ÇEVRE HUKUKU MIDTERM PDF
Document Details
Uploaded by DelicateDream
Tags
Summary
This document is a sample of a past paper PDF file. It covers Turkish law topics.
Full Transcript
HUKUKUN KAYNAKLARI ve UYGULANMASI Kaynak: Bir şeyin çıktığı yer. GİRİŞ Hukukun kaynağı: hukuk kurallarının ortaya çıktığı doğduğu yer Asıl kaynaklar Yazılı yazısız Hukukun kaynak...
HUKUKUN KAYNAKLARI ve UYGULANMASI Kaynak: Bir şeyin çıktığı yer. GİRİŞ Hukukun kaynağı: hukuk kurallarının ortaya çıktığı doğduğu yer Asıl kaynaklar Yazılı yazısız Hukukun kaynakları Yardımcı kaynaklar İçtihat Bilimsel içtihat Yargı içtihadı Yazılı hukuk, Anayasa’nın yetkili kıldığı otoritelerce çıkarılan yazılı metinlerdir. Hiyerarşik yapı: astın üste Pozitif hukukun uygunluğu kaynakları Yukarı çıktıkça Daha genel Daha üstün Daha soyut Kurallarla karşılaşılır. Anayasa Kanun-Uluslararası sözleşme (?) Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Piramit Yönetmelik Diğer düzenleyici işlemler ANAYASA devletin temel yapısını, kişilerin hak ve ödevlerini, devlet organlarını ve bu organların işleyişini düzenler. Anayasa, en genel en soyut hukuk kuralları en güçlü 1876 1921 T.C. Anayasaları 1924 1961 1982 Anayasa’lar devrim, hükûmet darbesi, savaş ve benzeri olağanüstü durumlarda ortaya çıkan asli kurucu iktidarlarca yapılır. Asli kurucu Niteliği itibarıyla asli kurucu iktidar iktidarlar sınırsız yetkilere sahiptirler ki, bu yetkilerden biri de Anayasa yapmaktır asli kurucu iktidarın ne olduğu hukuki değil fiilî duruma göre saptanır kanunlara göre daha güç koşulların yerine getirilmesiyle yani daha zor değiştirilebilen Anayasa. Sert anayasa 1982 Anayasası sert bir anayasadır. AY m. 175: anayasanın değiştirilme usulü I. Anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına katılma: Madde 175 – (Değişik: 17/5/1987-3361/3 md.) Anayasanın değiştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir.Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür. Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki tekliflerin görüşülmesi ve kabulü, bu maddedeki kayıtlar dışında, kanunların görüşülmesive kabulü hakkındaki hükümlere tabidir. Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları, bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderebilir. Meclis, geri gönderilen Kanunu, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile aynen kabul ederse Cumhurbaşkanı bu Kanunu halkoyuna sunabilir. Meclisce üye tamsayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanır. Doğrudan veya Cumhurbaşkanının iadesi üzerine, Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir. Halkoylamasına sunulmayan Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun veya ilgili maddeler Resmî Gazetede yayımlanır. Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların yürürlüğe girmesi için, halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların kabulü sırasında, bu Kanunun halkoylamasına sunulması halinde, Anayasanın değiştirilen hükümlerinden, hangilerinin birlikte hangilerinin ayrı ayrı oylanacağını da karara bağlar. Halkoylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahalli genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır. anayasa M. 11: Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını; diğer kişi ve kuruluşları bağlar iki veya daha fazla devlet tarafından akdedilmiş olan ve Uluslararası TBMM’nin kabulünün ardından Anlaşmalar Cumhurbaşkanınca onaylanıp Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren bağlayıcı hukuk kuralları Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. (…) (…) (…) AY. Madde 90 : Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. Bir uluslararası anlaşmanın geçerlik ve bağlayıcılık kazanabilmesi Uluslararası TBMM’nin sözleşmenin onaylanmasını bir kanunla uygun anlaşma bulmasına, Cumhurbaşkanının onayına ve Resmî Gazete’de yayınlamasına bağlıdır. Uluslararası anlaşmaların iç hukukta uygulanması mahkemelerce uygulanıp uygulanmayacağı, uzun süre tartışılmıştır 2004 Ay değişikliği: «temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır» doğrudan uygulamaya imkan veriyor. Yargı organları çekingen Kanunlardan üstün mü ??? Temel hak ve özgürlüklere ilişkin Hiyerarşide yeri: andlaşmalar Diğerleri TBMM tarafından, belirli usuller takip edilerek, kanun adı altında yapılan genel, sürekli ve soyut hukuk kuralları Yazılı Kanun adı altında KANUNLAR Genel: aynı durumdaki bütün kişileri ve aynı vasıftaki bütün olayları kapsar Sürekli: yürürlükten kaldırılmadıkları sürece uygulanır Soyut: belirli durum veya olayı değil, olması muhtemel soyut durumları düzenler Kanun nasıl yapılır? AY m. 88 ve m. 89 Kanun teklif etmeye milletvekilleri yetkilidir. Kanun tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları içtüzükle düzenlenir Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları onbeş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir. (…) Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu üye tamsayısının salt çoğunluğuyla aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir. Anayasa değişikliklerine ilişkin hükümler saklıdır. Kanunlar anayasaya uygun olmalıdır. KANUNLARIN DENETİMİ Anayasaya uygun olup olmadıkları Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenir. CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir. AY m. 124: «Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını YÖNETMELİKLER sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin Resmî Gazetede yayımlanacağı kanunda belirtilir». Hukukun Yazılı olmayan Gelenek hukuku ancak Asli nitelik taşıyan kaynağı Türk hukukunda yazılı hukuk egemendir. Türk ticaret Kanunu m.1: «mahkeme, hakkında ticari bir Gelenek hukuku hüküm bulunmayan işlerde, ticari örf ve âdete, bu da yoksa genel hükümlere göre karar verir” Türk Medeni Kanunu m.1: kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim örf ve âdet hukukuna göre karar ver Sürekli (genel olarak kabul edildiği gibi en az 40 yıl) olarak uygulanan, bağlayıcılığı ve zorunluluğu konusunda toplumda genel inanç bulunan; içeriği belli, Gelenek hukuku akla uygun ve hukuka aykırı olmayan gelenekler devletçe de desteklenirse hukuk kuralı haline gelebilir İçtihat : görüş ya da karar Bilimsel içtihat : doktrin, öğreti Yargısal içtihat : mahkemelerin önlerine gelen uyuşmazlıklar ile ilgili olarak vermiş yardımcı kaynak: oldukları kararlar. İçtihat hukuku Bağlayıcı değil (istisna: içtihadı birleştirme kararı) ikincil KANUNLARIN UYGULANMASINA İLİŞKİN ESASLAR Soyut hukuk kurallarının somut olaya uygulanması Kanunların zaman bakımından uygulanması Yürürlük tarihi kanun metninde belirtilir. Kanunlar Resmi Gazete’de yayımlanır. Yürürlük tarihi belirtilmemişse, RG’de yayımlandığı gün yürürlüğe girer. Kanun ne zaman yürürlükten kalkar? Kanun metninde belirtilebilir. Ör: bütçe kanunu Yeni kanun eski kanunu açıkça yürürlükten kaldırabilir Yeni kanun eski kanunun bütününü değil bir kısmını yürürlükten kaldırabilir. Anayasa Mahkemesi bir kanunun tamamını ya da birkaç maddesini iptal ederek yürürlükten kaldırabilir. Zımni ilga söz konusu olabilir. (açıkça yürürlükten kaldırmamış ama aynı konuda yeni düzenleme yapmış kanun) KANUNLARIN GEÇMİŞE ETKİSİ KURAL: Kanunlar geçmişi etkilemez Kanunlar geri yürümez Neden? Hukuki güvenlik ilkesi İstisna: Kamu düzenini koruma amacı Medeni hukuk bakımından: Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a göre, Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse o kanun hükümleri uygulanır. Ceza hukuku bakımından Ceza hukuku açısından eski - yeni kanunlardan sanık lehine olanı uygulanır !! Türk Ceza Kanunu’nun “Zaman Bakımından Uygulama” başlıklı 7. maddesine göre: “İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbirine hükmedilmişse infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar” Yargılama usulü bakımından Derhal uygulama ilkesi ! Yargılamaya ilişkin bir kanun yürürlüğe girdikten sonra, henüz tamamlanmamış yargılama işlemlerine yeni kanun hükümleri uygulanacaktır. Tamamlanmış yargılama süreçleri bakımından ise yeni kanunun uygulanmasına imkan yoktur; zira ilgili işlem, eski kanunun yürürlükte olduğu dönemde tamamlanmıştır. Yargı Örgütü YARGI KOLU-ADLİ YARGI-İDARİ YARGI-ANAYASA YARGISI Yargı kavramı Geniş anlamda Yargı teşkilatı Yargı organları tarafından yerine getirilen tüm işler Dar anlamda: Bağımsız ve tarafsız mahkemelerce Somut bir hukuki uyuşmazlığın ya da hak ihlalinin çözülmesi amacıyla Genel ve soyut nitelikteki hukuk kurallarının somut olaya uygulanması ! Soyut kuralların somut olaya uygulanması sürecinde belli usul kurallarına uyulması gerekir. Bu usul kuralları yargı koluna göre değişir. Türk hukukunda yargı kolları Adli yargı İdari yargı Anayasa yargısı Mali yargı (?) Uyuşmazlık yargısı Adli Yargı Genel ve olağan yargı kolu Diğer yargı kollarının görev alanlarına girmeyen tüm dava ve yargısal işlere bakar Adli yargı kolunda bulunan mahkemeler: İlk derece mahkemeleri BAM (Bölge Adliye Mahkemeleri) (2021 yılı itibariyle 15 ilde BAM) Yargıtay 3 dereceli mahkeme sistemi 1. İlk derece mah. = Uyuşmazlığa ilk bakan mahkeme Hukuk mahkemeleri Asliye hukuk Sulh hukuk Ceza mahkemeleri Asliye ceza Ağır ceza 2. BAM = İstinaf incelemesi Hukuk dairesi Ceza dairesi 3. Yargıtay = Temyiz incelemesi İdari Yargı İptal davası Tam yargı davası İdari sözleşmelerden doğan davalar 3 dereceli mahkeme sistemi İlk derece mahkemeleri İdare mahkemeleri (genel görev) Vergi mahkemeleri Bölge İdare Mahkemeleri (BİM) (istinaf + itiraz +görev ve yetki uyuşmazlığı) İdari daire Vergi dairesi Danıştay (asıl olarak temyiz mercii + ilk derece mah. olarak baktığı davalar) İdari daire Dava daireleri İdari / Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu İçtihadı birleştirme Kurulu Anayasa Yargısı Kanun /CBK anayasaya uygunluk denetimi Soyut norm denetimi Somut norm denetimi Bireysel başvuru (AY m. 148, III). “Herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.” AYM’nin diğer görevleri: Yüce divan sıfatıyla yargılama yapmak Siyasi partilerin kapatılması ve devlet yardımından yoksun bırakılmasına ilişkin davalara bakmak Siyasi partilerin mal edinmeleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunu denetlemek Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması kararlarının iptal talebini incelemek Mali yargı: SAYIŞTAY Sayıştay’ın hem idari hem yargısal görevleri vardır. AY m. 160 Uyuşmazlık yargısı: UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ adlî ve idarî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmekle görevli ve yetkili yüksek yargı mercii Olumlu görev uyuşmazlığı Olumsuz görev uyuşmazlığı AİHM AİHS ile güvence altına alınmış hak ve özgürlüklerin korunabilmesi için kurulmuş mahkeme. Kişiler, hükümet dışı kuruluşlar ve kişi grupları başvurabilir Başvuru şartları: İç hukuk yollarını tüketmiş olma AİHM kararlarının uygulanması Sözleşmeci devletler, taraf oldukları davalarda Mahkemenin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler. Mahkemenin kesinleşmiş kararı, kararın uygulanmasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesine gönderilir (AİHS m. 46). Bakanlar Komitesi sözleşmeci devletlerden, mahkeme kararının yerine getirilip getirilmediği konusunda bilgi isteme yetkisine sahiptir. Hukukun temel kavramları Hak, hukuksal ilişkinin birinci ve temel öğesidir. Hak, hukukun kişilere tanıdığı ve koruduğu yetkidir. Hukukça korunun bir çıkar/menfaat Korumadan yararlanma yetkisi Hukuk bir düzeni; hak ise düzen tarafından korunan bir çıkarı anlatır. Hukuk genel, hak ise bireysel ve özeldir. Bir kimsenin alacak hakkı denildiğinde o kimsenin alacağını isteme yetkisinin bulunduğu; Kişinin mülkiyet hakkından bahsedildiğinde ise kişinin mal üzerinde herkese karşı ileri sürebileceği bir mutlak hakkı olduğu anlaşılır. Hak sahibine kişi denir. Hakkın sahibi gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir. Hukuk kuralları toplumsal ihtiyaçlara göre ortaya çıkmaktadır. Toplumsal ilişkiler geliştikçe hukuk kuralları da çeşitlenmektedir. Hukukun koruduğu menfaatlerin farklı olması nedeniyle değişik adlar altında farklı hakların karşımıza çıkmaktadır. Alacak hakkı Mülkiyet hakkı Seçme ve seçilme hakkı Hakların bir kısmı özel hukuk tarafından düzenlenmiştir. Bunlara özel haklar denir. Hakların diğer bir kısmı ise kamu hukuku tarafından düzenlenmiştir. Bunlara kamu hukuku hakları denir. Özel haklar ile kamu hakları karşılaştırıldığında kimi farklar görülmektedir. Özel haklardan yararlanmada kişiler arası eşitlik bulunur. Kamu haklarında ise her zaman eşitlik söz konusu olmayabilir. Ör: seçme ve seçilme hakkı için belli yaş şartının aranması gibi. Kişilerin devletle ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen, kamu hukukundan kaynaklanan haklara kamu hakları denir. Kamu hakları, devletin kişilere karşı yerine getirmesi gereken işleri kapsayan haklardır. Devlet kamu haklarında kimi zaman yapmak, yerine getirmek gibi etkin bir görev üstlenmekte, kimi zamansa karışmamak, engel olmamak gibi edilgen durum takınmaktadır. Kişinin can ve mal güvenliği, seçme ve seçilme hakkı, örgütlenme hakkı gibi haklardan oluşan kamu hakları güncel kavramlardır. İçerik ve gerekleri genişlemektedir. Özel nitelikli kamu hakları: Kişilerin kamu kuruluşları ile olan hukuksal ilişkileri sonucu ortaya çıkan haklardır. Örneğin kamuda çalışan görevlinin aylık isteme hakkı, yıllık izin hakkı özel nitelikli haklarındandır. Bu hakların kazanılması ve kaybı önceden yasalarla saptanmış olup kişilerin iradesine yer verilmemiştir. Genel Nitelikli kamu hakları: herhangi bir kamu kuruluşu ile organik bağı bulunmayan, genel olarak herkese sağlanan haklardır. Bu haklar herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlerdir. Bu haklar sadece anayasada öngörülen koşullarda ve özüne dokunulmamak üzere sınırlanabilir. Genel nitelikli kamu hakları Kişisel kamu hakları (AY m.17-40) Sosyal ve ekonomik kamu hakları (AY m.41-65) Siyasal kamu hakları (AY m.66-74) Özel nitelikli kamu hakları Anayasa’da kamu hakları şu başlıklarda düzenlenmiş: Kişinin hak ve ödevleri Kişilerin topluma karşı olan hakları Önleyici haklar/koruyucu haklar da denir Kişinin maddi ve manevi bütünlüğü korunuyor. Konut dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, ifade özgürlüğü.. Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler Kişinin toplum yaşamındaki toplumsal ve iktisadi etkinlikleri korunuyor. Çalışma, öğrenim yapma, sağlıklı yaşama, sendikal etkinlikte bulunma hakkı gibi Siyasi haklar ve ödevler Katılma hakları da deniyor. Ülkede demokrasinin var olabilmesi için kişilere tanınan haklar. Kişinin devletin kuruluşuna, yönetimine katılma, yöneticilerini belirleme hakları Doktrinde yapılan ayrım: Negatif statü hakları Pozitif statü hakları Aktif statü hakları Özel hukuk kurallarıyla kişilere tanınan haklar Herkese eşit ve genel biçimde tanınmıştır. Özel hukuktan kaynaklanan, özel hukuk ilişkilerini düzenleyen kurallardan doğan haklara özel haklar denir. Özel haklar, toplum halinde yaşayan kişilerin kurduğu ilişkiler sonucunda ortaya çıkmıştır. Hak sahibinin hakkını ileri sürebileceği çevre yönünden mutlak ve nispi haklar olarak ikiye ayrılır. Mutlak haklar: Kişilere maddi olan ve olmayan bütün mallar üzerinde veya diğer kişilere karşı en geniş yetkiyi veren haklardır. Herkese karşı ileri sürülebilir Mülkiyet hakkı, eser üzerindeki hak Nispi haklar: Herkese karşı ileri sürülemez Belli bir veya birkaç kişiye karşı ileri sürülebilen haklar Ör: Alacak hakkı (bu hak sadece borçluya ve varsa kefile karşı ileri sürülebilir) Hakkın konusu, hakkın korumaya yöneldiği varlıklar veya çıkarlardır. Hakkın konusu maddi veya manevi olabilir. Maddi çıkarları korumaya yönelik haklara mamelek hakları denir Manevi çıkarları korumaya yönelik haklara ise kişilik hakları denir. Malvarlığı hakları Bir kimsenin parayla ölçülebilen hak ve yükümlülüklerinin tümü o kimsenin mal varlığını oluşturur. Miras hakkı, ayni haklar, her türlü alacak hakkı, fikri haklar Kişi varlığı hakları Malvarlığı dışında kalan, değeri para ile ölçülemeyen haklardır. Hukukun koruduğu manevi çıkarlardır. Kişiye bağlı ve başkalarına devredilemeyen haklar Kişinin adı, şerefi, sağlığı, vücut bütünlüğü Yenilik doğuran haklar Hak sahibinin tek yanlı irade beyanında bulunmak suretiyle hukuksal durumda değişiklik yapabilme yetkisi veren haklara inşai/kurucu haklar veya yenilik doğuran haklar denilmektedir. Ör: istifa, azil, feshi ihbar Alelade haklar Kullanılmalarıyla hak sahibinin hukuksal durumunda ve hukuk aleminde herhangi bir değişiklik yapma amacı taşımayan haklara alelade haklar denir. Ör: Velayet hakkı. 1. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar Kimi hakların kişiye sıkı sıkıya bağlanması nedeniyle başkalarına devri mümkün değildir. Kimi haklar ise iktisadi değer taşımasından dolayı devredilebilir. İnsana insan olması dolayısıyla tanınan, parayla ölçülemeyen ve kanuni temsil yoluyla kullanılma imkanları olmayan haklara kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar denir. Kural olarak bu haklar ancak hak sahibi tarafından kullanılabilir. Bu haklar başkalarına devredilemez, miras yoluyla geçemez. Ör: yargısal yoldan erginliğe karar verilmesini isteme hakkı, adın değiştirilmesi talebi, nişanın bozulmasından dolayı manevi tazminat davası açma hakkı… 2. Kişiye Bağlı Olmayan Haklar (Devredilebilen Haklar) Bir hukuksal işlem sonucunda başkalarına devredilebilen ve miras yoluyla mirasçılara geçen haklara devredilebilen haklar denir. Malvarlığı hakları genellikle başkalarına devredilebilir ve miras yoluyla mirasçılara geçer. ÇEVRE HUKUKU DERS NOTLARI 1- TEMEL KAVRAMLAR VE GENEL BİLGİLER Çevre Hukuku - Tanım Çevre hukuku, çevrenin korunması amacını taşıyan tüm hukuk normlarını kapsayan bir hukuk alanıdır. Diğer bir deyişle insanın doğal yaşam alanının gelişimi, bakımı ve korunmasını sağlayacak kurallar bütününe çevre hukuku denir. Çevre hukukunun amacı, çok kısa olarak belirtilirse, çevrenin korunmasıdır. Ortaya çıkışı Çevre hukuku, özellikle sanayi devriminden sonra insanoğlunun yürüttüğü faaliyetler ile ortaya çıkan ve günümüzde küresel bir nitelik kazanan çevre sorunlarına hukuki açıdan çözüm arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Çevre kavramı Çevre hukukunun tanımında kullanılan çevre kavramı çok geniştir. Çevre kavramının unsurları: Geleneksel unsurlar: Hava, su, toprak, flora (bitkiler), Fauna (hayvanlar) ve kültürel öğeler Yeni öğeler: çevrenin canlı varlıklarının gerek kendi aralarında gerek cansız varlıklarla girdikleri karşılıklı ilişkiler bağlamında ortaya çıkan ekosistemler ve ekolojik süreçler, peyzaj ile genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar Çevre kirliliği (Çevre Kanunu mad. 2): Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkidir Çevre sorunlarının başlıca özellikleri Neden ve sonuçları bakımından iç içe geçmiş Çok yönlü ve karmaşık Evrensel nitelik taşır Geniş kapsamlı ve uzun vadeli etkiler doğurur Kalıcı olumsuz sonuçlar doğurabilir Çevresel sorunların en önemli nedenleri: Sanayileşme (insanın doğa ile ilişkisinde bencilce davranıp, doğaya onun kapasitesini aşacak şekilde müdahale etmesi), Kentleşme (doğal yaşam alanları ve eko sistemlerin tahribi), Nüfus artışı (aşırı tüketim, doğal kaynakların tahribi). Çevre sorunsalı Çevre sorunsalı, çevre sorunlarının birbiriyle ve diğer toplumsal sorunlarla bir bütün olduğunu ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Çevre sorunsalı, problemin sadece somut bazı çevre sorunlarına indirgenemeyeceğini; aksine çevre sorunlarının çözümünde, çeşitli ekonomik, sosyal ve politik koşulların göz önünde bulundurulmasını da ifade eder. Bütünsel yaklaşımı gerektirir. Çevre Sorunsalı Bu sorunsalın ortaya çıkışında tüm insanlar bir biçimde «suçlu»dur. Aynı insanlar, bu sorunsalın bileşeni olan sorunlardan etkilenen durumundadır. Sorunsalın bileşeni olan sorunlar birbiriyle bağlantılıdır. Çevredeki bütün öğeler birbirleriyle etkileşim halindedirler. Dolayısıyla çevreye ilişkin sorunları da birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bu yüzden çevre sorunu yerine çevre sorunsalı ifadesi kullanılmaktadır. Şöyle ki, kirlilik denildiğinde hava kirliliği, su kirliliği ve toprak kirliliğini birbirinden ayırmak olanaklı değildir. Yine aynı biçimde türlerin yok olmasını, çevrenin uğradığı tahribattan bağımsız olarak ele almak hatalı olacaktır. Çevre sorunsalının ortaya çıkışı Süreç Kapitalist sistem ve sanayileşme Yıkımın aktörleri: Devlet, Sermaye sahipleri Modernite – Yaratıcı yıkıcılık Doğanın meta olarak görülmesi (maliyeti olmayan kar aracı) Çevre Sorunsalının gündeme gelmesinde etkili olan faktörler: 1- Çevre felaketleri Çernobil diğer çevre felaketleri. Kentlerde yaşanan önemli çevre sorunlarından biri hava kirliliği. Smog: İngilizce smoke (duman) ve fog (sis) kelimelerinin birleştirilmesi ile elde edilmiştir. Kentlerin üzerini bir fanus gibi kaplayan kirli hava sanayide, ısınma amacıyla konutlarda ve ulaşım araçlarında kullanılan düşük kalitede ve yüksek oranda çevre kirliliği oluşturan fosil yakıtların (kömür) kullanımından kaynaklanmaktadır. smog 1952 Aralık ayında Londra'da 4000 kişi hava kirliliğine bağlı nedenlerden dolayı ölmüştür. Bu felaketten sonra alınan önlemlerle hava kirliliği % 85 oranında azaltılmış ve Londra'da kış aylarında 2.4 km olan görüş mesafesi 6.4 km ye çıkmıştır. ABD'de Los Angeles kenti 1960 ve 1970'lerde hava kirliliği ile mücadelede öncü rol oynamış ve alınan önlemler dünyanın değişik kentlerinde uygulanmıştır. Çevre Sorunsalının gündeme gelmesinde etkili olan faktörler: 2- Bilimsel çalışmalar Georges Perkin Marsh: 1864: Man and Nature (insan ve doğa) Rachal Carson: 1962: silent spring (Sessiz ilkbahar) Çevre Sorunsalının gündeme gelmesinde etkili olan faktörler: 3-Çevreci hareketler Yeşiller partisi Çevreci dernekler Çevreci hareket, içinde farklı birey ve grupları barındıran politik, toplumsal ve coğrafi açıdan geniş yelpazeli bir harekettir. Çevreci hareket Hareket : anlık olmanın ötesinde bir takım itilimler anlamı içerdiği için tercih ediliyor. «Örgüt» kavramı kabul edilmiyor. Çevreciliğin dinamik ve sınırları olmayan bir yapısı olduğu ifade ediliyor. Çevreci hareket Kurumsallaşmayı reddeder Çünkü demokratik sürecin işlemesi zorlaşır deniyor. Ancak, kurumsallaşma kamu oyu önünde güçlü bir duruş sağlar İnsan ve doğa arasında hiyerarşiyi kabul etmez. Çevreci hareketin ortaya çıkışı Çevre sorunsalının ortaya çıkması ile doğuyor 1960’larda çevre sorunsalının anlaşılması ile çevreci hareket ortaya çıkıyor. Çevreci hareketin çekirdeği 19.yy’a kadar gider Çevreci hareketten önce muhafazacılık ve sonra korumacılık şeklinde ilerliyor. Çevreci hareket sistem dışıdır Sistem karşıtı değil; sistem dışı ! Sistemin içine sızarak iktidarı ele geçirmeye çalışmaz, sistemin dışından müdahale eder. Radikal çevreci hareket Radikal çevreci hareketin «radikal» sıfatını hak eden iki yönü: Doğaya karşı girişilen haksız uygulamalara ödün vermez biçimde karşı durur Uyguladığı taktiklerle aşırılığı ifade eder. (ekotaj) Ekolojik bilinç ve biyolojik çeşitlilik temeline dayanır Önsezisel ekolojik bilinç İnsanların doğadaki rolü diğer türlerden ne daha az ne daha fazladır Ekotaj (ekolojik sabotaj) sistem dışı bir eylem şeklinin en iyi örneği geleneksel mülkiyet anlayışına değiştirmek için uygulanan ve iktidari ele geçirme amacını esas almayan bir taktik Radikal çevreciler kullanır. Ekotaj, çevresel bozulmayı önlemek için yapılan sabotajdır. Yasal araçlar yetersiz kaldığında son çare olarak başvurulur. Çevreye İlişkin Etik Yaklaşımlar EGOSANTRİK yani benmerkezci yaklaşım ANTROPOSANTRİK yaklaşım denen insan merkezci yaklaşım EKOSANTRİK yani doğa merkezli yaklaşım ÇEVRE HUKUKUNUN DOĞUŞU bir hukuk disiplini olarak çevre hukukunun doğuşu 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra karşımıza çıkar. 20. yüzyılda yaşanan Çevre sorunlarındaki artış aynı zamanda çevre ile ilgili tedbir alınması gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır. çevre kirliliğinin önlenmesi, çevrenin korunması, iyileştirilmesi, doğal kaynaklarla ilgili koruma ve kullanım esaslarının belirlenmesine yönelik uluslararası antlaşmalar uluslararası çevre hukuku ismi altında yeni bir hukuk dalının oluşumunu sağlamıştır. Çevre hukukunun temel özellikleri Yeni bir alan olması Düzenleyicilik Yasaklayıcılık Evrensellik Disiplinlerarasılık Diğer bilim dalları ile (ekoloji, biyoloji, fizik, kimya, ekonomi, sosyoloji vs.) Norm koyma sürecinde İlgili normların uygulanması aşamasında Diğer hukuk dalları ile Sıkı bağları vardır. Çevre Hukukunun Diğer hukuk dallarıyla ilişkisi: İdare hukuku: idare hukukuna bağlı bir hukuk dalı olarak ortaya çıkmıştır. Büyük ölçüde idare hukukunun kural ve araçlarından faydalanmaktadır. Ancak idare hukukunun bazı ilke ve müesseselerini sorgulayarak bunları kendi bünyesine uygun hale getirdiği de unutulmamalıdır. Çevre hukukunun idare hukuku üzerindeki etkisi, idari yargıda davacı olabilme, kamu yönetiminde açıklık ve kamusal kararların alınmasına katılım gibi konularda belirgindir. Çevre Hukukunun Diğer hukuk dallarıyla ilişkisi: (devam) Anayasa Hukuku: Çevre hukuku anayasa hukukunun bazı ilke ve müesseselerini bünyesine aktarmış, bazılarını ise sorgulayarak kendine özgü hale getirmiştir. Çevre hukuku hak kavramı, devletin görev ve yetkileri ve hakların çatışması durumunda gözetilecek denge gibi konularda anayasa hukukunda değişikliklerin yaşanmasına neden olmuştur. Diğer hukuk dalları ile ilişki devam: Uluslararası Kamu Hukukuyla Olan İlişkisi: Çevre hukukunun gelişiminde bu hukuk dalının, yani uluslararası alanda çevreye ilişkin yapılan düzenlemelerin büyük önemi bulunmaktadır. Çevre alanında uluslarüstü çalışmaların ve çabaların ortaya çıkmasının nedeni, çevre sorunsalının evrenselliğidir. Buradan karşılıklı bir etkileşim doğmuştur. Uluslararası alanda yapılan düzenlemeler, ulusal düzeydeki çevre hukukuna yansıması: Ör: deniz kirliliği, tehlikeli atıkların taşınması ve soyu tükenme tehlikesi altındaki türlere yönelik uluslararası düzenlemelerin iç hukuklarda karşılık bulması ulusal düzeyde geliştirilen bazı ilke ve araçlar da zamanla uluslar arası alana taşınması: Ör: çevresel etki değerlendirmesi sistemi Diğer hukuk dalları ile ilişki devam: Ceza Hukuku: Çevrenin etkili bir şekilde korunması amacıyla ceza normlarına başvurulması. Çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında çevre suçlarına yer verilmiştir. Özel hukuk: çevresel sorumluluk (Medeni hukuk, özellikle de hukuki sorumluluk ile şeylerle bireylerin ilişkisi ve bunların hukuki durumuna ait kurallarıyla çevre hukukunu etkileme açısından önemli bir yer tutmaktadır. Çevre hukuku, özel hukuktaki mülkiyet anlayışında değişiklikler getirmiştir. Çevre hukukunun kaynakları 1982 Anayasasının 56.maddesi: “ Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir.” Taraf olunan uluslararası anlaşmalar 09.08.1983 tarihinde 2872 sayılı Çevre Kanunu Orman Kanunu (1956 tarihli, en son 2013’te değişiklik) Biyogüvenlik kanunu (2010 tarihli) Bu kanunlara dayanan çok sayıda yönetmelik 2004 yılında kabul edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda çevre suçları düzenlenmiş. (yasanın amaçlarından biri çevreyi korumak olarak belirlenmiş) Çevre Hukukunun Konusu Çevre hukuku, çevrenin korunması amacını taşıyan tüm hukuk normlarını kapsayan bir hukuk alanıdır. O halde çevre hukukunun konusunu saptaması için şu kavramların tanımlanması gerekir: Çevre Çevrenin korunması Çevresel kirlilik Çevre: Tüm disiplinlerin üzerinde uzlaştığı bir çevre tanımı yoktur. Çevre hukuku bakımından baz alınabilecek tanım: Bir yaşamsal varlığa (insan-hayvan veya bitki) etki eden tüm dışsal etkenler, yaşamsal koşullar 1. Fiziksel Çevre: Fiziksel çevre, iki farklı çevreyi kapsamaktadır. a. Doğal Çevre: İnsanın oluşumuna katkıda bulunmadığı, hazır bulduğu çevredir(dağlar, denizler, ormanlar vb.). Doğal çevre de ikiye ayrılmakta: Biyotik çevre (canlı çevre) - abiyotik çevre (canlı olmayan çevre) b. Yapay Çevre: Bilgi ve kültürüyle, doğal çevresinde bulunan kaynakları kullanarak yarattığı çevredir (yollar, parklar, binalar vb.) 2. Sosyal Çevre: İnsansal çevre, gruplar, sosyal etkileşimler, gelenekler, toplum, kültür vs. Çevre Kanununda Çevre Kavramı: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır (Çevre Kanunu mad. 2). Çevre kavramının unsurlarını oluşturan çevresel öğeler: su, toprak, hava, fauna ve flora (bitki ve hayvan varlığı), doğal kaynaklar ve doğal ve tarihsel zenginliklerdir. Çevrenin korunması Çevrenin korunması, çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütünüdür (Çevre Kanunu md. 2). Çevrenin korunması (devam) Çevre hukukunun amacı kısaca çevrenin korunmasıdır. Sakınmacı koruma olmamakta; İyileştirme ve geliştirme de kavrama dahil. Böylelikle çevresel öğeler sadece bozulmalara karşı ve kirliliklere karşı koruma sağlanarak var olan durumları muhafaza edilmemekte; aynı zamanda bakımları yapılıp daha iyi durumlara getirilme ve geliştirme yoluyla da korunmaktadır. Koruma- kullanma dengesi Korumada iyileştirme-geliştirmeden kastedilen, çevresel değerleri insanlardan-toplumlardan soyutlayarak; onları insanlardan kaynaklanacak tehlikelere karşı sakınmak değil; ekosistem içerisinde çevresel öğelerin varlıklarını geliştirmelerini sağlayıp genel menfaat içerisinde toplumsal kullanımlarını düzenlemektir. Devletin “çevreyi koruması” nın uygulama biçimi olarak karşımız 3 temel ilke: 1. Devletin fiilen doğmuş çevresel zararları ortadan kaldırması. 2. Devletin aktüel/güncel çevre tehlikelerine karşı koruma sağlaması (Tehlike Savuşturma İlkesi). 3. Devletin çevre açısından ileride doğabilecek tehlike ve zararları önlemesi (Tehlike ve Risk Önleme İlkesi). Devletin görevi Çevre hukuku alanında devletin görevi, karşı karşıya gelen ekonomik-sosyal ve ekolojik ihtiyaçlar arasında optimal dengeyi bulmaktır. tek tek bireyler arasındaki menfaatlerin dengelenmesi; mevcut insan kuşağı ile gelecek kuşaklar arasındaki menfaatlerin dengelenmesi uluslararası alanda sanayileşmiş endüstri ülkeleri ile gelişmekte olan ülkelerin menfaatleri arasında dengenin bulunması Sürdürülebilir kalkınma (Sustainable Development) ilkesi Çevre hukukuna hakim etik yaklaşım Antroposantrik yaklaşım çevre insanın menfaatleri öyle gerektirdiği için korunmaktadır. ÇED uygulamalarında, çevre üzerinde olumsuz etkilerine rağmen bazı yatırımlara izin verilmesi Çevre hakkının anayasanın insan hakları bölümünde yer alması Genel menfaat çevrenin korunmasında bireysel menfaat boyutunu aşan bir genel menfaat kavramının varlığı Coğrafi yönden gruplar ya da belirli kesimlerle sınırlandırılamayacak bir genellik söz konusudur Ulusal sınırları aşarak tüm yeryüzüne yayılmanın sonucu olarak insanlığın ortak menfaatinden bahsedilmesi gündeme gelmiştir. Zaman bakımından da gelecek kuşaklar ve bunların menfaatleri çevre koruma normlarının esasını teşkil eden genel menfaatin parçası olmaktadır. ÇEVRE HAKKI ÇEVRENİN ANAYASAL DÜZLEMDE KORUNMASI 70’li yılların başları Çevrenin Önemi: normlar hiyerarşisi korunmasına Çevrenin korunmasına ilişkin bir düzenlemenin anayasada yer alması, çevresel varlıkların anayasal ilişkin bağlamda korunan değerler olduğuna delil teşkil edecektir. hükümlerin Anayasada düzenlenmiş diğer menfaatlerle aynı anayasalara düzeyde ele alınma çevresel varlıkların korunmasının söz konusu olduğu girişi durumlarda anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanmasını mümkün Anayasal yasama, yürütme ve yargı organları devlet fonksiyonlarını yerine korunmanın getirirken, çevresel varlıkların korunmasına ilişkin hususları dikkate almak zorundadır. yasama, Bu durum iki bakımdan önem arz eder: yürütme ve Birincisi, yasama organı çevrenin korunması için gerekli düzenlemeleri yapma konusunda anayasal yükümlülük altındadır. yargı üzerinde İkinci olarak, hukuki boşlukların söz konusu olduğu hallerde anayasal düzenleme gerek yargı mercileri gerekse de idari birimler için, etkisi kararlarını verirken bir rehber ilke işlevi görecektir. 1. Açık bir şekilde çevre hakkına anayasada yer verilmesi 2. Açık belirleme olmamakla birlikte diğer haklarla bağlantı kurarak Anayasalarda ifade edilmesi düzenlenme 3. Çevre hakkından doğrudan veya dolaylı bir biçimde bahsedilmeksizin, çevrenin korunmasının devletin bir ödevi biçimleri olduğunu dile getiren ve devlet organlarına yol gösterecek olan genel bir norma veya rehber ya da temel ilkeye anayasada yer verilmesi açık bir şekilde çevre Bu tür anayasaların genellikle herkesin çevre hakkına sahip olduğu şeklindeki ibareleri içerdiği görülür (örn. İspanya, Norveç). hakkına yer Bu tür anayasalarda çevre hakkı belirtilirken, çevrenin niteliğini veren belirleme gayesiyle genellikle “sağlıklı, dengeli, temiz veya düzenli” gibi niteleme sıfatlarının da eklenmiş olduğu göze çarpmaktadır. anayasalar 1982 tarihli Anayasadaki düzenleme de bu bağlamda değerlendirilebilir. Anayasasının 56. maddesinde ve “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve anayasada yer Ödevler” bölümünde, “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması” alan diğer başlığı altında yer almaktadır. 1982 Anayasasının 56. maddesindeki düzenleme şu şekildedir: klasik haklarla “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. bağlantılı Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.” düzenleme Anayasamızın bu hükmünde çevre hakkına doğrudan doğruya ve açıkça değinilmemektedir. Zira ilgili maddede çevre için bir hak veya çevre hakkından söz edilmemekte, asıl olarak yaşam hakkı vurgulanmaktadır. Çevre hakkı doğrudan veya dolaylı Çevrenin korunmasının devletin bir ödevi olduğunu dile getiren düzenlenmeden Devlet organlarına yol gösterecek olan genel bir norm veya rehber ya da temel ilkeye anayasada yer verilmesidir. çevrenin Bu seçenek ilk ve ikinci kategorilere göre en yaygın biçimi oluşturur korunmasına (örn. Yunanistan, Çin, İtalya, Almanya). ilişkin ilkeye yer verilmesi çevre hakkı, en genel anlamıyla çevrenin korunmasını ve geliştirilmesini amaç edinen bir haktır. 1972 yılındaki Stockholm Konferansı sonunda kabul edilen bildirinin ilk maddesinde; “İnsan, onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları Çevre hakkı temel hakkına sahiptir” ilkesi yer almıştır. tanım Böylelikle uluslararası bir bildiride ilk kez, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkından bahsedilerek, çevre hakkı kabul edilmiştir. Stockholm Konferansı’ndan itibaren çevre hakkı, insan hakları alanında ayrı bir hak olarak tanımlanmaya başlanmıştır. çevre hakkı, herkesin doğadan eşit yararlanmasını hedeflemektedir. Çevre hakkı ve diğer haklar arasında ortaya çıkabilecek çatışmaların Çevre hakkı çevre hakkı lehine dengelenmesi gerektiği ifade ediliyor. Çevre hakkı, çevrenin korunmasında ayrıcalıklı bir yer işgal etmektedir. birinci kuşak haklar, en önemlileri 1776 Amerikan ve 1789 Fransız İnsan Hakları Bildirgelerinde tanınan hak ve özgürlüklerdir. Bu haklar, devletin iktidarını sınırlamaya yönelik ve bireyi devlet yönetimine ortak etmeyi amaçlayan haklardır. üçüncü kuşak ikinci kuşak haklar, haklar gerçekleşebilmeleri için devletin pozitif bir edimine gereksinim duyan haklardır. kategorisi Üçüncü kuşak haklar, kapsamında Dayanışma hakları olarak da adlandırılır, daha çok, bireyi ve devleti aynı sorumluluk altına sokan, gelecek kuşakları ve devleti ilgilendiren haklardır. bu haklardan kaynaklanan problemlerin tüm insanlığın dayanışma içinde çözebileceği, tek tek insanların ya da ülkelerin üstesinden gelemeyeceği sorunlar teşkil etmesidir. Barış hakkı, gelişme hakkı, self determinasyon hakkı gibi. Çevre hakkı, diğer dayanışma hakları gibi belirli bir topluluk halinde yaşam anlayışını dile getirir. Toplumsal yaşama katılanların tümünün çabalarını birleştirmesi ile gerçekleşebilir. Anayasası’nın 17. maddesinde, herkesin, yaşama, maddi ve manevi Çevre hakkı varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, 56. maddesinde ise; herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. Yaşam hakkı ile bağlantı kurularak düzenlenmiş. Sağlıklı ve Kullanılan sağlık kavramı, ilk bakışta çağrıştırdığı tıbbi bir terim olmayı aşar. dengeli Çevre kavramı, insan yaşamını çevreleyen, daha doğrusu insan çevrede yaşamının da içinde bulunduğu fiziksel, ekonomik, kültürel, toplumsal, estetik, vb. bir dizi temel koşullar bütününün, bu yaşam hakkı bütünlüğü koruyabilmesi anlamına gelir. Diğer birçok ülkenin anayasalarında olduğu gibi antroposantrik yaklaşımı esas almıştır. Antroposantrik Bununla birlikte söz konusu fıkra bize, geniş ve amaçsal bir yorum yaklaşım yapmamız için gerekli malzemeyi sağlamaktadır. “sağlıklı ve dengeli çevre” ifadesini, tüm çevresel varlık ve değerleri içerisine alacak şekilde yorumlanabilir. “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.” Geliştirme kelimesi tüm çevresel varlıkların korunmasını dahil edebileceğimiz çevre korumada çok önemli olan gelecek boyutunu da içine alan geniş bir kapsama sahiptir. Maddenin vatandaşlara ve devlete üç ödev yüklenmiş: “çevre sağlığını ve çevreyi geliştirmek”, ikinci fıkrası “çevre kirlenmesini önlemek” “çevre sağlığını korumak”. Hakla ödev iç içe geçmiş ve bunlar aynı kişi üzerinde birleşmiştir. geleneksel haklardan farklı ! geleneksel haklarda hak sahibi olan kişiyle, ödev sahibi olan kişi aynı değildir. Yaşama hakkı negatif statü hakkı. Yaşama hakkının sağlanması için yeterli mi? Sağlıklı ve Sağlıklı koşullarda yaşayamıyorsak, ekonomik yetersizlikler dengeli bir sebebiyle yeterli gıda alamıyorsak, soluduğumuz havada zehirli gazlar varsa yaşama hakkı sağlanmış olur mu? çevrede Bu madde bu çelişkiyi çözümlemeye yöneliktir. «yaşama» Devletin karışmaması yeterli değildir; pozitif adımlar atarak bireyin hakkı sağlıklı bir çevrede yaşamasını sağlama yükümlülüğü vardır. Bu husus Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında da tescil edilmiştir. Devlet etkili ve ekolojik gerçeklikleri dikkate alan bir çevre politikası oluşturmak zorundadır. bu politikaya uygun bir çevre mevzuatı oluşturmalıdır. Devlet bu İkinci aşamada bu mevzuata öncelikle kendisi uymalıdır. ödevi nasıl Ödev boyutunun hem devlet hem de vatandaş için pasif ve aktif olmak üzere iki boyutu vardır. yerine Devletin pasif ödevi, kirlenmeye kendisinin sebebiyet vermemesidir. Çevrenin kirletilmesine sebep olacak mevzuat yapmamak, kirliliğe getirecek? sebep olacak bireysel işlemler tesis etmemek ve çevreyi kirletecek işletmeler kurmamak bu kapsamdadır. Devletin aktif ödevi ise vatandaşlara gerekli olanakları sağlamaktır; bu, birinci fıkrada vatandaşa sağlanan hakkın gereğidir. Olanaklar sağlanmalıdır ki vatandaş da ödevini yerine getirebilsin. Vatandaş da çevreyi kirletmemeli, bozmamalıdır. Aktif olarak da devlet olsun diğer özel kişiler olsun çevreyi Vatandaş? kirletenlerin karşısına çıkmalıdır. Olanaklarını bu yönde kullanmalıdır. Bireye yüklenen katılım ödevi Çevre hakkını 1) Bilgi ve belge edinme hakkı, kullanabilmemiz 2) katılım hakkı için geliştirilmiş 3) yargıya başvuru hakkı. usuli haklar Bilgi edinme ve başvuru hakkı Madde 30 – (Değişik: 26/4/2006 – 5491/21 md.) Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin 1- Bilgiye alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir. Herkes, 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ulaşma hakkı kapsamında çevreye ilişkin bilgilere ulaşma hakkına sahiptir. Ancak, açıklanması halinde üreme alanları, nadir türler gibi çevresel değerlere zarar verecek bilgilere ilişkin talepler de bu Kanun kapsamında reddedilebilir. Sağlıklı ve ekolojik açıdan dengeli bir çevrede yaşama hakkının tanınması, sadece tarafsız bir bilgilenme ile değil, aynı zamanda bireylerin ve toplumun geleceğini olumsuz yönde etkileyebilecek idari faaliyetlere katılımında anlam kazanır. Katılım çeşitli şekillerde olabilir: 2- Katılım bireylerin çevreyi kirletmemesi, bir takım yasaklara uyması, hakkı aktif tavır takınma Halkın çevre ile ilgili idari faaliyetlere katılımı, tepki gösterme, birlikte hazırlık çalışması, danışma, karara katılma ve çevre yönetimine katılma biçiminde gerçekleşebilir. (ÇED süreci. Örneği) İdari başvuru Çevre kanunu m.30: başvuru için çevreyi kirleten ya da bozan bir faaliyetten zarar görme şansı aranmamış, bu faaliyetten “haberdar olanların” da idari makamlara başvurabileceği öngörülmüş AY. m. 74: dilekçe hakkı 3- Başvuru İYUK m. 10 hakkı Yargısal başvuru idari yargı, çevre hakkının gerçekleştirilmesi açısından idarenin çevreyi etkileyebilecek karar ve faaliyetleri ile çevreyi bozan veya olumsuz yönde etkileyen ya da bozabilecek veya olumsuz yönde etkileyebilecek kamu veya özel kuruluşların faaliyetlerine ilişkin olarak aldığı kararların hukuka uygunluğunu denetlemektedir. AİHS’nde çevre hakkı düzenlenmemiş AİHM Yaşam hakkı ? m.8 Özel hayata ve aile hayatına, konuta ve haberleşmeye saygı hakkı Anayasa’nın 43. maddesinde “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu Ay m.43 – altındadır./ Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle m.56 ilişkisi kamu yararı gözetilir./Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir” denilmektedir. Anayasa’nın 43. maddesi ile 56. maddesi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Çünkü denizlerin devamı olan kıyıların ve kıyıları tamamlayan sahil şeritlerinin dengeli bir çevre ile yakın ilişkisinin bulunduğu tartışmasızdır. Üstelik kamuya açık kıyıların ve denizlerin kirlenmesinde sahil şeridinin kullanılış biçimi en büyük etkendir. m.43 / m.56 Sahil şeritleri ve kıyılar, kişilerin yararlanacağı doğal çevreyi oluşturur. Herkes, bu çevrede sağlıklı ve dengeli yaşama hakkına sahiptir. Planlama, imar ve inşaat uygulamalarında herhangi bir kısıtlamanın olmadığı, çevre koşullarına ve kamu yararı esasına göre belirlenmemiş uygulamalar kişileri bu anayasal haktan yoksun bırakacaktır. Çevre Hukukunun İlkeleri. Genel açıklamalar Çevre hukukunun temel ilkeleri: çevre hukukuna temel oluşturan, bu hukuk dalının bağımsız bir alan olarak gelişmesinde ve kendine özgü bir karakter kazanmasında belirleyici olan ilkelerdir. Başta ekoloji olmak üzere, çevre ile ilgili bilim dallarının verileri ışığında oluşturulmuştur. İlkeler birbirlerini tamamlayıcı nitelik taşımaktadır. Başlıca ilkeler: Kirleten öder ilkesi İhtiyat ilkesi Katılım ilkesi Önleme ilkesi Entegrasyon ilkesi Sürdürülebilir kalkınma ilkesi Kirleten Öder ilkesi İlk ilke Zarara neden olan kişi, sebep olduğu zararla mücadelenin bedelini ödemeli Çevresel kirliliğin mali bedelinin karşılanmasına yönelik bir araç Çevresel kirlenmeden kim sorumlu? Sorumluluk nasıl gerçekleştirilecek? Kirleten Öder ilkesi tanım: Kirletenin, çevrenin kabul edilebilir bir durumda olmasını sağlamak için kamu otoritelerince belirlenen kirliliği önleme ve kontrol önlemlerinin masraflarına katlanması Ekonomik kökenli tanımında ise dışsallıkların içselleştirilmesinden; yani kirletenin çevrenin kabul edilebilir bir durumda olmasını sağlamak için kamu otoritelerince belirlenen kirliliği önleme ve kontrol yöntemlerinin masraflarına katlanmasıdır. Kirliliğin önlenmesi ve kontrolü ifadesi önce önlemeye, sonra kontrole vurgu yapar Önleme: kirleten önce kirlenme olasılığını önlemek için gerekli tedbirleri alacak bunun masraflarını Kontrol altına alma ve giderme önlemlerin hiç alınmamış olması ya da gerektiği şekilde alınmamış olması dolayısıyla ortaya çıkacak kirlilikle mücadele için gerekenleri yapma ve bunların masraflarına katlanma da yine kirletene ait bir ödevdir Çevre kazaları durumu Önlemlerin kirleten tarafından alınması beklenemez Gereken önlemler kamu otoritelerince alınır Masraflar kirletenden tahsil edilir Böyle durumlarda yetkililerin ilk harcamaları yapabilmesi için evrensel sözleşmelerde ve ulusal çevre mevzuatı düzeyinde acil müdahale fonları oluşturulmaktadır kabul edilebilirlik düzeyi (?) kabul edilebilirlik düzeyi nasıl belirlenecek ? kirliliği önleme ve kontrol masraflarının nasıl ve ne ölçüde saptanabilecek ? önlemleri belirlemede hangi yaklaşım esas alınacak ? Kirleten öder 1972 Ekonomik işbirliği ve kalkınma örgütü (OECD) tarafından kabul edilmiş Rio bildirgesi «çevre maliyetleri» başlığı altında Çevre kanunu «ilkeler» başlıklı 3.maddesi g bendi Çevre kanunu «ilkeler» başlıklı 3.maddesi g bendi: Kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, giderilmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır. Kirletenin kirlenmeyi veya bozulmayı durdurmak, gidermek veya azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kirletenden tahsil edilir. Atıksu Altyapı ve Evsel Katı Atık Bertaraf Tesisleri Tarifelerinin Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik m.4/ı kirleten öder ilkesi atıkların oluşturduğu veya oluşturması muhtemel çevresel kirlenme ve bozulmayı önlemek, sınırlandırmak, gidermek ve çevrenin iyileştirilmesini sağlamak için yapılan ve/veya yapılacak tüm yatırımların ve harcamaların kirletenler veya bozulmaya neden olanlar tarafından karşılanacağı’nı ifade eder. Kirleten öder ilkesi ile beklenen: Maliyet-fiyat ilişkisiyle çevresel kaynakların piyasada daha iyi dağılımını sağlayarak, bunların da diğer üretim araçları gibi ekonomik bir kullanıma kavuşturulması olmaktadır. Kirletenlere sebep oldukları kirlilikle mücadelenin bedelinin ödettirilmesinin yanı sıra, çevresel zararlara neden olan kişileri bu zararları azaltmaya ve daha az zararlara neden olacak yöntemler bulmaya da teşvik etmektedir Kirleten öder ilkesine getirilen eleştiriler: 1. Uygulama güçlükleri 2. Parası olan kişiler kirlilikle mücadelenin maliyetini tüketiciye yansıtarak kirletme hakkını satın almış olurlar, bu durum çevrenin zarar görmesinin engellenmesi amacı ile bağdaşmamaktadır. 3. Bu ilke kirlenmenin önlenmesi, sınırlanması ve kirlenme ile mücadelenin masraflarının kirletene yüklenmesine dayanmakta ise, fiyatı belirlenemeyen çevresel unsurların fiyatı nasıl belirlenecektir? Kirleten öder ilkesinin hayata geçirilmesine yönelik yöntemler Müdahaleci Yöntemler (devlet tarafından hayata geçirilen yöntemler) Emir ve kontrol Doğrudan yasaklama ya da sınırlama Kirlilik ücretleri Vergi dışı kirlilik ücretleri ve çevre vergileri Ortak tazmin fonları ve kirlilik sigortaları Piyasa yöntemleri (piyasanın dengelemesi beklenen yöntemler)(ekonomik güdü sağlayarak üretici ve tüketicilerin davranışlarına yön vermeyi amaçlar) Mülkiyet hakları Alınıp satılır paylar (emisyon ticareti) Türkiye’de uygulama (çevre kanunu m.3/g) emir kontrol yöntemleri (standartlar) kirlilik ücretlerine (vergi, harç, katılma payı, emisyon ücreti vb.) temiz teknolojinin kullanımının teşvik edilmesi (m.3/ı) kirleten öder ilkesinde kirlilikle mücadele önlemlerini almadaki mali yükün kirleten bazında devletin yardımıyla azaltılması m. 29 çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesine ilişkin faaliyetler bakımından teşvik uygulaması İhtiyat ilkesi 1970lerde ilk defa Almanya’da uygulamaya aktarılmış bir faaliyetin çevre açısından olumsuz neticeler doğuracağı hususunda ciddi bir şüphenin oluşması halinde bilimsel bir kanıtın ortaya çıkışı beklenmeden önleyici tedbirlerin alınmasını öngörmektedir İhtiyat ilkesi Ortaya çıkış sebebi : Bilimsel belirsizlik Bilimsel belirsizliğin ihtiyat ile risk arasında bir tercih yapılmasını gerektirdiği hallerde devreye girer bilimsel belirsizliğin getirdiği riskin yüksek olduğu ve zarar tehdidinin giderilmez olduğu durumlarda, çevresel değerlere öncelik tanınarak çevresel riski oluşturan faaliyetlere söz konusu zarar ortaya çıkmadan önce engel olunmasını amaçlamaktadır İhtiyat ilkesinin içeriğini belirleyen temel öğeler: Bilimsel belirsizlik Zarar tehdidi Koruma tedbirleri İhtiyat ilkesinin uygulama araçları: Yasaklama Sıkı koşullara bağlanmış izin sistemi Bazı üretim yöntem ve teknolojilerinin kullanılması zorunluluğu İspat yükün tersine çevrilmesi Karar alma usullerinde değişiklik Hareketsizlik veya Yasaklama Sıfır risk İhtiyat ilkesinin en katı uygulama şekli yeni bir kimyasal madde veya atığın ya da GDO’nun çevreye bırakılması isteminin reddi Yasaklama tam veya kısmi olabilir Baz istasyonlarının kurulmasının belli yerler bakımından yasak olması Sıkı koşullara bağlanmış izin Faaliyet gerçekleştirilmeden önce, faaliyetin gerçekleşeceği yerin yetkili makamlarına durumun bildirilmesi ve izin talep edilmesi tehlikeli madde ve atıkların uluslararası transferi gibi durumlarda rastlanılmaktadır. Bazı Üretim Yöntem ve Teknolojilerinin Kullanma Zorunluluğu Temiz teknolojiler Mevcut en gelişmiş-en ileri teknolojinin satın alınması şart koşulmaktadır İspat Yükünün Tersine Çevrilmesi ispat yükü çevresel bozulmaya yol açabilecek faaliyete karşı çıkanlardan (mağdur veya potansiyel mağdurlardan) alınarak; bu faaliyeti gerçekleştirmek isteyenlere (çevresel kaynakları kullananlara) verilmektedir öncelikle izin verme sürecinde ortaya çıkar gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetin çevresel açıdan önemli bir zarar yaratma riski taşımadığının, bizzat faaliyet ya da proje sahibi tarafından kanıtlanmasını gerektirir. Aksi takdirde ilgili projeye izin verilmeyecektir. Karar Alma Usullerinde Değişiklik: Evrensel metinlerin hazırlanması açısından düşünülmüş Teknik kararlarının konsensüs yerine, çoğunlukla alınması kabul edilmektedir. Bu neviden düzenlemelerin kabulünün önündeki en isteksiz tarafın iznini alma zorunluluğundan kurtulmak amaçlanır. Katılım ilkesi bireylerin çevresel yönetim sürecinde rol oynamaları, bu sürece etkide bulunmaları ve böylece kendi yaşamlarını şekillendirecek bu süreci yönlendirmelerini İfade eder Yönetim sürecinde katılma Karar alma aşamasında Çevre hukukunun amacı olan çevrenin korunması ve önleyicilik bakımında bu aşamada katılım çok önemlidir Uygulama aşamasında Hizmet alımı şeklinde uygulamada katılım olabilir İdareye ya da yargıya başvuru yollarını kullanarak katılım olabilir Karar alma aşamasında katılım yeterli sağlanamamışsa ikinci aşama daha da önem kazanır Katılım ilkesinin yararları: çevresel kararların demokratik meşruiyetini ve etkililiğini artırır halka idari kararların alınması ve yürütülmesi sürecini denetleme imkanı sağlar devlet idaresinde şeffaflığı artırır ilgili idari birime kararlarına temel oluşturacak sağlam bilgilere erişme olanağı sağlar idari kararların yerel koşulların da göz önünde bulundurularak alınmasını sağlar. Katılım ilkesini diğer ilkelerden ayıran özellik Katılım ilkesi sadece bir ilke değildir aynı zamanda bir «hak» tır. ayrıca Katılım ilkesinin hayata geçirilmesinin önkoşulu bilgi ve belge edinme hakkının kabulüdür. (2004 yılında yürürlüğe giren bilgi edinme hakkı kanunu!) ÖNLEME İLKESİ Korumak tedavi etmekten iyidir Koruyucu hekim mantığına dayanır. ►Önleme ilkesi, mevcut çevresel sorunların giderilmesi ile değil, aksine bu sorunlar henüz ortaya çıkmadan evvel öncelikle engellenmesi ile ilgilidir. Önleme ilkesinin özellikleri akılcı ve ekonomiktir çevre sorunlarının ortaya çıkmasından önce alınacak tedbirler bu sorunların ortaya çıkmasından sonra tedbir alınmasından daha akılcı ve ekonomik ihtiyat ilkesinin çekirdeğini oluşturmaktadır. Ancak, etkisi ihtiyat ilkesine göre daha düşüktür. Zira önleme ilkesi, mevcut bir çevresel tehlikenin söz konusu olması halinde uygulama alanı bulurken, ihtiyat ilkesinde çevresel bir tehlikenin olması önemli olmayıp, potansiyel bir zarar riskinin öngörülebilmesi yeterlidir. Entegrasyon ilkesi (Bütünleyicilik ilkesi) Entegrasyon: birbirinden farklı öğelerin bir bütün içinde uyumlu bir şekilde birleştirilmesi Entegrasyon ilkesi, çevre hukukunda esas alınan bütüncül yaklaşımın bir yansıması Entegrasyon ilkesi (Bütünleyicilik ilkesi) Dış entegrasyon Çevre koruma gereklerinin diğer politika alanlarının şekillenmesi ve yürütülmesinde dikkate alınmasını öngörür, Diğer politikaların saptanmasında ve sektörel faaliyetlerin yürütülmesinde çevrenin korunmasının da dikkate alınmasını ve bu politika ve faaliyetlerin (tarım, ticaret, ulaştırma v.s.) çevre politikası ile ilgili uyumlulaştırılması için gereken değişikliklerin yapılmasını öngörmektedir. İç entegrasyon bir madde veya bir faaliyetin yalnızca belli bir çevresel öğe üzerinde değil bir bütün olarak çevre bağlamında doğuracağı etkilerin göz önünde tutulmasını gerekli kılmaktadır. Sadece belli çevresel öğelerin diğer öğelerden yalıtık bir şekilde korunmasını öngören sektörel yaklaşımın terk edilerek, çevrenin bütüncül bir şekilde korunmasını benimseyen bütüncül bir yaklaşımın uygulanmasını gerektirmektedir SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ekonomik büyüme ile doğal kaynakların korunması arasında bir denge Kalkınma ≠büyüme Kalkınma, sosyal ve kültürel öğeleri de içeren, niceliksel göstergelerin yanında niteliksel göstergelere de yer veren bir kavramdır. Büyüme, ekolojinin ilkelerini yadsıyan sınırsız bir kar anlayışını ve kontrol altına alınmış bir tüketim talebini arzular. Kalkınma anlayışı ile en azından kaynakların kıtlığının ve bazı kaynakların da yenilenemez olduğunun farkına varılmıştır. Yine de kalkınma, büyüme merkezli bakış açısını esas almaktadır. Bu bakış açısına göre doğa, insanların hizmetine tahsis edilmiş bir araç ve mallar toplamıdır. Dolayısıyla kalkınma anlayışı güçlü bir faydacılık ve antroposantrik yaklaşım içerir ki, bu da klasik fayda-maliyet analizini temel aldığını gösterir. Sürdürülebilir kalkınma Denge arayışı, uzlaşma Kuzey güney çatışmasına getirilen dengeleyici bir araç: gelişmiş ülkeleri temsil eden kuzeyin bakış açısı çevreci bakış açısını yansıtırken, az gelişmiş ülkeleri temsil eden güney ise kalkınmacı bakış açısını benimsemiştir. Kuzey yıllardır kendisinin uyguladığı ve çevrenin bozulmasına yol açan kalkınma modellerinin, şimdi güney tarafından kullanılmasına karşı çıkarak SK kalıplarını güneye dayatmaya çalışmaktadır. Güneyin kavramın karşısında olduğu nokta da budur. Daha önceki uygulamalardan tecrübeli olan Güney SK kalıplarını Kuzeyin “yeni sömürgecilik aracı” olarak kullanmasından korkmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma Gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin günümüz kuşaklarının ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kalkınma modeli 20. yüzyıl sonlarına doğru dünya gündemine girmiş ve 1990’lı yıllarda imzalanan uluslararası antlaşmalarla küresel bir uygulama planı haline gelmiştir. Sürdürülebilir kalkınma günümüzün ulusal ve uluslararası ölçekteki çevre koruma politikalarının en temel kavramlarından birisidir. Hatta bu ilke çevre koruma politikasının hareket noktasını meydana getirmektedir Birleşmiş Milletlerin 1987 tarihli “Brundtland- Ortak Geleceğimiz” raporu Kavramın ilk resmi tanımı çevre sorunlarının insan refahını ve dünyadaki yaşamı tehdit ettiği, bu bakımdan sürekli ve dengeli bir kalkınmaya ihtiyaç duyulduğu, ancak bu kalkınma politikasında bugünün ihtiyaçları karşılanırken gelecek nesillerin ihtiyaçlarından taviz verilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Bunun için ise, sürdürülebilir kalkınmaya dayanan bir adalet anlayışı gerekli olduğuna vurgu yapılmıştır. Raporun giriş kısmında “…sosyal ve çevresel olarak sürdürülebilir nitelikte yeni bir ekonomik büyüme dönemine” gereksinim olduğu ifade edilmiş Çalışmanın tümü boyunca sürdürülebilir kalkınma ulaşılması gereken bir hedef olarak vurgulanmıştır. Sürdürülebilir kalkınma ilkenin bu denli önem kazanmasının altında yatan neden mevcut ekonomik kalkınma anlayışının devamının tehlikeye düştüğünü gösteren gerçeklerle karşılaşılmasıdır. sınırsız sanılan ve bu yüzden kalkınma çabalarında alabildiğine kullanılan doğal kaynakların tükenmekte olduğu görülmüştür iyi kurgulanmamış bir kalkınma stratejisi, şu anki ihtiyaçları karşılayabilir; ancak insanların gelecekteki temel ihtiyaçlarının karşılanmasını tehlikeye sokabilir. Çünkü büyümenin hangi sınırdan sonra çevresel felaketlere yol açacağı kesin değildir ve çevresel bozulma çoğu zaman geri döndürülemez niteliktedir. Sürdürülebilir kalkınma ilkesi, ekosistemlerin taşıma kapasitesini dikkate alan bir ekonomik büyüme modelini hedefler. sürdürülebilir kalkınmanın temel felsefesi: Ekonomik ve sosyal yapı ile çevre etkileşiminin bütüncül bir şekilde değerlendirilerek bugünkü ve gelecekteki nesillerin, kalkınmanın getirdiği fırsatlardan hakkaniyetli bir şekilde yararlanmasının sağlanması. Sürdürülebilir kalkınma sürdürülebilir kalkınma kavramının içerisinde “çevre” sözcüğü geçmez ! Ancak, SK yaklaşımının ana teması çevrenin korunması ile kalkınma kavramlarının birbiriyle çatışmadıkları; aksine birbirlerini tamamladıkları ve birbirlerine gereksinim duydukları düşüncesidir. 2002 Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesinde kabul edilen plan: 1. Yoksullukla Mücadele 2. Sürdürülebilir Olmayan Üretim ve Tüketim Kalıplarının Değiştirilmesi 3. Doğal Kaynakların Ekonomik ve Sosyal Kalkınmayı Destekleyecek Şekilde Korunması ve Yönetilmesi 4. Enerji Sunumunda Fosil Kaynaklara Olan Bağımlılığın Azaltılarak Kaynak Çeşitliliğinin Sağlanması 5. Enerji Kullanımında Küresel Ölçekte Daha Adil ve Dengeli Bir Dağılımın Sağlanması 6. Biyolojik Çeşitliliğin Korunmasıyla Biyolojik Çeşitlilikteki Azalmanın Önüne Geçilmesi. YEŞİL BÜYÜME Sürdürülebilir kalkınma kavramıyla bağlantılı OECD ve uluslararası örgütlerin “yeşil büyüme” veya “yeşil ekonomi” tanımı: çevresel iyileştirmelere katkı sağlayan mal ve hizmetlerin yatırım ve tüketimini önceliklendiren bir anlayış