „Wir werden das Knoblauchkind schon schaukeln“, adlı ilk eseri aralarında yunanca, Çince ve Fince’nin de olduğu 15 dile aktarılmıştır. Ayrıca bu eserinden pasajlar, Avusturya’da, İsviçre’de, Fransa’da, Almanya’da, Finlandiya’da ve Hollanda’da okul kitaplarına alınmıştır. Bundan sonra ikinci kitabı "Der andere Türke" 1986 yılında çıkmıştır. "Hurra, ich lebe in Deutschland" 1995 yılında yayınlanmıştır. Bugün Frankfurt’ta yaşamakta olan Käs adlı kabarenin de sahibi ve oyuncusu Şinasi Dikmen yazarımızın eserleri şunlardır. Eserleri  Wir werden das Knoblauchkind schon schaukeln, Satiren, Taschenbuch, 1983  Der andere Türke, Satiren, Taschenbuch, Express, Berlin (1986), Express, Berlin  Hurra, ich lebe in Deutschland, Satiren, Taschenbuch - Piper, Mchn. (1995) Türkiye’den Yazar Olarak Gittiler Almanya’ya işçi göçü ellili yıllarda başlamış, ilk edebi ürünler ise altmışlı yılların sonunda verilmişti. İlk örnekler italyanlardan gelse de Türk yazarlar en büyük grubu oluşturuyordu. (Kuruyazıcı, 2001, s. 7) Türkiye’de yazar oldukları halde, 1969 ve 1972 yıllarında Almanya’ya ekonomik sebeplerden dolayı göç eden Aras Ören ve Güney Dal da bu işçi yazarlarımıza katılmışlardır. Verilen ürünlerde sıla özlemi ve Köklerini aramak, iki temel konuyu oluşturuyordu. Franko Biondi, bu konulardan hareketle bu Edebiyatı “Acı çekenlerin Edebiyatı” (literatur der Betroffenheit) olarak adlandırıyordu (Kuruyazıcı, 2001, s. 19). Aras Ören Aras Ören 1939 yılında İstanbul bebek’te dünyaya geldi. 1957’de ilk şiirleri ile Edebiyat hayatına başladı. Daha sonra düz yazılarda yazmıştır. 1959 ile 1969 arası yoğun olarak tiyatro ile ilgilendi, birçok grupla birlikte çalışmış ve 1969 yılında ailesiyle birlikte Alamanya’ya, o zamanki Batı Berlin’e göç etmiştir. Burada birçok filmde oynadı, maddi sorunlarını aşmak adına senaryolar ve konuşmalar yazdı. 1974 yılından sonra Berlin televizyonu SFB’de radakteur olarak çalıştı ve 1996 yılında oraya Türk programları yöneticisi oldu. Aras Ören şimdiye kadar 30’un üzerinde şiir kitabı ve roman yazmıştır. Her zaman Türkçe yazdı ama eserlerinin birçoğu Almanca olarak yayınlandı. Aras Ören aynı zamanda Alman Yazarlar birliği P.E.N. ve Gazeteciler Birliği üyesidir. Aras Ören oluşturdukları bu Edebiyat’ın ne Alman Edebiyatı, ne Türk Edebiyatı olduğunu, her iki edebiyattan beslenen kendine özgü bir gerçeklik olacağını yıllar önce görmüştür. “Nasıl biz Türkiye’nin gerçekliğinden kopup buraya Almanya’nın gerçekliğine geldik ve burada yaşıyorsak, burada yaratacağımız sanat ve yazın da ancak bu durumun aynası olacaktır. Yani ne Türkiye’deki sanat ve yazının bir uzantısı, ne de Almanya’daki sanat ve yazının bir kopyası olacak, ancak her ikisinden de beslenen kendine özgü, bağımsız bir gerçekliği vurgulayacaktıur. (Kuruyazıcı, 2001, s. 24) Eserleri Almanca Yayınlar Disteln für Blumen, Gedichte, Berlin 1970 Der Hinterhof, U-Bahn. Erzählungen, Berlin 1972 Was will Niyazi in der Naunynstraße. Ein Poem, Berlin 1973, Rotbuch-Verlag Der kurze Traum aus Kagithane. Ein Poem, Berlin 1974, Rotbuch-Verlag Privatexil. Gedichte, Berlin 1977, Rotbuch-Verlag Deutschland. Ein türkisches Märchen. Gedichte, Düsseldorf 1978, Claassen- Verlag Alte Märchen, neu erzählt. Märchen, erlin 1979, Ararat-Verlag Die Fremde ist auch ein Haus. Ein Poem, Berlin 1980, Rotbuch-Verlag Mitten in der Odyssee. Gedichte, Düsseldorf 1980, Claassen-Verlag Bitte nix Polizei. Kriminal Erzählung, Düsseldorf 1981, Claassen-Verlag Der Gastkonsument. Erzählungen, Berlin 1982, Rotbuch-Verlag Manege. Erzählung, Düsseldorf 1983, Claassen-Verlag Ich anders sprechen lernen. Gedichte, Berlin 1983, Dirk Nissen Verlag / Kreuzberg Widersinnige Sinnsprüche. Gedichte, Berlin 1984, Edition-Mariannenpresse Paradies kaputt. Erzählungen, München 1986, DTV Gefühlslosigkeiten - Reisen von Berlin nach Berlin. Gedichte, Frankfurt 1986, Dagyeli-Verlag Das Wrack. Gedichte, Frankfurt 1986, Dagyeli-Verlag Dazwischen. Gedichte, Frankfurt 1987, Dagyeli-Verlag Eine verspätete Abrechnung. Roman, Frankfurt 1988, Dagyeli-Verlag Wie die Spree in den Bosporus fließt. Briefe Aras Ören / Peter Schneider, Berlin 1991, Babel-Verlag Die Hälfte. Gedichte, Aras Ören / Hanefi Yeter, Berlin 1991 Leyla und Mecnun. Aras Ören / Peter Schneider, Märchen für Musik, Berlin 1992, Babel-Verlag Der Uhrmacher der Einsamkeit. Gedichte, Berliner Handpresse 1993 Aus dem Leben verbannt. Erzählungen, Berliner Handpresse, 1994 Der kleine Pascha. Märchen, Berliner Handpresse, 1995 Berlin Savignyplatz. Roman, Elefantenpress, 1995 Trugbilder. Wörter und Danach, Gedichte, Berliner Handpresse, 1996 Das Geheimnis des Uhrturms. Märchen, Berliner Handpresse, 1996 Unerwarteter Besuch. Roman, Elefantenpress, 1997 Granatapfelblüte. Roman, Elefantenpress, 1998 Ein Frühstück in Kas. Erzählungen, Berliner Handpresse, 1999 Sehnsucht nach Hollywood. Erzählung, Elefantenpress, 1999 Als ich mein Bella Italia traf. Märchen, Aras Ören und Anke-Sophie Mey, Berliner Handpresse, 2000 Türkçe Yayınlar Terkedilmişlerin Akşami, Şiirler, 1960 İstanbul Pek Büyük Gözlerim, Şiirler, 1964 İstanbul Berlin Üçlemesi, Poem, 1980 Remzi Yayınevi İstanbul Kör Oidipus, Oyun, 1966-1980 Şiir Tiyatro Yayınları Ankara Berlin'den Berlin'e Yolculuklar, Şiirler, 1984 Dağyeli Verlag Frankfurt Enkaz, Şiirler, l984 Dağyeli Verlag Frankfurt Duyarsizliklar, Şiirler, 1985 Dağyeli Verlag Frankfurt Gündoğdularin Yükselişi, Roman, 1985 Kaynak Yayınevi İstanbul/ Dağyeli Verlag Frankfurt Bütün Eserleri I/ Bitte Nix PoIizei, Manej, 1985 Dağyeli Verlag Frankfurt Arada, Şiirler, 1987 Dağyeli Verlag Frankfurt Kaybolan Şefkat, Anlatılar, 1987 AFA Yayınevi İstanbul/ Dağyeli Verlag Frankfurt Nar Çiçeği, Roman, 1988 AFA Yayınevi İstanbul Bütün Eserleri II/ Özel Sürgün, Almanya: Bir Türk Masalı, Bir Odise'nin Ortasında, Şiirler, 1989 Dağyeli Verlag Frankfurt A nın Gizli Yaşamı, Roman, 1990 AFA Yayınevi İstanbul Hollywood Özlemi, Roman, 1991 AFA Yayınevi İstanbul Anlatılar 1970-1982, 1991 Babel Verlag Berlin Berlin/Savignyplatz, Roman, 1993 AFA Yayınevi İstanbul Beklenmedik Bir Ziyaretçi, Roman, 1995 AFA Yayınevi Kitaptaki Yüz, Roman, 2001 Aralık Yayınları İstanbul Büyülü Çınarlar, İş Bankası Kültür Yayınları 2003 İstanbul Ödülleri: Förderpreis des Kulturkreises im Bundesverband der Deutschen Industrie (1980) Literarische Ehrengabe der Bayerischen Akademie der Schönen Künste (1983) Adalbert-von-Chamisso-Preis der Robert-Bosch- Stiftung für bedeutende Beiträge nichtdeutscher Autoren zur deutschen Literatur (1985) Güney Dal Güney Dal 1944 yılında Çanakkale’de doğdu. 1972 den beri Berlin’de yaşamakta, Türkçe romanlar yazmaktadır. 1976 yılında, İstanbul’da Milliyet Roman ödülünü kazanmıştır. 1980, 1983 ve 1985 yıllarında Berlin senatosundan Edebiyat bursları, 1997 yılında José Oliver le birlikte Adalbert-von-Chamisso- ödülünü almıştır. Aşk ve boks 1998’de, Yeniçeri Müziği adlı romanı 1999’da çıkmıştır. Eserleri İş sürgünleri 1976 Europastr. 1990 Eine kurze Reise nach Gallipolli 1994 Aşk ve Boks 1998 Janitscharenmusik 1999 Kılları yolunmuş maymun 2003 Küçük g adında biri 2003 Wenn Ali die Glocken läuten hört Yanlış Cennetin Kuşları Siyasi Sebeplerden Dolayı Gittiler 1980'li yıllar Türk edebiyatının da değişime uğradığı bir dönemdir. Bu dönemki baskıdan yazarlar da etkilenmişler, romanlarında bireysel konuları ele alıp toplumsal konulardan ya uzak durmayı (Bayram, Ben Kadınım” Söyleminin Seksenli Yılların Türk, 2016, s. 48) ya da ülkeyi terketmek yolunu tercih etmişlerdir. Yurt dışını tercih eden yazarlarımız genelde Almanya’ya göç etmişlerdir. İşçi yazarlarımıza, ekonomik koşullar sebebiyle gidenlerin yanı sıra, bir de 1980 Eylülünden sonra politik sebeplerden dolayı giden, aralarında Fakir Baykurt, Aysel Özakın ve Orhon Murat Arıburnu’nun da bulunduğu yazarlar eklenmiştir. Bu yazarların Türkiye’den zaten belli bir Edebiyat geleneğine sahip, isim yapmış yazarlar olarak gittiklerinden, burada oluşan Edebiyat hayatına pek katkıda bulunamamışlardır. Bazıları ya hiç üretemez oldular ya da kendilerinden beklenilen performansı gösteremediler. Bu yazarlar arasında Mahmut Makal’ı, Yusuf Ziya Bahadınlı’yı ve Servet Ziya Çoraklı’yı da sayabiliriz. Fakir Baykurt Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından Fakir Baykurt 11 Ekim 1999 da Almanya’nın Essen kentinde öldü. Cenazesi, 1979’den beri yaşadığı Duisburg’da düzenlenen bir törenden sonra İstanbul’a getirilerek Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Edebiyatta gerçekçi yaklaşımı benimseyen Fakir Baykurt 1929’da Burdur'da doğdu. 1943’te Akçaköy İlkokulu’nu, 1948’de Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra köy öğretmenliği yaptı. 1955’te Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi; Sivas, Hafik ve Şavşat’ta Türkçe öğrtemeni olarak çalıştı. Demokrat Parti döneminde öğretmenlikten alınarak pasif bir göreve getirildi. 1958’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ilk romanı Yılanların Öcü nedeniyle hakkında kovuşturma açıldıysa da takipsizlik kararı verildi. 1960 İhtilalinden sonra ilköğretim müfettişliğine getirildi. 1962-63 yıllarında ABD Bloomington indiana Üniversitesi’nde ders araçları konusunda uzmanlık eğitimi gördü. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kuruluş çalışmalarına katıldı ve başkanlığını yürüttü. Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) genel başkanlığına seçildi. Türkiye çapındaki ilk öğretmenler boykotunda (1969) bir kez daha açığa alındı. 1971’deki askeri müdahaleden sonran uzun süre tutuklu kaldı. Milli Folklor Enstitüsü uzmanlığı, ODTÜ halkla ilişkiler ve yayın müdürlüğü, Kültür Bakanlığı danışmanlığı (1978) görevlerinde bulundu. 1979’da Duisburg’a gönderilerek Yabancı Çocuk ve Gençlerin Teşviki ve Bölgesel Çalışma Kurumu’nda eğitim uzmanı olarak çalıştı. 1996’da emekli oldu. Fakir Baykurt edebiyat yaşamına şiirle başladı (1945). Şiirlerini, toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla yazdığı kısa öyküler ve köy notları izledi. Yeditepe, Yücel, Varlık, Fikirler, Kaynak, İmece, Edebiyat, Sanat Olayı, Cumhuriyet, Evrensel, Yön yazılarını yayınladığı dergi ve gazetelerden bazılarıdır. Baykurt, 1955’te çıkan ilk kitabı Ç’de, seçilmiş hikâyeler ve dergilerde yayınladığı öykülerini topladı. Sonraki öykü kitapları Efendilik Savaşı (1959), Cüce Muhammet (1964), Anadolu Garajı (1970), İçerdeki Oğul (1974), ile Yılanların Öcü (1959), Irazcanın Dirliği (1961), Tırpan (1970) gibi romanlarında köy yaşamını, köylünün bilincinde ve bilinçaltındaki isteklerini, tepkilerini ve çelişkilerini yansıttı. Bunu yaparken halka mal olmuş deyiş özelliklerine ve deyimlere de yer verdi. Bir dönem göç sorununu ele alarak Almanya’daki Anadolu insanının değişim süreci içinde yeniden biçimlenmesinin getirdiği sıkıntıları, farklı bir kültüre uyum sağlamak için gösterilen çabaları çok boyutlu bir şekilde aktardı. Yapıtları edebi değerinin yanı sıra toplumbilim ve halkbilim yönünden zengin bir kaynak olarak da görülen Baykurt’un kullandığı dil doğal, yalın, şiirsel bir halk Türkçesi olarak değerlendirildi. Tırpan’la 1970 TRT ve 1971 TDK ödüllerini, Can Parası (1973) ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Kara Ahmet Destanı’yla Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan yazarın Yılanların Öcü adlı yapıtı 1961’de Metin Erksan, 1985’te Şerif Gören tarafından filme çekildi. Eserleri Romanları Yılanların Öcü 1959, Irazca'nın Dirliği 1961, Onuncu Köy 1961, Amerikan Sargısı 1967, Kaplumbağalar 1967, Tırpan 1970 Köygöçüren 1973, Keklik 1975, Kara Ahmet Destanı 1977, Yayla 1977, Yükseklik Fırınlar 1983, Koca Ren 1986 Öyküleri Çilli 1955, Efendilik Savaşı 1959, Karın Ağrısı 1961, Cüce Muhammed 1964, Anadolu Garajı 1970, Onbinlerce Kağnı 1971, Can Parası 1973, İçerdeki Oğul 1974, Sınırdaki Ölü 1975, Gece Vardiyası 1982, Barış Çöreği 1982, Duisburg Treni 1986, Halk Kitabı, Kerem ile Aslı 1964, Kale Kale 1978 Çocuk Romanları Topal Arkadat 1980, Yandım Ali 1980, Sakarca 1980, Sarı Köpek 1980 Aysel Özakın* Urfa’da doğan Aysel Özakın, ilk ve ortaöğrenimini İzmir’de tamamladı. 1963’te Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nden mezun oldu ve bir süre liselerde öğretmenlik yaptıktan sonra Gazi Eğitim Enstitüsü’nde asistan olarak çalışmaya başladı. “Gerçeküstücü Akımda Aşk ve Mizah” başlıklı bir yüksek lisans tezi hazırlayan yazar, çalışmalarını bir süre Fransa’da sürdürdü. İlk yazılarını Demokrat İzmir gazetesinde yayımlayan Aysel Özakın, 1974’te Yeni Adımlar dergisinin düzenlediği Sabahattin Ali Öykü Yarışmasında birinci seçilen “Küçük Şehrin Soğuk Geceleri” başlıklı öyküsü ile dikkati çekti. 1975’te Urfa- Mardin-İstanbul-Kanada ekseninde bir ailenin savruluşunu dile getiren Gurbet Yavrum adlı ilk romanını yayımlayan Özakın, bir yıl sonra da toplumcu bir ton taşıyan Sessiz Bir Dayanışma adlı öykü kitabını yayımladı. 1978’de ikinci romanı olan Alnında Mavi Kuşlar’ı yayımladı. 1980’de kadın özgürlüğü temalı Genç Kız ve Ölüm ve 1981’de Almanya’daki Türk işçilerinin yaşamlarına ve sorunlarına odaklanan ve yazarın Almanya’daki gözlemlerine ve röportajlarına dayanan Kanal Boyu adlı yapıtlarını yayımlayan Özakın, edebiyat * Aysel Özakın’ın biyografisi, Türkiye’li Kadın Yazarlar adlı internet sitesinin, Özakın’ın eşi Bryan Ingham’ın yazdığı Aysel Özakın maddesinden kısaltılarak alınmıştır. http://tr.writersofturkey.net/index.php?title=Aysel_%C3%96zak%C4%B1n çalışmalarını bir süre Almanya’da sürdürdü ve 1987 yılında tanınmış ressam ve heykeltıraş Bryan Ingham (1936-1997) ile evlenerek İngiltere’ye yerleşti. 1988 yılında kadın özgürlüğünü cinsel özgürlük bağlamında ele aldığı ve otobiyografik bir nitelik de taşıyan Mavi Maske adlı romanı yayımlanan yazar, 1990’lardan itibaren yapıtlarını yabancı dillerde vermeye başladı. Özakın, 2000’li yıllarda takma isimlerle yabancı dillerde çeşitli yapıtlar yayımladı (Ada Ingham, Anna Ingham ve Ana Ingham). Türkiye’ye döndükten sonra İngilizce olarak yazdığı bir romanı daha Türkçeye çevrilerek 2005 yılında Güzellik Acısı başlığı ile yayımlandı. Roman ve öyküleri Almanya, Hollanda, İngiltere, Yunanistan ve Fransa’da yayımlanan Aysel Özakın, Almanya’da Hamburg şehri ödülü, Günter Grass bursu ve Worpswede bursu, İspanya’da Valporasio bursu olmak üzere çeşitli ödüllerle taltif edilmiştir. Alman edebiyatı üzerine çalışan kimi araştırmacılar tarafından Almanca yazan diğer göçmen Türk yazarlarla birlikte misafir işçi edebiyatı kategorisinde değerlendirilen Aysel Özakın, hem tarihsel olarak Almanya’ya gelmeden öncesine dayanan yazarlık kariyeri nedeniyle hem de işlediği konular bakımından bu şemsiye altında gösterilemez (Ingham, 2012). Özakın’ın yapıtlarında baş kişi genellikle bir kadındır. Yazar, kadın özgürlüğü temasını genellikle toplumsal ve politik bir çerçeve içerisinde tartışır. Gurbet Yavrum bir göç anlatısıdır. Kanada’da babasıyla buluşan bir genç kız aracılığıyla, toplumsal koşullar, göçe ilişkin anılar ve bir toplumda azınlıkta olmak, yabancı olmak gibi konular ele alınmaktadır. Alnında Mavi Kuşlar Türk Edebiyatında 1 Mayıs 1977’yi yazınsallaştıran ve küçük burjuva devrimcileri, kanlı 1 Mayıs’ın tarihsel sorgulamasında ele alan az sayıdaki romandan biridir. Roman, kadını ikinci sınıf gören bir toplumsal düzenden ve ailesinin baskısından kurtularak kendi yaşamını özgürce kurmak için İstanbul’a gelen Armağan’ın geçmişi, çevresi ve kendisiyle hesaplaşmasını anlatmaktadır. Bu romanı Atilla Özkırımlı, “yapısal eksikliklerine karşın yine de okunması gereken romanlardan” (Özkırımlı, 1979, s. 71) biri olarak değerlendirmektedir. Fethi Naci ise şöyle der “kendine rağmen gerçekçi; çünkü farkında olmadan övmek istediği kişileri yeriyor, yermek istediği kişileri övüyor (Naci, 1981, s. 393-397).” Eserleri Der fliegende Teppich. Auf der Spur meines Vaters. Roman. Aus dem Türkischen von Cornelius Bischoff. Reinbek: Rowohlt 1987. Gurbet Yavrum. İstanbul 1975. (Originalausgabe zu dem Roman „Der fliegende Teppich“.) Die Preisvergabe. Ein Frauenroman. Aus dem Türkischen von Heike Offen. Hamburg: Buntbuch 1982, Frankfurt/M: Luchterhand 1989. Genç kız ve ölüm. İstanbul 1979. (Originalausgabe zu dem Roman „Die Preisvergabe“.) Die Vögel auf der Stirn. Aus dem Türkischen von Carl Koß. Frankfurt/M: Luchterhand 1991. Alninda Mavi Kuslar. İstanbul 1979. (Originalausgabe zu „Die Vögel auf der Stirn“.) Soll ich hier alt werden? Türkin in Deutschland. Erzählungen. Aus dem Türkischen von H.A. Schmiede. Hamburg: Buntbuch 1982, München: Goldmann 1988. Kanal Boya. Hamburg: Buntbuch 1987. (Türkische Originalausgabe zu „Soll ich hier alt werden?“.) Die Leidenschaft der anderen. Erzählungen. Aus dem Türkischen von Hanne Egghardt. Hamburg: Buntbuch 1983, Frankfurt/M: Luchterhand 1992 (Roman). Das Lächeln des Bewusstseins. Erzählungen. Aus dem Türkischen von Hanne Egghardt. Hamburg: Buntbuch 1985. Deine Stimme gehört dir. Erzählungen. Frankfurt/M: Luchterhand 1992. (enthält die Erzählungen aus: Soll ich hier alt werden? & Das Lächeln des Bewusstseins) Du bist willkommen. Gedichte. Hamburg: Buntbuch 1985. Hamburg Aksamlari. 10 Abbildungen von Azade Köker. Frankfurt/M: Dağyeli 1986. (enthält den ersten Teil des Gedichtbandes „Du bist willkommen“ in türkischer Sprache.) Zart erhob sie sich, bis sie flog. Ein Poem. Hamburg: Verlag am Galgenberg 1986. Die blaue Maske. Roman. Aus dem Türkischen von Carl Koß. Frankfurt/M: Luchterhand 1989 & 1991. Mavi Maske. İstanbul 1988. (Originalausgabe zu dem Roman „Die blaue Maske“.) Glaube, Liebe, Aircondition. Eine türkische Kindheit. Aus dem Englischen von Cornelia Holfelder von der Tann. Frankfurt/M: Luchterhand 1991, Gütersloh: Goldberg 1994. Faith, Lust and Airconditioning. London 1991. (Originalausgabe zu „Glaube. Liebe, Aircondition“.) Die Zunge der Berge. Roman. Aus dem Englischen von Jeremy Gaines. Frankfurt/M: Luchterhand 1994, Gütersloh: Goldberg 1997. Orhon Murat Arıburnu 1918 yılında Eskişehir’de doğan Arıburnu, İstanbul Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdi. Bir süre askeri okulda okudu. Hukuk Fakültesi, daha sonra da Edebiyat Fakültesi'nde öğrenim gördü. 1936 yılından başlayarak yazdığı şiirler çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. İlk şiir kitabı "Kovan"ı 1940'ta çıkardı. Şiirleri çeşitli yabancı dillere çevrildi. 1947'de İstanbul'da dünyanın ilk resimlendirilmiş şiir sergisini açtı. Türk Kuşu çalışmalarına katıldı, pilot ehliyeti aldı. Öğretmen yardımcılığı ve muhabirlik yaptı. 1945'te Şadan Kamil'in yönettiği "Gençlik Günahı" adlı filmle oyunculuğa başladı. İlk filmi "Yüzbaşı Tahsin"i 1950'de yönetti. Birinci Türk Film Festivali'nde "Kanlı Para" adlı filmiyle en başarılı rejisör ve senaryo yazarı ödülleri aldı. 1970- 72 yılları arasında Türkiye Edebiyatçılar Birliği genel sekreterliği ve Türkiye Sanatçılar Birliği genel başkanlığı yaptı. Türkiye Yazarlar Sendikası'nın kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1980'li yıllarda siyasi sebeplerden dolayı gittiği Almanya'da oyunlar sahneye koydu, tiyatro dersleri verdi ve şiir kitapları yayınladı. Yaşamının son yıllarını Almanya Berlin'de geçirdi. 1983 yılında hastalandı ve 11 Nisan 1989 yılında Berlin’de öldü. Ertesi yıl anısına şiir, kısa film ve film öyküsü gibi dalları bulunan Orhon Murat Arıburnu Ödülleri başlatıldı. Sinema Filmleri Yüzbaşı Tahsin – 1950 Kanlı Para - 1953 / Birinci Türk Film Festivali'nde En başarılı rejisör ve senaryo yazarı ödülleri. Sürgün – 1953, Tütün Zamanı – 1959 Şiir kitapları: Kovan(1940), Bu Yürek Sizin (1982), Buruk Dünya (1985 Hançer Al eline hançeri Açılıp açılıp da vur Bir damla kanım akmaz Öyle çok kederliyim Niçin öldüğüm anlaşılmaz. Kasap İşlerin yolunda gidiyor kasap İşlerin yolunda Satırın saldırman belinde Elin hayvanı emrinde Yere yatırıp biçersin Çengele asıp yüzersin Mal derdinde kasap Can derdinde koyun Ne çirkin oyun Ne berbat kafiye!

Use Quizgecko on...
Browser
Browser